başlık
stringlengths 11
120
⌀ | link
stringlengths 28
146
| içerik
stringlengths 331
21.6k
⌀ |
|---|---|---|
Araştırma: İnternette yanlış bilgiyle başa çıkmanın 10 yolu
|
https://teyit.org/teyitpedia/internette-yanlis-bilgiyle-basa-cikmanin-10-yolu
|
*Bu içerik " İnternette yanlış bilgiyle başa çıkmanın 10 yolu " başlığıyla Journo tarafından 19 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
13 Mart Ankara saldırısından sonra olduğu gibi , özellikle toplumsal duygu patlamalarının yaşandığı dönemlerde yurttaşlar (kullanıcılar) da en az haberciler kadar sadece doğru olan bilgiyi yayma sorumluluğu altında.
Çoğumuz çok takipçisi olan ünlülere, bilindik gazetecilere ve neredeyse bütün arkadaşlarımızın paylaştığı şeylere (e bu kadar kişi paylaştıysa) inanma eğilimindeyiz. Ancak doğru bilgi hangi şartlarda ve nasıl yayılıyorsa, yanlış bilgi de öyle yayılıyor. Pek çok yanlış bilgi de olaylara verdiğimiz duygusal tepkiler nedeniyle yaygınlaşıyor.
İnternetteki bir bilgiyi paylaşmadan onun doğruluğundan emin olun. Her şeyden şüphelenin. Kuşku bir çeşit refleks. Bu refleksi ne kadar çok çalıştırırsanız, yanlış bilgiyi tespit etme şansınız o kadar kuvvetlenir, örümcek hisleriniz güçlenir. Bir araç kullanmadan bile neyin doğru neyin yanlış olduğunu tahmin edebilir hale gelirsiniz. Ayrıca internette paylaştığınız, yaydığınız bilgi insan hayatını etkileyecek (bunu yalnızca fiziksel bütünlük olarak düşünmemek, psikolojik hasarı da dikkate almak gerekiyor) önemdeyse yüzde 100 emin olmadığınız şeyleri görmezden gelin. Çok yakın bir arkadaşınız söylemiş, paylaşmış bile olsa gözünüzle görmediğinize inanmayın.
13 Mart Ankara saldırısından sonra KCK’nın yaptığı açıklamaymış gibi yayılan bu haber, aslında patlamadan iki gün önce BirGün’ün websitesinde yer almış ve 17 Şubat patlaması hakkındaydı.
Haber sitelerinin stratejilerini haber vermekten ziyade tık çekmek üzerine kurguladığını unutmayın. Okuduğunuz haberlerin tarihlerini mutlaka kontrol edin. Gündemle ilgili olabilecek ancak eski tarihli bir haber tık çeksin diye dolaşıma sokulmuş olabilir. Eski tarihli bir haberi yeniymiş gibi yaygınlaştırmak da internette yanlış bilginin dolaşıma girmesine sebep olur. Bir olayın “daha önceden yaşanmış olması” ve “gerçek olması” onun tarihinin eski olduğu ve başka bir olaya ait olduğu gerçeğini değiştirmeyecek.
CNN Türk’ün 19 Mart 2016’da İstiklal Caddesi’nde gerçekleşen patlamaya ait olduğunu iddia ettiği bu fotoğrafı Google’da aratarak işe başlayabilirsiniz.
Her gün kullandığımız bu aracı iyi bildiğimizi düşünürüz. Ancak Google ’ın çok fazla bilinmeyen bazı özellikleri internette arama yapma ve aradığımızı bulma yeteneğimizi güçlendirebilir. Bunlardan en önemlisi belki de Google Görsel Araması ’dır. Google anasayfasının sağ üst kısmında Görseller yazar. Bu linkten Google’da görsel aratabilirsiniz. Arama çubuğundaki fotoğraf makinası ikonuna tıklarsanız, elinizdeki bir görseli de Google’a sorabilirsiniz. Böylece Google elinizdeki görsele en yakın sonuçları internette arayarak bir fotoğrafın daha önce kullanılıp kullanılmadığına dair size en sağlam bilgiyi vermiş olur. Eğer tarayıcı olarak Google Chrome kullanıyorsanız sosyal medyada gördüğünüz bir fotoğrafa sağ tık yapıp, “Görsellerde ara” seçeneğine tıklayarak, tek tıkla görseli Google’da aratabilirsiniz.
Her fotoğraf arkasında bir iz bırakır. EXIF ile dijital fotoğrafların arkasında yazan verileri kastediyoruz. Fotoforensics gibi araçlar ile bir fotoğrafın ne zaman, hangi cihazla, hangi açıyla, hangi ışıkla ve -eğer cihaz cep telefonuysa ve kamerası konum servislerini kullanıyorsa- hangi koordinatlarda çekildiğini bulabilirsiniz. Ancak Facebook, Twitter’a yüklenen fotoğrafların EXIF bilgisinin bu araçlar tarafından silindiğini unutmayın. Ayrıca EXIF kolayca manüpile edilebilen, değiştirilebilen bir bilgi. Bu yüzden yalnızca EXIF bilgisiyle bir fotoğrafı yüzde 100 doğrulamak imkansız.
Edindiğiniz bir bilgi, gözünüzle görmediğiniz, kulağınızla duymadığınız sürece hiçbir zaman güvenilir değildir. Özellikle internette. Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir bilgiyi bilinçli bir şekilde yayan kişiyi bulup onu soru yağmuruna tutarsanız, verdiği bilgi yanlışsa, çelişkili cevaplar vermeye başlayacak ve tedirgin olup sorularınızdan kaçmaya çalışacaktır.
Bir tweet ekran görüntüsü yaratmak için Paint bilgisine bile gerek yok . Bu yüzden atıldığı varsayılan bir tweetin ekran görüntüsünü gördüğünüzde ilk yapacağınız şey bu tweeti attığı varsayılan kişinin profilinde tweet var mı diye bakmak olmalı. Eğer varsa, iddia edilen tarih ve saatte mi atılmış, kontrol edilmeli. Bu aşamadan önce lütfen kendi Twitter ayarlarınızda da bulunduğunuz ülkenin zaman dilimini kullandığınızdan emin olun.
Bahçeli’nin YGS’ye girecek öğrenciler için attığı tweet başarısız bir montajla değiştirilmişti.
Bir tweet silindiğinde çoğumuz onun tamamen ortadan kalktığını düşünür. Ancak eğer tweeti atıp silen kişi milletvekiliyse bu süreç öyle kolayca sonlanmaz. Politwoops ve Genel İzleyici gibi araçlar sayesinde milletvekillerinin sildikleri tweetlere, tweetledikleri ve sildikleri tarih bilgisiyle birlikte ulaşabilirsiniz.
genelizleyici.com’dan bir ekran görüntüsü.
Tık tuzağı olarak yaratılmış haber görsellerindeki bilgilere güvenmeyin. Bir haberin başlığını veya görselini sosyal medyada daha çok tıklansın diye paylaşan editör sizin kafanızda olmayan bir bilgi yaratabilir. Örneğin, başlığı “SON DAKİKA! Sınırda düşen 3. uçak” gibi bir linkin içinde ne tarz bir haber olduğuna ve tarihine bakmadan Türkiye’nin Suriye sınırında savaş riski olduğu izlenimine kapılmanız yanlışlıklara sebep olabilir. Bu örnekte, muhtemelen haberi başka kaynaklarda da okuduğunuzda, bahsedilen sınırın Türkiye’den kilometrelerce uzakta bir ülkenin sınırı olduğunu ve son 10 yılda 3. uçağın kaza sonucu düştüğünü okuyacaksınız.
Tık tuzağı: Hacklenen ekranda “EKBER was here” yazıyor.
Papiroom’da Yaşar Üniversitesi Parody isimli hesabın yayınladığı bu parodi haber, haber sitelerinde yer almıştı .
Zaytung ve benzeri sitelerdeki mizahi unsurlar taşıyan haberlere dikkat edin. Bazı mizah zekası düşük siteler, gerçekle şakanın dozunu ayarlayamadığında haberin gerçek olduğu izlenimi daha çok uyanıyor. Bu yüzden mümkünse haberi okuduğunuz sitenin diğer haberlerine göz atın. Eğer hala emin değilseniz who.is gibi bir araçla websitesinin kime ait olduğunu ve hangi tarihte yayına girdiğini bulmaya çalışın.
Hata yapmak yadırganacak ya da aşağılanacak bir durum değil. Herkes hata yapar. Ancak bunu sistematik hale getiren, provokasyon veya hedef gösterme için yanlış bilgi yayanları kara listenize alın, takipten çıkarın. Güvendiğiniz haber sitelerinden, gazetecilerden ve siyasetçilerden bir liste oluşturun. Listeniz 10 kişiyi geçmesin. Her kriz anında bu listeyi güncellemeye çalışın.
|
Araştırma: Yılın kelimesi post-truth nedir?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yilin-kelimesi-post-truth-nedir
|
Bu içerik " 2016’nın kelimesi seçildi: Post-truth " başlığıyla Journo tarafından 18 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Oxford Dictionaries , İngilizce’de 2016 yılının kelimesi olarak ‘ post-truth’ u seçti . ‘Post-truth’ bir sıfat olarak, ‘nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu’ şeklinde tanımlanıyor. Türkçe'ye ‘ gerçek-ötesi’ , ‘ gerçek-sonrası ‘ ya da ‘ post-olgusal’ şeklinde çevirmek mümkün.
Post-truth bir kavram olarak son on yıldır ortalarda olsa da, kullanımın ilk olarak Brexit referandumu sırasında ciddi şekilde arttığı görülüyor. Asıl patlamayı ise, ABD başkanlık seçimleri sırasında ve sonuçlar açıklandıktan sonra yaşamış. En yoğun kullanılan hali ‘post-truth politics’ yani ‘post-olgusal siyaset’ şeklinde olmuş.
Post-Truth kelimesinin kullanım sıklığı (son bir yıl için)
2016 yılında ‘post-truth’ teknik bir terim, marjinal bir kelime olmaktan çıkarak, ana akım medyada açıklaması verilmeksizin doğal bir şekilde kullanılmaya başlanmış.
‘Post-truth’ kelimesindeki post ön-eki, bu spesifik kullanımında, genel kullanımının aksine ‘bir olay ya da vak’adan sonra gerçekleşen’ anlamında değil, ‘önüne geldiği kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği bir zaman ait’ manasında kullanılıyor. Yani, ‘post-truth politics’ dediğimizde, ‘ doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönem’ den bahsetmiş oluyoruz.
‘Post-truth’, bu güncel anlamında ilk kez 1992 yılında, Sırp asıllı Amerikalı Oyun Yazarı Steve Tesich’in The Nation dergisinde yayımlanan yazısında geçiyor. Post-truth kelimesinin bundan önceki kullanımları genelde ‘gerçek anlaşıldıktan, hakikat ortaya çıktıktan sonra’ anlamında olmuş.
Kelimenin yaygın şekilde dolaşıma girmesi ise, Ralph Keyes’in 2004’te basılan kitabı The Post-truth Era ile olmuş.
|
Araştırma: Yanlış bilgi internette nasıl yayılıyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanlis-bilgi-internette-nasil-yayiliyor
|
*Bu içerik " Sosyal Medyada #KesinBilgi'nin Peşine Düşmek " başlığıyla Bainet.org tarafından 11 Ekim 2014 tarihinde yayınlanmıştır.
Gerçeği savunmak her zaman istenen veya beklenen şey değil. Özellikle toplumsal çatışma ve tansiyonun arttığı durumlarda kimse gerçek veya doğrunun endişesine düşmüyor. Önemli olan herkesin kendi iddiasını güçlendirecek malzemeyi edinmesi. Gerçek olmayan şeylerin gerçekmiş ya da gerçeğe uygunmuş gibi sunulmasına sıkça rastlıyoruz ve bu rastgelişler gündem alevlendiğinde sıkıcı bir hale dönüşüyor.
Dezenformasyon un bu kadar hızlı yayılmasının birçok sebebi var. En önemlisi Mutlu Binark’ın tabiriyle “benzerseverlik”. Yaygınlaşma zemini ise kimi zaman yaygın medya kimi zaman sosyal medya. Mevzu savunulan iddiayı güçlendirecek en ufak bir bilgi ortaya çıktığında onu yaymaksa, mecra farketmeksizin yanlış bilgi her yerden fışkırabilir.
Fadira Vis The Conversation ’daki yazısında yanlış bilginin tıpkı kesin bilgi gibi yayılma gösterdiğini, online bilginin yaygınlaşmasına ilişkin yapılan araştırmaların viralliği işaret ettiğini ifade ediyor.
Hangi bilginin ne kadar ve nasıl yayıldığına ilişkin kalıp oluşturmak çok güçse de yapılmış bazı sektörel analizler birkaç noktada ortaklaşıyor. Bu analizlerden biri Karine Nahon ve Jeff Hemsley’e ait. Çalışmaya göre internette neyin viral olup olmayacağına karar veren, ağın merkezine yerleşmiş “gatekeeper” (bekçi/kapıcı) kullanıcılar.
Bu kullanıcıların davranışı sade kullanıcının doğrulama alışkanlığı ve duygusal tepkilerine göre şekilleniyor. Yani gatekeeper tarafından ortaya atılan bir iddia –kesinleşmemiş bilgi- gerçekten duygusal bir karşılığa temas ediyorsa doğrulanmadan da viralliğe erişebiliyor. Özellikle sade kullanıcının doğrulama alışkanlığı minimum düzeydeyse.
Nahon ve Hemsley özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski savunma bakanı Donald Rumsfeld’in ekip şefi Keith Urbahn örneğini veriyor. Urbahn’ın Usame bin Ladin öldürüldüğünde attığı tek bir tweet, ABD Başkanı medyaya durumu duyurmadan çok önce viral olmuştu. Urbahn şüphesiz yaptığı iş dolayısıyla belli bir ağın merkezinde yer alıyordu.
Türkiye’de ve öncelikle Twitter özelinde takipçi sayısı 20 binin üzerinde olan fenomenlerin, ünlülerin, siyasi aktörlerin veya habercilerin bu gatekeeper konumunda olduğu söylenebilir. Hitap ettsikleri kitleler farklı olsa bile takipçileri çoğunlukla politik duygusallıkla kendilerini kişiye yakın hissedenlerden oluşuyor.
Ağın merkezine yerleşmiş bir diğer özne ise haber kuruluşları. Her haber kuruluşunun takipçi kitlesi, politik anlayışı farklı da olsa, kendi iddiasını güçlendirecek herhangi bir bilgi kırıntısı ortaya çıktığında dezenformasyon üretme konusunda ortaklaşabiliyor. Takipçinin ilgisini çeken bilginin, doğru olup olmadığını yeterince sorgulamadan haber yapan haber kuruluşlarını varsa allahlarına havale edip, son günlerde viral olan bir görsele değinmek istiyorum.
Açıkçası doğruluğunu veya yanlışlığını yüzde yüz kanıtlayamadım. Ama burada tartışmaya değer bir örnek olduğunu ve Twitter, Facebook üzerinden etkileşime giren herkesin az çok değerli fikirler sunduğunu düşündüğüm için konuyu ele almaya karar verdim.
Kaynak: Twitter
Yukarıdaki fotoğraf Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’ndeki IŞİD protestolarına polis müdahalesi sırasında çekildi. Twitter ve Facebook’ta viral olmasının yanı sıra birçok haber sitesi de bu görseli “Polis okulu Tekbir ve Rabia işareti yaparak bastı” manşetiyle verdi.
Polise yönelik son zamanlarda artan öfkenin, duygusal bir ön kabule ve dezenformasyona neden olduğu fikrindeyim. Açıkçası bu fotoğrafta gözükenin gerçekten iddia edildiği gibi Rabia ve Tekbir işareti olup olmadığına dair açıkça bir kanıt yok. Açıkça kanıta dayanmadığı için gerçek bilgi olma ihtimali de düşüyor.
Buna rağmen bunun gerçek olmayabileceğini yine de tartışmak istedim ve sosyal medyada konuyu gündeme getirdim. Bunun “çevik kuvvetin komut işaretleri” olduğuna dair birçok tweet geldi, bunlardan ikisi aşağıda:
@matakanfoca işareti yaparken bağrışıyoryar da bir yandan ekip numaraları ile. IŞİD’e bağlanacak bir şey değil.
— fil (@Ruhidir) 9 Ekim 2014
@matakanfoca polis ayrılırken, kaldırımdaki kalabalığı dağıttıktan sonra sıraya girerken birkaç tanesinin 2 yaptığını gördüm.komut olmalı. — B. Serhat Savaş (@bserhat93) 9 Ekim 2014
Ayrıca Facebook’ta bir arkadaşımın gönderdiği şu videoda 00:56 ila 1:00 dakikalarına dikkat edildiğinde (elle 3 ve 5 yaparak temsil edilen bir örgütlenme yoksa) komut işaretlerini görmek mümkün (Yine aynı saniyelerde öndeki polis 3 numaralı ekibe 5 numaralı ekibin arkasına geçmesini söylüyor). Aynı videonun sonlarına doğru 1 numaralı ekibin düzen alışını da görmek mümkün.
Asker olarak görev yapmakta olan bir vatandaş da Facebook’tan aşağıda yer alan görselin bulunduğu web sitesini gönderdi ve ordunun bu işaretleri kullandığını ama daha önce polisin kullandığını hiç görmediğini söyledi:
Kaynak: Strategy Page
Bunların yanında, geleneksel yöntemlerle görseli doğrulamaya çalışarak olay yerinde bulunduğunu belirten kişilere de işaretleri görüp görmediklerini sordum. Olay sırasında Cebeci’de olmasına rağmen bu el hareketlerini görmeyen, görmese de Tekbir işareti yapıldığını iddia eden de; orada olup el hareketlerini gördüğünü, bunların Tekbir ya da komut işareti olduğunu söyleyen de var.
Nihayetinde ulaştığımız sonuç fotoğraftaki polislerin komut işareti yaptığına dair yüzde yüz bilgi sağlamasa bile Rabia ve Tekbir işareti yapıyor olmalarına dair bir kuşku ve şüphe uyandırdı. İki durumdan da tam emin olmadığımıza göre bilgiyi doğrulayamadık.
O halde neden o “Paylaş” butonuna bastık? Sebep yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi gatekeeper kullanıcılara duygusal yakınlığımız. Sosyal ağlarda eşitlikçi bir yapının olduğu söylense de Twitter’da fazla takipçisi olanın az takipçisi olana doğru hiyerarşi oluşturduğunu ve kolayca manipüle edebildiğini inkar edemeyiz.
Habercinin sorumluluğuna gelecek olursak; yukarıdaki videonun yer aldığı Gercekgundem.com haber sitesi bu videoyu detaylı izlemedi ya da polislerin Rabia ve Tekbir işareti yapmış olması ihtimaline kapılıp kolaycılığa kaçtı. Farketmez. Takipçisini dezenformasyonla manipüle etmeyi kolaylıkla başardı.
Ana akım medyayı eleştiren her kurum ve kişinin doğru bilgi sorumluluğunu fazlasıyla üstlenmesi gerekiyor. Bir bilgiyi vermemekle bir bilgiyi çarpıtmak arasında fark neredeyse sıfır. Hatta ikincisinin daha günahkar olduğu bile tartışılabilir.
Takipçi sayısı az ya da çok farketmeksizin, özellikle tansiyonun yüksek olduğu zamanlarda sosyal platformlarda bilgi paylaşan herkesin bilginin kesinliği konusunda hassas olması gerekiyor.
Hangi tarafı tuttuğumuz, hangi siyasi konumda bulunduğumuz önemli değil. Önemli olan gerçeği savunmak ve gerçeğin yolundan ilerlemek. Hem, gerçeği bilenin ve iliğinde hissedenin, yanlış bilgiye neden ihtiyacı olsun ki? (MAF/NV)
|
Araştırma: Rusya'daki Trump yandaşlarından, Erdoğan destekçilerine: Troll ordularının işgali
|
https://teyit.org/teyitpedia/rusyadaki-trump-yandaslarindan-erdogan-destekcilerine-troll-ordularinin-isgali
|
*Bu içerik ilk kez " Invasion of the troll armies: from Russian Trump supporters to Turkish state stooges " başlığıyla The Guardian tarafından 6 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Kim olduklarını ya da görevlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey onlardan binlerce var bizler gibi davranıyorlar. Evde, özel ofislerde ya da metroda yanınızda oturuyor olabilirler. Sosyal medyayı kullanıyorlar, blog ve yorum yazıyorlar. Bazıları bu makalenin yorum kısmını bile ziyaret edebilir.
Eğer paranız varsa kendinize bir troll ordusu kiralayabilirsiniz. 2011 yılında bir halkla ilişkiler firması olan Bell Pottinger , gazeteci olduğunu gizleyen muhabire "üçüncü parti blogları yaratıp sürdürebileceklerini" ve Vikipedi profillerine ve Google arama sıralamasına çeki düzen verebileceklerini söylüyor. Pazarlamanın, elbette sahte kitle oluşturma konusunda zengin bir geçmişi var. Örneğin, en azından küçük puntolarla da olsa tütün endüstrisi tarafından finansal olarak desteklendiğini itiraf eden "sigara içenin sesi ve arkadaşı" Forest .
Fakat, sosyal medyayı manipüle etmek kamu yönetiminin de bir parçası haline geldi ve bu hükümetlerin nasıl kurulduğunu etkileyebilir. Yeni bir rapora göre Donald Trump 'ın internetteki en ateşli destekçilerinin Amerikalılar değil maaşları Rus Devleti tarafından ödenen Ruslar olduğu ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi Samantha Bee 'ye Nebraska'dan bir ev hanımıymış gibi davrandığını söyledi.
Tahmini asker sayısı : 300.000 ila 2 milyon, çoğu yarı zamanlı.
Odak konuları: Mükemmel yerel tesisler, demokrasi neden işe yaramaz, Tayvan.
Wumao dang ya da "50 Cent Party" nin varlığı Çin'de bir sır değil ama zaten 2 milyon kişiyi gizlice maaşa bağlamak epey güç. Devletin sahip olduğu Global Times bile Changsha'nın parti ofisini ismin kaynağı olarak gösteriyor. Bu, işin 2010'da onaylandığı anlamına geliyor. İsim de 2004'te ayda 600 Yuan almanın yanı sıra her olumlu gönderi başına yarım yuan yani 50 cent almalarından geliyor.
Bu tarihten sonra, Çin'de yandaşlara icraat övdürmek yerel hükümetler için trafik polisi almak gibi rutin bir haline geldi. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Çin otoriteleri internete yılda 448 milyon sahte yorum bırakıyorlar . Araştırmaya göre rejimi destekleyen 43.800 yorumun yüzde 99.3'ü çeşitli devlet kurumlarına mensup memurlar tarafından yapılıyor. Protestolar ve parti toplantıları gibi zor zamanlarda bu gönderilerde sıçrama yaşanıyor.
İlginç bir şekilde bu yorumların çok azı, katı anlamda trolleme sayılabilir. İnanmayanlara saldırmak yerine şüphecileri olumlu mesaj seliyle meşgul etmeye ya da konuşmayı zekice başka bir yöne çekmeye odaklanıyorlar. Birçok işte olduğu gibi bu işte de bazıları gülünçlük derecesinde kötüler. Ocak 2014'te quartz.com 'un haberine göre bu maaşlı yandaşlar Ganzhou şehrinden bir parti sekreterinin katıldığı soru-cevap programının forumlarında aynı soruyu defalarca kopyalayıp yapıştırdı.
Fakat, iki yıl önce, Ai Weiwei, sofistike yöntemler kullanan 26 yaşında anonim bir kişiyle röportaj yapmıştı. Genç adamın, ailesinin ne iş yaptığını bilmediğini ve internetteki yorumların yüzde 10 ila 20'sinin 50 Cent Partisi tarafından yapıldığını belirtiyor. Kendisi bir forumda farklı kimlikler oluşturup bu kimlikler arasında tartışmalar yarattıklarını, böylece her zaman baskın sesin hükümetin sesinin olmasını sağladıklarını iddia ediyor. Başka bir taktik ise bilerek provakatif davranıp halkın öfkesini otoriteden uzaklaştırıp kendilerine yönlendirmek. Genç adam durumu " Bazen kişiliğim bölünmüş gibi hissediyorum. Bunu seviyorum ya da sevmiyorum diyemem. Sadece her gün yapılacak daha fazla şey var. Bu da her ay daha fazla harçlık demek, bu kadar," şeklinde açıklıyor.
Illustrasyon: Joe Magee
Tahmini asker sayısı : Birkaç bin.
Odak konuları : Putin ve Trump'ın harika, muhalefetin yozlaşmış olması, Barack Obama'nın feminenliği ve NATO'nun Putin'i devirmeye çalışması.
Donald Trump'ın Twitter'la tanışmasından çok önce, Rusya troll fabrikalarıyla ünlüydü - en azından Rusya dışında. Gizli propagandacıların chat odalarını işgal ettikleri iddiaları 2003 yılına kadar gidiyor. Ayrıca, 2012 yılında Kremlin tarafından desteklenen gençlik örgütü Nashi'nin, insanlara bloglarda yorum yapmaları için para ödediği ortaya çıktı. Fakat bildiklerimizin çoğu bir St. Petersburg firması olan Internet Research Agency' yi ilgilendiren ve 2013 - 2014 yıllarında yaşanan sızıntılardan kaynaklanıyor. İddiaya göre bu şirket Putin'in hem ulusal hem uluslarası rakiplerine çamur atmak için troll eğiten şirketlerden biri.
Şirket içi belgeleri ortaya çıkaran bir grup hackera göre, Internet Research Agency Rusya genelinde 600 kişi çalıştırıyordu ve yarısı nakit olarak ödenen yıllık 10 milyon dolarlık bir bütçesi vardı. Çalışanlardan günde 50 haber yazmaları bekleniyordu. Blog yazanlar 6 Facebook hesabı yönetmek ve günde en az üç gönderi yazmak zorundaydılar. Twitter'da en az 10 hesaplarının olması ve günde en az 50 tweet atmaları gerekiyordu. Hepsinin ulaşması gereken takipçi ve etkileşim seviyesi hedefleri belliydi.
Lyudmila Savchuk adlı bir araştırmacı kimliğini gizleyerek şirkette çalışmaya başladı. Sonrasında ise deneyimlerini yayımladı. Bunlara muhalefet lideri Boris Nemtsov öldürüldükten sonra, Nemstov'un Putin'in arkadaşları tarafından değil de kendi arkadaşları tarafından öldürüldüğünü iddia etmek de dahil. Savchuk "Kurşunu omuzlarımın arasında hissettim," diyor ve devam ediyor " O kadar üzgündüm ki az kalsın kendimi ele veriyordum. Fakat ben 007'ydim ve görevimi tamamladım." Fakat, Bir Fin gazeteci 2014 yılında Internet Research hakkında bir makale yazmak için Jessika Aro'yu aradığında, kendisi de korkunç bir tehdit ve iftira kampanyasının hedefi oldu.
Bekleneceği üzere, birçok Rus trollün İngilizce bilgisi çok da iyi değil. Bir Internet Research çalışanı bir foruma şöyle yazmış: "Bence bütün dünya farkediyor ki Ukraynayla ne olacak ve sadece Amerika bundan ortada dolanıp duracak ötürü büyük planları batmaya mahkum" ( Çeviri notu: Bozuk İngilizce düzeltilmemiştir ). Elbette Guardian'ın kendi editörleri de, özellikle Ukrayna'yla ilgili makalelerde, bu düzenli ipuçlarını yakalamaya başladılar. Bir kıdemli editör bunu "Şüpheli kullanıcıların tonuna, üye oldukları tarihlere ve odaklandıkları konulara bakabiliriz" şeklinde açıklıyor ve ekliyor "Batı ülkelerinden olduğunu iddia eden ve bozuk bir İngilizceyle yazılan ateşli ayrılıkçı yorumlar çok sık."
Tahmini asker sayısı: Binden az
Odak konuları: Filistin propagandası, İsrail askerlerinin cana yakınlığı, İsral'in güç kullanmasının haklılığı.
İsrail kurulduğu günden beri halkla ilişkiler savaşının içinde. İbranicede bu savaşa "açıklama" anlamına gelen "hasbara" adı veriliyor. Hasbara'nın amacı İsrail Devleti ve davası hakkında dünyada pozitif kamuoyu oluşturmak. Buna uygun olarak, bütün sosyal medyayı kapsayacak şekilde 350 resmi online kanalları var. Örneğin, ünlü İngilizce, İbranice ve Arapça Twitter hesapları dışında, İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) bile "Askerlerin Hikayeleri" ve "IDF tarzı" temalı bir Pinterest hesabı var.
Fakat, 2013 yılında İsrail hükümetinin gizli birlikleri de işe alacağı ortaya çıktı. Bu pozisyonlar yüksek zekaları, düşük gelirleri ve sosyal medyayı tanımaları nedeniyle profesyonel trollemeye uygun olan uluslararası destekçiler ve yerel öğrencilerden oluşacaktı. Jerusalem Post'a konuşan Knesset üyesi Dov Lipman " Neden İsrail'de yaşamaya yasal hakkımız olduğunu açıklayacak birleşik bir çabaya ihtiyacımız var" demiş ve devam etmiş "Bu çaba İsrail'e karşı yaptırım uygulatmak isteyen boykot hareketlerini yenilgiye uğratmada anahtar role sahip." İşe alınanlar, devlet bilgilerine çabuk erişim sağlayacaktı ve öğrenci liderleri bursla ödüllendirilecekti.
Beklendiği gibi, sonraki yaz mevsiminde başlayan Gazze savaşı sırasında, Israel Under Fire (İsrail Ateş Altında) isimli bir öğrenci grubu olayları İsrail'in tarafından anlatan bir hesap olarak ortaya çıktı. Grubun lideri Yarden Ben-Yosef açıklamasında "Filistin propagandasına karşı koyuyor ve İsrail perspektifini açıklıyoruz" diyor ve ekliyor " Sosyal medya, savaşın devam ettiği başka bir mecra." Israel Under Fire'ın bu gizli gruplardan biri olup olmadığını ya da Ben-Yosef'in burs alıp almadığını bilmiyoruz. Grubun Facebook sayfası hala aktif.
Tahmini asker sayısı: Birkaç yüz
Odaklandıkları konular: Rusya, Rusya, Rusya, Rusya.
Eğer Rusya'nın troll ordusu varsa, Ukrayna'nın neden olmasın? Bu mantıkla hareket ederek Şubat ayında ülkenin Bilgi Politikası Bakanlığı, merkezi i-army.org olan yeni internet ordusunun kurulduğunu duyurdu. Bu "ordunun" amacı ise sosyal medyada olayların düşman tarafından anlatılan haline karşı çıkmak. Ukrayna'nın Bilgi Politikası Bakanı Yuriy Stets 'in verdiği demeçte " Rus botlarla ve sahte bilgiyle mücadele etmemiz gerektiğini daha önce söylemiştim." dedi ve şunu ekledi: " Bu proje bize doğru bilgiyi yaymaya ve sahte haberleri ortaya çıkarmaya hazır birçok yeni gönüllü kazandıracak."
Kaç Ukraynalı'nın ya da kaç Ukrayna destekçisinin bu davayı desteklediği bilinmiyor. I-army.org sitesinin yabancılara pek çekici görünmediği açık. Site Rusya hakkında, MH17 kazasından, atlet dopingine ve Putin'in pedofili olduğuna dair batı medyasında çıkan doğrulanmamış iddialara kadar çılgın ve insafsız haberlerle dolu. Sitenin sloganı ise heyacan verici: "Kandırılmayın - doğruyu yayın!"
I-army'nin Twitter hesabı daha fazla canlılık alameti gösteriyor. Oldukça aktif kullanılan hesabın 12.800 takipçisi var ve retweetler genellikle onlara ve yüzlere çıkıyor. Açıkça görülüyor ki bazı takipçiler Ukrayna'nın davasını destekliyor ama tweetler o kadar da ikna edici değil. Bu tweetler genellike Rus ordusuna ait teçhizat fotoğrafları, kaba siyasi argümanlar ve Rusya federal rezervleri hakkındaki birkaç capsten oluşuyor.
Hesabın arkaplan resmi ise Bilgi Politikası Bakanlığı, ya da bazı Ukraynalıların tabiriyle Doğruluk Bakanlığı hakkında ne bilmeniz gerekliyse onu söylüyor. Resimde, bir grup soylu beyaz şövalye fantastik troll ordusuna karşı savaşıyor. Ukrayna'nın davasına ne kadar sempati duyarsanız duyun, bu bölgenin daha yumuşak bir dokunuşa ihtiyacı olduğunu düşünmemek elde değil.
İllüstrasyon: Joe Magee
Tahmini asker sayısı: 10-20 tane
Odaklandıkları konular: Cinsellik, uyuşturucu, Suriye'ye gitmeyin lütfen.
77. Tugay'ın sözde "Twitter Askerleri" kurulduğu zaman medya tarafından biraz yanlış algılandı. Aslında sosyal medya, bu askerlerin orduya getirecekleri askeri olmayan becerilerden sadece bir tanesi olacaktı. Ayrıca, Savunma Bakanlığı'nın bana söylediğine göre savaş esnasında vakitleri olsa bile askerin işi dezenformasyon yapmak değil.
Müşterek Tehdit Araştırma İstihbarat Grubu(JTRIG)'nu pek duymamışsınızdır ama onlar bu tarz şeyler yapıyorlar. Elbette, JTRIG'nin varlığı Glenn Greenwald ve Andrew Fishman,Snowden 'dan aldıkları belgeleri 2014'te yayınlayana kadar ulusal bir sırdı. Bu dökümanlara göre JTRIG içinde çalışan insanların Devlet İstihbahbarat Örgütü'ne (GCHQ) veya polis ve MI5'tan, Çocuk, Aile ve Okul Bakanlığı'na ve İngiltere Merkez Bankası'na kadar devlet kurumlarına yardımcı olmaları gerekiyor.
JTRIG'nin siteleri hackleyip cinsellik içeren tuzaklar kurmak gibi bazı taktikleri kulağa çok daha az geleneksel geliyor. Diğer taktikleri ise manipüle edip kandırmak için özenle hazırlanmış. Sızan dökümana göre, bu taktiklerden bazıları "ikna edici mesajlar içeren YouTube videoları yüklemek; Facebook ve Twitter'da takma isimler ile hesaplar, blog ve forum üyelikleri açmak. Kafeslemeye yönelik online kaynaklar sağlamak ve ticari siteler açmak."
Bunlardan bazıları kulağa mantıklı ve hoş geliyor. Örneğin, teröristlerin ve çocuk tacizcilerinin online aktivitelerini sekteye uğratabilirler. Elbette JTRIG, hala varlığını koruyorsa, kamuoyunu etkilemeye çalışmak yerine bazı spesifik grupları ve kişileri hedeflediği için. English Defence League, örneğin, bu listede olmaktan mutlu olmayacaktır. GCHQ'ya göre yaptıları her şey tamamen yasal.
Tahmini asker sayısı: 200(kuzey), 9(güney).
Odaklanıdıkları konular: Kuzey Kore'nin paranoyak ya da cennet olması.
Çoğu Kuzey Koreli'nin, bir yabancı, kendilerine yasadışı bir şekilde göstermediği sürece, sosyal medyayla ilgili bir deneyimi yok. Ne olur ne olmaz diye, Facebook, Twitter, YouTube resmi olarak engelli. Ülke içinde, kendi Facebook'larını kurmadıkları sürece (ki bazıları kuracaklarını iddia ediyor ) rejimi kontrol etmekle uğraştıracak bir online kamuoyu bulunmuyor. Fakat sınırın diğer tarafında ise neredeyse bütün Güney Koreliler'de akıllı telefon, KakaoTalk ve dünyadaki en hızlı internet var. Ayrıca Koreli düşünce kuruluşu Police Policy Institute 'un 2013'te yayınladığı rapora göre baş etmek zorunda kaldıkları 200 kadar da Kuzey Koreli troll var. Rapora göre Kuzey Koreliler 2012'de tahimini 41.373 propaganda gönderisi paylaştı. (Bu da iki günde bir gönderi ediyor, çok da çalışkan sayılmazlar).
Pyongyang rejiminin aşırı düzeydeki ilginçliğine bakılınca, entelektüel güney kitlelerine nasıl hitap edeceklerini bilemeyeceklerini düşünmek kolay. Aslında, rapora göre yaklaşımları baya zekice. İnsanları saçma ve ikna edici olmayan Juche propagandasıyla bombalamak yerine, Pyongyang'ın trolleri güneyde hala tartışılan konulara odaklanıyorlar: Örneğin, Kuzey Kore'yi öven sitelere (şu an engelli) Güney Koreliler erişebilmeli mi sorusu. Yeni açılan hesapların arkaplan görüntüsü olmadan şüpheli görüneceğini bilen kuzey ajanları kendilerini gerçek güneyli kullanıcı hesaplarının arkasına gizliyor.
Güney Kore buna tepki, hatta fazla tepki verdiğine göre bu tehdidi ciddiye alıyor. Yıllardır, ülkenin Ulusal İstihabarat Teşkilatı rutin olarak kuzeyden gelen mesajlara saldırıyor ve iddiaya göre bazen bu saldırıla r Güney Kore muhalefet partilerine de yöneliyor. Geçen yıl ülkenin eski istihbarat şefi Won Sei-hoon 2012 seçimlerinin sonucunu dönemin başkanı Park Geun-hye lehine etkilemeye çalışmak suçundan hüküm giydi. Yeniden yargılama başladı ama orijinal davada Won'un 9 ajandan oluşan bir takımı yönettiği, 658 Twitter hesabı oluşturduğu ve bu hesaplarlarla Kuzey Kore'yi kötülediği ve ayrıca bu mesajlardan 274.800'ünde Başkan Park'ın rakiplerini karaladığı iddia edildi.
Tahmini asker sayısı: Eskiden 6,000, muhtemelen hala 6,000.
Odaklandıkları konular: Kürtlere karşı olmak, Ruslara karşı olmak, Araplara karşı olmak, İsrail'e karşı olmak...
2013'teki Gezi Parkı protestoları Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir ders verdi. Fakat, Erdoğan bu dersi maalesef Türklerin daha özgür yaşamalarına izin verilmesi anlamında değil, protestoların organize edildiği sosyal medyanın kontrol altına alınması anlamında algıladı. 2013 yazının sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 6.000 sosyal medya çalışanını işe aldı. Bir parti yetkilisi Wall Street Journal'a verdiği demeçte "Olumlu bir siyasal dil geliştirmek istiyoruz ve gönüllülerimize öğrettiğimiz de budur. Muhalifler parti hakkında dezenformasyon yayarken, biz onları olumlu bir dil kullarak geçerli bilgiyle doğruluyoruz" demişti. Fakat bu konuda çok da konuşkan değilmiş ki yanlış bilgileri doğrulayacak kişilerden bir kaçının ismi istendiğinde, yetkili bunu reddetmiş.
Ne yazık ki AKP'nin yeni gönüllü ordusu fazla istekli ve epey göze çarpan bir grup olarak kendini ispat etti. Sonraki aylarda hükümeti sert olmayan bir dille eleştirenler bile hiç de olumlu olmayan yorumlarla taşa tutuldu. Bu taciz, çoğunlukla ikna edici görünmeyen profillerden, saçma ve benzer yorumlarla topluca yapıldı. Örneğin, hükümetin rehine görüşmelerini yürütme tarzını eleştiren gazeteci Emre Kızılkaya kendisini Siyonizmle suçlanırken bulmuştu.
Zamanla "AK Troll" olarak anılmaya başlanan bu grup, yalan haber de yaymaya başladı. Temmuz 2014'te, bir habere göre, müzisyen Erkan Oğur adına sahte bir Twitter hesabı açtılar ve devlet istihbarat kurumları hakkında tartışmalı tweetler attılar. Bunun ardından Oğur'un sözde tweetlerini AKP Sakarya yetkililerine bildirdiler, onlar da hemen Oğur'un konserini iptal etti. Daha sonra, Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan 'ın bir tapede danışmanlarından biriyle konuşurken "bizim trollerden" yardım istediği iddia edildi. 2014 baharında Erdoğan'ın yaptığı iddia edilen yolsuzlukların ses kaydı Twitter'da yayılmaya başlayınca ( Çeviri notu: ses kayıtları 17-25 Aralık 2013 döneminin ardından yayıldı ancak yazarın özgün metnine sadık kalmak adına müdahale edilmedi ), Erdoğan basitçe Twitter'ı kapattı (ama çok da etkili olmadı).
Belki de bu Putinist saçmalığın AKP'yi daha popüler yapmadığını farkeden parti, geçen yaz gerçekleşen seçimlerden hemen önce, daha geleneksel propaganda üretmesi amacıyla "Yeni Türkiye Dijital Ofisi"ni kurdu. Sözcü Beşir Atalay basına verdiği demeçte "Bütün hesaplarımız resmi olarak duyurulacak" dedi ve ekledi " O (troll) hesaplar dahil olmak üzere, başka hiçbir hesap bizimle ilgili değildir" Yine de AKP o seçimi kaybetti ve o yılın sonunda yapılan yeni seçimlerde iktidarı tekrar ele aldı.
|
Türkiye'de saat kaç? Doğrulamadan önce emin olun
|
https://teyit.org/teyitpedia/turkiyede-saat-kac
|
Kış saati uygulamasına son verilmesi Türkiye’de “Saat kaç?” sorusunu içinden çıkılmaz hale getirdi.
UTC (veya GMT) +2 zaman diliminde yer alan Türkiye, şu an UTC +3 zaman dilimine geçmiş bulunuyor. Ancak mobil cihazlar, bilgisayarlar, kullandığımız programlar ve sosyal medya sitelerindeki hesaplarımız UTC +2 zaman dilimine göre ayarlanmış olduğu için her mecrada farklı bir sorunla karşılaşıyoruz. Bu nedenle cihazlarımızı ve hesap ayarlarımızı UTC +3 saat dilimine göre tekrar yapılandırmamız gerekiyor.
Twitter kullanıcılarının en sık rastladığı sorun, atılan tweetlerin şu an atılıyor olmasına rağmen 1 saat önce atılmış gibi gözükmesi. Bu nedenle Twitter’da eğer zaman dilimi ayarlarınızı güncellemediyseniz bunu mutlaka yapmalısınız.
Çünkü bir Twitter kullanıcısı "Şu an 11:18" dediğinde, zaman ayarlarınızı değiştirmediyseniz o tweetin 10:18'de atıldığını düşüneceksiniz. Bu da kafanızın daha çok karışmasına neden olabilir.
Şüpheye düşüren bilgileri doğrulama ya da yanlışlama konusunda da zaman ayarlarının yaratacağı karmaşa büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bir gönderinin ya da haberin saati, doğrulama konusunda çok şeyi değiştirebilir. Hataya düşmemek adına otomatik saat ayarını değiştirerek ayarlarınızı UTC+3 saat dilimine geçirmeniz çok önemli.
|
Araştırma: Tekrarlanan yalanları neden gerçek görüyoruz?
|
https://teyit.org/teyitpedia/tekrarlanan-yalanlari-neden-gercek-goruyoruz
|
*Bu içerik ilk kez " Tekrarlanan yalanları neden gerçek görüyoruz? " başlığıyla BBC Türkçe tarafından 27 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Doğru olup olmamasından bağımsız olarak bir şey tekrarlandıkça insana doğru gelmeye başlar. Bunu bilmek, propaganda tuzağına düşmeyi engelleyebilir.
"Tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözü çoğunlukla Nazi propaganda bakanı Jospeh Goebbels'e atfedilir ve propagandanın temel kuralı olarak bilinir.
Psikologlar bunu "gerçek yanılsaması" etkisi olarak tarif eder. Bu etki üzerine yapılan deneylerde, deneklerden, önemsiz şeylerle ilgili bazı belirlemeleri doğru ya da yanlış şeklinde sınıflandırmaları istenir. Örneğin, "Pestil meyveden yapılır" (doğru) ya da "Mandalina tam yetişmiş portakaldır" (yanlış) vb.
Birkaç dakikalık, hatta birkaç haftalık aradan sonra deneklere aynı işlem tekrarlatılır; ama bu kez yeni bazı belirlemeler de eklenmiştir. Burada insanların daha önce gördükleri belirlemeleri doğru olup olmamalarından bağımsız olarak doğru değerlendirdikleri görülmüştür. Bunun nedeni bu ifadelere aşina olmalarıdır.
Bu, "tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözünün laboratuvarda kanıtlanmış halidir. Etrafımıza biraz dikkatli bakarsak insan psikolojisinin bu özelliğini reklamcıların ve politikacıların yaygın kullandığını görürüz.
Ancak laboratuvarda bu etkinin görülmesi, gerçek hayatta insanların inancını etkilemede önemli bir araç olarak işlev gördüğü anlamına gelmiyor. Eğer sadece yalanları tekrarlayarak insanları inandırmak söz konusu olsaydı başka ikna yöntemlerine gerek kalmazdı.
Engellerden biri mevcut bilginizdir. Bir yalan makul gelse bile sadece onu çok işittiğimiz için eski bilgilerimizi neden bir kenara bırakalım?
Amerikan Vanderbilt Üniversitesi'nden Lisa Fazio'nun ekibi, gerçek yanılsaması etkisinin önceki bilgilerle nasıl ilişkilendirildiğini araştırdı. Bu yanılsama mevcut bilgimizi etkiliyor muydu?
Sonuçlar, bir belirlemenin doğru ya da yanlış oluşuna dair mevcut bilgimize rağmen, tekrarların yargımızı etkileyebildiğini gösterdi.
İnsanın rasyonelliği açısından bu kötü bir şey olarak görünebilir. Ama Fazio ve ekibi şunu fark etti: Bir belirlemenin doğru olarak değerlendirilmesindeki en büyük etken onun gerçekten doğru olup olmadığıyla ilgiliydi. Tekrar etkisi gerçeği maskeleyemiyordu. Tekrar olsun ya da olmasın insanların yalanlara oranla gerçeklere inanma olasılığı daha fazlaydı.
Bu ise insanın inançlarını nasıl güncellediğini gösteriyor. Tekrarlar, işin aslının farklı olduğunu bildiğimiz halde bazı belirlemelerin daha doğruymuş gibi algılanmasına neden oluyor ama o bilgiyi hükümsüz kılmıyor.
Peki bunun nedeni ne olabilir? İşittiğimiz her bilginin ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamak için gösterilmesi gereken çabada yatıyor her şey. Her bir şey duyduğumuzda onu mevcut bilgimizin süzgecinden geçirmeye kalkışmak çok çaba ve zaman gerektirir. Oysa hızlı yargılara varmamız gerekir ve bunun için kestirme yollar kullanırız; bunlar çoğu zaman doğru sonuçlar verir.
Ne sıklıkta işittiğimize göre duyduğumuz şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek stratejilerden biridir. Eğer sadece tekrarlar yargılarımızı etkiliyor olsaydı o zaman sorunlu bir durum olurdu. Ama öyle değil. Çok daha geniş bir muhakeme gücü kullanıyoruz; ama bunların sınırlılıklarını da kabul etmek gerekiyor.
Zihnimiz gerçek yanılsamasının etkilerine açık hale geliyor, çünkü bir şeyin makullüğünü yargılama sürecinde içgüdümüz bizi kestirmelere başvurmaya yönlendiriyor. Bu çoğunlukla iyi sonuç veriyor. Ama bazen yanıltıcı da olabiliyor.
Bu etki hakkında bilgi sahibi isek ona karşı tedbir alabiliriz. Bunun araçlarından biri, inandığımız şeyleri tekrar tekrar kontrol ederek neden inandığımızı anlamaktır. Bir şey bize mantıklı geliyorsa bu o gerçekten doğru olduğu için mi yoksa bize sürekli tekrarlandığı için midir?
Akademisyenlerin yazdıkları her şeyde referans kullanmalarının nedeni de budur. Dile getirdikleri iddialara okurun hemen inanmasını beklemek yerine ona kaynağını araştırma olanağı verirler.
|
Araştırma: Kriz anlarında neden söylenti ve yanlış bilgi paylaşıyoruz?
|
https://teyit.org/teyitpedia/kriz-anlarinda-soylenti-yanlis-bilgi-paylasiyoruz
|
Bu içerik ilk kez " Why do people share rumours and misinformation in breaking news? " başlığıyla First Draft tarafından 30 Eylül 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Yanlış bilgi yaymak bazıları için telefon şakası gibi bir muziplik. Bazıları içinse beğeni ve takipçi kazanmaya yönelik narsist bir çaba. Diğer bir grup içinse insanların dikkatlerini siyasi amaçlar için gaspetmeye yönelik bir fırsat.
Kriz anında yanlış bilgileri kim üretiyor, yanlış fotoğrafları kim yayıyor? Bunu anlamak bize söylentilerle mücadele etmemizde ve daha güvenilir bir habercilik yapmamızda nasıl yardımcı olabilir?
İnsanlar daha önce, son dakika gelişmelerine asla bugün oldukları kadar kendilerini yakın hissetmediler. Yaşanan gelişmeler, sosyal medya akışlarında hassas fotoğraflar ve otomatik oynayan videolar ile sansürsüz ve ham olarak önümüze düşüyor. Bir tweet silsilesi ya da Facebook canlı yayını, silahlı çatışmanın, patlamanın veya depremin olduğu olay yerini anında ayağımıza getirebilir. Sonuç, bir yazarın da belirttiği gibi, "filizlenen bir çaresizlik hissi" olabilir.
Birçok kişi trajediyle karşı karşıya kaldığında yardımcı olmak ister. Takipçilerine neler olduğunu anlatmak, önemli bilgiler ve hassas fotoğraflar paylaşarak sürmekte olan kaosu anlamdırmaya çalışmak isterler. Bazen bu gönderiler olaydan etkilenebilecek takipçilere güvenlik tavsiyeleriyle birlikte gönderilir. Mark Stempeck ilgili yazısında kriz anlarında insanların nasıl online olarak yardımlaşma içine girdiklerini daha detaylı anlatıyor.
Sahtekarlar bunu biliyorlar ve insanların yardımcı olma isteklerinden beğeni ve paylaşımlar aracılığıyla faydalanmaya çalışıyorlar. Fakat, bilgiyi doğrulamadan, alelacele paylaşmak yarardan çok zarara yol açabilir.
Yanlış bilgi yayılımı konusundaki araştırmasında , Craig Silverman, Nicholas DiFonzo ve Parshant Bordia "söylenti" tanımını kullanıyorlar. DiFonzo ve Bordia söylentiyi " belirsizlik, tehlike veya olası tehdit durumlarında ortaya çıkan ve insanların riski anlamalarını ve yönetmelerini sağlayan, doğrulanmamış ve araçsal olarak alakalı, dolaşımda olan bilgiler " şeklinde açıklıyor.
Son dakika gelişmeleri sırasında bilinmeyenler bilinenlerden daha fazladır. Bu bilgi kıtlığında söylentiler ortaya çıkmaya başlar. Silverman'a göre " Söylentiler bilgilerdeki boşlukları doldurmamıza yardımcı olur ve tehlike ve belirsizlik durumlarında başa çıkma mekanizması veya tahliye vanası olarak görevi görür."
Söylentiler sadece hikayelerdir ve hikayeler dünyayı anlamlandırmamızda motor görevi görür. Çoğu zaman insanlar söylentileri yaymakta aceleci davranırlar çünkü bu söylentiler onlara tutanacak bir şeyler verir, kafalarındaki hikayeyi doğrular ve dünya görüşlerinin yankılanmasını sağlar.
11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler'in yıkıldığını canlı yayında, yalnız başıma, kolilerin arasında izledim. Eşim ve ben, kimseyi tanımadığımız bir şehirde yeni daireye taşınmıştık. Kendisi işteki ilk günündeyken ben evde kolileri boşaltıyordum. Olayın büyüklüğünü anlayınca sokağa koşup ankesörlü telefondan New York'ta yaşayan bütün tanıdıklarımı aramaya çalıştım fakat kimseye ulaşamadım.
Kriz ve faciaların yarattığı belirsizlik, üzüntü ve korkuyla karşılaşıldığında, insanların online bağlantı araması şaşırtıcı değildir. İnsanlar bu durumlarda hashtaglerin ve canlı yayınların çevresinde toplanırlar. Bu paylaşılan anın bir parçası olmayı ve acılarının kendilerine yansıması için can atarlar. Bu durumlarda paylaşmak bir empati davranışı olabilir.
Çoğunlukla sahte olan, anıt fotoğraflarının hızla paylaşıldığını görürüz. Bunu ayrıca beraberlik hashtagleri ve görüntülerinde de görüyoruz. Bu gibi durumlarda, yanlış bilginin yayılmasının nedeni içeriğin gönderdiği mesaj ve yarattığı bağdır. Bu tarz şartlarda, paylaşan kişi için bilginin doğru olması gerekmez, doğru hissettirmesi yeterlidir.
Son dakika gelişmeleri sırasında söylenti ve yanlış bilgi paylaşanları şeytanlaştırmak kolaydır fakat gerçekte paylaşma dürtüsü daha karmaşık bir motivasyon ve duygu ağı tarafından harekete geçirilir. Kasım 2015'teki Paris saldırılarının ardından, Kenyatta Cheese Twitter'dan "Yanlış bilginin yayılımı sosyal medyanın bir özelliğidir, bir arıza değil," demiştir. Kendisinden açıklamasını istediğimde, "Belki insanların paylaşmak istediği bilgi değil de duygusal dürtülerdir. Belki, sosyal anlamda, sosyal medya artık bir bilgi ağı değil de duygu ağıdır" dedi.
Son dakika gelişmeleri sırasında, bizi birbirimize bağlayan ağlar bilgi için oldukları kadar duygular için de varlar ve bu duygular, kriz ve afet zamanlarında, insanları doğru bilgiye ulaşmayı zorlaştıracak derecede romantik paylaşımlara yönlendiriyor. Cheese bu konuda blogunda "İnsanlar yanlış bilgi paylaşıyorlar çünkü daha çok bu bilginin insanlarda uyandırdığı duygunun peşindeler. Bunu bir haber kurumu yaparsa, bu kötü habercilik anlamına gelir."
Sosyal ağların hem duygu hem bilgi ağı olarak işlemesi fikriyle ilgili problem, insanların paylaştıkları (duygular) ile karşılaştıklarının (gerçekler) birçok defa çelişki içerisinde bulunmasıdır. Ayrıca, kriz durumlarında, acil müdahele ekipleri, devlet ve basın güvenilir ve bazen hayat kurtarıcı bir bilgi için sosyal medyaya başvuruyor. Bu yüzden bu çelişki tehlike arz ediyor.
|
Araştırma: İnternet bizi gerçeklerden uzaklaştırıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/internet-bizi-gerceklerden-uzaklastiriyor
|
*Bu içerik ilk kez " How the Internet Is Loosening Our Grip on the Truth "
başlığıyla The New York Times tarafından 2 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Gelecek hafta, her şey yolunda giderse, yeni biri ABD Başkanı olacak. Bundan sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Kaybeden taraf sonuçlara inanacak mı? Amerikalılar'ın çoğunluğu bu yeni başkanın meşruluğunu tanıyacak mı? Ve son derece heyecanlı ve gerçekten bağımsız olan bu seçimlerde savurulan yığınla yalanı, hileyi ve çeşitli gübreyi temizleyebilecek miyiz?
Bu sorunun cevabı belirsiz çünkü internet bizi gerçeklerden uzaklaştırıyor. Anketlere göre birçoğumuz kendi yankı fanusu muza gömülmüş durumdayız. PEW Research Center tarafından yakın zamanda yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 81' inin, partizanların sadece siyasi olarak değil temel gerçekler konusunda da farklı düşündüklerini söylediğini ortaya koyuyor.
Yıllarca teknolojistler ve diğer ütopyacılar online haberlerin demokrasiye bir ihsan olacağını düşündüler, fakat işler bu şekilde gelişmedi.
Bundan on yıl kadar önce, genç bir gazeteci olarak teknoloji ve siyasetin kesişimi konusunda ortada tam tersi bir durum olduğunun farkına vardım. İnternet, 11 Eylül teorisyenleri ve aksi yöndeki kanıta rağmen George W. Bush 'un John Kerry 'den seçimi çaldığını düşünenler veya Barack Obama 'nın Amerika dışında doğan bir Müslüman olduğuna inananlarla doluydu.
Amerika elbette komplo teorileriyle uzun süre meşgul olmuştur. Fakat, internetteki aldatmacalar ve marjinal teoriler çevrimdışı seleflerinden daha kuvvetli çıktı. Ayrıca bunlar daha fazla ve ısrarcıydılar. Obama'nın 2008 seçim kampanyasında kendisinin Amerika dışında doğduğu söylentisini çürütme çalışmaları söylentinin internette daha fazla tekrarlanmasına yol açtı.
2008'de yayınlanan kitabımda , internetin bizi "gerçeklik-sonrası" çağa götüreceğini iddia ettim. Obama'nın doğum yeri hakkındaki yalan kampanyasının başını çeken bir adamın (Donald Trump), sekiz yıl sonra aday olarak yer aldığı bu seçimler sonuçladıktan sonra bile geleceğe umutsuz bakmak için birçok sebep var.
Neden? Çünkü bilginin nasıl hareket ettiğine baktığımızda, hemen her şeyin gerçekliğe karşı çalıştığını görüyoruz.
İnternet haberleriyle ilgili problemin kaynağı, ilk başta kulağa güzel gelen bir şey: Daha fazla medya seçeneğimiz var.
Son 20 yıl içerisinde, internet, günlük gazeteler ve akşam bültenlerini, iyi ödenekli online dergilere, skandalları ortaya çıkaran doğrulama sitelerine ya da Hillary Clinton ve Donald J. Trump 'ın aynı insanlar olduğunu iddia eden Facebook sayfalarına yani açık büfe bilgi kaynaklarına dönüştürdü.
Daha çok haber kaynağı, mantık çağının siperleri olacaktı. Hatta bu fikrin destekleyenleri buna "fikir pazarı" adını vermişlerdi.
Fakat işler bu şekilde yürümedi. Psikologlar ve diğer sosyal bilimciler birçok defa göstermişlerdir ki insanlar çeşitli haber kaynaklarıyla karşılaşınca nadiren mantıklı, daha çok medeni otomatlar gibi davranırlar. Görüşümüz önyargılarımız yüzünden bulanır ve bize ne kolay gelirse onu yaparız - fikirlerimizi onaylayan bilgiyi tıka basa tüketir ve uymayanı da dışlarız.
Bu dinamik neredeyse sonsuz haber seçeneğiyle daha da sorunlu hale geliyor. Facebook'u, Google'u ya da New York Times'ın akıllı telefon uygulamasını kullandığınızda nihai kontrol size veriliyor - eğer hoşlanmadığınız bir şey görürseniz, kolaylıkla daha hoşunuza giden bir şeye geçiş yapabilirsiniz. Sonra da bulduğunuz şeyi sizin gibi düşünen insanlarla dolu sosyal ağlarda paylaşarak kapalı bir fanus oluşturursunuz.
Son teori bu. Yankı fanusları hakkında araştırmalar çeşitli. Facebook'ta veri bilimi üzerine çalışan uzmanlar, konu üzerine araştırmalar yaptılar ve teoriyi noksan buldular. Şirketin uzmanlarına göre, Facebook haber alışkanlıklarınızı daraltmıyor aksine alışkanlıklarınıza çeşitlilik getiriyor.
Başkaları ise aynı fikirde değil. İtalya'da bulunan IMT School for Advanced Studies Lucca'daki bilim insanları tarafından yapılan bir araştırmaya göre 'homojen online ağlar' komplo teorilerinin sürmesine ve büyümesine neden oluyor.
Araştırmanın yazarlarından Walter Quattrociocchi 'ye göre " Bu bilginin doğruluk değerinin önemli olmadığı bir ekosistem yaratıyor. Önemli olan tek şey bilginin sizin anlatınıza uyup uymaması."
Dijital teknoloji haberleri almamıza ve dağıtmamıza epey yardımcı oldu. Kameralar ve ses kaydeden cihazlar her yerde, bir yerde bir şey olduğu zaman birincil kanıtı internette bulabilirsiniz.
Daha fazla birincil kanıtın "doğruluk" üzerinde daha fazla kültürel bir anlaşmaya sebep olacağını düşünebilirsiniz ama bu tam olarak böyle olmadı.
John F. Kennedy suiskastiyle 11 Eylül arasındaki farklılıkları bir düşünün. Büyük ihtimalle 1963'te Başkan Kennedy'nin vurulduğu Dealey Plaza 'dan bir tane klip gördüğünüz halde yüzlerce televizyon ve amatör kamera 11 Eylül'de olay yerine doğrultulmuştu. Fakat iki olay da Amerikalılar için çözülmüş değil. Bir ankete göre , devletin 11 Eylül olaylarıyla ilgili gerçeği gizlediğini düşünenlerle Kennedy suikasti hakkındaki gerçeği gizlediğini düşünenlerin sayısı aynı.
Belgelere dayanan kanıtlar gücünü kaybetti. Eğer Kennedy'nin ölümüyle ilgili komplo teorileri belgelere dayanan kanıtların eksikliğinden kaynaklandıysa, 11 Eylül teorileri de bu tip kanıtların fazlalığından kaynaklanmıştır. 11 Eylül'de olay yerinden çok fazla fotoğraf çoğunlukla bağlam olmadan internette paylaşıldı. Bundan yararlan komplo teorisyenleri kendi anlatılarına uyanları seçerek tam olarak göstermek istedikleri şeyi gösterdiler. Bunun dışında ortada montaj hortlağı da var. Şimdilerde, bütün dijital görseller montajlanabileceği için insanlar rahatlıkla hoşlarına gitmeyen kanıtları montaj diyerek yok sayabiliyorlar.
Bu da bizi daha derindeki soruna itiyor: Hepimiz belgelere dayalı kanıtları kendi önyargılarımıza göre filtreliyoruz. Araştırmalar gösteriyor ki, iki insan aynı resme, videoya ya da belgeye bakıp bunların ne gösterdiğine dair tamamen farklı fikirlere sahip olabilirler.
Bu dinamik bu sene kendini birçok defa gösterdi. Bazıları Clinton'ın e-postalarına baktıklarında dumanı tüten bir silah görürken, diğerleri bunun büyütülecek bir şey olmadığını, zaten belgelerin üzerinde oynanmış ya da bağlamından koparılmış olduğunu iddia ediyor. Anketlere göre Trump'ı sevenler Access Hollywood tapesini soyunma odası muhabbeti olarak görürken , kendisini sevmeyenler bunu dünyanın en kötü şeyi olarak değerlendiriyorlar.
İnternet haberciliğinin en görünen avantajlarından bir tanesi de ısrarcı doğrulamadır. Şimdilerde, birisi yanlış bir şey söylediği zaman, gazeteciler bu kişinin yalan söylediğini ortaya çıkarabilir. Ayrıca, bu doğrulama siteleri işlerini doğru yaparlarsa, online aramalarda ve sosyal ağlarda ön sıralarda çıkma ihtimalleri yükselir ve insanlara doğrulama için hazır bir referans olabilirler.
Fakat bu henüz tam manasıyla gerçekleşmedi. Bugün, onlarca haber sitesi düzenli olarak başkanlık adaylarını ve internetteki diğer birçok şeyi doğruluyor ama bu girişimler sahtekarlık dalgalarına karşı etkili olamıyor.
Bunun nedeni ise yalanların kurumsallaşması. Bugünlerde internette tek amacı şok edici ve tamamen sahte haberler üretmek olan siteler var (gerçek haberler gibi sahte haberler de bir işletme halini aldı). Partizan Facebook sayfaları da bu trene atladı. Yakın zamanda Facebook'taki en popüler sayfalar üzerine yapılan bir BuzzFeed analizine göre, sağcı sitelerin yanlış haber paylaşma oranı yüzde 38 iken solcu siteler için bu oran yüzde 20.
Bir zamanlar "İnternet Yalanlarında Bu Hafta" adlı bir köşede yazan Washington Post muhabiri Caitlin Dewey "Önceden sahte haberler interneti anlamayan anneleriniz, babalarınız, büyük halalarınız tarafından paylaşılırken, şimdi yanlış bilgi seçim kampanyaları, siyasi adaylar veya kampanyaların etrafında çalışan dağınık tweeçiler tarafından yayılıyor" dedi.
Dewey'nin yazıları 2014'te başladı fakat birilerini ikna edebildiği konusunda şüpheleri olduğu için Dewey geçen yılın sonunda doğrulama işini bırakmaya karar verdi.
Dewey bu kararını "Birçok açıdan bir iddiayı çürütmek insanların o konu hakkında hissetiği yabancılaşmayı ya da öfkeyi pekiştirdi ve sonuç olarak kaş yaparken göz çıkardım" şeklinde açıkladı.
Diğer teyitçiler daha umutlu. İnternetteki yalan haberleri ortaya çıkarmanın sınırlarından haberdarlar ama sarfedilen çabanın da yararlılığından eminler.
İnternetteki söylenti doğrulama sitelerinin en eskilerinden biri olan snopes.com'un yönetici editörü Brooke Binkowski " Her zaman daha fazla yapılacak iş var. Sisifos gibi geri yuvarlanacağı halde kayayı tepeden yukarı doğru itiyoruz," diyor.
Evet. Bence yakında o kaya hepimizi ezecek.
|
Araştırma: Algoritmalar komplo teorilerini destekleyerek gerçekleri tahrif ediyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/algoritmalar-komplo-teorilerini-destekleyerek-gercekleri-tahrif-ediyor
|
*Bu içerik ilk kez " Social Network Algorithms Are Distorting Reality By Boosting Conspiracy Theories " başlığıyla Fast Company tarafından 27 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Anonim bir kaynağın Facebook'un Popüler Haberler için geliştirdiği algoritmanın (ve Popüler Haberler'i düzenleyen çalışanların) muhafazakar haberleri sakladığına dair ortaya attığı iddia, birçok tartışmaya yol açtı. Haberler doğru olsun olmasın, bu tartışmanın altında konuşulmayan bir gerçeklik yatıyor: Sosyal ağlarımızı yöneten algoritmalar siyasi sistemimizin gerçekliğini değiştiriyor.
Filtre balonu kavramı, arama motorlarındaki öneri sisteminin bizim neyi sevdiğimizi öğrenmesi ve bizimle aynı görüşteki şeyleri göstermeye çalışması ile ortaya çıktı. Algoritmalar, ağların yarattığı etkiler ve masrafsız yayıncılık uçuk teorilerin yayılmasını sağlıyor ve kontrol edilmediği zaman, doğrulanmış olsalar da olmasalar da karar vericilerin fikirlerini etkiliyor ve kamoyunu şekillendiriyor.
Öncelikle, tüm sistemi yöneten bu teknolojiyi anlamak çok önemli. Birçok algoritmanın çalışma şekli basittir; Web'deki şirketler, içeriği (haberler ve arama sonuçları dahil) okuyucularının zevkine ve ilgilerine uygun olarak düzenlemeye çalışır. Fakat, filtre baloncuğu terimini yaygınlaştıran yazar Eli Pariser bir TED konuşmasında bunu şöyle ifade ediyor: "Ortada istenmeyen bir sonuç var. Bir filtre baloncuğunun içinde kısılı kaldık ve dünya görüşümüze karşı çıkacak ya da değiştirecek bilgiyle karşılaşmıyoruz."
Facebook haber akışı ve kişiselleştirilmiş arama yalnızca bize özel, şekillendirilmiş sonuçlar veriyor çünkü sosyal ağın işi bizi ilgili ve mutlu tutmak. İyi hissetmek etkileşimi arttıyor. Bu da Facebook üzerinde daha fazla zaman harcamamızı sağlayarak bizi reklamlar için daha uzun süre hedeflenebilir hale getiriyor. Pariser'e göre, internetin gizlice düzenlenmesi karşılaşacağımız şeyleri sınırlandırıyor. Pariser, bu gidişatın hem bizim için hem de demokrasi için iyi olmadığını ifade ediyor.
Kongre eski kütüphanecisi Daniel J. Boorstin , 1962 yılında yayınlanan The Image: A Guide to Pseudo-Events in America isimli kitabında teknoloji aracılığıyla gerçekliği değiştirme kabiliyetimizin çok ilerlediği ve gerçekliği yendiği bir dünya tarif ediyor.
Pariser'in TED konuşmasından bu yana, sosyal ağların birincil haber kaynağı olduğu bir noktaya geldik. Haberleri gazete, dergi gibi geleneksel kaynaklardan almanın yerine geçen bu yeni model, bütün haberleri sosyal ağlardaki popüler hikayelerden almak. Tanıdığımız insanların, onlara güvendiğimiz için bizi etkileme olasılığı oldukça yüksek bu yüzden onların fikirleri ve inançları bizimkileri de şekillendirir. Bu da sosyal ağların arkasındaki teknolojiyi geliştirmek için kullanılıyor. "Yakınlık" eskiden karşı komşuyu tanımak anlamına gelirken, bugün bu kelime online toplulukları da kapsıyor. Aynı şekilde düşünen insanları coğrafyadan bağımsız olarak bulmak her zamankinden daha kolay.
Kullanıcı Facebook'ta bir gruba katıldığı zaman, sosyal ağ aynı konudaki başka grupları ve benzer kullanıcıların katıldığı benzer konulardaki diğer grupları önerir ve bu akıllıca bir iş modelidir. Fakat bu, kullanıcıların bir komplo teorisi grubuna katılmalarıyla, algoritmik olarak istemedikleri kadar başka komplo teorisi gruplarına da yönlendirileceği anlamına geliyor. Çocuklara aşı yaptırılmasına karşı olanların kurduğu bir gruba katıldığınız zaman size önerilen GDO karşıtlarının, Chemtrail komplocularının, Dünya'nın düz olduğunu iddia edenlerin (evet, gerçekten) yer aldığı diğer gruplar olacaktır. Öneri sistemi kullanıcıyı tavşan deliğinden çıkartmak yerine, onları daha da derine itiyor. Partizan filtre balonlarından geçeli çok oldu ve kendimizi kendi gerçekliklerini yaşayan ve buna göre hareket eden birbirinden kopmuş toplulukların aleminde bulduk.
Bu meseleyi körükleyen başka bir teknoloji trendi de fikirleri internette masrafsız bir şekilde yayınlamak ve bu fikirlerin çevresinde bir dinleyici kitlesi oluşturmak. Bir konu hakkında kararsız kalanları ikna etmek için özel olarak içerik üretmek her zamankinden daha kolay. Özellikle şiddet içeren radikallik ve sözde-bilim konularında bu gerçekten büyük bir sorun. Kişisel yayıncılık; saygın medyaya ait doğrulama, editörlük, dağıtımcılık gibi denetim ve denge mekanizmalarını yok etti.
Sosyal yayın platformları hepimizi içerik üreticilerine dönüştürdü ve interneti yetenekli, eskiden sesini çıkaramayan insanların duyulmasını sağlayan harika ve son derece önemli bir yenilik haline getirdi. Kalabalığın bilgeliğine inanıyoruz çünkü platformlarımızın doğasında var olan kanı, iyi içeriğin farkedileceği ve kötü içeriğinse gerileyip internetin görünmeyen, yalnız köşelerine itileceğidir. Fakat, marjinal içeriğin giderek yaygınlaşması artık bu kanının eskisi kadar doğru olmadığını gösteriyor.
Sosyal platformlar, bizleri etkileşim içinde tutmak için (ilgilenebileceğimiz reklamlarla hedefleyerek) doğru olsun ya da olmasın popüler olanı yüzeye çıkarmak için tasarlanmışlardır. İnternet kullanan yetişkinlerin neredeyse yarısının haberleri Facebook üzerinden aldığını düşünürsek, sosyal platformlarda neyin doğru olduğu meselesi önemlidir. Ayrıca haberler platformdan platforma atlayarak yeni kitlelere ulaşıyor ve daha önce erişilmesi imkansız olan hızlarda yayılıyor.
Örneğin, birçok Brezilyalı, gerçek sebebin aşılar, Monsanto ya da GDO taşıyan sivrisinekler olup olmadığına emin olamasa da devletin kendilerine Zika'nın doğum kusuruna sebep olması konusunda yalan söylediğini düşünüyor.
Portland'lılar 2013'te diş sağlında sıradan bir uygulama olan suyun florlanmasına referandumla dur dediler. Florlamanın ne olduğu ise sorduğunuz gruba göre değişiyor: Ya faşist rejimler tarafından halklarını pasifize etmeye yönelik bir taktik ya da maddenin kendisi kansere sebep olan zehirli bir kimyasal.
Örneğin, Teksas'a bağlı Bastrop County'nin sakinleri rutin bir askeri tatbikat olan Helm 15'in, sıkıyönetim ilan etmeye ve Teksaslı'ların silahlarına el koymaya yönelik bir komplo olduğuna ikna olmuşlardı. O kadar çok şamata oldu ki konu Teksas Valisi Greg Abbott'un masasına kadar geldi. Abbott Teksas Eyalet Muhafızları'nı tatbikatı izlemekle görevlendirerek bu komplo teorisini meşrulaştırdı.
Bunun insan yapımı gerçekliğin internete yansıması olduğunu ve hepimizin bu "diğer" dünyaya maruz kalmadığını iddia edebilirsiniz.
Bu, ihtimallerden bir tanesi ama artık internet sadece gerçeği yansıtmakla kalmıyor onu şekillendiriyor da. Bu teorilerin internette keşfedilebilir olması bu olguyu yaratmaya yetiyor.
Sosyal medyanın sorunu hırs konusunda asimetrik olmasından kaynaklanıyor. Birçok meselede, sosyal medyadaki en aktif sesler, komplocu saçmalıklardan oluşuyor. İnsanların çoğu, aşıların otizm yapmadığını ve 11 Eylül'ün içeriden bağlantılı bir eylem olmadığını biliyor. Bu yüzden de bariz olanı pekiştirmek için saatlerini harcamıyorlar ama hırslı komplo teoricileri ve radikaller "koyunları uyandırma" davası yolunda çok fazla içerik üretiyor. Örneğin, geçen ay, bir araştırma Instagram'da ve Pinterest'te aşı karşıtı ve destekçisi içeriğin yüzdelerine bakmış ve içeriğin yüzde 75'nin aşı karşıtı olduğunu ortaya çıkmış. 2000'lerde yapılan araştırmalarda ise aşı karşıtlarının oranı sadece yüzde 25'miş.
Hırstaki asimetri, sosyal kanallarda sözde-bilimle ilgili safsata nın yaygınlaşmasında öne çıkıyor. Food Babe'i ele alalım. Facebook'ta bir milyon takipçisi var ve #foodbabearmy etiketi altındaki Twitter ordusu ile şirketleri (örneğin Girl Scouts ) kullandıkları katkı maddelerini açıklamaları için taciz ederek GDO karşıtı "gıda güvenliği aktivistliği" yapıyor. Bu kadının yanlış gündemine karşı yapılan tekzipler, doğrulamalar ve kaldırma talepleri ana akım medyada yayınlanınca, takipçileri daha da derine dalıp büyük tarım ve gıda şirketlerinin tekerleğine çomak soktuklarına ya da gazetecilerin "satılmış" olduğu için bu tarz tepkiler gösterdiklerine inanıyorlar.
İnternetteki komplo teorisi gruplarından doğan aktivizm hem parayı hem zamanı boşa harcıyor. Kaliforniyalı Cumhuriyetçi Temsilci Devin Nunes seçmenlerden aldığı mesajların, %90'nın komplo teorisinden oluştuğunu ve göreve geldiği 2003'te ise bu rakamın yalnızca %10 olduğunu belirtiyor. Bu durum imar kanunlarından (BM Gündem 21 korkusu) halk sağlığı politikalarına (suyun florlanması) kadar bütün siyasi süreci de etkiliyor. Örneğin, geçen ay Hawaii'de kanun yapıcılar, eyalatin bir salgın sırasında aşılama ile ilgili federal kuralları daha hızlı hayata geçirebilmesini sağlayacak basit bir yasa teklifini reddetti. Çünkü öfkeli eyalet sakinleri aşıların Zika'ya ve otizme neden olduğu iddia ediyorlardı.
Komplo teorilerinin neden var olduğuna dair birçok açıklama var. Bu açıklamalar liderlere ve kurumlara olan güvenin azalması, orantılılık sapması (büyük olayların büyük sebepleri olması gerektiğine yönelik inanç) ve nicelerini içeriyor. En önemli faktör ise doğrulama sapması , bilgiyi zaten inanılan şeyi doğrulamak için kullanmak, Google ve internet sayesinde daha fazla bilginin olduğu dünyayı birçok yönde daha kötü bir hale getirdi.
Eğer internette ve gerçek hayatta komplo teorilerinin etkisini ve sıklığını düşürmek istiyorsak, en zeki olanlarımızın hem forvette hem de defansta oynamaları gerek. Bunu nasıl yapacağız?
Sürekli gelişen sosyal platformlarımızın tasarlanma şeklini değiştirmemiz gerekiyor. Sosyal ağların kendi yapıları ve hedefleri bizi bu noktaya getirdi. Platform tasarımcılarımız bizi geri götürmeye yönelik hangi adımları atmaları gerektiğini düşünmeliler. Belki de tasarımda etik konusunda daha fazla tartışmamız gerekiyor ve belki de yukarıda bahsedilen Facebook hakkındaki iddialar bunu başlatabilir. Ürün tasarımlarının kamu düzeni üzerinde derin etkisi var ve bu etki giderek güçlenecek. Bu ürünlerin tasarımcılarının ne gibi sorumlulukları var?
Bu noktada platformlar güce sahipler. Bazıları okuyucularını bir gönderinin yalan veya hiciv olduğuna dair uyaracak algoritmaları tanıtmaya başladılar. Google "doğruluk sıralaması"nın olasılığını araştırıyor, ki bu güven verici. Bu iyi bir başlangıç ama bir düzenleme algoritmasının kendine göre avantajları ve güçlükleri var. Bu konuda önde gelen endişe ise, özellikle siyaset kökenli komplo teorileri söz konusu olduğunda, şirketleri "gerçekliğin hakemi" konumuna getirmenin kaygan bir zemin olması.
Fakat bir yerden başlamamız lazım. Eli Pariser'in de dediği gibi: "Bu algoritmaların içine toplumsal hayat algısı ve toplumsal sorumluluk kodlanmalıdır. Bu algoritmalar filtrelerden neyin geçip geçmediğini belirleyen kuralları görebileceğimiz kadar şeffaf olmalıdır." İnternet gerçek hayattan ayrı değil. Arzu ettiğimiz ağı oluşturmak, arzu ettiğimiz geleceği oluşturmaktır.
|
Araştırma: Facebook yankı fanuslarından nasıl kaçınabilir?
|
https://teyit.org/teyitpedia/facebook-yanki-fanuslarindan-nasil-kacinabilir
|
*Bu içerik ilk kez " How Facebook can escape the echo chamber " başlığıyla Tech Crunch tarafından 3 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir. (Sorumsuzluk beyanı: Teyit, Mayıs 2018 itibariyle Facebook'un üçüncü taraf haber doğrulama programının Türkiye'deki partneridir.)
Facebook'un yarattığı etki o kadar büyük ki kendi Haber Kaynağı'nın gücü ve etkisi altında eziliyor.
Mark Zuckerberg, Techonomy16'da verdiği röportajda, Haber Kaynağı'nın evrimi ve Facebook'un seçimler üzerindeki etkisi üzerine konuştu. Gazeteciler, politikacılar ve uzmanlar Facebook'un seçim kampanyaları ve seçim sonuçları üzerindeki etkisini sorguladılar ve Facebook'un bilgi kaynağı olarak öncelikli pozisyonunu tartışmaya açtılar.
Zuckerberg verdiği röportajda filtre baloncuklarının Facebook için önemli bir mesele olmadığını iddia ederek Haber Kaynağı'nı savundu. Asıl sorunun insanların, gerçek hayatta olduğu gibi internette de hoşlarına giden içerikle etkileşime girmeleri ve hoşlarına gitmeyen içeriği ise görmeyi reddetmeleri olduğunu öne sürdü.
Zuckerberg "Reddettiğimiz şeyleri görseniz şaşırırsınız. Sorun muhtelif bilginin olmaması değil... Sorun insanları bu içerikle daha yüksek oranlarda etkileşime sokamamamız," dedi.
Eğer Facebook, oldukça başarılı olan şu anki gelir modelini değiştirmek ya da "Şimdi Popüler" ürününü genişletmek istemiyorsa, gördüğümüz içeriği daha da çeşitlendirmek için daha iyi özellikleri devreye alması gerekiyor.
- İlk olarak, Facebook, seçimler sırasında haberleri düzenlemek için bir grup gazeteciyi işe almalı. Bu gazeteciler birçok farklı kaynaktan en iyi haberleri seçmeliler ve bunları kaliteli ve okumaya değer olarak işaretlemeliler. Ayrıca: Doğrulama meselesi. Google bunu yaptı. Sıra Facebook'ta .
- Kişiselleştirilmiş Haber Kaynağı, etkileşime geçtiklerimizi öne çıkardığı ve genellikle hemfikir olduğumuz içerikle etkileşime geçtiğimiz için, Facebook seçim zamanlarında, kullanıcılarının algoritmasız, gerçek zamanlı içeriği görmelerini sağlayacak bir seçenek sunmalı.
- Facebook tarafından Cumhuriyetçi, Demokrat veya Liberter olarak sınıflandırılmış arkadaşlarınızın paylaştığı şeyleri gösteren bir filtre hayal edin.
- Facebook insanların destekledikleri adayı ilan edebilecekleri bir özellik ekleyebilir ve kullanıcılar böylece hangi arkadaş grubunun ne paylaştığını ve bu paylaşımlar etrafında oluşan tartışmaları görebilir.
- Facebook bazı içerikleri partizan olarak işaretleyebilir ve bu haberler karşıt görüşlü bir haber kaynağının Hızlı Makale (Instant Article) linki ile gözükebilir (fakat, bu her mesele ya da her haber kaynağı partizan olmadığı için karmaşıklaşabilir).
- Şimdi Popüler genişletilmeli ve sadece bir siyasi haber hakkındaki en çok konuşulan görüşü değil bu konudaki birçok görüşü göstermeli.
- Video izlerken ortaya çıkan ve karşıt görüşten içerik gösteren "Önerilen Videolar" penceresi iyi olabilir.
- Bir politikacı paylaşım yaptığında Facebook karşıt görüşten bir politikacının gönderisini de gösterebilir.
Facebook haber meselesini çözemediği gerçeğini gizlemek için "biz teknoloji şirketiyiz, medya şirketi değil" kisvesinin ardına saklanıyor. Sosyal sorumluluk vaazı veren ve kullanıcı deneyimini ön planda tutan Facebook gibi etkili bir platform için, insanlara kendilerini ifade etmelerini sağlamak amacıyla megafon verip sonra da onları bir yankı fanusu na kilitlemek sorumsuzluktur.
Zuckerberg'ün iddialarının aksine, Facebook istese de istemese de haber deneyimimizi etkilediği gibi Amerika'nın seçimi nasıl tükettiğini de derin bir şekilde etkiledi.
Haber kaynağı olarak sadece Facebook'u kullanmayı önermiyorum ama bir Pew raporuna göre yetişkin Amerikalılar'ın yüzde 44'ü Facebook'u haber kaynağı olarak kullanıyor. Başka bir araştırmaya göre ise seçim gecesi başka bir güne oranla yüzde 30'luk bir trafik artışı görülmüş .
Hatrı sayılır miktarda insanın seçim güncellemeleri, canlı yayınlar ve yapmak istedikleri yorumlar için Facebook'u tercih ettiklerini kesin olarak söyleyebiliriz.
Eğer Facebook düzenli olarak kullanıcılara nahoş veya yanlış buldukları içeriği gösterseydi, kullanıcılar Facebook'u bu kadar çok kullanmak istemezdi. Facebook'un gelir modeli ( üçüncü çeyrekte 7 milyar USD) kişiselleştirilmiş algoritmasıyla 1,79 milyar kullanıcısının kendilerini onaylanmış ( ve etkileşim ihtimali daha yüksek ) hissetmelerinden kar ediyor.
Facebook bizi görüşlerimizin Haber Kaynağı'nda yankılandığı rahat baloncuklarda tutmak istiyor. Yani evet, Facebook fikirlerimizi onaylayan içeriğe algoritmik olarak öncelik veriyor. Bunu neden değiştirmek istesin ki? Ayrıca insanlar adil bir Facebook kaynağına hazır mı? Devasa nüfuzuyla Facebook, iki tarafı da tatmin ederek bunu değiştirebilir.
Facebook yankı fanusunu kırmak için gönülsüzce birkaç girişimde bulundu. Kullanıcıların siyasi görüşleri hakkında verdikleri veriler Wall Street Journal tarafından Blue Feed, Red Feed deneyinde liberal Facebook'u ve muhafazakar Facebook'u karşılaştırmak için kullanıldı.
Bu yıl, Facebook bu seçim döneminde nazik olmamızı ve arama çubuğunu (Facebook'un en işe yaramaz özelliği) başka görüşleri keşfetmek yolunda bir araç olarak kullanmamızı isteyen cansız bir video yayınladı. Facebook'un seçim merkezi , insanların adaylar, politikalar ve oylama hakkında bilgi edinmelere yardımcı olan pratik bir rehberdi.
Bu merkez tahminen 2 milyon kişinin kayıtlı seçmen olmasını sağladı ama insanların "rahat" bir Haber Kaynağı ile neyi deneyimlediği de önemli.
Facebook siyasi olarak kutuplaşmış bu zamanlarda teknolojisini kullanarak haberleri çok partili bir lensten görmemize yardımcı olma ve diğer tarafı görmezden gelme eğilimini değiştirme fırsatını kaçırıyor. Kullanıcı deneyimine öncelik veren bir şirket olarak Facebook çok daha fazlasını yapıyor olabilirdi.
|
Araştırma: Sosyal medya öfkeli ve bilgisiz partizanlar yaratıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/sosyal-medya-ofkeli-bilgisiz-partizanlar-yaratiyor
|
*Bu içerik ilk kez " How social media creates angry, poorly informed partisans " başlığıyla Vox tarafından 26 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bir süre önce, Rus Hükümeti'yle ilişkili bir grup hacker Clinton kampanyasının yürütücüsü John Podesta 'nın e-postalarını çaldı ve WikiLeaks'e verdi. Bu e-postalardan biri muhafazakar çevrelerin epey ilgisini çekti. Onlara göre bu mail, anketlerde Clinton lehine hile yapıldığını gösteriyordu.
Bu e-postada, bir Demokrat Parti çalışanı olan Thomas Matzzie 'nin, Atlas Project adlı ilerici bir grup için çalışan danışmanlardan, kendi anketleri için aşırı örnekleme ( Çeviri notu: Aşırı örnekleme -oversampling- orijinal veri kümesindeki bir yanlışlığı düzeltmek için farklı bir veri kümesinden veri alınmasıdır ) istediği anlaşıldı. Zero Hedge ve Gateway Pundit isimli bloglar bunu kanıt olarak gördü ve Clinton kampanyasının ana akım medyayla birlikte seçim anketlerine hile karıştırdığını iddia etti.
Hillary Clinton'ın kampanyasını yürüten John Podesta. Fotoğraf: Drew Angerer/Getty Images
Eğer bu doğru olsaydı oldukça büyük bir olay olurdu fakat aşağıda açıklayacağım gibi durum böyle değil. Olay Demokratlar'ın kendi içlerinde yaptıkları bir anket hakkındaki konuşmalarının yanlış anlaşılmasından ibaret.
Her ne kadar bu haber saçma derecede yanlış olsa da, insanlar paylaşmaktan vazgeçmiyor. Muhafazakar bloglarda ve sosyal medya hesaplarında açıklandığı günden beri dolaşımda ve yanlış bilginin bu uzayan ömrü, medya ortamında endişe verici bir gelişmeye işaret ediyor.
Facebook gibi sosyal medya platformları herkesin içerik oluşturup bu içerikleri ailesi ve arkadaşlarıyla paylaşmasını sağlayarak medyayı demokratikleştirdi. Bunun hakkında birçok iyi şey söylenebilir ama ciddi bir dezavantajı da var; geleneksel medyanın kalite filtreleri olmadığı takdirde, saçmalıkların daha rahat dolaşıma girebilmesi için yer açılmış demektir.
Haberlerin sosyal medya üzerinden giderek kutuplaşması, liberalleri ve muhafazakarları farklı gerçekliklerde yaşamaya itiyor ve bu da demokratik sistemin işlemesini gün geçtikçe zorlaştırıyor.
Washington Post'tan Philip Bump bu komplo teorisi ni ayrıntılarıyla çürütmüş, ama özetlemek gerekirse; deneyimli gazetecelerin bu haberin saçma olduğunu bilmesinin üç sebebi var:
Diğer bir yandan, eğer sıradan bir Trump destekçisiyseniz Facebook'ta gezinirken yukarıdaki ayrıntıları farketmemeniz normal. Çünkü yüksek ihtimalle, daha önce aşırı örneklemeyi duymadınız, kampanyaların içe yönelik anketler yaptığını bilmiyorsunuz ve e-postanın 2016'dan değil de 2008'den olduğunu farketmediniz. Böylece, eğer birisi Facebook'ta Clinton'ın seçim anketlerine hile karıştırdığını ve arkadaşlarınızın çoğu, Trump'ı desteklediğiniz halde Trump'ın anketlerde geride kalmasının nedeninin hile olduğunu açıklayan bir gönderi paylaştıklarında, buna inanma ihtimaliniz yükselir ve hatta bu gönderiyi arkadaşlarınızla bir de siz paylaşırsınız.
Bu komplo teorisi, bir Facebook kullanıcısından bir diğer Facebook kullanıcısına yayılarak muhafazakar internette patladı. Bu hikayenin yayılışına, insanlara doğru olsun ya da olmasın heyecanlı hikayeler sunmak isteyen Matt Drudge gibi yorumcular tarafından hız kazandırıldı.
Bu sadece çevrimiçi medyanın suçu değil. Facebook ve Twitter'ın kurulmasından önce de Talk Radio ve Fox News gibi partizan medya kuruluşları zayıf kanıtlarla komplo teorilerini destekliyorlardı ama problem sosyal medya tarafından daha da derinleştiriliyor.
Washington Post gibi bazı ana akım medya kuruluşları "aşırı örnekleme" komplo teorisinin yanlış olduğu açıklayan makaleler yayınladı. Ancak bu makaleler, muhafazakar sosyal medya kullanıcıları arasında, onların görüşlerini onaylamak yerine, bu teorilere karşı çıktığı için yeterince ilgi görmedi.
Önemli olan nokta şu ki, yukarıda açıklanan süreç ortalama bir Facebook kullanacısı tarafından fark edilemiyor. İnsanlar geleneksel bir gazeteye baktıklarında önceki günün haberlerinden örnekler görürler. Bu haberler, daha önce yazdıkları nedeniyle okurun en azından bir miktar aşina olduğu profesyonel gazetecilerin haberleridir. Yani, besbelli saçmalık olan bu anket hilesi hikayesini gazete haber olarak göremezdiniz.
Facebook ise bu şekilde işlemiyor. Haberlerin örneklemi ailenizin ve arkadaşlarınızın paylaştıklarından oluşuyor ve bu haberlerin çoğu konu hakkında uzmanlığı olmayan amatörler tarafından yazılıyor. Yani yanlış ama insanların önyargılarını doğrulayan hikayeleri; Facebook'ta, aynı konuda doğru ama sıradan bir sonuca varan hikayelerden daha sık görme ihtimaliniz çok yüksek.
Sonuç: Partizanlar bir konu hakkında onlarca haber okudukları zaman o konuda iyi bilgilendirildiklerini düşünebilirler. Farketmedikleri şey ise filtre balonları içinde bütün haberleri sadece tek taraftan dinledikleri ve bu tek taraflı haberlerin hepsinin aynı hatalı mantık üzerine kurulu olduğu ya da hoşlarına gitmeyen bir kanıtı görmezden geldiği.
Buraya kadar Trump destekçileri arasında yayılan komplo teorilerine odaklandım ama benzer bir mantık solcularda da görülebilir. Mart ayında yine bu konu hakkında yazdığımda , Bernie Sanders destekçilerinin kendilerini nasıl filtrelenmiş bir baloncuk içinde bulduklarını anlatmıştım.
Reddit, haberlerin toplandığı ve kullanıcıların bu haberlerden hangilerinin anasayfaya çıkacağına oylayarak karar verdikleri popüler bir platform. Ve mart ayından beri sitenin siyaset kısmına Sanders destekçileri egemen. Sonuç olarak, eğer bu baharda siyasi haberler için Reddit'e güvenseydiniz, gördüğünüz tek şey Sanders'ı öven, Clinton'ı ve Cumhuriyetçileri yeren haberler olacaktı.
Sanders destekçileri sadece Sanders'ı öven yazıları okumakla yetinmediler, farklı bir gerçekliğin olduğu bir evrende yaşamaya başladılar. Clinton ön seçimleri garantilediğinde Sanders hayranları gittikçe saçmalaşan teorilerle Sanders'ın hala nasıl kazanabileceğini açıklamaya çalıştılar ve Sanders'ın kazanamayacağı belli olunca da Reddit ve diğer sosyal medya platformları, Bernie Sanders hayranlarını Clinton'ın seçimlerde hile yaptığına ikna etti.
Bu doğru değildi. Demokrat Parti'nin ön seçim sürecinin karmaşık ve iyileştirilmeye ihtiyacı olmasına rağmen esas olgu, Clinton'ın ön seçimi daha fazla destekçisi olduğu için kazanması.
Komplo teorileri Clinton destekçileri arasında daha az yaygın ama bu konuda kibirli olmamalılar. Eğer seçimler farklı bir şekilde sonuçlansaydı - eğer Sanders ön seçimleri kazansaydı, ya da Clinton Trump'ın gerisinden gelseydi - aynı tür öfkeyi ve paranoyayı Clinton'ın ateşli destekçilerinde de görecektik.
Kısa vadede, bu büyük bir sorun değil. Büyük ihtimalle iki hafta içinde Hillary Clinton seçimleri kazanacak ( Çeviri note: Makale 26 Ekim tarihinde yazıldı ve Clinton o sırada hala anketlerde öndeydi ) ve Trump destekçileri söylenecekler ama seçmenlerin iradesini yok saymayacaklardır. 2016 seçimlerinin bu zehirli ortamı Clinton'ın Kongre'deki Cumhuriyetçiler ile uzlaşmasını zorlaştıracaktır.
Sorun bunun bir defaya mahsus bir olay olmaması. Gelecek seçimlerde daha da kötüleşecek. Sanders ve Trump destekçilerini Clinton aleyhine hırçınlaştıran teknolojik güçler, büyük ihtimalle gelecekteki başkanlık adayları için de aynısını yapacak. Birçok Demokrat kendilerini Cumhuriyetçi adayın cumhuriyete ölümcül bir tehdit olduğuna ikna edecek veya tam tersi.
Sonucu neredeyse kesin olan bu seçimlerde yukarıda bahsedilenler çok şey değiştirmeyebilir ama kıran kırana geçecek bir seçimde her şey farklı olabilir. 2000 seçimlerinde insanlar yeterince gergindi. Şimdi de adayların kıran kırana yarıştığı bir seçimin bu kadar kutuplaşan bir siyasi ortamda yapıldığını düşünün.
Bütün demokrasiler iyi işleyebilmeleri için bir miktar tavize ihtiyaç duyar. Güçler ayrılığının bu kadar güçlü olduğu sistemimiz hepsinden daha fazla taviz ister. Bu taviz ise insanların kendileri gibi, karşıt görüşlülerin de aynı kurallara uyacağına olan güvenleridir.
Fakat internet, özel olarak sosyal medya, insanların kafasına önyargı dolu saçmalıklar doldurarak bu güveni yok ediyor. Eğer insanlara daha güvenilir bilgi sunmanın bir yolunu bulamazsak, uzun vadede çok büyük problemlerle karşılaşacağız.
Makalenin orijinalinde yayınlanan düzeltme: Makalede "aşırı örnekleme" tartışmasının Clinton'ın 2008 ön seçim kampanyası tarafından yaptırılan ankete ait olduğunu söylemiştim. Tom Matzzie'ye göre aslında bu anketler bağımsız bir Demokrat grup tarafından yaptırılmış. Matzzie "Grubumuz hem Clinton hem Obama destekçilerinden oluşuyordu. Hedefimiz Cumhuriyetçi adayı, Demokrat aday her kim olursa olsun durdurmaktı" dedi.
|
Zuckerberg: Doğrulama platformlarından daha fazla şey öğrenmeyi planlıyoruz
|
https://teyit.org/teyitpedia/zuckerberg-dogrulama-platformlarindan-daha-fazla-sey-ogrenmeyi-planliyoruz
|
*Sorumsuzluk beyanı: Teyit, Mayıs 2018 itibariyle Facebook'un üçüncü taraf haber doğrulama programının Türkiye'deki partneridir.
Geçtiğimiz haftalarda özellikle ABD’deki başkanlık seçimleri sürecinde, Facebook, dolaşıma giren yalan haberlerin akışını engellemediği için eleştirilere maruz kalmıştı. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg ise, yanlış haberlerin seçim sonucunu herhangi bir şekilde etkilemiş olduğu fikrinin “delice” olduğunu düşündüğünü ifade etmişti.
Facebook, geçtiğimiz günlerde bu eleştirilere karşılık; yanlış bilgilerin yayılmasını, yalan haberlerin sirkülasyonunu ve bu tür sahtekarlıkları önleyecek bir dizi adımlar atılacağını açıkladı.
Bu problem üzerinde uzun zamandır çalıştıklarını ve konuyu ciddiye aldıklarını belirten Zuckerberg, insanların Facebook'ta gördüklerinin yüzde 99'undan fazlasının gerçek haber olduğunu, bunların sadece çok küçük bir miktarının yanlış haberler ve aldatmacalar barındırdığını söyledi. Zuckerberg, yanlış bilgilendirme yüzdesinin nispeten küçük olmakla birlikte, yol haritalarında çok daha fazla çalışma yapmak olduğunu da belirtti.
Zuckerberg, Facebook’ta yazdığı bir açıklamada konu üzerine “itibarlı haber doğrulama kuruluşları” ile şirketin görüştüğünü ve birçoğu ile çalışmayı umduklarını da söyleyerek, haberler için eklenecek olan "Haberi sahte olarak bildir" benzeri bir buton sayesinde asılsız haberlere daha kolay müdahale edebileceklerini de belirtti.
Zuckerberg’in yol haritasında yer alan diğer adımlar ise, daha güçlü denetim, kolay şikayet, uyarılar, alakalı makalelerin kalitesinin artırılması, reklam politikasında yanlış haberlere dikkat etmek ve fact-checking sistemlerini öğrenmek.
Google, kullanıcıları yanlış haberlerle gerçeklerden uzaklaştıran, bu sayede izlenme payını artırmaya çalışan web sitelerini tamamen yasaklayacağını ve AdSense hizmetini kullanmalarına da izin vermeyeceğini açıklamıştı.
Aynı uygulamaya geçileceğini belirten Zuckerberg’in açıklamasına göre, Facebook’daki yalan haber sağlayıcılarının reklam sistemini kullanarak para kazanmaları önlenecek.
2015 yılından beri “tık tuzağı” ( clickbait ) haberlere karşı savaş açan Facebook, geliştirdiği yazılımlarla sahte habercileri de sosyal medyadan silecek. Facebook, bu çabasını desteklemek için aynı Google gibi, makine öğrenme algoritması kullanan yapay zeka platformu kullanarak savaşacak.
|
Araştırma: Yanlış haberlere karşı işbirliği çağrısı
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanlis-haberlere-karsi-isbirligi-cagrisi
|
Bu içerik ilk kez " A Call for Cooperation Against Fake News " başlığıyla Medium 'da 26 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
John Borthwick ve Jeff Jarvis olarak, gelecekte sahte haberlerle baş etmek ve internette daha iyi deneyimlerin yaşanabilmesi,toplumda medeni ve bilgili tartışma ortamının oluşması için Facebook, Twitter ve Google gibi platformlarabirkaç yapıcı önerimiz var.
Önerilerimizin odak noktası, kullanıcıların tartışmalarında daha bilgili seçim yapmasına yardımcı olacak bilgi paylaşımında bulunulması. Bu paylaşımdan kastımız Facebook’tan kullanıcılara, medyadan Facebook’a ve kullanıcılardan Facebook’a güven ve otorite işaretleri. Bu yazıyı basit tutmak için en popüler platformlara yani Faceook, Twitter ve Google’a odaklanacağız.
Platformların neyin doğru ya da yanlış, neyin gerçek veya sahte olduğunu yargılayacak bir pozisyona getirilip sansürcü pozisyonuna konumlandırılması gerektiğine inanmıyoruz. Kara listeler oluşturulması konusunda endişeliyiz ve neyin sahte ya da gerçek olduğuna dair kısır tartışmaların bugün yapılabilecek şeyleri gölgelediğini düşünüyoruz. İnternette yaptıklarımızın neredeyse tamamının değerli ve eğlenceli olduğu görüşündeyiz ancak bu deneyimi geliştirmek ve daha sorumlu davranmak için her zaman yapabileceğimiz daha fazla şey var.
Bu bağlamda, aşağıdaki somut eylem önerilerini sunuyor ve fikirlerinizi bekliyoruz.
Facebook kullanıcılarının yalan haberleri işaretlemesine izin veriyor ama işlev bir menü labirentinde o kadar derine gömülmüş durumda ki bulunması mümkün değil. Bu işlevin bulunmasını kolaylaştırın. Twitter tacizi sessize almak için yeni araçlar ekledi ama kullanıcılar sahte ve şüpheli hesapları bildirebilse ve Twitter kullanıcılara bu verileri kullanarak geri bildirim yapabilseydi daha yararlı olurdu (örneğin, “20 arkadaşın bu hesabı sessize aldı” ya da “bu hesap günde 500 defa tweet atıyor”). Aynı şey Twitter aramaları, Google Haberler ve Google aramaları, Bing ve diğer platformlar için de yararlı olabilir.
Fareyi sahte bir haberin üzerine getirdiğiniz zaman bir ihtimal altta açılan pencerede bu içeriğin sahte olduğuna dair bir haber sitesinden ya da Snopes’tan bir haber görebilirsiniz. Lütfen bunu sistematikleştirin. Böylece kullanıcılar bu içerikleri okuduklarında ve daha önemlisi paylaşmayı düşündüklerinde, Facebook ve diğer platformlar kullanıcılara bu doğrulamayı görebilmeleri için, güvenilir haber kaynaklarına ve doğrulama aktörlerine bulgularını bildirebilecekleri bir yol gösterebilir. Böylelikle, en azından bazı viral yalanlar hızlı bir şekilde sonlandırılabilir. Trust Project medyanın bu tarz işaretler üretmesini sağlamak üzerine çalışıyor. Platformların kullanıcılara daha iyi bilgi vermesi gerekli ve medyanın buna yardımcı olması lazım. Tabi ki platformlar, kullanıcılardan ve medyadan aldıkları verileri; standartlarını, sıralamalarını ve diğer algoritmik kararlarını geliştirmek için kullanabilirler.
Söylediğimiz gibi, kara ya da ak listeleri desteklemiyoruz (bir hizmeti desteklemek için derlenen listelerin sorumlu ve bilgili bir şekilde yapılmasını istiyoruz). Fakat, kullanıcılar bir gönderinin yazarının üç saattir online ve 35 takipçisi olduğunu ya da sitenin bilinen bir geçmişe sahip olup olmadığını bilseydi daha iyi olurdu. Bildiğiniz üzere Twitter kullanıcıları onaylıyor. Twitter ve Facebook gibi platformların, kullanıcıların Denver Post’u sağlam bir şirket olarak bilirken Denver Guardian’ın daha yeni kurulduğunu bilmelerini sağlamak için çalışması olup olmadığını merak ediyoruz.
Medya orijinal içerik üretmelerine rağmen marka değerlerinin internette kaybolmasından endişeliler. Bir haber kaynağını okuyucuların iyi ya da kötü yönde değerlendirmeleri için platformların medya kaynaklarını daha görünür bir şekilde sergilemeleri gerekli. Ayrıca bu, internette tanınmak için uğraşan yayıncıların da işine yarayacak.
Teknoloji platformlarının imkanlarını kullanarak haberlerin, fotoğrafların, videoların ve capslerin ilk çıktıkları yerleri bulmalarını istiyoruz. Örneğin, Y kuşağının Clinton’a oy verdiğini gösteren ve 225 bin beğeni alan masmavi bir harita gördük . Halbuki bu harita küçük bir liberal sitenin online anketinin sonucuydu. Platformların bu görselin paylaşıldığı ortamları ve kaynağını bulmasının güç olduğunu sanmıyoruz. Aynı şekilde capsler doğduğunda ve yayılmaya başladığında avatarı malum kurbağa* olan siteden gelip gelmediğini bilmek faydalı olabilir. Her ne kadar bunu başarmak teknik olarak karmaşık da olsa platformların bugün sahip oldukları yüz tanıma sisteminden daha az karmaşık olduğu da açıktır.
Filtre balonu sorunu hakkında açık olmak ve kullanıcılara akışlarında çıkmayan haberlerin, hesapların ve kaynakların önerilmesi gerekiyor.. Böylece The Nation okuyucusu National Review’ dan tartışmalı bir makale okuyabilir ve Clinton’a oy veren biri olarak Trump’a oy veren birisiyle iletişime geçip onun dünya görüşünü anlamaya başlayabilir. Kullanıcılar bu özelliği açıp kapatabilir ama en azından bu seçeneğin kendilerine verilmesi lazım.
Google’a “George Soros” yazdığınızda Google Soros’un ölüp ölmediği konusunda sizi meraklandırıyor. Hayır ölmedi. Arama motorlarının sadece insanların sordukları ve arattıkları şeyleri yansıttıklarını biliyoruz ama Google bu verilerin bu şekilde ortaya çıkması yüzünden birçok kez dava edildi. Buna rağmen otomatik tamamlama sonuçlarının düzenlenmesinin imkansız ve istenmeyen bir şey olduğunun farkındayız. Fakat otomatik olarak tamamlama sırasında bile daha fazla bilgi verilip verilemeyeceği araştırılmalıdır. Örneğin, “George Soros öldü” araması bir asterisk ve bu iddiayı yanlışlaysan bir sitenin linkiyle birlikte sunulabilir.
Yapmanızı önermiyoruz ama Google’da Daily Stormer’ı arattığınızda çıkan listedeki linklerden birisi sizi şu başlığa yönlendiriyor: “Yahudi Sorunu: Yahudi Jake Tapper Siyahi… duyunca sinirlendi”. Bu sitenin mahiyetini ortaya çıkarmak mı daha yararlıdır yoksa arama sonuçlarının yanına Vikipedi’den alıntı yaparak “The Daily Stormer, Amerikan Neo-Nazi ve beyaz ırkçısı bir haber sitesidir” ibaresi koymak mı? Tasarım tercihlerinin sonuçları iyi değerlendirilmelidir.
Amcanızın gönderdiği, yüzlerce defa yönlendirilmiş e-postaların ilacı Snopes’a, Pepe’nin kim olduğunu öğreten Google’a ve kaynağını açıklayan bir makale koyan Vikipedi’ye teşekkürü borç biliriz. Ayrıca bu tarz capsleri ve ince mesajların toplandığı ve açıklandığı bir sitenin yararlı olacağı görüşündeyiz. Böyle bir kaynak gizli cümleleri ve kodları fark etmekte ve anlamakta platformlara ve medyaya yardımcı olabilir.
Yanlış bir tweeti düzeltebilmek epey iyi olurdu. Bir tweet yuvadan uçup internete dağıldığı zaman değiştirmenin zor olduğunu biliyoruz. Fakat, paylaştığımız bir fotoğrafın sahte olduğunu öğrendiğimizde en azından orijinal tweete bir güncelleme ekleyebildiğimizi ve bu güncellemenin bu resmi paylaşanlara bildirim olarak gittiğini düşünün. Twitter ve diğer platformlar kullanıcılarının yaptıkları yanlışları düzeltmeleri için her imkanı sağlamalıdır.
Sevin ya da sevmeyin, Occupy Democrats sayfası insanlara tartışmalarda kendilerini anlatan içerikler sağlayarak haftada 100 ila 300 milyon görüntü alıyor. Geleneksel medya bundan ders almalı. Yeni gerçekliğe uygun olarak gündelik faaliyetlerini halkın olduğu yere uygun bir bağlamda ve her platforma uygun bir şekilde yapması gerekmekte. Medya sadece eski iş modeline odaklanarak ve web sitelerine trafik çekmeye çalışarak varlığını sürdüremez. Yani evet, mesela Nick Kristof haberlerini, gerçeklerini, doğrulamalarını ve eleştirilerini sadece köşesinde değil de videolarla, fotoğraflarla ve diğer araçlarla halka duyurmalıdır.
Yalan haber sitelerine reklamı yani maddi desteği keserek Google ve Facebook doğru yönde adım attılar . Apple ve diğer reklam platformları da aynısını yapmalılar. Aynı zamanda yayıncılar da Taboola ve Outbrain gibi şüpheli kaynaklardan gelen içeriği yaymanın neticelerini iyi değerlendirmelilerdir.
Platformlar burada belirtilen sorunları çözmek için geliştiricilerden gelecek yardımlara kapılarını açmalı. Yalan haber karşısında içinde bir grup öğrencinin de bulunduğu bir ekip, kullanıcılara sosyal medyada okudukları kaynaklar hakkında daha fazla bilgi sunmayı başardı . Platformları API’lerini açmaya ve geliştiricilere her türlü yardımda bulunmaya davet ediyoruz ve sadece internetteki söylemin kalitesini değil toplumdaki sivil söylemi ve tartışmaların kalitesini artırmalarını istiyoruz.
İçerik yaratmak, düzenleme yapmak ya da platform dışından editörlerle rekabet etmek için değil ama şirketlere ve ürünlere sosyal sorumluluk bilincini aşılamak, teknologlara gazeteciliği ve gazetecilere de teknolojiyi açıklamak, burada belirtildiği gibi haber kurumlarıyla işbirliği ve en önemlisi kullanıcıların deneyimini iyileştirmek için platformlar editörlere ihtiyaç duyuyor. Bu sorumluluk ve deneyim bütün platformlar tarafından benimsenmeli.
Bu iş yeni bir fonksiyonun eklenmesiyle bir anda bitecek bir şey değil. Platformlar, medya şirketlerinin ve üniversitelerin bir araya geldiği ve haberleri iyileştirmeye odaklanan First Draft Koalisyonu ya da haberlerde otorite sinyallerini toplayan Trust Project ’e benzer bir organizasyon kurmalı ve bu gruplarla işbirliği sağlamalı. Bu organizasyon burada önerdiğimiz maddelerin etrafında yapılacak tartışmalar ve icraatlar için bağımsız bir merkez olabilir. Buna Bilgili Tartışma Projesi de diyebilirsiniz.
Biz de kendi kaynaklarımızı bu görev için kullanacağız. Betaworks’ten John Borthwick bu sorunları çözme yönünde çalışan yeni şirketlere yatırım yapacak ve onları destekleyecek. CUNY’den Jeff James yukarıda kurulmasını önerdiğimiz organizasyonu kurmaya yardımcı olacak, toplantılar düzenleyecek ve destek arayacak.
Bütün bunları tartışmalarımız, seçimlerimizi ve toplumumuzu daha iyi bilgilendirme yönündeki önerilerini almak için yapıyoruz. Sürekli olarak büyüyen listemize siz de bir şey koyun, destek verin.
*Yazarların bahsettiği kurbağa Pepe’dir . Bahsedilen site ise 4chan.org’dur (çeviri notu)
|
Araştırma: ABD'deki seçimler sırasında dolaşıma giren 6 yanlış bilgi türü
|
https://teyit.org/teyitpedia/abddeki-secimler-sirasinda-dolasima-giren-6-yanlis-bilgi-turu
|
Bu içerik ilk kez " 6 types of misinformation circulated this election season " başlığıyla Columbia Journalism Review tarafından 18 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
4 yıl önceki Sandy Kasırgası sırasında ne kadar çok yanlış içeriğin dolaştığını hatırlayın. O zamanlar bu meseleyle nasıl baş edileceğine dair birçok tartışma vardı. The New Yorker’dan Sasha Frere-Jones Twitter’da yanlış bilginin hemen farkedip kendi kendini düzeltebileceğini iddia ederek platforma “kendi kendini temizleyen fırın” demişti. Artık gazetelerin hatalarını düzeltmeleri için 24 saat beklememiz gerekmiyordu.
Başkanlık seçimi sonrasında, Facebook ve Twitter gibi sosyal platformlar sayesinde yayılan yanlış bilginin çapını ölçmeye çalışıyoruz. Bozuk bilgi ekosistemi mizi düzeltecek çareler arıyoruz. En popüler öneri, platformların birçok dilde çalışacak yüzlerce editör alıp neyin görünüp neyin görünmeyeceğine karar vermeleri.. Fakat, Jeff Jarvis’in de yazdığı gibi ne istediğimiz konusunda dikkatli olmalılıyız. Facebook’un doğruluk hakemi olmasını istemeyiz.
Bunun yerine, sosyal platformların filtreleme ve işaretleme özelliklerini eklemelerini istiyorum. Bu platformlar gazetecilerle ve psikologlarla çalışarak yeni bir görsel gramer üretmeliler. Böylece içeriğin doğrulanma, yanlışlanma, düzeltilme veya onaylanma süreçleri şeffaf ve haberin kaynağını merak eden herkese açık olabilir.
Bunu yapmanın bir yolu orijinal içeriğe bir çeşit filigran eklemektir. Yanlış bir iddia binlerce retweet alırken bu tweetin doğrulamasının sadece 20 retweet alması moral bozucu. Bu filigranlar akışta daha fazla yanlış içerik görmemdense ispatlanmış içerik görme ihtimalimi yükselterek aynı spam filtreleri gibi çalışabilirler. Bazı yanlış içerikler gözden kaçabilir ya da bazı gerçek içerikler “spam” olarak etiketlenebilir ama e-posta kutum gibi eğer bilgiye erişimimi iyileştirecekse noksanları kabul edebilirim.
Facebook’taki sahte haber sitelerinden daha büyük sorunlarımız var. Bu mesele sosyal medyayı içerik keşfetmek için kullanan medya kurumları için de büyük bir problem. Yalan haber grameri geliştirmeye başlamak için bu seçim döneminde gördüğümüz altı yanlış bilgi türünü bir araya getirdim.
Donald Trump’ın ilk seçim kampanyası reklamı Kuzey Afrika’da Fas’tan Melilla’ya geçen göçmenleri sanki Meksika sınırını geçen göçmenler gibi gösteriyordu. Bu videonun içeriği sahte değildi ama kullanıldığı bağlam yanlıştı.
YASADIŞI GÖÇÜ DURDURUN - TRUMP
Seçime doğru ilerleyen haftalarda, mükerrer oy kullanımını gösteren bir video ortaya çıktı. Benim de üyesi olduğum First Draft News’den Alastair Reid’in de açıkladığı gibi videodaki tarih damgası videonun Rusya’daki seçimlerde yani 18 Eylül’de çekildiğini ortaya koyuyor. Google’dan ters görüntü araması da görüntünün kaynağını onaylıyor. Yine içerik doğru ama bağlam yanlış.
Eric Trump ve kampanya sözcüsü Kellyanne Conway bu sahte ABC haber sitesini retweetlediler.
Eric Trump: Sonunda gerçek ortaya çıktı #SahtekarHillary
Haber: Donald Trump Protestocusu Konuştu: … yapmam için bana 3.500 USD verdiler.
Linke yakından baktığınız zaman alan adının resmi ABC News linki olmayan abc.com.co olduğunu görebilirsiniz. The New York Times ve Daily Mail de yakın zamanda kopyalananlar arasında.
NowThis de sahtekarlık kurbanları arasındaydı. Ekim ayı başlarında birisi NowThis’in markasını kullanarak yalan bir video üretti. NowThis sadece sosyal medyada yayın yaptığı için ve yönlendirdiği bir sitesi olmadığı için sosyal ağdaki bu algıyı düzeltti. Sadece sosyal medya üzerinden yayın yapan markaların sayısı artıyor, bu yüzden sosyal ağların, düzeltmelerin içerikle birlikte dolaşmasını sağlayacak bir yol bulmaları gerekiyor.
NowThis markasıyla, Clintonlar ve sözde tecavüz kurbanlarıyla alakalı bir video dolaşmaktadır. Bu videoyu biz üretmedik.
Bütün bu yanlış içerik türleri arasında en çok ilgiyi sahte haber siteleri gördü. BuzzFeed’denCraig Silverman’in geçtiğimiz birkaç hafta boyunca yaptığı araştırması Makedonyalı gençlerin para kazanmak için sahte haber ürettiklerini ortaya çıkardı. Silverman’ın en son analizi sahte haberlerin ne kadar etkileşim aldığını gösteriyor.
Papa’nın Trump’a destek verdiğine dair iddia,“Hakkında” kısmında (bir çok kullanıcı için bir tık uzakta) “kurgulanmış haber sitesi” yazan WTOE 5’ten çıkmış. Göz göre göre yalan haber yapan bu tarz siteleri işaretlemenin bir yolu olmalı.
Papa Francis Trump’a desteğini açıklayarak Bütün Dünyayı Şaşırttı ve Açıklama Yaptı
MIT’de araştırmacı olan Brian Forde, geçtiğimiz günlerde sahte haberleri e-posta spamlerine benzetti. Forde “Çöp kutusunu, bazen ‘iyi’ postaları kaybetmemize rağmen kabul ettik çünkü aksi halde spam selinde boğulacaktık.” dedi. Sosyal medya kullanıcıları, haber kaynaklarını sahte olarak işaretleyen otomatik bir sistemden yararlanabilir gibi gözüküyor. Eğer kullanıcılar çöp akışına dalmak isterlerse dalabilirler ama büyük ihtimalle bunu yapmayacaklardır.
Sahte haberlerin dışında, sahte bilgi de sıklıkla grafikler, görüntüler ve videolar eşliğinde servis ediliyor. Çok paylaşılması amacıyla bu capsler o kadar yaratıcı ve ikna edici hazırlanıyor ki nerede nasıl doğrulanacağını bilmeyi bırakın, bir çok kullanıcının aklına içeriği sorgulamak bile gelmiyor.
Amerikan seçimleri öncesinde internette dolaşan aşağıdaki görseller insanların evde kalarak, kısa mesajla oy kullanabileceklerini iddia ediyor ki yanlış.
Tweet: Hillary destekçileri SMS ile oy verebilirler ama Trump destekçileri sandığa gitmek zorundalar! ADİL DEĞİL!
Görüntü: Erken Oy Verin. Bugün “Hillary” Yazın 59925’e gönderin.
Tweet: #Onunlayım #YaşasınHillary
Görsel: Kuyruğa girmeyin. Evden oy kullanın. “Hillary” yazın 59925’e gönderin.
Montajlanan görüntüler ve videolar haber ekosisteminin büyük bir parçasıdır çünkü yatak odası sahtekarları tarafından kolaylıkla üretilebilirler ve çoğunlukla haylazlık olarak görülüp önemsizleştirilmekte ve yok sayılmaktadırlar. Fakat, acil durum hatlarına yapılan telefon şakaları artık nasıl komik değilse, montajlanmış yalanlar da seçimler, terör saldırıları ya da insani bir kriz söz konusu olduğunda artık zararsız değildir.
ABD seçimlerinden birkaç hafta önce Göçmenlik ve Gümrük Polisi’nin (ICE) oy merkezinde tutuklama yaptığını iddia eden aşağıdaki görsel internette ortaya çıktı.
Bir yasadışı göçmenin oy kullanmaya çalışırken tutuklandığına dair haber aldım.
ICE oy merkezlerini yakından izliyor! Teşekkürler ICE!
Basit bir tersten görsel arama, iki adamın ön seçimler sırasında Arizona’da çekilen bir fotoğrafa montajlandığını gösteriyor. Dediğim gibi, bu örnek, doğrulamanın yalan içerikle birlikte dolaşmasının gerekliliğini gösteriyor. Her kullanıcının benzer doğrulama kontrollerini yapmasını beklemek gerçekçi ya da etkili olamaz.
Parodi içerik yalan içeriği tespit etmek için algoritmik kurallar oluşturmayı zorlaştırıyor. (Yine de bütün dünyadan satir sitelerini toplayan bir veritabanı oluşturmak gayet mümkün. Bu veritabanı The Onion’u* ciddiye alan kullanıcılar için bile yardımcı olabilir.)
Chuck Todd Meet the Press’de Rudy Giuliani ile röportaj yaptığında, Todd Guiliani’ye ilk seçim münazarasından sonra attığı tweeti sordu.
Bu münazarada @realDonaldTrump en iyi performansını gösteremedi ama iki tane daha var.
-Rudolph Giuliani(@rudygiulianiGOP) 27 Eylül 2016
Giulaiani böyle bir tweet atmadığını belirtti ve tweetin aslında hesabın açıklama kısmında kendisini eski valinin parodi hesabı olarak tanıtan kullanıcıdan geldiğini ifade etti.
*Zaytung benzeri satirik haberler yapan bir site.
|
Post-truth neden bu kadar gündemde?
|
https://teyit.org/teyitpedia/post-truth-neden-bu-kadar-gundemde
|
Son günlerin popüler kelimesi, post-truth . O kadar popüler ki, Oxford Sözlük 2016 yılının kelimesi olarak post-truth’u seçti . Ülkemizin iç karartan ve kısır gündeminde bu konu üzerine konuşmaya pek fırsat bulamıyoruz ama aslında bizi de doğrudan ilgilendiren bir husus. Peki post-truth ne demek, yeni bir kavram mı, neden şimdi gündeme oturdu, bizi neden ilgilendiriyor?
Post-truth, ya da farklı kullanımıyla post-fact’in Oxford Sözlük’teki tanımı şu şekilde:
‘Post-truth’ bir sıfat olarak, ‘nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu’.
Türkçe’deki karşılığı hususunda sürmekte olan bir tartışma mevcut . Önerilen kavramlar ‘gerçek-ötesi’, ‘gerçek-sonrası‘, ‘post-gerçek’, ‘post-hakikat’, ve ‘post-olgusal’. Bu yazıda, kendi tercihim olan post-gerçek kelimesini kullanacağım.
Sözlük tanımının katılığının ötesinde kavramsal olarak gerçeğin, olguların, hakikatin artık geçerli olmaması durumu anlamına geliyor. Yani post-gerçek siyaset dediğimizde, gerçeklerin öneminin olmadığı bir siyasal alandan bahsetmiş oluyoruz.
Peki bu post-gerçek kavramı yeni mi ortaya atıldı? Hayır, ilk kez şimdiki bağlamında 1992 yılında bir tiyatro oyununda geçen kelimenin bugünkü popülaritesine giden yola ilk adımını Ralph Keyes tarafından yazılan ve 2004’te basılan ‘The Post-Truth Era’ (Post-Gerçek Dönem) kitabıyla attı.
1992’den beri dolaşımda olan, 2004’te üzerine koca bir kitap yazılan post-gerçek nasıl oldu da 2016’da yılın kelimesi seçilecek kadar bilinirlik kazandığına gelecek olursak… Post-gerçek kavramına atıflar ilk olarak Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkmasına dair referandum sürecinde, yani Brexit tartışmaları sırasında yapıldı . Brexit savunucularının aslı astarı olmayan birçok argümanı en yetkin ağızlardan dolaşıma sokmaları ve işin kötüsü bu yalan iddiaların kitlelerce doğru kabul edilip seçim sonuçlarını etkilemesi AB üyeliğini savunanları çileden çıkarttı. İddialar arasında İngiliz sağlık sistemi NHS’e gidecek paraların AB’ye destek olarak aktarıldığı, yani sağlık sisteminden yeterince faydalanamayan İngilizlerin AB’yi suçlaması gerektiği vardı. İşin aslının iddia edilenin tam tersi olması sonucu değiştirmedi, bu yalan iddiaya milyonlarca insan inandı ve sonuçta referandum Brexit lehine sonuçlandı.
Bir sonraki kırılma noktası ise ABD bakanlık seçimlerinde yaşandı. Kampanya boyunca özellikle Donald Trump aslı astarı olmayan iddialarla ortalığı kirletti, mesnetsiz argümanlara dayanan polemikler yarattı ve ana akım medya da ekranlarda reyting, İnternet’te ise trafik uğruna gündemi bunlarla doldurdu . Daha da kötüsü, özellikle Facebook ve Twitter’da Trump destekçileri arasında yalan haberler hızla yayıldı, uzun süre dolaşımda kaldı ve kamuoyunun adaylar ve politikalarıyla ilgili algısını manipüle etti. Her ne kadar bu yalan haberler Trump’ın seçilmesinde tek etken değilse de, seçim sonuçları üzerinde ciddi bir etkisi olduğu üzerinde genel bir kanaat oluşmuş gözüküyor.
Sosyal medyanın, kamuoyunu manipüle etmesi hususunda vurgulanan birkaç temel nokta var: İlki özellikle Facebook’un algoritmaya dayanan içerik gösterme mekanizmasıyla ilgili. Facebook algoritması, kullanıcılarına ilgilerini çekebilecek, etkileşime girecekleri içerikleri sunacak şekilde tasarlanmış. Dolayısıyla, kullanıcılar ekseriyetle Facebook akışlarında kendi siyasi görüşlerine uygun içeriklerle karşılaşıyor, karşıt fikirlerden haberdar olmuyorlar. Algoritmanın filtrelediği içerikler tek yönlü olduğundan, bu yapıya filtre baloncuğu ( filter bubble ) deniyor. Benzer şekilde özellikle Twitter’da kullanıcıların hep kendileriyle aynı görüşte kullanıcılarla takipleştmeleri ve etkileşime girmeleri sonucunda yankı fanuslarının ( echo chamber ) oluştuğu söyleniyor.
Post-gerçek meselesinde yeni medyanın büyük kurumları ağır eleştiriler alıyor . Facebook algoritmasının şeffaf olmaması , trend olan başlıkların denetlenmesi için editör kullanmaması, ve en önemlisi de yalan haberlerin dolaşıma girmesi ve orada uzun süre kalması nedeniyle eleştiriliyor. Twitter’a yöneltilen eleştiriler, propaganda amaçlı kullanılan bot hesaplar (Tweet atabilecek şekilde programlanmış algoritmalar) ve trolleri (propaganda amaçlı tweet atan, genellikle bu işi para karşılığı ve organize bir şekilde yapan kullanıcılar) engellememesi ile ilgili. Google’ın eleştirilmesinin sebebi de, yalan haberlerin arama sonuçlarında üst sıralarda çıkabilmesi ve uzun süre silinmeden orada kalması .
Burada unutulmaması gereken husus, tek suçlunun yeni medya olmadığı; zira geleneksel medya da sistemin gözcülüğü görevini yerine getirememekle ağır şekilde itham ediliyor . Daha da kötüsü, sadece medya değil, sistemin dengede durmasını sağlayan köklü kurumların tamamında bir çöküş olduğu yönünde bir kanaat var. Bu vaziyet sadece ABD ve batıda vuku buluyor değil; Türkiye gibi basın özgürlüğünde son sıralarda yer alan ülkeler için durum çok daha vahim, zira bizde bu kurumlar hiçbir zaman güçlü olamamıştı.
Tabii hemen enseyi karartmaya gerek yok; zira yapılabilecek çok şey var . Google ve Twitter hemen , Facebook ise biraz nazlandıktan sonra sorumluluklarını kabul etti ve taşın altına elini soktu. Bundan sonraki süreçte gazetecilere, doğrulama kurumlarına, medyaya, akademiye, yeni medya platformlarına, doğruyu savunma görevi olan tüm kurumlara büyük iş düşüyor.
|
Vaka çalışması: Yanlış bilgi nasıl yayılıyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/vaka-calismasi-yanlis-bilgi-nasil-yayiliyor
|
Bu içerik ilk kez " How Fake News Goes Viral: A Case Study " başlığıyla The New York Times tarafından 11 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Austin’deki bir pazarlama şirketinin kurucusu olan 35 yaşındaki Eric Tucker’ın 40 Twitter takipçisi vardı. Fakat, Trump’ı protesto etmek için para alan protestocuların taşındığı otobüslerle ilgili tweeti, Donald Trump’ın da körüklediği, ulusal bir komplo teorisi haline geldi.
Tucker’ın gönderisi Twitter’da en az 16 bin retweet alırken, Facebook’ta ise 350 binden fazla paylaşıldı. Fakat, Tucker olayı yanlış anlamıştı. Ortada protestocularla dolu otobüsler yoktu.
Fakat bu bir şeyi değiştirmedi.
Bazen sahte haberler, reklamlardan para kazanmaya çalışan Balkanlar’daki ergenler veya Amerika’daki girişimciler tarafından üretilirken, yanlış bilgi bazen de radikal bir çevrede, yanlış bilgilendirilmiş normal insanlar tarafından ortaya atılabiliyor.
The New York Times, Tucker’ın sildiği tweeti inceledi. Hızın gerçeklerden daha önemli olduğu, insanların birbirine sürekli bağlı olduğu bir dünyada bu olay sade bir vatandaşın gözleminin yanlış olduğu kanıtlansa bile nasıl dayanak noktası olabileceğini gözler önüne seriyor.
Tucker, yaşadığı şehirde Trump protestoları olduğu haberini okuduktan sonra Austin şehir merkezinde kalabalık bir otobüs konvoyu görünce bunun garipsemiş ve bu iki olayın birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüp bu otobüslerin fotoğraflarını çekmiş. Twitter’da ’“ Austin’deki Trump karşıtı protestocular göründükleri kadar organik değillermiş. İşte geldikleri otobüsler. #sahteprotestolar #trump2016 #austin” ifadesiyle paylaşmış.
Tucker bu bölgede konferans olup olmadığını Google’dan kontrol ettiğini ve bir şey bulamadığını ifade etti. (Aslında otobüsler Tableau Software adlı bir şirket tarafından 13 bin kişilik bir konferans için kiralanmış.)
Tucker bir röportajda, kendisinin “küçük bir kitle tarafından izlenen sade bir vatandaş” olduğunu söyleyerek “Aklımın bir köşesinde başka bir açıklama olabileceğini düşündüm ama pek makul gelmedi.” dedi.
Tucker ayrıca “Çok meşgul bir iş adamı” olduğunu ve paylaştığı her şeyi büyük kitlelere ulaşmayacağı sürece doğrulayacak zamanı olmadığını da belirtti.
İlk önemli adım birkaç saat sonra atıldı. Tucker’ın tweeti “ SON DAKİKA: Otobüsleri buldular! Onlarcası Austin protestolarının birkaç blok ötesinde park edilmiş halde bulundu.” başlığıyla Trump’ın Reddit’teki ana topluluğunda paylaşıldı . Bu gönderi çok kısa zamanda protestolardan hayırsever milyarder ve topluluğun sık sık hedeflediği George Soros’u da sorumlu tutan 300 yorum aldı.
Çılgınlık ertesi sabah başladı. Bir kullanıcı muhafazakar bir tartışma forumu olan Free Republic’de Tucker’ın gönderisiyle ilgili Reddit başlığının linkini vererek tartışmaya dikkat çekti ve online dünyaya konuyu daha fazla yaydı. Daha sonra, ismini “Duck Dynasty” yıldızlarından alan ama kendileriyle ilgisi olmayan Robertson Family Values ve Donald Trump Commander in Chief 2020 gibi Facebook sayfaları Free Republic’teki tartışmaya link verdiler. Bu gönderilerin her biri 5 binden fazla paylaşıldı ve 300 binden fazla Facebook kullanıcısı Free Republic başlığının linkini paylaştı.
Otobüs şirketi Coach USA Kuzey Amerika’nın kurumsal ilişkiler müdürü Sean Hughes, iddiayı Facebook’ta gören bir arkadaşı kendisini aradığında ve konu ile ilgili birkaç e-posta aldıktan sonra söylentiden haberi olduğunu ifade ediyor.
Fox televizyonundan bir muhabir o gün içerisinde Hughes ile iletişime geçti. Hughes, Coach USA otobüslerinin hiçbir şekilde Austin protestolarıyla alakası olmadığını söyledi. Fakat bu online sansasyonu durdurmaya yetmedi.
Hughes başka bir röportaj sırasında Fox muhabirinin kendisine “Büyük ihtimalle çok daha sık aranacaksınız çünkü bu olay çok konuşuluyor.” dediğini ifade etti.
Hughes “Ne olup bittiğiyle alakalı beni arayan ikinci gazetecisiniz. Blogçu falan kimse aramadı halbuki web sitemiz üzerinden kolayca ulaşılabilir durumdayız.” dedi ve devam etti: “Sadece insanların bu tarz bir şey yapmadan önce gerçeklere bakmalarını istiyorum çünkü bunlar birkaç telefonla ya da e-posta ile hallolacak şeyler.”
Bu sırada, Tucker Twitter’da iddiasını destekleyecek kanıt olup olmadığı hakkındaki soruları cevaplıyordu. Bir gönderide “yolcu indirme bindirme görmediğini” fakat otobüslerin “doğru zamanda protestoların çok yakınında” olduğunu söyledi. Kanıt eksikliğine ilişkin bu itiraf hiçbir şeyi değiştirmedi. Öğle saatlerinde Tucker’ın ilk gönderisi 5 binden fazla retweetlendi ve beğenildi.
Saat 6 sularında, muhafazakar blog Gateway Pundit, Tucker’ın görüntülerini “ Al işte. Trump karşıtı protestocular otobüslerle Austin’e taşındı #sahteprotestolar ” başlığı altında yayınladı. İçinde “Soros parası” da geçen yazı, sitedeki istatistiklere göre yazı Facebook’ta 44 binden fazla paylaşıldı.
Diğer sitelerin de Tucker’ı tanık göstermesiyle, hikaye muhafazakar blogosferin en çok konuşulanlarından biri haline geldi.
Sonra, saat 21:00 gibi Trump şu tweeti attı:
Gayet açık ve başarılı bir seçim oldu. Şimdi de medya tarafından kışkırtılan profesyonel protestocular protesto ediyor. Hiç adil değil!
Tucker tweetini silmeyi düşünmüş ama Trump’ın mesajı onu cesaretlendirmiş. Tucker bunu “Eğer o böyle bir şey söylemişse belki de attığım tweet doğrudur diye düşündüm.” şeklinde ifade ediyor.
Tableau’nun basın sözcüsü, yerel televizyon kanalı KVUE’ye ve The Austin American-Statesman’a 11 Kasım’da verdiği demeçte otobüslerin şirketin konferansı için geldiğini ifade etti.
The American-Statesman öğleden sonra bir makale yayınladı . Saat 14 civarında Tucker, bloguna link vererek attığı tweette, daha önceki otobüs iddiasının “tamamen yanlış” olduğunu yazdı ve seçimlerde oyunu Gary Johnson’a verdiğini söyledi. Söylentileri doğrulayan web sitesi Snopes da, otobüslerin protestolarla alakası olmadığını söyleyerek iddiayı yalanladı . Bunların hiçbirinin büyük bir etkisi olmadı.
Tucker’ın ilk tweeti Free Republic, Right Wing News ve Joe the Plumber gibi sayfalar üzerinden Facebook’ta binlerce defa paylaşıldı.
Gece yarısından sonra Tucker tweetini sildi ve üzerinde “yanlış” damgasıyla otobüs fotoğraflarını tekrar paylaştı. Bu da fazla dikkat çekmedi.
Bir hafta sonra, bu tweet 29 retweet ve 27 beğeni aldı. Snopes’un makalesi sahte haberin aldığı paylaşım sayısına göre çok az (5 bin 800 kez) paylaşıldı. Attığı tweetin sonuçlarıyla karşılaşan ve şimdi 960 takipçisi olan Tucker ise özeleştiri yaptı.
Tucker “Gelecekte büyük bir kitleyle karşılaştığım zaman, emin olun ki gerçekler konusunda dengeli olacağım ve neyin öznel fikir olup olmadığı üzerine daha açık olacağım,” dedi.
“Eğer geçmişe dönebilseydim, belki yine böyle bir tweet atardım ama bunu çok farklı bir şekilde yapardım. Tabi bunu daha nesnel bir şekilde bunu ifade ederdim.”
|
Araştırma: Robotlar, yalan haberle mücadeleye yardım edecek
|
https://teyit.org/teyitpedia/robotlar-yalan-haberle-mucadeleye-yardim-edecek
|
* Bu içerik " Yalan haberle mücadele çalışmaları " başlığıyla Dünya Halleri tarafından 5 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Sosyal medya üzerinde paylaşılan haberlerin güvenilirliği her zaman bir soru işareti oldu. Ancak bu haberlere şüpheci yaklaşmayan kişilerin de sık sık bu haberler tarafından kandırıldığı bir gerçek. Özellikle geçtiğimiz ay gerçekleşen ABD başkanlık seçiminin ardından alevlenen bu tartışma konusunda Facebook bazı adımlar atacağını söylemişti . Ancak yalan haberleri tespit etmek için çalışan tek şirket Facebook değil.
Yalan haber tartışmalarının ardından ortaya çıkan bazı tarayıcı eklentileri, güvenilir olmayan haber kaynaklarından paylaşılan haberleri etiketleyerek kullanıcıları uyarıyor. B.S. Detector adlı uygulama bu eklentilerden birisi. Facebook üzerinde paylaşılan haberleri kaynaklarına göre kategorize eden eklenti geçtiğimiz günlerde beklenmedik bir tepkiyle karşılaştı. Facebook bu eklentiyi indirmeyi sağlayan bsdetector.tech linkinin sitede paylaşılmasını yasakladı.
Facebook’un kendisi yalan haberleri engellemek için somut bir eylemde bulunmuyorken bir de kullanışlı bir eklentiyi yasaklaması tepkiyle karşılandı. B.S. Detector’ın yaratıcısı Daniel Sieradski, “Sanırım bu işin ne kadar kolay yapılabildiğini göstererek Facebook’takileri utandırdım. Onlar da beni bu yüzden cezalandırıyorlar.” şeklinde konuştu.
Ancak Facebook bir süre sonra eklentinin paylaşılmasını engelleyen uyarıyı ortadan kaldırdı. Şu anda eklenti Facebook üzerinden paylaşılabiliyor. Sosyal medya sitesinin Tech Crunch’a yaptığı açıklamada ‘.tech’ uzantılı sitelerden daha önce zararlı içerik paylaşıldığı için Facebook’un bu adresi de yanlışlıkla engellediği ancak durum fark edilince engelin kaldırıldığı ifade edildi .
Tabii ki yalan haberlerle boğuşan tek site Facebook değil. Twitter da pek çok konuda, haber sitelerinden önce haberlerin paylaşıldığı bir ortam olarak adından söz ettiriyor. Sitenin bu özelliğini kullanmak isteyen ancak yalan haberleri ve trend olan kelimeleri gerçek haberlerden ayırt etmek isteyen Reuters, bu işlem için bir yapay zeka yazılımı geliştirdi.
2014 yılından beri üzerinde çalışılan News Tracer adlı yazılım, Twitter’da yayılmaya başlayan haberlerin gerçekliğini tespit etmek için 40 adet parametreyi inceliyor . Konuyu bir muhabir gözüyle inceleyen News Tracer, Reuters’ın bilgi ve tecrübesini dijital ortama aktarma konusunda oldukça başarılı. Yapay zeka destekli yazılımın özellikle kaza, protesto gösterisi ve bombalama gibi fiziksel etkisi olan olayları tespit etmede daha başarılı olduğu belirtiliyor.
|
Araştırma: Gerçekler, yalanlar ve beğeniler
|
https://teyit.org/teyitpedia/bir-haberin-gercek-olup-olmadigi-nasil-anlasilir
|
Bu içerik ilk kez " Truth, Lies and Likes: The Reader’s Role in the Battle Against Fake News " başlığıyla Storyful tarafından 17 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Geçtiğimiz haftalarda, habercilik camiası, yanlış haberlerin sıklığı ve bunun başkanlık seçimleri üzerindeki etkisi üzerine tartışmalara tanıklık etti. Inforwars ve The Blaze gibi büyük oyuncuların yanı sıra Occupy Democrats, WorldNetDaily, The Other 98% ve US Uncut gibi basmakalıp sayfalar sosyal medyada geniş kitlelere ulaştı çünkü bu sayfalar hedef kitlelerine en doğru şekilde nasıl hitap edeceklerini biliyorlardı.
Bunun formülü çok basit ama zekice. Önce belli bir kitleyi üzecek ya da sevindirecek haberleri inanılmaz bir başlıkla paylaşarak başlıyorlar. Habere göz atan okur, harekete geçerek kendisi gibi düşünen arkadaşlarından oluşan ağında bu haberleri hemen paylaşıyor. Haber, bilginin nereden geldiğine ya da doğruluğuna bakılmaksızın bu ağda bir virüs gibi yayılıyor. Bu büyük ölçekte uygulanan klasik bir sosyal medya stratejisi.
Buzzfeed’in araştırmasına göre maalesef bu tarz haberler, seçimler sırasında ana akım haber kaynaklarından daha çok etkileşim alarak yaygınlık kazandı.
Birçok kişi sosyal ağları, özellikle Facebook’u, platformlarında sahte haber sitelerinin serpilmesine izin vermekle suçlayarak erkenci davrandı çünkü bu meseledeki asıl suçlular, yanlış haber yazan sitelerin yaratıcıları. Bunların başarılı olmasının sebebi sosyal ağ kullanıcıları arasındaki düşük medya okuryazarlığıdır. Geçtiğimiz günlerde, Google ve Facebook yalan haberlerin yayılmasını önlemeye yönelik planlarını açıkladılar. Bu iyi bir gelişme ama işin asıl kısmını kullanıcıların üstlenmesi lazım.
Gary Waters/Ikon Images
Storyful olarak profesyonel haber kaynaklarından çok, kullanıcılar tarafından oluşturulan içerik (haberler için işlenmemiş materyal) üzerinde yaptığımız çalışmalarla bilinsek de görgü tanıklarının içeriğini doğrulamakta kullandığımız prensipler, haber okuyan herkes tarafından kolayca kullanılabilir.
Herhangi bir okuyucunun, markanın, araştırmacının ya da gazetecinin yapması gereken ilk şey sürekli olarak uyanık olmaktır.
Okuduğunuz her habere ve hesaba mutlaka şüpheyle yaklaşın. Biz Storyful’da böyle yapıyoruz ve genellikle bu yöntem yalanı belirlemekte bize gerçekten yardımcı oluyor.
Doğrudan alıntılanan kişi, bir uzman ya da alanında kanıtlanabilir deneyimi olan, duruma yeterince hakim ya da bildiğini iddia ettiği şeyi gerçekten bilen biri mi? Ya da okuduğunuz makalenin alıntıladığı kişi şüpheli referanslara sahip bir “uzman” ya da konuşulan meseleyle açık bir bağı olmayan birisi mi?
Haber, bir işletmenin ya da devletin raporuna mı referans veriyor yoksa başka bir sitedeki başka bir makaleye mi? Eğer bu haber tamamen diğer haber üzerinden yazılmışsa, kaynağa tıklayın ve okuyun (eğer link verilmemişse, iddia edilen kaynağı Google’da aratın). Orijinal rapora ya da kaynağa ulaşana kadar aynı yöntemi kullanan bütün haberlerde linkleri takip etmeye devam edin.
Orijinal kaynağı bulamadığınız bir çembere düşebilirsiniz: En şaibeli sitelerin benzer sitelere referans veren benzer sitelere atıf yaptığını fark edebilirsiniz. Ben buna “küme başlangıcı” diyorum. Ya da daha kötüsü, orijinal kaynağı ararken çıkmaz sokağa düşebilirsiniz.. Bu büyük bir tehlike sinyali olmalıdır.
Eğer bütün önemli bilgiler havadan ya da yazarın kendi fikirlerinden gelmişse, o yazarı araştırın. Bildiğini iddia ettiği şeyi nereden biliyor olabilir? Belki de bu kişi o alanda uzman, ama belki de komplo teorisi delisi ya da, ailesinin bodrumunda yaşayan eksik bilgilendirilmiş bir ergen ya da sahte kimlik kullanan birisi.
Gazeteciler için standart olan bu uygulamayı artık okuyucular da yapmalı. Eğer başka birisi aynı haberi yapmıyorsa, büyük ihtimalle o haber gerçek değildir. Bazen söz konusu sitenin çapı geniştir ve eğer böyleyse harika! Haberi ilk öğrenenler arasındasınız (her ne kadar bu kısa süreli bir ayrıcalık olsa da). Fakat, bir diğer ihtimal de bu haberi başka haber sitelerinde bulamamanızın sebebinin haberin uydurma olmasıdır.
Ve bu uyarılar bütün medya türleri için geçerlidir, sadece ismi garip olan siteler için değil. Gazetelerin, televizyon kanallarının ve online haber markalarının çoğu iyi iş çıkarıyorlar ama bazen de fena çuvallıyorlar . Her zaman tetikte olun.
Son olarak, yalan haberlerle ve filtre baloncuğunuzdaki ön yargıyla mücadele etmenin en iyi yollarından bir tanesi de haber okurken, özellikle gerçek olamayacak kadar korkunç ya da harika bir haberi, farklı kaynaklardan da okuduğunuza emin olun. Medyayı bu şekilde tüketmek sadece bir haber kaynağının ön yargılarını tespit etmek için değil aynı zamanda kendinize daha eksiksiz bir içerik sağlamak için de yararlıdır. Farklı gazeteciler farklı kaynaklarla konuşabilir ve böylece farklı kaynaklardan daha eksiksiz haberler okuyabilirsiniz.
Haberlerin kolayca üretildiği ama bunu doğru bir şekilde yapmanın zor olduğu bu çağda, haber kaynaklarımızdan ve okuyucular olarak kendimizden daha iyisini beklemeliyiz.
|
Araştırma: Facebook, yanıltıcı dil kullanan linkleri tespit etmek için harekete geçti
|
https://teyit.org/teyitpedia/facebook-yaniltici-dil-kullanan-linkleri-tespit-etmek-icin-harekete-gecti
|
Bu içerik ilk kez " Facebook begins asking users to rate articles’ use of ‘misleading language " başlığıyla TechCrunch tarafından 27 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir. (Sorumsuzluk beyanı: Teyit, Mayıs 2018 itibariyle Facebook'un üçüncü taraf haber doğrulama programının Türkiye'deki partneridir.)
Facebook’ta gönderilerin altında gözüken ve kullanıcılara “yanıltıcı dil” kullanımı hakkında soru soran anket, Facebook’un yalan haber yayılımını engellemek için sorumluluk alma isteğinin son emaresi olarak ortaya çıktı.
Philadelphia’daki Billy Penn gazetesinden Chirs Krewson tarafından fark edilen anket bir Facebook’ta paylaşılan bir linkin altında gözüküyor.
Gönderinin hemen altında yer alan anket “Linkteki makalenin ne derecede yanıltıcı bir dil kullandığını düşünüyorsunuz?” sorusunu yöneltiyor. Kullanıcılara bu anketi doldurmadan geçebilme imkanı sağlayan Facebook, anketteki cevapları “Hiç de değil”den “Tamamen” arasında sıralamış.
TechCrunch’a konuşan Facebook, bunun resmi bir çaba olduğunu doğruladı ama sistemin nasıl çalıştığına, verinin nasıl toplandığına ve depolandığına yönelik soruları cevapsız bıraktı. Platform, haber akşının genel kalitesini test etmek için buna benzer anketler kullanıyor. Facebook daha önce de tık tuzağı içerik ve yalan haberler için kural belirlemeye yönelik başka ölçekler kullanmıştı. Bu örnek bu iki uygulamanın birlikte ilk doğrudan kullanımı gibi gözüküyor.
Facebook’un sahte haberleri, yanıltıcı ve tık tuzağı gönderileri idare etme şekli bir süredir yoğun eleştiri altında. CEO Mark Zuckerberg konu hakkında bizzat kendisi bir gönderi yayınlamıştı ama müdafi ve küçümseyici duruşu sadece meselenin kararmasını ve eleştirilerin alevlenmesini sağladı. Bir hafta sonra yayınlanan başka bir gönderi ise daha yapıcıydı ama her ne kadar ABD başkanı bile bir şeylerin değişmesi gerektiğini kabul etse de kimse ne yapılması gerektiğini bilmiyor.
|
Yanlış haberlerin kaldırılması için 'şikayet et' butonu nasıl kullanılır?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanlis-haberlerin-kaldirilmasi-icin-sikayet-et-butonu-nasil-kullanilir
|
ABD’deki başkanlık seçimlerinin ardından özellikle Facebook’un yalan haberlerin yayılmasına aracı olduğu iddiası üzerine başlayan tartışmalar yeni çözüm arayışlarını da beraberinde getirdi. Peki sosyal medya kullanıcılarının yalan haberlerin yayılmasının önüne geçmek için yapabileceği bir şey yok mu?
Şu an yalnızca Facebook şikayet butonları arasına “doğru olmayan haber” seçeneğini almış durumda. Yine de şikayet butonlarındaki diğer şıklar arasından uygun olanı seçerek, ilgili içeriği sosyal medya platformuna bildirebilirsiniz. Kullandığınız sosyal medya araçlarında yanlış olduğunu düşündüğünüz haberleri şikayet edebilirsiniz.
İnternetten yalan haberlerin kaldırılması için izleyeceğiniz yöntemleri aşağıda derledik.
Karşınıza çıkan iddiayı paylaşmadan önce kendinize sormanız gereken sorular;
Facebook’ta yalan haber yayan pek çok sayfa bulunuyor. Yanlış bir haber gördüğünüzde paylaşımın sağ üstünde bulunan işarete tıklayarak “Gönderiyi şikayet et” sekmesini kullanabilirsiniz.
Sonrasında izleyeceğiniz adımlar şöyle;
Facebook yalan haber seçeneğini koyan tek sosyal medya platformu olsa dagörsel haline getirilerek yayılan yalan haberleri tespit edilebilmesi konusunda yetersiz kalıyor.
Twitter’da da yalan haber için oluşturulmuş özel bir ihbar seçeneği bulunmuyor. Ancak yine de kaldırılmasını istediğiniz bir tweeti, altında bulunan üç noktaya tıklayarak şikayet edebilirsiniz. İzlenecek yöntem şu şekilde;
Instagram kullanıcıları için de yanlış bilgileri ihbar edebilme seçeneği bulunmuyor. Ancak yine de şikayet kısmına girerek içeriğin kaldırılması için iki seçenekten birini seçebilirsiniz.
Tercihler arasında yalan haber şıkkı olmadığı için “Bu fotoğraf Instagram’da olmamalı” seçeneğini seçerek içeriği şikayet edebilirsiniz.
Sosyal medya platformlarının çoğunda yalan haberlerin yakalanması ve kullanıcılar tarafından tespit edilebilmesi için gerekli olanaklar bulunmuyor.
Şüpheli haberi doğrulamak için uyguladığınız yöntemler yeterli olmadıysa veya şikayet etmenize rağmen yanlış haber hala yayılıyorsa, ilgili içeriği teyit.org’a yönlendirerek doğrulanmasını isteyebilirsiniz .
|
Avrupa'da fact-checking: doğrulama demokrasinin yeni bekçisi mi?
|
https://teyit.org/teyitpedia/avrupada-fact-checking-dogrulama-demokrasinin-yeni-bekcisi-mi
|
Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlandığı şu sıralar, başta Amerikan medyası olmak üzere, yeni nesil habercilik hakkında düşünen medya kuruluşları ve gazeteciler, yanlış bilginin nasıl yayıldığı ve seçimler üzerindeki olası etkisi konusunda topyekün bir tartışmaya girmiş durumda .
Tartışmanın odağında, Trump’ın başkanlığı kazanmasındaki en önemli etkenlerden birinin sosyal ağlarda yayılan yanlış bilgiler olduğu ve bu bilgileri kendileriyle aynı şeyi düşünen insanlarla paylaşan yurttaşların partizanca tutum sergilediği iddiası yer alıyor. Partizanlığın ise gerçeklerin geri planda kalmasına neden olduğunu öne süren tartışma, her geçen gün farklı bir boyut kazanıyor.
Bazı gazeteciler suçu Facebook, Google gibi dev yapıların geliştirdiği algoritmalara atarken, bazı yazarlar ise yanlış haber probleminin sosyal medyayla var olmadığını, geleneksel medyanın da bu suçta payı olduğunu belirtiyor. Kimileriyse Facebook ya da Google’ın doğrulama yapmaya soyunmasının sakıncalı olabileceğini ifade ediyor.
Facebook ve Google’ın, yanlış haber yayan partizan sayfalara karşı önlem almak için harekete geçmiş olmasına rağmen bugün dahi eleştirilerden kurtulamadığını söylemek mümkün. Bu eleştirilerin dayandığı en temel nokta ise özellikle Facebook’un kullanıcılara yalnızca kendileriyle aynı şeyi düşünen insanların paylaşımlarını gösteriyor olması. Yankı fanusu ismi verilen bu zaman tünellerinde yanlış bilginin çok daha hızlı yayılması ve çok daha fazla kişiyi etkilemesi tartışmanın alevlendiği nokta.
Suçun yalnızca algoritmalara ya da sosyal ağların davranışlarına atılamayacağını öne süren yaklaşım ise, medyaya olan güvenin gittikçe düştüğüne dikkat çekerek, gazeteciler ve medya kuruluşları bu güveni tekrar sağlamak için harekete geçmedikçe, yanlış bilgi yayılımının önüne geçmenin imkansız olduğu görüşünde.
Yeni olmayan ve birkaç yıldır belli aralıklarla tartışılan yanlış bilginin seçimleri ve politikayı nasıl etkilediği sorusunun tekrar gündeme gelmesi doğrulama platformları ve fact-checking (gerçeklik kontrolü veya doğruluk kontrolü) yapan organizasyonların önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Tam da bu tartışmaların üzerine, Reuters Institute tarafından yayınlanan “Digital News Report 2016: The Rise of Fact-Checking Sites in Europe” başlıklı rapor, Avrupa’daki fact-checking organizasyonlarının nasıl yapılandığı, hangi metodolojiyi izlediği, ekonomik sürdürülebilirliği nasıl sağladığı ve nasıl geliştikleri üzerinde duruyor.
Rapora göre şu an aktif olarak faaliyet gösteren 113 fact-checking organizasyonunun %90’ı 2010 sonrasında kuruldu. 50 organizasyon ise sadece iki yıl içerisinde ortaya çıktı. Rapor için görüşülen Avrupalı fact-checking organizasyonlarının işleyişi ile ilgili iki ana model var. İlki bir medya kuruluşunun altında faaliyet gösteren, medya kuruluşu tarafından finanse edilen ve doğrudan medya partnerliği olanlar. İkincisi ise, daha çok Avrupa’nın doğusunda yaygın olarak gözüken kar amacı gütmeyen model. Bu modelde ise organizasyonlar kar amacı gütmeyen bir yapı üzerinden faaliyetlerini sürdürüyor.
Rapora göre fact-checking organizasyonlarının %64’ü yerine getirdikleri işlevi gazetecilik olarak tanımlıyor. Bunun yanı sıra aktivist olduğunu söyleyen, politika uzmanı, akademisyen ya da teknolojist olduğunu ifade edenler de var.
Organizasyonların neredeyse tümünde görülen ortak hedef ise kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve sağlıklı bir tartışma zemini oluşturabilmek. Politikacıların sorgulanabilir olduğunu göstermek ve yanlış bilginin yayılmasını önleyerek krizin büyümesini engellemek de peşi sıra gelen hedefler arasında.
Yalnızca iki yılda 50 fact-checking organizasyonunun ortaya çıkması tesadüf değil. Son zamanlarda konuşulmaya başlanan post-truth (gerçeklik sonrası) kavramı, yalanın ve yanlış bilginin önemsenmediği, yanlış beyanlarda bulunmanın yadırganacak ya da siyaseti önemli düzeyde etkileyecek bir faktör olmadığına dair bir algı kırılmasının yaşandığı bir dönemi işaret ediyor.
Gerçeklik sonrası dönemin en belirgin işaretlerini kutuplaşmada ve partizanlıkta görmek mümkün. Doğru olmayan bilgilerle partizanlaşan kitlelerin kutuplaşmadaki saflarını sağlamlaştırdığını ve politikacıların da bu gidişatı hem beslediğini, hem de bu durumdan yararlandığını söylemek mümkün.
Raporda en çok dikkat çeken detay, fact-checking kuruluşlarına, yaptıkları doğrulamalar sonrası siyasetçilerin hatalarını kabul edip etmediğine ilişkin soruya gelen cevaplar. Bugüne dek demeci yanlışlanan hiçbir siyasetçinin hatasını kabul edip, düzeltme yaptığına tanık olunmamış.
Bununla birlikte organizasyonlar, siyasetçilerin kendilerini takip ettiklerini ifade ediyorlar. Ancak bu takip, yalnızca karşı politik görüşten bir siyasetçinin yanlışlanan demecini paylaşmak ve kutuplaşmadaki yerini güçlendirmek için kullanılıyor.
Çoğu kuruluş, haberlerini kopyalayan websitelerinin partizanca tavırlarından etkilenmekten korkuyor veya bir medya organizasyonuyla işbirliği yapmanın belli bir tarafa aitmiş gibi gözükmelerine neden olacağını düşünüyor.
Gerçeklik-sonrasını yaşadığımız, yalanın ayıplanmadığı, yalan söyleyenin foyası ortaya çıktığında yüzünün kızarmadığı böyle bir dönemde, fact-checking ve doğrulama yapan kuruluşlara olan ihtiyacın her halükarda artacağı düşüncesindeyim. Türkiye’de Doğruluk Payı, Malumatfuruş, Yalansavar ve teyit.org gibi yapıların verdikleri mücadelenin de kısa vadede sonuç alınabilecek birşey olmadığını düşünüyorum.
Doğru bilginin önemli olduğu inancını ve gerçeklere her zaman herkesin bir gün ihtiyacı olacağı bilincini kazandırabilmek için önümüzde çok uzun bir yol var.
|
Araştırma: Dünyadan örneklerle hızla küreselleşen sahte haber sorunu
|
https://teyit.org/teyitpedia/dunyadan-ornekler-hizla-kuresellesen-yalan-haber-sorunu
|
* Bu içerik ilk kez " Fake news: an insidious trend that's fast becoming a global problem " başlığıyla The Guardian tarafından 2 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
ABD’deki başkanlık seçimlerinden sonra çevrimiçi mecralarda yayılan yanlış haberlere ilişkin tartışma, tüm gündemi etkisi altına aldı. The Guardian muhabirleri dünya çapında yalan haberlerin politikayı nasıl etkilediğini araştırdı.
Almanya ’nın ana akım siyasetçileri, yalan haberlerin gelecek sonbahardaki seçimleri etkileyeceği konusunda giderek artan bir endişeye sahip. Yalan haber siteleriyle, hack saldırılarıyla ve yanlış bilgiyle yapılan Rus müdahalesi, ABD’deki başkanlık seçimlerinin ardından demokrasiye ciddi bir tehdit olarak gözüküyor.
Merkel’in Doğu Almanya gizli polisi Stasi’nin bir üyesi olduğu veya Adolf Hitler’in kızı olduğuna dair söylentilere bakılınca, Almanlar’ın yanlış bilgiden kolay etkilendiği anlaşılabilir.
Bunun, Almanya’daki en bariz örneği, bu yılın başında 13 yaşında ve Rus kökenli olan Lisa F. adındaki bir kızın Berlin’de orta doğulu bir mülteci tarafından tecavüze uğradığı hakkındaki bir haberdi. Rusya ve Almanya basınında kapsamlı bir şekilde ele alınan haber, kızın okula giderken kaçırıldığını ve toplu tecavüze uğradığını iddia ediyordu. Berlin Emniyet Müdürü’nün hızlıca hareket ederek işaret ettiği gibi, haberin uydurma olduğu ortaya çıktı. Berlin savcılığına göre söz konusu kız 30 saat boyunca tanıdığı kişilerle birlikteydi ve tıbbi incelemeye göre tecavüze uğramamıştı.
Fakat haber sosyal medyada ve Rus haber sitelerinde yayılınca yüzlerce kişi, aşırı sağ ve İslam karşıtı gruplarla sokağa çıkıp “saldırıyı” protesto etti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Merkel Hükümeti’ni davayı karartmakla suçlayacak kadar ileri gitti. Bu da Berlin’de Kremlin’in bilerek olay çıkarmaya çalıştığı yönündeki şüpheleri güçlendirdi.
Haberin ilk defa, Merkel’in mülteci politikasını baltalamak isteyen Rus unsurları tarafından yayıldığına dair şüpheler var. Merkel, Ukrayna konusundaki sert duruşu nedeniyle Rusya’nın önünde kilit önemdeki bir düşman olarak görülüyor. Nihai hedef, dördüncü dönem için aday olacağını açıkladığı zaman Merkel’in yurt içindeki dengesini bozmak olabilir.
Markus Schreiber / AP
Almanya istihbarat teşkilatı BfV’nin başkanı Hans-Georg Maaßen , Der Spiegel’e verdiği bir röportajda, Rusya'yı KGB tarzı dezenformasyon teknikleri kullanmakla itham etti.
Bu konu hakkında geçtiğimiz haftalarda Bundestag’a konuşan Merkel “Bugün, yalan siteler, botlar, troller, kendisini ve fikirlerini yenileyen bazı algoritmalarla karşı karşıyayız. Bunlarla baş etmeyi öğrenmemiz lazım.” dedi.
Yalan haberler komşu Avusturya’ya da sıçradı ve geçtiğimiz hafta sonu yapılan seçimlerde iki adaya da çamur atmak için kullanıldı. En korkunç saldırı ise Yeşiller tarafından desteklenen bağımsız aday Alexander van der Bellen ’e karşı yapılandı. Van der Bellen’in rakipleri kendisinin bunadığı ve son derece hasta olduğu iddiasını yaymaya çalıştılar.
Fransa ’da faşosfer denilen, alternatif aşırı sağ sitelerin, blogların ve sosyal medya operasyonlarının okuyucu kitlesi geçtiğimiz on yılda hızlı bir artış gösterdi. Göçmen karşıtı, nativist ve aşırı milliyetçi fikirleri savunan bu siteler bir partiye bağlı olmak yerine bağımsız bir şekilde yönetiliyorlar. Ama hem aşırı sağın hem de aşırı solun geleneksel medyaya olan güvensizliğine oynuyorlar.
Le Monde’ün fact-checking kısmı olan Les decodeurs ’ün başı Samuel Laurent “Fransa'da, Amerika’da görüldüğü gibi reklamlar üzerinden para kazanan tamamen uydurulmuş haberler yok” diyor ancak özellikle seçim zamanlarında Fransa’da manipülasyon ve çarpıtmanın görüldüğünü söylüyor.
Örneklerden biri, Fransız sağının başkanlık için adayını belirlediği ön seçimler sırasında faşosferin ortaya attığı, merkez sağ aday Alain Juppé ’nin Müslüman Kardeşler ile bağlantılı olduğu iddiası . İtham, 2014’teki yerel seçimler sırasında aşırı sağ bir sitede yer alan Juppe’nin belediye başkanı olduğu dönemde Bordeaux’da “Cami-Katedral” yapmak istemesi iddialarına kadar gidiyor. Haber, ön seçimler sırasında Juppe’yi Müslüman Kardeşler’le bağlantılı “Ali Juppe” olarak betimleyecek kadar büyüdü ve abartıldı. Juppe kendisine karşı “iğrenç bir kampanya” yürütüldüğünü söyledi.
Laurent “Fransa’da gelecek bahar yapılacak başkanlık seçimlerinin bu tarz şeylerle dolu olacağını sanıyorum.” diyor. Ocak ayında seçim kampanyalarının başlamasıyla birlikte, Le Monde’ün Les decodeurs’ü, kendilerini haber sitesi olarak tanıtan ancak şüpheli bilgiler barındıran sitelerin listelendiği bir veritabanı yayınlayacak.
Paris’teki terör saldırıları da, geçen kasım ayında Bataclan’daki rock konserinde 90 kişiyi öldüren silahlı adamın, kurbanlarını parçaladığına dair iddialar da dahil olmak üzere, komplo teorilerinin ve çarpıtmaların hedefiydi. Bu haberler saldırıları inceleyen bir meclis araştırma raporuna dayandırılmış ancak yetkililerin parçalama iddialarını yalanladığından bahsedilmemiş.
Kürtaj hakkında yalan haber yapan web siteleri üzerine de bir tartışma var. Kendini resmi, tarafsız olarak tanıtan ve ücretsiz telefonu hattı sağlayan bu siteler, hükümete göre, kürtaj karşıtı propaganda yapıyor ve kadınlara hamileliklerini sona erdirmemeleri için baskı yapıyor. Fransız Ulusal Meclisi yakın zaman önce bu tarz siteleri yasaklamaya yönelik planları onayladı.
Patrick Kovarik / AFP / Getty Images
Kadın Bakanı Laurence Rossignol, perşembe günü parlamentoya konuşurken Fransa’daki kürtaj karşıtı grupların “tarafsız ve objektif” gözükmeye çalışmasına rağmen resmi devlet sitelerini taklit eden “bilerek kadınları kandırmaya yönelik” siteler açtıklarını söyledi.
Bu yardım hatlarının genellikle “kadınları suçlu hissettirip onları kürtaj yaptırmaktan vazgeçirmeye çalışan ve eğitimi olmayan kürtaj karşıtı aktivistler” tarafından yönetildiğini söyledi.
Burmalı bir arkadaş durumu şu şekilde ifade ediyor: eskiden insanlar haber almak için kıraathaneye giderdi. Şimdi, Facebook ’a giriyor.
Birbirini izleyen cunta yönetimlerinin uyguladığı izolasyon altında yıllarca yaşadıktan sonra, Myanmarlı 51 milyon insan 2014’teki telekom reformlarının ardından hızlıca online olmaya başladı. Online dünyaya, çevirmeli erişimi ve masaüstü bilgisayarları atlayarak doğrudan cep telefonlarıyla ve sosyal medyayla giriş yaptılar. Birçoğu için Facebook internetle eş anlamlı.
İlk defa duyulmak isteyen milyonlarca insanla birlikte Myanmar interneti, bazen dinamik ve bazen tehlikeli bir yer.
Haber akışları #sonsuzakadaryalnız durum güncellemeriyle, sadık bir şekilde Facebook’a öncelik veren medya kurumlarından gelen güncellemelerle ve yalan içerikle dolu. Bu içeriğin çoğu genellikle dini nefretle ilgili. Budist çoğunluk ve Müslüman azınlık arasında tansiyonun yükselmesiyle birlikte, birçok insan İslam ve takipçileri hakkında yazılan ve genellikle milliyetçi hesaplar tarafından yayılan zehir zemberek saçmalıklara inanmaya hazır.
Çok takipçili milliyetçi bir hesap, ismi bilinmeyen bir Rohingya Müslümanı militanının görüntüleriyle, müslüman bir gazetecinin fotoğrafını yan yana koyduğu bir fotoğrafı paylaştığında, müslüman gazeteci bu milliyetçi hesaplardan bazılarının hedefi haline geldi. Gönderi, bu gazetecinin sınır polisine yapılan saldırıya karıştığını iddia ediyor ve hemen tutuklanması istiyordu.
Hiçbir şey olmadı. Gönderi silindi ama zaten 3.000 kişi tarafından paylaşılmıştı. Fakat bu olay Myanmar gibi bir ülkede yalan haberin korkutucu yüzünü gözler önüne serdi.
İtalya ’da propagandanın yayılması, hükümet için öyle bir sorun haline geldi ki Başbakan Matteo Renzi ’nin danışmanları gizemli bir Twitter hesabına hakaret davası açtı. Davanın ardından, sürekli olarak Renzi hükümetini hedef alan ve “ Beatrice di Maio ” ismiyle tweet atan hesap kayboldu.
Bir örnekte, bu Twitter hesabı Reform Bakanı Elena Boschi ’nin telefonla konuşurken çekilen bir fotoğrafını paylaştı. Tweet, bakanın Tuscan bankası Banca Etruria ’da üst düzey yönetici olan babasıyla hükümet sırlarını paylaştığını iddia ediyordu. Banka, 2015 yılında İtalyan hükümeti tarafından kurtarılmıştı ama Boschi’nin babasına yardım ettiğine ya da başka bir usulsüzlük yaptığına dair herhangi bir kanıt yok.
Gregorio Borgia / AP
4 Aralık referandumu öncesinde Renzi’ye karşı saldırılar giderek arttı. Bazı durumlarda, Rusya devlet televizyonu RT Today İtalya hakkındaki haberleri başbakanın aleyhine taraflı ypaıyordu. İtalyan gazetesi La Stampa tarafından dikkat çekildiği gibi, bir Rus haber sitesi, Renzi’ye destek mitingindeki göstericileri aslında Renzi’nin karşıtlarıymış gibi gösterdi. Haber daha sonra kaldırıldı.
Pacific Pres / Rex / Shutterstock
Renzi’nin Demokratik Parti’sinin üyeleri, siyasetçilere “çamur atan” web sitelerinin, geleneksel siyasi reklamlardan tiksinen, düzen karşıtı Beş Yıldız Hareketi’nden kaynaklandığını ve hareketin hükümetin faaliyetleri hakkında yalan haber yaydıklarını iddia ediyor.
Çin , yalan haberlerin ABD’deki başkanlık seçimlerini etkilediğine dair haberler ortaya çıktıkça, seçimler söz konusu olunca ifade özgürlüğünün bozuk olduğunu ilan ederek kendi “internet tönetimi” sistemini övdü.
Komünist Parti sözcüsü People’s Daily ile bağlantılı Global Times’daki başyazısında Çin’in internet yönetim sistemini güçlendireceğini yazdı. Gazete yazıya “Batı’nın demokratik sisteminin internet yüzünden ortaya çıkan sorunlara ve çatışmalara çözüm bulamadığı anlaşılıyor” ifadesini ekledi.
Seçimler sırasında Facebook’ta yayılan yalan haberler Çin’e bile sıçradı. Breitbart gibi Trump destekçisi sitelerde paylaşılan makaleler Çince’ye doğrudan çevrilerek ülkedeki popüler sosyal medya platformlarında paylaşıldı.
Yalan haberler ve hilebaz gazeteciler Çin için yıllardır bir sorun. Kendilerini gazeteci olarak tanıtan bazı kişiler para koparmak için şirketleri haklarında olumsuz haber yapmakla tehdit ediyor.
İyi bilinen bir davada, bir gazetecinin, inşaat ekipmanı üreten bir firma hakkında olumsuz haberler yazarak şirketin hisse fiyatlarını düşürmek için kendisine 70 bin dolardan fazla para ödendiği ortaya çıktı.
Fakat yetkililer bu olayı daha fazla içeriği sansürlemek için bir gerekçe olarak kullandı. 2013 yılında hükümet, Twitter benzeri bir site olan Sina Weibo ’ya Komünist Parti’yi eleştiren etkili kullanıcıların hedeflendiği “söylenti tellallığı” operasyonu yaptı.
Yakın zamanda, Çinli yetkililer, Shangai’daki gayrimenkul fiyatlarını etkileyen ‘söylentilerin’, sosyal uyuma zarar verdiğini düşündükleri ‘yalan haberlerin’ ve kent ile köy yaşamı arasındaki uyumsuzluğu artırdığı iddia edilen ‘hikayelerin’ üstüne gitmeye başladı.
Bu yılın başında Çin, siber alem yönetimi, sosyal medyadan seçilip alınan haberlere sınırlama getirdi. Bundan böyle Çin’de “Söylentiler üzerinden haber yazmak ve varsayımlara ve hayal gücüne dayanarak gerçekleri saptırmak yasak.”
Ayrıca yasaya göre haber kurumları sosyal medyada paylaşılan gönderileri izin almadan haberlerinde kullanamayacak.
Yönetimdeki üst düzey bir yetkili, internet kullanıcılarının gerçek kimliklerinin bir veri tabanında ödüllendirme ve cezalandırma amacıyla tutulması gerektiğini öne sürmüştü.
Çin’in internet üzerindeki kontrolü geniş ve Facebook, Google, Twitter, YouTube gibi yabancı sitelerin birçoğu Büyük Güvenlik Duvarı (the Great Firewall) tarafından engelleniyor.
Ülkenin geniş sansür sistemi, Çin liderliğinin attığı yanlış adımlardan, yolsuzluk davalarına kadar birçok konuda yayın yasağı sağlıyor. Örneğin, yakın zamandaki bir emir, ABD’deki başkanlık seçimlerini canlı yayınlamayı yasakladı.
Brezilya’nın yalan haberlerle başı dertte ve bu durumun önemi, solcu başkan Dilma Rousseff ’in 2014’te seçilmesinin ardından geçtiğimiz Ağustos ayında tartışmalı bir şekilde görevden alınması sonrası kutuplaşan siyasi atmosferde daha da arttı.
Nisan 2016 BBC Brezilya raporuna göre, Rousseff ve destekçileri, siyasi darbe yaklaşırken, Facebook’ta her beş haberden üçünün yanlış olduğunu ifade etti.
Ueslei Marcelino / Reuters
Pensa Brasil (Düşün Brezilya) tarafından paylaşılan bir yalan habere göre federal polis, Rousseff’in neden 90,150’lik hissesiyle borsada üçüncü olan et şirketi Friboi ’ya 9 milyar dolar verdiği iddialarını soruşturuyordu.
Geçen yıl, Brezilyalı gazeteci Tai Nalon Brezilya’nın önde gelen gazetelerinden biri olan Folha de S Paluo ’daki işini bırakıp, Brezilya’nın ilk doğrulama sitesi Aos Fatos ’da (Doğruya doğru) çalışmaya başladı.
Nalon bir e-posta röportajında "Yanlış bir sürü haberi var" dedi ve ekledi "ancak sorunun ABD'de yaşananlarla benzer olduğunu konusunda çekimserim." Bunun yerine, büyük haber yayınlarındaki haberleri yeniden yorumlayan ve çarpıtan siyasi sayfalar bulunduğunu ve paylaştıklarının çoğunun salt yalandansa daha çok taraflı görüş olduğunu ifade etti.
Ancak Brezilya'nın garip internetinde birçok yalan haber dolaşıyor.
Petrobras skandalıyla ilgili olarak Car Wash Operasyonu adlı iki yıllık soruşturma, Rousseff'in görevden alınmasının ana sebebi oldu. Resmi olarak suçlanmasa da, partilileri, Rousseff’i rüşvet almakla suçladı ve skandal devasa sokak gösterilerine sebep oldu.
BuzzFeed Brezilya tarafından yayınlanan bir haber, yalan haberlerin nasıl gerçek olanlardan daha fazla yaygınlaştığını ortaya koydu. BuzzFeed, Facebook verilerinden yola çıkarak bu yıl, Car Wash hakkındaki en popüler 10 sahte haberin 3.9 milyon kez paylaştığını açıkladı. En popüler 10 gerçek haberin ise 2.7 milyon kez paylaşıldığını gösterdi.
Yalan haberler Avustralya için herhangi bir ölçekte sorunmuş gibi durmuyor. Az miktarda kilit oyuncuya ve 21 milyonun biraz üzerindeki bir nüfusa hitap eden medya piyasası yeterince bölünmüş durumda değil.
Fakat Avustralya Facebook’ta yalanın dolaşmasına karşı bağışıklı değil. Nüfusun yarısından fazlası ( Temmuz sonunda 13.3 milyon ) internete bağlı ve bu sayının da yarısının Facebook’ta aktif olduğu düşünülüyor.
Avustralya’da bazı meselelerin diğerlerine göre daha fazla paratoner gibi davrandığını görüyoruz. Helal sertifikalandırma endüstrisi ve terörizm arasındaki bağ, herhangi bir kanıt olmamasına rağmen, o kadar ısrarcıydı bir şekilde yayıldı ki geçen sene soruşturma açıldı.
Helal sertifikasyon ile ilgili endişeler (içlerinde taşıdığı İslamofobiyi gizleyemese de) soruşturmada herhangi bir bağlantı bulunamasa da Facebook’ta yayılmaya devam etti.
Boycott Halal in Australia (Avustralya’da Helali Boykot Et) grubunun Facebook’ta 100 bine yakın takipçisi var. Grup Kasım 2014’te satirik bir haberin doğru olduğunu sanıp paylaştı . Gönderi daha sonra silindi ama kendilerini “Avustrulya’nın önde gelen İslam eleştirisi hareketi” olarak nitelendiren Q Society gibi, bu sayfa da gerçeklere dayanmayan düşünceler için bir sığınak. İslama karşı dobra konuşan aşırı sağcı politikacı Pauline Hanson birçok uzmanı şaşırtan bir destek oranıyla federal seçimlerle tekrar senatoya seçildi. Hanson’ın Tek Millet Parti’si 76 kişilik senatoda 4 koltuk kapmayı başardı ve önümüzdeki Queensland eyalet seçimlerinde de partinin başarılı olması bekleniyor.
Mick Tsikas / AAP
Hanson’ın siyasete dönüşüyle Trump’ın seçilmesi arasında benzetmeler yapılıyor. İkisi de, hatrı sayılır bir kitle tarafından takip edildikleri sosyal medyayı benimsediler ve ikisi de gerçeklerden etkileniyor gibi durmuyorlar.
Ağustos’ta yapılan bir araştırmaya göre oy verenlerin %62’si “Hanson’ın söylediği her şeyi kabul etmesem de kendisi birçok sıradan Avustralyalı adına konuşuyor.” ifadesiyle hemfikir.
Hanson Facebook’ta, destekçileri gibi aktif . Kendisi yakın zamanda basın açıklamalarının çoğunu Twitter üzerinden yapacağını söyledi.
Hindistan başbakanı 2 bin rupilik yeni banknotu tanıttıktan sonra, ülke çapındaki telefonların ekranları, yeni banknotun uyduya bağlı bir takip çipiyle birlikte geleceğini ve yeraltında 120 metreye kadar banknotları izleyebileceğine dair haberlerle aydınlandı.
İddialar, ülkenin rezerv bankası tarafından yalanlansa da, iddia, ülkede 50 milyon kullanıcısı olan WhatsApp üzerinden yangın gibi yayıldı ve ana akım medyaya kadar geldi.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ve başka yerlerde olduğu gibi, giderek artan sayıda Hindistanlı haberi sosyal medyadan alıyor.
Fakat bu 2 bin rupi olayı gösteriyor ki medyanın üretken ama gazetecilik standartlarının, özellikle yerel medyada, düşük olduğu ülkelerde yalan haberin daha derin bir etkisi var.
Hindistan medya araştırma ajansı CMS 'den Prabhakar Kumar “Hindistan'daki ana akım medya, sahte haberlerden olumsuz etkileniyor çünkü bu tür hikayeleri doğrulamadan yayınlıyor," diyor.
"Haberlerin ve gazetelerin hikayelerini araştırma ve yayınlama süreci hakkında standart bir politika yok."
Polis geçmişte, özellikle toplumsal gerilim başlatma ihtimali olduğu zaman yalan haber üretenleri tutukladı . Aynı zamanda WhatsApp gruplarının yöneticileri de gözettikleri mesajlardan sorumlu tutulabilecekleri konusunda uyarıldı.
Fakat sosyal medya, özellikle Hindistan’ın köylerinde, söylentilere karşı olan halihazırdaki güveni daha da artırdı. Delhi yakınlarındaki Dadri Köyü’nden iki çocuk köyden bir adamın dondurucusunda sığır eti sakladığı söylentisini yaymak için WhatsApp’a ihtiyaç duymadı. Köy tapınağındaki megafondan yayın yaptılar. Çocuklar tarafından hedef gösterilen 50 yaşındaki işçi Mohammad Akhlaq linç edildi.
|
Şüpheli haberleri doğrulama sitelerine bildirebilmeniz için Facebook’a buton geliyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/supheli-haberleri-dogrulama-sitelerine-bildirebilmeniz-icin-facebooka-buton-geliyor
|
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) seçimlerin ardından geliştirdiği algoritma ve kullanıcıların karşısına çıkan sahte haberlerle ilgili eleştirilen Facebook, "sahte haber sorununu çözmek için" yeni yöntemler bulmaya çalışacaklarını açıklamıştı .
Facebook yaptığı açıklamada bir süredir üzerinde çalıştıkları yalan haber sorunuyla ilgili bazı güncel gelişmeler olduğunu ve bunu denemeye başlayacaklarını belirtti. Bu çalışmanın dört alana ayrıldığını, bu adımların insanların Facebook’taki deneyimlerini geliştirmek için ilk adımlar olduğunu ifade etti.
Facebook’ta yanlış haberleri ihbar etmek için kullanıcılar gönderinin sağ üst köşesindeki ok işaretine tıkladıklarında karşılarına üç seçenek çıkıyor. “Bunun Facebook’ta olmaması gerektiğini düşünüyorum” butonuna basıp devam denildiğinde "Ne olduğunu anlamamıza yardımcı ol" başlığının altında “Sahte Haber” işaretlenerek haber şikâyet edilebiliyor.
Bu birkaç aşamalı şikâyet etme süreci yerine Facebook, bu adımı ortadan kaldırarak şikayet et tuşuna basıldığı an kullanıcıların “Sahte Haber” butonunu görüp seçebilmesini sağlayacak. Facebook’un “Sahte Haber” şikâyetine ekleyeceği bir diğer yenilik ise, “kişiyi engelleme, kişiden gelenleri gizleme, kişiye mesaj gönderme” seçenekleri dışında “bunu yalan haber olarak işaretle” seçeneği koymayı planlaması.
Sosyal medyada şikayet etme butonunun nasıl kullanılacağını yazdığımız habere bakarak daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Facebook’un kullanıcılarına neye güvenecekleri ve neyi paylaşabilecekleri konusunda yardımcı olabilmek için attığı en önemli adım, “sahte haber” olarak işaretlenen gönderilerin Poynter Enstitüsü'nün Uluslararası Doğrulama Prensiplerini kabul etmiş bağımsız doğrulama gruplarına gönderilecek olması. Bu prensipleri bugüne dek 27 ülkeden 35 kuruluş kabul edip imzaladı. Facebook kendilerine gelen şikâyetleri, haberleri bu organizasyonlara gönderecek. Bu doğrulama ekipleri eğer bu haberin yalan olduğunu belirlerse, bu haber tartışmalı olarak işaretlenecek ve kullanıcılar neden tartışmalı olduğunu açıklayan linke yönlendirilecek. Ayrıca hikâyelerin altında bu haberin tartışmalı olduğu da belirtilecek, kişiler bunu haber akışında görebilecek.
Kullanıcı hala bu haberi paylaşabilecek ama paylaşmadan önce Facebook karşısına bu haberin bağımsız doğrulama ekipleri tarafından tartışmalı olarak belirlendiği uyarısını çıkaracak.
Bir haber tartışmalı olarak işaretlendiyse sponsorlu gönderi, öne çıkarılan gönderi olarak paylaşılamayacak.
Facebook’un tespit ettiği bir diğer durum ise; yalan haberlerin mali olarak desteklendiği. Spam gönderen siteler, kendilerini çok bilinen haber siteleri gibi göstererek, yalan haberler paylaşıp insanların sitelerini ziyaret etmesini sağlayarak para kazanıyorlar. Facebook, bu kişilerin mali gelirlerini düşürebilmek için birkaç önlem almaya karar verdi. Dolandırıcı domainleri eleyebilme kapasiteleri olduğunu belirten Facebook, bunların gerçek birer yayıncıymış gibi davranmalarının ve yaygınlaşmalarının önüne geçecek. Bir diğer adım ise yayıncı siteleri analiz ederek topluluk kurallarının nerede gerekli olacağını tespit etmek.
“Facebook’ta gördüğünüz içeriklerin özgün ve anlamlı olması bizim için önemli” diyen Facebook, bu gelişmelerin heyecan verici olduğunu belirterek daha fazlasının yapılması gerektiğini ve bu sorun çözülene kadar çalışmaya devam edeceklerini açıklamasında vurguladı.
Facebook’un yalan haber bildiriminde bu yönde yenilikler ve kullanıcılar için kolaylıklar yaratmaya çalışması önemli bir adım. Yapılması planlanan bu pilot çalışma ne yazık ki Facebook’taki yalan haberlerin yayılma biçimine getirilebilecek kesin bir çözümü içerisinde barındırmıyor.
Facebook haber linkleri üzerinden yayılan yanlış bilgilerin “sahte haber” olarak şikayet edilmesini sağlıyor. Ancak pek çok yalan haber, görsel üzerine yerleştirilmiş yanlış bilgilerle, yanlış bir görselin yanlış bir bilgi notuyla paylaşılmasıyla yaygınlaşıyor. Facebook sadece linkler üzerinden yapılan şikayetlerde yalan haber butonunu kullandığı için görsellerin yalan haber olarak şikayet edilmesi mümkün değil.
İngiltere merkezli fact-checking kuruluşu FullFact’in sitesinde yayınladığı haberde , Facebook’un yalan haberlerle mücadele etmek için başlattığı deneysel pilot projesine sıcak baktığını açıkladı. Bu pilot uygulama ilk olarak ABD’de denenecek. Ancak FullFact’in belirttiği önemli bir nokta var; Facebook kullanıcılarının yüzde 85’i ABD ve Kanada dışında yaşıyor.
Türkiye’den Doğruluk Payı daha önce Poynter’in Doğrulama Prensipleri’ni kabul ettiklerini açıklamıştı . teyit.org da bu prensipleri kabul etmek için bir süredir gerekli çalışmaları yürütüyor.
|
Doğrulama El Kitabı basıldı
|
https://teyit.org/teyitpedia/dogrulama-el-kitabi-basildi
|
European Journalism Centre (EJC) tarafından geçtiğimiz seneler duyurulan ve Korsan Parti Hareketi’nin öncülüğünde Mehmet Atakan Foça’nın editörlüğünde Türkçeleştirilen “Verification Handbook” – “Doğrulama El Kitabı” basıldı.
Kriz anlarında, doğal afetlerde veya çatışma hallerinde internette hızla yayılan yanlış bilgi insan hayatını tehdit edebilecek kadar önemli hale gelebiliyor. Dezenformasyon ve bilgi kirliliği içerisinden doğru bilgileri ayıklamak, yanlışları düzeltmek ise kalıcı hasarların oluşmasını önleyebilir.
Bu hedefe ulaşabilmek için gazeteciler ve sivil toplum çalışanlarının online bilginin nasıl doğrulanacağı, yanlışların nasıl düzeltileceği ile ilgili etik ilkelere ve doğru araçlara sahip olması gerekli. Doğrulama El Kitabı bu anlamda, uzmanlar tarafından uygun araçlar ve yöntemlerin anlatıldığı, tecrübelerin ve vaka çalışmalarının paylaşıldığı bir rehber olma özelliği taşıyor.
İnsan hayatını ilgilendiren her konuda çalışan haberciler, yurttaş muhabirler, sosyal çalışmacılar, insani yardım çalışanları ve sivil toplum örgütleri için vazgeçilmez bir kaynak olacak Doğrulama El Kitabı’nın Türkçesine www.dogrulamaelkitabi.com üzerinden ulaşmak mümkün. Kitabın PDF'ine ulaşmak için tıklayın .
Sivil Düşün AB Programı Aktivist Desteği kapsamında teyit.org tarafından basılan Doğrulama El Kitabı, sınırlı sayıda çoğaltıldığı için öncelikle sahada çalışan sivil toplum örgütleri ve ulusal-uluslararası çapta yayın yapan medya kuruluşlarına gönderilecek.
Burada bulunan formu doldurarak Doğrulama El Kitabı’nı kurumunuz adına talep edebilirsiniz. Kitaplar teyit.org tarafından hiçbir karşılık beklenmeden, ücretsiz dağıtılacak.
|
Yanlış haber iki ülke arasında nükleer gerginliğine sebep oldu
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanlis-haber-iki-ulke-arasinda-nukleer-gerginligine-sebep-oldu
|
İsrail Savunma Bakanı’nın Pakistan'ın Suriye'ye asker göndermesi durumunda, Pakistan'ı nükleer bir saldırıyla yok edeceği bilgisinin yer aldığı AWD News sitesindeki haberin gerçek olmadığı anlaşıldı ve bu İsrail ile Pakistanlı bürokratlar arasında gerginliğe sebep oldu.
AWD News ’in haberinde, eski İsrail Savunma Bakanı Moshe Yaalon'un, "Pakistan, IŞİD ile savaş için Suriye'ye kara gücü gönderirse bu ülkeyi nükleer saldırıyla yok ederiz" dediği iddia edildi.
AWD News haberde, Pakistan Başbakanı Nawaz Şerif’in, Pakistan’ın istikrarı için Suriye krizini kullanmasının iki nedeni olduğunu belirtti. Haberde ilk olarak, Pakistan'ın Esad'a verdiği desteğin Pakistan'daki Şiiler ve Sünniler arasındaki mezhepsel gerilimleri daha da şiddetlendirebileceği, ikinci olarak ise Nawaz Şerif’in Esad'la olan ittifakı, Suudi Arabistan’la aralarındaki dış politikanın Pakistan'ın iç işlerindeki istikrarını ve hayati çıkarlarını tehdit edecek şekilde yeniden dengelenmesine neden olabileceği belirtildi.
AWD News’ta yer alan haberin üzerine Pakistan Su, Enerji ve Savunma Bakanı Khawaja Asif, Twitter hesabından, “İsrail Savunma Bakanı, Pakistan’ı nükleer misilleme ile tehdit ediyor. Fakat İsrail Pakistan’ın nükleer bir güç olduğunu unutuyor” açıklamasında bulundu.
Ancak Asif’in üzerine açıklama yaptığı AWD News haberi gerçek değildi. AWD News daha önce yaptığı yanlış haberlerle de bilinen güvenilmez bir site. Fake News Checker sitesine göre, AWD News tartışmalara yol açan ve medyadaki en güvenilmeyen haber kaynaklarından biri olarak görülüyor.
İsrail Savunma Bakanlığı, Bakan Khawaja Asif’in yaptığı paylaşımın üzerine Twitter’dan haberlerin gerçek olmadığını şu tweetle belirtti : “Eski İsrail Savunma Bakanı Moshe Yaalon, Pakistan’ı bağlayan açıklamalarda asla bulunmadı. Bu bilgi tamamıyla yanlıştır”
İki ülkenin resmi kurumlarının web sitelerinde ise konu ile ilgili bir açıklama bulunmuyor.
New York Times 'ın iki ülke arasındaki diyalogları haberleştirmesi üzerine, Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Asif twitter hesabı üzerinden, "Nükleer programımız sadece özgürlüğümüzü korumak için bir caydırmadır. Bölgemiz ve ötesinde barış içinde bir arada olmayı arzuluyoruz” yanıtını verdi.
|
İnternetteki şüpheli haberleri tespit etmek için yapılması gerekenler
|
https://teyit.org/teyitpedia/internetteki-supheli-haberleri-tespit-etmek-icin-yapilmasi-gerekenler
|
*Bu içerik " İ nternetteki şüpheli haberleri tespit etmek için yapılması gerekenler " başlığıyla Yalansavar tarafından 27 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Teknoloji sayesinde artık her konu ile ilgili farklı bilgilere erişmek mümkün. İster Google üzerinden yaptığınız arama, ister Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya ortamlarında veya e-posta yoluyla arkadaşlarımızdan gelen sayısız bilgi ve bağlantı olsun, bu bilgilerin doğruluğundan 100% emin olmak imkansız. Ancak biraz dikkat ve özen ile hurafeler içeren haber, bağlantı ve e-postaları fark etmek ve bu bilgilerin yayılmasını biraz olsun engellemek mümkün.
Bir ileti gördüğünüzde öncelikle içerini mantık süzgecinden geçirmeniz yerinde olacaktır. O güne kadar duyduğunuz, öğrendiğiniz somut bilimsel verilerle çelişen bilgileri ileterek hurafe yayıcılara alet olmamak için önce iletinin/haberin içerdiği iddiayı teyit etmeye çalışın. Bunun için internette pek çok geçerli ve ciddi kaynak mevcut. Bu araştırmayı yaparken hurafelerin yayılma hızını da göz önünde bulunun. Size gelen bilgiyi teyit edeceğiniz yer referans göstermeden aynı iletiyi yayınlayan blog sayfaları değil, güvenli ve geçerli bilgi veren web siteleri olmalı.
İnternet aracılığı ile teyit edemediğiniz haber ve iletilerin aslını anlamak için konunun ehli olan bir kişiye danışmayı deneyebilirsiniz.
Tüm bu araştırmalar sonucunda hala arkadaşlarınızla paylaşmak isterseniz içeriğinden emin olduğunuz haber ve iletileri ancak bulduğunuz kaynaklara ilişkin internet adresleri ve referans gösterebileceğiz diğer bilgileri de ekleyerek iletin.
Sağlık ile ilgili konularda ise daha da fazla özenli olmak gerekli. Sağlıkla ilgili yanlış bir öneride bulunmak belki de en tamir edilemez hatalardan biri. Tıp çok hızlı ilerliyor ve bir zamanlar doğru olan bilgiler bile bir süre sonra geçerliliğini yitiriyor. Bu nedenle sağlık önerisi içeren bir iletinin belki de bazı kimselerin hastalanmalarına ve hatta ölmelerine neden olacağını göz önünde bulundurarak bu tip bilgileri yaymaya alet olmamanız yerinde olacaktır.
|
Araştırma: Neden siyaset bugünlerde kuyruklu yalanlarla dolu?
|
https://teyit.org/teyitpedia/siyaset-bugunlerde-kuyruklu-yalanlarla-dolu
|
Bu içerik ilk kez " Why is politics filled with so many pants-on-fire lies these days? " başlığıyla Vox tarafından 28 Haziran 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Birleşik Krallık’taki referandum ve Brexit sonrasında, Birleşik Krallık’ta ve dünyada birçok insan sadece Avrupa birliğinin kaybolmasını değil gerçeğin de kaybolmasının yasını tutuyor.
Ayrılmayı tercih edenler, gerçekleri ve uzman görüşlerini pek dikkate almadı. Ekonomistler ayrılma kararının Birleşik Krallık ekonomisinde kalıcı hasar oluşturacağını söylemesine rağmen, yüzde 52 yine de Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullandı.
Peki oy verenler neden verileri görmezden geldi? Çünkü kendi “gerçekleri” vardı.
Referanduma giden süreçte, ayrılma yanlısı politikacılar yanlış bilgi yangınının üzerine körükle giderek, fazla tepki görmeden kuyruklu yalanlar yaydı.
Örnek olarak Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi lideri Nigel Farage’ın seçim sonuçlarının açıklandığı sabah yaptığı u dönüşünden başka bir şeye bakmaya gerek yok.
“Ayrılma” kampanyasının temel vaatlerinden biri, Avrupa Birliği’nden ayrılmanın İngiliz Hükümeti’nin milyonlarca sterlini Ulusal Sağlık Hizmetine yönlendirmesine imkan sağlayacağıydı. Resmi kampanyadan ayrı olarak ayrılma kampanyası yürüten Farage bu iddiayı hiç yalanlamadı. Cuma sabahı oylar sayıldıktan sonra ise Farage resmi ayrılma kampanyasının yalan söylediğini itiraf etti ve aksi yöndeki kanıta rağmen daha önce bu fikri desteklediği iddialarını ise reddetti.
AB’ye haftalık 350 milyon sterlin gönderiyoruz. Bunun yerine NHS’yi (Ulusal Sağlık Hizmeti) finanse edelim.
Tweet: Hepimizin başına gelebilecek bir şey @Nigel_Farage. Sadece bir otobüs kayması.
Financial Times’da yayınlanan Brexit haberleriyle ilgili en viral yorumlardan bir tanesi “ Post-hakikat ” demokrasisinde yaşıyoruz gibi gözüküyor.” şeklindeydi.
Okyanusun diğer tarafındaki siyaset için de aynısı söylenebilir. ABD’deki seçim kampanyası da abartılarla, şüpheli iddialarla ve kuyruklu yalanlarla dolu.
Fakat bütün bunlar bizi meraka sevk etti ve şu soruyu sordurdu gerçekten de post- hakikat sonrası nda mı yaşıyoruz? Bu iddia gerçeklere dayanıyor mu? Fikirlerini almak için siyaset bilimcilere, profesyonel olarak doğrulama yapan kişilere ve filozoflara ulaştım.
Her şeyden önce: Yanlış bilgilerin veya siyasi yalanların önceki dönemlerden daha fazla olup olmadığını söylemek şaşırtıcı bir şekilde zor. Dartmouth Siyaset Bilimi profesörü Brendan Nyhan’ a göre, yanlış bilginin Vietnam Savaşı, Irak’ın 2003 yılındaki işgali ya da 19. yüzyıldaki “sarı gazetecilik” dönemlerindekinden daha fazla olup olmadığını gösteren güvenilir ve uzun dönemli veri yok.
Ayrıca post-hakikat demokrasisinden bahsetmek sanki daha önce siyasetin gerçeklere dayandığı altın bir çağ varmış anlamına geliyor. Nyhan’a göre böyle bir zaman hiç olmadı.
Fakat yine de Nyhan; “Bana göre insanlar birçok konuda yanlış bilgilendiriliyordu ama şimdi yanlış bilgilendirilme şekli değişti.” diyor.
İnternet ve sosyal medya yanlış bilgiye ulaşımı kolaylaştırıyor, daha görünür hale getiriyor ve ayıklanmasını zorlaştırıyor. Bunların siyaseten yanlış bilgilendirmeye nasıl sebep olduğuna bakalım.
The Internet of Us: Knowing More and Understanding Less in the Age of Big Data ’nın yazarı ve University of Connecticut profesörü Michaeal Lynch’e göre, çok fazla bilginin parmaklarımızın ucunda olması bizi algısal tuzaklara götürebilir.
Lynch “İnsanlar daha fazla bilgiye eriştikçe, bilgi iyi de olsa kötü de olsa, kendi bilgilerinin doğru olduğuna dair güvenleri artıyor” dedi.
İnternet herhangi bir “gerçeğe” istenildiği zaman ulaşmaya imkan tanıyor. Fakat Lynch’e göre bu kadar çok verinin, hepsi doğru ya da yardımcı olmasa da, sadece ulaşılabilir olması bile bizi aslında bildiğimizden daha fazla şey bildiğimizi düşündürebilir.
Lynch ayrıca “Daha fazlasına sahip olmak daha fazla bilmek anlamına gelmez. Bilgi iyi ve güvenilir olmalıdır ve bundan daha fazla olup olmadığı belli değil” dedi.
Elimizin altındaki bu bilgi yığını bir miktar filtreleme ve seçim gerektiriyor. Lynch bunu şöyle ifade ediyor: “İnternetteki hayatlarımız müzedeki bir sergi gibi düzenleniyor. Duvara asılacak şeyleri ve dinlenecek kaynakları seçebiliyoruz. Bunun sonucunda insanlar sanki yer ayaklarının altından kayıyor gibi hissedebilir. Örneğin, liberallerin seçim sabahı uyanıp Brexit’in gerçekleştiğini görmeleri gibi.”
Exeter Üniversitesi Siyasi Bilimler profesörü Jason Reifler ’a göre pek çok kişi üzerinde filtre baloncuklarının fazla bir etkisi yok, çünkü “birçok insan işe gidiyor, ailelerini düşünüyor, belki bir gazete okuyor ya da televizyonda haber izliyor.”
Fakat, siyasetle aktif olarak ilgilenen için bu baloncuklar anlamlı, özellikle kutuplaşmanın yoğun olduğu bu zamanda. Vox’tan Tim Lee ’nin belirttiği gibi Facebook’ta çalışan araştırmacılara göre liberal eğilimli Facebook kullanıcılarının haber akışlarında liberal makaleler görme ihtimalleri daha fazla iken kendini muhafazakar olarak tanımlayanların muhafazakar makaleler görme ihtimali daha yüksek.
Nyhan’a göre partizanlık ve ideolojik kutuplaşmayla kalmayıp daha fazla keskinleşti. “Demokratların liberal olma ihtimali daha fazlayken, Cumhuriyetçilerin muhafazakar olma ihtimali daha yüksek ve bu insanların, kendilerine benzeyenlerle bağ kurmaya meyilli olmaları onları bir meselenin diğer açılarını görmelerini engelleyebilir.”
Bu vaziyet aynı zamanda geleneksel eşik bekçileri olan büyük haber şirketlerinin artık eskisi kadar etkili olmamasından da besleniyor.
Nyhan siyasilerin de kitlelerine bloglarla ve sosyal medyayla seslenerek buna uyum sağladığını ifade ediyor. Bu durum ön yargılarımızı besleyebilir, inandıklarımızı pekiştirebilir, bizi karşıt görüşlere kapayabilir ve belki de bizi ahmaklaştırabilir.
Geçtiğimiz yıllarda artan bir şey varsa o da yanlış bilginin görünürlüğüdür.
Nyhan’a göre “Sosyal medya ve internet daha önce de olan ama kolaylıkla erişilemeyen bilgileri günyüzüne çıkardı.” ve ekledi “Kamusal alanda ‘gerçek’ hakkında daha fazla iddia var.”
Örneğin, nüfusun genelinin 1960’larda, komünist sızmalar hakkında paranoyak komplo teorileri yayınlayan John Birch Society’nin bültenine erişmesi pek mümkün değildi.
Nyhan “Geçmiş zamanlarda yayılan yanlış bilgi, bu görüşlere sahip kişiler dışındaki insanlara görünür değildi” diyor.
Şimdi hepsi bir Google araması uzakta.
Pulitzer ödüllü doğrulama sitesi PolitiFact’in Kurucusu ve Duke Üniversitesi’nde gazetecilik profesörü Bill Adair’a göre öte yandan, doğrulamanın artması yalanları daha görünür hale getirmiş olabilir.
Adair’in hesabına göre, 2015 ile 2016 arasında dünyadaki doğrulama siteleri 44’ten 105’e çıkarak yüzde 60 arttı . Yalan sayısının artıp artmayacağını ise ilerleyen günlerde göreceğiz.
Reifler ve Nyhan, doğrulamanın özellikle tartışmalı konularda geri tepebileceğini ve insanların görüşlerine daha sıkı sarılabileceğini ortaya çıkaran araştırmalarından ayrıntılı bir şekilde bahsetmişlerdi .
Fakat yanlış bilgiyle baş etmenin en iyi yolunun yine doğrulamaya devam etmek olduğunu söylemişlerdi.
Reifler’a göre “Bazı durumlarda doğrulama, özellikle bilgiye karşı dirençli olan insanlarda geri tepebilir” ama “araştırmalarımıza göre halk doğrulamada yarar görüyor.” Özellikle, kendisinin ve Nyhan ’ın bulgularına göre siyasetçiler yalan söylerken yakalandıklarında doğrulamanın itibarlarını olumsuz yönde etkilemesinden endişe ettikleri zaman doğru olmayan şeyler söyleme ihtimalleri düşüyor.
Reifler’a göre Birleşik Krallık’ta Avrupa Birliği’nden ayrılma kampanyasının başarılı olmasının sebebi üst düzey doğrulama platformlarının olmaması. Kendisi bunu “PolitiFact’in ya da Washington Post doğrulama platformunun Amerika’da etkiliği olduğu kadar Birleşik Krallık’ta etkili olan pek bir şey yok” şeklinde ifade ediyor.
Referanduma giden günlerde ayrılma kampanyası tarafından söylenen yalanlar Britanya medyası tarafından kontrol edilmeyen, tartışılmayan ve yıllarca süren AB karşıtı retorikten sonra gelmiştir.
“Doğrulama, küçük yalanları büyük yalanlara dönüşmeden durdurmalıdır” diyor Reifler. “Önleme antidottan daha iyidir. Yanlış bilginin yayılmasını engellemek ve siyasetçilerin yalan söylememesi için caydırıcı olma amacıyla doğrulama yapmak altın standardı olmalıdır.”
PolitiFact’in rakamlarına göre Amerikan seçim kampanyası boyunca Hillary Clinton’ın doğrulanan ifadelerinin yüzde 12 ’si yanlış ya da “kuyruklu yalan” iken bu rakam Trump’ta yüzde 61’ e çıkıyor. Adair’in Trump hakkında söylediği gibi “Hiçbir Amerikalı siyasi bu seviyelere düşmemişti.”
|
Araştırma: Avrupa yalan haberle nasıl baş ediyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/avrupa-yalan-haberle-nasil-bas-ediyor
|
*Bu içerik " Avrupa yalan haberle nasıl baş ediyor? " başlığıyla Journo tarafından 23 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Avrupa yalan haberlerin ve çevrimiçi nefreti teşvik eden sitelerin yükselmesi nedeniyle teyakkuzda. Fransa gibi ülkeler soruna yabancı değil; medya uzmanları 2015 Paris saldırılarından bu yana sorunun katlanarak büyümekte olduğunu söylüyor. Ancak 2017’de Almanya, Fransa, İspanya, İtalya ve Hollanda’da yapılacak genel seçimler yaklaşırken, yanlış veya yanıltıcı bilgilerin hızla yayılması ve gerginlik gözle görülür biçimde artıyor.
Fransa’daki Leo Burnett’te başkan yardımcısı ve yaratıcı yönetmen olan Kurt Novack, “Mayıs ayında yapılacak seçimlerde hepimiz yalanlar fırtınasına kapılıyoruz” diyor. “Seçime giden yolda bir sürü paranoya var. İngiltere’de ve ABD’de olduğu gibi bir saçmalık fırtınası bekliyoruz ve herkes antenlerini açmış durumda.”
Sahte haberler birkaç farklı yoldan geliyor: Gerçekleri manipüle eden web sitelerinden, sahte görsellerden ve bağlamın tamamen dışına çekilmiş videolardan…
Fransız Dijital Ajansı Darewin’in Sosyal Ağ Yöneticisi Sened Dhab bir tarafta sahte haberler üzerine yapılanan sahte web siteleri olduğunu, öte yanda da çoğu aşırı sağdan olan sosyal medya troll ordusunun bulunduğunu, bunların Twitter ve Facebook gibi platformları sahte haberler ve resimlerle bezediklerini belirtirken; müşterilerin savaşa sürüklenmemesinin kendisinin bir savaş olduğunu söylüyor.
Le Monde gibi anaakım medya şirketleri yorulmaksızın sahte ve yanıltıcı bilgi yayılımını azaltmak için çalışırken Almanya Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı Thomas Oppermann ise, Facebook gibi şirketlerin 7/24 yalan haber ve nefret söylemiyle baş edecek bir ofis kurmalarını isteyen yeni bir yasa çağrısında bulundu.
Yalan haber yayan sitelerin para kazanıyor oluşu, özellikle Almanya’da öfkeye neden oluyor. Tamamen sahte haberler yayınlayan veya gerçeği çarpıtan birçok site, otomatik reklamlar sayesinde para kazanabiliyor. Reklamverenlerse bu tür sitelerde göründüklerinin farkında değil. Bu, ABD’de de dile getirilen bir sorun; örneğin Kellogg’s, reklamlarını Breitbart gibi ‘alt-sağ’, milliyetçi, ırkçı ve anti-Semitik duyguları tetikleyen makaleleri düzenli olarak yayınlayan sitelerden çekiyor. Almanya’nın iki büyük reklamvereninin de (BMW ve Deutsche Telekom) Breitbart’ta reklamların görüntülenmesini engellemeye başlaması dikkat çekti.
Deutsche Telekom sözcüsü, “Şirketimiz hoşgörü ve açıklık gibi değerleri ifade ediyor ve herhangi bir ayırımcı fiil ya da yorumda bulunmaktan hoşlanmıyoruz. Şirketler, reklam verdikleri yere kendileri karar verebilir ve vermelidir. Bu, bir özgürlüğünü herhangi bir şekilde ihlâl anlamına gelmiyor” diyerek duruşlarını ifade etti.
Ve yine de, bu tür sitelere karşı güçlü bir duruş sergilemek ciddi sonuçlar doğurabilir. BMW ve Deutsche Telekom’un Breitbart’daki reklamlarını açıkça bloke ettiği bir dönemde, KeinGeldFürRechts ‘Sağa para yok’ olarak tercüme edilen hashtag Twitter’da trend olmuştu. Büyük Alman reklamcılık şirketi Scholz and Friends’te bir strateji direktörü olan Yazar Gerald Hensel’e göre hashtag’ın amacı, bu tür sitelerin boykot edilmesi değil, reklamverenler arasında yanlışlıkla onları finanse ettikleri konusunda farkındalık yaratmaktı.
Hensel, “Otomatik banner reklamcılığının temelini oluşturan mekanizmaların, markaların artık banner’larının yerlerini kontrol edememesi gibi temel bir sorun var” dedi.
İlk hashtag viral hale geldikten bir hafta sonra, Hensel hem kendisini hem de işvereni hedef alan bir ölüm tehditleri dalgası ile karşılaştı. O günden beri tepki arttığı için ajanstaki görevinden istifa eden Hensel, “Bunun bir boykot anlamına gelmediğini anlamak önemli. Bu, tamamen pazarlama ve medya bölümleri arasında farkındalık yaratmanın bir yolu olarak tasarlanmıştı. Hiç kimse programatik reklamlar başkalarını markanızdan sorumlu kılar mı sorusunu sormadı” diye konuştu.
Pek çok insan ise, markaların bir tavır alması ve yanlış bilgilendirmenin gerçek temelli yaratıcılıkla yayılmasını engellemenin yollarını bulması gerektiğine inanıyor. Novack, “Markalar ayakta durmalı” diyor: “Orada çok sayıda insan, onlarla birlikte yankılanan şeyleri ve temas kurdukları markaları arıyor ve reklamverenler olarak, insanları kandırmamak gibi bir sorumluluğumuz var.”
Le Monde’nun gerçek kontrol birimi Les Décodeurs’un yöneticisi Saumel Laurent, “Henüz sahte haberler ölçeğinde ABD’yle eşleşmiyoruz, ancak aynı yoldayız” dedi. “Sağ kanat bir dergide kısa bir süre önce, medyanın yalan olduğunu söyleyen bir kapak yayınladı. Bu, medyanın hepsinin liberallerden oluştuğu ve hepsinin yalan söylediği fikrini yayan bir makaleydi. Tüm medyanın yalan söylediği fikrini sürdürmeye devam ederseniz, sahte haberler için yolu açarsınız, gerçekleri ikincilleştirirsiniz.”
|
Araştırma: Fotoğraflar sahte haberlerin kolayca yayılmasını nasıl sağlıyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/fotograflar-yalan-haberlerin-kolayca-yayilmasini-nasil-sagliyor
|
Bu içerik ilk kez " How Photos Fuel the Spread of Fake News " başlığıyla Wired tarafından 21 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Geçen kış Hillary Clinton, South Carolina’da bir malikanenin merdivenlerinden tırmanırken tökezledi. Yardımcıları Clinton’a dengesini sağlaması için yardımcı olurken, Clinton’ın bu zayıf anı Getty fotoğrafçısı Mark Makela tarafından fotoğraflandı. Breitbart bu fotoğrafı Clinton’ın kötüye giden sağlığının göstergesi olarak sunana kadar da Makela bu fotoğrafı pek umursamadı.
Breibart’ın fotoğrafı bu şekilde sunması üzerine Makela “Gerçekten garip ve moral bozucu bir şey. Fotoğraf montajlarına alışığız ama fotoğrafın suistimal edilmesi bu durumda daha kötü” dedi.
Görüntülerin suistimal edilmesi ve yanlış tasvir edilmesi yalan haberlerin artmasında etkili oldu. Austin’de sıralanmış otobüslerin fotoğrafı Demokratlar’ın Trump mitinglerine protestocu getirdiklerine dair kanıt olarak sunuldu. Komplo teorisyenleri Başkan Obama’nın masa tenisi oynarken çekilen bir videonun ekran görüntüsünü Obama’nın bir pedofili çetesine katılımını ortaya çıkardığını iddia ettiler. Bazıları da Clinton’ın kampanya menajeri John Podesta’nın e-postalarını satanist ritüellerde yer aldığına dair kanıt olarak sundu.
Bu tarz hikayeler düzmece anlatıları satmak için görsellere güvenir. Yalan haber yayınlayan kişiler, insanların fotoğrafları gerçek olarak kabul etme eğilimde olduklarını bildikleri için düzenli olarak fotoğrafları bağlamından çıkararak, montajlayarak ya da üzerine yazı yazarak okuyucularını yanıltmaya çalışır. Sosyal medya şirketi Sysomos’dan David Berkowitz bunu “Makalenin ‘gerçekçi’ doğasını desteklemek için görüntülerin yeterince doğru gözükmesi gerekir. Eğer çok zorlama olursa, radikal çevreler dışında yayılmayacaktır ve birisi yalan haber yaymaya başladığı zaman amacı ana akıma ulaşmaktır,” şeklinde ifade ediyor.
Sahte görsellerin yükselişi, internetteki görsellerin bolluğundan ve montajlanmalarının kolay olmasından kaynaklanıyor. 1950’de, Senatör Millard Tydings’in Amerikan Komünist Partisi’nden Earl Browder ile birlikte olduğu bir kolajı yapmak için yalan haber tüccarlarının makasa, yapışkana ve sabra ihtiyaçları vardı. Bugünlerde John Kerry’nin Jane Fonda ile Vietnam Savaşı karşıtı bir protestoda olduğunu göstermek için Photoshop’tan biraz anlamak yeterli.
Orlando Pulse gece kulubünde 48 kişiyi katleden Omar Mateen’in babası Seddique Mateen’in geçen sene Hillary Clinton’ı Dışişleri Bakanlığı’ndaki makamını ziyaret ederken gösteren bir caps yapmak için ise en temel becerilere bile gerek yok. Clinton’ın bu makamdan üç yıl önce ayrıldığından bahsedilmiyor bile.
Fotoğraflar, yalanın duygusal eğilimini güçlendirerek sahte haberleri viral hale getirmekte önemli bir rol oynuyor. Bu yalanlar duygusal tepkiyi çekmek için ortaya atılır ve bu da onların çok daha tık çekmesini sağlar. Sosyal içerik sağlayıcısı Storyful’un direktörü Many Jenkins’e göre “Bu duygu, öfke veya sevinç olabilir. Bu duygular okuyucuların içinde ‘Bu haberi benim beğendiğim şeyleri seven tanıdığım herkesle paylaşmam lazım’ dedirtecek bir şeyi tetikliyor.”
Dışarı çıkıp Amerika’yı mahvederken, Trump’ın Amerika’yı mahvedeceğini öne sürüyorlar
Bu tarz görüntüler ön yargıları güçlendirebilir. Örneğin bir grup genci kargaşa çıkarırken gösteren bir caps. Fotoğraf 2012 yılında Yunanistan’daki bir protestoda çekilmiş olsa da görsel üzerindeki yazı “Dışarı çıkıp Amerika’yı mahvederken Trump’ın Amerika’yı mahvedeceğini öne sürüyorlar” diyor. Doğrulama sitesi Snopes’un kurucularından David Mikkelson şöyle diyor: “Bir web sitesi gıda pulları ilgili bir dolandırıcılıkla ilgili bir haber yayınlayabilir ve makaleye iki siyahinin ve Başkan Obama’nın fotoğrafları eşlik edebilir. Görüntülerin bu şekilde kullanımı gıda pullarının tembel siyahilerin işine gelen liberal Demokratik bir program olduğu mesajını iletiyor. Fotoğrafla haberin içinde söyleyemeyecekleri şeyleri söylüyorlar aslında.”
Bu üç kağıtlar işe yarıyor çünkü birçok insan fotoğrafların gerçekliği temsil ettiğine inanıyor. Susan Sontag kitabı On Photography’’de “ Fotoğraf kanıt sunar. Duyduğumuz ama şüphelendiğimiz bir şeyin fotoğrafını gördüğümüz zaman bilgi kanıtlanmış gibi olur” diyor.
Görüntüler bağlamdan koparılmış ya da alakasızsa ne olmuş? “Söylediğiniz şeyi doğrudan göstermenize gerek yok. Fotoğrafların varlığı iddiaya geçerlilik kazandırmaya yeter” diyor Kiku Adatto, Picture Perfect: Life in the Age of the Photo Op’ un yazarı.
Makela’nın Clinton fotoğrafı, fotoğraf kullanarak yalan satmanın ne kadar sinsice ve kolay hale geldiğini gösteriyor. Clinton örneğinde yapılması gereken tek şey Makela’nın fotoğraf üzerindeki yazısını silip bir anlatı uydurmaktı. Bu tür bariz suistimalleri, görüntülerin dijital olarak paylaşıldığı yeniden bloglandığı ve sabitlendiği bu çağda tespit etmek zor olabilir. The Cruel Radiance: Photography and Political Violence ’ın yazarı Susie Linfield “Fotoğraflar orijinal kaynaklarından o kadar çok ayrıldılar ki fotoğrafların hakikati bulanıklaşmaya başladı. Hatanın fotoğrafçılıkta değil, teknolojide ve insanların teknolojiyi kullanma şekillerinde olduğunu düşünüyorum” diyor.
Bu ayrışma, insanların ne gördüğünü ve neye inandığını bilen ve sahteyi hakikat olarak satanların işine yarıyor.
|
Yalan haber tartışmaları: 2017'de bizi ne bekliyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haber-tartismalari-2017de-bizi-ne-bekliyor
|
Geçtiğimiz sene Nieman Journalism Lab’e 2016’da gazeteciliğin nasıl olacağına dair öngörülerini aktaran gazeteciler , Facebook’un haberleri yutacağı ve içerikler için neredeyse tek platform haline geleceği endişelerini aktarmıştı.
Bu öngörülerin büyük oranda gerçekleştiğini söylemek mümkün. Facebook Instant Articles yani Hızlı Makaleler kullanıcı ve yayıncılar için büyük kolaylık sağladı. Birçok medya kuruluşu Hızlı Makaleler kullanarak tıklarını artırdı. Facebook’un Medium’a benzettiği Notlar uygulaması da içeriğin hızlı sirkülasyonunu kolaylaştırdı.
Öngörülerin doğru çıktığını gösteren bir diğer işaret ise yalan haberlerin üretilmesi ve yaygınlaşmasına dair tartışmalarda sorumlu tutulan ilk ve neredeyse tek aktörün Facebook olması. Zuckerberg’ün şirketini savunarak Facebook’ta paylaşılan içeriğin yalnızca %1’lik kısmının yalan haber olabileceğine dair açıklaması yeterli olmadı. Yalan haber üzerine büyüyen tartışma Facebook’a geri adım attırdı ve şirketi yeni yöntemler denemeye zorladı.
Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi bu senenin sonuna yaklaştığımız bu günlerde Nieman Journalism Lab gazetecilerin 2017’ye dair öngörülerini yayınladı. Yerel basından algoritmalara, topluluk odaklı gazetecilikten çözüm gazeteciliğine bir çok konuda öngörülerini paylaşan profesyonellerin görüşlerine buradan ulaşmak mümkün .
Peki, 2017’de yalan haber tartışması ve doğrulama açısından gazeteciliği ne bekliyor?
Der Spiegel’in bento isimli yayınının kurucusu ve editörü Ole Reißmann’e göre , kullanıcıları yanlış haberler konusunda uyarmak yeterli değil. Doğrulama yapan kuruluşlardan uzağa düşmüş kullanıcılara ulaşmak ve farklı yankı fanuslarında dolaşan farklı komplo teorilerine ulaşarak onları anlamlandırmak çok önemli.
“Kamuoyuna gerçek gazeteciliği aşılamak zorundayız; sonuca nasıl ulaştık, gerçekleri nasıl bir araya getirdik? Haber doğrulamak kolay bir şey değil ve herkesi ikna edemiyoruz. Ancak bizim görevimiz denemek. Neyin haber değeri taşıdığı neyin taşımadığı kararını devletlere ya da şirketlere bırakamayız.”
Geçtiğimiz senenin sonunda, 2016'nın pinokyoların yılı olacağını öngören PolitiFact’in kurucusu Bill Adair ise 2017’ye dair ümitli. Adair 2017'nin fact-checking botları sayesinde "çoğunlukla doğrular"ın yılı olacağını düşünüyor.
“Geçtiğimiz birkaç senede belli bir aşama kaydettik. Teksas Üniversitesi’nden bir ekip ClaimBuster isimli araç geliştirdi. İngiltere’de Full Fact politik iddiaları takip eden araçlar geliştiriyor. Duke Üniversitesi’nde Share the Facts isimli bir yazılım geliştirerek arama motorlarının fact-checking analizlerini bulmasına yardımcı olduk.”
Adair, dikkatlerin son yıllarda yükselişe geçen fact-checking kuruluşlarının üzerinde olmasını öneriyor ve yanlışlar devam etse bile botlar sayesinde gerçekleri kullanıcılara ulaştırmanın çok farklı yollar kazanacağını ifade ediyor.
Axios'tan Alexis Lloyd 2017'de gazeteciliğin cevabını araması gereken soruyu yöneltiyor : Birbirine görünmeyen farklı kişisel alanların hakim olduğu ve ortada bir "kamu"nun kalmadığı bir ortamda gazetecilik nasıl kamu hizmeti sağlayabilir?
Tarafların keskinleştiği ve birbirine görünmez hale geldiği bir politik atmosferde medyanın tüm tarafların güvenini kazanacak şekilde kendisini yenilemesi gerektiğini ifade eden Lloyd ancak böylece doğruların anlamlı ve önemli olabileceği görüşünde.
News Media Alliance’in CEO’su David Chavern yalan haberlerin kamuoyunu ve seçimleri etkilemedeki gücü üzerine yapılan tartışmalar hakkında “geçmişe bakıp güleceğimiz şeyler” diyor :
“Sebebi çok basit; teknoloji şirketleri kullanıcılarına güvenilir bir atmosfer sunmanın kendi çıkarlarına olacağını anlayacak. Çünkü sorumlu bir platform büyümek anlamına bile gelse asla içerik bataklığına dönüşme riskini göze almaz. Saygınlık meselesiyle ilgili risk çok büyük. İnternetin içinde her zaman yalan haber yayan karanlık ve aptal yerler olacak ancak çoğu insan buralarda takılmayı istemeyecek. Aynı şekilde büyük şirketler de oyunlarını bu alandan uzakta oynamayı tercih edecek.”
|
teyit.org First Draft Network partnerleri arasına girdi
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-org-first-draft-network-partnerleri-arasina-girdi
|
Haziran 2015’te dijital çağda güven ve doğruluk üzerine farkındalığı artırmak ve yanlış haberlerle baş etmek için yol gösterici olmak amacıyla kurulan First Draft , 2017’de bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilecek çalışmalar için yeni partnerleri bünyesine kattı.
Eylül ayında Twitter, Facebook, Washington Post, CNN, AFP gibi önemli medya kuruluşlarını ağına dahil eden First Draft Network teyit.org ’un da içinde yer aldığı 40 yeni partnerini duyurdu. Yeni partnerler arasında The Associated Press, ABC News, BBC News, Banjo, Bloomberg, Dataminr, Deutsche Presse-Agentur, The Guardian, NBC, NowThis, Rappler, Reuters, Sky News, Trinity Mirror ve Zeit Online gibi medya kuruluşları da var.
Yeni yıl planları arasında, tüm partnerlerin tek bir platform üzerinde doğrulama yapmalarını sağlayacak bir haber merkezi oluşturmaktan, deneyim paylaşımı yapmayı sağlayacak partner toplantılarına kadar pek çok planı olan First Draft Network, özellikle kriz anlarında bilginin nasıl yayıldığını, doğrulandığını ve tüketildiğini araştırmak üzere de harekete geçecek.
First Draft Network, birlikte çalışacağı araştırmalarla dezenformasyon ekosistemini haritalandıracak, kullanıcıların davranışlarını izleyecek ve iletişim, sosyal psikoloji, antropoloji, bilgisayar mühendisliği gibi alanlardan farklı okumalar gerçekleştirerek yanlış bilgi yayılımıyla ilgili çalışmalar yapacak.
First Draft, websitesinde en iyi doğrulama örneklerini ve yöntemlerle ilgili makaleleri yayınlamaya da devam edecek.
teyit.org da First Draft Network’ün bu çalışmalarına katkı sunarak, yanlış bilgi yayılımının engellenmesi için oluşturulan güç birliğiyle deneyim paylaşacak.
Ağa dahil olan tüm partnerleri burada görebilirsiniz.
|
Fotoğraf veya video doğrularken kullanabileceğiniz 7 ipucu
|
https://teyit.org/teyitpedia/fotograf-veya-video-dogrularken-kullanabileceginiz-7-ipucu
|
Bu içerik ilk kez başlığıyla First Draft tarafından yayınlanmış ve Yusuf Tatlıcı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bir fotoğraf ya da videoyu doğrularken bulabildiğiniz her ipucunu not etmekte yarar var. Örneğin bir mekan hakkında mimarisinden ne çıkarabiliyorsunuz? Tabelalardan ve reklam panolarından hangi bilgileri toplayabiliyorsunuz? Ortada ayırt edici bir işaret ya da coğrafi özellik var mı?
Bu ipuçlarını bir araya getirmek ve elde olan veri, harita ve bilgiyle karşılaştırmak genellikle bir fotoğrafın ya da videonun nerede çekildiğine dair doğru bilgiyi verir.
Reklam panolarındaki yazılar, dükkan vitrinleri, trafik levhaları ve afişler, mekanı bulmak için araştırılmalıdır. Başka şubesi olmayan dükkanlarla başlarsanız, birden fazla adresle uğraşmak zorunda kalmazsınız.
Bir görüntüyü ya da videoyu doğrulamaya sıfırdan başladığınızda, yerel kıyafetler gibi kültürel tanımlayıcılar geniş bir başlangıç noktası sağlayabilir. Ayrıca giyim tarzının hava koşullarına ve iddia edilen mekana uyup uymadığına da dikkat etmelisiniz.
Silahlı çatışma içeren görüntüleri doğrulamak istiyorsanız, bütün dünyadan polis ve asker üniformalarını internette aratmak kullanışlı olabilir. (Örneğin, Vikipedi’de sadece kamuflaj desenlerini içeren bir sayfa var)
Sıradağlar, nehirler, köprüler, ağaçlar veya kum zemin gibi tanınabilir özelliklere dikkat etmek, uydu ve sokak görüntüleriyle karşılaştırmak iyi bir referans noktası sağlar.
Tam konumu uydu ile bulmak için, manzaralarla olduğu gibi heykeller, çeşmeler, su kuleleri ve çok uzun binalar gibi önemli yapıları dikkate aldığınıza emin olun. Ayrıca aramayı belirli alanlara indirgemek için mimari tarza da dikkat edin.
Hava durumuna dikkat edin. Özellikle gökyüzü açık, sağanak yağmurlu veya karlıysa. Her ne kadar hava durumu bağlam dışında çok kullanışlı olmasa da görüntülerdeki havanın, mekanın o günkü hava durumuyla karşılaştırılması bulmacanın esas parçalarından biri olabilir.
Bir grubu ya da bölgeyi tespit edebilecek işaret, arma ya da bayrak görebiliyor musunuz? Üniformaların üzerindeki rozetlere, polis armalarına ya da toplu taşıma araçlarının yanındaki belediye simgelerine bakın.
Hızlıca bir araştırma sonunda araç plakalarından bir fotoğrafın ya da videonun nerede çekildiğini doğrulayabiliriz. (Tabi, görüntüde sadece bir araç varsa dikkatli olmanızı öneriyoruz)
Her ne kadar arabaların şekli ve modelleri tam konuma dair ipuçları vermese de, bu tarz araçların olamayacağı konumları elemenizde kesinlikle yardımcı olacaktır.
|
Araştırma: Bot hesaplarla yayılan yalan haber, karalama kampanyaları için kullanılıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/bot-hesaplarla-yayilan-yalan-haber-karalama-kampanyalari-icin-kullaniliyor
|
Bu içerik ilk kez " Propaganda Botnets on Social Media " başlığıyla Medium 'da 1 Ocak 2017 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Troller ve botlar koordine saldırılarla iletişim ağlarını bozuyor ve gerçek olmayan trendler yaratıyor. Ayrıca yanlış bilgi yaymak için de kullanılabiliyorlar. 8 Kasım’daki başkanlık seçimlerinden sonra “yalan haberler” medyada paniğe yol açsa da konunun konuşulması epey zor. Bazen sosyal medyada kullanıcılar yanlış bilgiyi yanlışlıkla yayarken, bazen de saygın haber kuruluşları yanıltıcı başlıklar (ya da düz yalanlar) ile yanlış bilginin yayılmasına sebep oluyor.
Yanlış bilgi ve karalama kampanyaları çok eski bir propaganda taktiğidir ve siyasi kampanyalarda sık sık görülür. Bot ve trol orduları ise bu kampanyalarda rakiplere sosyal medyada köstek olmak için kullanılır.
Alfredo Garzon
Şüpheli bloglar (illuminati, kertenkele adamlar, chemtrail gibi komplo teorilerini yayınlayan bloglar) ile yanlış bilgi yayan, koordineli karalama kampanyaları arasındaki farkı bilmek önemlidir.
“ Flog ” denen sahte bloglar bir süredir hayatımızda.
2007 yılında yayınlanan “SEO* aracı olarak sahte bloglar” adlı yazı bu dijital pazarlama tekniğinin nasıl SEO sonuçlarını manipüle etmek için kullanıldığını şöyle açıklıyor:
Utah’tan Vizad isimli bir SEO firması , SEO metodolojileri dahilinde “sahte” içerikli bloglar açıyor. Açtıkları bu bloglara bir kişinin özel blogu olduğu izlenimini veriyor ve bağlamsal linklere müşterileriyle ilgili içerikleri koyuyorlar. Bu şekilde müşterileri için tık çekmeye çalışıyorlar.
Bu tarz sahte bloglar genellikle ticari amaçlar için kullanılır. Spamciler botları kullanarak diyet hapları satan sahte web sitelerinin linklerini yayar ya da yalan haber yayan Makedonyalı gençler gibi bazı fırsatçılar, kışkırtıcı siyasi içerik yayınlayarak para kazanmaya çalışır. Bu iki örnek de bakkalda satılan bulvar gazetelerinden çok da farklı değil. Fakat, sahte bloglar, siyasi kampanyalar tarafından da kullanılabilirler.
Hakemli dergi Journal Monday’de 7 Kasım’da yayınlanan, Sosyal ağ botları 2016 Amerikan Başkanlık Seçimlerini saptırdı - internet tartışmaları, adlı makale botların siyasi kampanyalardaki rolünü inceliyor:
İnternette siyasi tartışmalarda sosyal ağ botlarının varlığı üç somut sorun yaratabilir: etki, zararlı amaçlarla işletilen hesaplar arasında dağılabilir, siyasi tartışmalar daha da kutuplaşabilir ve yanlış ya da doğrulanmamış bilginin yayılması hızlanabilir.
Bloomberg, Mart ayında, 2012 Meksika Başkanlık seçimleri dahil olmak üzere, Latin Amerika’daki seçimler sırasında manipülasyon ve hile yapan Kolombiyalı hacker Andrés Sepúlveda ve ekibi hakkında “ Seçim Nasıl Hacklenir?” adında bir makale yayınlamıştı. Kendisi şu anda, 2014 Kolombiya Başkanlık seçimleri sırasında, bilgisayar sisteminin kötüye kullanılması, kişisel verinin ihlali, casusluk ve zararlı yazılım kullanma suçlarından 10 yıllığına Kolombiya’da bir hapishanesinde yatıyor.
Benim işim kara propaganda, söylentiler ve psikolojik operasyonlardı. Herkesin gördüğü ama kimsenin bilmediği, siyasetin kara tarafı…
Bilgi satın almak ve muhalefet üzerinde sosyal mühendislik uygulamak dışında, Sepúlveda’nın internet tartışmalarını yönlendirmek için kullandığı on binlerce sahte sosyal medya hesabı vardı. Kolombiya medyasından enter.co’ya verdiği röportajda Sepulveda sosyal medyayı nasıl manipüle ettiğini şöyle açıklıyor:
Soru : Çalışmalarınızın başarısını nasıl ölçüyordunuz?
Cevap : İnsanların yarattığı söylentilerin sayısıyla. Birçok defa, Twitter’a ya da Facebook’a bakarken, İnsanların benim başlattığım söylentileri yaydığını gördüm. Bunu özellikle 2014 seçimleri sırasında gözlemledim.
Yaptığım şeyin başarısı somuttu: İnsanların ne konuştuğu görebiliyorsunuz, bunun üzerinden kampanyanızın yarattığı saldırının ne kadar başarılı olduğunu söyleyebilirsiniz.
S: Bilgi güvenliğinden anlamayan sıradan vatandaşlar manipüle edildiklerini ya da bir şeyin sahte bir hesaptan geldiğini nereden bilebilirler?
C : Bu giderek zorlaşıyor çünkü bir tema etrafında gerçek hesapları manüpile etmek çok kolay. Konu, gerçek hesaplara bulaştıktan sonra daha da zorlaşıyor. İnternette hedefsiz bir eylem yoktur. İşsiz insanlar siyasetçiler hakkında caps yapmazlar. Böyle bir şey yok. Bunu yapan takımlar var.
Birinin propaganda veya saldırı mağduru olup olmadığını anlaması için olayların bağlamına bakması gerekli. Mesela şu anda barış süreci hakkında konuşuyoruz** ve tartışmaları internette görebilirsiniz. Anlaşmaya karşı olanlar bütün argümanlarıyla bir kampanya içindeler ve anlaşmayı destekleyenler de interneti aynı şekilde bombalıyor. Taraf da olsak hedef de, internet propagandasının pasif kurbanları olacağız.
Bu dezenformasyon kampanyalarının amacı, söylentiler üretip gerçek hesapların bunları yaymasını sağlamaktır. Sepúlveda’nın ektiği yalanlar ve söylentiler, dijital bir salgın görevi gördü. Sepúlveda muhalefet partilerinin merkezlerini, zayıflıklarından yararlanmak için zararlı yazılımlarla dinlemeye aldı ve bu zayıflıkları çeşitli platformlarda, Twitter takipçisi otuz bini aşan botlar aracılığıyla yaydı.
Korku yaydığı tartışmalardan birisi de Lopez Obrador’un anketlerde yükselmesi Peso’nun değer kaybetmesi anlamına geleceğiydi. Sepúlveda para meselesenin büyük bir zayıflık olduğunu biliyordu çünkü bunu kampanya çalışanlarının e-postalarında görmüştü.
Bu tarz dijital sahtekarlıklar bugünlerde standart ve bütün modern siyasi kampanyalarda beklenen bir şey. Uzmanlar Amerika’daki başkanlık seçimleri tartışmalarına 400.000 civarında botun katıldığını ve 3,8 milyon tweet attıklarını tahmin ediyor ve birçok çalışma bunun sonuçlarını inceliyor. Sepúlveda’ya göre her zaman dijital propagandanın kurbanları olacağız. Umarım, zaman içerisinde propagandayı tanımada becerikli oluruz.
Notlar:
*Arama motoru optimizasyonu, amacı web sitelerinin, arama motorlarının kriterlerine uygun hale getirilerek hedeflenen aramalarda yükseltilmesidir. İngilizcede ve Türkçede kısaca SEO (Search Engine Optimization) olarak ifade edilmektedir. (çeviri notu)
** Kolombiya Devleti ve FARC arasındaki barış antlaşması süreci. (çeviri notu)
|
Araştırma: Sahte haber paylaşanları uyaran HoaxBot deneyi
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haber-paylasanlari-uyaran-hoaxbot-deneyi
|
Bu içerik ilk kez " We built a Twitter bot that replies to people who share fake news " başlığıyla Medium 'da 18 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Kasım’daki başkanlık seçimlerinden beri birçok insan “sahte haberler” ve dezenformasyon hakkında konuşuyor. Filtre balonları ve bilerek yanlış bilgi yayma ABD ve diğer ülkelerdeki kutuplaşmanın sebebi olabilir mi? Birçok insan sebebin bu olduğunu düşünüyor ve yalan haberlerin doğrularına kıyasla daha çok yayıldığı görülüyor . Eğer tartışma hakkında daha fazla bir bilgi almak isterseniz, şu yazıyı okuyabilirsiniz: Sahte Haber Tartışmasında Önemli Anlar .
Ben bu tartışmaya katılmak istemedim çünkü bazen, teknoloji/medya baloncuğunun, filtre baloncukları gibi şeyleri önemseyen tek baloncuğunu teknoloji/medya dünyası olduğunu düşünüyorum. Diğerleri bu tartışmaları duysa da umursamıyor (bundan daha sonra bahsedeceğim). Fakat ortağım Alexander ve ben bu sorunlara önerilen çözümlerle ilgileniyoruz.
Seçimden kısa bir süre sonra, insanlar bir sürü fikir toplamaya başladı. Örneğin, bu kitle kaynaklı dokümanda birçok insan bir araya geldi ve 150 sayfalık bir beyin fırtınası yaptı. Bu çaba etkileyeci olsa da, bu kadar fazla bilgiyle harekete geçmek çok zor.
Ama bazı fikirleri hayata geçirmek kolay gibi gözüküyor :
Tweet: Yalan haberleri işaretleyen bir Chrome eklentisi #ürünistekleri
Sahte haberleri işaretleyen bir şey? Basit ve faydalı bir fikir gibi duruyor. Zaten çok geçmeden piyasa bu tarz ürünlerle dolmaya başladı. BS Detector , Fake News Monitor ve Media Bias Fack Check Icon gibi eklentiler Chrome Web Mağazası’nda belirmeye başladı.
Bununla birlikte, bu çok katmanlı soruna getirilen çözümler hakkında insanlar endişelerini dile getirmeye de başladı.
1) Mevcut çözümler sansürcülük mü?
Yani temelde:
Peki, bir haber kaynağının güvenilir olup olmadığına kim karar verir? Çoğu zaman neyin doğru ya da yanlış olduğunu belirlemek kolay değildir. Sahte, hiciv, görüş ve komplo teorileri arasındaki çizgi nerededir?
Yalan haber kaynaklarını belirlemeye çalışan listeler , yazarlarının siyasi görüşleriyle uyuşmayan her şeyi içerdiği için çok fazla eleştiri aldı. Bu tarz listelerin üzerine geliştirilen ürünler her zaman endişe kaynağı olacaklardır.
Bu ürünler hakkında şüphe uyandıran başka bir şey ise yalan haber kaynaklarına nasıl davrandıkları. Çünkü, aynı fikirde olmadıkları haber kaynaklarını engelleyen çözümler sansürcülüktür ve “filtre baloncuklarını” daha da ayırırlar.
Mesele şu: Eğer yalan haberleri işaretleyen bir Chrome eklentisi kuruyorsanız, büyük ihtimalle sorunun farkındasınızdır. Yani hedef grupta olduğunuz söylenemez. Bu tarz ürünler, yalan haberleri farkında olmadan paylaşanlar için tasarlanmalıdır. Sadece Almanya deneyimim hakkında konuşabilirim ama genellikle bu kişiler de bütün gün Twitter’da takılıp, “filtre baloncukları” ve Chrome eklentileri hakkında konuşan insanlar değillerdir.
Sorun şu: Yanlış bilgi hakkındaki bilgiyi doğru insanlara nasıl ulaştırırız? Sorundan bihaber olanlara nasıl ulaşılır?
Bu yüzden şu ürün üzerine odaklanıyoruz:
İki hafta önce bir hack oturumunda, yalan haber yapan sitelerin linklerine ve tweetlerinde bu linklere yer verenlere cevap atan bir basit, dostane bir Twitter botu yapma fikri ortaya çıktı.
Twitter botları belli bir kriter üzerinden otomatik tweet atan bir uygulamalardır. Genellikle spam olarak değerlendirilmelerine rağmen bazen çok yararlı olabilirler. Daha fazla bot örneği için şu Twitter botları listesine bakabilirsiniz.
HoaxBot sadece bir deneydi. Hangi kaynakların kullanılacağına karar vermenin zor olacağını biliyorduk. Bu yüzden açıkça yalan yayan ve bu listede yer alan, 21 siteyi (hiciv veya görüş içermenyen, sadece yalan ve hile bulunduran) kullanmaya karar verdik.
HoaxBot, Twitter'da bu alan adlarını aradı ve bu kaynaklardan makale paylaşanlara yanıt verdi. İnsanların alınmasını istemediğimiz için, hedefimiz olabildiğince dostane olmaktı.
Ve tahmin edin ne oldu? Bazı insanlar yararlı buldu:
HoaxBot: Merhaba, bilginiz olsun: Bu kaynak yalan haber yaymasıyla biliniyor, yani bu makale yalan olabilir :)
Cevap: Uyarı için teşekkürler. Umarım doğru değildir. Umarım seçkinlerimiz bu kadar deli değillerdir.
Diğerleri aynı fikirde değildi:
HoaxBot: Merhaba, bilginiz olsun: Bu kaynak yalan haber yaymasıyla biliniyor, yani bu makale yalan olabilir :)
Cevap: Bütün tavsiyelerimi, hoax detector denen bir Twitter botundan alırım.
Bazı kusurları olmasına rağmen bu deneyi sevdik ve kullanıcılarımızın cevaplarımıza verdiği reaksiyon bizi heyecanlandırdı. Fakat, daha 30 tweet bile atamadan, Twitter bizi tweet atma yetkisi veren API’den* çıkarttı.
Neden? Kullanıcılara rastgele tweet atmak Twitter tarafından spam olarak nitelendiriliyor. Fakat, bu engellemenin bu kadar hızlı olmasının sebebinin, bilerek yalan haber yayan bazı hesapların botumuzu beğenmeyip, şikayet etmesi olduğunu düşünüyorum.
Sonuç olarak, etkisi küçük ama eğlenceli bir deneydi. Ayrıca Twitter’ın erkenden engellemesi aslında iyi oldu. Çünkü, haber kaynağı seçimimiz kesinlikle eksiksiz değildi ve bizim kendi oluşturacağımız liste de en az diğerlerinin listeleri kadar sıkıntılı olacaktı.
*Uygulama programlama arayüzü (UPA; İngilizce: A pplication P rogramming I nterface , kısaca API ), bir yazılımın başka bir yazılımda tanımlanmış işlevlerini kullanabilmesi için oluşturulmuş bir tanım bütünüdür.
|
Araştırma: Görüntüleri Google Earth kullanarak doğrulamak
|
https://teyit.org/teyitpedia/goruntuleri-google-earth-kullanarak-dogrulamak
|
Bu içerik ilk kez " Verifying Location Using Google Earth " başlığıyla First Draft News t arafından 13 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmış ve Yusuf Tatlı tarafından düzenlenerek Teyit için çevrilmiştir.
2005’ten beri, Google Earth dünyayı masamızdan ayrılmadan gezmemize olanak sağlamasıyla en yararlı görsel doğrulama araçlarından biri.
Bu bağlantıdaki videoda , Google Earth bir fotoğrafın Twitter kullanıcısının iddia ettiği yerden olup olmadığını ve fotoğrafın gerçekte nereden geldiğini bulmamıza yardımcı oldu.
Maalesef, Google Earth’te görüntüleri otomatik olarak aramak şu an mümkün değil ama eğer konum hakkında genel bir bilginiz ve birkaç da ipucunuz varsa, bir çok şekilde doğrulama yapabilirsiniz.
Başka bir yazıda, fotoğraf veya videolarda olabilecek topografik unsurlar, tanımlanabilir binalar, işaretler ve fark edilir yapılar gibi ipuçlarından bahsetmiştik. Bu ipuçlarını not ettikten ve görüntüyü arada bir bakmak için masaüstüne kaydettikten sonra, Google Earth’teki araştırmanıza başlayabilirsiniz.
2015 yılında ücretsiz hale getirilen, Google Earth’ün Pro versiyonunu indirmenizi öneririz. Ek olarak gelen “Turlar ve Haritalama” özellikleri, haberleri sunarken ve ya yanlışlarken analiz sürecini göstermek ve tam şeffaflığı sağlamak için çok yararlıdır. Programı kurarken, lisans kodu kısmına GEPFREE yazabilirsiniz.
Google Earth belirli bir alanı keşfetmek için çeşitli arama ve izleme seçenekleri sunar. Bir konumu ismiyle, koordinatlarıyla veya ünlü bir yapının ismiyle aratabilirsiniz. Ünlü bir yapının ismiyle arama seçeneği, görgü tanıklarının ifadelerini doğrularken son derece kullanışlıdır, çünkü örneğin bir tweet “Kio Kuleleri”den bahsederse, Google Earth sizi doğrudan, ilaveten başka arama yapmadan, Madrid’e götürecektir.
Bir konuma yakınlaştığınız zaman bölgeyi, Google Street View ve Ground Level View ile keşfedebilir ya da “3B Binalar”, “Fotoğraflar” ve “Arazi” seçeneklerini seçerek farklı açıları ve detayları görebilirsiniz.
Aşağıdaki videoda, yukarıda gösterilen vaka çalışmasında kullanılan arama tekniklerinin uygulanışı görebilirsiniz.
Birçok araç gibi, Google Earth araçlarına da, herhangi bir “son dakika” durumundan önce alışmanız önemlidir. Google Earth’teki Navigasyon gayet basittir. Kio Kuleleri’ni arayın ve aşağıdaki videoda gösterilen farklı yakınlaştırma, çevirme, ve eğme tekniklerini deneyin.
Google Earth’ün diğer bir harika özelliği ise eski uydu görüntülerine bakabilmektir. Aşağıdaki örnekte Zaatari Mülteci Kampı’nı kullandık. 2011 yılında kurulan kampın ortaya çıkmasını ve gelişmesini yukarıdaki kaydırma butonunu kullanarak görebilirsiniz. Şu koordinatları kullanarak kendiniz de deneyebilirsiniz: 32°17’38.22”N 36°19’41.80″E
Eğer kullanılan bir görüntüdeki bir mekanı sık sık doğrulamanız gerekiyorsa, Google Earth’te çabuk referans noktası koymak yararlı olabilir. Ayrıca, bu özelliği, o konuma ait herhangi bir görüntüyü kaydetmek için de kullanabilirsiniz. Bu özellik fark edilebilir yapıların olduğu konumlar için çok yararlıdır.
Eğer farklı konumlardan görüntüleri doğrulamaya çalışıyorsanız, aralarındaki uzaklığı cetvel butonunu kullanarak ölçebilirsiniz. Çoğu zaman Google Earth’te, fotoğrafı çeken kişinin tam konumunu bulabilirsiniz. Bu yüzden, bir kaynağı doğrularken, fotoğrafçı ve fotoğraflanan olay arasındaki mesafeyi ölçmek yararlı olabilir.
Daha fazla tavsiye ve örnek için, Christoph Koetti’nin Doğrulama El Kitabı’nda Kahire’deki polis ve protestocular arasındaki çatışmaları anlattığı vaka çalışmasını ve Eliot Higgins’in gazeteciler için konum belirleme makalesini tavsiye ediyoruz.
|
teyit.org içerik sponsoru olarak ekşi sözlük'te
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-org-icerik-sponsoru-olarak-eksi-sozlukte
|
26 Ekim 2016’dan bu yana güncel olarak internetteki şüpheli haberleri takip ediyor ve internet kullanıcılarını hangi haberin doğru, hangi haberin yanlış olduğu hakkında detaylı analizlerle bilgilendiriyoruz.
ekşi sözlük içerik sponsoru olarak bugünden itibaren, sözlük’teki şüpheli başlıkları tarayacak, yanlış bilginin yayıldığı yerleri tespit edecek ve sözlük kullanıcıları ile okurlarını şüpheli içeriklere dair bilgilendireceğiz.
teyitorg kullanıcı adıyla gireceğimiz entryler ile yanlış haberlere dair bilgi vererek, ekşi sözlük kullanıcılarını güvenilir kaynaklar ve analizlere yönlendireceğiz.
|
Araştırma: Sahte haber sorunu düşündüğünüzden daha korkutucu bir hale gelmek üzere
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haber-sorunu-dusundugunuzden-daha-kotu-bir-hale-gelmek-uzere
|
Bu içerik ilk kez " Fake News is about to get even scarier than you ever dreamed " başlığıyla Vanity Fair tarafından 26 Ocak 2017 tarihinde yayınlanmış ve Dilara Ergül tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Donald Trump Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 45. Başkanı seçildikten kısa bir süre sonra sosyal medyada ilginç bir hikaye yayılmaya başladı. Rusya'nın Trump'ın zaferini kolaylaştırmak amacıyla sahte haberleri ön sayfa haberi haline getirmesinden önceki günlerde, 28 yaşındaki Edgar Maddison Welch, Washington DC'de demokratların başkan adayı Hilary Clinton’ın da başını çektiği şeytani bir operasyonda küçük çocukları seks kölesi olarak barındıran bir pizzacı hakkında yazılanları okumaya başladı. Ardından Welch, North Carolina, Salisbury'deki evinden altı saat kadar uzaklıkta Washington’ın kuzeyindeki Comet Ping Pong'a giderek AR-15 silahı ile ateş açtı.
Seçimlerde Kremlin’in rolünden bahseden haberlerden daha da rahatsız edici olan bu Comet Ping Pong haberi, sahte habercilerin belirsiz bir bilgiyi belki de medyanın ve hükümetin karşı karşıya kaldığı en önemli dijital salgın haline getirdiğine ve demokrasinin riske sokulduğuna dikkat çekiyor. Örneğin daha önce sahte haberler Pakistan’la İsrail'in nükleer bir savaşa girme olasılığını yükseltti. (Trump'ın ulusal güvenlik danışmanının oğlu Michael Flynn Jr.'ın Twitter'da Comet Ping Pong hikayesini paylaştığını hatırlayın.)
Bu sırada Donald Trump, Ted Cruz'un babasının John F. Kennedy'ye suikast planında yer aldığı ve şu anda ABD’de suç oranın hiç olmadığı kadar yüksek olduğu yönündeki fabrikasyon hikayelerle tüm seçim kampanyasını geçirdi (geçen yıl oldukça yavaş yükselen suç oranları, son 20 yılın neredeyse en düşük seviyesinde ). Bütün bu hikayeler pek çok şekilde üretiliyor, ama hepsi bir teknolojik ortak özelliğe sahip: neredeyse tamamen yazılı formatta. Ve bu artık değişmek üzere.
Ülke çapındaki şirketler ve üniversitelerde geliştirilen yeni teknolojilerle yakın zamanda gerçek ve sahte arasındaki çizginin ortadan kalkması mümkün görünüyor. Başka bir ifadeyle, ses ve video teknolojisindeki ilerlemeler sofistike hale geliyor; böylece zamanla sahte olanlar gerçek haberlerin yerini (örneğin gerçek radyo yayınları veya radyo röportajları) eşi benzeri görülmemiş şekilde alabilir. Geçen yıl Stanford Üniversitesi ve Erlangen-Nürnberg Üniversitesi profesörleri tarafından yayınlanan bir makalede , teknologların konuşan birinin videosunu kaydedip sonra yüz ifadelerini nasıl değiştirebildikleri anlatıldı. Bu teknoloji örneğin, Vladimir Putin'in bir görüntüsünü alıp, yüz ifadelerini kolay tespit edilemeyen yollarla değiştirebilir. Aslında bu videoda araştırmacılar, Putin’in yüz ifadelerinin ve tepkilerinin insanları nasıl manipüle ettiğini göstermektedir.
Açık söylemek gerekirse, bu ürkütücü. Fakat bu gelecekteki sahte haberler tehdidinin yalnızca bir parçası. Diğer benzeri teknolojiler üniversitelerde ve araştırma laboratuvarlarında da yıllardır çalışılıyor, ancak bugün bilgisayarların neler yapabileceğini anlamış değiller. Örneğin araştırmacıların gerçek insanlar yerine kullanılabilecek dijital aktörler yarattıkları "Dijital Emily Projesi” . Geçtiğimiz yıllarda, sonuçlar acemiceydi ve dijital ortamda yeniden yaratılmış oldukları kolaylıkla tespit edilebiliyordu. Ancak şu anda Hollywood ve video oyunları endüstrisi tarafından kullanılan teknolojiler, dijital karakterleri gerçek insanlardan neredeyse ayırt edilemez hale getirdi. (Hangi aktörün gerçek olduğunu ve hangilerinin bilgisayar tarafından oluşturulduğunu öğrenmek için Star Wars'un en son filmini izleyebilirsiniz. Bahse girerim farkı anlayamazsınız.) Başkan Trump'ın Rex Tillerson'a Çin'e bir nükleer bomba atmayı planladığını söyletmek için bu teknolojiyi kullanarak sahte bir video hazırlandığını hayal edin. Haber kliplerinin sosyal medyada yayılma hızı düşünüldüğünde, sahte haberlerin sebep olacağı bir uluslararası kriz ortaya çıkmadan önce hükümetlerin cevap vermesi için oldukça kısıtlı bir zaman olacak.
Ses kaydetme teknolojisindeki ilerlemeler de ürkütücü. Adobe, Kasım ayında yaptığı yıllık konferansta “ses kayıtlarına photoshop” anlamına gelen "Photoshop for audio" adında yeni bir ürün sergiledi. Bu ürün, kullanıcıların bir kişinin sesinin yaklaşık 10 ile 20 dakika arasındaki bir kaydını uygulamaya koymasına ve sonra da istediğini yazarak o kişinin sesinden söyletebilmesine olanak sağlıyor. İlerleyen zamanda dijital ortamda yapılan seslendirmeyle, gerçekteki ses arasındaki farkı anlamak mümkün olmayacak. Bu tür bir teknoloji, Trump'ın herhangi bir röportajı ya da konuşması kullanılarak istenen cümle veya paragrafı yazıp söyletebilmeye olanak sağlıyor. Trump'ın Mike Pence'den nasıl hoşlanmadığını ya da vergileriyle ilgili nasıl yalanlar söylediğini ya da Rus otel odalarında olduğu iddia edilen "altın duş"tan hoşlandığını söylediği sahte ses kayıtlarını rahatlıkla yapabilmek mümkün. Daha kötüsü Donald Trump’ın sesi kullanılarak yapılan sahte bir kayıtta, başka bir dünya liderinin tehdit edildiğini düşünün. Hepsinden de daha kötüsü, taklidin kalitesi bu şekilde artmaya devam ettikçe, gerçek ve sahte arasındaki farkı anlamanın ne kadar zor hale geleceğini de düşünmek gerek.
Belki de en korkunç kısım, bir süre sonra bu tür teknolojinin, akademiler ve kurumların da ötesinde, sıradan insanların da sahte dijital klipler oluşturabilmesine imkan sağlayacak olması. Üstelik Stanford'daki bu teknoloji, Pixar tarafından kullanılanlar gibi ileri teknoloji bilgisayarlara ihtiyaç duymuyor; sadece YouTube'dan bir habere ve standart bir webcam kamerasına sahip olmak yeterli.
Birçok yönden, bu durumun artık başladığını görüyoruz. Bu hafta, Donald-Melania Trump çiftiyle ilgili bir GIF Twitter'da dolaştı. Kısa klibin içinde Trump dönüp eşi Melania'ye bakıyor; çift birkaç kelime konuşuyor. Melania gülümsüyor. Fakat Donald Trump arkasını döndüğünde Melania'nın gülümsemesi yerini üzgün ve rahatsız bir ifadeye bırakıyor. Burada problem şu ki, sosyal medyada dolaşan bu GIF’in gerçek olup olmadığını kimse bilmiyor. Bu GIF tersten oynatıldığında ise üzgün bir ifade takınan Melania Trump, eşiyle göz göze geldiğinde gülümsemeye başlıyor. (Söyleyebilirim ki, video gerçek )
Bu seçimden öğrendiğimiz şu ki insanların yalan haber yapması için pek çok sebep olabilir. Bunlardan biri finansal. Cameron Harris’in The New York Times ’a söylediğine göre yalnızca 5 dolara yalan haberler oluşturulabiliyor. Hilary Clinton ve seçmen sahtekarlığı hakkında yaptığı yalan haberle ünlenen Harris, yalnızca bir saatte milyonlarca insanın tıklamasıyla 1000 dolar kazandı. Haberi hızla yayılan Cameron Harris, bu yalan haberin paylaşımından elde ettiği parayı okul harcına, arabasının giderlerine ve kirasına harcadığını da Times’a verdiği röportajda ekledi.
Bazı insanlar ana akım medyayla uğraşmanın ne kadar kolay olduğunu göstermek için bile sahte haberler oluşturuyor. Şu bir gerçek ki birçok devlet sahte haberleri dijital terör eylemi olarak görebilir. ABD’deki seçimlere müdahale ettikten sonra ( Trump’ın da kabul ettiği gibi ), Putin'in propaganda görevlileri şimdi de Avrupa'da aynı şeyi yapıyor. Şu anda elimizdeki nispeten ilkel olan teknoloji göz önüne alındığında bile, bu durumun oldukça etkisi oldu. Her şeyden önce, yeni tüketicilerin çoğu, okuduklarının gerçek veya sahte olup olmadığını bilmek istemiyor; yalnızca dünya görüşlerini desteklemeye yardımcı olduğunu bilmek yetiyor. Pew Araştırma’nın da belirttiği üzere günümüz toplumlarında “liberaller ve muhafazakarlar farklı dünyaların insanları”.
Daha da korkunç olan şey aslında bu teknolojilerin 2018 ara seçiminde veya 2020'deki başkanlık seçimlerinde ne durumda olacağı. Bu noktada sadece binlerce yalan haber değil aynı zamanda yalan videolar ve ses kayıtları da internette yayılıyor olacak. Bu teknolojileri en boş konularda bile yalan söyleyen bir başkanla birleştirirseniz, neyin gerçek neyin sahte olduğunu bilmenin giderek zorlaştığını göreceksiniz. Teknolojileri yaratan insanlar için, yaratacakları etkileri değerlendirmek için bir zaman varsa o da şuandır.
|
Olmayan üniversitenin hayali profesörü cevapladı: Osmanlı patates yüzünden mi çöktü?
|
https://teyit.org/teyitpedia/olmayan-universitenin-hayali-profesoru-cevapladi-osmanli-patates-yuzunden-mi-coktu
|
Yeni Akit ’in haberine göre Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kaybının durdurulamamasının ardındaki sebebin patates tüketimi olduğu iddia edildi. Haberde, İngiltere’de Devonshire Üniversitesi’nde Osmanlı ve Yakındoğu çalışmaları Direktörü Lord Herbert Smith’in Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne sebep olan yaklaşımın dışında başka bir sebep daha olduğunu düşündüğü aktarıldı. Yeni ticaret yollarının keşfedilmesi, Amerika kökenli altın arzının artışı dolayısı ile yaşanan devalüasyon, teknolojide geri kalma ya da padişahların yetersizliği gibi nedenlerin sebep olmadığını düşünen Lord Smith’e göre Osmanlı’nın çöküşünün nedeninin patates olduğu iddia edildi.
İddiaya göre Lord Herbert Smith, patatesin Avrupa’da yayılış haritası ile Osmanlı’nın sınırlarındaki küçülmenin neredeyse bire bir aynı olduğunu belirtiyor:
“ Patates, Avrupa kıtasına ilk kez 1577’de getirilmiş. Osmanlı Devleti'nin ‘Duraklama Dönemi’ne girmesi ise 1579. Tabi bu dönemde Osmanlı’da tüketilmiyor o yüzden de bu dönemde toprak kaybı yok. 1700’lerin başında yaşanan kıtlıktan sonra patates Fransa’dan başlayarak Avrupa içlerine yayılmış, 1770’ler civarında Osmanlı sınırına dayanmıştır. Nitekim 1800’lerden kalma askeri kayıtlarda bilhassa batı bölgelerinde karavanalarda patates yemeklerinin bulunduğu görülmektedir. Bu dönemden itibaren tüm yenileşme çabalarına, reformcu padişahlara hatta II. Abdülhamit gibi dirayetli bir hakana rağmen toprak kaybının durdurulamamasının ardındaki sebep patates tüketimi olabilirdi. ”
Bu haberi gördüğüm ilk anda böylesine tarihsel bağlamdan kopuk bir bilgiye inanmak oldukça güç geldi. Haberin bilimsel referanslarını, bahsettiği üniversiteleri, akademisyenleri, yapılan çalışmaları ve tabi ki bu yazıyı yazan kişinin kim olduğuna baktım.
Bu yazı ilk olarak Artfulliving sitesinde yayınlanmıştı. Ama buraya sonra döneceğim.
Haberde bu yeni yaklaşımın İngiltere’deki Devonshire Üniversitesi Osmanlı ve Yakındoğu Çalışmaları Direktörü Lord Herbert Smith tarafından ortaya atıldığı belirtilmişti. Öncelikle araştırmaya üniversiteden başlayalım.
King’s College London, Essex Üniversitesi(University of Essex), Sussex Üniversitesi (University of Sussex), Londra Ekonomi Okulu (London School of Economics), Nottigham Üniversitesi gibi üniversitelerin kullandığı bir platform olan Higher Education Degree Datacheck (Yüksek Öğretim Lisansı Veri Kontrolü) sitesi kişilerin mezun olduklarını iddia ettikleri üniversitede kayıtlarının bulunup bulunmadığını kontrol etmenize yardımcı oluyor.
Yazıda ismi geçen Devonshire Üniversitesi’ni bu sitede arattığımızda üniversitenin Birleşik Krallık’ta diploma veren bir kurum olmadığını gösteren bir uyarı ile karşılaşıyoruz.
Ayrıca Devonshire Üniversitesi’nin Facebook ve Twitter sayfası ya da web sitesi bulunmuyor.
Arizona Stimson Üniversitesi genetikçilerinden Atekha Grimclaw’un 2010 yılında Amerikanın yerlilerinin %82,4’ünde ortak bir genetik varyasyon saptadığı da haberde yer alan bir diğer iddia. Yazıda bahsedilen Atekha Grimclaw ismini Google’da arattığınızda karşınıza bu haberi yapan sitelerden başka hiçbir kaynak çıkmıyor. 2010 yılında yapıldığı iddia edilen bu araştırmaya dair de herhangi bir akademik kaynağa ulaşmak mümkün değil.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki öğrenciler tarafından kullanılan RateMyProfessors.com, akademisyenlerin puanlandırıldığı ve haklarında yorum yapıldığı en büyük online platform. Bugüne kadar sitede 17 milyondan fazla oy kullanıldı, 1.6 milyon akademisyen ve 7 binden fazla okul bilgisi girildi. Bu kadar fazla verinin olduğu bir web sitesinde bu isme ve üniversiteye dair hiçbir bilgi bulunmuyor.
Ayrıca RateMyProfessors.com’da Devonshire Üniversitesi’nden olduğu söylenen Herbert Smith isimli profesörün de ismini arattım. Ancak ilgili bölüm ve üniversiteye uygun bir kişi karşıma çıkmadı.
Yazıda, “Nitekim 1800’lerden kalma askeri kayıtlarda bilhassa batı bölgelerinde karavanlarda patates yemeklerinin bulunduğu görülmektedir” ifadesi kullanılıyor. İddiaya dair Türk ve Dünya yemek kültürü ve tarihi konusunda uzman olan Yeditepe Üniversitesi Gastronomi Bölümü’nden Doç. Dr. Özge Samancı’yla konuştuk. Kendisine Osmanlı ve patatesin ilişkisini sorduğumda ise, “ Ben patates ve Osmanlı çöküşü arasında bir bağlantı pek göremiyorum. Patates 1850’lerde dahi Osmanlı ordusunda az tüketiliyordu ki Osmanlı ordusuna eğitim için gelen Alman general Moltke anılarında patates bulamadığı için çektiği özlemi anlatır örneğin” diyerek bu iddianın herhangi bir temeli olamayacağını aktardı.
İsmini ve yazdığı makaleleri hiçbir yerde bulamadığım Grimclaw, Amerikan yerlilerinde saptadığı ortak genetik varyasyon konusundaki araştırmasını derinleştirdikçe, bu varyasyona sahip yerlilerin kas yapılarında bir zayıflık bulmuş ve bu zayıflığın yerlilerde patatesin içinde bulunan Patatin maddesinin tüketiminden kaynaklandığı sonucuna ulaşmış.
Ama tabi ki patates lobisi bu çalışmaların saygın dergilerde yayınlanmasını engellemiş. Muhtemelen bütün dirayetli hükümdarlara rağmen dağılan Osmanlı’nın arkasında da patates lobisi bulunuyordu.
Yazı Profesör Smith’in Türk bilim adamlarına tavsiyede bulunmasıyla bitiyor ve “patatin maddesine karşı hassasiyet geninin” Türklerde araştırılması gerektiğini düşündüğünü belirtiyor.
“ Şüphem yok ki patates tüketiminin önlenmesi Türklerin dünya sahnesindeki hak ettikleri yeri almalarını sağlayacaktır .”
Yazının en başında belirttiğim sonra geleceğiz dediğim nokta tam olarak burası!
Bir gazetecinin, medya yazarının ve hatta sıradan sosyal medya kullanıcısının sahip olması gereken en önemli özellik şüphe duymak. Şüphe duyduğunuz herhangi bir haber üzerine yapılması gereken ise haberin kaynağına ulaşmaya çalışmak, başka kaynaklardan teyit etmek, tek bir kaynakla yetinmemektir.
Aslında bu yazıyı haberleştiren Yeni Akit’in ve diğer sitelerin yapması gereken tek şey yazara ulaşmaktı. Osmanlı’nın patates yüzünden çöktüğü yazısını yazan Fırat Yağmurlu kurmaca yazılarıyla ünlü bir isim. Artfulliving sitesinde yazdığı yazıların büyük çoğunluğu gerçeğe dayanmıyor. Kendisine Facebook mesajı göndererek ulaşmam ve cevabımı almam sadece 30 saniye sürdü. Bu yazının tamamen kurmaca olduğunu belirten Yağmurlu, Yeni Akit’in kendisine ulaşmadığını belirtti.
Ayrıca Yağmurlu’nun avokado ve Türkiye’de avokado yetiştirilmesinin nasıl önüne geçildiğine dair bir diğer kurmaca yazısı da daha önce T24’ün Yaşam kategorisinde yayınladı . Yazıda, Molla Kamil Efendi’nin kendisine teslim edilen Yalova’daki arazisinde daha önce Fransa’da görüp çok beğendiği avokado meyvesini Anadolu koşullarında yetiştirme çabasından bahsediliyor.Yazıda, Patrona Halil ayaklanması ile son bulan bu maceranın ise ayaklanmaya katılan bir grubun telkini ile avokadonun timsah ile ağacın ciması ile mahsul olduğu söylentisi yayıldığı iddia ediliyor.
Ancak herhangi bir yerde bu yazının kurmaca olduğu belirtilmemiş. T24’ten de kimse Yağmurlu’ya ulaşıp bu yazının doğruluğunu kontrol etmemiş.
Bu yazıyı oluşturma aşamasında Fırat Yağmurlu’nun yazısının kurmaca olduğunu öğrenmiştim. Ancak göstermeye çalıştığım bir bilginin doğrulanabilmesi için izlenebilecek pek çok yöntem olduğu. Bu yöntemlerden en basiti ise haberin kaynağına ulaşmak. Ve kaynağa ulaştığımda işin gerçeğini öğrenmem, belirttiğim gibi oldukça kısa sürdü.
Ama bir iddiada hiçbir noktayı boşlukta bırakmadan doğrulamak isterseniz farklı noktaların izini sürebilirsiniz.
Günümüz habercileri için haberin kaynağına ulaşmak ve bu alışkanlığı geliştirmek en büyük eksiklik. Fırat Yağmurlu’ya neden böyle kurmaca yazılar yazdığını ve kendisine gelen tepkileri sorduğumda “ tarihsel kurmaca, kurmaca türlerinden yalnızca biri. Zaman seçimi yaparken şimdiki zamandan çok, geçmişi kullanıyorum ama aslında yazdıklarım bu günle alakalı. Patates yazısını aslında günümüzde sürekli öne sürülen komplo teorilerine ironi olsun diye yazmıştım. Ciddiye alınabileceğini, haber olabileceğini de hiç aklıma getirmemiştim doğrusu. Sonuçta yazının aldığı tepki yazının kendisinden daha da ironik oldu. Yazının ciddi haber gibi algılanması bende çok rahatsızlık yaratmadı. Tam da eleştirdiğim şeyin yani halkımızın komplo teorilerine ne kadar düşkün olduğunun teyidi oldu. Benim derdim kötü giden her şeyi kendisinden başka her şeye bağlayabilen insanları eleştirmekti, gördüm ki bu konuda patates bile nasibini alabiliyor ” cevabını verdi.
|
Araştırma: Doğrulama liderlere daha az yalan söylemeyi öğretebilir mi?
|
https://teyit.org/teyitpedia/dogrulama-liderlere-daha-az-yalan-soylemeyi-ogretebilir-mi
|
*Bu içerik " Doğrulama liderlere daha az yalan söylemeyi öğretebilir mi? " başlığıyla Journo tarafından 7 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
“96 milyon gerçekten bir iş istiyor ve alamıyor. Bu hikâyeyi biliyorsunuz, bu gerçek istatistik.”
Donald Trump, seçimden sonra yaptığı ilk basın toplantısında oldukça yanıltıcı olan bu istatistiğe dikkat çekti. Zayıf kanıtlara dayanan bir iddiaydı ama yine de dile getirdi.
Peki birisi, bir dünya liderini konuşması sırasında durdurabilse ve kanıt talep etse ne olurdu? Bu, söz konusu Trump ise zorlu bir mesele olabilir, fakat belki de mevcut durum gelecekteki dünya liderleri için geçerli değildir. Bu düşünce, Arjantinli web sitesi Chequeado ‘yu, Buenos Aires’teki birden fazla Model Birleşmiş Milletler simülasyonundaki doğruluk paylarını kontrol etmeye itti.
Doğrulama simülasyonlarında, öğrenciler büyükelçilerin rollerini üstleniyor ve atanmışlar olarak uluslarının büyük dünya meseleleri ile ilgili tartışmalardaki çıkarlarını temsil ediyor. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen on binlerce öğrenci, Model Birleşmiş Milletler uygulamasına katılıyor.
Chequeado’nun eğitim koordinatörü Ariel Merpert Model BM konferanslarına katılan gençlerin stratejilerinin çoğunlukla söylem üzerine kurulu olduğunu, ancak olgulara dayanan stratejilerin kısıtlı olduğunu ifade ediyor.
Bu durumla başa çıkmak için Chequeado, binlerce lise öğrencisi için Model BM konferanslarını koordine eden yerel bir organizasyon olan Asociación Civil MINU ‘ya destek verdi ve oyunun kurallarını değiştirdi. Sonuç olarak da geleneksel simülasyonda üç değişiklik yapıldı:
Örneğin, ülke temsilcilerinin rolünü üstlenen öğrenciler, Model BM başkanından -itirazda bulunabilecekleri bir şekilde- temsilcilerin ifadelerinin gerçek kontrolünü sipariş etmelerini isteyebileceklerdi. İddialarının somut gerçeklere dayandığından emin olan delegeler, konsey başkanının ifadelerini incelemesini isteyebildi.
Yeni yöntem, ilk kez Buenos Aires’teki Di Tella Üniversitesi’nde düzenlenen bir Model BM konferansı sırasında denendi. Konferansa bin 200 öğrenci katıldı. MINU’ya göre, sonuçlar dikkat çekiciydi.
“Donald Trump gibi post-truth politikacılar her zaman etrafta. Bilginin doğruluğunu ölçmek bu yüzden çok güçlü bir araç.”
Asociación Civil MINU’nun kurucusu ve yöneticisi Martin Galanternik, ilk başta öğrencilerin şüpheye kapılıp şaşırdıklarını söyledi. “Bunu utanç verici anlara götürebilecek bir tür dış kontrol olarak düşünüyorlardı. Fakat sonraki toplantılarda olumlu bir meydan okuma olarak gördüler. Hatta bazıları doğruluk kontrol sistemini kendi lehine kullanmaya çalıştı.”
Öğrencilerin bazıları ‘doğruluk’ derecelendirmeleri almışken bazıları ise kontrol grubundan gelen uyarılara takıldı.
Minnesota tarafından düzenlenen Buenos Aires simülasyonlarından birinde, Angola’yı temsil eden bir öğrenci delege, ülkesinde köleliğin ‘bitmiş’ olduğunu iddia etti -bunun gerçeklerden uzak olduğu ortaya çıktı.
Gerçek kontrol ekibi ayrıca, İspanya’nın Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden alınan istatistiklere rağmen, ülkesinin “mültecilere sığınma imkanı tanıyan az sayıdaki Avrupa ülkesinden biri” olduğunu iddia eden İspanya’nın genç bir temsilcisini düzeltti.
Ariel Merpert, retorikle daha fazla ilgilenen geleneksel Model BM konferanslarındaki tartışmalar ve yeni deney arasında net bir fark görüyor. “Ayrı bir dünya” diyor Merpert; “Artık gerçekler ve verilerle ilgili.”
Bir katılımcı delegesi, gerçek istatistiklere odaklanmaya ikna etmeye çalışarak değerli bir deneyim kazandığını ve ucuz konuşmada daha az kazandığını söyledi.
Devam eden projeye yeni nesil hükümet liderlerini yetiştirmeyi amaçlayan iddialı uzun vadeli hedefi nedeniyle “Chequeado +: el futuro del 토론” (tartışmanın geleceği) adı veriliyor.
Projenin ardındaki akıl yürütmenin ise makul olduğu düşünülüyor: Model BM konferanslarına katılan gençler genellikle siyaset, diplomasi veya kamu politikasında kariyer yapmaya karar veriyor. Kanıtların önemi konusunda ısrar ederken gerçek kontrol araçlarını tanımak onlara ve gelecek yıllardaki tartışmaları iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Peki bu küçük ölçekli model, diğer siyaset bilimi alanlarına genişletilebilir mi?
Buenos Aires Üniversitesi’nden bir iletişim profesörü olan Guillermo Mastrini, “Bu modelin çoğaltılması harika olur, ancak Model Birleşik Devletler’in bir kurgu üzerine kurulu olduğunu göz önünde bulundurmamız gerek” dedi. “Tartışma, gerçek güç denklemi girince tamamen değişiyor.”
Mastrini’ye göre, “Bir BM simülasyonunda aktörler, gerçeklerle yüzleştiğinde kendi pozisyonlarını gözden geçirebilir… Fakat gerçek hayatta ülkeler ilk önce bir pozisyon benimseyip ardından desteklemek için argümanlar aramaya devam ediyor.”
Ancak hâlâ umut var: Aslında doğrulanma tehdidiyle karşı karşıya kalan bazı siyasetçilerin yanlış iddialarda bulunma olasılıklarının düşük olduğunu biliyoruz. Chequeado Yönetim Direktörü Laura Zommer, bu durumun gerçek kontrol değerini özellikle bu günlerde değerli kılan şeylerden biri olduğunu söylüyor.
Zommer, “Donald Trump gibi post-truth politikacılar her zaman etrafta” diyor ve ekliyor: “Bilginin doğruluğunu ölçmek bu yüzden çok güçlü bir araç.”
Çalışma, 2017’de dört Arjantin eyaletine projeyi genişletmeyi bekleyen Chequeado’daki önemli konulardan biri olmaya devam ediyor.
|
Araştırma: Fransa basını seçimler yaklaşırken yalan habere karşı birleşti
|
https://teyit.org/teyitpedia/fransa-basini-secimler-yaklasirken-yalan-habere-karsi-birlesti
|
Bu içerik ilk kez " French newsrooms unite to fight election misinformation with the launch of CrossCheck " başlığıyla First Draft ta rafından 6 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gülin Çavuş tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Fransa’daki pek çok farklı basın kuruluşu tarafından ortaklaşa hayata geçirilen doğrulama projesi Crosscheck, seçmenlere internette gördükleri içeriklerin hangilerine güvenecekleri konusunda yardımcı olacak.
Geçtiğimiz aylarda, farklı medya kuruluşlarının ve grupların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan CrossCheck, sosyal medya akışlarında, web aramalarında ve internette haber yayınlayan sitelerdeki içerikleri inceleyerek, nelere güvenebilecekleri konusunda halka yardımcı olmak isteyen bir doğrulama platformu. Facebook da ayrıca CrossCheck’i destekleyerek doğrulama süreçlerini, araçlar ve metinlerle açıklayarak seçimleri takip edenlere konuyla ilgili güncel ve onaylanmış, tartışmalı bilgileri sunacak.
CrossCheck medya ve teknoloji alanındaki uzmanları bir araya getirerek yanlış iddiaları, efsaneleri ve hurafeleri ortaya çıkaracak. Hangi haberin yanlışlandığını, yanlış yönlendirdiğini ya da kafa karıştırıcı olduğunu raporlayacak. Fransa’daki seçimler projenin ana odak noktası olacak, Fransa’nın pek çok farklı yerindeki organizasyonlardan gazeteciler birlikte çalışarak internette dolaşan fotoğraf, video, caps ve ya haber metni gibi farklı içerikleri doğrulayacaklar.
Halkın bu platforma katılımı teşvik edilerek soru sormaları ve şüpheli sitelerin, içeriklerin CrossCheck’in incelemesi için iletilmesi sağlanacak. Bu soruların hepsi listelenecek ve CrossCheck’in web sitesinden cevaplanacak.
Fransa’daki ulusal ve yerel haber kuruluşlarının desteğiyle tasarlanan CrossCheck, Eylül 2016’da First Draft Partner Ağı toplantısında yeni fikirlerle geliştirildi. 17 haber kuruluşu bu projeye katıldı; AFP, BuzzFeed , France Medias Monde , France Télévisions, Global Voices , Libération , La Provence, Les Echos , La Voix du Nord , Le Monde , Nice-Matin , Ouest-France , Rue89 Bordeaux , Rue89Lyon , Rue89 Strasbourg , Storyful ve StreetPress katılımcılar arasında. Her basın kuruluşu katkı sunacak, kaynaklarını ve bölgesel birikimlerini aktararak doğrulama sürecini güçlendirip hızlandıracak. Böylelikle ülkenin her yerindeki yurttaşlara ulaşıldığından emin olunmuş olacak. CrossCheck partnerleri, özellikle bazı uluslararası haber kuruluşları, bu raporları kendi haberlerinde, makalelerinde, programlarında kullanacak.
ABD’de Kasım’da yapılan seçimlerde bir araya gelerek seçmenlere yönelik baskılara ilişkin rapor hazırlayan Electionland ’in deneyimlerinden yararlanılacak. Electionland, First Draft ve Google News Lab’in kolektif öğrenme ve deneyim süreçlerinin Fransa’daki seçimlerde yararlı olacağı düşünülüyor.
Electionland’te olduğu gibi, seçilen öğrenciler eğitim alarak önde gelen basın kuruluşlarının teknolojilerini ve gelişkin arama tekniklerini kullanacak. CrossCheck, CFJ ve Science Po Gazetecilik Okulu’ndan gönüllüleri davet ederek bu işin bir parçası haline getirecek. CrossCheck editörleri her iddiayı özetleyecek ve içerik girerek web sitesinde paylaşılabilir rapor kartını canlı bir akış içerisinde yayınlayacak. Bu akış AFP tarafından tekrar gözden geçirilecek.
First Draft’ın partnerlerinden Bellingcat, yanlış bilgi ekosistemi ni Avrupa’daki diğer seçimleri de dâhil ederek daha geniş bir araştırma yöntemiyle ele alıp kalıplar ve davranışları ortaya koyan bir haritalandırma yapacak. Bellingcat tarafından yapılacak raporlar ve grafikler CrossCheck sitesinde görülebilecek.
CrossCheck 27 Şubat’ta yayında olacak.
|
Araştırma: Google doğrulama etiketini Arjantin, Brezilya ve Meksika’da uygulamaya başlıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/google-dogrulama-etiketini-arjantin-brezilya-meksikada-uygulamaya-basliyor
|
Bu içerik ilk kez " Google expands fact-checking feature to Argentina, Brazil, and Mexico " başlığıyla The Verge tarafından 16 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Google yalan haber ile mücadele etmek için kullandığı şüpheli haber etiketi özelliğini uygulamaya başlıyor.
Google News Başkan Yardımcısı Richard Gingras’ın Çarşamba günü blogunda yaptığı paylaşımda, şirketin haber doğrulama özelliği için kullanacağı şüpheli haber etiketini 3 ülkede daha kullanıma açacağını dile getirdi. Google News arama sonuçları, masaüstü aramaları ve hava durumu aplikasyonlarında kullanıma sunulacak özellik, haber aramalarında haberle ilişkili doğrulamanın linkini de kullanıcılara sunacak. Google ilk olarak haber doğrulama özelliğini Amerika’daki başkanlık seçimlerinden önce kullanmıştı. Uygulama yaklaşan seçimler ile birlikte Almanya ve Fransa’da da faaliyete geçti. Facebook gibi Google da platform üzerinde yalan haberin yayılmasına izin verdiği için eleştirilmişti. Her iki şirket de konunun karmaşık bir mesele olduğu ve sorunu çözmek için çalıştıklarını dile getirmişti.
Google’ın üst düzey yöneticilerinden Philipp Schindler bu hafta Code Media konferansında yaptığı açıklamada “Sahte haber problemini son derece ciddiye almalıyız ve bu konu hakkında neler yapabileceğimizi ciddi bir biçimde düşünmeliyiz.” dedi ve ekledi, “Sahte haber olayları kişiden kişiye farklı yorumlanıyor ve çoğu zaman yalan haberi kötü gazetecilikten ayırmak güç oluyor.”
Amerikan seçimlerini takiben Google , yaptığı açıklamada, sahte ve yalan haber paylaşımında bulunan yayımcıların reklam ve pazarlama ağından mahrum bırakılacağını dile getirmişti, bunun dışında ise Facebook , Birleşik Devletler, Almanya ve Fransa ’da yalan haber filtresini uygulamaya almıştı. Fransa’daki başkanlık seçimleri yaklaşırken Facebook ve Google 20 Fransız medya örgütü ve First Draft birlikteliği ile yalan haberleri çürütmek adına bu ayın başında CrossCheck adlı bir girişim oluşturdu.
Facebook ve Google yalan ve manipulatif haberlerin tespitinin önemi konusunda hem fikir olsa da iki şirketin de “doğruluğun bekçileri” olması durumunun problemli olduğunu Code Media Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Facebook’un İştirakler Başkan Yardımcısı Dan Rose şu şekilde açıkladı :
“Neyin doğru neyin yalan olduğunu belirleme konusunda bir otorite olmadığımızı belirtmemiz çok önemli. İnsanların bizi doğruluğun bekçileri olarak görmesini istediğini sanmıyorum.”
|
Bir Reddit kullanıcısının uydurma hikayesi: Nişanlım kardeşimmiş
|
https://teyit.org/teyitpedia/bir-reddit-kullanicisinin-uydurma-hikayesi-nisanlim-kardesimmis
|
Reddit’te Oopscest isimli kullanıcının yazdıkları ve sonrasında bu yazının yayılma süreci yalan bir haberin, hatta tamamıyla kurgusal bir hikâyenin nasıl gerçekmiş gibi yayıldığını, medyanın etik değerlerinin neden sorgulanması gerektiğini tekrar ortaya koydu.
Olay, bir Reddit kullanıcısının iki yıllık nişanlısıyla kardeş olduğunu öğrendiğini yazmasıyla başladı . Reddit kullanıcısı, babasını hiç tanımadığını ve annesi tarafından büyütüldüğünü anlattığı paylaşımda, nişanlısının ise bunun tam aksine harika bir aileye sahip olduğundan bahsediyor. Reddit’te yayınlanan yazının ardından Haber Aktüel , Milliyet gibi ulusal haber siteleri ve Mail Online , Cosmopolitan gibi yabancı siteler bu paylaşıma çeşitli şekillerde yer verdi.
Oopscest, her zaman onların mükemmel olduğunu düşünürken düğün için araştırmalar yaptığı sırada nişanlısının babasının üvey olduğunu öğrendiğini yazıyor. Nişanlısının biyolojik babasının resmini kayınvalidesinden istediğinde ise neredeyse bayılacağını çünkü gösterdiği fotoğraftaki kişinin kendi babası olduğunu anlatıyor.
Nişanlısına bu durumu anlatırken ağladığını, bağırdığını, kendini kaybettiğini açıklarken aslında onun bunu bir yıldır bildiğini ama onu kaybetmemek için söylemediğini ifade ediyor.
“İhanete uğradım, iğrendim, yaralandım, utandım, kalbim kırıldı” diyen Oopscest ne yapacağını bilmediğini ve bu düğüne çok fazla para harcadıklarını söylüyor. Bunu, ailesine nasıl açıklayacağını düşünmenin kendisi için çok büyük bir endişe yarattığından, en kötüsünün ise nişanlısını çok sevdiğinden, birlikte olamayacaklarını bilerek yaşamanın zorluğundan bahsediyor. Sonrasında ise bunu okuyanlardan yardım istercesine “ne yapacağım!” diye soruyor.
Paylaşımın ardından kullanıcılar destek mesajlarını iletip tavsiyelerde bulunuyorlar. Bu tavsiyeler üzerine Oopscest, “Tavsiye veren kişiler çok nazikti ve onlara bu güncellemeyi yapmak zorundaydım” diyerek cevap verenlerin ensest ilişkiyle hiçbir sorunu olmadığını gördüğünü de belirtiyor.
Bu kadar ilgi gösterilmesini beklemediğini söyleyen kullanıcı “Reddit’ten asla tavsiye alma” başlığıyla yaptığı yeni güncellemesiyle işlerin kötü gittiğini, ayrılmaya karar verdiklerini, düğünü iptal etmeden önce DNA testi yapacaklarını yazıyor.
Hikâyeyi ilginçleştiren durum ise, bu kullanıcının, bütün bu tartışmaların, akıl vermelerin ardından yayınladığı başka bir yazı.
“ Nasıl Erkek Kardeşimle Birlikteymişim Gibi Davrandım ve Bu Süreçteki Etik Dışı Gazetecilik ” başlığıyla paylaştığı bu yazıda söz konusu kullanıcı, “Dün ön sayfalara taşınan paylaşımım bir uydurma” diyerek açıklamada bulundu.
Bunu eğlenmek için ya da insanlarla alay etmek için yapmadığını belirterek nedenlerini sıraladı.
“Size bunu neden yaptığımı açıklayayım. Öncelikle ben bir yazarım. Bunu da dikkat çekmek için yapmadım. Ben sadece her şeyin sorgulanması gerektiğini göstermek istedim. İnternette okuduğunuz şeylerin kaynağını sorun, konu hakkında sorular sorun ve eleştirel düşünün” dedi.
Reddit kullanıcısı, bunu yapmasındaki bir diğer nedenin ise uydurulmuş bir hikâyenin ana akım medyada doğruymuş gibi gösterilmesinin ne kadar kolay olduğunu anlatabilmek olduğunu ifade ediyor. Paylaşımı yapan yazar, şu an dünyadaki en korkutucu şeyin, yalan olup olmadığı bilinmeyen hikâyelerin bu kadar kolay bir şekilde yaygınlaşması olduğunu vurguluyor. Oopscest haber kuruluşlarının artık, internetten aldıkları hikâyelerin bağımsız bir araştırmaya tabi tutmadan, hikâyenin gerçekliğini doğrulamadan ve hatta gönderiyi paylaşana ulaşmadan yayınlamalarını, böyle bir uydurma paylaşım ile göstermek istediğini belirtiyor.
“Bu haberi yayınlayanlardan hiçbiri doğrulamak için bana ulaşmaya çalışmadı. Özellikle Cosmopolitan ’dan Tess Koman bana yorumumu almak için ulaştığını açıkladı ancak böyle bir şey kesinlikle gerçekleşmedi.” diyerek ana akım medyada dahi bulunan, kaynağa ulaşma ihtiyacı hissetmeme durumunun sıkıntısını belirtiyor.
Medyanın geldiği bu hâl bugün doğrulama/yanlışlama yapan kurum ve kuruluşların önemini de ortaya koyuyor. “En temel gazetecilik refleksleri ve bilgileri neden bugün bütün değerini yitirdi?” sorusunun üzerine yapılan uzun tartışmalar olduğunu biliyoruz. Ancak bu kullanıcının Reddit’te yaptığı sosyal deney diyebileceğimiz kurgu, gazetecilerin yalanla hiçbir sorunu olmadığını gösteriyor. Yalan haber yapma ve etik kaygıların ortadan kalkmasının ardında, hıza hapsedilmiş bir gazetecilik anlayışı yatıyor. Atlatma haber, konvansiyonel medya için de en önemli şeydi. Ancak gazeteci için haberinin sosyal medyada ilk kullanılan kaynak haline gelmesinin çok daha önemli olduğu ve haberin tüketim hızının inanılmaz derecede artığı günümüzde, diğerlerinden daha önde olmak başka bir anlam taşımaya başladı. Haberin kaynağına ulaşmak ve doğrulanmasına ilişkin harcanacak emek/zaman, gazeteciler tarafından bir yük olarak algılanıyor. Bu da en temel gazetecilik ilkelerinin çiğnenmesine neden oluyor.
Yalan bir hikayenin yayılmasının çok kolay olduğunu göstermek isteyen yazar, bu hikayeyi uydurmasının son sebebini ise Reddit’in twoX, Chromosomes gibi hem ciddi hem saçma içeriklerin paylaşıldığı grupları desteklemesi sorununa ışık tutmak olarak vurguluyor ve şunları ekliyor:
“Haber siteleri gruplara girerek yazara sormadan ve sonuçlarını düşünmeden buradan gönderileri alıp haber olarak kullanabiliyor. Bu postların çoğunluğu çok hassas ve özel paylaşımlar ve gruplarla paylaşılmasının nedeni destek bulabilme umudu. Bir kişinin bireysel sıkıntıları haber değildir. Eğer muhabirsen ve bir içerik bulmak konusunda sıkıntı yaşıyorsan, gerçekten bir araştırma yapar hikâye ortaya çıkarırsın.”
Oopscest, yazdığı paylaşımları okuyan ve yorum yapanlara teşekkür ederek bitirdiği yazısında “eğer sizi sinirlendirdiysem ve duygularınızı incittiysem özür dilerim.” diyerek sadece medyanın yaptığı yıkıcı eylemleri göstermek istediğini vurguladı.
Yazıyı yazan Oopsects isimli kullanıcı, yazdığı bu metni Game of Thrones dizisinde erkek kardeşiyle ensest ilişkisi olan Cersei isimli karakterin ismini kullandığı imzasıyla bitirdi.
|
Araştırma: Nelson Mandela hakkında yanlış bilinenler
|
https://teyit.org/teyitpedia/nelson-mandela-hakkinda-yanlis-bilinenler
|
Bu içerik ilk kez " Mistakes about Madiba - even by himself "
başlığıyla Africa Check arafından 4 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Güney Afrika eski Başkanı Nelson Mandela zamanının en çok alıntılanan devlet adamlarından biri fakat çoğu zaman ona ait bu alıntılar yanlış biçimde atfediliyor. Gopolang Makou bu yanlışların birkaçını derledi.
Güney Afrika’nın demokratik bir seçimle başa gelen ilk başkanı Nelson Mandela’nın birçok sözü bugüne kadar sayısız kez alıntılanmıştır.
En çok kullanılan alıntılarının çoğu, Mandela’nın limanda yapmış olduğu 1964 Rivonia davasının (Afrika Ulusal Konseyi’nden 10 liderin rejim karşıtı girişimlerini konu alan dava) savunmasındaki doğrulanmış sözlerinden oluşmaktadır. Nelson Mandela Vakfı’ndan araştırmacı Sahm Venter ve arşivci Razia Saleh’in Africa Check’e yaptığı açıklamalara göre, Nelson Mandela’nın 1990’da hapishaneden çıkarken yapmış olduğu konuşma gibi 1994’te göreve başlarken yapmış olduğu konuşma da çok yaygın bir biçimde alıntılanan konuşmalardan.
Fakat rutin olarak alıntılanan birkaç söz aslında ona ait değil. Venter ve Saleh birkaç tanesinin tespitiyle ilgili Afrika Check’e yardım etti.
1. “Bizim en büyük korkumuz…”
En çok yanlış yorumlanan alıntılardan biri Amerikalı yazar Marianne Williamson’ın şu sözleri: “Bizim en büyük korkumuz yetersiz olmamız değil. Bizim en büyük korkumuz gücümüzün ölçülemeyecek kadar büyük olması”
Çoğu insan bu alıntının Mandela’nın göreve başladığı sırada yaptığı konuşmaya ait olduğunu düşünmesine rağmen, Saleh ve Venter Nelson Mandela Vakfı’nın bilgisi dahilinde Mandela’nın böyle bir sözü olmadığını bildirdi. Williamson bizzat vakıfla iletişime geçerek alıntının kendisine ait olduğunu belirtti.
2. “Bize büyük bir zarar verildiği zaman…”
Mandela’nın ve Güney Afrikalı yazar Alan Paton’un olduğu sanılan bir başka alıntı ise “Bize büyük bir zarar verildiği zaman, bağışlayana kadar iyileşemeyiz” sözleri. Bu sözler aslında 2007 Virginia Tech’de gerçekleşen silahlı saldırının kurbanlarının yazdığı son günlük yazısının bir adaptasyonudur. Mary Karen Read şunları yazmıştı : “Bize büyük bir zarar verildiği zaman, affedene kadar asla iyileşemeyiz.”
3. "Özgürlüğe giden kolay yol yoktur”
Bazı insanlar bağımsız Hindistan’ın başkanının sarfettiği “Özgürlüğe giden kolay yol yoktur” sözlerinin Mandela’nın kendisine ait olduğu kanısındadır.
Saleh’in Afrika Check’e yaptığı açıklamalara göre Mandela aslında, Jawaharlal Nehru’nun sözlerini, 1953 Afrika Ulusal Kongresi Transvaal konferansında yapmış olduğu başkanlık söylevi nde adapte etmiştir. Mandela şunları söylemiştir: “Bildiğiniz gibi, özgürlüğe giden kolay yol hiçbir yerde yoktur, birçoğumuzun (ölümün) gölgesindeki bu vadiden tekrar tekrar geçmesi gerekecek, eğer arzuladığımız zirvelere ulaşmak istiyor isek.”
Fakat bu sözler (küçük bir farkla) Nehru’nun 1939 “ Hindistan’ın Birliği ” çalışmasında yer alan “Lucknow’dan Tripuri’ye” isimli makalede bulunuyor.
4. “Inde lendlela esiyihambayo”
Güney Afrika Savunma Bakanı David Mahlobo dahi bir mücadele şarkısının Mandela’ya ait olduğu hatasına kapılarak bu yıl mecliste yaptığı konuşmada yanlış atıfta bulunmuştur.
“Irkçı ve seksist olmayan birleşik, demokratik ve başarılı bir toplum yaratmak uzun ve çetin bir süreçtir, eski başkanımız Nelson Mandela’nın söylediği gibi ‘inde lendlela esiyihambayo’”. (Not: isiZulu kelimesi “yürüdüğümüz yol uzundur” anlamındadır.)
Fakat Saleh ve Venter’in aktardığına göre, Mandela Vakfı’nın, Nelson Mandela’nın bu sözleri söylediğine dair bir bilgisi bulunmuyor.
Bir Mandela otobiyografisi olan, Long Walk to Freedom , Mandela hakkında bilinen en yaygın hataları içeren bir kitap.
Venter, “Her kitabın hataları vardır” açıklamasını yaparak kitabı basan yayınevine hataların düzeltilmesi konusunda ulaştıklarını belirtiyor.
1. Davada leopar derisi kaross (Güney Afrikada yaygın olan hayvan derisinden pelerin) giydi (Gerçekte çakal derisi idi)
Long Walk to Freedom’da bahsedilenin aksine Mandela 1962’de kışkırtma, ülkeyi terk etme, sabotaj ve suikastlerden yargılandığı dava sırasında ülkede yasak olan leopar derisi kaross giymemiştir. Eski eşi Winnie Madikizela-Mandela karossun çakal derisinden yapıldığını onaylamış ve sergilenmesi için derneğe vermiştir.
2. Babası öldüğünde Mandela 9 yaşındaydı (Gerçekte, Mandela 12 yaşındaydı)
Long Walk to Freedom’da geçen başka bir hata ise Mandela’nın babasının ölümüyle ilgili.
Long Walk to Freedom, Mandela’nın babasının 1927’de Mandela 9 yaşındayken öldüğünü yazmaktadır. Fakat Robben Adası’nda iken kendi yazmış olduğu dökümanlarda babasının 1930’da, yani Mandela 12 yaşındayken hayatını kaybettiği dile getirilmiştir.
Venter, Afrika Check’e yaptığı açıklamada bu hatanın sıklıkla yapılmakta olduğunu ifade etti ve vakfın Mandela’nın babasının ölüm tarihi olarak 1930 yılını onayladığını aktardı.
3. Robben Adası’nda 27 yıl geçirdi (Gerçekte, yaklaşık 18 yıl)
Saleh ve Venter’in karşılaştıkları diğer yanlışlardan biri ise Mandela’nın hapishanede 27 yıl geçirmiş olduğu. Hapsedilme süresi aslında dört farklı hapishane ve üç hastaneye dağılmıştı.
Kaynak: https://www.nelsonmandela.org/timeline
4. Robben Adası’ndan salıverildi (Gerçekte, Victor Verster hapishanesinden salındı)
Mandela’nın Robben adasından salındığı konusu da bir mit. Aslında Rivonia’da yargılanan arkadaşı Govan Mbeki, Robben adasından 1987’de salındı fakat Mandela Paarl yakınlarındaki Drakenstein Düzeltme Merkezi ’nden 1990’da salıverilmiştir.
5. “Rivonia vatan hainliği davası”nda ömür boyu hapis cezası aldı. (Bunlar farklı iki dava idi)
İnsanların sıkça yaptığı diğer bir hata ise 1964 Rivonia davasına vatan hainliği davası olarak atıfta bulunmalarıdır. Venter’ın dile getirdiği üzere bu dava, 156 politik liderin yargılandığı 1956-1960 arasındaki vatan hainliği davası ile 1964’te Mandela’nın sabotajdan dolayı hüküm giydiği davanın karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
|
Araştırma: Sahte haberin 17. yüzyıla dayanan tarihi
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haberin-17-yuzyila-dayanan-tarihi
|
Bu içerik ilk kez The True History of Fake News başlığıyla The New York Review tarafından 13 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gülin Çavuş tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Yanlış bilginin uzun tarihinde, sahte habere ilişkin son dönemlerdeki gelişmeler özel bir yer tutuyor, özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın özel danışmanı Kellyana Conway, Müslüman ülkelere yönelik seyahat yasağını savunmak için Kentucky katliamını icat ederek oldukça ileri gitti. Alternatif gerçeklerin uydurulması tarihsel olarak da oldukça enderdir, ama bugünün zehirli, tadımlık yazılarının ve tweetlerin muadiline farklı tarihsel dönemlerde, hatta antik dönemlerde dahi rastlanılabilir.
Prokopius, 6. yüzyılda yaşamış Bizanslı tarihçi, resmi tarih yazımıyla İmparator Justinianous’un dikkatini çekmeyi başardıktann sonra imparatorun saygınlığını lekelemek için Anektod olarak bilinen şüpheli bilgileri üretmiş ve ölene kadar bu sırrı saklamıştır. Pietro Aretino 1522’deki papalık seçimlerini manipüle etmek için adaylar hakkında garip soneler yazmıştır. Roma’da Navona Meydanı’nda bulunan Pasquino olarak bilinen heykelin yakınlarında halka bu soneleri söylemeye başlamıştır. “Pasquinade” (taşlama) tabiri sonradan halka mal olmuş kişiler hakkındaki ahlaksız ve çoğunlukla da yanlış haberler için söylenen genel bir kullanıma evrilmiştir.
Hatta “Pasquinade” asla yok olmamıştır, 17. yüzyılda daha da popüler bir türe dönüşerek “canard” olarak adlandırılmış ve iki yüz yıl boyunca Paris sokaklarını fethedecek sahte haberlere dönüşmüştür. Canards, bazen broşürlere basılarak bazen ise gravür tasarımları aracılığıyla her şeye çabucak inanan insanları kandırmak için kullanılmıştır. 1780'lerin en çok satanı, Şili'de yakalanan bir canavarın İspanya'ya gönderiliyor olduğu bilgisiydi. İddiaya göre canavarın, bir mitolojik karakter olan Fury gibi kafası, yarasa gibi kanatları, pullarla örülü devasa bir vücudu ve ejderha kuyruğuna benzer bir kuyruğu vardı. Fransız Devrimi sırasında, gravürcüler Marie-Antoinette’in yüzünü eski bakır levhalara işledi ve canardlar başka bir forma evrilmiş oldu. Artık yalan, politik propaganda içererek ve bilerek söyleniyordu. Yarattığı etki ölçülemiyordu, ancak kesinlikle kraliçeye karşı patolojik bir nefreti besliyordu ki bu, kraliçenin 1793 Ekim ayında idam edilmesiyle son buldu.
The Canard enchainé , Paris’in politika üzerine uzmanlaşmış meşhur dergisi, başlığıyla bu geleneği tekrar canlandırdı. Başlığında kabaca “Sahte Haber İçermez” yazıyordu. Geçen hafta patlak veren bir hikâye, başkanlık seçim kampanyasında favoriler arasında yer alan merkez sağın adaylarından François Fillon’un eşi hakkındaydı. Bütün gazetelerde, Bayan Fillon’un yani Penelope’un, yıllardır kocasının parlamento asistanı olarak çalıştığı, devletten çok yüksek meblağlarda maaş aldığı belirtildi. Dahası Fillon, bu hikâyenin uydurma olduğunu belirtmedi ve eşini çalışan olarak işe aldığını itiraf edip, bunda yasa dışı bir şey olmadığını söyleyerek “Penelope Gate” skandalına imza attı. Donald Trump’ı ön sayfalardan çıkardı ve Fransa’nın kendi Trump’ını yaratan, aşırı sağcı bir politikacı olarak yerini aldı.
Sahte haberler, yarı-yanlışların üretimi ve ufak tefek doğrular içeren haberler gazetelerin halk tarafından takip edilmeye başlandığı 18. yüzyıl Londrası’nda zirveye ulaşmıştı. 1788 yılında, Londra’da on adet günlük, sekiz tane üç haftalık ve dokuz tane haftalık gazete bulunuyordu ve bunların hikâyeleri yalnızca bir paragraftan oluşuyordu. “Paragraph men” kafelerde konuşulan bir dedikoduyu seçiyordu, bir parça kağıda birkaç cümle karalıyordu ve bunu basılı hale getirilmesi için hazırlıyordu. Gazeteler de bunu buldukları uygun bir boşluğa köşe yazısı gibi yerleştiriyordu. Bazı “paragraph menler” para alıyordu, bazı içerikler halkın fikrini değiştirmek ve manipüle etmek için yazılıyordu. Bu bazen tanınan bir figür, bazen bir oyun bazen ise bir kitap oluyordu.
1772’de Papaz Henry Bate, The Morning Post isimli bir gazete yayınladı ve bu gazetede paragraf üstüne paragraf sıralamaya başladı. Bunların hepsi ayrı içeriklerdi ve büyük kısmı yalandı. 13 Aralık 1784 yılında, The Morning Post Marie-Antoinette’in jigolo servisi hakkında bir paragraf yayınladı:
The Gallic Kraliçesi, İngilizlere pek düşkün. Aslında, onun favorilerinin çoğu bu ülkeden. Ama kimse Bay W. kadar kraliçe tarafından destek görmedi. Bu beyefendinin harcamaları Paris’e gidip, birinci sınıf şıklıkta giyinip, zevk ve moda tutkusuyla yaşadığından beri zıvanadan çıktı. Arabası, kılık kıyafeti, sofrası en yüksek düzeyde gösteriş ve görkem içerisinde.
Bibliothèque de l'Arsenal
1749 yılında, kağıt parçasına yazılmış ve Fransa’da 15. Louis’in ahlaksızlıklarını ve vergileri eleştiren bir şiir.
"Rahip Bruiser" olarak bilinen Bate, rakip bir skandal sayfası bularak The Morning Herald 'a geçti. Bu sırada The Morning Post ise “aşırı ve düşmanlık besleyen hakaretlerin yer aldığı tür olan paragrafları” yazması için Dr. Viper olarak da bilinen rahip William Jackson'ı işe aldı. İki din adamı olan Rahip Bruiser ve Dr. Viper, yazdıkları gazetelerde kozlarını paylaşarak skandal yazıları için yüksek bir standart belirleyerek Murdoch basınını gölgede bıraktılar.
Bu tür haberler 1789’dan önce Fransa’da yayınlanamazdı, ancak kulaktan kulağa, yeraltı gazeteleriyle yayılırdı, nouvelliste ler sağolsun ki paragraph men’in boşluğunu doldurabildiler. Tuileries Gardens ve Palais Royal (Kraliyet Sarayı)’deki Tree of Cracow bahçesi gibi dedikoduların yayıldığı yerden haberleri seçtiler. Bazı zamanlarda bu bilginin yayılmasına karşı duydukları haz nedeniyle, bir parça kâğıda son gelişmeleri çabucak yazarak gittikleri kafelere ya da oturdukları banklara bu kâğıtları bırakıyorlardı.
Palais Royal’in içinde yer alan Tree of Cracow bahçesinin çizimi, 1742
Nouvellist eri baskı altına almak için polisler var gücüyle uğraşıyordu ve Les Grands’ın gizli yolları hakkında içeriden bilgi alabilmek adına çarpıcı haberleri takip ediyorlardı.
Bastil’de yaşanan gelişmelerle ilgili olarak, nouvellist lerin üzerleri aranıyor ve üstlerinde bazı yazılar bulunuyordu. Bastil arşivlerinde onlara yönelik suçlama yapılan birkaç örnek buldum, karalamalarla dolu kâğıt parçaları, iki yüzyıl önce yani akıllı telefonların olmadığı dönemden ilkel gazetecilik örnekleri ve şahitlikleri.
Polis yarı profesyonelleri, bir paragraftan daha uzun olmayan el yazması “nouvelles a la main” olarak bilinen gazete yazılarıyla yakalamıştı. Bu yeraltı gazetelerinden bazıları basılmıştı da. Böylelikle La Chronique skandallarına tipik bir giriş olmuş oldu.
Dük, karısını, oğlunun öğretmeninin kollarında görünce şok oldu. Kadın büyük bir yüzsüzlükle adama dönüp“ Neden burada değilsiniz, Mösyö? Ne zaman kavalyem olmasa, uşağımın kollarında buluyorum kendimi” dedi.
Bu türün en çok satanlarından The Iron-Plated Gazeteer Londra’da basılan ve muhtemelen iftira içerikli Londra basınından etkilendi ancak bu Fransa için yeni bir şeydi. En tipik biçimi bir cümlelik paragraflardan oluşuyordu.
Tabii ki bu karalamalar elitlerin cinsel içerikli kabahatlerinden daha başka kaygılar taşıyordu özellikle bazıları siyasi etkiler yaratıyordu. Tıpkı bugün Hillary Clinton’ın dahil olduğu seks partileriyle ilgili sahte haberler gibi. Marie-Antoinette’in kaderi bu tür iftiraların nasıl büyük sonuçlar doğurabileceğinin en etkili örneği, ama daha pek çok örnek bulunuyor.
Poetry and the Police: Communication Networks in Eighteenth-Century Paris ’te anlattığım gibi bu tür hurafelerin yayılması şarkılar ve bugünkü tweetlerden daha uzun olmayan şiirler sayesinde oluyordu. Bunlar 1749 Nisan’ında bir bakanlığın düşmesine ve siyasi ortamın değişmesine bile neden oldu.
Bu tür haberler halkın dikkatini çekebiliyordu, işin içine safsata karıştırmak tam anlamıyla gerçekleri söylemekten daha iyiydi. Bunların çoğu yalandı, çoğu zaman açık bir biçimde öyleydi. Le Gazetier cuirassé ’ in dipnotuna baktığımızda şu yazıyordu: “Bu makalelerin yarısı doğru.” Ama hangi yarısı olduğuna karar vermek okuyuculara kalmıştı.
|
Araştırma: Filipinler'de başkanlık seçimi ve propaganda savaşı
|
https://teyit.org/teyitpedia/filipinlerde-baskanlik-secimi-ve-propaganda-savasi
|
Bu içerik ilk kez " Propaganda war: Weaponizing the internet " başlığıyla Rappler tarafından 3 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Filipinler’de, maaşlı troller, yanıltıcı tümevarım yöntemi, hatalı akıl yürütme ve bilgi kirliliği yaratma, kamuoyunu etkilemek için kullanılan propaganda tekniklerinden sadece birkaçı.
3 Eylül 2016 Cumartesi, Davao’da patlayan bomba nın ertesi günü anonim bir Facebook kullanıcısı Rappler’da 26 Mart 2016 tarihinde yayınlanan “ Davao kontrol noktasında bomba taşıyan bir şahıs yakalandı ” haberini paylaşmaya başladı.
Bu haber hızla Başkan Rodrigo Duterte yanlısı Facebook sayfaları tarafından paylaşılmaya başlandı. Duterte News Global’a bağlı Newstrendph.com gibi birçok site bu eski haberi web sitelerinde yayınladı (haber daha sonra bu siteden kaldırıldı). Digong Duterte ve Duterte Warrior gibi bazı Facebook sayfaları da bu dezenformasyon sürecinin aktif birer parçası oldu. Fakat hemen ardından bu sayfalar yaptıkları paylaşımların tarihlerini değiştirdiler .
Bu paylaşımların dezenformasyon sayılması, okuyucuların bombacının 3 Eylül tarihinde yakalandığını düşünmelerinden kaynaklanıyor. Başkan Duterte’nin bombanın patlamasından sonra yaşanan sürecin bir kaos ortamı yarattığını açıklayıp olağanüstü hal ilan ettiği gün . Okuyucular bu yalanı paylaşma hatasına düştüler çünkü içerik, eski başlığın anlamını değiştirmişti.
Bu yalanın iki amacı vardı: hükümetin zalim yaptırımlarını meşrulaştırmak için en doğru zamanlamaya sahipti ve aynı zamanda Rappler gibi sağlam haber kaynaklarının güvenilirliğine bir darbe vuruyordu.
Bu kampanya, Davao’da yaşanan bombalı saldırıdaki gelişmelere rağmen o kadar etkili oldu ki, bu eski haber 48 saatten uzun bir süre Rappler’ın en çok okunan 10 haberinden biri olarak kaldı.
Başka bir örneği ele alalım, Duterte’nin kampanya sözcüsü Peter Tiu Lavina hükümetin madde kullanımına karşı açtığı acımasız savaşı eleştirenlere, 9 yaşında bir kızın tecavüze uğrayıp öldürülmesi üzerinden saldırdı.
Görsel üstü: “Gerçekten iğrenç - Hükümetin uyuşturucuyla savaşını çarpıtan kiralık habercilerin, insan hakları aktivistlerinin ya da hiç bir rahibin 9 yaşındaki bu çocuğun uyuşturucu satıcıları tarafından tecavüze uğrayıp öldürülmesi konusunda açıklama yapmaması gerçekten iğrenç. Bunlar, suçluların insan hakları ve ülkenin yurt dışındaki imajıyla daha çok ilgileniyor. Açıkça bu insanlar elitist düşünce kalıplarını ortaya koyuyor ve içten çürüyen yapımızı iyi bir görüntüyle süslemeyi amaçlıyorlar. Uyuşturucu ve suçla olan bu savaşımız zorlu olacak ve hatta şeytanın ta kendisi ile bile yüzleşebiliriz. Fakat gardımızı düşürmemeli ve yumuşamamalıyız yoksa kaybeder ve yokediliriz\"
Aslında fotoğraf Filipinler’de değil, Brezilya’da çekilmişti .
Bu haberler seçim döneminde karşılaştığımız dezenformasyonlardan sadece birkaçı. Sosyal medya kampanyaları, kamuoyunu etkilemek, itibar zedelemek ve geleneksel medya kurumlarını etkisiz kılmak için bir araç haline geldi.
Kullanılan bu “Çin işkencesi” taktiği, internetin güçlü yanını sömürüp algoritmalar yardımı ile bilgi kirliliği, kuşku ve şüphe yaratıyor.
“Çin işkencesi” stratejisiyle, gerçek insanları manipüle etmek için, gerçeklerin sadece bir kısmı kullanılarak oluşturulan alternatif gerçekler ile botların ve sahte hesapların sosyal medyadaki gücü bir araya getiriliyor.
Botlar , sosyal medya paylaşımlarına otomatik cevaplar yazarak kamuoyundaki bir fikrin ön plana çıkarılmasını sağlayan programlardır. Bu botlar bir makine gibi hareket ettiğinden, dakikada binlerce cevap ve paylaşımda bulunabilir.
Sahte hesaplar , yapılandırılmış çevrimiçi kimliklerdir ve davranışlarına göre bazen trol olarak nitelendirilen hesaplardır. Bütün troller paralı bir kampanyanın parçası olan insanlar demek değil fakat şimdilik ayda 2 bin dolara kadar kazanabilen paralı girişimlere odaklanalım.
Bazen bu sahte hesaplar diğer anonim sayfalar ile birlikte çalışıp birbirlerinin paylaşım gücünü Facebook’un algoritmasını kullanarak arttırırlar. Bu ağlar botlarla ya da botlar olmadan da çalışabilir.
Rappler’a bilgi veren bir kaynağa göre üç operatörlü küçük bir grup ayda 100 bin dolara kadar para kazanabiliyor.
Gerçekleri çarpıtıp, duygu sömürüsü yaptıkları için bu ağlar kolaylıkla Facebook’un algoritmasını oyuna getirebiliyor.
Filipinler’de ve dünyanın dört bir yanında politik propaganda grupları , Facebook için özel üretilmiş ve zekice ayarlanmış paylaşımlar ile Facebook haber kaynağınızı ele geçirmeyi amaçlıyor.
Bu sayede politik, ekonomik ve bölgesel farklılıkları daha da derinleştiren sosyal hareketlere ön ayak olan propagandaların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.
Sakin bir politik ortam sağlamaya çalışan Duterte muhaliflerine karşı öfkeyle saldırmaları bunun en büyük örneklerinden biri.
Şeffaflık ve Denetim Ağı direktörü Vince Lazatin Teknoloji ve Kamuoyu panelinde konu hakkında, “Bu durum özellikle geçen seçimler sırasında, internette nefret ve öfkenin tolerans gösterilemeyecek düzeye ulaşmasına neden oldu” dedi. Bunun dışında “İnsanları susturup boyun eğmeye itiyor bu durum. Troller interneti silah olarak kullanmanın bir yolunu buldu” diye ekledi.
Seçim kampanyaları için kullanılan bu hesapların devlet kurumlarıyla ilişkisi olup olmadığı sorusu hala cevaplandırılabilmiş değil.
Fakat taşıdıkları mesaj çok açık bir biçimde ortada, Duterte fanatikleri onu ulusun babası ve tüm Filipinliler’in desteğini hak eden tek kişi olarak gösteriyor.
Duterte’nin muhtemel kampanya araçları ile devletin kendi iletişim araçlarının bir arada kullanılması tehlikeli bir durum teşkil etmeye devam ediyor.
Washington Post’un açıklamalarına göre Çin’de yalan haberlere yılda 450 milyon yorum yapılıyor.
Politik propaganda aracı olarak bu durum, Filipinler’de ilk defa bu kadar sofistike biçimde kullanılmaya başlandı.
Bu durum sosyal medyanın kamuoyunu manipüle etmek amacıyla ilk defa kullanılışı değil.
İlk defa sosyal medyanın gücünü kendi lehine kullanan gruplar şirketler ve yandaşları idi. Bilgisayar endüstrisinde kullanılarak popülerleşen “Korku, Kuşku ve Kararsızlık” stratejisi, korkuyu beslemek için yalan ve yanlış bilgi yayan bir dezenformasyon stratejisi.
Bu strateji genelde satış, pazarlama, halkla ilişkiler için kullanılırken artık politika ve propaganda için de kullanılıyor.
5 Ekim 2014 tarihinde Rappler kamuoyunu, çıkar gruplarının sosyal medya kaynaklarını internetteki konuşmaları bozmak ya da engel olmak amacıyla kullandığı konusunda uyarmıştı.
Bu konuda örneklerden biri #SmartFreeInternet etiketi ile başlayan telekomünikasyon kampanyasının sahte hesap ve botlar ile saldırıya uğrayıp bitirilmesidir.
Özetle, botlar #SmartFreeInternet etiketiyle paylaşım yapıldığı zaman paylaşımı yapan kullanıcıya korku ve nefreti tetikleyen bir mesaj atıyordu. Klasik bir korku, kuşku ve kararsızlık kampanyası olan bu durum birkaç sahte hesapla gücünü artırıp stratejisine devam etti.
Mavi çizgiler, botların kırmızıyla gösterilen Smart kampanyasına ne boyutta saldırıp sona ermesine sebep olduğunu gösteriyor.
Konuşmaların harita halini aşağıda görebilirsiniz ki bu “şehri çevreleyip fethet” taktiğini açık bir biçimde ifade ediyor. Bunun sonucunda Smart Twitter kampanyasının hedefindeki gençleri uzaklaştırıyor.
Mayıs 2016 seçimleri için sosyal medya, politikanın ana odak noktası haline geldi.
Duterte’nin aday olacağını açıklamasından çok daha uzun sure önce, Davao şehrinin Filipinler’de sosyal medyadaki en aktif şehirlerden biri olduğunu belirtmiştik.
Şimdi görüyoruz ki sayılar hem etkileşim oranlarında hem de internet anketlerinde makineler tarafından manipüle ediliyor.
Twitter botlarıyla politik alandaki ilk karşılaşmamızın bir hata sonucu olduğunu düşünmüştük.
Başkanlığını ilan etmeden 4 gün önce, 25 Kasım 2015 gecesi 12 ile 2 arasında dakikada 700’den fazla, toplamda 30 binden fazla Rodrigo Duterte’den bahseden tweet paylaşıldı. Bu sayı hem başkan adaylığını açıkladığı zamandan hem de diğer adayların 29 gün içinde aldığı tweet sayısından fazlaydı.
Kırmızı, Duterte hakkında atılan tweet sayısı,
Mavi, Binay hakkında atılan tweet sayısı,
Turkuaz, Poe hakkında atılan tweet sayısı,
Lacivert, Santiago hakkında atılan tweet sayısı,
Turuncu, Roxas hakkında atılan tweet sayısı.
Thinking Machines isimli kuruluş yaptığı analizlerle seçim kampanyasının botları kullandığını, politika ve eğlence sektörlerinin birbirlerine karıştığını ortaya çıkardı. Bota benzeyen bu Twitter hesaplarının araştırılması sonucunda ana sayfalarının KathNiel ile dolu olduğunu gösterdi.
Peki ya internet üzerinde yapılan anketlerin kamuoyuna etkisi nedir?
Makineler elbette onları da etkileyebilir.
Aralık 2015’de Rappler’ın internet üzerindeki anketlerde yapmış olduğu teknik araştırmalar sonucunda, Rusya, Kore ve Çin’den gelen oyların %99’u Mar Roxas’a (eski başkan Manuel Roxas’ın torunu ve Filipinli siyasetçi) verildi. Duterte için az sayıda üretilmiş olan oylar da yer almaktaydı). Sahte oyları eğer anket sonucundan muaf tutarsak kazanan adayın Roxas değil Duterte olduğu ortaya çıkmakta.
Başkanlık seçimi için sosyal medya son derece önemli bir faktör.
Eski aktivist ve eski ABS-CBN satış direktörü Nic Gabunada Duterte’nin sosyal medya kampanyasını yürüttü. 31 Mayıs’ta Rappler’a verdiği röportajda 200 bin dolara 500 gönüllü ile kendi ağları aracılığıyla çalıştıklarından bahsetti.
Medya kampanyasını oluştururken ekibi dört ana gruba ayırdı: Deniz aşırı Filipinli işçiler, Luzon, Visayas ve Mindanao. Bu ekipteki gönüllüler kişi başı 300 ila 6 bin üye ile ilgilendi fakat en kalabalık grubun 800 bin kadar üyesi bulunmaktaydı.
Merkez yönetimi olmayan bu kampanyada her grup kendi içeriğini yarattı fakat önemli günlük mesajlar ve anlatımlar merkez tarafından belirlenip uygulamaya konuluyordu. Duterte’nin kampanyasını yürüten Gabunada, açıklamalarında bu paylaşımların botlar değil gerçek insanlar tarafında yapılmış olduğu konusuna dikkat çekti.
Analistler 2016 seçimlerinin bu güne kadar Filipinlilerin en çok dahil olduğu seçim olduğu konusunda hemfikirler fakat aynı zamanda bu güne kadarki en sinirli ve kin dolu politik söylemleri barındırdığını ve bu durumun demokrasimizi etkisi altına aldığını dile getiriyorlar.
Politik yöneliminiz ne olursa olsun sosyal medya çok güçlü bir araç ve eğer istismar edilmesine izin verilirse ilk kayıp gerçeğin ta kendisi oluyor. Filipinler’in demokrasisi için ise gerçekleri savunmak son derece önemli.
|
Araştırma: Doğrulama, fikirleri değiştiriyor ancak verilen oyu etkilemiyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/arastirma-dogrulama-fikirleri-degistiriyor-ancak-verilen-oyu-etkilemiyor
|
Bu içerik ilk kez " Fact-checking changes minds but not votes, according to new research " başlığıyla Poynter tarafından 1 Mart 22017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Gerçeklerin bir önemi yok diyenler not alsın: Yeni bir araştırma gösteriyor ki doğrulama, yanlış bilgiyi engellemek için etkili bir çözüm ancak insanlar oy kullanmaya gittiğinde doğrulamanın pek etkisi olmuyor.
Royal Society Open Science tarafından yayınlanan bir araştırmada özellikle Donald Trump’ın Cumhuriyetçi adaylar arasındaki başkanlık adaylığı seçimi sırasında söylediği doğru ve yanlış ifadeler ele alındı.
Çalışma, doğruların politik söylemler üzerindeki etkisini anlamada çok önemli bir katkı sağlıyor. Ayrıca araştırmanın bir diğer önemli katkısı da doğrulanan bilgilerin insanların fikirlerini nasıl etkilediği ile oy kullanırken yaptıkları tercihi nasıl etkilediği arasındaki farkı ortaya çıkarması oldu.
Araştırmadaki bulgular gösteriyor ki, doğrulama yapmak insanların fikrini değiştiriyor fakat oy kullanırken yaptıkları tercihleri değiştiremiyor.
Araştırmacı, Amazon’un Mechanical Turk’ünden 2,023 katılımcıyla 4 farklı doğru ve 4 farklı yanlış ifadeyi paylaştı ( Tüm liste için ). Yanlış söylemleri içeren konular arasında, Trump’ın işsizliğin %42’ye kadar çıktığını ifade etmesi ve aşıların otizme sebep olduğunu dile getirmesi gibi söylemler yer alıyor.
Bu söylemler öncelikle kimin tarafından söylendiği gizli tutularak, daha sonra Trump tarafından sarf edildiği belirtilerek katılımcılarla paylaşıldı. Sonrasında ise katılımcılardan 0 ile 10 arasında söylemlere ne kadar inandıkları soruldu.
Her yanlış söylem daha sonrasında İşçi İstatistikleri Bürosu gibi tarafsız kurumlardan alınan bilgiler ile doğrulandı ve katılımcılardan ya hemen ya da bir hafta sonra söylemleri tekrar puanlamaları istendi.
Sonuçlar çok açık. Aşağıda görebileceğiniz üzere doğrulama yapıldıktan sonra partizanlık gözetilmeksizin, Trump’ın söylemlerine olan inanılırlık azaldı.
İnanılırlık oranı Trump destekçisi Cumhuriyetçiler, diğer adayları destekleyen Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında hatrısayılır oranda düştü. Araştırma sonuçları, Trump söylemlerine olan bağlılığın doğrulamanın ardından büyük oranda azaldığını gösterdi.
Kırmızı Çizgi: Doğru Bilgi, Cumhuriyetçi Trump Destekçisi
Mor Çizgi: Doğru Bilgi, Cumhuriyetçi
Mavi Çizgi: Doğru Bilgi, Demokrat
Kesik Kırmızı Çizgi: Yanlış Bilgi, Cumhuriyetçi Trump Destekçisi
Kesik Mor Çizgi: Yanlış Bilgi, Cumhuriyetçi
Kesik Mavi Çizgi: Yanlış Bilgi, Demokrat
MIT’den Siyaset Bilimi Bölümü doktora öğrencisi ve araştırmanın yazarı Briony Swire-Thompson,“Öncelikle fikir değişikliğinin oranı son derece umut vericiydi” açıklamasını yaptı.
Gerçeklere değer veren insanlar için başka güzel bir haber daha var. Yanlış söylemler en başından itibaren inanılırlık oranları olarak doğru söylemlere nazaran daha azdı. Bunun dışında geri tepme etkisi nedeniyle doğrulama yüzünden yanlış söylemlere olan inanılırlık artmadı. Bu durumun diğer çalışmalarla uyumlu sonuçlar gösterdiğini söylemek mümkün.
Fakat Trump destekçilerinin oy verme konusunda eğilimleri, doğrulama sonucunda yanlışların dile getirilmesinin ardından büyük bir değişikliğe uğramadı. Çalışma aynı zamanda Trump’a oy vermeyecek olan Cumhuriyetçiler kanadında da oy verme eğiliminde bir değişiklik olmadığını gösterdi. Sadece Demokratlar Trump’a oy atma ihtimallerinin azaldığını dile getirdi.
Başka ilginç bir bulgu alıntılanmayı hak ediyor.
"Trump’a olan destekleri fark etmeksizin katılımcılar, Donald Trump tarafından yapıldığını bildikleri söylemlerin doğru ya da yanlış olduğunu anlamada çok daha kötü sonuçlar çıkardı.”
Trump’ın söylemleri ile katılımcılar üzerinde oluşan doğru ile yanlışı ayırt etmedeki kararsızlık, hakikat sonrası tartışmalarının açıklaması gereken önemli konulardan birisi. The New Republic yazarı Jeet Heer, Trump’ın iletişim taktiğinin gerçeklere olduğu kadar mantığa da yapılan bir saldırı olduğunu dile getirdi. Yine Jeet Heer’e göre Trump’ın amacı, sadece onun söylemlerinin o an için önemsenecek tek gerçek olması.
Swire-Thompson ve meslektaşları doğrulama yapan kaynakları çeşitlendirerek insanların düşüncelerine olan etkisini test ettikleri ikinci bir çalışma yaptı. Bu çalışmada esas amaç, Cumhuriyetçi bir kaynak Trump’ın konuşmalarını doğruladığında, Demokrat bir kaynağın yaptığı doğrulamaya nazaran daha büyük bir etkisi olup olmadığını anlamaktı.
Bu çalışmada sınırlı da olsa bir etki tespit edildi: Partizanlık ve Trump destekçiliği, sorunun kaynağını açıklamaktan ziyade inanç tazelemenin boyutları konusunda daha iyi bir öngösterge.
Çalışma, doğrulama hakkında son zamanlarda artan literatürün içerisine dahil olmuş oldu. Bu çalışma, partizanlığın değişimin gücünü olumsuz yönde etkilediği şerhini düşerek, doğrulama yapmanın insanların inançlarını değiştirebileceğini gösteriyor. Ayrıca insanların oy kullanırken, tercihlerine nasıl karar verdikleri konusuna da ışık tutuyor.
Swire-Thompson, “Bu alanda yapılabilecek daha çok çalışma var, örneğin aynı çalışma kutuplaştırıcı bir liberal figür üzerinde de gerçekleştirebilir.” açıklamasını ekledi.
Oylama eğilimindeki değişiklikler daha derin bir biçimde incelenebilir. Swire-Thompson’a göre yanlış ve doğru söylemlerin oranı değiştirilirse farklı sonuçlar çıkabilir. (Bu çalışmada katılımcılar eşit sayıda doğru ve yanlış söylemle karşılaştılar.)
Thompson, insanların oy kullanırken sergiledikleri davranışların değişmesi için daha önemli faktörlere ihtiyaç duyduklarını ve bu işin kolay kolay gerçekleşmediğini ekledi.
Swire-Thompson son olarak “Sanıyorum ki neyin insanların oyunu değiştirdiğini anlamak düşündüğümüz kadar kolay bir çalışma değil” açıklamasında bulundu.
|
Araştırma: Yalanlar ve yalan söyleyen politikacılar nasıl haberleştirilmeli?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalanlar-ve-yalan-soyleyen-politikacilar-nasil-haberlestirilmeli
|
Bu içerik ilk kez " How to cover pols who lie, and why facts don’t always change minds: Updates from the fake-news world " başlığıyla Nieman Lab tarafından 21 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Kişilerin sözlerini tırnak içerisine koyarak haberleştirmek, “bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz, sadece bu kişinin sözlerini aktarıyoruz” demek oluyor ya da sadece “bu bilgi doğru değil” demek gazetecilik bağlamında yetersiz kalıyor ve yan çizmek anlamına geliyor.
Üç günlük bir süre için bile olsa eğer internetten uzak kaldıysanız Amerika Birleşik Devletleri’nde günümüz medyası ile ilgili yapılan sayısız anket, çalışma ve makaleyi kaçırmış olabilirsiniz. Kısaca şöyle;
The New Yorker’dan Elizabeth Kolberth insanların bir konu hakkındaki yanlışlarını kabullenme konusunda neden bu kadar başarısız olduklarıyla ilgili (ABD seçimlerinden önce yayınlanan fakat şuan gündeme daha uygun olan) üç yeni kitap üzerine bir inceleme yazısı yazdı.
Gerçeklerin yetersiz kalmasıyla ilgili sebeplerin başında, alakasız bir veri kullanarak mantıklı olmayan ve soyut çıkarımlarda bulunmamızı sağlayan biyolojik nedenler yer alıyor. Avcı ve toplayıcı olduğumuz zamanlarda sebep sonuç ilişkilendirmesini sağlıklı kurmanın öneminden ziyade, tartışmaları kazanmak daha ön planda idi.
Bu konu hakkında Kolbert şunları yazıyor: “İnsanlara doğru ve kesin bilgiyi vermenin tek başına yardımı olmuyor çünkü insanlar bu bilgiyi görmezden geliyor” (Fakat not düşmek gerekir ki bu yorum çok kolay abartılabilir). Benzer şekilde DigiDay’in Craig Silverman Yalan Haberleri Avlıyor yazısında Silverman, “Çoğu zaman insanların benden internetteki yanlış bilgi ve inanışa bağlı önyargıyı nasıl çözeceğimiz konusunda bir cevap beklediğini hissediyorum. İnsan doğası burada büyük öneme sahip. Aynı zamanda kullandığımız dev platformlar ve algoritmaları da bu durumu besliyor.” ifadelerini kullandı.
Görmek istemediğimiz haberleri göz ardı ediyoruz. The New York Times’ın Upshot’ı web analizi yapan Chartbeat şirketiyle birlikte çalışarak 148 haber sitesini inceledi ve ortaya çıkan sonuca göre; bütün siyasi yelpazedeki yayınların günün haberlerine yer verdiğini ancak okuyucuların görmek istemedikleri haberleri göz ardı ettiklerini ortaya çıkardı. Chartbeat’in araştırmacıları haber sitelerini daha çok liberal okuyucuya ve daha çok muhafazakar okuyucuya sahip olmasına göre kategorize etti. Ortaya çıkan bulgular yukarıda tartışılan inanışa bağlı ön yargıyı destekler şekilde; haber kuruluşları geniş yelpazede haberlere yer verse de okuyucular katılmadıkları haberleri es geçiyorlar.
Muhafazakar okurlar bazı haberleri göz ardı ediyor gibi görünüyor
Donald J. Trump, Başkanlık kabul konuşmasında en büyük kalabalığı topladığını dile getirdi.
Arz: Yayıncı kuruluş başına makaleler.
Talep: Yayıncı kuruluş başına harcanan vakit.
Kellyanne Conway “Bowling Green Katliamı” konusunda medyanın yetersiz davrandığını dile getirdi.
Arz: Yayıncı kuruluş başına makaleler.
Talep: Yayıncı kuruluş başına harcanan vakit.
The Reuters Enstitüsü’nden Rasmus Kleis, enstitü üyesi Heidi Skjeseth ve eski Guardian baş editörü Alan Rusbridger iki hafta boyunca insanlardan bu konu hakkında yorum topladıkları online bir araştırmayı bitirdi, düzenledi ve Pazartesi günü yayınladı.
Dokümanın Trump’dan esinlenilmiş olduğu aşikar olsa bile yazar notunda şunu belirtti: “Bu problem sadece Birleşik Devletler ya da sağ görüşlü popülist hareketlerle sınırlı değil”. Öneriler, sadece ABD yönetimini haberleştirirken değil, Avrupa’da yaklaşan seçimler için de kullanılmalı.
Öne çıkan ve yapılması önerilenlerden biri: “Yalana yalan, sahteye sahte denilsin. Bunu yapmamak kamuoyu karşısında güvenilirliği ve inanılırlığı düşürüyor (Fanatikleri kızdırsa bile). Karşılığında ise yalan söyleyen güçlü figürleri partizanca savunan kişileri haberleştirin.”
Aynı zamanda “yanlış ilişkilendirmeye yenik düşmeyin…Sonu gelmeyen provokatif yorumları bir kenara bırakın ve hikayeyi haberleştirin, kişileri değil.” Yazarlar bunun dışında “Canlı yayından gerekli olmadıkça kaçının” önerisinde bulundu. Özellikle şüpheli kaynaklarla, aynı anda doğrulama yapmak ve canlı yayını devam ettirmek zor ve bir yalanın yayılmasına yardımcı olabilir.
Güvenilir başlıklar atın ve insanların bilgiyi nasıl algılayacaklarını göz önünde bulundurun. Çoğu insan sadece başlıkları okur. En başta ve daha kalın harflerle sunulan bilgi, her zaman devamındaki bilgiye göre okuyucuda daha büyük etki bırakır. Kişilerin sözlerini tırnak işareti içerisine koyarak sizlere sözlerinin, “doğru olup olmadığını değil, sadece bu kişinin sözlerini aktarıyoruz” demek ya da “bu bilgi doğru değil” demek gazetecilik bağlamında yetersiz ve yan çiziş anlamına geliyor ve bu durum istenildiği gibi bir etkiyi okuyucuda muhtemelen bırakamıyor.
Araştırmaya katılan birkaç katılımcının önerisi ise farklı medya gruplarının haberleştirme ve ağ kurmak için bir araya gelmesi gerektiği. Bu fikir bir havuz oluşturup spesifik konular hakkında toplu biçimde doğrulama yapılmasını sağlayacak bir web sitesini de öneriyor.
Rekabet halindeki bu yayıncıları bir araya gelme konusunda ikna etmek zor olsa da, dolaşımdaki farklı yorum ve haberleri göz önüne alma konusunda yardımcı olabilir. Bu aynı zamanda haberlerin çürütüldüğü nötr bir alan oluşturmak için de bir fırsat olur. Örneğin sosyal medyada bir kişi yanlış bir bilgi paylaştığında, kullanıcılar bu havuz web sitesine gidip konu ile ilgili diğer yazı ve makalelere ulaşabilir ve aynı zamanda diğerlerine bunu yapmasını önerebilir.
Hükümet dışında oluşturulan ve görevi kötüye kullanma ve suistimal gibi konuları araştıracak ulusal ya da uluslararası bir yapı oluşturulması fikri de katılımcılar tarafından dile getirildi. Bu yapı devletleri içermeyecek ancak suistimaller, üye kurumlar tarafından incelenebilecek.
Kısaca, medya kendi kendini kontrol etmeli. Bu durum ne Facebook ne Twitter ne de yalan haber problemi. Bu bir liderlik problemi. Tık çekmek, yalan haber üretmek ve diğer dezenformasyon üretimi büyük bir problem olsa da bunlar sorunun kökü değil.
New York Times’ın haberine göre Avrupa Birliği “Rusyanın dezenformasyon kampanyalarına karşı” East Stratcom adında bir girişim başlattı:
Bu grup canlı olarak Facebook ve Twitter’da paylaşılan düzmece haberleri çürütüyor ve bunun dışında günlük, haftalık yalan haberler ile ilgili rapor ve bültenler paylaşıyor. Sosyal medyada 12 binden fazla takipçileri var.
Fakat yalan haberlerle ilgili paylaştıkları 2 bin 500 rapor, sosyal medyada dolaşımda olan yanlış bilgiye nazaran çok az kalıyor. Bütün yalan haberleri yakalayıp raporlamak neredeyse imkansız ve çürüttükleri haberler çoğu zaman doğrulamalarından daha fazla görüntüleniyor.
East Stratcom tamamen bir iletişim girişimi. Buna rağmen Rusça konuşan çalışanları ölüm tehditleri alıyor. Bunun dışında bir Çek vatandaşı, çalışanları Rus televizyonunda iki defa ajanlıkla suçlandı.
Toronto’dan bir firma tarafından online ve mobil bazlı yapılan ankette bu sonuç çıktı . (Konuyla ilgili haber The Globe and Mail ’de de paylaşıldı.)
Neredeyse 10 Kanadalı'dan 7'si Twitter gibi sosyal medya platformlarının haberleri negatif etkilediğini düşünüyor. Yüzde 68’i sosyal medya platformlarının negatif etkisi olduğunu ve yüzde 18’i pozitif etkisi olduğunu düşünürken yüzde 11’i bir etkisi olmadığını ve yüzde 3’ü ise emin olmadıklarını dile getirdi.
Cevap verenler aynı zamanda sahte haberlerle ilgili de endişeli.
Sahte haberler ile ilgili endişeli olan kişiler %52
Sahte haberler ile ilgili bir şekilde endişeli olan kişiler %29
Sahte haberler ile ilgili bir şekilde endişeli olmayan kişiler %7
Sahte haberler ile ilgili endişeli olmayan kişiler %11
Sahte haberler konusunda emin olmayan kişiler %1
Konuyla ilgili ABD bazlı bir araştırma aradığımda ise Pew’in Aralık ayında yaptığı anketi buldum.
Çoğunluk yalan haberlerin Amerikalıların gerçekler konusunda aklını karıştırdığını söylüyor.
Amerikalıların yüzde 64’ü uydurma haberlerin derin bir akıl karışıklığına yol açtığını düşünüyor. Yüzde 24’ü bir şekilde insanların aklını karıştırdığını yüzde 11’i ise akıl karışıklığına sebebiyet vermediğini ya da çok az yol açtığını düşünüyor.
Pew’in yaptığı Ekim anketinde ise sosyal medya kullanıcılarının yüzde 64’ü “online ortamlarda karşılaştıkları karşıt politik görüşlü insanların yorumlarının, birbirleri hakkında daha az ortak noktaları bulunduğunu düşünmelerine yol açtığını söyledi.”
|
Araştırma: Fransa'daki seçim sürecinde şimdiye dek yayılan 5 sahte haber
|
https://teyit.org/teyitpedia/fransadaki-secim-surecinde-simdiye-dek-yayilan-bes-yalan-haber
|
Bu içerik ilk kez " Fake news: Five French election stories debunked " başlığıyla BBC News arafından 15 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Fransa’da gerçekleşecek olan başkanlık seçimlerine bir aydan kısa bir süre kaldı ve Fransa’nın politikasını etkilemek için üretilen yalan haberlerin demokrasi üzerinde büyük bir tehdit oluşturmaya başladığını düşünen insanların sayısı gün geçtikçe artıyor.
BBC’nin de desteklediği CrossCheck ’ i n First Draft News öncülüğünde başlattığı gazetecilik projesi ile Fransız seçimleri sırasında ortaya çıkan yalan haberleri Avrupa’dan birçok haber kurumu ile ortaklaşa olarak çürütmeye ve doğrulamaya çalışıyor.
CrossCheck’in şuana kadar araştırdığı beş haberi aşağıda görebilirsiniz.
Marion Marechal-Le Pen, “Macron’un kampanyasının %30’u Suudi Arabistan tarafından destekleniyor. Şeffaflık istiyoruz.” tweetini attığında güvenilir bir kaynak kullanmış gibi görünüyordu çünkü 1887’de kurulan ve Fransızca haber yapan Belçika gazetesi Le Soir’i taklit eden bir site kaynak gösterilmişti.
Fakat kendisi dijital bir kandırmacanın içine düştü. Birisi ya da birileri hikayenin inanılabilirliğini arttırmak için Le Soir’in web sitesini klonlamış ve orijinal adrese çok benzeyen LeSoir.info domain’inden haberi yayınlamıştı. Sahtekarlar sitenin güvenilirliğini arttırmak adına sayfada bulunan diğer linklere tıklandığında gerçek Le Soir sayfasına çıkan uzantılar eklediler. Yalan hikayeyi kimin ya da kimlerin çıkardığı bilinmiyor fakat site domain’i Amerika Birleşik Devletleri Delaware’den Donald Thomas adına kayıtlı. Ardından Le Pen attığı tweeti sildi.
Fransız gençler Zyed Benna ve Bouna Traore’nın Ekim 2005’de hayatını kaybetmesinin ardından Fransa, çok sayıda protesto ve gösterilere sahne olmuştu. Şehir dışında ve banliyölerde yaşanan olaylar ve yakılan 9 bin aracın üzerine polise olan saldırılar da eklenince Fransa’da olağanüstü hal ilan edildi.
Harita ilk olarak protesto ve olayları göstermek amacıyla 8 Kasım 2005’de Daily Telegraph makalesinde paylaşılmıştı ve son haftalarda yeniden paylaşılmaya başlandı. Sağ görüşlü kesimler tarafından Fransa’da şuan gerçekleşmekte olan protesto ve “gidilmemesi gereken” noktalar adı altında yanlış bir biçimde tekrar yaygınlaşmaya başladı.
Görsel: Bize paranızla ev verdiğiniz için teşekkürler.
Le Figaro gazetesi , Accor Otelleri Grubu F1 seviyesinde otellerinin 62 tanesini Societe Nationale Immobiliere’e (SNI), yani sığınmacılar için toplu konut projeleri yapan kuruma satıldığının haberini yaptı.
Bunun dışında ve tamamen alakasız başka bir haber olan 2015’te SNI’nın muadili Adama adlı kuruluşun Avrupa Kalkınma Bankası’ndan aldığı 100 milyon euroluk borcun haberi birleştirildi. Bu borç yine sosyal faydadan en az yararlanabilen, tehlikeli işlerde çalışanlar, sığınmacılar ve mülteciler için alınmıştı.
Marie Le Pen’in attığı iddia edilen tweette: “Kamusal yayın yapan bir kanaldaki çizgi filmde başrolün başörtüsü taktığını görmek beni şok etti.” dediği iddia edildi.
Le Pen Şubat’ta Nantes’e yapmış olduğu seçim gezisi sırasında çizgi film hakkında tweet attığı iddiasıyla gündeme geldi. Fakat görseller sahte.
İsminin gizli kalmasını isteyen Tweet sahibi CrossCheck’e yaptığı açıklamada bu tweetin insanları yanlış bilgilendirmenin ne kadar kolay olduğunu göstermek için kendisinin yaptığını dile getirdi. Bunun aşırı sağcı gruplarla baş etmenin bir yolu olduğunu belirtti.
Fransa’da Müslüman ve Yahudi bayramlarının resmi tatil ilan edilmesi yeni bir fikir değil. 2012’de Yeşiller Partisi’nden başkan adayı Eva Joly de benzer bir fikir sunmuştu. Düşünce kuruluşu Terra Nova’nın yakın zamanda çıkardığı raporda “Yom Kippur ve Kurban Bayramı’nın resmi tatil sayılması” konusunda yaptıkları açıklama tartışmayı yeniden alevlendirdi.
Fakat hükümet kanadında buna benzer bir çalışma yok ve düşünce kuruluşunun tavsiyelerinin takip edilme zorunluluğu bulunmuyor.
|
Araştırma: Twitter’da sahte hesapları ayırt etme yöntemleri
|
https://teyit.org/teyitpedia/twitterda-sahte-hesaplari-ayirt-etme-yontemleri
|
Bu içerik ilk kez " How to spot fake Twitter accounts " başlığıyla Fact-checking Day tarafından 21 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bir sosyal medya hesabına sahip olmak fazlasıyla kolay, bunun için tek ihtiyacınız bir bilgisayar ve internet bağlantısı.
Sosyal medya platformlarında neredeyse istediğiniz her konuda bilgi paylaşımı yapabilirsiniz ve paylaşımınızın adil, doğru ya da kibar olması gerekmiyor. Sosyal medya, kamuoyu tarafından tanınan kişilerce de kullanıldığından, (örneğin Beyonce’nin hamileliğini ilan etmesi ya da Trump’ın telefonlarının dinlendiğini iddia etmesi) paylaşımlar haber değeri kazanıyor.
İşte bu nedenle sosyal medyadaki paylaşımların hangilerinin meşru ve doğru olduğunu, hangilerinin botlar, troller ve sahtekarlar tarafından paylaşıldığını ayırt etmek büyük önem arz ediyor.
Sosyal medya etkileşimlerinin doğruluğunu ve orijinalliğini anlamak, gerçek hayatta insanların gerçeği söyleyip söylemediğini ayırt etmeye benziyor. Gerçek dünyada bazı belli başlı ipuçlarını takip ederek kimlerin hakikati söylediğini kimlerin bizi aldatmaya çalıştığını anlıyoruz. İnternet ortamında da bu içgüdüleri temel sosyal medya kullanım bilgilerini harmanlayarak kullanmanız gerekiyor.
Önemli simaların hesaplarında orijinalliği anlamak için ilk bakmanız gereken yer, kullanıcı adının yanında bulunan ve hesabın “onaylandığını” işaret eden mavi tik. Bu sembol atılan mesajların, adı yazan kişi tarafından paylaşıldığını belirtiyor. Twitter, CNN gibi hesapları ya da Taylor Swift gibi ünlü simaların hesaplarını “mavi tik” ile işaretlemek için bir mail onaylama işlemi uyguluyor.
Twitter hesabının doğruluğunun tespit edilmesiyle ilgili yakın zamanda BuzzFeed’den Craig Silverman’ın ortaya çıkardığı bir örneği inceleyelim. Bu vakada eski ABD Savcısı Loretta Lynch adına paylaşımda bulunan hesabı ele alalım (Hesap engellendi).
Yukarıdaki hesabın sahte olduğunu gösteren en az beş ipucu var.
1. İsminin yanında “onaylanmış” anlamına gelen mavi tik simgesi bulunmuyor.
2. Bu hesap yakın bir zamanda oluşturulmuş. Bu tip hesaplar bazen güncel haberlere ve olaylara yönelik olarak oluşturuluyor. Ama her zaman böyle olmuyor örneğin ABD Savcısı Preet Bharara’nın Twitter hesabında ise farklı bir durum söz konusu olmuştu. Bharara’nın hesabındaki mavi tik çok yeni.
3. Sahte hesaptaki bazı paylaşımlarda yüksek mevkideki insanlar için alışıldıktan fazla bir şekilde büyük harfle yazılıp, ünlem işaretleri kullanılmış. Ayrıca profil açıklamasında tırnak içerisinde yer alan “ilk” ifadesi ve ünlem işareti şüphe uyandırıyor.
4. Düşük kalitedeki görseller: Hesapta kullanılan fotoğraflar bulanık ve profil fotoğrafında ise konuşurken çekilmiş bir fotoğrafı bulunuyor. Önemli simalar genelde yüzlerinin net olduğu ve düzgün çıktıkları fotoğrafları kullanırlar. Yüksek kaliteli fotoğraflara ise basit bir araştırma sonucu ulaşmak biraz daha zordur.
5. Sahtekarların ünlü taktiklerinden bir tanesi hesap ismi yaratırken harfleri ve sembolleri değiştirmektir. Savcının hesabındaki “L” harfleri aslında büyük “ı” harfleri ile oluşturulmuş. Hesap ismindeki sahtekarlık, metin farklı bir dosyaya kopyalanıp yapıştırıldığında ya da farklı font ve biçimlerde denenerek incelendiğinde fark edilebiliyor.
6. Karşılaştırma için Loretta Lynch’in gerçek hesabına bakalım. Sayfada “onaylanmış” sembolü, yüksek kalitede fotoğraflar ve Amerikan bayrakları bulunuyor. Bunun dışında Twitter’a katılma tarihi olarak ise Mayıs 2015 görünüyor.
Ünlü simaların hesaplarının doğrulanması diğer hesaplara göre nispeten daha kolay. Çünkü yazdığımız birçok yanlışlama yöntemi bu hesaplarda işe yarıyor fakat sıradan insanların hesaplarında ise durum bu kadar kolay değil. “Botlar” Twitter’da otomatik biçimde paylaşım yapan hesaplar anlamına geliyor. Bütün botlar kötü amaçlı kullanılmıyor (örneğin Museum Bot ) fakat yeni bir araştırmaya göre Twitter hesaplarının yüzde 15’i yani yaklaşık 48 milyon hesap botlardan oluşuyor. Bir araştırmacı ise ABD’deki başkanlık seçimlerinden önce yayılan yalan haberlerin yüzde 70’nin muhtemelen 15 farklı bot hesap tan kaynaklandığını düşünüyor.
Troller ise tamamen farklı bir konu. Twitter bu konu hakkında trolleri engelleyen ve onlara karşı tutum sergileyen politikalar uyguluyor . Fakat engellenen ve hesapları kapatılan troller çoğu zaman benzer bir isimle geri dönüp yine aynı insanlara saldırmaya devam ediyor. Bir hesabın gerçekliğini ve amaçlarını anlamak için şu işaretlere bakmalısınız:
1. Hesabın kendine ait bir fotoğrafı var mı yoksa platformun standart fotoğrafını mı kullanıyor? Örneğin Twitter standart fotoğraf olarak beyaz yumurta kullanırken Instagram gri arka plan üzerine insan silüeti kullanıyor.
2. 100’den az paylaşıma sahip sosyal medya hesapları sadece paylaşımları okuyan fakat etkileşime geçmeyen kişiler olabilir ya da belli başlı güncel olay veya oluşumlara tepki olarak açılmış olabilir. Öte yandan 100 binden fazla paylaşıma sahip bir hesap da her saat abartılı haberleri linkli biçimde paylaşan bir bot olabilir.
3. Gerçek bir insana ait hesap hafta boyunca istikrarlı biçimde bilgi paylaşımı yapıp aynı zamanda bir uyku düzenine sahiptir. Sahte hesaplar ise bir anda yüksek sayıda paylaşımlar yapıp yığılma yarattıktan sonra terk edilir ve kullanılmaz. Twitter hesapları ile ilgili daha detaylı bilgi almak için foller.me adlı siteye göz atabilirsiniz.
4. Genellikle aktif hesapların takipçilerinin sayısı, takip ettikleri insanların sayısından daha fazla olur. Eğer bu ikisi arasında bir uçurum var ise (Örneğin 25 bin takip ettiği ve 100 takipçisi olan bir kullanıcı) o hesap büyük ihtimalle aldatmaca için oluşturulmuş bir hesaptır.
5. Sosyal medyada kötü davranışlardan dolayı engellenen bir hesap bazen İsim1, İsim2, İsim3 gibi kullanıcı adları ile tekrar hesap açar. Bu tipteki “troll” hesaplar devamlı olarak gün içinde konu dışı paylaşım yapar ve tartışma başlatırlar.
6. Paylaşımlar içerisinde yoğun olarak ünlem ve ya sadece link paylaşımı yapılmış ise bu hesap gerçek bir insan tarafından kullanılmadığı anlamına gelebilir ve takipçileriyle etkileşimde olmak için değil, linklere tık çekmeyi amaçlıyor olabilir.
7. Hesabın diğer kullanıcılar ile olan etkileşimini incelediğinizde sohbet mi ediyor yoksa büyük harflerle yazarak tartışma mı başlatıyor buna bakın.
8. Hesabın takipçilerinin, hesabın paylaşımları ile etkileşime geçip geçmediğine bakın. Eğer son paylaşım 6 aydan daha eski ise o hesap faal değil demektir. Bunun sebebi kişinin artık sosyal medya platformunu kullanmaması ya da tepki olarak hesap açmasına neden olan olayın sona ermesi olabilir.
|
Bir şehir efsanesi 9 adımda nasıl doğrulanır?
|
https://teyit.org/teyitpedia/bir-sehir-efsanesi-9-adimda-nasil-dogrulanir
|
Bu içerik ilk kez " How to fact-check an urban legend in 9 steps " başlığıyla Fact-checking Day tarafından 21 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Melek Güler tarafından Teyit için çevrilmiştir.
2014 yazında bir okur tuhaf bir sebeple benimle iletişime geçti: Bana bir haberden bahsetmek istiyordu. Kısa süre önce ücretsiz Metro gazetesinde Viralgranskaren (The Viral Reviewer) isimli doğrulama köşesini kurmuştum ve şehir efsanelerine olan özel düşkünlüğüm sayesinde bunlar, içeriklerimizde sıkça görülen konular haline gelmişti.
Haber az çok şöyleydi: İsveç’in kuzeyinde bulunan Örnsköldsvik kentinin dışında bir konut kooperatifindeki yolların bakımından sorumlu olan mülk sahipleri birliği, ücretleri düşürmüştü. Ücret, yıllık 100 krondu (11 dolar). Birliğin başkanı, aralarında İsveçli ünlü buz hokeyi oyuncusu Peter Forsberg’in de bulunduğu konut sakinlerini bu konuda bilgilendirmişti. Birkaç gün geçti ve Forsberg’in parası derneğin hesabındaydı.
Fakat para 100 kron değildi. Cömert buz hokeyi oyuncusu, 100.000 kron (11.000 dolar) göndermişti ve böylece önümüzdeki 1000 yıllık payını ödemişti. Başkan ise afallamıştı.
Kendisi de Örnsköldsvikli olan okur bu olayı bana anlatmıştı, çünkü haftalık iş ve finans dergisi Veckans Affärer’in son sayısında benzer bir haber görmüştü. İsveçli futbol yıldızı Zlatan Ibrahimovic’in mali durumuyla ilgili, ön sayfada yer alan başmakale de çok benzer bir anekdotla başlıyordu. Ancak bu sefer cömert sporcumuz Ibrahimovic idi ve olay Stockholm takım adalarında geçiyordu.
Aynı şeyin iki kez olma ihtimali düşüktü ve benimle iletişime geçen okurun çok basit bir sorusu vardı: Bu haber bir şehir efsanesi olabilir miydi?
Bunu öğrenmenin en basit yolu Ibrahimovic veya Forsberg’e sormaktı. Ancak onlar çok ünlü ve zenginler ve de benim gibi basit fanilerin sorularını pek umursamazlar. Bir olumsuzluğun ya da olmayan bir şeyin kanıtlanmasını gerektirdiği için haber iki kat zorluydu. Bir şeyin doğru veya var olup olmadığını bulmak daha kolaydır: yalnızca kanıt sunmanız gerekir. Tersini kanıtlamak ise daha zordur çünkü doğru olabileceği her ihtimali elemek zorundasınız. Ayrıca bu tip efsaneler kaynağa soramadığımızda bizi daha çok uğraştırır. Ancak bir şehir efsanesini çürütmek için takip edebileceğiniz 9 basit adım var.
Şehir efsaneleri belli bir formatı takip eder. Genellikle, yeterince ayrıntı yoktur ve dramatik, üzücü, iğrenç, garip veya komik bir sonla biter. Snopes.com sitesindeki klasiklerin bazılarını inceleyin veya Jan Harold Brunvand’in şehir efsaneleriyle ilgili üç derlemesinden birisini satın alın. Size bir sonraki şehir efsanesini fark etmenizi sağlayacak araçlar sağlıyor ve okuması da hayli keyifli.
İnsanlar kişisel fikirlerini desteklemek için uydurma anekdotlar paylaşır. Bu da anlatıcının ideolojik tercihlerini yararlı bilgilere dönüştürür. Donald Trump’ın yoldan geçerken tekerleğini değiştirmesine yardım eden bir kişinin mortgage borcunu ödemesiyle ilgili haberi paylaşan kişi bir Trump destekçisi miydi? Bu durum, onları haberi doğrulamaya daha az meyilli hale getirebiliyor. Aynısı her birimiz için geçerli: hepimiz fikirlerimizi tasdikleyen haberlere bayılırız. Kendinize bir şeyin doğru olamayacak kadar iyi olup olmadığını sormak, hiçbir zaman, onun gerçekten doğru olmasını istemeniz kadar önemli değildir.
Bu videoda , M*A*S*H dizisinin bir bölümünden (hatta daha öncesinden) tanıdık gelebilecek bir haberin 2013’te sosyal medyaya nasıl düştüğünü ve haberdeki değişikliklerin, toplumun kadın cinselliğine bakışı hakkında bize neler anlattığına bakıyorum. Şehir efsaneleri bize kendimiz hakkında çok şey anlatıyor olabilir ve bunları dinlemezsek yazık olur.
Ünlülerle ilgili olanlar dışında, eski moda şehir efsanelerinin çoğunda, ne zaman ve nerede gerçekleştiği ve kimin başına geldiği gibi ayrıntılar belirsizdir. Ancak sosyal medyadaki şehir efsanelerinde, haberler sıradan insanlara odaklanıyor olsa bile sıklıkla görseller oluyor, isimler ve yerler de belirtiliyor. Bunları Google’layın! Bahsedilen isimleri ve yerleri araştırın ve araştırmanızı haberde bahsedilen zaman aralığıyla sınırlı tutun. Görseller için Google’ın tersinden görsel arama uygulamasını veya Tineye ’ı kullanın. Bir YouTube videosuyla ilgili arama yapmaya çalışıyorsanız arama yapabileceğiniz küçük resimler bulmak için Amnesty’s Data Viewer ’dan yararlanın. Bulabildiğiniz her bir kanıt kırıntısını tespit edip kullanın ve de haberde hiçbir fiziki kanıt yani hiçbir isim, yer, tarih veya görsel bulunamadıysa bunun tamamen uydurma olduğundan emin olabilirsiniz.
Yorumlar sıklıkla yıkıcıdır ancak konu araştırma olunca değerli olabilirler. Genellikle, bazı katlanılmaz çokbilmişler (benim gibi) sizden önce haberi sorgulamış ve biraz araştırma yapmış olacaktır. Bunlar yorumlarda görülebilir, bir göz atın. Başka birisi zaten icabına bakmışsa zahmete girmenin mantığı yok.
Şehir efsanelerinde kaynak olarak ilk elden görgü tanıklarının veya haberin gerçek nesnesinin gösterildiği durumlar nadirdir. Bunun yerine kaynak, “babamın erkek kardeşinin yeğeninin kuzeninin eski ev arkadaşı” dizilimindekilerden birisidir. Tüm yolu o ev arkadaşına doğru geri gittiğinizde, muhtemelen haberin kaynağı olduğu iddia edilenler, tam da o anda ortadan kaybolacaklardır. Bu, şehir efsanesinin çok sağlam bir işaretidir. Gerçek kaynağı bulmak imkânsız değildir ve bu kaynaklar genellikle güvenilir olmaktan uzaktır.
Yol ücretiyle ilgili uydurma haber olayında, “Zlatan yol birliği” ile ilgili arama yaptım. Bu aramada, aynı haberle ilgili altı yıl öncesine ait bir blog yazısı karşıma çıktı ancak bu defa merkezinde Ibrahimovic’in evlerinden bir başkası vardı. Bu tabii ki şüpheliydi; muhtemelen aynı şeyi ikinci kez yapmamıştır. Haberin anahtar öğelerini Google ve Facebook’ta araştırmak, farklı versiyonlarını bulmanıza yardımcı olabilir. Bir haberin birkaç farklı versiyonu, bir şehir efsanesine bakmakta olduğunuzun göstergesidir.
Ibrahimovic veya Forsberg ile iletişime geçmek seçenekler arasında yoktu. Ancak dergide Ibrahimovic ile ilgili yayımlanan haberde, güya arayıp bu ücreti sordukları bir adamın ismi vardı. Kendisine sorduğumda hemen reddetti ve “Bu hikayenin, benim dâhil olmadığım bir versiyonunu daha önce duymuştum.” dedi. Ayrıca Ibrahimovic’in meşhur biyografisinin yazarı da haberi olanaksız buldu çünkü futbol yıldızı yoksul büyümüştü ve parasının kıymetini hâlâ biliyordu.
Haber henüz çürütülmediyse bunu yapacak kişilere ulaşın. Ancak halkbilimi konusundaki uzmanlar ve akademisyenler, bahsettiğimiz haberler konusunda ulaşılabilecek öncelikli kişiler olabilir. Haberi biliyorlar mı yoksa tamamen yeni bir şehir efsanesi mi olduğunu size söyleyebilirler. İşlerinde iyilerse size yardım etmeye can atacaklardır çünkü böylece ne tür bir haberin dolaşımda olduğunu öğrenebilirler.
Ne yazarsanız yazın yukarıda bahsettiğim her şeyi irdelediğinizden emin olun. Bir şeyin yanlış olduğunu açıkça kanıtlayabileceğimiz bilgilerle ilgili doğrulama yapmak; bunu nasıl ortaya çıkardığınızla ilgili hikayeler, aynı haberin daha önceki versiyonları ve bu uydurma haberin toplumumuzla ilgili bize söyledikleriyle ilgili bir yazıyı yazmak kadar zor değildir. Tüm bunları paylaşın! Böylece şehir efsanesini çürüten yazı, hem okuması daha ilginç hem de çok daha ikna edici hale gelecektir.
|
Araştırma: Sahte haberler sizi nasıl kandırıyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haberler-sizi-nasil-kandiriyor
|
Bu içerik ilk kez " How Fake News Tricks Your Brain " başlığıyla National Geographic t arafından 24 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Ekin Gürel tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Yaşadığımız dünya artık birçok “alternatif gerçek” barındırıyor ve işte bu nedenle öncelikle kendimizi ve sonrasında toplumdaki aktörleri doğrulamak ve kontrol etmek, neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlayabilmemiz için çok önemli.
Geminin inşaatı bittikten sonra Musa her hayvandan kaçar tane aldı?
Eğer cevabınız iki ise tebrikler, yanlış bildiniz. Çünkü gemi inşa edip hayvanları alan kişi Musa değil Nuh’tu. Daha önce araştırmalarla kanıtlandığı üzere bunun gibi sorular insanların iki dini ve tarihi figürü ne kadar kolay karıştırdığını gözler önüne seriyor.
Brown Üniversitesi’nden Bilişsel Bilim Profesörü ve Cognition Dergisi baş editörü Steve Sloman ’ın yaptığı açıklamaya göre, “İnsanlar akıllarına gelen ilk ve içgüdüsel cevaba, bunun doğru ya da yanlışlığını kontrol etmeden güvenmeye meyilli.”
Yalan haberlerin yeni norm haline geldiği günümüzde “Musa’nın Gemisi” gibi sorular, insanların yalan haberleri algılamadaki başarısızlığını gösteriyor. Bununla birlikte insanların olduklarından daha kapsamlı bilgiye sahip olduklarını düşünmeleri veya bir şeyin nasıl çalıştığı konusunda ufak bir fikirleri olmasına rağmen her şeyi biliyormuş gibi abartmaları üst üste gelince, insanlar yanlış bilgilenmeye yatkın hale geliyor.
Sloman’a göre bu durum insanların, iki kez kontrol etmeye yatkın olmamasından kaynaklanıyor. Bunun dışında “Yalan haberler konusundaki kritik mesele, nasıl doğrulayacağınızı bilmekte yatıyor, eğer daha duyarlı bir insansanız doğrulama sürecine katılımınız artıyor” diye ekledi.
Fakat yanlış ve yanıltıcı haberleri ayırt etmek her zaman bu kadar kolay olmuyor çünkü insan doğası gereği okuduğumuz haberleri sorgulamadan ve düşünmeden kabul etmeye meyilliyiz.
Gazeteci Elizabeth Kolbert ’in New Yorker’da yayınlanan makalesinde , 50 yıl önceki çığır açan Stanford çalışmasından başlayarak, insan zihninin mantık sınırlarını inceleyen çalışmaları değerlendirdi.
Kolbert, “1970’lerde bir grup akademisyen tarafından tartışılmaya başlanan insanların düzgün düşünemediği yönündeki fikirler şok ediciydi. Ama artık böyle değil. Yüzlerce araştırmanın kanıtladığı üzere bu durum artık bir gerçek olarak hayatımızda bulunuyor.” dedi.
Mantığın bizi yüzüstü bıraktığı, yalan haberlerin virüs gibi yayılmasını sağlayan ve neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlamamızı engelleyen bir sürü faktör var. Northwestern Kellogg Okulu’ndan İşletme ve Kurumlar doçenti Adam Waytz’a göre bu faktörlerden biri “ güdülenmiş muhakeme ”.
Güdülenmiş muhakeme, fikirlerimizi doğrulayan görüşlere ve fikirlere inanmaya olan yatkınlığımız anlamına geliyor.
Waytz yazdığı yazıda, “ Eğer Hillary Clinton (ya da Donald Trump) hakkında negatif düşünmeye eğiliminiz varsa, onun hakkında çıkan sansasyonel yalan haberlere inanma ihtimaliniz artar.” diyor ve ekliyor, “Zamanla, güdülenmiş muhakeme yanlış muhakeme yapmanıza sebep olabilir.”
Başka ilgili bir tanımlama ise “naif realizm” yani insanların sadece kendi görüşlerinin doğru ve kesin olduğunu düşünmeleri. Waytz’a göre bu şekilde bir yaklaşım politik çerçevede kutuplaşmaya sebep oluyor ve insanların, tartışıp konuşmak yerine karşıt görüşleri yanlış diye yaftalayarak görmezden gelmesine sebep oluyor.
Bununla birlikte ekliyor, “Eğilimli olduğumuz görüşlere inanmada çok hızlı davranıyor ve birçok habere görüşlerimizi desteklemiyor diye ‘yalan haber’ yaftalaması yapıyoruz.”
Kitap kapağında görebileceğiniz gibi “Bilgi İllüzyonu: Neden Tek Başımıza Düşünmüyoruz” Sloman’ın araştırması genellikle bilginin bulaşıcı olduğu fikrine odaklanıyor.
Sloman, Brown Üniversitesi’nden öğrencisi Nathaniel Rabb ile birlikte Psychological Science Dergisi’nde “ Senin Anlayışın Benim Anlayışım ” yazısını yayımladı. İnternet ortamında 700’den fazla katılımcı ile yapılan çalışmada Brown ve Rabb, bilim insanlarının helyum yağmurlarının sistematiğinin çözüldüğüne ilişkin uydurma bir bilimsel araştırma paylaştı.
İlk durumda katılımcılara, bilim insanlarının helyum yağmurları hakkında tam anlamıyla bilgi sahibi olmadıkları ve tam olarak açıklayamayacakları söylendi. Sonrasında ise konu hakkında ne kadar bilgi sahibi olduklarını 1-7 arasında puanlamaları istendi. Çoğu katılımcının cevabı 1 oldu ve konsepti tam olarak anlayamadıklarını kabul ettiler.
Fakat ikinci durumda ise katılımcılara, bilim insanlarının helyum yağmurları fenomeni konusunda tam anlamıyla bilgi sahibi oldukları ve nasıl çalıştığını anladıkları söylendi. Konuyu ne kadar anladıklarını puanlamaları istendiğinde ise ortalama 2 seviyesinde yanıt geldi. Yani bilim insanlarının konuyu kavraması, katılımcıların da konu hakkında daha iyi bilgi sahibi olduklarını düşünmelerini sağladı.
Bu durum siyasette de görülebilir.
Sloman açıklamasında, “Anlama yetisi bulaşıcı gibi görünüyor, eğer çevrenizdeki insanlar bir politikacının sahtekar olduğunu YouTube’da gördüğü bir video sayesinde anladığını söylüyorsa, siz de bu şekilde düşünmeye, algılamaya başlıyorsunuz.” dedi.
Yalan habere bizi neyin bu kadar duyarlı yaptığıyla ilgili araştırmayla birlikte, kendimizi yalana karşı korumak için bir yol bulabilir miyiz?
Sloman, “Bireyleri her karşılaştıkları şeyi doğrulamaları konusunda eğitmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. İnsan, içgüdüsel olarak söylenilene inanmaya ve hayatına devam etmeye meyilli.” dedi.
Fakat toplumu doğrulamanın değeri ve potansiyeli konusunda eğitebiliriz Sloman şu ifadeleri kullandı, “Facebook zaman tünelinizde karşınıza çıkan ve muhtemelen görüşleriniz ile doğru orantılı paylaşımları hatırlayın. İki kez kontrol edilmesi ve doğrulanması gereken bilgilerin, çok daha önemsiz olarak görünen noktalardan başlaması ve daha geniş kapsamlı bir alana yayılması gerektiğini düşünüyorum.”
Tek gerekli olan şey, sadece bir insanın “Burada bir hata var” yorumunu yapması .
Sloman’a göre “Toplumlarda doğrulama yapma ve hiçbir şeyi olduğu gibi kabullenmeme konusunda norm oluşturmalı ve inanmadan önce emin olunmalı.”
|
Araştırma: İnternette gördüğünüz fotoğrafları ve videoları doğrulamak için 9 ipucu
|
https://teyit.org/teyitpedia/internette-gordugunuz-fotograflari-ve-videolari-dogrulamak-icin-9-ipucu
|
*Bu içerik ilk kez Fact Checking Day için 2 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
İnternete her gün milyonlarca fotoğraf ve video yükleniyor. Çevrimiçi belgelerin zenginliği, her konuda yeni şeyler keşfetmemizi ve doğrulama yapmamızı sağlıyor. Ancak bu zenginlik, bizi yanlış yola da yönlendirebiliyor. Aradığımız konuyla ilgili bir fotoğraf veya videoya ulaşmak için basit bir arama her zaman yeterli olmayabiliyor. İşte, biraz daha ayrıntılı arama yapmanıza yardımcı olacak dokuz ipucu:
27 Eylül 2014'te, saat 11:19'da, Hollanda'da bulunan bir cihatçı şu fotoğrafı tweetledi:
Muhajiri Shaam adlı bu kişi, Hollandalı ve İngiliz "şehitlerin" bu mezarda gömülü olduğunu iddia etti. Ancak bu fotoğraf nerede ve ne zaman çekilmişti? Bir fotoğrafı sürükleyip Google Görseller ’e bıraktığınızda, arama motoru, fotoğrafın daha önce yayımlanıp yayımlanmadığını belirliyor. Yandex arama motoru ise aynı işlemi sonuçları çözünürlüğe göre sıralayarak yapıyor. Bu da sizin karşınıza çıkan fotoğrafta göremediğiniz yeni ayrıntılara ulaşmanıza yardımcı oluyor.
Hollandalı cihatçının tweetlediği görsel, daha önce pek çok cihatçı Twitter hesabından yayımlanmış. 27 Eylül'den önce ise yalnızca bir kere, bir propaganda hesabından (@ibnnabih) gönderilen bir tweet var. Bu kaynak, olayı Shaam'ın tweetinden iki gün öncesine taşıdı.
Araçlarla yetinmeyin. Arama @ibnnabih (hesap artık askıya alınmış) hesabında sona eriyor gibi görünüyordu. Olumsuz bir durumu hiçbir zaman kanıtlayamazsınız: Bir şeyi bulamamanız, o şeyin var olmadığı anlamına gelmez. @ibnnabih hesabına fotoğrafı nereden bulduğunu sordum. Bana şöyle dedi:
@henkvaness kaynağını mı soruyorsunuz? Ben de ilk burada twitter.com/Mrsad.... gördüm. Diğerleri de aynı kaynaktan mı aldı bilmiyorum.
Twitter'da başka bir cihatçı propaganda hesabı olan @Mrsad_JH aynı fotoğrafı Hollandalı’nın tweetinden üç gün önce yayımlamıştı:
Google ve Yandex bu tweeti kaçırmıştı. Kaynağa sormasaydım, arama @Mrsad_JH değil, @ibnnabih hesabıyla son bulacaktı. Bu şekilde daha fazla araştırma yapmak, fotoğrafın El Nusra Cephesi askerlerinin kruz füzesiyle öldürüldüğü Kafr Deryan köyünden olabileceğini gösterdi.
Rusların Suriye'yi bombaladığı görüntüler gerçek mi , değil mi? Özellikle canlı yayınlarda, Google veya Yandex Görsel araması ile orijinal videolardan alınan kareleri aramak zahmetli bir iş. Bunun için en iyi seçeneğimiz, Youtube Dataviewer kullanmak. Bu araç, herhangi bir YouTube videosundan dört küçük görsel keser ve tersine görsel arama sı yapmanızı sağlar. Ayrıca araç, videonun bazen YouTube'da gördüğünüz saatten farklı olabilen yükleme zamanını da tam olarak verir.
İnsanlar sürekli web sitelerini, sosyal medya hesaplarını ve başka çevrimiçi içerikleri kaldırıyor ya da kapatıyor. Bu durum, bazı içerikleri bulmayı zorlaştırıyor ama bulmak imkansız değil.
Somut bir örneğe bakalım: Lüksemburg Prensi Louis ve Prenses Tessy bu yıl boşandı. Daha sonra Prenses Instagram hesabını kapattı. İlk bakılacak yer olan Internet Archive' da da hiçbir şey yoktu.
Ancak vereceğimiz arama ipucuyla, bir şansınız olabilir. Prenses'in hesabının web adresi Instagram.com/tessy_de_luxembourg idi. İnsanların bu bağlantıya (1) bakmış olması veya içeriği yeniden yayımlayıp orijinal kaynağa atıf yapmış olmaları mümkün. Ne olursa olsun, bağlantının çıkıp çıkmadığını görmek için Instagram'daki (2) her şeyi dışarıda tutmamız gerek.
Bu yöntem işe yaradı. Prenses'in tasarımcısı şu fotoğrafı yayımlamış:
Çevrimiçi içerik tamamen kaldırılabilir ancak çoğunlukla web siteleri yeniden tasarlandığında veya taşındığında konum değiştirir. "Ölü link" adı verilen bu olay, eski fotoğraf veya videolara erişimi daha zor hale getirir.
Bir süre önce, 2011'den önce Irak'ta yapılan sondaj ihalelerine ilişkin belgeler ve petrol şirketinin logosunu bulmak istedim. Sorun, bildiğim tek site olan http://www.noc.oil.gov.iq adresinin 2012'de açılmış olmasıydı.
Bağlantının 2012'de veya öncesinde ne olduğunu nasıl öğrenebilirdim? Wayback Machine 'de "ırak kuzey petrol şirleti sitesi:iq" yazarak arama yapmak işe yaradı. Archive.org 'un arka kapısı bir konuda çok iyi: artık yayında olmayan bir web sitesinin tam URL'sini öngörmenize yardımcı oluyor. Web sitesinin iki eski sürümünü sunmanın yanı sıra, her site için kaç belge, fotoğraf ve ses dosyasının kaydedildiğini de gösteriyor.
Şüpheli videoların konumunu belirlemek zor olabilir. Bu tür video kayıtlarını panoramik fotoğrafa dönüştüren eski araç Hugin'i çok seviyorum. Buradan aldığınız fotoğrafla da Google Earth'te bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Bu süreci, "Bilişim savaşı cephesinden " başlıklı yazımda ayrıntılı bir şekilde açıklamıştım.
Coğrafi konum bulma becerileri edinmek isterseniz, Geoguessr veya First Draft News sitelerine bakın. Ama Eliot Higgins'i n "Google Earth ile Doğrulama ve Coğrafi Konum İpuçları ve Sırları" başlıklı yazısını da okuyun.
Bir fotoğraf hakkında daha fazla bilgi edinmek için kullanabileceğiniz mükemmel bir araç da Imgops. Araç, olası GPS koordinatlarını, yayımlanma tarihini, fotoğrafın çekildiği tarihi ve çok daha fazlasını gösteriyor.
Meta verilerin gösterdiği saat dilimini anlamanız çok önemli. Hollanda gazetesi NRC aşağıdaki unutulmaz fotoğrafın (Usame bin Ladin'i öldürme görevi sırasında Beyaz Saray Durum Odası'ndan) olaydan beş saat önce çekildiği konusunda düzeltme yayımlamak zorunda kalmıştı. Gazeteciler, tarih damgasını yanlış anlamıştı.
Yeni fotoğraflarda bile Photoshop ile ufak tefek değişiklikler yapılıyor. Izitru yoğun bir şekilde düzenleme yapıldığını gösteren desenleri tespit eder. Ne yazık ki, fotoğrafınız fotoğraf makinesinden çıkan orijinal fotoğraf değilse, araç bu fotoğrafı şüpheli olarak işaretler. FotoForensics , daha ayrıntılı çalışır (sitenin Sık Sorulan Soruları'na bakın) ve genellikle en yoğun düzenlemelere maruz kalmış fotoğrafları kolaylıkla bulur.
Kısa süre önce, birinin " mujahideen (mücahitler)" sözcüğünü kullanıp kullanmadığını bulmak için dört saatlik YouTube videoları izlemem gerekti. Sorun, bunu yapmak için yalnızca bir saatimin olmasıydı. Bu zaman kısıtını, 4kdownload adlı ücretsiz araçla YouTube kanalını indirerek aştım. 4 saatlik videoyu yalnızca 23 dakikada indirdim.
Soundbite ses ve görüntü dosyalarındaki sözcükleri veya ifadeleri bulabilir. Dört saatlik YouTube videosunu yalnızca 10 dakikada işledi ve bana istediğim anahtar sözcüğü kullanarak arama yapacak zaman bıraktı. Klipte sözcük her kullanıldığında, sözcüğün kullanıldığı anı tam olarak gösterdi. Aşağıda bu aracın aradığım kelimeyi nasıl tespit ettiğini görebilirsiniz:
|
Araştırma: Sahte haber başlıklarda başlıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/arastirma-yanlis-haber-basliklarda-basliyor
|
*Bu içerik ilk kez " Fake News Starts with the Title " başlığıyla Medium 'da 29 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bu yazı 2016 ABD Başkanlık Seçimleri’nden bu yana, yanlış haber konusunda okuduğunuz 100. yazı olabilir. Yanlış bilgilendirme ve kötü niyetli yanlış haberler yeni olmasa da artık herkes bu tür haberlerin varlığından haberdar. Artan bu farkındalık çok güzel ( bir sorunu çözmenin ilk adımı, bir sorun olduğunu fark etmektir, değil mi? ) ancak bu aşırı yükleme pek çok kişi için yanlış ve doğru arasındaki çizginin flulaşmasına neden oldu. Sayısal olarak neyin doğru olduğunu söylemek çok zor olsa da size doğru ve yanlış haberleri ayırmak için bazı yeni bilimsel kanıtlar sunabileceğimi umuyorum.
NECO 2017 'de yayımlanan yeni bir çalışmada , Sibel Adalı ile şu soruyu sorduk:
“Yanlış ve doğru haberler arasında sistematik biçimsel bir fark var mı?”
Bu soruna yaklaşımımızda, 3 farklı makale türüne baktık: doğru , yanlış ve parodi . Doğru haberler gerçek olduğu bilinen ve "güvenilir" haber kaynaklarından alınan haberlerdir. Yanlış haberler ise, yanlış bilgiyi kasıtlı olarak yaymaya çalışan, bilinen "yanlış haber" kaynaklarından alınan haberlerdir. Parodi haberler, hiciv amacı güttüklerini açıkça beyan eden ve yanlış bilgiyi kasıtlı olarak yaymayı amaçlamayan haber kaynaklarından alınan haberlerdir.
İşin karmaşık kısmı şu: Yanlış ve doğru haberlerin kesin referansını elde etmek oldukça güç. Bu nedenle, bu haberlerin kesin referansını belirleyebilmek için "mutlak kaynak" yaklaşımını benimsedik. Örneğin, haberi "genellikle çok güvenilir" ile "kasten yanlış, hiçbir zaman güvenilir değil" arasında bir yelpazede değerlendireceğimizde, bu yelpazenin aşırı uçlarını belirlemek isteriz. Yelpazenin aşırı uçlarını bulmak için Zimdar'ın kitle kaynaklı yanlış haber listesini ve Business Insider'ın en çok güvenilen haberler listesini kullandık. Parodi haberleri ise ana sayfasında parodi haber yaptığını belirten sitelerden topladık.
(Genellikle çok güvenilir / Kısmen doğru, çoğunlukla yanlı / Kasten yanlış, hiçbir zaman güvenilir değil)
Bu kesin referans yaklaşımını göz ardı etmeden, Craig Silverman 'ın " Bu Analiz, Facebook'ta Seçimle İlgili Viral ve Yanlış Haberlerin Doğru Haberleri Nasıl Geçtiğini Gösteriyor " başlıklı makalesinde kullandığı BuzzFeed veri kümesi, Burfoot ve Baldwin 'in parodi haberler üzerinde yaptıkları 2009 tarihli çalışmasında kullandıkları veri kümesi ve bizzat topladığımız yanlış, doğru ve parodi siyaset haberlerinden oluşan yepyeni veri kümesi olmak üzere bağımsız 3 veri kümesini analiz ettik.
Analiz etmek için, veri kümelerindeki her makalenin gövde metninde ve başlık metninde kullanılan pek çok farklı doğal dil özelliğini hesapladık. Daha sonra, makale türleri arasındaki farkları açıklığa kavuşturmak ve bu dil özelliklerinin haberin yanlış olduğunu öngörme becerisini göstermek için Wilcox hipotez testi yöntemleri ile Destekçi Vektör Makineleri (Support Vector Machines-SVM) tekniğini birlikte kullandık. Bu yöntemlere aşina değilseniz, kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: Hipotez testi iki veri sınıfı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olup olmadığını belirlemek için kullanılır. SVM ise, bir veri göstergesinin sınıfını öngörmek için kullanılan eğiticili bir sınıflandırma yöntemidir. Bizim çalışmamızdaki sınıflar, yanlış haber, doğru haber ve parodi haber. Tek bir veri kümesinin sınırlandırmalarının nihai sonuçlarımızı etkilemeyeceğinden emin olmak için bu analizi her veri kümesine ayrı ayrı uyguladık. Bu yöntemlerle ilgili pek çok teknik ayrıntı var ancak bu ayrıntılarda boğulmamak için doğrudan sonuçlara geçeceğim. Daha fazla bilgi isteyenler (veya ayıracak zamanı olanlar) çalışmaya buradan ulaşabilirler .
Yanlış ve doğru haber kaynakları arasındaki fark, açık ara, başlıklar. Özellikle Buzzfeed veri kümesi ve kendi veri kümemizde, yanlış haber başlıklarının doğru haber başlıklarından daha uzun olduğunu, uzunluk açısından ve teknik anlamda daha basit sözcükler içerdiğini gördük. Ayrıca, yanlış haber başlıklarında tamamı büyük harfle yazılmış sözcüklerin ve özel adların daha fazla, genel adların ve basit sözcüklerin ise daha az kullanıldığı görüldü. Buzzfeed veri kümesindeki yanlış haber başlıklarında analitik sözcükleri önemli ölçüde daha fazla kullanıldığını ve bizim veri kümemizdeki yanlış haber başlıklarında deyimlerin ve geçmiş zamanlı sözcüklerin yine önemli ölçüde daha fazla kullanıldığını tespit ettik.
Veri kümemizden rastgele seçilen birkaç örneğe baktığımızda sonuçlar pekişecektir:
Örnek 1
YANLIŞ HABER BAŞLIĞI: FLAŞ FLAŞ FLAŞ: New York Polisi Yeni Hillary E-postalarını Çıkardı: Kara Para Aklama, Çocuklarla Cinsel Suçlar, Çocuk İstismarı, Parayı Veren Düdüğü Çalar, Yalancı Şahitlik
DOĞRU HABER BAŞLIĞI: Mevcut Durum ve Cumhuriyetçilerin Obamacare Yerine Getirilecek Planları
Örnek 2
YANLIŞ HABER BAŞLIĞI: ACİL: Anaakım Medya Trump Zaferi Hakkında ÇOK ÖNEMLİ bir Gerçeği Saklıyor!
DOĞRU HABER BAŞLIĞI: Obama Deniz Sondajında Atlantik, Kutup Alanlarını Kapsam Dışı Bıraktı
Gördüğünüz gibi, bu sonuçlar yanlış haber yazarlarının özel ad ve deyimleri kullanmak için basit sözcükleri ve adları atlayarak başlığa olabildiğince çok içerik sığdırmaya çalıştıklarını gösteriyor. Diğer bir deyişle, yanlış haber başlıkları daha fazla puan almak için pek çok deyim ve adı verilmiş varlık kullanırken, doğru haber başlıkları kısa ve genel bir özet ifade kullanır ( 'çok iddia'ya karşı 'az iddia' )
Haberin yalnızca başlığı ayrıştırıcı unsur değildir, içerik yapısı da oldukça farklıdır. Özellikle, doğru haberlerin yanlış haberlerden önemli ölçüde uzun olduğunu, yanlış haberlerin daha az teknik sözcük, kısa sözcük, daha az noktalama, daha az alıntı ve daha yoğun sözcük fazlalığı kullandığını gördük. Dahası, yanlış haberler daha kolay okunur, yanlış haberlerde daha az analitik sözcük, önemli ölçüde daha fazla kişi zamiri ve zarf ile daha az ad kullanılır.
Bu çok sayıda fark, soyut görünebilir. Konuyu şu şekilde özetleyebiliriz: Yanlış haberlerin içeriğinde çok az bilgi veya fikir vardır ve başlığa çok fazla bilgi yığılır.
Bu sonuç özelliklerimizin küçük bir alt kümesini kullanarak haber kategorisini öngörme becerimizle daha da desteklenir. Yanlış haber başlıklarını doğrularından ayırmada %78, yanlış içeriği doğrudan ayırmada da %71 doğruluğa ulaştık. Bu, özelliklerin küçük alt kümesinin rastgele seçimler üzerindeki öngörümüzü %21 ve %28 arasında iyileştirdiği anlamına gelir. ( Makine öğrenimine aşina değilseniz, şöyle özetleyebiliriz: Bu, temelde bir haberin yanlış veya doğru olduğunu, haberin hangi haber kategorisine düşmesi gerektiğini rastgele seçmektense, içerik yapısını kullanarak daha iyi şekilde otomatik olarak öngörebileceğimizi ifade eder. )
Gövde Metni / Taban / Yanlış - Doğru / Parodi - Doğru / Parodi - Yanlış
Veri kümemizdeki gövde ve başlık metinleri için en önemli 4 özelliği kullanarak elde edilen doğrusal çekirdek SVM sınıflandırması sonuçları. Doğruluk, 5 katlı çapraz geçerliliğin ortalamasıdır. Taban çoğunluğun bulunduğu sınıftır.
Şimdi, parodi haberlerimizi analize ekleyelim. Şimdiye kadar, yalnızca yanlış ve doğru kategorilerine baktık, ancak parodi kategorisini dahil etmek daha fazla öngörü sağlayabilir. Parodi haberleri analize eklerken, özellik dağılımlarımızın çoğunun parodi ve yanlış haberler için ortak olduğunu gördük. Özellikle, parodi ve yanlış içeriklerde gerçek içeriklere göre daha az sözcük, daha az teknik sözcük, daha az analitik sözcük ve önemli ölçüde daha çok sözcük fazlalığı ile daha az alıntı, daha az noktalama, daha fazla zarf ve daha az ad kullandığı görüldü. Parodi ve yanlış içerik arasındaki bu benzerlik, öngörü sonuçlarımızla da desteklenmektedir. Haberin parodi veya yanlış olduğunu öngörürken, taban üzerinde yanlış ve doğru karşılaştırmasında ya da parodi ve doğru karşılaştırmasında elde ettiğimizden çok daha düşük bir doğruluk artışı elde ettik.
Bu bulgu, pek çok nedenle ilginç ve yararlıdır. İlk olarak, basında yer alan yanlış haberlerin çoğunda, yanlış haberlerin doğası gereği inandırıcı olduğu ve doğru haber gibi görünmesinin amaçlandığı varsayılmıştır, ancak işin aslı böyle değildir. Parodi ve yanlış içerik arasındaki benzerlik yanlış haberlerin araştırmacı yöntemleri daha az kullandığını gösterir, parodi haberler ise absürt olması için yazılmıştır ve akla uygun iddiaları yoktur. Çoğu kişi için, bu bariz olabilir ( yanlış haberler akla uygun iddialarda bulunamaz çünkü yanlıştırlar! ) ancak bu durumun gözünüzden kaçan önemli etkileri olabilir. İnsanlar hala yanlış haberlere aldanmaktadır, 2016 ABD Başkanlık Seçimi’ni unutmayın; ancak yanlış haberlerde mantıksal veya delil teşkil eden içerik pek bulunmamaktadır. İletişim alanı bize biraz öngörü sağlayabilir.
Bulgularımızı daha iyi bir şekilde açıklamak için, ikna için Detaylandırma Olasılığı Modeli'ne (ELM) bakalım. ELM'ye göre, insanlar merkezi yön ve çevresel yön olmak üzere, iki farklı yoldan ikna edilir. Merkezi yön, sunulan savların ve mesaj özelliklerinin özenle incelenmesinden doğar. Bu yön, yüksek enerji ve bilişsel çaba gerektirir. Buna karşın, çevresel yön mantıkla ve sunulan bilgilerin niteliği ile ilgisi olmayan fikirleri ilişkilendirmekten veya sanılar çıkarmaktan doğar. Bu yön, bulgusal yön veya çok enerji ve bilişsel çaba gerektirmeyen bir kısayol olarak da adlandırılabilir. İnsanlar bu kısayolları tercih etme eğilimindedir. Bu eğilim, Facebook'taki bir arkadaşa güvenmek ( arkadaşlarım akıllıdır, asla yanlış haber paylaşmazlar! ), içerik için bir makaleye hızla göz gezdirmek veya haberin başlığındaki ifadeye inanmak ( başlık mantıklı görünüyor ve doğru olup olmadığını araştıracak zamanım yok ) gibi şekillerde kendini gösterebilir. Bu kısayolların verdiği zarar sosyal ağlarda görünen aynılıkla ( tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş ) veya tahmin edilen ilgi alanlarınıza göre sıralayan algoritmalar la da artar.
Peki, bunun bizim yanlış haber sonuçlarımız açısından anlamı nedir? Yanlış haberlerin başlığa çok fazla içerik sığdırdığını, hatta bazen başlıkta çok sayıda analitik sözcük kullandığını gördük. Buna karşın, yanlış haberlerin gövde içeriğinde çok az fikir olduğunu, çok fazla sözcük kullandığını ( kendilerini sıklıkla tekrar ederler ), analitik sözcüklerin ve doğrudan alıntıların eksik kaldığını da gördük. Dahası, yanlış haberlerin içerik yapısının çoğunun bilindik, tuhaf parodi haberlerin içerik yapısına benzer olduğunu da tespit ettik. İnsanlar güvenme konusunda kararlarını verirken kısayolları tercih etme eğiliminde olduğundan, tüm iddialar başlığa sığdırıldığında kullanıcılar daha fazlasını öğrenmek için makaleyi açmaya pek ihtiyaç duymayabilirler. Bu yanlış haber başlıkları genellikle insanlar ve varlıklar hakkındaki iddialarını tam cümlelerle, kişileri ve varlıkları eylemlerle ilişkilendirerek sunar. Bu nedenle, başlıklar erişimi kolay iddiaları hızlı bir şekilde öne sürmek için kullanılan temel mekanizmalardır. Yani, ihmal ettiğimiz için veya enerjimiz olmadığı için yanlış haberlere inanabiliriz. Bu durum, sosyal ağlardaki bilgiler hakkında bildiklerimizle de desteklenmektedir. Paylaşılan veya yorum yapılan bağlantıların çoğuna hiçbir zaman tıklanmaz, bu nedenle de yalnızca haberlerin başlıkları okunmaktadır (bu konu için Wang, Ramachandran ve Chaintreau'nun 2016 tarihli çalışmasına bakabilirsiniz).
Bir kişinin eğitimsiz veya ilgisiz olduğu için değil, yalnızca enerjisi olmadığı veya kafası dolu olduğu için yanlış haberlere ikna olabileceği bulgusu endişe vericidir. ( Öğle yemeği yemediniz mi? Facebook molanızda yanlış haber paylaşabilirsiniz! Ne kadar eğitimli olursanız olun... ) Ne yazık ki, yanlış haberlerin başlıklarındaki yanlış yönlendirici iddialar makul tartışmalarla değiştirmesi güç, yerleşik inançlara dönüşebilir (özellikle de bu yanlış inançlar önceden inandığınız şeylerle örtüşüyorsa). Bu sorunlara olası bir çare, yanlış iddiaları çürütmeyi hedefleyen makalelerin karşı iddiayı başlıklarına dahil ederek insanları ikna eden kısayollardan yararlanmalarıdır.
Genel olarak, bu çalışma yanlış haberleri tespit edebileceğimizi , ancak bir makalenin içeriğini okumak için zaman ayırmanın ve bilgiyi paylaşmadan önce önyargılarımızın doğruluğunu değerlendirmenin bizim sorumluluğumuz olduğunu göstermektedir.
Bu alanda yapmamız gereken daha çok iş var ancak bu arada, lütfen makalenin içeriğini okuyun ve paylaşmadan önce düşünün .
|
teyit.link ile internette zamanı durdurun
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-link-ile-internette-zamani-durdurun
|
Twitter’da dolaşırken “skandal” bir tweet ile karşı karşıya geldiğinizi farz edin. Tweeti takipçilerinizle paylaşmak için alıntılayarak retweetlediniz. Aynı şeyi yüzlerce kullanıcı yaptı ve “skandal” tweeti atan siyasetçi ya da medya kuruluşu yaptığı hatanın farkına varıp tweeti sildi.
Üzerine yorum veya belki haber yaptığınız materyal birden ortadan kayboldu! Retweetiniz boşa düştü, haberleriniz delilsiz kaldı. Ne yaparsınız? Belki bir ekran görüntüsü bulur tweetin ekran görüntüsüyle konuyu tekrar gündeme getirirsiniz.
Peki paylaştığınız ekran görüntüsünün sahte ya da montaj olmadığını nasıl ispatlayabilirsiniz?
Bir tweet ya da haber ortadan kaybolduktan, linkler öldükten sonra onları geri getirme ihtimali çok düşüktür. Çoğu zaman Google aramalarında link ölmeden önceki görüntüsüne erişme ihtimaliniz vardır ancak “Google önbellek” bu eski versiyonları kısa süreliğine hafızasında tutar.
Popüler web sayfalarının eski görüntülerine archive.org’un “Wayback Machine” yani zamanda yolculuk yapmanızı sağlayan aracıyla ulaşmak mümkün olabilir. Ancak bu 5 dakikada silinen bir tweet için yeterli olmayabilir.
teyit.org’da yayımladığımız her analizde iddiaya konu olan içeriğin (bir web sayfası, bir görsel ya da bir tweet olabilir) ve iddiayı yanlışlamamıza/doğrulamamıza yardımcı olan her delilin linkini kaydediyoruz. Bunu yaparken bu zamana dek archive.is isimli bir web sitesini kullandık. Archive.is sayesinde kaydettiğimiz delile, iki gün sonra yer aldığı sayfadan yok olsa, silinse bile kaydettiğimiz haliyle erişmeye devam edebiliyorduk.
Ancak 6 ayda yayımladığımız 200’e yakın analiz ve makaledeki linklerin her birinin archive.is tarafından kaydedilmiş halleri de bir günde yok olabilir. Archive.is’in kim tarafından kurulduğu, ne kadar süreyle finanse edildiği ve ne zaman kapanma ihtimali olduğunu bilmiyoruz.
Bu riske karşı bugün itibariyle teyit.link ’i aktif ediyoruz. Teyit.link internette karşılaştığınız her linkin arşivini almanızı sağlayacak. Karşılaştığınız önemli bir web sayfasını silinmeden korumak, silinse bile erişmeye devam etmek istiyorsanız teyit.link’e girerek ilgili linki arşivlere ekleyebilirsiniz.
Ayrıca teyit.link içerisinde bir arama motoru da çalışıyor olacak. Bir konu, bir makale ya da bir tweeti aradığınızı ancak silinmiş olduğunu düşünün. Teyit.link’e girerek aradığınız içeriğin daha önce arşivlere kaydedilip kaydedilmediğine göz atabilirsiniz. Bu yöntem archive.is, archive.org ile birlikte kullanıldığında daha etkin sonuçlar verecektir.
Linki arşivlere almanın özellikle haber yapanlar için neden önemli olduğunu bir örnekle açıklayalım. BirGün gazetesi 8 Ocak 2016 tarihinde “Diyanet’ten skandal fetva: Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil!” başlığıyla bir haber yayımladı . Haberde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın web sitesindeki soru-cevap kısmında “Öz kızını öperken şehvet duymanın nikaha etkisi olur mu?” sorusuna verilen cevap anlatılıyordu.
Gazete haberi dayandırdığı web sayfasının linkine ve ekran görüntüsüne de haberin içinde yer vermişti.
Ancak Diyanet’in web sayfası, haber Twitter’da gündem olduktan birkaç saat sonra yok oldu. Puf! Haber yaklaşık bir iki saat içerisinde delilsiz kaldı. Haberin doğru olup olmadığını anlamaya çalışanlar için artık BirGün’de yer alan ekran görüntüsünün montaj olup olmadığını öğrenmeye çalışmak daha elzem hale gelmişti.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nda olayın bu kadar büyümesini beklemeyen yöneticiler cevabı siteden kaldırmıştı. Neyse ki hızlı davranıldığı için Google önbellekte cevabın yer aldığı web sayfasının görüntüsü hala korunuyordu, ancak yukarıda da belirtildiği gibi onun da ortadan kalkma ihtimali an meselesiydi.
Archive.is sayesinde en azından Google önbellekteki görüntü arşivlere alınabildi ve haberde bahsedilen linkin içerisinde gerçekten bu metnin yer almış olduğu ıspatlanabildi. Belki bu arşiv linki elde edilemeseydi Diyanet İşleri Başkanlığı “Hayır! Sitemizde böyle bir metin hiçbir zaman yer almadı! Haberler yalan.” açıklaması yapacaktı. Ancak artık böyle bir imkanı kalmamıştı .
Çoğu zaman özellikle siyasetçilerin attığı tweetler söz konusu olduğunda bir sürü ekran görüntüsüyle karşılaşırız. İnternet kullanıcıları bu görüntüleri iddialarına delil olarak kullanırlar. Ancak teyit.org’da “Hiçbir ekran görüntüsüne güvenme” şiarını benimsemiş durumdayız. Çünkü ekran görüntülerinin her zaman manipülasyona açık, üzerinde oynanmaya müsait olduğunun farkındayız. Ayrıca ekran görüntüsü alan kişinin saat ayarlarında bir sıkıntı varsa tweetin atıldığı saati yanlış anlama ihtimalimizi de göz ardı edemeyiz.
Bu yüzden teyit.link gibi bir araçla kaydedilmiş linkler önemlidir. Çünkü bu araçlar sadece ekran görüntüsünü değil aynı zamanda web sayfalarının arkasında yer alan kodları da barındırır. Yani arşivi alınan bir sayfanın linkini kodlar arasında gezinerek birden fazla kez doğrulamanıza olanak tanır.
Herkese açık ve ücretsiz olarak sağladığımız teyit.link ’in başta haberciler ve araştırmacılar olmak üzere, internet üzerinden haber alan herkesin işine yarayacağını umuyoruz.
|
“Sahte haberlerden sonra gelecek şey çok daha kötü olacak”
|
https://teyit.org/teyitpedia/sahte-haberlerden-sonra-gelecek-sey-cok-daha-kotu-olacak
|
Nisan ayında Perugia’da gerçekleşen Uluslararası Gazetecilik Festivali’ nde gazeteciliğin geleceği, yalan-sahte haber sorunu, gazetecilikte azınlık hakları, etik sorunlar, dijital medya ve yeni teknolojiler gibi meseleler özellikle ağırlıktaydı. Bu festival süresince pek çok oturuma katılma şansı elde ettik. Yalan haber ve Post-truth ( Hakikat sonrası ) tanımlaması ve sorunlarının ortaya konması açısından yararlı paneller bulunuyordu.
Önemli gördüğüm panellerden birisinde, Elon Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi’nde profesörlük yapan Jonathan Albright’ın sunuşunu yaptığı oturumda özellikle “fake news” sahte haber tanımıyla birlikte gelişen ortamın ilerleyen süreçlerde nasıl bir yapıya dönüşüp nasıl sorunları karşımıza çıkaracağı üzerine konuşuldu. “ Stop worrying about fake news. What comes next will be much worse ” (Sahte haberler konusunda endişelenmeyi bırakın. Arkasından gelen şey çok daha kötü olacak) isimli panelde, Jonathan Albright genel anlamda yalan haberin nasıl yayıldığına ilişkin yaptığı haritalandırma ve görselleştirme çalışmasını aktardı. Bu haritalandırmanın derinlemesine düşünülmesiyle bunun yalan haber sorununun ötesinde ve gelecekte gazeteciler için çok daha sıkıntılı süreçleri doğurabileceğini ifade etti.
Panelin tamamını buradan izleyebilirsiniz:
ABD’deki seçim sonrasında beklenmeyen sonuçların ardından bu sürecin onu bu araştırmayı yapmaya ittiğinden bahseden Albright, Facebook ve Twitter gibi platformların seçimi nasıl etkilediğinden bahsedildiğini ama bakılmayan bazı noktalar ve mekanizmalar olduğunu, anlamlandıramadığı yerlerin bütünsel bakarak çözülebileceğini düşünerek Makro/ Mikro-Propaganda ve Yalan Haber isimli bu araştırmayı yapmaya başladığını ifade etti.
Yalan haber bu işin bir parçasıydı elbette ki ama daha genel anlamıyla bu konuyu incelemek için işin sistematiğine bakmak gerekliydi. Öncelikli olarak baktığı yer verinin nasıl kullanıldığı. Reklam şirketleri insanları hedeflemek için bu verileri nasıl kullanıyorlardı.
Google’dan gelen aramalara bakarak ilerlerken bu konuyla ilgili en önemli nokta yalan haberlerin pek çoğu Facebook ya da Twitter’daki direk linklerden bu aramalara geliyorlardı ama hepsi organik aramalar sonucu bu linklere ulaşıyorlardı. Bu verilerin nasıl hareket ettiğine biraz daha detaylı baktığında big data (büyük veri) yerine bunu actionable data (harekete geçirici veri) olarak yorumlayabileceğini fark ettiğini aktarıyor. Bunun anlamı da spesifik içeriklerin spesifik kişilere ulaşmasının sağlanması olarak ele alınıyor. Etki yaratabilmek için kişilerin duygularının hedef alınıyor olması işin bu seviyeye ulaşmasına ön ayak olmuş gibi.
Haritalandırmaya başladığında gördüğü şey büyük platformların dışına çıkan ve büyük, küçük bütün platformlarda ve bireysel bloglarda dahi propagandanın yayıldığıydı.
Yaptığı çalışmada içeriklere değil ilişkilere odaklanılmış. Kaynağını bulmak, akışı takip etmek ve ilişkiselliği ortaya koymayı amaçlamış. Örneğin bir haber sitesiyle bir think-tank arasında ilişki olması, farklı aktörlerin ilişkilerine bakabilmek, bu yalan haberin anlamlandırmasında da yardımcı olabilir.
Bu çalışmalarında system-level analizi yöntemiyle medyanın siyasi eko sistemini ortaya koyuyor. Bu özellikle etkileyici çünkü Trump’ın seçimi kazanmasının ardından haberlerin, yalan haberlerin yayılmasının sadece sağ kanattaki haber siteleri ya da hesapları üzerinden yapıldığına ilişkin yazılar okuduk ve çalışmalar gördük. Ama daha genel anlamda medyanın kutuplaşmış hali ve algoritmalardan etkilenmesi aslında herkesi ve her siyasi grubu etkileyen bir durum. Bu çalışma sol kanattaki gruplaşmaları da göstermek için oldukça başarılı. Cumhuriyetçileri desteklediği düşünülen sağ kanattaki gruplaşmanın diğer gruba göre çok daha sık ve geniş bir ağa sahip olduğunu söylemek mümkün. Bu çalışmadaki en önemli unsur bu haritalandırmanın internetin tamamını kapsıyor olması. Yani çalışmaların büyük çoğunluğu sadece Twitter’ı ya da Facebook’u ele alırken bu çalışma, tüm interneti ele alıyor.
The Guardian ’da yazdığı yazıda da bahsettiği gibi yalan haber sorunu üzerine keşfettiği şeylerden en önemlisinin bunun sadece sağ kanattaki siteler için geçerli olmadığı konusuydu. Yaptığı çalışmada sol kanattaki sitelerin ve hyperlinklerin kullanıcıyı nerelere götürdüğüyle ilgili bir medya eko sistemi ortaya koymaya çalıştı. Hangi mekanizmalarla bu içeriklerin yayıldığı ve hangi içeriklerin viralleştiğine ilişkin önemli noktaları açığa çıkaran bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Örneğin siyasi ve taraflı internet sitelerinin nereye işaret ettiğine bakmanın önemli olduğunu açıklayan Albright, bu tür sitelerin bağlantılarına bakıldığında ancak aradaki ilişkinin anlaşılabileceğini ve her şeyin daha anlamlı hale geldiğini ifade ediyor. Belirli platformları değil de bütün internetin incelendiğinde aslında küçük blogların ve küçük think-tanklerin sitelerinin birbiriyle bağlantısının kolaylıkla görülebildiğini söylüyor. Yaptığı çalışmada, etki yaratan bu küçük blog yada Twitter hesaplarının Donal Trump’ın Twitter hesabıyla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.
İkinci olarak yaptığı şey ise internetin görünen değil görünmeyen yönüne yani gölgelerine odaklanmak olmuş. Bundan kastettiği şey ise girdiğiniz bir sitede hakkınızda bilgiler toplanır ve girdiğiniz siteler aslında sizi takip eder ve hakkınızdaki bilgileri kendi işine yarayacak şekilde nasıl kullanacağına bakar. Albright, yaptığı çalışmada sağ kanatta yer alan 170 siteyi ele alarak bu trafiği ve nasıl takip ettiklerini incelemiş.
E-postanın hala hedeflemek için çok iyi bir yöntem olduğunu düşünüyor. Özellikle sahte haberlerin yapıldığı sitelerde pop-up şeklinde kullanıcıların karşısına çıkan ve mail adresinin girilmesini istendiği yöntemleri kullanıyorlar. Bu yöntemler içerisinde Albright’ın duygusal sosyal mühendislik dediği uygulamalar var. Örneğin sayfayı Twitter’dan ya da Facebook’tan takip edilmesini isteyen Cumhuriyetçi bir sayfa bunu yapabilmek için kullanıcının karşısına “Hillary Clinton’ı hapiste görmek ister misin?” sorusunu soruyor ve sayfayı sosyal platformlarda Beğen’mesini bekliyor.
Yaptığı sunumda çalışmasında verdiği başka bir örnek dikkat edilmesi gereken bir noktaydı bana kalırsa. New York Times gibi daha solda ve merkez kanatta yer alan sayfaların Donald Trump gibi sayfalarla bağlantısı olmadığını görmüş. Çünkü bu tür sayfalar Trump’la ilgili bir haber yaparken dahi bir link kullanmamaya, ekran görüntüsü almaya çalıştıklarını ifade etmişler. Eğer bu tür hesaplara ya da sahte haberleri yayan hesaplara link verilirse ya da “Takip etiketleri” paylaşımların içerisinde yer alırsa bu hesapların ve sitelerin daha çok ortaya çıkmasına ve patlamasına neden oluyor.
Sahte haber sitelerinin daha güvenilir görünmek için güvenilir başka haber kaynaklarının tasarımına benzer tasarımlar yapıyor olması da dikkat çekici bir noktaydı. Bu sayede hem kullanıcıların güvenini kazanıyor zaman zaman da kafa karışıklığını kullanarak kendi sitesine trafik çekip, yalan haberleri de yaymış oluyorlar.
En genel anlamda anlatmak istediği bütün bu yalan haber sorununa bakarken anlamamız gereken şey artık bilgi çağında ve bilgi paylaşımında başka bir alana ve döneme geçildiği. Bunun ileride sağ, sol ya da merkezde olmakla bir ilgisi olmayacağı ve bütün bu büyük sosyal medya platformlarının algoritmalarının bizim için neyi, nasıl “fake” olarak kabul edeceğimize dair kararlar vereceği tehlikesi.
Yalan haber her zaman vardı ancak bunun ölçeğinin değişmiş olması bu çalışmada da ortaya konulan en önemli şey. Geçmişte de elbet yalan haber vardı ama daha az görünürdü. Bugün görünürlüğü artan bu yalan haber sorunu ileride kapalı sosyal ağlarda, sadece davet edilerek girilen sosyal platformlarda, yapay zeka ve algoritmaların kontrolünde hapsedilmiş olacak ve işte Albright’ın tanımladığı gelecekte korkulması gereken şey de bu. Yani herkes kendi platformlarında kendi gerçekliğini yaşayacak ve bu gerçeklik algoritmalarla daha da şekillenecek ve bizlerin kontrolüne bırakılmayan kontrol mekanizmaları ortaya çıkabilecek.
|
Haber merkezleri için etkileşim ne anlama geliyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/haber-merkezleri-icin-etkilesim-ne-anlama-geliyor
|
Nisan ayında İtalya’nın Perugia kentinde düzenlenen Uluslararası Gazetecilik Festivali ’nin bu yılki ana konusu “yalan haber”di. Kavram, Amerikan seçimlerinde popüler olması sebebiyle, genellikle Amerika ve Trump eksenli tartışıldı.
Haber merkezlerinin dijital varlıklarını sürdürdükleri mecralar olan Google ve Facebook, algoritmaları ve yayıncılara sunduğu gelir modelleriyle “yalan haber” meselesinde odak haline gelmişti. Her iki şirket de festivalde hem fiziksel olarak hem de gerçekleşen oturumlar içerisinde çokça yer kaplıyordu. Facebook da Google da oturumlarda “yalan haber” konusunu açmaktan kaçınmazken Google, Festival’in ikinci günü Google Fact Checking Tag ’i duyurdu.
Tabii yalan haber meselesi içerisinde hedef haline gelen bu iki dev teknoloji şirketi gazeteciler ve medya organizasyonları için de iletişim ve etkileşimlerini yürüttükleri mecralar olarak dijital varlıklarını devam ettirmek için büyük öneme sahipler. Dijitalleşen yayıncılıkta görünür olabilmek için kullanıcılarını önceliklendiren ve onların deneyimlerine göre mecralarını tasarlayan bu iki platformdaki etkileşim performansıyla ölçülüyor.
Google ve Facebook oturumlarına katılımın yoğunluğundan da anlaşılıyor ki tüm gazeteciler bu mecralarda görünürlüğünü daha nasıl artırabilirim sorusuna yanıt arıyor. Ancak öncelikle sorulması gerekenlerin başında medya kuruluşlarının etkileşimi nasıl tanımladıkları geliyor.
Benim de en çok ilgimi çeken oturumlardan biri Oregon Üniversitesi Agora Gazetecilik Merkezi ’nden Andrew DeVigal’in moderatörlüğünü yaptığı, medya kuruluşları için etkileşim stratejileri geliştiren Hearken ’in kurucu ortağı Jennifer Brandel ve topluluk etkileşim aracı GrounSuorce kurucusu Andrew Haeg’in bulundukları “ Bugün kullanabileceğiniz etkileşim stratejileri ve araçları ” oturumu oldu.
Oturum etkileşimin tanımı tartışmasıyla başladı ve etkileşim; hareket (tıklama, beğenme, yorum yapma ya da paylaşma) olarak değil bir ilişki kurma biçimi olarak tanımlanması gerekliliği vurgulandı. Konuşmacıların her biri haber merkezlerinde etkileşimle olan ilişkinin gazetecilerin lehine kullanılabilecekken nasıl da sayılara indirgenerek bir pazarlama faaliyetine dönüştüğünden bahsetti. Etkileşim, medya organizasyonu için hareket sayılarından ibaret kaldığı sürece bir pazarlama çalışmasından öteye gidemiyor. Bu potansiyel kullanılmadıkça klasik yayın anlayışıyla sürdürülen etkileşim bir topluluk oluşturmaktan uzak bir monolog’a dönüşüyor.
Kaynak: http://journalismthatmatters.org/experienceengagement/
Strateji tarafında kurdukları Hearken’le medya organizasyonlarıyla çalışan Jennifer Brandel’in sorduğu temel soru şuydu; okuyucular, ortaya konulan gazeteciliği ve hikayeleri ne kadar etkileyebiliyor? Eğer anlamlı bir cevap verilemiyorsa aslında mecralar içerisinde yürütülen iletişim, etkileşim olarak anlamlı bir sonuç vermiyor.
Brandel, etkileşimi etkileşim yapanın okuyucunun hareketleri değil, gazetecinin ya da haber merkezinin okuyucuyu karar alma süreçlerine dahil etmesi ve onu yeniden etkileşime çağırarak bu döngüyü tamamlaması olduğunu savunuyor.
Kaynak: Hearken
Ancak kurulan bu çemberin sonuç vermesi bu yapının sürdürülebilirliğine bağlı. Eğer yayıncı karar alma sürecine okuyucuyu davet etmeye karar vermişse bunu düzenli ve uzun vadeli düşünmeli. Böylece uzun vadede haber merkezi için okuyucu topluluğa dönüşebilir ve hikayelerin, kendisinin desteği ve katkısıyla ortaya çıktığını deneyimleyen okuyucu, haber merkezi için bir topluluğa dönüşebilir.r.
Topluluk oluşturmak ve bu topluluğu yönetirken aynı zamanda topluluktan hikayeler toplamak, etkileşimin en temel unsurlarından biri.Bu ihtiyacı ve etkileşimi kolaylaştırmak içinAndrew Haeg’in kurucusu olduğu GroundSource haber merkezlerine toplukluklarıyla doğrudan bir mesajlaşma uygulamasıyla iletişimi sürdürebilecekleri ve yönetebilecekleri bir mesajlaşma uygulaması sunuyor.
Etkileşim yaklaşımlarını topluluk oluşturma yönünde geliştiren medya organizasyonlarının kullanabilecekleri Quartz gibi chatbotlar ve mesajlaşma uygulaması bulunuyor. Bunların bir kısmı da Festivalde alana getirdikleri yeniliklerle birlik kendilerine yer bulmuştu.
Sonuç olarak yalan haber meselesinin ardından en çok anlaşılmaya çalışılan ve üzerine konuşulan konulardan biri de etkileşim. Dijitalde etkileşimde kalmak için nasıl içerik oluşturulmalı, önemli tartışma konularından biriydi ve öyle görünüyor ki haber merkezlerinin ilerleyen süreçte okuyucuyu içeriğe dahil etmesi etkileşimin yönetiminde belirleyici olacak.
|
5 adımda Vikipedi’ye girilen bilgileri doğrulama
|
https://teyit.org/teyitpedia/5-adimda-vikipediye-girilen-bilgileri-dogrulama
|
*Bu içerik ilk kez Fact Checking Day tarafından 2 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gülin Çavuş tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Vikipedi dünyada en çok referans olarak kullanılan site. Ayda 500 milyon insan Vikipedi’den bir yazı okuyor. Dünyanın bilgi kaynağı Vikipedi, yazıların herkes tarafından güncellenebilmesi özelliği sayesinde, sitedeki yazıları doğrulama işini de okuyuculara bırakıyor.
Vikipedi’de yer alan her bilginin Güvenilir Kaynaklar rehberindeki kaynaklardan oluşan referanslarla desteklenmesi gerekiyor.
Uygun alıntılar ve referanslarla desteklenmemiş içerikler Vikipedi’nin gönüllü editörlerinden oluşan Wikipedians tarafından siteden kaldırılıyor. Bazen, gönüllülerden oluşan bu ekip yazıyı kaldırmak yerine “referans gerekli” etiketi ekleyebiliyor.
“Referans gerekli” etiketi diğer gönüllü editörlerin konuyla ilgili güvenilir kaynaklara ihtiyaç duyulduğuna yönelik doğrulama yapması ve kaynağı araştırıp bulması konusunda cesaretlendirici oluyor. Eğer doğru bir kaynak bulunduysa, Vikipedi gönüllüleri bu referansı yazıya ekliyor. Bu süreç Vikipedi içerisinde doğrulama yapılması konusunda heveslendirici oluyor.
Vikipedi gönüllüsü olmak çok kolay;
1) Eğer bir hesabınız yoksa hemen bir Vikipedi hesabı açın . Vikipedi’nin ana sayfasına girerek sağ üst köşede yer alan “Hesap Oluştur” tuşuna basmanız yeterli.
2) Giriş yaptıktan sonra, Vikipedi’nin “Referans Avcısı” (Citation Hunt) aracını bu linkten kullanmaya başlayabilirsiniz. Bu araç size Vikipedi’nin “Referans gerekli” etiketini almış yazılarını karşınıza getirecek. Eiket şuan için 20 dilde mevcut. (Türkçe bu diller arasında yok. Yine de başka dillerde katkı koymaya devam edebilirsiniz.)
3) Şüphe edilen cümlenin, tanımın ya da olayın doğruluğunu ortaya çıkarmak için güvenilir kaynaklara bakarak araştırma yapın.
4) Eğer doğru değilse, düzenleme tuşuna basarak, şüpheli görünen bilgiyi silin ve düzenlediğiniz içeriğin özetini ekleyin. “Referanssız iddiayı kaldırdım, literatürde bu bilgiyi destekleyecek bir bilgi bulamadım” cümlesini ekleyin ya da doğru olan bilgiyi ekleyin ve beşinci adımı takip edin.
5) Eğer bilginin doğru olduğuna dair kanıtlar elde ettiyseniz Vikipedi’nin Güvenilir Kaynaklar rehberinde bu bilgiyi doğrulayacak bir kaynak bulun . Düzenle tuşuna basın ve sonra “Referans verin” diyerek kaynak gösterme adımlarını izleyin. Sayfayı kaydedin. Düzenleme özetini ekledikten sonra “Referans eklendi” yazın.
Doğru bilgiyle alakalı daha çok kaynak gösterme konusunda rahat olun. Vikipedi’deki bilgileri her zaman güncelleyebilirsiniz, o yüzden kendinizi bu sürece katılma konusunda sınırlamayın.
|
Araştırma: Sahte haberle mücadele etmek için gazeteciliği değiştirmeliyiz
|
https://teyit.org/teyitpedia/yalan-haberle-mucadele-etmek-icin-gazeteciligi-degistirmeliyiz
|
*Bu içerik ilk kez " Fixing Fake News Won't Fix Journalism " başlığıyla Wired tarafından 13 Mart 2017 tarihinde yayınlanmış ve Melek Güler tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Geçtiğimiz haftalarda Facebook’un yalan haber belasıyla mücadeleye dönük ilk çabaları büyük ölçüde görülmeye başlandı. Bir kullanıcı, bir gönderinin yanlış olduğundan şüphelenirse bunu işaretleyebiliyor. Sonrasında Facebook bu gönderiyi, doğruluğunun kontrol edilmesi için üçüncü parti kontrol mekanizmalarına - Amerika’da Snopes, PolitiFact ve ABC News gibi ortak kuruluşlara- yönlendiriyor ve bunlardan en az ikisi karşı çıkarsa gönderi “tartışmalı” olarak etiketleniyor.
Medya mensupları, en hafif deyimiyle, bundan pek etkilenmedi. Recode’den Peter Kafka söz konusu etiketle ilgili şunları yazdı: “‘Tartışmalı’, kulağa, ‘tamamen uydurma bir haberden’ ziyade NBA’in en değerli oyuncusu hakkındaki bir bar tartışmasıyla ilgiliymiş gibi geliyor.”
Kafka haklıydı. Facebook’un platformdaki yalancılığı ortadan kaldırmaya dönük adımları şu ana kadar hayli yetersiz kaldı; nüans eksiklikleri var, bunları bulmak güç ve kullanıcıların bu hizmeti kullanmasına bağlı. Ancak şirketin çabaları, online uydurma hikâyelerle mücadelede sağlam bir stratejiye evrilse bile yalan haberleri düzeltme konusunda başarılı olmuş sayılmayacağız çünkü düzeltmemiz gereken gazeteciliğin kendisi. Yalancılıktan kurtulmak ise yalnızca bir başlangıç.
Çoğu zaman,yalan haberi ön yargılı haber ve kötü yapılmış haber ile bir arada düşünürüz. Gazeteciliği iyileştirmek ve böylece güçlü kişileri hesap verebilir hale getiren ve ortak bir diyalog dilini sağlayan dördüncü kuvvetimiz olarak işlevine devam edebilmesi için bu üç meseleyle başa çıkmamız gerekiyor.
Sahte haber her zaman var oldu. Ancak geçen altı ay içinde, bu terim bir anda kendisinden daha büyük bir hale geldi. Doğru görünen ancak doğru olmayan birtakım olguları belirtmek için kullanılırdı ancak yalan haberin yaygın tanımı üzerinde tam da hepimiz bir fikir birliğine varmışken Birleşik Devletler’in 45. Başkanı bu terimi kendi menfaati için kullanmaya başladı. Her şey geçen Aralık ayında atılan bir tweet ile başladı:
@CNN’in Başkanlığım sırasında The Apprentice üzerinde çalışmayı sürdüreceğime -hatta part-time olarak- dair haberleri gülünç & doğru değil- SAHTE HABER!
Trump tabii ki bu bunların yanlış olduğunu kastetmiyordu. Bunları sevmediğini veya kabul etmediğini söylemek istiyordu. Bunu takip eden haftalarda ve aylarda Trump, becerikli bir şekilde bunu, kısmen veya tamamen karşı çıktığı her haberi kapsayacak bir terime dönüştürdü :
Başarısız @nytimes “Sayın Xi 14 Kasım’dan beri Sayın Trump ile konuşmadı” dediği Çin haberiyle büyük bir SAHTE HABER yapmıştır. Daha dün uzun uzun konuştuk
SAHTE HABERlerin size Trump yönetiminde büyük bir iç kavga olduğunu söylemesine izin vermeyin. Gayet iyi geçiniyoruz ve önemli şeyler yapıyoruz !
Trump, “büyük” ve “çarpıtılmış” kelimeleriyle birlikte kullandığı “yalan haberi”, gazetecileri ve okurlarını, işlevsel bir basın için zemin oluşturmaya çalışırken kullandıkları dilden mahrum bırakarak işe yaramaz ve kendisine hizmet eden bir terime dönüştürdü.
Bunun ışığında, gazeteciliği iyileştirmekten nasıl bahsedebiliriz? Bu noktada üç temel meseleye odaklanmamızı öneriyorum:
Başlangıçtan beri insanlar, siyasi kazanım için doğruları değiştirmiştir. Roma Cumhuriyeti’nin son savaşında Octavius, Marcus Antonius’u yenmesine yardımcı olması için dezenformasyon dan faydalanmıştır. Ancak ilk zamanlarda propaganda, genellikle iktidardakiler tarafından üretiliyor ve geleneksel kitle iletişim kanalları yoluyla dağıtılıyordu. Dağıtımın önündeki engeller, bugün olduğundan çok daha fazlaydı: bir yayını hazırlamak ve dağıtmak maliyetliydi. Güvenilir bir marka inşa etmek ve kitleleri bu marka etrafında bir araya getirmek çok daha zordu. Çoğu yayın genel medya kurallarına uymak durumundaydı ve uymadığında da davalarla karşı karşıya kalıyordu.
İnternet, kuralları değiştirerek asimetrik enformasyon savaşı için gerekli koşulları yarattı; bu ortamda küçük gruplar, yalan iddiaları baş döndürücü bir hızda kalıcı hale getirmek üzere sosyal medyanın algoritmalarıyla ve sosyal etkileşimlerle oynayabiliyor. Wordpress’e erişimi olan bir ergen, New York Times kadar inandırıcı görünen bir yayın oluşturabilir. Sanal gerçeklikte çok sayıda internet yayınının dolaşımda olmasıyla birlikte, düzenleyici otoriteler ve hukuk sistemi, iftira ve karalama yasalarını düzgün şekilde uygulayamıyor. Kısacası yalan söylemek ucuz ve kolay ve de hiçbir sonucu yok. Yalan haber uyduranlardan bazıları siyasi nedenlerle hareket ederken diğerleri, karşılığında reklam satabilecekleri viraller oluşturarak kazanç sağlamanın hızlı bir yolunu bulmuş durumda. Bazıları da bunu yalnızca eğlenmek, büyük bir kaos yaratmanın verdiği tatmin için yapıyor.
Bu tür dijital ortamda yayılan dezenformasyon bir sorun teşkil ediyor ancak Stanford Üniversitesi ve New York Üniversitesi’nin ocak ayındaki bir çalışmasına göre, seçimler öncesinde hakim haber kaynağı bu değildi. Dahası çalışma, Amerikalıların yalnızca yüzde 14’ünün, sosyal medyayı, seçim öncesi “en önemli” bilgi kaynağı olarak tanımladığına dikkat çekiyor.
Aralık’ta Facebook, platformdaki asılsız gönderilerle başa çıkmak için bir dizi tedbir aldığını duyurdu . Şirket, kullanıcıların dezenformasyonu bayrakla işaretlemesine olanak sağlamanın yanı sıra, yanlış başlıkları dolaşıma sokanların finansal teşviklerini de kesmeye çalışacak. Şirket ayrıca yalan haberleri dijital olarak tespit edebilmek için kişilerin haberleri nasıl paylaştığına ilişkin verileri de analiz edeceğini açıkladı. Bunlar, spam içeriklerden kurtulmak için başlangıç olarak güçlü tedbirler.
Amerika tarihinin kısa bir döneminde, 19. yüzyılın yarısı ile 20. yüzyılın büyük bir bölümünü kapsayan bir dönemde, okurlar aldığı haberlerin ön yargısız olmasını bekliyordu. Gazetecilere, doğrunun bir yorumunu değil doğrunun tam kendisini bildirme sorumluluğu yüklüyorlardı. Tarafsızlığın peşinden koşmak bir amaçtı. Bu; hükümetimizin, şirketlerin ve basının bizim için en iyi olanı akıllarından çıkarmadan dürüst biçimde hareket ettiklerine inanarak genellikle ilgili kurumlara güvendiğimiz bir dönemdi. Haber kuruluşlarının güvenilirliği, haberlerin art arda doğru çıkmasıyla birlikte sağlamlaşmıştı.
Oysa mutlak tarafsızlık miti internetin gelmesinden önce aşınmaya başladı. Ancak eğitimli okurlar genelde ön yargının farkına varabiliyordu. Haberlerimizi hâlâ az sayıda kaynaktan alıyorduk ve bu kaynakların siyasi eğilimlerini anlayabiliyor ve bakış açılarının haber yapma şekillerini nasıl etkilediğini gözlemleyebiliyorduk. Bir haberin Wall Street Journal tarafından yapılan versiyonu, her zaman New York Times tarafından yayımlanan şeklinden daha sağ eğilimli olurdu. Fox News her zaman CNN’den daha muhafazakâr yayın yapardı.
Medya tercihlerimizin dünya görüşlerimizle uyumlu olduğu ve giderek daha da daraldığı bir aşırı partizanlık çağına girmiş bulunuyoruz.Haber programları, izleyici kazanabilmek için gerçek haberleri toplamak yerine tahminleri ve uzman görüşlerini öncelikli hale getirerek aynı telden çalıyorlar. Her şey bir “ hot take ”* haline geldi ve okurlar, kendi dünya görüşlerine uyan hot take’lere yönelerek bu partizanlığı daha da artırıyorlar.
Dahası ön yargı öyle sinsi bir hale geldi ki artık yayınlar yerine, tam olarak anlamadığımız ve genellikle fark edemediğimiz algoritmalarla dolaşıma sokulup yayılması çok daha olası. Sonuç olarak birkaç on yıl öncesinde eğitimli gençlere, erişkinliğe girdiklerinde yayınlar arasında ayrım yapabilsinler diye, medya okuryazarlığını efektif bir şekilde öğretebiliyorduk. Örneğin Wall Street Journal alırsanız gazetenin eğilimini daha önceden anlardınız. Bugün, efektif medya okuryazarlığı, algoritmaların aşırı kişiselleştirilmiş mesajları bize nasıl sunduğunu anlamamızı gerektiriyor. Facebook Haber Akışınızda (News Feed) bir makale göründüğünde o haberi görmenizi belirlemede hangi algoritmik formülün devreye girdiği bilinmiyor. Ayrıca bu daha sofistike bir haber ortamını kavramayı da gerektiriyor: büyük ölçüde kabul edilen gerçekler (örneğin: Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn , Başkan Yardımcısı Mike Pence’i, Rusya’nın ABD Büyükelçisi ile görüşmesiyle ilgili yanlış bilgilendirdi) ile gerçek kılığına bürünmüş, tekrar eden perspektifler arasında bir ayrım yapmak zorundayız. Yalnızca geleneksel haber markalarını değil aynı zamanda Breitbart’tan Buzzfeed’e bir sürü sonradan türeyen siteyi de anlamak ve bunları Seattle Tribune (bu daha bir şey değil) gibi yalan haber sitelerinden ayırt etmek zorundayız. Kısacası, bu da hayli zor.
Ön yargıyı, medya okuryazarlığını en başından her müfredatın ana öğesi yaparak eğitim yoluyla aşmaya başlayabiliriz. Ancak tek başına bu yeterli olmayacaktır. Aynı zamanda teknoloji şirketlerinden, hangi bilgileri göreceğimize nasıl karar verdikleri konusunda daha şeffaf olmalarını talep etmek ve de çok daha geniş haber kaynaklarını görmemize olanak veren yeni araçlar inşa etmek zorundayız.
Geleneksel medyanın iş modelleri, bu şirketleri ayakta tutan yüksek marjlı basılı reklamcılığın azalmasıyla birlikte uzun bir süredir geri dönüşü olmayan bir şekilde bozuluyor. Şirketlerin dijital gazetecilikten nasıl para kazanacaklarını anlama konusunda pek bir yol kat edememeleri nedeniyle, hem basın hem de TV haber merkezleri, yaklaşık yirmi yıldır kaynak açlığı çekiyor.
Sonuç olarak sahada, özellikle kamu çıkarına olan ancak onlara pek çekici gelmiyormuş gibi görünebilen haberlerin peşinde koşan çok az muhabirimiz var.Bunların yerine görüş bildiren uzmanlar ile köşe yazarlarımız var; internette okudukları başka insanların fikirlerini tekrar eden ve de izleyiciye hizmet etmekten ziyade sayfa görüntülenmesini artırmaya dönük dar bir konu bandına bağlı kalan muhabirlerimiz var.Haberlerin doğruluğunu kontrol eden kişilerin ve editörlerin az sayıda olmasıyla birlikte iş yükü fazla olan yazarlar, fikirlerini tam olarak değerlendirmeye veya kavramlarını editörlerle birlikte dikkatlice irdelemeye zaman bulamıyor. Bunun sonucu ise istikrarsız bir kalite. Zamanla bu durum, markalara olan güveni de aşındıracaktır.
Ancak şu anda geleneksel medya organları, politik görüşler ve güncel olaylar üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmayı sürdürüyor. Sosyal medyanın seçim sonucuna etkisi üzerine çok fazla odaklanılmış olsa da geleneksel medya çok daha büyük bir rol oynamıştır. “Filtre baloncuğu” terimini türeten web girişimcisi Eli Pariser, seçimden hemen sonra bir röportajda, “Pew’e göre 2016’da hâlâ, çoğu Amerikalı haberlerini yerel TV kanallarından alıyor. Bu yüzden aslında bu seçimin sonuçlarını genelde sosyal medyaya, özelde de filtre baloncuğuna atfetmenin çok zor olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Güveni yeniden kazanmak için medya organlarının tutarlı bir şekilde kaliteli içerik sunması ve buna hızlı veya popüler olmaktan daha fazla önem vermesi gerekiyor. Bu da şirketlerin, kaliteyi ödüllendiren yeni iş modelleri denemelerini gerektirecektir. Ocak ayında New York Times’taki bir makalede Jessica Yellin, Time Warner’ın AT&T ile birleşmesinin koşulu olarak otoritelerin, CNN’in yeni bir bağımsız tüzel kişiye satılması için ısrar etmesi gerektiğini belirtti. Yellin, bu tüzel kişinin, kamu yararına haber yapmaya adanmış bağımsız bir CNN’i yönetmek üzere fon sağlamaya hevesli hayırseverlerden, vakıflardan ve küçük bağışçılardan oluşması gerektiğini ifade etti. Bu durum, daha iyi bir gazetecilik arayışına, kârı maksimuma çıkarma arzusuyla aynı düzeyde ve hatta daha fazla önem verilmesini sağlayacaktır.
Medya giderse demokrasi de gider. Ancak gazeteciliğin kaderi henüz çizilmiş değil. Gazeteciliğe olan kolektif inancımızı yeniden canlandırabilmek için tüm endüstri kollarında hep birlikte çalışmamız gerekecek. Hem ekonomik hem de entelektüel olarak bunu sağlayacak kaynaklara sahibiz; şimdi bunun sözünü vermeliyiz.
*hot-take: yeni meydana gelmiş bir olay karşısında hızlı bir şekilde hazırlanan, birincil amacı dikkat çekmek olan kısa yorum. ( çeviri notu)
|
Araştırma: Medya okuryazarlığınızı geliştirmek için takip etmeniz gereken 5 adım
|
https://teyit.org/teyitpedia/medya-okuryazarligini-gelistirmek-icin-takip-edilmesi-gereken-5-adim
|
*Bu içerik ilk kez " 5 steps to improve your media literacy " başlığıyla Teen Vogue tarafından 27 Nisan 2017 tarihinde yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Elbette, çoğumuz bir şeyi internette okumuş olmanın o şeyin doğru olduğu anlamına gelmediğini biliyoruz. Son zamanlarda da herkes gerçek haber gibi görünecek şekilde kasıtlı olarak düzenlenmiş aldatmacalardan, propagandadan ve kuyruklu yalanlardan, yani yalan haberlerden bahsediyor.
Başkan Donald Trump’ın bu terimi ana akım medyada yayımlanan, hemfikir olmadığı her şeyi ifade edecek şekilde yeniden tanımlamaya çalışması kafa karıştırıcı. Kıymetli ve düşünmeye teşvik eden bir yazı türü olan hiciv bile yanlışlıkla yalan haberlerle aynı kefeye konuyor veya olduğu gibi anlaşılıp haber zannediliyor .
Peki ya açıkça yalan veya hiciv olmayan haberler ne durumda? Meşru görünen ancak tam emin olamadıklarınız? Bütün karmaşayı eleyip bir makalenin, haberin, videonun veya blog gönderisinin ya da başka bir içeriğin kanıtlarla desteklenen ve güvenilir bir kaynaktan alınmış gerçek bilgileri yansıttığını nasıl anlarsınız?
Görünen o ki bu amaçla kullanılabilecek kesin sonuçlu bir test yok. Ancak birkaç basit soruyla, haber akışınızı tarayıp yaratıcı yazarlık hocanızı gururlandıracak bir yalan ağıyla mı; altında başka bir amaç yatan ve gerçek kanıtlarla desteklenmeyen bir yazıyla mı; yoksa açık, şeffaf ve gerçeği arayan yöntemlerle yazılmış bir araştırmacı gazetecilik ürünüyle mi karşı karşıya olduğunuz hakkında, bilgiye dayalı bir karar verebilirsiniz. Bu niyetle, Teen Vogue Rockefeller Arşiv Merkezi, Boston Halk Kütüphanesi ve John F. Kennedy Başkanlık Kütüphanesi ve Müzesi dahil olmak üzere kütüphane, müze ve arşivlerde çalışmış Rebecca Pitts ’ten eleştirel düşünme, yalanların yayılmasıyla mücadele ve dünyanın düşünen yurttaşları olarak hayata katılmadaki toplu becerilerimizi şekillendiren bir sorumluluk olan medya okuryazarlığına yönelik bir rehber sunmasını istedi. Kendinize şu soruları sorun:
Haber veya video size bir başkası tarafından yönlendirildi mi? Arkadaşınız veya akrabanız sosyal medyada mı paylaştı? Gazeteci Andy Revkin Medium’daki yazısında şunları yazıyor: “Bilginin HAREKETİNİ izlemeye çalışın.” Sosyal medyadaki paylaşımlar doğası gereği bir haberin doğru veya yalan olmasını gerektirmez. Haberin ilk yayımlandığı yeri, kimin yazdığını, bir fikri desteklemek için sunulan kanıtları ve bu kanıtların güvenilir verilere ulaştırıp ulaştırmadığını bulmak için biraz daha derinlerde araştırma yapmanız gerekiyor.
Peki ya haberin ilk yayımlanma tarihi nedir? Eski haber mi, yeni bilgi olarak aktarılan eski bir yanlış haber mi? Konuşma özgürlüğü her türden içeriğin çevrimiçi ortamda yayılmasına izin veriyor ancak bu, tüm kaynakların yetkin olduğu anlamına gelmiyor. URL’yi de kontrol edin. Etki alanı ABC Haber Ajansı gibi saygın bir siteyi taklit etmeye mi çalışıyor? URL’nin sonunda .co görüyorsanız, bu muhtemelen sağlam bir kaynak değildir . Sitenin düzeni eski veya bir şekilde karışık görünüyor mu? Bu kesin bir kanıt olmasa da okuduklarınızın güvenilir olmadığına dair bir ipucudur.
Yalan veya ön yargılı, başka bir niyetle hazırlanmış haberler genellikle kışkırtmayı amaçlar.
Ne kadar üzülür, korkar veya hakkınızın korunduğunu hissederseniz habere tıklama olasılığınız da o kadar artar. WNYC’nin On the Media programının sunucularından ve yazı işleri müdürü Brooke Gladstone, Teen Vogue ’la yaptığı görüşmede “başlıklar genelde içindeki hikayeyle uzaktan yakından ilgili olmadığından” başlıklardan fazlasını okumayı öneriyor.
Gladstone şunları ekliyor: " Bir haber sizi öfkelendiriyorsa, muhtemelen bu amaçla tasarlanmıştır. Şu veya bu nedenle yönlendirildiğinize dair bir işarettir."
Sizin makaleyi okumanızdan kim kazanç sağlıyor? İlk olarak, haberi yayımlayan web sitesinin veya medya şirketinin adına bakın. Şirketin veya kuruluşun misyonunu bilmeseniz, bu bilgileri kolaylıkla bulabilir misiniz? Kuruluş veya şirket çok belirli ve dar bir gündemi destekliyor gibi görünüyor mu? Web sitesinin içinde nerede olduğunuza da dikkat edin. Gerçek bir haber sitesinde olup sponsorlu içeriğe baktığınızı fark etmemeniz oldukça kolaydır. Sponsorlu içerik otomatik olarak yalan haber değildir, elbette. Ancak satın alınmış ve ücretli içerik biçiminde reklam yapar. Saygın medya şirketleri reklam içeriği olarak bilinen bu içeriği işaretleyerek okuduğunuz içeriğin türünü açıkça belli eder.
New York City, Browning School kütüphanesinin müdürü Sarah Murphy öğrencilerinin neyi değil, nasıl düşünmeleri gerektiğine ilişkin bir eğitim olarak bir medya okuryazarlığı programı yürütüyor. Sarah’ya göre doğrulama sapmanızı (çn. Bir fikir hakkında olumlu görüş oluşturduktan sonra bu görüşle çelişecek bilgilere değer vermeme) kabul etmek yalanların yayılmasıyla mücadelede çok önemli bir ilk adım. "Onaylamadığınız her haber yalan haber olamaz” diyor Murphy. “Yazı, sizin bakış açınıza karşı olduğunda yanlışları görmek kolaydır” ancak yazı önceden kabul ettiğiniz görüşlerinizi destekliyorsa, bu yazıdaki yalanları göstermek çok daha zordur.
Çapraz referans çok önemlidir. Diğer yayınlar bu haberi nasıl aktarıyor? Saygın kaynaklar arasında genel bir fikir birliği var mı? Görüşme yapılan kişiyi ve kaynak olarak kullanılan kişiyi hesaba katmak gerekir. Bu kişi hikaye ile ilgili bir uzmanlığa sahip mi? Çeşitli bakış açıları göz önünde bulunduruluyor mu? Kandırılıp kandırılmadığınızdan emin değilseniz, diğer kaynaklara bakın. Okulunuzun kütüphanesinde ve halk kütüphanelerinde gerçek haber şampiyonları vardır. Kütüphaneciler kendilerini kayıtları, belgeleri ve yayımlanan çalışmaları çözümlemek için gereken becerilerle donatmaya adarlar. Harvard Kütüphanesi öğrencilerin iddiaları çapraz kontrolden geçirirken izleyebilecekleri adımların ana hatlarını belirleyen bir yalan haber, yanlış bilgi ve propaganda rehberi yayımladı. Bir kütüphaneciye sormak veya PolitiFact gibi güvenilir bir doğrulama sitesini ziyaret etmek de bu rehberin önerdiği adımlar arasında.
Brooke, konfor alanımızdan çıkıp zaman zaman, muhtemelen aynı fikirde olmayacağımız ve dünya görüşümüzü tehdit etme olasılığı olan bilgileri amaca yönelik bir şekilde aramaya teşvik ediyor. " Balonlarımızı patlatmak imkansız değilse bile, çok zor” diyor. " Ancak belki balonlarımızı biraz daha büyütmeye çalışabiliriz. Zaten sizi sarsabilecek, zorlayıcı bulduğunuz şeyleri sohbet konusu yapmak en zor şeylerden biridir.”
Doğru olmadığı açıkça belli olan bir şeyle karşılaştığınızda bunu yeniden paylaşmayın. Pew Araştırma Merkezi’nin çalışmasına göre Amerikalıların neredeyse yüzde yirmi beşi, bazen bilmeden çevrimiçi ortamda yalan haber paylaştıklarını kabul ediyor. Kendinizi tutun ve doğrulanmayan haberlerin viral haline gelmesini durdurun.
|
6 ayda 4 bin ihbar, 174 analiz, 54 ‘dikkat’
|
https://teyit.org/teyitpedia/6-ayda-4-bin-ihbar-174-analiz-54-dikkat
|
* Bu yazı 26 Ekim 2016 - 26 Nisan 2017 tarihleri arasındaki verilerle hazırlanmıştır.
26 Ekim 2016 tarihinde, gerçekler üzerine kurulu bir dünya hayaliyle çıktığımız yolculuğun altıncı ayını tamamladık. Altı ay boyunca, üstlendiğimiz doğru bilgiyi yayma sorumluluğunu kullanıcılarımızın da desteğiyle en iyi şekilde yerine getirmek için çaba sarf ettik.
Son altı ayı yalnızca şüpheli haberleri doğrulamak için analizler yazarak geçirmedik. Aynı zamanda dijital okur-yazarlığı geliştirmek, doğrulama süreçlerini ve internette haber doğrulamanın neden önemli olduğunu anlatmak amacıyla 55 #Doğrula yazısı yayınladık. Bu yazılarda post-truth tartışmalarından, doğrulama araçlarının kullanımına ve diğer ülkelerdeki yalan haber tartışmalarına dek birçok konuya değindik.
Bu süreçte 6 doğrulama eğitimi düzenledik. 6 konferansa konuşmacı olarak davet edildik.Toplamda 32 farklı medya kanalında röportaj verdik. Korsan Parti’nin katkılarıyla Mehmet Atakan Foça’nın editörlüğünde 2014 yılında çevirilen “Doğrulama El Kitabı”nı 16 Aralık’ta basılı hale getirdik.
İnternette gerçekleri ortaya çıkarmak üzere aldığımız sorumluluğu 5 Ocak’ta, dijital çağda güven ve doğruluk üzerine farkındalığı artırmak amacıyla kurulan First Draft News Network partnerleri arasına girerek uluslararası alana taşıdık. 1 Şubat 2017 itibariyle “Kutsal Bilgi Kaynağı” ekşi sözlük ile sözlükte yanlış bilginin önüne geçmek için çalışmaya başladık ve . 12 Nisan’da, yayınladığımız analizlerde kaynak olarak gösterdiğimiz linkleri her zaman ulaşılabilir kılmak için, zaman damgasıyla saklayabildiğimiz teyit.link’i duyurduk.
Son olarak Şubat ayında farklı disiplinlerden akademisyenlerin ve gazetecilerin bir araya geldiği bir eğitmen eğitimi düzenledik. Önümüzdeki günlerde yalan haber üzerine bu toplantının çıktılarını bir “Rehber” olarak yayınlayacağız.
5 kişilik ekibimizle 6 ayda internette karşılaştığımız 226 şüpheli haberin 174’ünü web sitesinde analiz olarak, 52’sini sosyal medyada “DİKKAT” başlığıyla yayınladık. Bu haberlerin 26’sını “Doğru” 184’ünü “Yanlış“ 10’unu “Karma“ ve 6’sını “Belirsiz“ olarak işaretledik .
Üstlendiğimiz misyon yalnızca şüpheli haberleri tespit edip doğrularını web sitesinde yayınlamak değil. Doğru bilgiyi yaygınlaştırmak da öncelikli hedeflerimizden. Haberlerin doğrularını ve yanlışlarını tüm delilleriyle ortaya koyduğumuz analizleri yaygınlaştırmak için, Türkiye’deki internet kullanıcılarının yüzde 73’ü için haber kaynağı haline gelmiş sosyal medyayı aktif olarak kullanıyoruz. Sitemizde yayınlanan analizlerin dışında kimi zaman da “DİKKAT” başlığıyla doğrudan sosyal medyada içerik üretiyoruz.
6 ayda Twitter’da 92 bin 162 takipçiye ulaştık. Yayınladığımız toplam 498 içerik, yaklaşık 70 bin kez retweetlendi ve yaklaşık 34 milyon kez görüntülendi.
6 ayda Facebook’ta yaklaşık 23 bin sayfa beğenisine ulaştık. Yayınladığımız toplam 274 içerik yaklaşık 20 bin kez paylaşıldı ve 5 milyon kişiye erişti.
Sosyal medya istatistikleri, 10 Aralık 2016’da Beşiktaş’ta ve 18 Aralık 2016’da Kayseri’de gerçekleşen patlamaların ve 31 Aralık 2016 gecesi Reina’da gerçekleşen silahlı saldırının yaşandığı günlerde teyit.org ’ u n sosyal medya hesaplarına diğer aylara göre daha fazla başvurulduğunu gösteriyor. Aralık ayında henüz teyit.org ikinci ayındayken Twitter’da 7 milyonun üzerinde görüntülenme aldık. Facebook’ta ise içeriklerimiz 1 milyondan fazla erişime ulaştı .
Sayfa tıklanması için “Son Dakika”, “Şok Şok Şok” gibi çarpıcı başlıkların etkili bir yöntem olduğu bilinse de teyit.org’un sosyal medya hesaplarında analiz paylaşırken bilginin tümünü verebilecek en net ve kısa cümleyi seçmeye özen gösteriyoruz. Bu bazen bizi takip edenlerin web sitesini daha az ziyaret etmesine ve hatta teyit.org’u “.org” uzantısına rağmen yalnızca bir Twitter hesabı olarak bilmelerine sebep olsa bile.
Üstlendiğimiz sorumluluğu yerine getirmek için çalışmayı sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde teyit.org’un yarattığı etkiyi büyütmek için yeni araçlar geliştirmeye, yeni kaynaklar bulmaya ve yeni bağlantılar kurmaya devam edeceğiz.
|
6 ayda 3 bin 505 kişi ihbar hatlarını kullanarak yankı fanuslarını aşmamıza yardım etti
|
https://teyit.org/teyitpedia/6-ayda-3-bin-505-kisi-ihbar-hatlarini-kullanarak-yanki-fanuslarini-asmamiza-yardim-etti
|
Yalan haber problemini anlatırken sıklıkla sosyal medyada kendimizi kapattığımız yankı fanuslarının (echo chamber) ve algoritmaların sebep olduğu filtre baloncuklarının (filter bubbles) bu haberlerin oluşması ve yayılmasındaki etkisinden bahsediyoruz.
Doğru habere ya da kutuplaşmış medya içerisindeki karşıt görüşlere erişimi zorlaştıran bu yapılar, hepimizin içinden çıkılması zor kendi gerçekliklerimize hapsolmamıza neden oluyor. İnternette şüpheli haber tararken kullandığımız araçlar,bazı yanlış haber ya da bilgilere ulaşmamızda yeterli olmayabiliyor.
Bu durumdan kurtulmak ve farklı yankı fanuslarında yayılan şüpheli haberleri tespit edebilmek için 26 Ekim 2016’dan bu yana sosyal medya hesapları, web sitesi , [email protected] mail adresi ve WhatsApp ihbar hattını kullanıyoruz. İnternet kullanıcılarından internette şüpheli buldukları haberleri bu kanallar aracılığıyla bizimle paylaşmalarını istiyoruz .
İnternette karşılaştıkları şüpheli haberleri bize ileten kullanıcılara, gönderdikleri haberlerle ilgili eğer web sitemizde bir analiz ya da sosyal medyada bir içerik yayınlamışsak geri dönüş yapıyor, haberin doğrusu hakkında bilgilendiriyoruz.
Geçtiğimiz 6 ayda bu deneyimin farklı yankı fanuslarına ulaşmamızda ve ölçülemediği ve takip edilemediği için “dark social” olarak isimlendirilen WhatsApp, Telegram gibi mesajlaşma uygulamalarında ve e-mail gruplarında yayılan yanlış haberleri tespit edebilmemize yardımcı olduğunu gördük. 26 Ekim 2016’dan bu yana tüm bu mecralardan toplamda 4 bin 534 ihbar aldık. Bu ihbarlarla şüpheli olduğu düşünülen 2 bin 98 tekil içerik bildirildi. İhbarların yüzde 62’si politika haberleriydi ve 2 bin 621 ihbar ile en çok kullanılan kanal Twitter oldu.
Toplamda aldığımız ihbarların yüzde 18.2’si sonuçlandı , önem, aciliyet ve yaygınlık öncelikleri sebebiyle yüzde 19.3’u arşive alındı, yüzde 62.5’i ise yeterli veriye ulaşılamadığı ya da veriler güvenilir olmadığı için sonuçlandırılamadı.
4 bin 534 ihbarın 3 bin 666’sına “Merhaba, bildiriminiz için teşekkürler. İncelemeye aldık. ?” cevabını verdik. İncelemeye aldığımız ihbarların yüzde 22.41’i analize ya da sosyal medya içeriğine dönüşerek sonuçlandı. Şüpheli haber bildirimini yapan kullanıcılara sonuçla ilgili geri dönüş yaptık. Bu ihbarların yüzde 77.59’u deliller eksik olduğu, yoruma dayandığı ya da inceleme sonucunda önem, aciliyet ve yaygınlık kriterlerimizi karşılamadığı için analize dönüşmedi .
“Hayırlı” kelimesinin kullanımını yasakladığı iddia edilen genelge WhatsApp aracılığıyla 27 kez gönderildi.
Geriye kalan 881’ine “Merhaba, bildiriminiz için teşekkürler. Doğrularken önceliklerimiz önem, aciliyet ve yaygınlık. Arşivimize aldık. ?” cevabını verdik. Arşive alınan ihbarların yüzde 6’sı analize dönüştü ve bildirimi yapmış olan kullanıcılara sonuçla ilgili geri dönüş yapıldı.
Bu zamana dek pek çok kez “Size çalışmalarınızda nasıl yardımcı olabilirim?” sorusuyla karşılaştık. teyit.org ekibinden 3 kişi gün içerisinde şüpheli haberleri tespit etmek için medyayı ve sosyal medyayı sürekli tarıyor. Ancak internette karşılaştıkları şüpheli haberleri bize sosyal medyadan ileterek yardımcı olan 3 bin 505 kişi daha var.
Yukarıda da görüldüğü gibi ihbarlar bizim için yankı fanuslarını aşmakta ve “dark social”’da konuşulanları tespit etmekte çok önemli. Önümüzdeki dönemde ihbar kanalları yoluyla daha farklı fanuslardan daha fazla haber almak ve yeni araçlar geliştirmek için çalışmaya devam edeceğiz.
|
Google, Teyit'in analizlerini arama sonuçlarında önceliklendirmeye başladı
|
https://teyit.org/teyitpedia/google-teyit-org-analizlerini-arama-sonuclarinda-onceliklendirmeye-basladi
|
ABD’deki başkanlık seçimlerini takiben Google, yaptığı açıklamada, sahte ve yalan haber paylaşımında bulunan yayıncıların reklam ve pazarlama ağından mahrum bırakılacağını dile getirmişti.
Son birkaç ayda artan “yalan haber” tartışmalarının üzerine Google, sahte haber yayanları reklam ağından çıkarmakla kalmamış “doğrulama etiketi” özelliğini duyurmuş , doğrulama platformlarının içeriklerine arama sıralarında öncelik tanıyacağını belirtmişti.
Geçtiğimiz ay tüm kullanıcılara açılan özellik ile Google’ın doğrulama platformlarına sağladığı bu ayrıcalık, yanlış haberlerin yayılmasının önüne geçmek için bir fırsat olarak görülüyor.
Google’da arattığınız herhangi bir anahtar kelimeyle alakalı teyit.org’da yer alan bir doğrulama bulunuyorsa, Google arama sonuçlarında bu analize öncelik tanıyor. Arama sonucunda analizde hangi iddianın ele alındığı “Talep” kısmında, bu iddianın nerede ortaya çıktığı “Talep eden” kısmında yer alıyor.
Son satırda ise teyit.org’un iddiaya ilişkin sonucu “Doğru”, “Yanlış”, “Karma” ya da “Belirsiz” olarak yer alıyor. Eğer kullanıcılar analizin hatalı olduğunu düşünürse arama sonucunda yer alan “Geri Bildirim” linkine tıklayarak içeriği rapor edebilecek.
|
Araştırma: Bir fotoğraf, bin yanlış sözcüğe bedel olduğunda
|
https://teyit.org/teyitpedia/bir-fotograf-bin-yanlis-sozcuge-bedel-oldugunda
|
*Bu içerik ilk kez " When a Picture Is Worth a Thousand Wrong Words " başlığıyla NewsFrames tarafından 24 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmış ve Derya Güçdemir tarafından Teyit için çevrilmiştir.
UYARI: Bu makale ve bağlantıların yönlendirdiği sayfalar şiddet içeren görüntüler içermektedir.
Bir söylentiye ya da bir yalana son vermek için doğrulama yapmak oldukça önemli. Peki bir şeyin ortaya çıkmasının üzerinden yıllar geçtiyse ne olur? İçerik, sosyal medyada, doğru ya da yanlış olsun, etrafta gezinmenin bir yolunu buluyor.
Yedi yıl önce, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde (DKC) gerçekleşen bu korkunç kazaya ait fotoğrafı ele alalım. İlk paylaşıldığı andan itibaren, aslında Nijerya ve Myanmar’da gerçekleşen trajedileri göstermek için tüm dünyada yanıltıcı bir şekilde kullanıldı.
Görsel ile olayın yanlış bir şekilde eşleştirilmesi DKC, Myanmar ve Nijerya’daki olayları doğru bir şekilde aktaran birçok haberin varlığına gölge düşürmekte. Bu durum haberlerde kullanılan görsellere duyduğumuz arzu hakkında soru işaretleri uyandırıyor.
2010 yılında, Doğu DKC’de bulunan Sange kasabası üzerinden geçen bir akaryakıt tankeri ters dönüp patladı ve 210’dan fazla kişinin ölümüne sebep oldu. Sivil savaşı takiben yıllarca süren ihmaller, Afrika’nın ikinci en büyük ülkesini tahrip etti ve bölgedeki yolları takip edilmesi zorlaşan derin çukurlarla dolu tehlikeli yerlere dönüştürdü. Ne yazık ki bu tanker de bu yolların kurbanlarından birisi oldu.
Görevliler, Dünya Kupası'nı seyreden insanlarla dolu bir sinemayı ve onlarca evi saran bir alev topu olduğunu belirtti. Evler yanıp kül olmuştu ve sokaklara yanmış bedenler saçılmıştı, insanların birçoğu yanarak tanınmaz hale gelmişti.
“Burası Nijerya” başlıklı resim Imgur kullanıcısı Mystical Monkey tarafından 12 Ocak 2015 tarihinde paylaşıldı.
Olaya ilgili birçok fotoğraf o güne ait korkunç sahneleri gözler önüne serdi. Yukarıdaki fotoğraf buna bir örnek. Yere sıralanan yanmış bedenlere bakan insanları gösteriyor.
Fakat hikâye burada sonlanmıyor. Bu fotoğraf yıllar boyunca sosyal medyada, bloglarda ve diğer platformlarda, en dikkat çekeni Nijerya ve Myanmar’daki olaylar olmak üzere, ilgili olmayan trajedilerde gerçeğe yanlış bir şekilde atıfta bulunarak birçok kez kullanıldı.
3 Ocak 2015'te, Boko Haram militanları Nijerya’nın uzaktaki Baga ve Doro Gowon kasabalarına saldırdı. Görgü tanığı, kaçmak zorunda kaldıkları zalimlikleri detaylı bir şekilde anlattı. Evler ve dükkânlar yakılmıştı, cesetler sokaklarda ve çalıların arasında uzanıyordu.
150 ila 2000 arasında değişen sayılarda kişinin katledildiğine dair raporlar olsa da, sayılar tam olarak doğrulanamadı . Bölgede oturan bir kişi İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne “ bedenleri sayacak kimsenin geride kalmadığını ”söyledi. Birçok kişi kesilmiş, vurulmuş ve yakılarak öldürülmüştü. Olayın sonucunu gösterebilecek sadece uydu görüntüleri mevcuttu. Saldırının sebebi de belirsizdi, fakat Baga’nın ordu üssü, Nijerya ordusu ve Boko Haram’ın bölgeyi ele geçirme çabası arasında süregelen bir çatışma noktasıydı ( 2013 ve 2015 yıllarından örnekler).
İşte DKC’ye ait bu fotoğrafın, gerçeğin bir kanıtı ve saldırının muhtemel etkisi olarak yanlış bir şekilde sunulduğu ve tekrar ortaya çıktığı anlardan birisi:
Tweet: Burası Nijerya. Paris saldırısından 2 gün sonra 2000 kişi katledildi. Onlar Charlie değil. Onlar ölü.
Aslında, DKC’ye ait bu görselin yanlış kullanımı, yapılan hatalı atıflar serisinden yalnızca bir örnek; bir doğrulama sitesi olan Africa Check, 2014 yılından beri Nijerya ile ilgili yaşananları belgelendirmekte . Tüm bu durumlarda, görsel, toplu katliamların bir kanıtı olarak sunuldu. Hatta daha da ileriye giderek, bu örnekte olduğu gibi olayın doğru olduğuna dair delil göstermek için kişisel bir yorumda, DKC’ye ait görsel ana akım medya kaynaklarıyla yanlış bir şekilde ilişkilendirildi.
Sange görseli, Myanmar’daki Müslüman Rohinyaların gördüğü işkence ile de ilişkili olarak ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayınlanan bir rapora göre, kaçan insanlar dayaktan, tecavüzden, bazıları yanarak olmak üzere ölüm vakalarından bahsettiler. Diğerleri de Rohinyalı insanlara karşı yapılan şiddeti anlatırken, DKC’ye ait fotoğraflarla eşleştirilen açıklamalarda bulundu:
Bu ekran görüntüsü, 2012 yılında Myanmar Cumhurbaşkanı Thein Sein’in Rohinyalı Müslümanların öldürülmesine keşişlerin ve siyasetçilerin de dahil olduğunu söylediğini iddia eden bir Suudi Arabistan haber sitesine ait. Ayrıca, bu bilgiyi görselleştirmek için DKC’ye ait olan fotoğrafı kullanmış. 26 Nisan 2017 tarihinde erişilen orijinal gönderi burada mevcut. AFP'yi kaynak alan diğer haber kuruluşları Thein Sein'in söylediği iddia edilen sözlere yer vermiş, ancak bunu fotoğrafla yanlış ilişkiyi kurmadan yapmışlardır.
Bu yanlış eşleştirmelerin izleri 2011 ve 2012 yılına kadar uzanmakta, aslında bu eşleştirmelere dünyanın her yerinde rastlanıyor “ tersine görsel arama ” kullanarak, bilginin geniş ölçüde sınırları ne kadar aşabileceğini görebilirsiniz. TinEye tersine görsel arama motoru, kişisel sayfalar, sosyal medya platformları, topluluk ve ulusal yayınlardaki 18.8 milyar görselin içinden (3 Mayıs 2017 itibari ile) söz konusu DKC’deki fotoğrafa çok benzer 344 sonuç buldu. Bu bulgular, İngilizce, Rusça, İspanyolca, Arapça, Flemenkçe, Almanca, Yunanca, Portekizce gibi birçok dilde yer almakta. Bazıları yanlış haberlere yönlendirirken, bazıları uydurma olanları çürütmeye çalışan sayfalarda yer alıyor.
Yanlış kullanılan örnekleri diğerlerinden ayırdık ve hangi sitede yayınlandığını temel alarak örnekleri belirli ülkelerle ilişkilendirdik, bunun amacı sadece dilden ziyade erişimi daha net bir şekilde göstermekti.
Aşağıda yer alan ülkelerde, birden fazla yanlış kullanım örneği olabilir (ki bazen bunlar birbiri ile de ilişkilendirilmiş). İzini takip etmesi hala mümkün olan bazı örnekler aşağıda yer almakta (haritada turuncu renkte olanlar):
Harita: NewsFrames. DKC’ye ait görselin Nijerya ya da Myanmar ile yanlış bir şekilde eşleştirildiği haberlerin yayınlandığı ülkelerin örnekleri.
Turuncu renkteki ülkeler, yalan ya da yanlış haberlerin örneklerinin hala var olduğu siteleri ve sunucuları göstermekte. TinEye’daki meta veri ve bilgiye göre, gri renkteki ülkelerin de, yanlış örnekleri kullanıyor olması muhtemel. Bir hatırlatma olarak, bu fotoğrafın kaynağı Demokratik Kongo Cumhuriyeti (haritada mavi renkte).
Cezayir, 2012. “Burma – Myanmar’da ne oluyor?” DKC’deki fotoğrafa bağlı bir link “Budistlerin Müslümanlara karşı savaşı” başlığının bir parçası olarak (Cezayirlileri ve Arapları hedefleyerek) bir çevrimiçi tartışma forumunda paylaşıldı.
Brezilya, 2011. “Cena Chocante! Cristãos queimados vivos! Verdadeiro ou falso?” (Şok edici sahne! Hristiyanlar canlı canlı yakıldı! Doğru ya da Yanlış?) Söylentileri çürüten bir site , söz konusu fotoğrafta, Hristiyanların Müslümanlar tarafından öldürüldüğüne yönelik düşüncenin doğruluğunu tartıştı.
Kanada, 2015. Bu gönderide , Quebec şehrinden bir blogger sadece aldatmacayı duyurmakla kalmadı, aynı zamanda Nijerya ile ilişkilendirilen DKC’ye ait fotoğrafın yanlış kullanımı ve (DKC’ye ve ötesine) dahil olan insanların trajedileri ve niyetleri hakkında daha genel sorular üzerinde kafa yordu.
Ekvador, 2013. “En Nigeria están quemando a los cristianos” (Nijerya’da Hristiyanları yakıyorlar). La República isimli gazete, şehrin bir kısmını, kasabanın Hristiyan kesimi olarak tanımlayarak Kuzey Kano, Nijerya’daki patlamalarla ilgili bu makaleyi yayınladı. La República, İspanyol haber ajansı EFE’ye kaynak gösterdi (fakat kaynak haberin görseli içerip içermediği bilinmemekte).
Fransa, 2015. “İslam’ın dehşetini” göstermek için Boko Haram katliamı sonrasında DKC’deki fotoğrafı kullanan bunun gibi tweetleri paylaşanların, Hoaxbuster gibi gerçekleri gösteren sitelerin farkında olmadığı malum. Hoaxbuster, ABD’li anti-İslamcı yorumcu Pamela Geller’in gönderisinin üzerine, 2011 yılından beri Nijerya ile ilişkilendirilen bu resmin hatalı kullanıldığını belirtti .
Almanya, 2017. “Genozid gegen Muslime geht weiter in Myanmar, Friedensnobelpreisträger schweigt” (Myanmar’da Müslümanlara yönelik soykırım devam ediyor, barış ödülünü alacak kişi sessiz bekliyor). Bu makale Myanmar’daki Rohinyalı Müslümanların süre gelen kötü durumuna dikkat çekmiş, fakat Indian Express adlı gazetenin DKC’ye ait fotoğrafı kullandığı bir haberine atıfta bulunmuş; Indian Express’de yer alan makale bizim yazımızın yayınlandığı zamanda fotoğrafı kullanmamıştı.
Yunanistan, 2012. “ΠΡΟΣΟΧΗ ! Η πιο σοκαριστική φωτογραφία που έχετε δει!” (DİKKAT! Görüp göreceğiniz en sarsıcı fotoğraf!). Bu site , fotoğrafı, Müslümanların Nijeryalı Hristiyanları öldürdüğünün bir kanıtı olarak kullandı. Bu iddia, bir Yunan doğrulama sitesi tarafından 2013 yılında ve hatta 2016 yılında tekrar çürütüldü.
İran, 2012. İslam Ülkeleri İlahiyat Öğrencileri Birliği (Molla), Nasim Haber Ajansı aracılığıyla, görsel olarak DKC’deki fotoğrafı kullanarak Rohinyalı Müslümanları destekleyen açık bir mektup yayınladılar .
İtalya, 2015. Trento şehrinin eski Piedicastello semtinde oturan bir kişi, 2015 yılında gerçekleşen Nijerya katliamına duyduğu dayanışmayı ifade etmek için bu mesajı yerel sitesinde paylaştı.
Nijerya, 2012. Nijerya’nın kendi içinde bile, DKC’deki fotoğraf Boko Haram’ın Kano’daki bombalamasının bir kanıtı olarak tartışma forumunda paylaşıldı.
Malezya, 2015. Malezya, DKC’deki fotoğrafın yanlış kullanıma dair iki uç örnek verdi. Bir yanda, Nijerya’daki katliama sempati duyan bir tweet varken, diğer yandan yanlış kullanılan fotoğrafların varlığını göz önüne alarak, bir blogger Rohinyalıların yaşadığı zulme dair iddiaların meşruiyetini bozmaya çalıştı .
Myanmar, 2017. Myanmar hükümeti, “Myanmar hakkında yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermek için uluslararası yalan haberlerin ve resimlerin uluslararası medyaya, uluslararası insan hakları örgütlerine ve hükümetlere gönderildiğini” düşündükleri için düzeltme yazıları yayınladı. Sadece İngilizce yayınlanan düzeltme yazıları, Müslümanların Budistleri öldürdüğüne yönelik ve Budistlerin de Müslümanları öldürdüğüne yönelik (genellikle Birmanya milliyetçileri tarafından yayılan) olayları göstermek için uç grupların kullandığı nefret söylemi içeren asılsız fotoğraflara da işaret etti.
Rusya, 2012. “FХристианофобия или политическая провокация?” (Hristiyan fobisi mi yoksa politik provokasyon mu?). Rus Ortodoks topluluğunun üyelerine yönlendirilen bu gönderi DKC'deki fotoğrafın Müslümanların Hristiyanları öldürdüğünü GÖSTERMEDİĞİNİ netleştirdi.
Suudi Arabistan, 2012 / 2014. Bu haber sitesi , Myanmar Cumhurbaşkanı Thein Sein’ın 2012 yılında, Rohinyalı Müslümanların öldürülmesine keşişlerin ve politikacıların da dahil olduğunu ve hikayenin Sange’deki fotoğraf ile eşleştirildiğini kabul ettiğini yanlış bir şekilde ileri sürdü. Makale 2014 yılında tekrar güncellendi ve yayınlandığı sırada fotoğraf hala duruyordu.
İspanya, 2015 / 2016. Öğrencilerin Boko Haram tarafından katledildiğini anlatan, artık var olmayan Katolik görüşlü bir haber sitesi olan Análisis Digital’in 2014 yılında yayınladığı makale fotoğrafın katliama ait olmadığını açık bir şekilde belirtti. Fakat fotoğrafın “benzer bir cihat saldırısından” olduğunu ileri sürdü. Daha sonra fotoğraf, Boko Haram’ın 2015 yılında yaptığı katliamla aynı bağlamda dolaşıma girince, El Pais isimli gazete fotoğrafın Nijerya ile ilişkisini çürütmeye çalıştı.
Türkiye, 2015. “#NijeryaYanıyorDünyaUyuyor”. DKC’deki fotoğraf, 2015 Boko Haram katliamı ve Paris’teki Charlie Hebdo ölümlerinden sonra Müslümanlar tarafından başlatılan bir tartışmaya işaret ederek bu Twitter etiketine eklenmiş olarak ortaya çıktı. İnsanlar, bu görseli büyük ihtimalle İslam adına meydana gelen bu olaylara dair daha fazla bilinç geliştirmelerini isteyerek paylaştı.
ABD, 2015. Fotoğraf, 2015 yılındaki Boko Haram katliamının bir kanıtı olarak tweetlendi (ve sonrasında 9.300’ün üzerinde retweetlendi), fakat ilişkilendirildiği mesajların hiçbiri dini çerçeve ile ilgili değildi. Fakat amaç, Nijerya ve Charlie Hebdo saldırısını karşılaştırarak ölü sayısına ve medyada ne kadar yer aldığına dikkat çekmekti.
Vietnam, 2014. Görünürde “Father Juan Carlos Martos” tarafından Nijerya katliamı hakkında yazılan bir mesaj dolaşmaya başladığında, bu örnekte olduğu gibi Vietnamca tartışma forumları mesajı çevirdi ve aldatmaca olduğunu ilan etti. DKC’deki fotoğrafı içeren mesaj Claretian Missionaries organizasyonu ve Father Juan Carlos Martos tarafından reddedildi.
İsveç, Polonya, Belçika, Hollanda ve Arjantin’de olmak üzere fotoğrafın yanlış bir şekilde kullanıldığına dair doğrulanmış başka örnekler de mevcut.
Artık izlenebilir olmasa da, aşağıda yer alan ülke lokasyonlarındaki (haritada gri renkte) hesaplar ve siteler de TinEye tarafından önerildi: Çek Cumhuriyeti, Avustralya, Hindistan, Peru, Hollanda, Etiyopya, Sri Lanka, Azerbaycan, Japonya ve muhtemelen Çin. (Kayıtlar, (crawler engine) URL’ler ve zaman & tarih damgaları ile mevcut ve ara sıra Nijerya ve Rohinyalı Müslümanlarla ilgili görsellerin dosya adlarını tutmakta) 2010 faciasından çok daha sonra yapılan tüm bu paylaşımlarda, en sonunda fotoğraf doğru bir açıklamayla paylaşılmış olabilir, fakat orijinal gönderi mevcut ya da ulaşılabilir değildi.
Bu gönderilerde bulunan iki güçlü tema veya çerçeve var, bunlardan ilki dine odaklanmak. Fotoğraf, Hristiyanların Müslümanlar tarafından öldürülmesine ya da Rohinyalıların Budistler tarafından öldürülmesiyle ilgili sessizliğe tepki olarak daha geniş tartışmalar için kullanıldı. İkinci neden ise fotoğraf, Avrupalı ya da Fransız bireylerin yaşamlarına kıyasla Afrikalı insanların yaşamlarına daha az değer verilmesini tartışmak için kullanıldı.
Dini anlamlandırmak ve insan yaşamının değeri önemlidir, işte bu yüzden bu yöndeki çabalarla ilişkilendirilen fotoğrafların kullanımını incelemeye değer. Fakat sorulması gereken daha derin bir soru okuyucuların bu fotoğraflara artık güvenmemesi durumunda ne olacağı. Sosyal medya ile birçok insan belki bilmeyerek de olsa yaşanan bir trajedi hakkında suyu bulandırabilmekte. Eksik bilgi ve dezenformasyon ortamı, gerçek zalimliklerin yanlış olduğunu mu gösterir ve aslında DKC’de, Nijerya’da ve Myanmar’da yaşanan gerçek dehşetleri ortadan kaldırır mı?
Şiddet içerikli imgelerin yayılması uzun süredir tartışılmakta ( bu örnekte olduğu gibi). Konuyla ilgili bir argüman, görselleri saklamayı, yaşanan trajediyi kabullenmeyi reddetmek olarak değerlendirmekte ve zaman zaman bu fotoğraflar kurbanların kendisi tarafından da talep edilmekte . Fakat bir diğer taraftan, şiddet içerikli görsellerin okuyucuları ve izleyicileri duyarsızlaştırdığı ve kişilerin empati kurma yeteneklerini kaybetmelerine sebep olduğuna yönelik süregelen bir endişe de mevcut (örneğin, diğerlerine yardım etmek konusunda şiddet içerikli medyanın etkilerini inceleyen bu çalışma gibi).
Medyada şiddet içerikli görsellerle ilgili tartışılacak çok şey olsa da, gerçek şu ki şiddet içerikli görseller bugün haberlerde yer alma oranı açısından önemli. Teknologlar “ sahte haberlere ” karşı mücadeleye yardımcı olmak için algoritmalarla deney yapsa da, bir resmin tek bir şeyi gösterirken aslında bağlamı dışında ya da tamamen yanlış bir şekilde kullanılabileceği durumları dikkatlice düşünmeleri gerekecek. Yanlış tanımlamalara dair herhangi bir analizin, uluslararası olarak nasıl doğru olabileceğini de göz önünde bulundurmalılar.
Detayları ve bağlamı doğrulamak konusundaki yardımları için aşağıda adı geçen kişilere çok teşekkür ederiz: Afef Abrouqui,Anna SchetnikovaBelen Febres-CorderoEsther Dodo, Gustavo Xavier,Iria Puyosa,L. Finch,Lena Nitsche,Marisa Petricca,Mohammed ElGohary, Monq Palatino,Oiwan Lam, Ortaç Oruç, Veroniki Krikoni,Rami AlHames,Suzanne Lehn, Thant Sin veTori Egherman.
|
Sahte tweetleri tespit etmek için izlemeniz gereken yöntemler
|
https://teyit.org/teyitpedia/sahte-tweetleri-tespit-etmek-icin-izlemeniz-gereken-yontemler
|
Birçok sosyal medya platformu gibi Twitter da, kullanıcıları arasındaki bilinir kişileri ayırt etmek, taklit hesapların önüne geçmek için Onaylanmış Hesap uygulaması kullanıyor. Twitter’ın sağladığı mavi onay rozeti, Twitter'da kamuoyunun ilgisini çekebilecek bir hesabın orijinal olduğunu gösteriyor.
Twitter bir hesabı doğrularken, hesap sahibinden, gerçekten iddia ettiği kişi olup olmadığını e-posta, telefon ve diğer kişisel bilgiler ile ispatlamasını istiyor. Bu sayede bir Twitter hesabının orijinal olup olmadığını rahatlıkla doğrulayabiliyorsunuz.
1-2 Haziran’da Cebeci Kampüsü’ndeki olaylardan sonra dolaşıma giren bir ekran görüntüsünde “Ülkücü Faşistler Cebeci kampusune Türk bayrağı asarak, solcu öğrencileri tahrik etti.” yazan bir tweetin soL Haber Portalı’na ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından paylaşıldığı öne sürüldü.
İşin aslı hesap da Twitter hesabı da gerçek değil. soL Haber Portalı’na ait resmi Twitter hesabı @ solhaberportali . Bu örnekte, tek bir bakışta soL Haber Portalı’na ait orijinal hesabın @solhaberportali olduğunu, içerdiği mavi tikten anlamanız mümkün.
Ancak bu yöntem her zaman tek başına yeterli olmuyor. Geçtiğimiz günlerde askıya alınmadan önce Yıldız Tilbe’yi taklit eden bir sahte hesap da mavi tik içeriyordu. Tilbe’nin orijinal @ YildizzTilbee hesabı mavi onay rozeti taşımasına rağmen, Twitter -nasıl olduysa- sahte hesap @ YildizTilbe ’ye de mavi onay rozeti sağlamıştı.
Yıldız Tilbe’nin orijinal hesabı
Sahte Yıldız Tilbe Twitter hesabı
Bu tarz bir hatayla karşılaşmamak, sahte hesabı gerçek hesaptan ayırt etmek için mavi onay rozeti dışında bakılması gereken ayrıntılar var. Örneğin soL Haber Portalı’na ait olduğunu düşündüğümüz gerçek hesapta isim kısmı (1) kullanıcı adı (2) ile uyuşuyor mu? Bakmakta olduğumuz Twitter kullanıcısını mı ifade ediyor? Profil resmi (3) kullanıyor mu? Kurumsal bir hesapsa kurumsal logosunu yansıtan bir görsel mi? İçerik tipi (4) diğer tweetleriyle uyuşuyor mu yoksa normalde attığı tweetlerden apayrı bir içerik mi? Link (5) paylaşıyorsa, paylaştığı link bağlı bulunduğu kurumun web sitesine mi gidiyor? Başka bir siteye mi?
Yukarıdaki örneğe baktığımızda profilin soL Haber Portalı’nın gerçek Twitter hesabı olduğuna dair bir izlenime kapılıyoruz. Bununla karşılaştırıldığında sahte olduğunu belirttiğimiz tweetteki ayrıntıların oldukça kuşkulu olduğunu söylemek mümkün.
Bir tweet ekran görüntüsüyle karşılaştığınızda çoğunlukla bu 5 nokta hesabı doğrulamak için sizi harekete geçirecek ipuçlarını sağlar. Eğer Twitter hesabının sayfasına ulaşabiliyorsanız, oradaki diğer detaylara göz atmak da yardımcı olur.
Örneğin yukarıdaki örnekte hesabın Yeni Akit’e ait olup olmadığını tahmin etmek çok kolay olmayabilir. En iyi yöntem bu hesabın diğer tweetlerine bakmak. Fakat daha da kolayı, karşılaştığımız tweete gelen yorumlara göz atmak. Muhtemelen birçok detay sizden önce başka bir Twitter kullanıcısı tarafından da fark edilmiştir.
En iyi yöntemse her zaman tweet ekran görüntülerine güvenmemek mümkünse arşiv sayfası aramaktır. Tweetler silinebilir, linkleri yok olabilir ancak teyit.link gibi araçlar sayesinde internet sayfaları silinse ya da değiştirilse bile linklerini, onları ilk gördüğünüz zamanki biçimiyle saklayabilirsiniz. Şüpheli bir tweeti, bir tweetin gerçekten atılıp atılmadığını, orijinal hesaptan olup olmadığını arşiv sayfaları, üzerlerindeki zaman damgasıyla birkaç farklı açıdan doğrulamanızı sağlar.
|
Araştırma: Bir Hint restoranı, yalan haberler yüzünden kapanmanın eşiğine nasıl geldi?
|
https://teyit.org/teyitpedia/bir-hint-restorani-yalan-haberler-yuzunden-kapanmanin-esigine-nasil-geldi
|
*Bu içerik ilk kez " Trolls Are Targeting Indian Restaurants With A Create-Your-Own Fake News Site " başlığıyla Buzz Feed News tarafından 29 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmış ve Melek Güler tarafından Teyit için çevrilmiştir.
En az 30 web sitesi insanları bir yalan haber uydurup Facebook’ta paylaşmaya davet ediyor ve bu tür yazılar son 12 ayda sosyal ağda 13 milyonun üzerinde etkileşim aldı.
Shrina Begum, insanların neden Hint restoranını arayıp kendisini insan eti satmakla suçladığını anlayamıyordu. Telefonlar 11 Mayıs’ta gelmeye başladı ve Begum, ertesi gün itibarıyla kendisi ve çalışanlarının yüzlerce telefona yanıt vermiş olduğunu söylüyor.
Begum, BuzzFeed News’e, “Her iki telefon hattımız da çılgınca çalıyor ve insanlar ‘Neden insan eti satıyorsunuz?’ diye bağırmaya başlıyordu.” dedi.
Londra’daki restoranı Karri Twist’te işler kısa sürede yarı yarıya düştü. Begum, bazı çalışanların saatlerini azaltmak zorunda kaldı ve iş yerinin bu yanlış söylentiyi atlatamayacağından korktu: “Aramalardan birinde [çalışanım], bir kişiyi sakinleştirip bunu nerede gördüklerini öğrenmeyi başardı; hepsi aynıydı, Faceebook üzerinden kendilerine gönderilmişti.”
Begum nihayet yanlış söylentinin kaynağını takip etti: Channel23news.com adlı bir internet sitesi, restoranı Karri Twist’in insan eti satarken yakalandığını ve sahibinin tutuklandığını iddia eden bir haber yayımlamıştı . Tamamen yalan olan, harf hatalarıyla dolu ve restoran sahibinin adını yanlış veren bu haberde, Karri Twist’in bir fotoğrafı vardı ve dondurucuda dokuz cesedin bulunduğu söyleniyordu.
Haber, Faceebook’ta paylaşıldığı anda artık diğer herhangi bir haberden farksızdı ve sitenin yanı sıra Twitter ve WhatsApp’ta da hızla yayıldı. Linke tıklayanlar, haberin olduğu sayfaya yönlendiriliyordu ve hemen yanında “Şakalandınız! Şimdi Bir Hikaye Uydurun& Arkadaşlarınızı Kandırın!” yazısı vardı. Channel23News.com’un ana sayfası aslında, insanların bir yalan haber oluşturmasına, bir görsel eklemesine ve hemen Faceebook’ta paylaşmasına olanak veren bir formdan oluşuyor.
Birilerinin bu site aracılığıyla uydurduğu bir yalan haber sayesinde 1957’den beri iş yapan bir Hint restoranı kapanma tehlikesindeydi.
Begum, “Bazı yenileme çalışmaları yapmayı planlıyordum, bunun için birikim yapıyorduk, şimdi ise bazı çalışanların saatlerini azaltmak zorunda kaldım çünkü hafta sonları hiç kimse olmuyordu.” dedi.
Channel23News.com’un arşivlerinde yapılan bir araştırmada ayrıca, Begum’un restoranının, müşteriye insan eti verdiklerini iddia eden yalan haberlerle hedef alınan en az altı Hint restoranından birisi olduğu tespit edildi. Haberlerden beşinde, Karri Twist ile ilgili olan kaynak uydurma haber ile neredeyse aynı metin kullanılmıştı.
Channel23news.com, bir kendi-yalan-haberini-yap sitesi değil. BuzzFeed, domain kayıtlarını kullanarak, neredeyse birebir aynı olan ve son 12 ayda altı dilde 3000’in üzerinde yalan haber yayımlayan en az 30 “şaka” haber sitesine sahip iki farklı ağ tespit etti ve bunlar Facebook’ta da önemli oranda etkileşim alıyorlar: Bu siteler toplamda Facebook'ta, son 12 ayda 13 milyonun üzerinde paylaşım, reaksiyon ve yorum aldı.
Sitelerin geçen yıl İngilizce en büyük viral hitlerinden bazıları arasında “işleri arttırmak için tavukları kokain bazlı una batırdığı” için tutuklanan bir Popeyes müdürü (429.000’in üzerinde Facebook etkileşimi), Beyoncé’nin ikiz erkek çocukları olduğu (141.000 etkileşim), FBI’ın Trump kampanyası ile Rusya arasında gizli bir anlaşma olduğuna dair deliller bulduğunu açıklaması (38 bin etkileşim), St. Louis yakınında iki büyük beyaz köpek balığı bulunduğu (201 etkileşim) ve Başkan Obama’nın, büyükanne/babaların haftasonları torunlarına bakmalarını gerektiren bir yasayı kabul ettiği (515 bin etkileşim) hakkındaki yalan haberler yer alıyor.
Begum şüphesiz bu sitelerin birisinde uydurulan bir yalan haber sonrası ortaya çıkan durumla başa çıkmak zorunda kalan ilk iş yeri sahibi veya kuruluş değil. Maryland’in Annapolis şehrinin belediye başkanı, ırkçı açıklamalar yaptığını iddia eden bir yalan habere maruz kaldı ve Colorado’da bir park, 1 Haziran’da kapanacağına dair söylentilerin hedefi oldu. Yerel bir habere göre “Gönderi binlerce kez paylaşıldı ve şu anda yetkililer, söylentinin daha fazla yayılmasını durdurmak için hasar kontrolü yapıyorlar.”
Birleşik Krallık’ın Middlesbrough şehrinde polis, kısa süre önce zamanını, bir lisedeki ergenlerin bu sitelerden birisini kullanarak birbirleri ve en az bir öğretmenleri hakkında uydurma haberler oluşturup yaymaya başlamasının ardından okuldaki yalan söylentileri araştırmak için harcadı.
İsmi açıklanmayan bir anne, bir gazeteye “Bence insanlar, başkalarını sindirmek için bunu kullanıyorlar.” dedi ve ekledi: “Endişem, insanların bunların yalan olduğunu fark etmemesi ve oğlumun başına kötü şeyler gelmesi.”
Diğer yandan Missouri’nin Joplin kentindeki yetkililer de Begum’un restoranı hakkındaki uydurma haberin yer aldığı sitenin kardeş sitesi olan Channel22News.com’da bölgeyle ilgili uydurulan bir dizi yalan haberle uğraşmak zorunda kaldı .
Bir Facebook sözcüsü, BuzzFeed News’e, yalan haber oluşturanların platform üzerinden para kazanmasını zorlaştırmak üzere programlar ve ürün güncellemeleri getirmeyi sürdüreceklerini söyledi.
Sözcü, “Yalan haber ticareti yapan, spam gönderen kişilerin önemli motivasyon kaynağı kendi menfaatleri ve son zamanlarda onların mali teşviklerini bozmak ve bu tür materyalin yayılmasını engellemek amacıyla yeni güncellemeler getiriyoruz. Yapacak daha çok iş var ve insanlar bu konuda kararlılığımızı kesinlikle sürdürdüğümüzü bilmeliler.” dedi.
Channel23News.com ve benzeri en az 18 sitenin sahibi, domain kayıtlarında Korry Scherer olarak geçiyor. Milwaukee’de yaşayan 25 yaşındaki Scherer, BuzzFeed News’e Korry Tye adını tercih ettiğini söyledi. Telefonda yapılan bir röportajda Tye, son beş yılı, internetten para kazanmanın yollarını bulmak için harcadığını söyledi. Ürün reklamları için MySpace sayfalarını kullanarak başladı ve nihayetinde odak noktasını Facebook’a kaydırdı. Bu yılın başında Tye, sözde şaka haber sitesini açmaya karar verdi.
Tye, “İyi işleyebilecek, eğlenceli ve kullanıcı odaklı ve kendi kendine popüler olabilecek bir şey olabileceğini düşündüm.” dedi.
İlk sitenin başarısı daha fazlasını açmaya yönlendirdi. Tye şu anda Channel23News.com, Channel22News.com ve Channel45News.com gibi domainlere sahip 19 şaka haber sitesine sahip. Şubattan beri bu sitelerde en az 724 yalan haber yayımlandı ve Facebook’ta toplamda 2,5 milyonun üzerinde paylaşım, reaksiyon ve yorum aldı.
Tye, çoğunlukla “insanların okulları veya iş arkadaşlarıyla ilgili şakalar yaptıklarını” söylüyor.
Tye, “İnsanların platformu suistimal ettikleri zamanlar oluyor, tıpkı bütün platformların suistimal edilmesi gibi ve o noktada insanlar bana ulaşıyor ve derhal bu şeyleri kaldırıyorum. Burası, insanların başka insanların adlarını karalaması veya insanlara zorbalık etmesi veya birisinin yaşamını olumsuz etkileyebilecek ya da günlerini mahvedebilecek saygısızca şeyler yapması için oluşturulmuş değil- bu hoş değil.” dedi (Tye, Begum’un restoranıyla ilgili haberin yayımlandıktan yaklaşık üç hafta sonra hâlâ yayında olduğunu belirten bir e-postaya yanıt vermedi).
Tye, Facebook’ta sitesinden gelen uydurma haberlerin diğer haberlere benzediğini kabul etti ancak çoğu insanın inanma eğiliminde olduğu haberlere tıklayacağını söyledi.
Tye, “Gidip gerçekten kontrol ettiklerinde hepsinin eğlence için olduğunu fark edeceklerdir. Her insan internetteki diğer herkes kadar bilgili ve sezgili değil fakat işin gerçeği çoğunlukla orada gözünüzün önünde duruyor.” dedi.
Tye, şaka sitelerinde yayımlanan haberlerin büyük çoğunluğunun kullanıcılar tarafından oluşturulduğunu ancak ilk zamanlar kendisinin de bazen dikkatleri kendisine çekmeye çalışarak diğer sitelerden toplanan yalan haberleri yayımladığını söylüyor. Başka yerden alınan uydurma hikâyeler, kopyalanıp sitelerine yüklenmeye devam ediyor. “ 4 yıldır patronunun kahvesine boşalmakla suçlanıyor ” başlıklı yalan haber, ilk olarak World News Daily Report sitesinde yayımlandı ve birkaç gün sonra Channel34News.com ’da görüldü. (Tye, ayrıca kaynağı başka yerler olan viral yalan haberleri sıkça yayımlayan sitelere de sahip).
Tye, “Başta gerçekten de yalan haberlere bulaşmaya hiçbir şekilde çalışmamıştım. Bu şaka sitesi çoğunlukla insanların kendilerini ve arkadaşlarını etkileyen hikayeler uydurduğu bir yer… yıllar geçtikçe online uydurma hikayeler ve viral uydurma haberleri avantaja çevirdiğim kesin, bunu inkar edemem. Bu da para kazanmanın bir yolu.” dedi.
Hızlı bir şekilde kendi-yalan-haberini-yap sitelerinden oluşan geniş bir ağ yaratmasına rağmen “şaka haber” konsepti olarak adlandırdığı bu hikayelerin fikir babası Tye değil.
İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Almanca, Portekizce ve İtalyanca yayın yapan en az 11 şaka haber sitesine sahip olan ve Belçika’da yaşayan Nicolas Gouriou olabilir. Gouriou’nun sitelerinden en eskisi, Mart 2015’ten beri yayında. Gouriou, BuzzFeed News’in röportaj talep eden çeşitli e-postalarına ve sorularına yanıt vermedi.
Her iki adama ait sitelerde, bir yalan haberin yüklenmesi için benzer formların yanı sıra neredeyse kelimesi kelimesine benzer yönergeler bulunuyor. Tek fark ise Gouriou’nun sitelerinde bir sorumluluk reddi olması: “Her türlü zorba, ırkçı, homofobik veya pornografik şakalar yasaktır. İletişim Formu üzerinden bizimle iletişme geçerek uygunsuz içerikleri bildirmekten çekinmeyin.”
Uyarıya karşın Gouriou’nun siteleri, o dildeki versiyonlarının yayımlandığı bazı ülkelerde eleştirel haberlere maruz kaldı. İspanya’daki en büyük gazetelerden birisi olan El Pais tarafından yönetilen bir web sitesi, İspanyolca şaka sitesi 12minutos.com hakkında bir haber yayımladı ve söz konusu sitenin bir siyasi uydurma haber kaynağı olduğuna ve hatta bir yalan haberin, gerçek bir gazetecinin, bir siyasetçiye bu haber hakkında soru sormasına neden olduğuna dikkat çekti. France TV, Gouriou’nun Fransızca yalan haber faaliyetlerini inceledi ve BuzzFeed Germany kısa süre önce, Gouriou’nun Almanca şaka sitesi hakkında insanları uyarmak için bir haber yayımladı .
Gouriou’nun faaliyetleri Facebook’ta önemli oranda etkileşim alıyor. BuzzFeed News, Buzzsumo’dan alınan verileri kullanarak Gouriou’nun 11 sitesinde yalnızca son 12 ayda 2300’ün üzerinde haberin yayımlandığını tespit etti. Bu haberlerin hepsi, Facebook’ta toplamda 10,5 milyonun üzerinde paylaşım, reaksiyon ve yorum aldı. Bu haberler aynı dönemde Twitter’da 22 binin üzerinde paylaşıldı.
Söz konusu siteler, Facebook’un “yalan haber” ve tık tuzaklarına yönelik sıkı tedbir getirme çabalarına rağmen sosyal ağda güçlü etkileşimler almaya devam ediyor. Tye, Facebook’taki tecrübesine dayanarak sitelerinin başarısının muhtemelen devam etmeyeceğini düşündüğünü söyledi.
Tye, “Faceebook, dünyada, o dönemde iyi giden şeylerle mücadele etmek için çok şey yapıyor. Bir şey ne kadar hızlı giderse Faceebook, onun erişimine zarar veriyor ve yayılma yollarını etkiliyor.” dedi.
Tye, bunun nedenlerinin, kısmen şirketin yalan haberlere yönelik sıkı tedbirleri, kısmen de Facebook’un, yayıncılara içeriklerinin tanıtımı için ödeme yaptırmak amacıyla söz konusu içeriğin organik erişim alanını kısıtlaması olduğuna inanıyor.
Tye, “Facebook, çok değişti ve pek çok kişi için işleri zorlaştırdı ancak aynı zamanda benim gibi insanlara ve diğerlerine bir dolu para kazanma fırsatı ve alanı yarattı; bazı durumlarda hayatı değiştiriyor. Eskisi kadar sevimli olmayabilir ancak yine de harika.” dedi.
Facebook’un sayfa ve siteleri için getirdiği her türlü kurala uymaktan mutlu olacağını ancak bu konu hakkında şirketten hiç kimseyle konuşamadığını söyleyen Tye, “Facebook ile daha ziyade bir iş ilişkisi kurmayı amaçlıyorum ve istiyorum. Onlarla birlikte harcayacak sağlıklı bir bütçem var.” dedi.
Tye’nin Facebook’a ulaşamadığı yönündeki şikayetinin bir benzerini, sitelerinde yer alan bir şakanın ardından işleri bozulan restoran sahibi Begum de dile getirdi.
Begum, “Facebook ile hiçbir şekilde iletişim kuramadığım, bunu kaldırmak ya da yayılmasını durdurmak üzere bir şeyler yapmaları gerektiğini söylemenin hiçbir yolunu bulamadığım için gerçekten öfkeliydim.” dedi.
Begum, şirketin, yalan haber veya sahtekarlıktan etkilenen kişilerin arayabileceği bir ihbar hattı oluşturması gerektiğini ifade etti ve “Kelimenin tam anlamıyla, global olarak milyarlarca dolar kazanıyorlar ve bunun maliyeti çok az olacaktır.” dedi.
Bugün, haberin viral olduğu ilk tarihten bu yana iki haftadan biraz fazla zaman geçmesine rağmen işlerinin hâlâ kötü olduğunu ve kendisini insan eti satmakla suçlayan öfkeli telefonlar almaya devam ettiğini söylüyor.
Begum, “İyileşme süreci çok, çok yavaş oldu ve şu anda, geçen yıl bu zamanlardakine kıyasla satışlarım tamamen mahvolmuş durumda, gerçekten korkunç. İnsanlar hâlâ bu hikâyeye inanıyor ve hâlâ yayılıyor.” dedi.
Begum sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsanlar açısından bu, birinden bir diğerine geçtikleri bir ekran görüntüsü gibi. Birkaç tık… ve sonrasında bununla ilgili başka bir şey düşünmüyorlar ancak insan maliyeti korkunç. Bunun yüzünden ne uyuyor ne de yemek yiyorum, ne yapacağımı bilmiyorum.”
|
teyit.org International Fact-Checking Network'un şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerini kabul etti
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-org-uluslararasi-dogruluk-kontrolu-aginin-seffaflik-ve-tarafsizlik-ilkelerini-kabul-etti
|
teyit.org, dünyanın önde gelen medya kuruluşlarından Poynter bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (International Fact-Checking Network) tarafından yayınlanan İlkeler Kılavuzu’nu (Code of Principles) tanıyarak imzacısı oldu.
İlkeler Kılavuzu, dünyada doğruluk kontrolü yapan organizasyonlar arasında editoryal süreçlerinde, tarafsızlık, şeffaflık ve düzeltme politikası gibi ilkeleri dikkate alan doğrulama sitelerinin ortaya koydukları işlerin uluslararası geçerlilik kazanmasına yardımcı oluyor.
Aralarında Snopes, Full Fact, Factcheck.org, Washington Post Fact Checker, Doğruluk Payı gibi birçok ülkeden farklı doğrulama kuruluşunun da yer aldığı imzacılar, İlkeler Kılavuzu’nda yer alan ilkeleri benimsediklerini gösteren bir başvuru formuyla imzacılığa aday oluyor, bir bağımsız uzman ve Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı yönetim kurulunun onayından geçtikten sonra imzacı olmaya hak kazanıyor.
teyit.org’un kabul ettiği ve bağımsız değerlendirici tarafından teyit.org’un organizasyonunda ve editoryal süreçlerinde uygulandığı onaylanan ilkeler şöyle:
Doğruluma sitesi, her analizini belirli standartlara göre hazırlar. Analizlerini hazırlarken herhangi bir politik taraf üzerinde yoğunlaşmaz. Her analizde aynı doğrulama sürecinin uygulanmasına ve sadece kanıtların sonuca götürmesine dikkat eder. Analizi yapılan konularda herhangi bir savunu yapmaz, siyasi pozisyon takınmaz.
(teyit.org’un Objektiflik ve Açıklık ilkesini buradan okuyabilirsiniz.)
Doğrulama sitesi, takipçilerinin de yapılan analizleri kontrol edebilmesini ister. Takipçilerin istedikleri takdirde araştırma sürecini tekrarlamaları için kullanılan kaynaklar detaylı bir şekilde verilir. Kaynağın kimliğinin açıklanması durumunda can güvenliğinin tehlike altına girecek olması halinde, kaynağı tehlikeye atmaması koşuluyla, olabildiğince detay sunulur.
(teyit.org’un Objektiflik ve Açıklık ilkesini buradan , “Teyitçiyi kim teyit edecek?” yazısını buradan okuyabilirsiniz.)
Doğrulama sitesi, finansal kaynakları konusunda şeffaftır. Analiz sonuçlarını etkilemeye yönelik bir girişimi olmadığından emin olunduğu sürece kuruluşlardan fon kabul eder. Doğrulama sitesinin yönetiminde söz sahibi olan önemli kişilerin profesyonel geçmişleri ve kurumun organizasyonel yapısı kamuya açık şekilde yayınlanır. Okuyucuların kuruma her şartta ulaşabilecekleri bir kanalın bulunmasına özen gösterilir.
(teyit.org’un Ekip sayfasına buradan göz atabilir, takımda yer alan kişilerin öz geçmişlerini okuyabilirsiniz. Ayrıca Ekonomik Şeffaflık ilkesini buradan okuyabilirsiniz.)
Doğrulama sitesi, iddiaların seçimi ve araştırılması, analizlerin yazımı, düzenlenmesi, yayınlanması ve düzeltilmesi aşamalarını detaylı şekilde açıklar. Doğrulama sitesi, okurlarını gündemdeki iddiaların takibi ve doğrulanması adına kendileriyle iletişime geçmeleri için teşvik eder ve neden ve nasıl doğrulama yapıldığı noktasında şeffaftır.
(teyit.org’un Metodoloji’sine buradan ulaşabilirsiniz. İhbar sayfasından teyit.org’a şüpheli gördüğünüz içerikleri gönderebilir veya WhatsApp, Twitter, Facebook üzerinden mesaj atabilirsiniz.)
Doğrulama sitesi, analizlerinde düzeltme politikasını önceden yayınlar ve bu politikayı titizlikle takip eder. Düzeltmelerini bu politikaya uygun olarak yapar ve takipçilerinin düzeltilmiş versiyona olabildiğince ulaşmasını sağlar.
(teyit.org’un Düzeltme Politikası’na buradan ulaşabilir, daha önce düzelttiğimiz bir analize buradan göz atabilir, düzeltmeyi nasıl yaptığımızı inceleyebilirsiniz.)
Kılavuzun orijinaline buradan ulaşabilir, teyit.org’un başvurusunu ve bağımsız değerlendiricinin başvuru hakkındaki görüşlerini inceleyebilirsiniz.
Küresel çapta 126 aktif organizasyon siyasetçilerin ve medyanın doğruluğunu kontrol ediyor. Bu kurumlardan bugüne dek sadece 28 tanesi İlkeler Kılavuzu’ndaki ilkeleri uygulayarak hayata geçirdi.
Bir doğrulama sitesinin Uluslararası Doğruluk Kontrölü Ağı’nın ilkelerini kabul ettiğini yukarıda görülen arma ile doğrulayabilirsiniz. Kuruluşların doğrulama aşamalarında gerekli olan tarafsızlık, şeffaflık gibi ilkeleri kabul ettiğini bu arma ile anlamak mümkün. teyit.org’un imzacı arması Nedir? sayfasında görülebilir.
|
Adalet Mitingi sırasında alandaki kişi sayısına dair iddialar ve olasılıklar
|
https://teyit.org/teyitpedia/adalet-mitingi-sirasinda-alandaki-kisi-sayisina-dair-iddialar-ve-olasiliklar
|
İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamada ve sosyal medyada yapılan paylaşımlarda 9 Temmuz’da düzenlenen Adalet Mitingi’ne 175 bin kişinin katıldığı iddia edildi. Miting alanının yüz ölçümü dikkate alınarak yapılan inceleme ve ölçümler sonucunda yaklaşık 175 bin kişinin Maltepe miting alanında bulunduğu belirtildi.
Adalet Mitingi’nde sahneden kalabalığı gösteren fotoğraflara ve havadan yapılan video çekimlerine bakıldığında miting alanı olarak dikkate alınan bölgenin Google Earth görüntüsündeki iki parça halinde bulunan çayır ve beton dolgu gösteri alanı olduğu görülebiliyor.
Çayır ve Gösteri alanı içerisinde yer alan camiyi hem Google Earth görüntülerinde hem de miting alanında görebiliyoruz. Miting alanının Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu sahne ile bu cami arasında yer aldığını söylemek mümkün.
Mapchecking isimli araçla metrekare başına kaç insanın sığacağı hesaplanarak toplam kaç kişinin bir alanda bulunabileceği üzerine tahminde bulunmak mümkün.
Metrekare başına bir kişi düştüğü varsayıldığında alanda yaklaşık 100 bin işi olabileceği belirtilebilir. Adalet Mitingi’ndeki kalabalık göz önünde bulundurulduğunda metrekare başına bir kişinin düşüyor olması mümkün görünmüyor.
Kitle üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. G. Keith Still, kitlenin güvenliği ve risk analizi konularında uzman. Still’in geliştirdiği metotla, bir metrekareye bir kişinin düştüğü kalabalığın görselleştirilmiş haline bakıldığında Adalet mitinginin daha kalabalık olduğunu söylemek mümkün.
Mitingte insanların toplandığı ortalama yaklaşık 100 bin metrekarelik alanda İstanbul Valiliği’nin iddia ettiği şekilde 175 bin kişi bulunuyor olsaydı, Maltepe Etkinlik Alanı’nın yukarıdan görüntüsünün yoğunluğunun şu şekilde olması gerekirdi.
Metrekare başına üç kişinin düştüğü varsayıldığında toplamda yaklaşık 300 bin kişinin miting alanında bulunabileceği söylenebilir.
Still’in hazırladığı görselleştirmeyle metrekare başına üç kişinin bulunduğu bir görüntünün yoğunluğu şu şekilde görülebilir;
Metrekare başına beş kişinin düştüğü varsayılırsa alanda yaklaşık 510 bin kişi bulunabilir.
Metrekare başına beş kişinin nasıl bir yoğunlukla görüldüğü ise şu şekilde görselleştirilebilir.
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası yaptığı açıklamada miting alanının yaklaşık 273 bin metrekare olduğunu ve 100 bin metrekarelik alanda da katılımcıların olduğunu, toplamda 373 bin metrekarelik alanın hesaplanması gerektiğini ifade etti ve sayının en az 1 buçuk milyon olduğunu belirtti.
Odanın bahsettiği 100 bin metrekarelik alanın nereyi kapsadığı bilinmemekle birlikte bahsi geçen 270 bin metrekarelik alanın tümü de miting için kullanılmıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı Üstyapı Projeler Müdürlüğü’nün Maltepe Sahil Yolu Dolgu Projesi ile ilgili hazırladığı sunumda bu iki alanın toplam alanının 270 bin metrekare olarak ifade edildiği görülebiliyor.
Projede belirtilen Çayır ve Gösteri Alanı’nın tamamının 270 bin metrekare olduğunu Mapchecking ile de doğrulamak mümkün. Ancak Adalet Mitingi ve diğer etkinlikler sırasında 270 bin metrekarelik alanın yalnızca bir bölümü kullanılıyor. Bu detayı miting sırasında çekilen videolarda görmek mümkün . Alanın sağ ve solundaki yeşillik alanlarda katılımcı bulunmuyor.
Mitinge toplamda kaç kişinin katıldığı bilinemese de fotoğraflarla belirlenebilen miting alanı içerisinde en az yaklaşık 100 bin kişi bulunabilirken, en çok ise metrekare başına yedi kişinin bulunabileceği varsayımıyla 700 bin kişi alanda aynı anda yer alabilir. Metrekare başına beş kişiden fazla düştüğü koşullarda Still bunu yüksek risk taşıyan bir sayı olarak yorumluyor. Bu yüzden bir miting alanında metrekare başına en fazla yedi kişinin bulunabileceğini söyleyebiliriz.
Bunlar kesin sayılar olmasa dahi bu sayılar ortalama bir veri olarak kabul edilebilir. Mapchecking aracıyla miting alanı farklı şekilde hesaplanarak farklı sayılara ulaşılması mümkün. Ancak bu sayılarda daha büyük oynamalar olması mümkün görünmüyor.
Maltepe Miting Alanı’nda 2014 Ağustos ayında Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı için düzenlediği mitinge 2 milyondan fazla kişinin katıldığı iddia edilmişti.
Ancak Maltepe Miting Alanı’nda, yukarıda da belirtilen sebeplerden ötürü en fazla yaklaşık 700 bin insanın bulunabileceği söylenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü üzerine 2015 yılında yaptığı açıklama sırasında Maltepe'deki alanın 2 milyon kişi aldığını iddia etmişti.
Ancak Mapchecking'e göre bu kadar kişinin bu alana sığabilmesi, ancak Maltepe Park Alanı'nın tümünün kullanılmasıyla ve metrekare başına üç kişi düşmesiyle mümkün olabilir. Maltepe Park Alanı'ndaki bütün alanda insanların toplanması mümkün olamayacağı için iki milyon kişinin de bu alanda toplanması mümkün değil.
|
Araştırma: Twitter bilgi kirliliğini besleyenlerin oyun sahası haline nasıl geliyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/twitter-bilgi-kirliligini-besleyenlerin-oyun-sahasi-haline-nasil-geliyor
|
*Bu içerik ilk kez " How Twitter Is Being Gamed to Feed Misinformation " başlığıyla The New York Times tarafından 31 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmış ve Taha Onur Selimoğlu tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Amerika’daki başkanlık seçimlerinden sonra Facebook, bilgi kirliliğini (ya da herkesin sevmediği her haber hakkında söylediği bir söz haline dönüşmeden önce kullandığımız tanım olan “yalan haberi”) yayma konusundaki oynadığı rol sebebiyle eleştiri yağmuruna tutuldu. Eleştiriler odak konusunda haksız değildi: Facebook dünyanın en popüler sosyal ağı ve milyonlarca insan günlük haberleri oradan alıyor.
Ancak Facebook’a odaklanılması diğer sosyal ağların bu işten sıyrılmasına sebep oluyor. Günlük bağımlılığım Twitter’dan bahsediyorum.
Facebook’tan daha küçük olmasına rağmen Başkan Trump’ın da favorisi olan 140 karakterlik sosyal ağ, ağırlıkla medya çalışanları tarafından kullanılması sebebiyle haber konusunda muhtemelen Facebook’tan daha fazla etki yaratıyor.
Twitter’ın haberler için yarattığı bu etki, sorunu da beraberinde getiriyor. Twitter, içerisinde gruplaşmalara sebep olan, kendi içine kapalı bir alan.Bu durum Twitter’dahazır cevap olmayı ödüllendirirken, bu hafta birkaç uykusuz saate sebep olan ve aslında bir yanlış yazımdan kaynaklanan “covfefe” şamatasında olduğu gibi, ciddiyet içerisindeki aptallığı da yüceltme eğiliminde.
Ancak en büyük problem Twitter’ın haberler için sunduğu bu alanın propaganda ve yanlış bilginin üretimi ve yayılımında rol oynuyor olması. Bu durum gruplaşmayı derinleştirdikçe komplo teorilerini de besliyor — sadece haber tüketicileri değil, medya içerisindeki insanların bile Twitter’daki bu durumu anlamaması, bu mekanizmayı daha da kötüleştiriyor.
Yakın zamanda, bu hassas işleyişin, temelsiz bir komplo teorisi ni gündemde yukarılara taşıdığına şahit olduk: geçtiğimiz yıl Ulusal Demokratik Komite çalışanı Seth Rich cinayetinin bir şekilde Clinton’un kampanya maillerinin sızmasıyla bağlantılı olduğu iddiası. Teori, Fox News spikeri Sean Hannity’nin bu teoriyi dillendirmesiyle daha da güçlendi. Ancak bu iddiayı ilk başta ortaya çıkaran Twitter’daki gruplardı. — ya da Twitter botları demek daha doğru— Bu gruplar, hikayenin güçlenmesine ve büyümesine sebep olmuşlardı.
Nasıl olduğuna bakalım.
Günümüz dezenformasyon eko sisteminin bir sindirim sistemi olduğunu düşünün.
En üstten — buraya ağız diyebiliriz — propaganda hammaddesini girelim: medya içeriğini manipüle etmek isteyen siyasi kampanyacıların, terörist grupların, hükümet destekli trollerin ya da internette radikal gruplarla hemhal olmuş provokatörlerin hazırladığı capsler.
Ardından, sizin ve tanıdığınız herkesin ağzını doldurmak üzere paketlenmiş hikayeler ortaya çıkar. Bunlar kibarca “diğer uç” diyebileceğimiz yolla aşağıya doğru inmeye başlar. Hemen arkasından, radyoların, televizyonların prime-time yayınlarını aynı zamanda viral Facebook postlarını şu ya da bu şekilde hızla domine eder, Hillary Clinton örneğinde olduğu gibi.
Peki bu ham madde nasıl çokça bilinen bir hikayeye ya da komplo teorisine dönüşüyor? Bu ham maddenin yolculuğu çok yönlü ve esnek, aynı zamanda birçok medya platformuna yayılmış durumda. Oysa geçen yıl, en büyük yanlış bilgi kampanyalarının çoğunda Twitter kilit rol oynamıştı.
Özellikle de dijital haberler için Twitter ince bağırsak gibi davranır. Burası, siyasi mesajların ve dezenformasyonun geleneksel medyaya, Facebook’a ve dünyanın geri kalanına kitlesel olarak dağıtılmak için sindirildiği, paketlendiği ve seçildiği yerdir.
Twitter’ın oynadığı bu rolün 2016’da seçim kampanyaları sırasında (aslında kampanyalardan beri) daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Twitter şu anda, haberler için bir kahvehane fonksiyonu görüyor. Gazetecilerin hikayeleri bulduğu, kaynaklarıyla buluştuğu, işlerini öne çıkardığı, rakiplerinin işlerini ve katıldığı atölyeleri eleştirdiği bir yer. Daha az göze çarpan, Twitter’ın giderek gazetecilerin bilinçsizce dünya görüşü inşa ettiği ve düzenli olarak bağırsaklarını kontrol ettiği yani nerede neyin önemli olduğunu, kapsadığı alanı ve işe yarayıp yaramadığını belirlediği bir yer haline gelmiş olduğu.
Bu durum Twitter’ı manipülatörlerin ana hedefi haline getiriyor: Eğer Twitter’da büyük bir şey yakaladıysan, aynı zamanda her yerde (tüm mecralarda) olmayı garanti ediyorsun.
Data & Society Research Institute’un yakın zamanda yayınladığı Medya Manipülasyon Mekanizmaları Raporu ’nun editörlerinden Alice Marwick şöyle diyor: “Gazeteciler Twitter’da bir hikayenin büyüdüğünü gördüklerinde, hikayenin alternatif bir çerçeve içinde olduğu ya da komplo teorisi olup olmadığı gözetilmeksizin, bunu haberleştirmeyi bir sorumluluk olarak görüyorlar. Çünkü haber yapmazlarsa yanlı olmakla suçlanabilirler.”
Twitter, siyasi mesajların ve dezenformasyonun geleneksel medyaya, Facebook’a ve dünyanın geri kalanına kitlesel olarak dağıtıldığı yerdir. Ali Asaei
Kendini buna adamış medya manipülatörleri için Twitter’da bir hikayeyi büyütmek çok da zor bir şey değil. Kullanıcıların gerçek isimlerini kullanmalarını gerekli kılan Facebook’un aksine Twitter, kullanıcılarına tamamen anonimlik sunuyor ve birçok fonksiyonunu kendi dışındaki programcılar için erişilebilir hale getiriyor. Bu da insanların eylemlerini Twitter içerisinde otomatik hale getirebilmesine izin veriyor.
Sonuç olarak insanlar, sayıları çok fazla olan, ucuz ve kullanımı kolay online araçlar kullanarak, gerçek hesaplarmış gibi görünen, binlerce Twitter botunu hızlıca oluşturabiliyor. Ancak bunlar tıpkı bir kukla ustası gibi bir kişi tarafından yönetiliyor.
Twitter’ın tasarımı metriklere aşırı bağımlılığı teşvik ediyor. Her tweet, beğeni ve retweet sayaçlarını üzerinde taşıyor. Bu metrikler kullanıcılar için gerçek dünyadaki popülerliğin ölçütü haline gelmiş durumda.
Oysa bu metrikler oynanabilir. Tek bir Twitter kullanıcısı çok sayıda hesap oluşturabilir ve bunları koordine bir şekilde çalıştırabilir. Bu durum Twitter’da nispeten küçük bir grubun daha büyükmüş gibi görünmesini sağlayabiliyor. Facebook’taki başlıca tehlike sahte bir hikayenin yayılmasıyken Twitter’daki tehlike sahte insanların (hesapların) bir araya gelmesidir.
“Botlar, grupların herhangi bir sosyal medya platformunda olduğundan daha yüksek sesle konuşmalarını sağlıyor, böylece Twitter’ın bir megafon olarak kullanılmasına izin veriyor. Bu durum belirli bir siyasi aday ya da kapmanyaiçin ‘üretilmiş konsensus’ olarak adlandırdığım, popülerlik yanılsamasını inşa ediyor.” diyor Oxford Üniversitesi Hesaplamalı Propaganda Projesi’nin yöneticisi ve araştırmacısı Samuel Woodley.
Bu durumun komplo teorileri için nasıl işlediği nispeten belirgin. Twitter’ın dışında, bir mesajlaşma uygulaması ya da Facebook grubunda, bir grup, belirli bir iletiyi öne çıkarmaya karar verir. Ardından akış başlar. Botlar, hikayeyi destekleyen binlerce hatta yüz binlerce iletiyi tweetleyerek tekrar tekrar öne çıkarırlar, genellikle #pizzagate ya da bir kaç hafta önceki #sethrich gibi bir hashtag aracılığıyla bunu yaparlar.
İlk amaç ikna etmek ya da inandırmak değil, topluluğu bombardımana tutarak konu hakkında çokça konuşulduğunu göstermek için baskı kurmaktır. En büyük ödül, genellikle internet gündemini belirleyen, Twitter Trend Topic’e girmektir.
Mayıs ortasında, Washington’daki Fox muhabirinin Rich’in ailesi için çalışan özel araştırmacının sürpriz bir kanıtı olduğuna dair haberinden hemen sonra, benzer bir duruma şahit oldum. Hikaye daha sonra gündemden düştü , ama o akşam Twitter botları konuşmaya devam etti.
Ya hiç takipçisi olmayan ya da çok az takipçili yüzlerce Twitter hesabı hikayeyle bağlantılı tweetler atmaya başladı. Ertesi sabah #SethRich Twitter’da yerel olarak trend topic’e girmişti ve zamanla Mr. Hannity’e kadar ulaşan komplo teorisi sağcılar arasında yayılmıştı.
Twitter’dan bir sözcü, Twitter’ın botlara karşı önlemler aldıklarını açıkladı; botlar aracılığıyla yapılan manipülasyonlara bakan ve bot hesap ları tespit etmek ve kapatmak için yeni araçlar geliştiren bir takımları bulunuyor.
Dahası var, medya çok büyük ve kaotik olduğu için, botların hikayeleri yaymadaki rolü kesin olarak belli değil. Komplo teorileri, Twitter henüz olaya dahil olmadan çok önce konuşuluyordu. Eğer Twitter’ı denklemden çıkarsaydık, Sean Hannity, Seth Rich söylentisini yine de yakalayamayacak mıydı?
Ancak uzmanlarla konuştukça propaganda için kullanılan Twitter botlarının demokrasi üzerinde yıkıcı bir etkisi olabileceğine daha fazla ikna oldum. Araştırmalar botların Twitter’da her yerde bulunabileceğini gösteriyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde araştırmacı olan Emilio Ferrara ve Alessandro Bessi, geçen yıl seçimlerle ilgili konuşmaların beşte birinin botlar tarafından üretildiğini tespit etti. Çoğu kullanıcı botlara karşı kördü ve botlara diğer kullanıcılara davrandıkları gibi davranıyorlardı.
“Gerçek kullanıcılar botları ayırt etmek konusunda başarılı değiller.” diyor Ferrara.
Görünmez olarak çalıştıkları için botlar haberlerin hızını artırıyorlar: Belirli hikayelerin keşfedilme ve yayılma sürecini hızlandırarak bilinmeyen bir hashtag’i bir sonraki büyük hikaye haline dönüştürüyorlar. Trend olan bir hashtag interneti tarayan bir gazeteci için tuzak haline geliyor: Bir komplo teorisini çürütmek için interneti tarıyor olsa bile propagandacıların istediği konuyla uğraşmış oluyorlar.
Sonuç olarak kötü niyetli olsalar da botlar internette karşılaştığımız her şeye şüpheyle bakmamız gerektiğini gösteriyorlar. “Yalan haber”in yükselişi Başkan Trump’ın karşılaştığı her şeyi “yalan haber” olarak etiketlemesini sağladığı gibi, botların yükselişi de bize herhangi bir online ilgiyi göz ardı ederek onu “otomatize” olarak tarif etmemize sebep olabilir. Sevmediğiniz herhangi biri bot olabilir ya da çok fazla retweet almış bir tweet botlar tarafından şişirilmiş olabilir.
Botlar üzerinde çalışan teknoloji uzmanı Renee DiResta şöyle diyor: “Eğer bir şeyi trend haline getirebiliyorsan gerçeğe de dönüştürebilirsin”
Peki durum böyleyse neden her şeye inanıyoruz?
|
Araştırma: WhatsApp’ın ciddi sonuçlar doğuran internet söylentileriyle başı belada
|
https://teyit.org/teyitpedia/whatsappin-ciddi-sonuclar-doguran-internet-soylentileriyle-basi-belada
|
Bu içerik ilk kez " WhatsApp Has A Viral Rumor Problem With Real Consequences " başlığıyla Buzz Feed News tarafından 31 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gözde Gizem Öztürk tarafından Teyit için çevrilmiştir.
WhatsApp’ın Brezilya’daki 100 milyon kullanıcısı arasında yayılan söylentiler absürd hikayelerden, insanların hayatlarını tehlikeye atabilecek olaylara kadar çeşitlenebiliyor: Tıpkı bir yatak satıcısının şeytanla anlaşma yaptığına dair yayılan hikaye gibi.
Brezilya’da WhatsApp kullanıcıları arasında yayılan hikâyelerden birisi şöyle gelişti: Genç bir kadın ve yaşlı bir erkek çift çocukları kaçırıp başka ülkelere satıyormuş.
Bu söylenti 5 Nisan’a kadar çok da büyük bir olay yaratmadan mesajlaşma uygulamasında yayılmaya devam etti ta ki birisi 20 yaşlarında bir kadın ve 60 yaşlarında bir erkeği Rio de Janeiro’nun göz alıcı göl bölgesi olan 110 bin nüfuslu Araruama merkezinde birlikte görene kadar. Bu yabancı, aracın plakası görünecek şekilde 1989 model beyaz Ford Escort arabanın içerisindeki çiftin fotoğrafını çekti. Bu fotoğraf, hiçbir delil olmamasına rağmen, çiftin çocukları kaçıran dolandırıcılar olduğu yönünde WhatsApp mesajlarıyla ve Facebook iletileriyle hızlı bir biçimde yayıldı.
Birkaç saat içinde öfkeli bir kalabalık adaleti yerine getirmek için çifti takip etmeye başladı. İkisini de hırpalayıp adamın arabasını ateşe verdiler.
Şanslılardı ki, bir arkadaşı satış görevlisi olan Pâmella Martins isimli genç kadını tanıdı. Martins’e eşlik eden kişi de ise arkadaşı Luiz Aurelio de Paula’ydı. Aynı zamanda Araruama polisi de olaya müdahale etti. Martins BuzzFeed News’e “O Tanrı’ydı.” diye konuştu.
Genç kadın artık WhatsApp kullanmıyor.
Martins azınlıktakilerden biri: Bağımsız araştırmalar, internet bağlantısı olan Brezilyalılar’ın yüzde 80 ila 92’sinin WhatsApp kullandığını gösteriyor. WhatsApp, 100 milyonu Brezilyalı olan 1.2 milyar kullanıcıyla dünyanın önde gelen mesajlaşma uygulamalarından biri. Bir ş irket tarafından Brezilyalı WhatsApp kullanıcıları arasında yapılan araştırmaya göre, kullanıcıların yüzde 53’ü uygulamayı espri, internet şakaları ve komik şeyler paylaşmak için kullandığını söylerken, yüzde 35’i uygulamayı haber ve gazete, dergi gibi iletişim araçlarından bilgi paylaşmak için kullandığını söylüyor.
WhatsApp internette yayılan yanlış bilgilerle tahrip edilmiş tek platform değil elbette. Fakat şüpheli haberlerin çoğunlukla onları yaratan hesaplara kadar takip edilip, izinin sürülebildiği Facebook ve Twitter’ın aksine, mesajlaşma uygulamaları, gizli ve kapalı mesajlaşmanın doğası gereği söylentinin ne kadar yaygın bir şekilde etrafta dolaştığının öğrenilmesini imkânsız hale getiriyor.
Bir şey çok net: Pâmella Martins ve Luiz Aurelio de Paula’yı mağdur ettiği gibi bu söylentiler, WhatsApp aracılığıyla birçok insana ulaşıyor ve bu sayede bu insanların yaşamlarında ciddi hasarlar yol açmaya neden oluyor.
Mario Gazin’in başına gelen de böyle bir olay. Daha fazla yatak satmak için şeytanla bir anlaşma yaptığını iddia eden bir ses kaydı WhatsApp’ta paylaşıldıktan sonra Gazin’in yatak fabrikası 1 milyon adet sipariş kaybetti. Bu söylenti özellikle Brezilya nüfusunun yüzde 29’unu oluşturan Evanjelistler arasında popüler oldu.
Bu iddia bir “delil” ile desteklendi: Markanın yataklarının içinde mezar toprağının bulunduğu fotoğraf ve videolar, Gazin’in ölüler dünyasıyla anlaşma yaptığını “kanıtlayacak şekilde” paylaşıldı.
Markanın satıcıları bu durumun satışları etkilediğini fark etti fakat siparişlerin iptal edilmesi Gazin için bardağı taşıran son damla oldu. BuzzFeed News’e “İşte o zaman (söylentiyi) takip ettim ve (söylentinin) başladığı yeri buldum.” diye konuşan Gazin, Ekim 2015’te haber yayılmaya başladıktan sonra “şeytanla ilişkisini” reddetmek için bir video çekti ve Facebook’ta paylaştı.
Yaptığı açıklama 3 milyon kez görüntülendi. Gazin, “(Bu video) oldukça yardımcı oldu ve ayrıca o zamana dek düşük performans gösteren bazı eyaletlerde markamızı güçlendirdi.” diye konuştu.
WhatApp’ta yaygın bir biçimde dolaşan bir başka hikâye gerçek olamayacak kadar iyiydi. Söylenti, Brezilya’nın önde gelen hastanelerinden biri olan Suriyeli-Lübnanlı Hastanesi’nin cilt ve böbrek kanseri için bir aşı geliştirdiğini iddia ediyordu. Hastane, WhatsApp’ta dolaşan bu haberi reddetmek için bizzat açıklama yaptı.
Hastane yaptığı açıklamada “Böyle bir araştırma var fakat sonuçları sınırlı seviyede etkili ve sadece az sayıda hasta, geçici bir süre için yararlanabiliyor. Şimdiye dek bu aşılarla açıklanabilecek bir tedavinin var olduğuna dair bir kanıt yok.” dedi.
São Paulo Tıp Bilimi Bölgesel Konseyi’nde bulaşıcı hastalıklar uzmanı ve iletişim direktörü olan Marcos Boulos, BuzzFeed News’e “Böyle bir söylenti her zaman vardı fakat şimdi daha hızlı yayılıyor” diye konuştu.
“Şimdiye dek gerçekte var olmayan birçok aşı hakkında sorular aldım. Almış oldukları tedaviye alternatif bir tedavi olarak bu söylentilerden bahseden hastalarım oldu.”
İnsanlar WhatsApp’ta dolaşan bu yalanlardan fiziksel ve maddi olarak mağdur olsalar da bu asılsız haberleri ortaya atanlar nadiren cezalandırılıyor.
WhatsApp bir uyarıyla kullanıcılarını “sorunlu içerikleri” ihbar etmeleri için teşvik ediyor: “Mesajlarınızın emniyet, gizlilik ve güvenliğini için mesajların içerikleri genelde bize açık değil; bu da ihbarları doğrulamamızı ve işlem yapmamızı engelliyor.” Portekiz’de bir bilgi formu şüpheli mesajları tespit edebilmek için ipuçları veriyor fakat sonuç olarak şirket, kullanıcılarını eğer birisinin tehlikede olduğunu düşünüyorlarsa hukuki yollara başvurmaları için yönlendiriyor.
WhatsApp kullandığı uçtan uca şifreleme yöntemi nedeniyle mesajları göremediğinden şirketin kurucu ortaklarından Brian Acton Şubat ayında Times of India’ya “Bizim duruşumuz insanların yalan haberleri anlaması ve icabına bakması için araçlar ve imkânlar yaratmak yönünde. Böylelikle insanlar bu haberleri ihbar edebilir, hatta kullanıcıları veya bu tarz şüpheli haberleri devam ettiren şeyleri engelleyebilir.” diye konuştu.
Araruama’da iş arkadaşı Luiz Aurélio de Paula ile birlikte dayak yiyen Pâmella Martins, kendilerine saldıran kişilerin sorumlu tutulacağına dair ufak bir şans olduğuna inanıyor. Martins, en azından çocuk kaçıran çift oldukları iddialarını uyduranların mahkemede hesap vereceğini umuyor.
Luiz Aurélio de Paula’nın arabasının fotoğrafını paylaşan annenin (Facebook) hesabı ve öfkeli kalabalığı sokağa döken Facebook iletisi silindi. Polis, bu sahte hikâyeyi doğrulayan ses dosyasını kaydeden adamın kimliğini tespit etmeye çalışıyor.
Martins başından geçen bu travmatik olaydan sonra WhatsApp kullanmayı bırakırken, yatak şirketi sahibi Gazin, olayın sahte olduğunu açıkladıktan sonra WhatsApp’ı kabullendi. Gazin şu an uygulamayı müşteri hizmetleri sunmak için kullanıyor ve hatta WhatsApp’tan satış yapıyor. Gazin “Bu keskin dönüşü asla hayal edemezdim.” diye konuştu.
Bulaşıcı hastalık uzmanı Boulos da kendi adına probleme dair tek bir tespit yapıyor: “WhatsApp aynı kaldığı sürece, insanlar istediği her türlü saçmalığı söyleyecek.”
|
Atatürk'ün söylediği iddia edilen sözler nasıl doğrulanır?
|
https://teyit.org/teyitpedia/ataturkun-soyledigi-iddia-edilen-sozler-nasil-dogrulanir
|
İnternetteki bilgi kirliliğinden belki de en çok muzdarip olanlar tarihsel kişilikler. Kendilerine atfedilmiş tartışmalı sözler ve cümlelerle her an internette karşılaşmak mümkün. Bu durumun en çok yaşandığı tarihsel figürlerden birisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk. İnternet üzerinden yapacağınız küçük bir aramayla Atatürk’e atfedilmiş bir çok özlü söze denk gelmeniz muhtemel. Peki bu sözlerin hangileri gerçekten Atatürk tarafından söylenmiş olabilir?
Örneğin, sosyal medyada, Atatürk’ün 7 Aralık 1927 yılında Ankara’da bir konuşma yaptığı ve konuşmasında toplumu cemaatlerin tehlikesine karşı uyardığı iddia edildi . Atatürk’e atfedilen yazı çeşitli köşe yazarları tarafından da kullanıldı. Ayrıca yazının Anıtkabir Dergisi ’nin başyazarı tarafından kullanıldığı da görülebiliyor . Farklı şekillerde internette dolaşımda olan iddianın orijinalinde tarihin 17 Aralık 1927 olduğu anlaşılıyor.
Aslında metindeki tarihin tesadüf olmadığını ve bu tarihten kuşku duymak gerektiğini hatırlatabiliriz. 17 Aralık tarihi, AK Parti ve Fethullah Gülen Cemaati arasında 17-25 Aralık tarihinde başlayan olaylara bir gönderme olarak düşünülebilir . 17 Aralık 2013 tarihinde Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla yürütülen yolsuzluk operasyonunda bazı bakanlarının çocukları, Halk Bankası Genel Müdürü, Ali Ağaoğlu ve Rıza Sarraf’ın da aralarında bulunduğu 89 kişi gözaltına alınmıştı. 25 Aralık’ta ise Muammer Akkaş yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla başlattığı soruşturma kapsamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırmak için belge hazırlamış fakat belge emniyet tarafından işleme konmamıştı. Yani bu tarih söz konusu metnin olayların gerçekleştiği 2013 yılından sonra yazılmış olabileceğini gösteren güçlü bir delil niteliğinde.
Ancak, Atatürk’e atfedilen ve 17 Aralık 1927’de söylendiği belirtilen sözler doğru değil. Herhangi bir kaynakta Atatürk’ün bu sözlerine rastlanmıyor. Örneğin, Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 2006 yılında yayınlanan “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” isimli kitap incelendiğinde Atatürk’ün söylediği iddia edilen sözlerle karşılaşılmıyor .
Yine aynı kurum tarafından hazırlanan “Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri” isimli eserde de söz konusu cümlelere rastlanmıyor . Atatürk’ün yazdığı Nutuk ve Medeni Bilgiler kitaplarında da böyle bir kısmın olmadığı görülebiliyor. Son olarak, Atatürk’ün Yasama yılı açılışlarında 1924’ten 1938’e kadar olan meclis konuşmaları incelendiğinde de yukarıdaki sözleri destekler nitelikte şeylere ulaşılamıyor .
Atatürk’e ait olduğu iddia edilen metnin altında yer alan “Mustafa Kemal Atatürk” imzası ise iddianın doğru olmadığını belirten bir başka delil. Yazının yazıldığı tarih olarak belirtilen 1927 yılında henüz soyadı kanunu yürürlükte değil. Dolasıyla Mustafa Kemal henüz Atatürk soyadını almamış. Mustafa Kemal’in, 24 Kasım 1934 yılında çıkan 2587 sayılı kanunla Atatürk soyadını aldığı görülebiliyor .
Harf Devrimi'nin 1928 yılında gerçekleşmiş olması da iddianın doğru olmadığını gösteren bir başka konu. Buna göre söz konusu metnin Latin harfleriyle yazılmamış olması gerek. Yazının hangi kaynaktan Türkçeleştirildiği veya orijinal Osmanlıca kaynağın ne olduğu da belli değil.
Radikal Gazetesi’nin konuyla ilgili olarak 2015 yılında yaptığı bir haberde de tarihçi Ayşe Hür’ün iddiaları yalandığını görmek mümkün . Ayşe Hür yazıyı son derece sığ ve hatalı bulduğunu belirterek Radikal Gazetesi’ne şunları söylemişti:
“Bu metnin/konuşmanın dili ve üslubu Atatürk'e ait değil. Metinde Atatürk gibi İslam tarihine hakim biri tarafından yapılmayacak kadar bariz bilgi hataları var. (Atatürk, Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin tekke ve zaviyeler tarafından yıkılmadığını bilir.) Bu metnin/konuşmanın kaynağı hiçbir yerde belirtilmiyor.”
Atatürk’e atfedilen sözler için bakılması gereken öncelikli ve en önemli kaynak ise Nutuk. 1919’dan başlayarak 1927 yılına kadar geçen sürede yaşananlar Nutuk’ta bizzat Atatürk tarafından anlatılıyor. Yani herhangi bir atıf ve yorum olmadan Atatürk tarafından söylenmiş cümleler kitapta yer alıyor.
Atatürk’ün çeşitli yıllarda İslamiyetle, tekke ve zaviyelerle, din adamlarıyla ilgili sözlerine ulaşılabiliyor. Fakat bunlar geleceğe yönelik tahminlerden çok geçmişi ve günü değerlendirmek üzerine söylenmiş sözler. Nutuk’un 6. bölümünde yer alan “Ülkede Dirlik ve Düzeni Kurmak İçin Uygulanan Olağanüstü Tedbirlerin İyi Sonuçları” başlıklı bölüm ise şu şekilde :
“ Baylar, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği vb. gibi birtakım sanların yasak edilmesi ve kaldırılması da Takriri Sükûn Yasası yürürlükte iken yapılmış işlerdir. Bunlarla ilgili yürütüm ve uygulamaların, toplumumuzun, boş inanlara bağlı, ilkel bir topluluk olmadığını göstermesi bakımından, ne denli gerekli olduğunu çok iyi bilirsiniz.
Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?
Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış anlamda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi öğeler ve kurumlar, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde sürdürülmeli miydi? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına, en büyük ve düzeltilemez bir yanılgı olmaz mıydı? İşte biz, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte oluşundan yararlandıksa, bu tarihsel yanılgıyı işlememek için; ulusumuzun alnını, olduğu gibi açık ve temiz göstermek için; ulusumuzun bağnaz ve ortaçağ anlayışlı olmadığını tanıtlamak için yararlandık.”
Nutuk haricinde Atatürk’ün yurt gezileri, açılışlar, meclis konuşları, konferanslar gibi yerlerle yaptığı konuşmalar da önemli bir kaynak niteliğinde. Yine Atatürk’ün 1922 yılında Bursa’daki Öğretmenlere yaptığı konuşmasında şu ifadelere rastlanıyor :
“ Hanımlar, Beyler!
Bir milleti, düşmüş olduğu herhangi bir felâketten kurtarmakta, bir milleti aydınlatmakta devlet adamlarının sahip olduğu büyük önem inkâr edilemez. Hatta diyebiliriz ki, bugünü görmek; milletin temizliği ve namusu, vatansever millî çabası ve özellikle hor görülen faydalı duyguları sayesinde etkili olmuştur. Fakat bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir. Bu düşüncemi açıklayayım: Bir milletin felâkete uğraması demek, o milletin hastalıklı olması demektir… Bundan dolayı kurtuluş sosyal yapımızdaki hastalığı açmak ve tedavi etmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilmî ve fennî bir şekilde olursa iyileştirici olur. Yoksa tam tersine hastalık sürekli ve tedavi edilemez bir hale gelir. Bir sosyal yapının hastalığı ne olabilir? Milleti millet yapan, ilerleten ve yükselten güçler vardır: Düşünce güçleri ve sosyal güçler…
Düşünceler, anlamsız, mantıksız safsata larla dolu olursa, o düşünceler hastadır. Kezâ sosyal hayat akıl ve mantıktan mahrum, yararsız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felç olur.”
Bu noktada anonimleşmiş bir cümle veya özlü sözün tarihsel kişiliklere daha kolay atfedildiği görülebiliyor. “Adalet Mülkün Temelidir” sözü belki de bu cümlelerin en ünlülerinden. Kimi kesimlerin Hz.Ömer ’e, kimi kesimlerin Atatürk ’e bazı kesimlerin de Selçuklu veziri Nizamülmülk ’e atfettiği söze latince bir deyim olarak da denk gelmek mümkün. Ayrıca, Nizamülmülk’ün “Siyasetname” isimli eseri incelendiğinde böyle bir sözün olmadığı da görülebiliyor .
Örneğin, 1279 yılında inşa edilen ve Avusturya’da bulunan Habsburg Sarayı’nın bir bölümünde “Justitia Regnorum Fundamentum” yazdığı görülebiliyor . Avrupa’da birçok şehirde kullanılan yazı Türkçe’ye “Adalet Mülkün Temelidir” olarak çevrilebilir.
Latincede bu tip özlü sözler farklı formlarda kullanılabiliyor. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılan ”Fiat Justica Et Ruat Caelum” sözü de bunlardan biri. “Adaleti Uygulayın, Bırakın Gökyüzü Yerle Bir Olsun” anlamına gelen sözü 1897’de inşa edilmiş New York’taki bir binada görmek mümkün .
Şarkıcı Gülben Ergen’in geçtiğimiz günlerde Instagram hesabından paylaştığı bir fotoğrafla yeniden gündeme gelen bir iddiaya göre Mustafa Kemal Atatürk imzası taşıyan ve Cumhurbaşkanlığı Özel Arşiv’i kaynak gösterilerek bir metin paylaşıldı. Atatürk’ün 1919 yılında Suud kralına gönderdiği telgraf olarak paylaşılan metin tartışmalara yol açtı. Yoğun beğeni alan fotoğraf daha sonra Twitter’da Hüsnü Mahalli tarafından da paylaşıldı .
Fakat, Atatürk’ün Suud Kralı’na böyle bir telgraf gönderdiği iddiası gerçeği yansıtmıyor. Öncelikle metinde kaynak olarak belirtilen Cumhurbaşkanlığı Atatürk Özel Arşivi isminde bir arşiv mevcut değil. 2000 yılında yapılan bir duyuruda bu konu hakkında çalışmaların devam ettiği belirtilmiş olmasına rağmen proje hayata henüz geçmemiş görünüyor . Ayrıca daha önce yukarıda belirttiğimiz gibi Atatürk’ün soyadını aldığı tarihten yola çıkılarak da metin çürütülebiliyor.
Bunlara ek olarak, metindeki tarihin iyi bir ipucu olduğunu da söylemek mümkün. Metindeki tarihin 26 Haziran 1919 olduğu görülüyor. Suudi Arabistan Krallığı’nın ise İbn Suud’un 1924’te Hicaz Kralı ilan edilmesi ve 1932 yılında kontrolü altındaki toprakları Suudi Arabistan Krallığı adı altında birleştirilmesiyle kurulduğu anlaşılıyor . Yani bu durumda ortaya bir anakronizm çıkıyor: mektubun yazıldığı iddia edilen tarihte ortada henüz bir Suud Krallığı bulunmuyordu.
Son olarak Twitter’da, Atatürk’e atfedilen sözlerden biri daha yayılmaya başladı. Bir kullanıcı tarafından paylaşılan fotoğrafta Atatürk’ün uzay hakkında söylediği iddia edilen sözler yer aldı . Aynı yazıyı Sabiha Gökçen kaynak gösterilerek Ankara Barosu’nun hazırladığı bir kitapçıkta görmek de mümkün .
Atatürk’e atfedilen ve Eskişehir’e yaptığı ziyareti sırasında söylediği iddia edilen cümlelerin dayanak noktası ise Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in hatıraları. Sabiha Gökçen’in 1982 yılında yayınlanan “ Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti ” isimli eserlerine bakınca cümlelerin değiştirilip farklı cümlelerin eklendiği açıkça görülebiliyor. Orijinal metinde Sabiha Gökçen’in cümleleri şöyle:
Sonuç olarak, bir sözün iddia edilen kişiye ait olup olmadığı hususunda aşağıdaki yol ve yöntemler izlenebilir:
|
Doğrulama El Kitabı'nın ikincisi teyit.org çevirisiyle yayında!
|
https://teyit.org/teyitpedia/dogrulama-el-kitabinin-ikincisi-teyit-org-cevirisiyle-yayinda
|
2015’te Craig Silverman editörlüğünde hazırlanan European Journalism Centre (EJC) tarafından yayınlanan ve Doğrulama El Kitabı’nın ikincisi olma özelliği taşıyan “ Araştırmacı Gazetecilik İçin Doğrulama El Kitabı ”nın Türkçe versiyonu yayınlandı.
Son dakika haberlerinde ve kriz anlarında doğrulama tekniklerine dair bilgiler içeren Doğrulama El Kitabı ’na eşlik eden Araştırmacı Gazetecilik İçin Doğrulama El Kitabı teyit.org ekibi ve gönüllüleri tarafından Türkçe’ye çevrildi.
Kitap, araştırmacı gazetecilik için çevrimiçi araştırma ve sorgulama tekniklerini kapsıyor. Doğrulama El Kitabı’nın ikinci versiyonu olan bu kitapta, kullanıcı üretimi içeriklerin araştırılmasında daha derine inerek araştırma yapmanın yöntemlerinden bahsedilirken, açık kaynak veriyi doğrulama ve değerlendirmeye dair en iyi örnekler, fact-checking araştırma projelerinin iş akışlarına dair tavsiyeler ve araştırmacı gazetecilikte kullanıcı üretimi içerikten yararlanırken uygulanması gereken etik yaklaşımlar yer alıyor.
Çevirisinin ve editörlüğünün teyit.org ekibi ve gönüllüleri tarafından yapıldığı bu El Kitabı, 10 bölümden ve 3 vaka çalışmasından oluşuyor. Kitap, dünyanın önde gelen medya araştırma kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinden toplanan bilgi ve tecrübeleri içeriyor.
Öncelikle gazetecileri hedeflemekle birlikte bu ikinci El Kitabı, insan hakları araştırmacılarından, avukatlara, yardım kuruluşu çalışanlarına kadar birçok disiplinden insanı ilgilendiren geniş bir konu dizinini kapsıyor.
Araştırmacı Gazeteciler İçin Doğrulama El Kitabı’na buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviriye katkı sunanlar: Burcu Karakaya, Çınar Livane Özer, Emek Akman, Gökçe Özsu, Gülin Çavuş, Mehmet Atakan Foça, Melek Güler, Taha Onur Selimoğlu, Tuveyç Timur.
|
Araştırma: Yanlış bilgi ve propaganda çağında WhatsApp
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanlis-bilgi-ve-propaganda-caginda-whatsapp
|
*Bu içerik ilk kez " The Era of Whatsapp Propaganda Is Upon Us " başlığıyla Foreign Policy tarafından 17 Haziran 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gizem Dikmen tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bazılarına göre yanlış bilginin tartışmalarının geleceğinde mesajlaşma uygulamaları yer alacak.
Brezilya’da ortaya atılan bir dedikodu çocuk kaçırdıkları iddiasıyla iki kişinin dayak yemesine yol açtı. Geçtiğimiz sonbaharda tuz kıtlığına girileceği dedikodusu Hindistan’daki bazı şehirlerde insanların pazarlara akın etmesiyle ölümcül bir hal alan paniğe neden oldu. Geçtiğimiz ay, sonuçların tartışmalı olduğu ve onlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan protestoların gerçekleştiği Kenya’daki seçimler sırasında, sahte bir anket raporu yayınlanması seçime katılan adaylar hakkında şüphe duyulmasına neden olmuştu.
Şiddetle sonuçlanabilecek yalan haberleri olabildiğince hızlı bir şekilde düzeltmek görevi gazetecilere düşüyor. Ancak, bu yalan bilgileri ortaya çıkaran kişi ve bunu yaparkenki motivasyonu gibi ayrıntılara ulaşmak çoğu zaman mümkün olmuyor. Bunun sebebi ufak bir ayrıntı gibi görülen ve bu yanlış bilgilerin okuyuculara ulaşmasını sağlayan mesajlaşma uygulaması WhatsApp.
WhatsApp, Viber gibi kapalı mesajlaşma uygulamaları dünya çapında popülerliğini artırıyor . Haber kaynağı olma açısından mesajlaşma platformları kullanıcılarına daha geniş bir dünya sunarken, Twitter ve Facebook gibi platformların popülerliği düşüşe geçmiş durumda. Son zamanlarda YouGov’un 36 ülkeden 70 bin insanın katılımıyla yaptığı anketin sonuçlarına göre ankete katılanların yüzde 23’ü haber “bulma, paylaşma ve tartışma” kısmını bir mesajlaşma platformu üzerinden yaptıklarını belirtti. Malezya ve Brezilya gibi Latin Amerika ülkeleri ve Asya ülkelerinde, bu oran yüzde 50’ye yakın ve bir haber kaynağı olma açısından WhatsApp neredeyse Facebook kadar yaygın durumda.
Mesajlaşma platformları, Batı’daki yanlış bilgi ve dezenformasyon konusunda çalışan ve viral hale gelen dedikodu ve dezenformasyona karşı uygulama geliştirmeye çabalayan araştırmacılar (kendim de dahil) arasında henüz ciddi anlamda bir tartışma konusu haline gelmedi. Ancak, bu basit uygulamalar, yanlış bilgi ve dezenformasyonun karanlık geleceği hakkında dikkat edilmesi gereken bir konu.
Twitter’ın veya Reddit’in aksine mesajlaşma platformları milyonlarca yabancının herkese açık bir platformda haşır neşir olabileceği yerler değil. SMS’le mesajlaşmaya alternatif olarak ortaya çıkan bu ucuz ve veri temelli platformlar özel mesajlaşma ve şifreli mesajlaşma gibi özelliklere sahip.
Bu uygulamaların çoğu kullanıcılarını telefonlarında bulunan kişilerle birebir veya en fazla 500 kişiyle limitleyen gruplar halinde iletişim kurabilecek şekilde sınırlandırıyor. 100 kişinin olduğu bir konuşma doğal olarak özel bir konuşma şeklinde hissettirmiyorken bu gruplara katılmak için var olan grup üyeleri tarafından davet edilmeyi gerektiriyor. Bunun yanında, bir grubun var olup olmadığı gruba üye olmayan kişiler tarafından hiçbir zaman öğrenilemiyor. Bunun yanında birkaç istisna dışında, bir kullanıcının iletişim ağına dışarıdan girdi sağlayabilecek popüler konular listesi veya sosyal medya akışı bulunmuyor. Bazı mobil mesajlaşma şirketleri uygulamalarının yaratıcı ve editoryal içerik konularında potansiyelinin farkında ve kullanıcılarına yayıncılarla tek taraflı iletişime geçebilecekleri özellikleri sunuyor. Bu sadece yayıncının kullanıcıyla içerik paylaşabileceği dışarıdan kişilere kapalı yazışmalar anlamına geliyor.
Özet olarak, birkaç istisna dışında, bu platformlardaki bütün aktiviteler bir kullanıcının iletişim ağı dışındaki kişiler tarafından görünür değil. Whatsapp, Telegram ve Viber gibi uçtan uca şifrelemeye sahip uygulamaların kendileri bile kullanıcılarının ne konuştuklarını göremiyorlar. Bu yüzden mesajlaşma platformlarının bu özelliğini vurgulamak isteyen bazı kişiler buna “kapalı sosyalleşme ağları” diyor.
Mesajlaşma platformlarının dışarıya açık olmaması bu platformlarda yayılan bilgileri doğrulamaya çalışan gazetecilerin işini zorlaştırıyor. Öncelikle, bu platformlarda ne çeşit yanlış bilgilerin yayıldığını öğrenmek doğrulama yapan ve dezenformasyonla mücadele eden kişiler için mümkün olmuyor. Bunun yanında bu platformlar aracılığıyla yayılan yanlış bilgi tespit edilse dahi doğrulama için önemli bir adım olan kaynağa ulaşmak oldukça zor. Bu platformlar aracılığıyla yayılan yanlış bilgiler genellikle alıntı veya linkler şeklinde önünüze çıkmıyor. Bu mesajlar bağımsız bir görselle, resmi kaynakların ismi geçirilerek ya da metin şeklinde paylaşılarak yayılıyor (Hindistan’da ortaya çıkan tipik bir örneğe bakabiliriz: “NASA, bir sonraki depremin 8.2 şiddetinde olacağını açıkladı. Lütfen bu mesajı olabildiğince çok kişiye yolla”). İlişkilendirmemiş veya yanlış atfedilen resimler, videolar veya metinler için Google aracılığıyla arama yapılabilir. Ancak, söz konusu içeriğin Google web tarayıcısında bulunamadığı durumlarda (üzerinde oynanmış olan içeriklerde ve mesajlaşma platformunun kendisinde ortaya çıkan içeriklerde) gazeteciler çıkmaza giriyor.
Bu uygulamalar yanlış bilginin yayılmasını amaçlayan kişiler için de durumu karmaşık bir hale getiriyor. Bu tarz mesaj uygulamalarını kullanan kötü niyetli kişilerin, paylaştıklarını Twitter ’daki gibi botlarla yayma gibi bir seçeneği bulunmuyor. Bu uygulamalarda birisine mesaj yollamak için o kişinin telefon numarası ya da en azından kullanıcı adının bilinmesi gerekiyor. Bu tarz öne çıkan mesaj uygulamalarına geçerli bir cep telefonu numarası ile mesaj veya çağrı yoluyla onaylama yapılarak kayıt olunabiliyor.
Yanlış bilgiyi yayanlar kolayca bir telefon listesi satın alabilir veya telefon rehberlerinden numaralara ulaşabilirler. Bunu yapanlar için otomatik olarak grup ve mesaj yaratmanın yanında internet telefon numaralarına veya SIM kartlarına ulaşabilecekleri bir çok yol mevcut. Ancak, birçok mesajlaşma uygulaması kullanıcılarına spam gönderenleri belirleme olanağını tanıyor. Buna ek olarak, WhatsApp ve Viber çok sayıda istenmeyen mesaj atan hesaplardan korunmayı sağlayacak spam tespiti yapmak için önlemler alacağını duyurdu.
Kötü amaçlı aktörlerin bir mesajlaşma platformunda virallik oluşturması, ancak bu uygulamaları zaten kullanan ve büyük ağlara erişimi olan benzer fikirli kişilerle koordineli bir şekilde hareket etmesiyle mümkün olabilir. Bu taktiğin benzeri, 2018 seçimlerine hazırlanan Hindistan Halk Partisi (BJP) tarafından da kullanılıyor . Parti en az 5000 WhatsApp grubu aracılığıyla mesaj dağıtmak için 100 tane gönüllü insan eğitiyor. Bu kesinlikle Hindistan Halk Partisi’nin yanlış bilgi yayılmasına katkı sağladığı anlamına gelmiyor. Ancak, bu taktiği yanlış bilgilerin yayılmasını amaçlayan kişilerin başarılı olmalarını sağlayacak bir yöntem olarak görmek mümkün.
Bu durumda mobil mesajlaşma şirketlerinin katkısı olmaksızın bu platformlardaki dedikodu ve propagandayla mücadelede kitle kaynaklı müdahale önemli bir yöntem olacak gibi duruyor. Gerçekten de, mesajlaşma uygulamalarının engellerini aşabilen kitle kaynağının yaratıcı bir şekilde kullanımı, genellikle WhatsApp aracılığıyla uydurma haberlerin daha çok yayıldığı ülkelerde ortaya çıkıyor. Nieman Gazetecilik Laboratuvarı tarafından yayınlanan rapora göre, Kolombiya’daki siyasi haber sitesi La Silla Vacia , okuyucularını WhatsApp’ta gördükleri sahte içeriklerin ekran görüntüsünü alarak kendilerine göndermeleri için teşvik etmeye başladı. Ardından, bu sahte içeriği doğruladıktan sonra, gönderen kişilerden bu doğrulamayı etrafında bulunan kişilere gönderdiğini gösteren başka bir ekran görüntüsü yollamasını istiyorlar. Böylece bu sahte içeriğin yayıldığı sosyal çevreleri hedeflediklerini gösteriyorlar. WhatsApp için ipuçları benzer bir şekilde Hindistan’dan BoomLive ve Brezilya’dan Boatos gibi doğrulama yapan gruplar tarafından da kabul ediliyor.
Ancak doğrulama yapmak, doğası gereği yanlış bilgi yayılmasına ve dezenformasyona neden olanların bir adım gerisinden geliyor. Buna ek olarak, gazeteciler etkin olabilecekleri yeni seçeneklere açık olmalılar. Bu topluma sorgulama ve internette gördükleri içerikleri medya okur yazarlığı programları aracılığıyla, doğrulama konularında eğiterek ve gazetecilere olan güven eksikliğini gidererek aşılabilir. Bu da kullanıcıların ilk etapta doğrulanmamış içeriklerin tespitini yapması ve bunların doğrulanması konusunda bir farkındalık yaratabilir.
Bunların her ikisinin de gerçekleşebilmesi için zaman ve kaynağa ihtiyaç var. Ancak, yanlış bilgi ve dezenformasyonun geleceği çok yakın ve buna hepimizin hazır olması gerekiyor.
|
Amatör dedektifler ırkçı yürüyüşçüleri bulmak isterken masum insanları hedef gösterdi
|
https://teyit.org/teyitpedia/amator-dedektifler-irkci-yuruyusculeri-bulmak-isterken-masum-insanlari-hedef-gosterdi
|
Arkansas Üniversitesi’nde bulunan Mühendislik Araştıma Merkezi’nde çalıştığı bir günün ardından, Kyle Quinn Bentonville’de eşi ve bir iş arkadaşıyla güzel bir cuma akşamı geçiriyordu. Kristal Köprü Amerikan Sanatları Müzesi’nde bir sanat sergisini dolaştılar ve lüks bir restoranda akşam yemeği yediler.
Cumartesi günü ise Kyle, sosyal medya dedektifi bir grup insan tarafından kendisinden yaklaşık bin 700 kilometre uzaklıktaki Charlottesville şehrinde beyazların üstünlüğünü savunan milliyetçilerin yürüyüşüne katıldığının iddia edildiğini gördü. Gece boyunca, ülke çapından yüzlerce yabancı insan Virginia Üniversitesi kampüsünde gerçekleşen meşaleli yürüyüşe katılanların fotoğraflarını paylaştı. Paylaşımları yapanların amacı, yürüyüşe katılanları bularak onları meslektaşları, arkadaşları ve komşularına karşı utanmalarını sağlamaktı. Katılanların bir kısmını bulmada başarılı oldular.
Ama Quinn’in deneyimi bu durumun risklerini de gösterir nitelikte.
Fotoğraflara bakıldığında, yürüyüşte bulunan kişilerden birisinin üzerinde “Arkansas Engineering” (Arkansas Mühendislik) yazılı bir tişörtün olduğu görülebiliyor. Buradan hareketle amatör dedektifler Quinn’in bir fotoğrafını bularak bu tişörtle yürüyüşe katılan kişi arasında bir benzerlik olduğunun farkına vardılar. Her ikisi de sakallı ve benzer fiziksel özelliklere sahipti.
İnternetin çılgın standartlarını göz önünde bulundurunca bu yeterli bir kanıttı .
Instagram:
- Haberlerde ve sosyal medyada görüleceğini bile bile bu nefret yürüyüşüne katıldı. Oradaki varlığı kamusal bir anlam ifade ediyor. Şimdi yaptıklarının insanların gözünden kaçabileceğini mi düşünüyor? o masum mu yani?
- Kesinlikle...bu yeni bir şey değil ve bu halleri beni hasta ediyor.
Tweet: Bu KYLE QUINN değil.. Kim bu???
Pazartesi günü verdiği bir röportajda, yaraların iyileşme süreçleriyle alakalı araştırma yapan bir laboratuvarı yöneten Quinn, Twitter ve Instagram üzerinden birçok kaba mesajla karşı karşıya kaldığını belirtti. Tanımadığı bir çok insan onu ırkçılıkla suçlayarak Quinn'in işten çıkarılması gerektiğini söyledi ve Quinn’in ev adresini kendi sosyal medya hesapları üzerinden paylaştı.
Kyle Quinn
Kendisinin ve eşinin güvenliğinden endişe eden Quinn o haftasonu boyunca iş arkadaşının yanında kaldı.
"İnternette araştırma yapmayan, gerçekleri doğrulamayan yüzlerce ünlü var” diyen Quinn, “Ben hayatımı bütün insanlara yardım etmeye, onların sağlıklarının iyileşmesine ve ardımdan gelecek bilim insanlarını eğitmeye adadım. Bu durum bütün emeklerimin insanların gözünde yok olmasını sağladı,” diye ekledi.
Charlottesville’deki yürüyüşte yer alan kişinin kim olduğu hala bulunamazken, tek suçu fotoğraftaki kişiye benzemek olan Quinn, çağımızın haber anlayışında bir ritüel haline gelen yanlış bilgilerin hızla yayılmasının kendi hayatına olan doğrudan etkisinin canını sıktığını belirtti.
“İfşa etme” konusu son zamanlarda en çok tartışılan konulardan biri. Genellikle ifşa sırasında ev adresi, telefon numarası ve iş bilgileri gibi kişisel bilgilerin yayılması sağlanıyor. Twitter gibi bazı sosyal medya platformları bu durumu kendi kurallarına aykırı olarak değerlendiriyor.
Bunun yanında bu tarz izleme ve kişiyi belirleme çalışmaları, gazetecilikte halka açık bir haber olayına karışan kişilerin belirlenmesinde de kullanılan bir uygulama. Profesyonel haber kurumları yanlış bilgi yayılması konusundaki payını korusa da, birkaç yanlış tweet ile bir ismi memleket meselesi haline getirebilme gücü yıkıcı yanlışların ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Charlottesville olayında, sosyal medya kullanıcıları yürüyüşe katılan kişileri ifşa etmenin ırkçılık konusunda ciddi sonuçları olabileceğini umarak harekete geçtiler. @YesYoureRacist adlı Twitter hesabının paylaşımları fotoğraflardaki kişileri bulmaya çalışan kişiler tarafından binlerce kez retweetlendi.
Hafta boyunca internet bekçileri yaptıklarının bir kısmında başarıya ulaştı. Berkeleyside’ın haberine göre , yürüyüşe katılan Cole White, Kaliforniya’nın Berkley şehrinde çalıştığı restorandaki işinden istifa etmek zorunda kaldı.
Pazar günü restoranın camına, “ Charlottesville’de yapılan eylem, Top Dog tarafından kesinlikle desteklenmemektedir” yazısı asıldı.
North Dakota’da The Forum adlı gazeteye gelen bir mektupla yürüyüşe katılan Peter Tefft, ailesi tarafından reddedildi. Peter’ın babasının imzasını taşıyan mektupta, artık aile toplantılarına katılmasının hoş karşılanmayacağı belirtildi.
Nevada’nın Reno kentinde yaşayan 20 yaşındaki Peter Cvjetanovic ise yürüyüşteki fotoğrafından ötürü kendisini savunmak zorunda kaldı. KTVN-TV kanalında konuşan Cvjetanovic fotoğraftaki kişinin kendisi olduğunu ve “Fotoğrataki kızgın ırkçılardan birisi olmadığını” söyledi.
@YesYoureRacist hesabı yürüyüşe katılanları utandırma konusunda liderliği üstlenirken aynı zamanda yanlış bir adım attı. Hesap yaptığı açıklamayla bir YouTube starı olan Joey Salads’ın svastikalı kolluk taktığı “deney” amaçlı etkinlikteki eski bir fotoğrafını kullandıkları için özür diledi. Salads yürüyüşte değildi. Bunun yanında @YesYoureRacist hesabını kullanan kişiyi başka bir Twitter kullanıcısı telefon numarası ve diğer kişisel bilgilerini paylaşarak ifşa etme işine girişti. Ancak Twitter bu tweetleri silerek, hesabı kullanım dışı bıraktı.
Haber kurumları yanlış bir kişiyi suçlamanın (bazı durumlarda çok ciddi etkiler yaratan yanlışlar ) mahkemelerde güven kaybı gibi bazı kötü sonuçlarının olduğunu deneyimledi.
Araştırma koordinatörü Ben Decker, sosyal medyadaki içerikleri doğrulayan bir haber ajansı olan Storyful’daki gazetecilerin bir kişiyi doğrulamak için 8-10 tane birbiriyle uyumlu bilgiyi kullandığını belirtti. Decker bir kişiyi belirlerken bu bilgilerin bir çok editörün elinden geçmesi gerektiğini söyledi. (The New York Times, Storyful’un müşterilerinden birisi ve Decker direk olarak The Times için çalışıyor.)
Sadece bir fotoğrafa bakarak yorumda bulunmak bizi yanlışa sürükleyebilir. Decker, bu durumda insanları yanlışa sürükleyebilecek bir sürü neden olduğunu belirtiyor; ışıklandırma, konumlandırma, kaç tane yüzün görülebildiği ve dünyada benzer kaç tane yüzün olabileceği gibi.
Bunun yanında isim tek başına yeterli bir bilgi değil. Decker bunu şöyle örneklendiriyor; Cumartesi günkü Charlottesville yürüyüşçülerinin üzerine araba sürerek yapılan saldırı da bulunan kişinin adı James Alex Fields ve Amerika’da askeri geçmişe sahip birçok James Alex Fields isimli kişi mevcut. Bu kişinin kimliğini belirlemeye çalışan bir kişi en azından bir doğum tarihi ve adresi elinde bulundurmalı.
Arkansas Üniversitesi’nde profesör olan Quinn’in başına gelen durumda olduğu gibi yürüyüşe katılan bir kişiye benzemesi onu mağdur duruma düşürdü. Decker bu noktada Quinn’in orada olma ihtimalinin dikkatli bir incelemeyle bile ulaşılamaz bir bilgi olduğunu vurguladı. Bu tarz yanlışların amatör dedektifler tarafından sıkça yapıldığını söyledi.
Decker “Ortaya çıkan ilk ayrıntıya atlama gibi bir durum söz konusu” dedi.
Daha sonra bu yanlış bilgiyi düzeltmeye çalışan insanlar sahte bilgiler içerisinde kendini boğulmuş hissediyor.
Bentonville’de bir sanat yönetmeni olan Mark Popejoy, Quinn’i Charlottesville yürüyüşçülerinden biri olarak gösteren düzinelerce Twitter hesabını düzeltme işine girişti. Arkansas Üniversitesi’nin Quinn’in orada bulunmadığını doğruladığını ve Twitter kullanıcılarının yanlış bilgi içeren bu tweetlerini silmesini istediğini belirtti.
Popejoy, verdiği bir röportajda bazı kullanıcıların bu yanlış anlaşılmayı düzelteceklerini belirtirken, diğerlerinin fikirlerini değiştirmeyi reddettiğini söyledi. Popejoy, Quinn’i tanımadığını ancak onun durumunu anladığını belirtti.
“Bence insanlar hakkında kim oldukları teyit edilmeden bu şekilde bir suçlamada bulunmak oldukça tehlikeli” diyen Popejoy bu durumun insanların hayatını mahvedebileceğini ekledi.
|
teyit.org editörü Gülin Çavuş IFCN 2017 Fellow seçildi
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-org-editoru-gulin-cavus-ifcn-2017-fellow-secildi
|
Bu içerik ilk kez " Meet the 2017 International Fact-Checking Network fellows " başlığıyla Poynter arafından 19 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmış ve Gizem Dikmen tarafından düzenlenerek Teyit için çevrilmiştir.
2017 yılının Temmuz ayında, dünyanın önde gelen medya kuruluşlarından Ponyter’in bünyesinde bulunan Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın (International Fact-Checking Network) İlkeler Kılavuzu’nun (Code of Principles) imzacısı olan teyit.org’un editörlerinden Gülin Çavuş, 2017 Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın ortaklık (International Fact-Checking Network fellowship) programına kabul edildi.
Doğrulama organizasyonları arasında bilgi ve deneyim alışverişini amaçlayan programa bu sene Sırbistan’dan ve Türkiye’den 2 gazeteci kabul edildi.
Program kapsamında Türkiye’de bulunan doğrulama platformu teyit.org ’dan Gülin Çavuş merkezi Paris’te bulunan France 24 Observers ile bir süre beraber çalışacak. Belgrad’da bulunan doğrulama platformu Istinomer ’den Milka Domanovic ise Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan PolitiFact ’e bir ziyaret gerçekleştirecek.
Gülin Çavuş’un projesi Suriyeli mülteci krizi ve politik İslam konularını ele alırken doğrulama platformları arasında uluslararası bir işbirliğine nasıl ulaşılabileceğiyle ilgili. Çavuş, France 24 Observers ile çalışarak teyit.org’un deneyimleriyle France 24 Observers’ın deneyimlerini bir araya getirmeyi umuyor. Bu iki platform daha önceden Myanmar’da yaşayan Arakanlı Müslümanlarla alakalı olduğu iddia edilen yanlış görsellerin analizinde beraber çalışmışlardı.
“Observers’ın yaptığı işi takdir ediyorum ve bazen oradan gazeteciler veya editörlerle iletişime geçiyor ve sorular soruyoruz.” diyen Çavuş, “Bir diğer şey ise Fransa’da çok sayıda Türk’ün yaşaması. Bu durum teyit.org ve Observers arasında güçlü ilişkiler kurmak açısından iyi bir adım olarak düşünülebilir.”
Çavuş bu iki platform arasında kurulacak ilişkinin Avrupa’da süren ve internette yayılan yanlış bilgilerin sonucu olarak ortaya çıkan göç tartışmaları açısından da yararlı etkilerinin olacağını düşünüyor. Her iki ülkede de sığınmacı sorunu sert politik tartışmaların konusu haline geliyor ve sığınmacılar tarafından işlenen suç oranının yüksek olduğu sosyal medyada yaygınlaşıyor. Çavuş, İslam ve laiklik konularının tartışmalı olduğu Fransa ve Türkiye gibi ülkelerde, yanlış haberlerin yayılmasının nasıl engelleneceği konusunda teyit.org ve Observers’ın deneyimlerini ve fikirlerini paylaşmasının yararları olacağını söylüyor.
“Suriyeliler hakkında resmi kaynaklarda bir karşılığı olmayan bu tarz yalanlar dengeleri kurmayı zorlaştırıyor ve ırkçılığı besliyor.” diyen Çavuş “eğer başka bir ülkede bu konuda çalışırsak insanların bunun sadece Türkiye’nin değil genel olarak bütün insanlığın ve dünyanın problemi olduğunu düşünmesini sağlayabiliriz.” dedi.
Milka Domanovic-Gülin Çavuş
Programa katılacak diğer doğrulama platformundan seçilen gazeteci Domanovic’in projesi ise doğrulama organizasyonlarının kırsal alanlarda yaşayan insanlara daha etkili bir şekilde ulaşabilmesini ve bu insanların gözünde güven kazanımının sağlanmasını amaçlıyor. Domanovic, PolitiFact’in West Virginia’nın Charleston şehrinde Amerika Birleşik Devletleri’nin daha muhafazakar bölgelerinde doğrulamanın yaygınlaşmasını amaçlayan projesine dahil olacak. (PolitiFact, Poynter’ın bünyesinde bulunan Tampa Bay Times’ın bir projesi) Domanovic aynı zamanda PolitiFact’in Washington’da bulunan ofisini de bir süre ziyaret edecek.
Domanovic, “Sırbistan’da başkentten uzakta yaşayan insanlarla konuştuğumda ana akım medyanın odak noktasının sadece yüksek mertebeli memurlar ve politikacılar olduğunu ve yerel problemlerin medyada yer almadığına dair duyumlar aldım” diyen Domanovic “tahminimce Amerikada’da benzer bir durum mevcut.” dedi.
|
Diplomaside yanlış fotoğraf krizi: Mehmet Şimşek, Myanmar ve Türkiye
|
https://teyit.org/teyitpedia/diplomaside-yanlis-fotograf-krizi-mehmet-simsek-myanmar-ve-turkiye
|
İnternetteki yanlış bilgi hayatın her alanını etkisi altına alma potansiyeline sahip. Sağlıktan bilime, spordan eğitime birçok sektör her gün kendi alanındaki söylentiler ve şehir efsaneleriyle baş etmek zorunda kalıyor.
Bugün internette hakkında en çok yanlış bilginin yayıldığı alan ise şüphesiz politika. Hem yalan haberin hedefi haline gelme ihtimali hem de yanlış bilgiyi üretme kapasitesi en yüksek grup ise siyasetçiler ve temsilciler.
Aralık 2016’da, İsrail ile Pakistan arasındaki “nükleer gerginlik” yanlış bilginin iki ülkenin diplomatik ilişkilerini nasıl bir gerilime sürüklediğini göstermesi açısından çok önemli bir örnek. İsrail Savunma Bakanı’nın Pakistan’ı nükleer bir saldırıyla yok etmekle tehdit ettiğine dair yalan haber, iki ülke bürokratları arasında gerginliğe sebep olmuştu .
Amerika’daki başkanlık seçimlerinin ardından ülkedeki yanlış haberin yaygınlığına dair yapılan yorumların bir çoğu, Rusya’nın bir bilgi savaşıyla ABD demokrasisini yıpratmaya çalıştığı sonucuna varıyordu. Rusya’nın müdahalesi konusu aynı şekilde Almanya’daki seçimler sırasında da yanlış haberler üzerinden tartışıldı.
Anlaşıldığı kadarıyla, ülkelerin diplomatik ilişkileri internetteki bilginin doğruluğu ya da yanlışlığından etkilenme potansiyeline sahip. Öyle gözüküyor ki, politikacılar doğru bilgi verme konusunda yeterince hassas olmazsa ülkeler diplomatik krizlere sürüklenebilir. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in attığı tweet ile ortaya çıkan yanlış bilgi gerginliği bunun en yakın örneği.
Şimşek 29 Ağustos’ta paylaştığı bir tweetle Arakan’da yaşanan trajediye dikkat çekmek istemiş, tweete de dört fotoğraf eklemişti .
Gerçekte fotoğrafların Arakan’da yaşananlarla hiçbir ilgisi bulunmuyordu. Biri Myanmar’da yaşanan bir feribot kazasındandı. İkisi geçmiş yıllarda yaşanan büyük çaplı krizlerde çekilmiş ödüllü fotoğraflarken biri de Lahore kanalına serinlemek için giren insanları gösteriyordu.
teyit.org’da yayınladığımız ve başta 8 görüntünün yer aldığı, daha sonra sayısı 18’e kadar çıkan Arakan’dan olduğu iddiasıyla paylaşılan yanlış görüntüler listesinin yayınlanmasının iki gün sonra Mehmet Şimşek bir düzeltme geçerek, paylaşımını kaldırdı.
Mehmet Şimşek’in teyit.org’un yanlış fotoğrafları listelediği analizinin yayınlanmasından ardından tweetini silerek düzeltme geçmesi, yine de internetteki yanlış fotoğrafların Myanmar ile Türkiye arasındaki diplomatik trafiğe yansımasını engellemedi.
6 Eylül’de Myanmar’ın Dışişleri Bakanı ve hükümet başdanışmanı Aung San Suu Kyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede, Suu Kyi’nin Arakan kriziyle ilgili olarak “topluluklar arasında sorunlar yaratabilecek dezenformasyon buzdağının teröristlerin işine yaradığını\" söylediği ve internetteki yanlış fotoğraflara dikkat çektiği belirtildi.
Bu görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da yaptığı açıklamada şu sözleri ifade etti:
“Medyada, özellikle de sosyal medyada dolaşan görüntülerin, resimlerin, haberlerin pek çoğunun da Arakan’la ilgisi yoktur, bunu da bilmemizde fayda var. Bu resimlerin bir kısmı, bizdeki Gezi olayları ve bölücü örgütün çukur eylemleri dahil dünyadaki pek çok hadisede kullanılmıştır.”
Şüphesiz bu telefon trafiğinde yanlış fotoğrafların gündeme gelmesinin en büyük sebeplerinden biri Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in paylaşımıydı. Mehmet Şimşek de öyle düşünüyor olmalı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının ardından yeni bir paylaşım yaparak, Suu Kyi’yi eleştirdi .
Suu Kyi ve Erdoğan’ın yanlış haberin arkasında teröristlerin parmağı olduğu sonucuna nasıl vardığını bilmek imkansız ancak yanlış bilginin internette neden bu kadar dolaşımda olduğuna dair yapılan birçok araştırma gösteriyor ki, insanlar zaman zaman doğrulamaya vakit bulamadıkları, zaman zaman da duygusal tepkiler verdikleri için yanlış bilgiyi paylaşabiliyor.
Bu örnek açıkça her yanlış bilgi paylaşımının ardında “dış güçlerin” ya da “bölücü terör örgütlerinin” parmağı olmayabileceğini gösteriyor.
Arakan’dan olmayan bu kadar fazla fotoğrafın çok uzun süredir internette dolaşmasının sebebini, bu fotoğrafları paylaşanların niyetlerinde değil, gerçek fotoğraflara ulaşmadaki zorlukta aramak gerekiyor. BBC Birmanca Servisi’nden Tin Htar Swe, Myanmar’ın çatışmaların yaşandığı bölgelerden görüntü alınmasına izin vermediğini belirtiyor . Swe’ye göre Myanmar, Birleşmiş Milletler ve diğer insan hakları örgütlerine, bölgede ne yaşandığının tespit edilmesi için izin verse, yanlış bilgi söz konusu bile olmayacak.
Her halükarda, doğru bilgiye ulaşmanın çok zor olduğu yerlerle ilgili dahi, yanlış fotoğraflar kullanmak olayların gerçekliğine, yaşanan trajedilerin büyüklüğüne gölge düşürebilir, onları önemsizleştirebilir. Yanlış fotoğraf paylaşmanın bahanesi doğru fotoğrafa ulaşamamak değil ancak sorunu, “dış güçler” ya da “terör örgütlerinde” aramak da herhangi bir çözüm üretmiyor.
Arakan ile ilgili yanlış fotoğrafların paylaşılması ve konunun Myanmar ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiye yansıması bir kez daha gösteriyor ki, politikacılar meclis kürsüsünde olduğu kadar sosyal medyadaki beyanlarında da doğru bilgilerle hareket etmek zorunda. Bu öncelikle siyasetin şeffaflığı ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için olmazsa olmaz. Ancak öyle gözüküyor ki sadece iç ilişkilerin değil diplomatik ilişkilerin bozulmaması için de doğru bilgiyle hareket etmek oldukça önemli.
Not: Arakan’daki Müslümanlarla ilgili internette yayılan 18 yanlış fotoğrafı içeren analiz, teyit.org’un bu zamana kadar en çok okunan analizi oldu.
|
Medya okuryazarlığı eğitimleri dünyada yaygınlaşıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/medya-okuryazarligi-egitimleri-dunyada-yayginlasiyor
|
Geçen hafta, İtalya Parlamentosu'nun alt kanadı olan Temsilciler Meclisi'nin başkanı Laura Boldrini’nin New York Times gazetesine, dijital çağın tartışmalı olgularından “sahte haber” (fake news) sorununa karşı İtalyan liselerinde eğitim verileceğine dair bir proje açıkladı . Habere göre, 31 Ekim’de başlayacak proje 8 bin liseye yayılacak.
Proje, Eğitim Bakanlığı’nın Google ve Facebook’la iş birliği içinde hazırlanan programı sayesinde lise çağındaki gençlerin, internette gezinen yalan haber ve komplo teorilerine karşı daha güçlü hale getirilmesini hedefliyor.
İtalya'daki Projeye, Temsilciler Meclisi başkanı Laura Boldrini öncülük etti.
Sahte haberlerin günlük hayatımızı zehirlediğini ve bu haberlere farkında olmadan bulaştığımızı belirten Laura Boldrini, çocukların bu gibi yalan haberlerden kendilerini korumalarının hakları olduğunu ve konunun herhangi bir siyasi partiyle alakalı olmadığını söyledi. Son günlerde ülkede önemli bir gündem oluşmasının yanı sıra Papa Francis 2018 Dünya İletişim Günü’nde yalan haber sorunu üzerine konuşacağını duyurmuştu .
New York Times’a konuşan Perugia Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Alessandro Campi de İtalyan halkının, entrikalarla dolu Borgia kardinalleri, yabancı güçlerin egemenliğinde geçen dönemler, papalık darbeleri ve yolsuz hükümetlerle dolu tarihleri nedeniyle otoriteye karşı güvensizlik geliştirdiğini söyledi. Campi, bu yüzden komplo teorilerine yatkınlığın 'İtalyan kültürel mirasının bir parçası olduğunu' belirtti.
Program kapsamında çocuklar, kendi sosyal medya hesapları ve blog sayfalarında yer alan haberleri ifşa etmeye yöneltilecek ve çocuklar adeta yalan haber avcısına dönüşecek.
İtalya’da tartışma konusu olan çocuk aşısı meselesinde muhalefetteki 5 Yıldız Hareketi konu hakkında birçok spekülasyon ve yalan haber ortaya atmakla suçlanıyordu. 5 Yıldız Hareketi’nin içinde yer alan bazı isimlerin bu paylaşımları yayması ve ebeveynlerin çocuklarını aşılatmaması neticesinde ülkede kızamık gibi hastalıkların oranlarında artış görülmüştü.
Geçen hafta ise sağ eğilimli siyasetçi Gian Marco Centinaio Facebook’a yüklediği ve Boldrini’nin yıllar önce ölmüş kardeşi olarak paylaştığı gönderi 18 bin paylaşım almıştı. Göçmen merkezi işlettiği iddia edilen Boldrini’nin kardeşine ait olduğu iddia edilen fotoğraf ise başka birine ait çıkmıştı.
Böylece, İtalya’da sağlıklı bir dozda şüpheciliğin öğrencilere kazandırılması umut edilirken, Boldrini ise insanların dijital çağa hazırlanmasının belki de onları bu gibi haberlere düşmekten kurtaracağının altını çizdi.
Sosyal medyanın hayatımızdaki yerinin genişlemesi, günlük hayatta yalan haberle doğrudan karşılaşma sıklığını da artırıyor. Yalan haber ve yanlış bilgiyle küçük yaşta mücadele etmenin önemini kavrayan ülkeler eğitim programlarını bu hususta değiştirmeye başladı. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) bağlı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sorumlusu Andreas Schleicher, Mart 2017’de okullarda yalan haberin nasıl anlaşılacağına dair eğitim verilmesinin gerekli olduğunu ve bundan sonraki değerlendirme testlerinde küresel yeterliliklerin de sınanacağını açıkladı .
Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanı seçilmesi ve bu süreçte sosyal medyada yürüttüğü kampanya tartışmalara yol açmıştı. 2016 ABD Başkanlık Seçimi’nde Paul Horner isimli vatandaşın Facebook’ta ve kurduğu internet sitelerinde yaptığı yalan haberler sıkça konuşuldu. Yalan haberin başkanlık seçimlerinde dahi gündem olduğu Amerika’da medya okuryazarlığı eğitimi önemli bir süreç olarak görülüyor . Yine 2017’de Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre 10-18 yaşlarındaki çocukların yarısından fazlasının yalan haberi ayırt edemediği ortaya çıkmıştı .
Eğitimci Diana Graber, çocuklara yalan haberin nasıl saptanacağını anlatırken bilgisayar kullanmıyor.
Tayvan ise 2017 yılının başından itibaren çocuklar için medya okuryazarlı dersleriyle beraber çocukların yalan haber ve propagandayı süzebilmeleri için bir müfredat hazırlıyor . Türkiye’de de 22 Ağustos 2006 yılında RTÜK ve MEB arasında öğretim kurumlarına medya okuryazarlığı dersi konulmasına dair iş birliği protokolü imzalanmıştı .
Almanya ve İsviçre gibi ülkelerde de medya okuryazarlığı üzerine çalışmalar ve yalan haber ile mücadele için eğitim sisteminin modernizasyonu devam ediyor . Bunlara ek olarak, Belçika’da medya okuryazarlığı çalışmalarının 1980’lere kadar uzandığı görülebiliyor. Son olarak 27 Mart 2017 tarihinde yayınlanan ve Avrupa Birliği’nde yer alan ülkelerin medya okuryazarlığı çalışmalarını haritalayan bir rapora da buradan ulaşmak mümkün.
|
teyit.org ilk içgörü raporunu yayınladı: İnternette nelerden şüphe ediyoruz?
|
https://teyit.org/teyitpedia/teyit-org-ilk-icgoru-raporunu-yayinladi-internette-nelerden-suphe-ediyoruz
|
teyit.org bir yıl boyunca kullanıcılardan topladığı şüpheli içeriklere dair ilk içgörü raporunu yayınladı. “İnternette nelerden şüphe ediyoruz?” başlığıyla yayınlanan rapor, teyit.org takipçilerinin doğruluğundan emin olamadığı, yanlış olduğunu düşündüğü veya gerçeğinin ne olduğunu bilmek istediği için gönderdiği 7 bin 628 mesajın verisiyle hazırlandı.
Rapor, kullanıcıların internette hangi iddialardan, hangi türdeki içeriklerden şüphe ettiklerine ve şüphelenilen içerikleri göndermek için hangi mecraları kullandıklarına dair temel içgörüler taşıyor.
Kasım 2016 ile Ekim 2017 tarihleri arasındaki verilerden oluşturulan raporun sonuçlarına göre;
Ayrıca rapor, özellikle kriz anlarında neden daha fazla yanlış bilgi ve şüpheli içeriğin
dolaşıma girdiğine dair cevaplar sunmaya çalışırken, kutuplaşma ve gündelik kaygıların, haber tüketimi üzerindeki izlerini takip ediyor.
teyit.org editörlerinin bir senelik deneyimlerinden yola çıkarak hazırlanan bu rapor, alanda çalışan sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ile uluslararası örgütler, medya kuruluşları ve interneti iletişim stratejisinin vazgeçilmez bir parçası olarak kullanan tüm kurumlar için çok önemli içgörüler taşıyor.
Raporun PDF versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.
|
Metis 2018 ajandası “yalan” temasıyla çıktı
|
https://teyit.org/teyitpedia/metis-2018-ajandasi-yalan-temasiyla-cikti
|
Metis Yayınları’nın 2005 yılından beri çeşitli temalar etrafında şekillendirerek hazırladığı ajanda, 2018 yılı için “yalan” temasıyla çıktı.
Kapağında; “Sineğe vurdum palanı, dinlettim mi sana bu koca yalanı, o yalan, bu yalan fili yuttu bir yılan bu da mı yalan? Gerçeğe çevirelim bu düzdüğüm yalanı, hikayedir bunun adı, söylemekle çıkar tadı…” ifadesinin yer aldığı ajandada, edebiyattan istatistiğe, siyasetten bilime hakikatin hayatımızdaki yeri tartışılıyor.
Yalan ve yalancılar üzerine Tahsin Yücel, Sait Faik, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi Türk edebiyatının önemli ustalarının yazılarına yer verilen ajandada hakikat ötesi kavramına ilişkin de pasajlar yer alıyor.
Metis Yayınları “yalan” konulu ajandasının sunuşunda, içine gömüldüğümüz sosyal medya ortamında sadece kendimize benzerlerle iletişimde kalmanın görüşlerimizi destekleyenler dışındaki olgulara kulağımızı kapatmamıza yol açtığını belirtiyor.
Ayrıca hakikat sonrası dünyaya ve yalanlara ilişkin hazırlanan ajandanın teyit.org ’un önerisiyle hazırlandığına da değiniliyor.
Metis Ajandası 17 Kasım’dan itibaren kitapçılardan satın alınabilecek.
|
Araştırma: Eğer bir söylenti varsa ona inanan da vardır
|
https://teyit.org/teyitpedia/arastirma-eger-bir-soylenti-varsa-ona-inanan-da-vardir
|
Bu içerik ilk kez " Where there’s a rumor, there’s an audience. This study sheds light on why some take off " başlığıyla Poynter tarafından 31 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Tufts Üniversitesi ve New York Üniversitesi araştırmacılarının insanların çatışma bölgelerinde söylentileri nasıl değerlendirdiğini inceledikleri yeni çalışmaya göre bir söylentiye inanma olasılığınızın eğitiminizle, cinsiyetinizle, nerede yaşadığınızla hiçbir ilgisi yok; bütün mesele söylentinin kendisi.
Tufts Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Programı Yöneticisi Kelly Greenhill Poynter’e çalışmanın, doğrulanmamış bilgilere inanmaya eğilimli gruplar hakkında geleneksel aklı ortaya koyduğunu söyledi.
Çalışmanın ortak yazarlarından Greenhill “(Söylentileri) kabul etmeye daha yatkın, zihinsel açıdan risk taşıyan belirli sınıflar yok. Önemli olan söylentinin kişinin dünya görüşüne rahatlıkla yerleşip yerleşmemesi” diyor:
Mesele söylentinin içeriği ve sunulduğu sosyal ve politik bağlam.
Araştırmacılar eğitim, gelir, yaş ve cinsiyet gibi demografik bilgilerin katılımcıların söylentiyi benimseyip benimsememesinde bir gösterge olmadığını tespit etti. Söylentilerin kabul edilmesinde üç unsur öne çıkıyor: Dünya görüşü, tehdit algısı ve kişinin daha önceden buna maruz kalıp kalmadığı.
International Studies Quarterly’de yayımlanan araştırma, ayaklanmadan etkilenmiş iki bölge olan Güney Tayland ve Filipinler’deki Mindanao’dan toplanan anket verilerine dayanıyor. Çalışmaya göre, uzun süren iç savaş ve etnik ayaklanmalardan etkilendikleri için bu iki bölgenin durumları benzer.
2012’den beri yapılan anketler, katılımcıların evlerinde yüz yüze görüşmelerle yapıldı. Güney Tayland örnekleminde çatışma bölgelerinden bin 600 katılımcı, nispeten sakin bölgelerden 400 katılımcı; Mindanao örnekleminde ise bin 500 katılımcı çalışmaya dahil edildi. Her bir katılımcıya bir söylentiyi duyup duymadıkları ve bu söylentiye ne kadar inandıkları soruldu. Araştırmacılar her ülkede bir tane güvenlikle ilgili, bir tane de ekonomiyle ilgili söylenti kullandı.
Tayland Filipinler Güvenlik Ekonomi Güvenlik Ekonomi Ordu içinde bir grubun darbe hazırlığında olduğuna dair söylentiyi duydunuz mu? Hükümetin (önceki demokrat yönetimin ve Pheu Thai’nin) kendi çıkarları için son krizi yönlendirdiklerine dair söylentiyi duydunuz mu?Filipin hükümetinin Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MİKC) içindeki kişilere gruptan ayrılmaları için rüşvet verdiğine dair söylentiyi duydunuz mu?Yerel devlet görevlilerinin belediyelerinin iç gelir paylarını kamuya hizmet sağlamak yerine, oy satın almak için kullandığına dair söylentiyi duydunuz mu?
Katılımcılar tehlikede hissettiklerinde, bir söylentiye defalarca maruz kaldıklarında ve/veya önceden sahip oldukları görüşlerle uyuşan bir söylentiyle karşılaştıklarında söylentiye daha fazla inandılar. New York Üniversitesi Uluslararası İş Birliği Merkezi çalışanlarından ve çalışmanın ortak yazarlarından biri olan Ben Oppenheim kişinin doğrulanmamış bilgilere inanıp inanmamasında psikolojinin belirleyici olduğuna ilişkin yaygın görüşe karşı olduğunu söylüyor.
“Önceki çalışmaların çoğu insanların psikolojik yaklaşımlarındaki kavrama yeteneğini belirlemeye çalıştı” diyor Oppenheim:
Bulgularımız ve kuramımız bu görüşü tam olarak reddediyor. Elde ettiğimiz kanıtlar çok farklı mekanizmaların söylentiye inanma konusunda belirleyici olduğunu gösteriyor.
Bu bulgu da hem medya tüketicileri hem doğrulama kuruluşları için önemli bir ders içeriyor.
Harvard Üniversitesi Uluslararası Güvenlik Programı’nın araştırma üyelerinden biri olan Greenhill “Her söylentinin bir hedef kitlesi var. Bu sizin için de geçerli, inanacağınız bir söylenti mutlaka vardır” diyor. “Bilginin hedef kitleleri hakkında geniş genellemeler yapılamıyor.”
Aynı zamanda, çalışmada söylentilerin insanlar arasında yayılma olasılığının barış zamanlarına göre, kriz zamanlarında daha yüksek olduğunu bulduklarını belirtiliyor. Bu sonuç Dartmouth College’dan Brendan Nyhan’ın İsrail-Filistin çatışması hakkındaki doğrulayıcı bilgilerin etkisi üzerine yakın zaman önce yayınladığı çalışmanın da dahil olduğu önceki araştırmaları temel alıyor. Bahsi geçen çalışmada kontrol eksikliği hissinin geçmiş yanlış anlamalarla ilişkili olduğu ortaya kondu.
Greenhill ve Oppenheim’ın çalışması özellikle Güneydoğu Asya’daki iki çatışma bölgesinde gerçekleştirildi, iki araştırmacı da bulguların genellenebilir olduğunu düşündüğünü belirtti. Oppenheim söylentinin kabul edilmesini etkilediğini tespit ettikleri nedenlerin, yani güvenlik hissi, önceki inançlar ve tekrarlanmanın, tüm dünyada yaygın olduğunu, bu nedenle de bulguların görece tutarlı olmasını beklediklerini belirtti.
Oppenheim çalışmanın önündeki tek sınırlamanın aşırı güvenlik eksikliğinin insanların söylentiyi kabul etmesini ne kadar etkilediğine ilişkin soru olduğunu belirtti. Greenhill daha fazla veri toplamak amacıyla deneyin başka ülkelerde de tekrarlanmasını umduğunu söyledi.
Araştırmacı, “Uluslara göre değişkenliği araştırmak için kesinlikle daha fazla çalışma yapmamız gerekiyor” dedi.
Bütün bunlardan bağımsız olarak, çalışma dünyada söylentilerin ve yanlış bilgilerin önüne geçmeye çalışanlar için ilginç bir önlem sunuyor.
“Önceki görüşlerine ve bulundukları bağlama göre herkes bir söylentiden etkilenebilir” diyor Oppenheim:
“Komplo teorilerini ve söylenti tacirlerini sadece bir grup uçuk insanın inanabileceği saçma bir sorun olarak göz ardı edemeyiz.”
|
Araştırma: Avrupa Birliği sahte haberlerle mücadelede yardıma ihtiyaç duyuyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/avrupa-birligi-yalan-haberlerle-mucadelede-yardima-ihtiyac-duyuyor
|
Bu içerik ilk kez " The EU is asking for help in its fight against fake news " başlığıyla Poynter tarafından 27 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Avrupa Komisyonu Kasım ayında internette yanlış bilgilendirme ve yalan haberle mücadele etmek adına yeni bir strateji üzerine çalıştığını ve bu hususta yardıma ihtiyacı olduğunu duyurdu.
Brüksel’de düzenlenen iki günlük konferansın ilk gününde Komisyon konuyla alakalı bir toplumsal müzakere başlatacağını ve Avrupa Birliği’ne yalan haberlerin yayılımını durdurmaya yarayacak bir strateji geliştirmede yardımcı olacak, alanında uzman bir ekip oluşturacağını duyurdu.
Digital Single Market 'ın başkan yardımcısı Andrus Ansip yaptığı açıklamada; “İfade özgürlüğü, medyada çoğulculuk ve vatandaşları çeşitli ve güvenli bilgiye ulaşma hakkı arasındaki dengeyi sağlayabilen bir yaklaşım bulmak zorundayız.” ifadelerini kullandı. Ansip, “Konuyla ilgisi olan çevrimiçi platformlar ve haber kaynakları bu çözüm bulma sürecinde aktif rol almalı.” diye ekledi.
Akademisyenler, çevrimiçi platformlar, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşlarından oluşacak uzman ekip komisyona yanlış bilgilendirmenin kapsamını ve söz konusu içerikleri hem üreten hem de kullanan tarafların önceliklerini göz önünde bulunduran öneriler üretmesi konusunda tavsiyelerde bulunabilecek.
Şubat sonuna kadar kamuoyu yoklaması yoluyla vatandaşlardan, sosyal medya platformlarından, gazetecilerden ve hükümet yetkililerinden Avrupa Birliği’nin insanların çevrimiçi platformlarda doğru bilgiye ulaşmalarına nasıl yardımcı olabileceğine dair görüş alınacak.
Dijital Ekonomi ve Toplum Komisyonu üyesi Mariya Gabriel tarafından yönetilen hareket Avrupa Birliği’nin çevrimiçi dolaşımda olan yanlış bilginin oluşturduğu tehditlere değinme konusunda ısrarcı olduğu bir yılı takip etti. Geçtiğimiz Haziran’da Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu'nu toplayarak asparagas haberlerin yarattığı sorunlar ve Avrupa Birliği'nin problemi çözmek adına yasal manada yapabileceklerine dair bir analiz istedi.
Konu Avrupa Birliği’nin dikkatini, Amerika ve Fransa’ daki başkanlık seçimleri ve İtalya’daki anayasa referandumunu çevreleyen yalan haberlere ilişkin gazetecilik faaliyetlerinin artmasından sonra çekti. Yanlış bilgilendirmenin her politik çekişmeyi etkilemediği doğru olsa da haber doğrulama organizasyonları büyümeye ve yeni demokratik kurumlar olarak sosyal alanda yerlerini almaya devam ediyorlar.
Avrupa Birliği’nin yanlış bilgi sorununa karşı aldığı bütüncül tavır katılımcılardan takdir gördü. Bugünkü toplantıya katılan Uluslararası Doğrulama Ağı direktörü Alexios Mantzarlis’in desteğiyle kurulan İtalya merkezli haber doğrulama organizasyonu Pagella Politics’in direktörü Giovanni Zagni Poynter’e gönderdiği bir e-postada, toplantıya katılan yaklaşık yetmiş paydaşın temsil kudretinden etkilendiğini belirtti.
Bu ilk gün gösterdi ki, Avrupa Birliği Komisyonu’nun yalan haberlerin yaygınlaşmasına dikkat çekme konusunu ciddiye alıyor. AB, akademi, sivil toplum örgütleri, medya ve haber doğrulama organizasyonlarından etkileyici bir grup temsilciyi bir araya getirebileceğini ortaya koydu.
Bugünkü toplantıya katılan bir diğer isim olan Reuters Gazetecilik Enstitüsü’nde araştırmacı Lucas Graves toplantının yanlış bilgiyle mücadelede bugüne kadar yapılanları tekrar gündeme getirmeye yarayan bir forum işlevi gördüğünü söyledi.
Graves ayrıca “Çevrimiçi yanlış bilgi dolaşımını önlemek adına acilen yapılması gereken bazı düzenlemeler olduğuna inanıyorum. Toplantıda tartışılan konulardan biri de buydu ve aslında bu toplantılar uzun süredir yapılıyor” diye belirtti.
Zagni’ye göre ;
Her iki panelde de bilgi doğrulamanın çevrimiçi yanlış bilginin yayılımını önlemede en etkili metodlardan biri olduğu sıkça dile getirildi. Buna karşın toplantı bilgilendirici içeriğin fazlalığı nedeniyle gerekli bilgilerin alınması konusunda biraz zorlayıcıydı. Toplantıya katılan uzmanların sayıca fazlalığı ve bu sebeple sunumların oldukça kısa sürmesi katılımcıların önüne çok fazla bilgi, fikir ve öneri yığılması riskini taşıyordu. Böyle toplantılarda gündemde henüz yer etmiş tek bir meseleyi, problemi ya da yalan haberlerle başa çıkmanın tamamen yeni ve herkesçe kabul edilebilir bir yolunu ortaya atmak zor. Bununla beraber konferansın organize ediliş biçimi gayet iyiydi. Çıkar gruplarından ziyade konular etrafında şekillendirilmişti ve bu da çıkar çatışmalarının ve karşıt fikirlerin olası etkilerini azalttı.
Graves ise Facebook ve Google gibi teknoloji firmalarının kendi platformlarında yayılan yalan haberlerden sorumlu tutulmalarına epeyce odaklanıldığını söyledi.
Söz konusu platformların yalan haberlerin yayılması adına elverişli bir ortam oluşturması ve bu minvalde haberlere dair yasal sorumluluklarının olmaması Komisyon’u zorlayacak hususlardan biri.
Graves’e göre buradaki esas soru Avrupa Komisyonu'nun bu platformları etkili şekilde düzenlemek adına adım atıp atmayacağı.
Bugün konferans salonunda sosyal medya platformlarının daha saydam olması gerektiğini söyleyen sesler duyduk. Fakat bunun aksine, bahsi geçen platformlarla doğrudan bağı olmayan pek çok insanın, çevrimiçi ifade özgürlüğünü kısıtlayabilecek düzenlemelere temkinli yaklaşılması gerektiğini söylediğini de duyduk.
Graves'e göre bu haftaki etkinlik bir yön belirleme etkinliğinden çok pek çok çözüme işaret eden bir etkinlik oldu. Graves ayrıca, yeni bir kamuoyu yoklaması ve uzman grubun dahliyle konuya ilişkin fikir ayrılıklarının daha görünür hale geleceğine inanıyor.
Zagni ise sözlerini “Burada açık olan şudur ki, kurumların, medya organlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve internet devlerinin bu konudaki görüşleri, buna ilişkin menfaat ve pozisyonları birbirinden oldukça farklı.” diyerek tamamladı.
|
Araştırma: Facebook’ta dolaşan sahte haberler Myanmar gibi ülkelerde ölüm kalım meselesi
|
https://teyit.org/teyitpedia/facebookta-dolasan-sahte-haberler-myanmar-gibi-ulkelerde-olum-kalim-meselesi
|
*Bu içerik ilk kez " In some countries, fake news on Facebook is a matter of life and death " başlığıyla Columbia Journalism Review t arafından 27 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Facebook gibi sosyal platformlar üzerinden yayılan yanlış bilgiler konusu, ABD’de 2016 Başkanlık Seçimleri’ni etkilemeye çalışan Rus troll ordularının tüm ilgiyi toplaması nedeniyle neredeyse eskidi. Ancak Myanmar gibi bazı ülkelerde “yalan haberler” insanların kime oy vereceğini etkilemekle kalmıyor, tutuklanmalarına, hapse atılmalarına ve hatta bazen öldürülmelerine bile neden olabiliyor. Facebook da bu konuda pek bir şey yapıyor gibi görünmüyor.
Bölgeyi inceleyen bazı gazetecilere göre, Güneydoğu Asya sosyal medyanın etnik ve siyasi gerginliklerin tehlikeli bir şekilde yayılmasını teşvik edebildiği bir yer. Bu etki Tayland ve Kamboçya gibi ülkelerde görülebiliyor ancak Arakan halkının işkence gördüğü, evlerinden alındığı ve yaşanan bazı vakalarda tecavüze uğradığı, öldürüldüğü Myanmar’da bu etkinin ciddiyeti artıyor.
Foreign Policy ve The Atlantic dahil olmak üzere pek çok yayında bölgeyle ilgili yazılar yazan Christina Larson konuyla ilgili olarak şunu söylüyor:
Facebook’un Amerikan siyasetine etkisi karmaşık olsa da Asya’daki etkisi daha önemli, yol açtığı durumlar daha ciddi olabiliyor, buradaki ekosistem Facebook ve ABD’deki pek çok kişi tarafından daha az inceleniyor.
Geçen altı ayda olayların tırmanmasıyla Myanmar’da çalışan gazeteciler ailelerin sempati toplamak için kendi evlerini ateşe verdiğini söyleyen uydurma haberler dahil, Arakan karşıtı hareketi ateşlemeyi hedefleyen Facebook tabanlı yanlış bilgi ve propaganda dalgalarıyla uğraştıklarını belirtiyor.
600 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı ve binlerce kişi BM’nin “tam bir etnik temizlik örneği” olarak tanımladığı olaylarda hayatını kaybetti.
Arakan karşıtı propagandanın ana kaynaklarından biri Arakanlı Müslümanların ülkeyi ele geçirmeye çalıştığını ve herkesi Müslüman yapmak için uğraştığını iddia eden radikal Budist rahiplerden oluşan ve vaazlar veren Ma Ba Tha isimli bir grup. Grubun lideri Ashin Wirathu’nun vaaz vermesi yasaklandı ancak bir Facebook kampanyası sayesinde mesajını yaymaya devam ediyor.
Larson ve diğerlerine göre, Myanmar vatandaşlarının çoğunun haber almak için Facebook’u kullanması sorunun büyümesine neden oluyor. Yine de akıllı telefonlar ve sosyal medya nispeten yeni olduğundan medya okuryazarlığı düzeyi düşük.
2014’e kadar akıllı telefonları kullanmak için gereken dijital SIM kartlar kimsenin satın alamayacağı kadar pahalıydı çünkü yalnızca hükümet denetimindeki telekom operatöründen alınabiliyordu. Sektör açıldıktan sonra, ucuz akıllı telefonlar ve 1 dolar değerindeki SIM kartlar piyasayı doldurdu ve sokak satıcılarından alınabilir hale geldi. Bu sayede Facebook neredeyse tüm cihazlarda yüklü bir halde satın alınabiliyor.
New York Times ’ın Myanmar sorumlusu gazeteci Paul Mozur, Mynmar’daki yanlış haberlere ilişkin şunları söylüyor:
Facebook insanların her şeyi yapmak için kullandığı araç oldu. Gazetelerin, STK’ların ve özellikle uzak bölgelerdeki insanlara ulaşmaya çalışan diğer kuruluşların kampanyalarının, neredeyse her şeyin yerini aldı.
Arakanlı Müslümanlara karşıt hareketin lideri Wirathu önceden el ilanları bastırıp kışkırtıcı mesajlarını bu şekilde yayıyordu, şimdi ise Facebook’ta sahte görüntüler yayımlıyor ve 100 kat daha fazla insana ulaşıyor.
ABD’deki her siyasi kanattan propagandacının kullandığı da aşağı yukarı bu yöntem, ancak onların yaptıkları Myanmar’da Arakanlıların maruz kaldığı şiddet gibi sonuçlar doğurmuyor.
Mozur, Myanmar’da akıllı telefon ve sosyal ağ dünyasına atılanların çoğunun “Facebook’taki yanlış veya kirli bilgilerin düzeyine alışkın olmadıklarını” belirtiyor. “Kendilerini birdenbire Yangon’dan çıkan ve çok daha karmaşık kaynakların körüklediği bir bilgi savaşının ortasında buluyorlar. Bu savaşta piyon olmaları bu yüzden çok daha kolay.”
Pekâlâ, Facebook yardım etmek için ne yapıyor? Bazılarına göre pek bir şey yapmıyor. Facebook’un sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri var ancak yalnızca birkaç çalışan sahada görev alıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Bölgesi Başkan Yardımcısı Phil Robertson’a göre “Güneydoğu Asya’da ev sahibi ortalıkta yok gibi”.
Facebook sözcüsü CJR’a nefret söylemlerini ve şiddete teşvik eden içeriği platformun dışında tutmak için şirketin çok uğraştığını, topluluk standartlarına ilişkin farkındalık yaratmak için kâr amacı gütmeyen gruplarla çalıştığını, güvenlik ve gizlilik üzerine ipuçları sunan yerel dilde sayfalar olduğunu belirtti. Ayrıca Facebook Myanmar’daki nefret söyleminin farkını anlamaya çalıştığını da belirtti.
Ancak bölgede bulunanlar, şirketin Mynamar’daki sorun üzerinde odaklanan çok az çalışanı olduğunu ve bu nedenle de şirketin nelerin gerektiğini anlamadığını ve içerik kontrolden çıktığında yeterince hızlı harekete geçemediğini söylüyor.
Mozur, Facebook Messenger’da bir yandan Müslümanların 11 Eylül’de bir saldırı planladıklarına ilişkin paylaşımların yayıldığına, bir yandan da yine Messenger’da Budistlerin aynı tarihte bir saldırı planladığını söyleyen başka bir zincir mesajın dolaşımda olduğuna rastladıklarını söylüyor:
Bu mesajların nereden çıktığını bilmiyorum, dört kişi de olabilir ama bütün ülkeyi felce uğrattılar. Çoğu zaman bu çatlaklar halihazırda orada bir yerde öylece duruyordur, sanırım Facebook böyle durumlarda toplumdaki farklılıkları gösteren bir ayna görevi görüyor. Ancak sosyal medya şiddeti gerçekten alevlendiren bir şey de olabiliyor.
Larson nefret söyleminin tanımlanması gerektiğini düşünüyor ve ekliyor: “Ama bana göre Arakanlıların Myanmar’ı terk etmesi gerektiğini savunmak ve medya oyunları yaratmak için insanların güya kendi evlerini yaktıklarını gösteren üzerinde oynanmış görseller paylaşmak tehlikeli söylemdir.”
On binlerce insanın beğendiği ve paylaştığı bu görsellerin “askeri müdahale ile şiddet ve tecavüz de içeren insan hakları ihlalleri için zemin olarak kullanıldığını” söylüyor. “Sosyal medyanın insanları öldürdüğünü söyleyemeyiz … ama Arakanlılara karşı şiddetin alevlenmesinde sosyal medyanın bir şekilde rol oynadığını söyleyebiliriz.”
Olay yerindeki kişiler Facebook’un Myanmar ve bölgedeki diğer ülkelere yaklaşımının şirketin ne kadar bihaber olduğunu gösterdiğini, hatta kibirli bir yaklaşım olduğunu düşünüyor. Örneğin yakın zamanda yapılan deneylerde, Kamboçya ve Slovakya gibi ülkelerdeki kullanıcılar için haberler tamamen farklı bir akışa taşındı ve bu da kâr amacı gütmeyen yerel gruplara ve medya organlarına göre, insanların önemli bilgileri taşıyan kişilere erişimini önemli ölçüde etkiledi.
İfade özgürlüğü gibi konuları dikkatle ele almak önemli bir şey, diyor Larson, “ama algoritmayı değiştirip tüketicilerin en çok beğendiği seçeneği öğrenebildiğiniz bir A/B testi yapacaksanız, lütfen istikrarlı demokrasilere bakın. Muhalefet liderlerinin hapse atıldığı, aktivistlerin hükümet hakkında konuşmak için Facebook’u kullandığı otoriter rejimlerin hüküm sürdüğü yerleri seçmeyin.”
Pek çok açıdan Myanmar, Mark Zuckerberg’in görmek istediği geleceğin bir örneği gibi duruyor: İnsanların çoğunun sosyal ağ üzerinden iletişim kurduğu ve hemen hemen bütün haberleri bu ağdan takip ettikleri bir ülke. Yine de bu hayalin sonucu bir ütopya değil, aksine etnik ve kültürel gerginliklerin alevlendiği ve silahların konuştuğu bir distopya. Facebook’un yayılmasına yardım ettiği tehlikelere verdiği tepki de yeterli görünmüyor.
|
Araştırma: 2018 caps ve görsel kaynaklı dezenformasyonun tartışılacağı yıl olacak
|
https://teyit.org/teyitpedia/2018-caps-ve-gorsel-kaynakli-dezenformasyonun-tartisilacagi-yil-olacak
|
*Bu içerik ilk kez " Memes and Visuals Come to the Fore " başlığıyla Nieman Lab tarafından yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
2017 Batı dünyasında dezenformasyon , eksik bilgi ve medya kaynaklı manipülasyona dair artan bir farkındalık ve tartışmanın yılıydı. 2018 ise “caps” ve görsel kaynaklı dezenformasyonu ciddi ciddi tartışmaya başlayacağımız bir yıl olacak.
Nausicaa Renner’ın 2017’nin başlarında yazdığı gibi ; “Yalan haberlere dair tartışma yazılı materyal üzerinden yürütüldü fakat bu meselenin önemli bir bölümünün gözden kaçmasına neden oldu. Facebook’ta dolaşan içeriklerin çoğu görsellerden; çoğunlukla 'caps'lerden oluşuyor.” Ve tabii MisinfoCon Londra zirvesinde yaptığı konuşmada First Draft direktörü Claire Wardle capsler ve görsellerin dezenformasyon kuvvetini fark etmenin ekibinin geçen yıl aldığı en önemli derslerden biri olduğunu vurguladı: “Metindeki açıkları yakalamanın kolay olması yapmamız gerekenin yalnızca bu olduğu anlamına gelmez.” diyen Wardle, “Yanlış bilgiyi üreten insanlar görsellerin ve capslerin önemini biliyor. Beyinlerimiz görselden şüphe duymaya daha az yatkın.” diye ekledi.
Elbette capsler yalnızca yanlış bilginin yayılmasında rol oynamıyor, medya sahasında artan bir etki de kazanıyor. İster Diğer Kadına Bakan Erkek Arkadaş veya Bernie Sanders’ın Rus propagandistler tarafından değiştirilip yayılan fotoğrafları olsun , ister protestolarda kullanılan “hashtag”ler ve illüstrasyonlar olsun, “caps”ler politik kültürümüzün belli görüşleri yaymak adına gerek hak savunucuları gerekse Amerikan Başkanı tarafından kullanılan bir parçası haline geldi.
2018’de gazeteciler bu konuya medya manipülasyonu, fikir savunuculuğu, belli bir görüşü yaymak ve hatta gazetecilik bağlamında daha çok eğiliyor olacaklar.
İşte 2018’e girerken gazetecilerin sorması gereken dört temel soru:
İnternet üzerine çalışan uzmanlar ve araştırmacılar “caps”lerin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını uzun süredir tartışıyorlar ve “caps” derken neyi kastettiğimiz konusunda daha net olmak “caps”lerle ilgili çalışma stratejileri geliştirirken gerekli olacak. Visual Social Media Lab'ın (Görsel Sosyal Medya Laboratuarı) gelişim aşamasında olan “Görselle Yanlış Bilgilendirmenin Tipolojisi” adlı çalışması bu noktada kritik öneme sahip.
Bunun yanı sıra, diğer insanların “caps”lere dair konuşmaları da öğretici olabilir. Tumblr’ın “caps kütüphanecisi” (evet, kendisinin unvanı bu) Amanda Brennan capsleri; “Kişilerarası iletişimle yayılan ve yayılırken değişen bir içerik türü” olarak tanımlıyor. Bu, görsellerden daha fazlasına bakmamız gerektiğine işaret ediyor: metin bazlı “caps”ler, “hashtag”ler, videolar ve hatta çevrimdışı içerikler.
Brennan’ın tanımını doğru kabul eder ve görsel olmayan materyali de eklemek adına meseleye daha geniş açıdan bakarsak, bilgi kirliliğiyle uğraşmak boğucu görünebilir. Fakat çevrimiçi içeriğin çokça müdahaleye maruz kaldığını ve farklı medya organlarında yeni bağlamlar ve amaçlar kazanarak insanlar ve bot hesap lar tarafından açık ve özel sosyal ağlarda geleneksel haberciliğin sınırlarını aşan yöntemlerle yayıldığını bilmek önemli. Bu dinamikleri, anlamlı bir biçimde halk nazarına sunmak için, önce anlamak zorundayız.
Yukarıda bahsettiğim girişimlere ek olarak Data & Society’deki Meddia Manipulation Research Group (Medya Manipülasyonu Araştırma Grubu gibi gruplar da bu şablonları anlamlandırmaya uğraşıyor.
“Caps”ler ve görseller bilgi kirliliğini yayadursun, biz bunların iletişim sahasının kemikleşen unsurları olduğunu anlamak zorundayız. Yaydıkları bilgiye ek olarak, bu unsurlar duygu, anlatı ve kimlik mefhumlarını da içeriyor. Şimdi medya sahasında caps ve görsellerin ne zaman ve nasıl etkili biçimde kullanılabileceklerine dair daha etraflı bir tartışma yaratma zamanı. AJ+ tarafından yaratılan Creative Visuals, Chequeado , ACLU ’nun akılda kalıcı görsel açıklamaları ve Buzzfeed bu manada temel örnekler sunuyor. Bu noktada biz gazetecilere düşen ise, görsel medyayı işimize etkili biçimde dahil etmek adına en kullanışlı metotları geliştirmek için konuyu daha etraflıca tartışmak.
Capsler akılda kalıcı ifade ve görsellere dayanan üretimler, dolayısıyla diğer içeriklerin aksine kolayca küresel bazda yayılabiliyorlar.
Yapmamız gereken, bu içeriklerin kapsam ve sınırlarını anlamak adına küresel ve çok dilli işbirlikleri içerisine girmek. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Global Voices Summit'e (Küresel Sesler Zirvesi) katılan gazeteciler ve blog yazarları dil bariyerlerini de aşarak dünyayı dolaşan capslerin tespit ve takibi üzerine düşünmeye başladılar bile. Buna ek olarak Viz Lab yanlış bilgi yayan capsleri takibe yarayan bir arayüz üzerinde çalışıyor. Ayrıca, Credibility Coalition'da (Güvenilirlik İttifakı) bizim yürüttüğümüz çalışma da farklı çevrimiçi içerik formları için yanlış bilgi parametreleri geliştirmeyi hedefliyor ve bunu tastamam yapabilmek için farklı anlayışları ve disiplinleri global bir vizyonda bir araya getiren bir gruba ihtiyacımız var.
Beni capsler ve görsellerin yanlış bilgi yaydığı gerçeğinden daha çok endişelendiren ise bir bütün olarak medya endüstrisinin internet kültürüne ait norm ve pratikler üzerindeki hakimiyetinin yanlış bilgi üretenlere kıyasla zayıf olduğu fikri. Bu, pek çok gazeteci ve medya tüketicisini yeni manipülasyon biçimlerine karşı savunmasız kılıyor. 2018’de bu sorunu acilen ve samimiyetle ele almak “göz dolduran” bir çaba olur.
*Bu yazı Nieman Lab'in 2018 yılında gazeteciliği nelerin beklediğine dair uzmanların öngörülerine yer verdiği içerik dizisinden alınmıştır.
|
Araştırma: 2018 yılında medya okuryazarlığını yeniden inşa etmek
|
https://teyit.org/teyitpedia/2018-yilinda-medya-okuryazarligini-yeniden-insa-etmek
|
*Bu içerik ilk kez " Refactoring Media Literacy for the Networked Age " başlığıyla Nieman Lab tarafından yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Rad Bradbury geleceği tahmin etmenin kolay olduğunu söylemişti . Tek yapmanız gereken etrafınıza bakmak ve zaten var olanın fazlalaştığı bir dünya hayal etmekti. Ancak Bradbury’nin kendisi de bu söylediğine inanmıyordu.
“Daha fazlasının canı cehenneme,” diye yazıyordu, “Ben daha iyiyi istiyorum.”
Dijital medya okuryazarlığı eğitiminde “daha çoğunu” öngörmek kolay. Daha fazlası muhakkak olacaktır. Eyaletler, şehirler ve ülkeler bu konuda daha etraflı programlar sunmaya başlayacak. Pek çok insan istihdam edilirken pek çok girişim finanse edilecek. Danışmanlar meseleye dahil olacak ve yeni programlar tasarlanacak. Yakın geçmişin kişiselleştirilmiş eğitim hezimetlerinden ilham alan teknoloji eğitimi girişimleri halkın cüzdanından çıkan parayı fark edip temcit pilavı gibi aynı fikirleri yepyeni kanıtlarla sunacaklar. 2016’nın kodlama üzerine yoğunlaşan sertifika platformları 2018’in bilgi okuryazarlığı çözümüne dönüşecek.
Yeni finanse edilen bir şirketin bilgi okuryazarlığı sorununu çözdüğüne dair, Y Contributor’ın son basın bültenlerinden özenle apartılmış otuz iki manşet atılacak. “Yalan haber” tabirini kullanacaklar. Bunun ironisi girişim ve tekno-medya kuruluşlarında bu metinleri kopya edenlerin başına kalacak.
Daha fazlası bu. Peki, daha iyisi ne?
Krizi paraya dönüştürme çılgınlığı sırasında ilk gözden kaçan, bu parıltılı cilanın altında bu çözümlerin yıllardır var olduğu. Vatandaşların interneti anlamalarına yardımcı olabiliyorlarsa şayet, bu sorun değil. Sorun belki de bu çözümlerden yeterince faydalanılmamasıdır. Evet, belki de mevzu budur.
Bana kalırsa, ben bunun doğruluğundan şüpheliyim. İnternet okuryazarlığıyla on yıldır uğraşıyorum ve “daha fazla”nın sorunu çözdüğüne ikna olmuş değilim. Bu alanda yapılan son çalışmalar da beni destekler nitelikte. Bu araştırmalara göre; “Geleneksel medya okuryazarlığına gayet hakim pek çok eğitimli insan konu internet olduğunda çaresiz kalıyor.” (Bu insanların çoğu üniversitede akademisyen.)
Hal böyleyken, 2018 medya okuryazarlığını; eğitimcilerin, güncel bilişim dünyası konusunda uzman kimselerin ve haber doğrulama üzerine çalışanların fikirlerini, hedef kitlenin internet kullanma becerilerini en iyi modelleyecek şekilde bir araya getirerek tekrar gözden geçirdiğimiz bir yıl olabilir. Proje, bir vatandaşın internette ne yapabilmeye ihtiyacı olduğu ve bunu yapabilmek için hangi yeteneklere ve nasıl bir anlayışa sahip olması gerektiği sorularak başlayabilir.
Zorlama bir senaryo mu bu? Belki. Ama medya okuryazarlığı ilk günden bu yana krizle muhatap oldu ve algılanan kimi tehditlere cevap vermek üzere büyük değişimlere uğradı. Yanlış bilgi alanında gözlenen disiplinlerarası işbirliği ilham verici ve uygulanması muhtemel bir model sunuyor. Dolayısıyla bu yıl, “o yıl” olabilir.
Bunun üzerine iddialaşmayın tabii. Daima, daima daha fazlası için bahse girin ama kalbinizi ve ruhunuzu daha iyiyi başarmaya adayın.
Sırada bilgi edinme hakkının yükselişiyle alakalı bir diğer öngörü var.
Tiranlık üzerine düşünme biçimimizde Orwell’in 1984’ünün etkisi yadsınamaz. Devlet, halkın kulağına tekrar tekrar kendi anlatılarını fısıldar, bu anlatıları kabul edip etmediklerini denetler, tarihi tekelleştirir ve tarih ile algıyı kendi merkezileşmiş arzularına göre eğip büker. Orwell’in “insan yüzünü sonsuza dek damgalayan postal”ı daima devlete ve onun için çalışanların araçlarına işaret eder.
Orwell’in dünyasında ve elbette pek çok post-totaliter rejimin var olduğu bir dünyada, ifade özgürlüğü ve bilgi alma hakkı – devletin size verdiğinden daha fazlasını duyma yetisi – ayrılmaz biçimde birbirine kenetlendi. Anlatıyı tekelleştiren yönetim, bunu kitleleri bilgisiz bırakarak sağladı ve aykırı fikirlerin duyulmasını önleyerek korudu. Rahatsız oldukları bir şeyle daima atalardan kalma yöntemlerle mücadele eden toplumumuz, bu hakları birbirine dolanmış olarak görme eğiliminde.
Öte yandan bu yöntemler demode. Zira modern totaliter rejimler kendilerini anlatı üzerinden tekelleştirmiyor. Bunun yerine, bir takım teknolojik ve geleneksel yöntemlerle aykırı anlatıları halk için erişilemez veya güvenilmez kılıyorlar. Filipinler örneğinde de görülebileceği gibi, “Vatanseverlik namına trolleme”ye, arka çıkıyor, maaşlı yorumcu orduları kuruyor, sahte hesaplar açarak lehlerine kullanabilecekleri bir sivil katılım alanı yaratıyorlar. Amerika’da bot hesap lar ve kullandıkları dil bot hesaplarınkinden farklı olmayan insanlar karşıt görüşlerin ifade edildiği hashtag’leri istila ederek politik iletişimi sekteye uğratıyorlar. İfade özgürlüğü savunucularının da müdafaa ettiği bu silahlaştırılmış şeffaflık halkın gerçeği kurgudan ayırma yetisini, Podesta e-posta “sızıntılarında” da görülebileceği üzere, alt etmek üzere araçsallaştırılıyor. İfade – otomatik ya da güdümlü – stratejik olarak halkın kendi kendini yönetmek için ihtiyaç duyduğu bilgiye erişimini engellemek için kullanılıyor.
Böyle bir dünyada, insanları ihtiyaca binaen ifade özgürlüğü ile bilgi alma hakkı kavramlarını birbirinden ayırırken bulacağız. Bilgi alma hakkı üzerine düşünürken, Zeynep Tüfekçi’nin de savunduğu üzere, halkın dikkat süresi ve yanlış bilginin doğruya baskın çıkma ihtimali göz önünde bulundurulmalı. Bilgi sağanağının muzır etkileri göz önünde bulundurulmalı ve azınlık seslerini bastırmak için uygulanan sistematik tacizle mücadele edilmeli. İfade özgürlüğünün kimi zaman paralel bir özgürlük olan bilgi alma hakkıyla çelişen bu yeni hali, şüphesiz yeni yasal, teknik ve eğitimsel yapılanmalara yön vererek hatırladığımız değil karşımızda bulduğumuz tiranlıklara karşı kendimizi savunabilmemizi sağlayacak.
*Bu yazı Nieman Lab'in 2018 yılında gazeteciliği nelerin beklediğine dair uzmanların öngörülerine yer verdiği içerik dizisinden alınmıştır.
|
Araştırma: 2018 yankı fanuslarından kaçanların yılı olacak
|
https://teyit.org/teyitpedia/2018-yanki-fanuslarindan-kacanlarin-yili-olacak
|
*Bu içerik ilk kez " The Year of the Echo Chamber Escapists " başlığıyla Nieman Lab tarafından yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Facebook’ta ve Twitter’da bizimle aynı değer yargılarına sahip insanları takip ediyoruz ve dijital dünyalarımız daha kişisel ve “steril” hale geldikçe, perspektiflerimiz içine nüfuz edilemez ve yeni fikirlere kapalı yankı fanuslarına evriliyor.
2018’de bu filtre baloncuklarını delmeye ve kendi temayül ve ilgilerimizin dışında kalanı daha iyi anlamaya doğru bir meyil göreceğiz.
Bunu yapmanın bir yolu farklı haber kaynaklarını okumak, okurları ilgi alanları dışında kalan konuları keşfetmeye teşvik etmek yahut sosyal platformların algoritmalarını değiştirmelerini sağlayarak kullanıcıyı görmeye alışık olmadığı şeylere muhatap kılmak olabilir. Kurumları ve okurları yeni alışkanlıklara daha bütünlüklü bakmalarını sağlasak ve tipik medya davranışlarını bir mesele haline getirmek için teşvik etmenin yolunu bulabilsek nasıl olurdu?
Nihayetinde, yankı fanuslarının yarattığı döngüyü kırmak için oluşturulacak güvenilirlik okur, medya kuruluşu ve sosyal medya platformlarının çabalarından, çok parçalı bir bütün olarak inşa edilecek. Medya kuruluşlarının yanı sıra, Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya platformları artık toplumsal kutuplaşmanın pek çok fazında nasıl bir etkileri olduğunu kabul etmeli. Tüm bunların özünde ise, okurun kendi yankı fanusu nun inşasında oynadığı rolü görebilmesi var.
Haber ve medyayı bir tür beslenme biçimi olarak düşünseydik ne olurdu? Bu durumda sağlıklı bir haber menüsü için nasıl içeriklere ihtiyacımız olurdu? Yahut doymuş bir okurun haber tüketimi konusunda ideal tavrı ve alışkanlıkları nasıl olmalı?
Facebook gibi medya platformları belirli makaleleri fikir bazlı ve bilgi/veri bazlı içerik olarak işaretleyebilir, böylece okur ön kabulleri olan bir metin okuduğunun farkında olur. Platformlar ayrıca, kullanıcının okuma alışkanlıklarını ve okur davranışı grafiklerini kullanıcının bizzat kendisiyle paylaşabilir. Bu vesileyle okur, belli bir konuya ilişkin hangi görüşten kaç yazı okuduğunu görebilir ve edindiği fikrin toplumun genelini mi yoksa kendi yankı fanusunu mu yansıttığına karar verebilir.
Bu, yayınların inisiyatifinde mi? Yoksa sorumluluk gazetecilere ve okuyucuya mı ait? Son okur editörümüz Liz Spayd New York Times’ın “sayfalarında daha geniş bir yelpazeden görüşlere yer vermek adına kamusal bir sorumluluk üstlendiğini duyurduğunu” yazmıştı. Spayd yazısında ayrıca bu açıklamadaki temel tartışmanın gazeteyi çevreleyen liberal yankı fanusunu kırmak olduğunu da belirtmişti. Biz de The Reader Center 'ı (Okur Merkezi) kurarak geri bildirimler ve kullanıcı kaynaklı içerikler vasıtasıyla geniş bir yelpazeye yayılan okurlarımızın sesini duymayı öncelikli hale getirdik. Bunlar kutuplaşmadan ve tamamen kurumsal bir yapıdan uzaklaşmak için atılan bazı adımlar fakat okuru yankı fanusunun içinde düşünmekten kurtarmak adına elbette daha fazlasını yapabiliriz.
Fakat genele bakıldığında görülüyor ki, bu sorumluluk paylaşılmalı. Mevzunun tüm tarafları inşasında rol aldıkları sistemleri ve baloncukları parçalamada aktif rol almalı. 2018’de, filtre baloncuklarını delmek ve yankı fanuslarını parçalamak bir kişinin çabasıyla olmayacak. Bilakis, haber organizasyonlarından sosyal medya platformlarına ve en önemlisi okura, tüm tarafların karşılıklı ve işlevsel çabasıyla çözülebilecek bir sorun bu.
Bu yazı Nieman Lab'in 2018 yılında gazeteciliği nelerin beklediğine dair uzmanların öngörülerine yer verdiği içerik dizisinden alınmıştır.
|
Araştırma: Sahte haberler üzerine yapılan araştırmalar laboratuvardan çıkmalı
|
https://teyit.org/teyitpedia/sahte-haberler-uzerine-yapilan-arastirmalar-laboratuvardan-cikmali
|
*Bu içerik ilk kez " Moving Fake News Research about the Lab " başlığıyla Nieman Lab tarafından yayınlanmış ve Emek Akman tarafından Teyit için çevrilmiştir.
2016 ve 2017’nin çoğunu sahte haberlerin ve viral hale gelen yanlış bilgilerin etkilerini dert ederek geçirdik. Kimileri bunu “ hakikat sonrası ” çağın ayak seslerini duyurarak yaptı.
Ancak bu konuya ayırdığımız piksellerin çoğunu ya her şeyden habersizce ya da yetersiz bilgiyle harcadık. Bunu elbette yazarlar yanlış yönlendirme niyetiyle yapmadı (genelde). Bu durumun nedeni sahte haberlerin gerçek etkileri konusunda hala cahil olmamız ve bu etkileri nasıl düzelteceğimizi bilmememiz.
Elbette yanlış bilginin gerçek hayata etkileri olabileceğini kulaktan dolma hikayelerden biliyoruz. “Sahte haberler” silahlı bir adamın Washington’daki bir pizzacıyı "araştırmasına", Amiens’de bir protestocunun Whirlpool fabrikasının önünde Emmanuel Macron’u sıkıştırmasına ve Cakarta’da masum bir siyasetçinin dine hakaretle suçlanmasına yol açtı. Bazen, çok nadiren de olsa, politikacıların çürütülen bir iddiayı geri çektiklerini veya peşini bıraktıklarını da uzun zamandır biliyoruz.
Ancak günlük doğrulama çalışmalarına uygulayabileceğimiz çok az araştırma var. Sahte haberlerin menziline dair oldukça fazla şey biliyoruz ancak oyları değiştirme ya da kararları etkileme kapasiteleri hakkında pek bilgimiz yok. Son olarak da doğrulamanın deneysel ortamda muhtemelen geri tepme etkisi göstermeyeceğini biliyoruz ama gerçek hayat için aynı şeyi söyleyebileceğimizden emin değiliz.
2017’de bu alanda çok sayıda yeni araştırma yapıldı. Hatta International Fact-Checking Network (IFCN) en ilginç akademik bulguların bir katalog haline getirildiği bir araştırma veritabanı oluşturuyor. Yine de bu işi yürütenlerin işlerini daha iyi yapabilmeleri için bunlar yeterli değil.
2018’in araştırmayı laboratuvarlardan çıkarıp yanlışları düzeltmeye çalışan gazetecilerin doğrudan uygulayabileceği hale getirdiğimiz yıl olmasını umuyorum.
Ancak gerçek dünyaya ilişkin çözümler istiyorsak gerçek dünyadan toplanan verilere ihtiyacımız var. İnsanların sahte haberleri nasıl tükettiğini ve günlük yaşantılarında sahte haberle karşılaştıklarında ya da bir savı kanıtlamak (veya çürütmek) için nasıl doğruladıklarını öğrenmemiz gerek. IFCN, hedef kitleleri hakkında bilgi toplamaları için doğrulama platformlarının koordinasyonunu yürütüyor. Konuyla ilgilenen akademisyenlerle çalışmayı çok istiyoruz.
Burada kazanılacak en büyük ödül, tabii ki, Facebook verileri. Sosyal ağın, IFCN ilkelerine taraf olan doğrulama kuruluşlarına dayanarak sahte haber işaretleme mekanizmasını kullanıma sunmasının üzerinden bir yıl geçti. Platform bu programın ne kadar işe yaradığına ilişkin çok genel rakamlar yayımladı. Platformun işleri yoluna koyma konusunda çok yoğun baskı altında olduğunu ve bu sorunu düzeltmeyi gönülden isteyen Facebook taburları olduğunu anlıyorum. Ancak ilerlemek için daha açık olmaya ve akademisyenlerle gazetecilerin refleks olarak değil de yapıcı eleştiriler sunmaya hevesli olmalarına ihtiyacımız var.
Dünya çapında aylık Facebook kullanıcı sayısı 2 milyar. ABD’deki en iyi yayın kuruluşlarına verilen referansların üçte birini oluşturuyor. Platform, doğrulama yaparak yanlış bilgiyle mücadele etme konusunda en geniş çaplı gerçek deneyi yürütüyor. Doğrulama kuruluşlarının ne yapması (ve ne yapmaması) gerektiği konusunda daha iyi kararlar verebilmemiz için bu deneyin nasıl gittiğini öğrenmemiz gerek.
*Bu yazı Nieman Lab’in 2018 yılında gazeteciliği nelerin beklediğine dair uzmanların öngörülerine yer verdiği içerik dizisinden alınmıştır.
|
Ülkelere ait karşılaştırmalı verileri incelemek için ipuçları
|
https://teyit.org/teyitpedia/ulkelere-ait-karsilastirmali-verileri-incelemek-icin-ipuclari
|
Sosyal medyada dolaşıma giren iddiaların pek çoğu karşılaştırmalara dayanıyor. Bu karşılaştırmalardan en yaygın olanları ise Türkiye’nin diğer ülkelere göre ekonomi, eğitim gibi başlıklarda sıralamasının nasıl olduğuyla ilişkili.
Farklı ülkelerin verilerinin incelenmesi gereken bu tür iddialarda, ülkelere ait verilerin nerelerde bulunabileceğini bilmek oldukça önemli.
Bu yazıda, bugüne kadar teyit.org ’a ihbar olarak gönderilen ya da sosyal medyada yaygınlaşan paylaşımlar üzerinden bir inceleme yapılarak hangi adımların takip edilebileceği anlatılmaya çalışıldı.
Sosyal medyada yayılan bir görselde, Almanya’da 8 bin, Fransa’da 9 bin kilise olduğu, Türkiye’de ise 90 bin cami olduğu iddia edildi. Ayrıca Almanya’da 70 bin, Fransa’da 60 bin sağlık kurumu varken Türkiye’de bu sayının 7 bin olduğu ifade edildi. Bu iddia 2016 yılından beri farklı zamanlarda sosyal medyada gündeme geldi.
Ancak görseldeki karşılaştırmalar doğru değil. Verilen bilgiler içerisinde resmi istatistiklere en yakın veri Türkiye’de 90 bin cami olduğu iddiasıydı. Fransa ve Almanya’daki kilise sayıları ve sağlık kurumu sayıları ise gerçeği yansıtmıyordu. Türkiye’deki tüm sağlık kurumu verilerinin benzerleri ise Fransa ve Almanya için karşılaştırılması zor veriler olmasına rağmen ülkelerdeki sağlık kurumları sayısı da görselde belirtildiği şekliyle 60 bin ya da 70 bin değil. Fransa ve Almanya’da hastane sayıları karşılaştırıldığında da ülkeler arasında görselde ifade edildiği şekliyle bir fark olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu tarz iddialarda öncelikle işe daha kolay olan kısımdan, yani Türkiye’ye ait veriler incelenerek başlanabilir.
Türkiye’de cami sayılarını bulabilmek için bakılabilecek ilk yer Diyanet İşleri Başkanlığı’nın web sitesinde yer alan istatistikler . Bu istatistiklere göre, 2016 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı 87 bin 381 cami bulunduğu görülebiliyor. Bu haliyle görselde belirtilen 90 bin cami olduğu iddiası kısmen doğru gözüküyor.
Türkiye’nin resmi verilerine ilişkin bilgileri kontrol etmek istediğinizde işinize en çok yarayacak yer elbette ki Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) web sitesi. Bakanlıkların büyük çoğunluğu da kendi resmi web sitelerinde ilgili istatistiklere yer veriyor. Bu verileri araştırırken dikkat edilmesi gereken şey bakılan sitelerin devletin resmi internet sitelerinde kullanılan“gov” ya da "edu" uzantılı olduğundan emin olmak.
Türkiye’deki hastane sayıları ele alındığındaysa 2015 yılında Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı raporun 93. sayfasında Bakanlığa bağlı bin 533 hastane bulunduğu görülebiliyor.
İddia görselinde verilen sayıların sağlık kurumları olduğu belirtiliyor, bu da karşılaştırmayı zorlaştıran bir unsur. Sağlık kurumu olarak ifade edilen yerlerin ülkeden ülkeye değişebildiği söylenebilir. Türkiye’de devletin kontrolünde aile hekimliği yaygınken, Almanya’da doktorların özel muayenehaneleri daha yaygın.
TÜİK verilerinde belirtilen Sağlık Ocakları, Aile Hekimliği dahil olmak üzere yataksız sağlık kurumlarıyla birlikte Türkiye’deki toplam sağlık kurumu sayısı ise 30 bin 449. Yani iddiada belirtilen 7 bin sayısından çok daha fazla.
Diğer ülkelerin verilerini incelemenin de en iyi yolu bu ülkelerin istatistiklerinin verildiği resmi web siteleri.
Farklı ülkelerin verilerine ulaşmanın pek çok yolu var ama kullanışlı sitelerden biri Amerika Birleşik Devletleri’nin açtığı verilere ulaşabileceğiniz, data.gov/open-gov. Bu web sitesine girdikten sonra “International”(Uluslararası) yazan yere tıkladığınızda farklı ülkelerin verilerine ulaşılabilen bir liste karşınıza çıkacak.
İnternetteki en önemli istatistik sitelerinden birisi olan Statista tamamen ücretsiz olmasa da bazı verilere ulaşmanız mümkün. Statista gibi başka bir istatistik sitesi ise Knomea . Burada farklı kaynaklardan derlenmiş verilere ulaşabilmek mümkün.
Almanya’daki kilise sayılarına ilişkin Statista’nın aktardığı veriler 2004 yılına ait;
Bu verilere göre Almanya’daki Katolik Kilise sayısı 24 bin 500 iken Protestan Kilisesi sayısı 21 bin 100. Yani Almanya’da toplamda 45 bin 600 kilise bulunuyor. Bu sayı da iddiada belirtilen 8 bin sayısından çok daha fazla.
Ancak burada Statista’dan yararlandığımız verinin tarihinin eski olması da bu karşılaştırmanın güvenilirliğini zedeliyor.
Karşılaştırma yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta verilerin aynı metodolojiyle toplanmış ve aynı değerleri inceliyor olması gerekliliği. Fransa, Almanya ve Türkiye arasında yapılan bu karşılaştırmadaki en büyük sorun karşılaştırılan değerlerin farklı unsurları içeriyor olması. Bu karşılaştırmadaki bir diğer sorun, ülkelerde nüfusun büyük çoğunluğu tarafından inanıldığı düşünülen din üzerinden yorum yapılmış olması. Ancak nüfusun ne kadar olduğu ve ibadethanelerin ne kadarlık bir ihtiyaca denk düştüğüne dair bir bilgi iddiada yer almıyor. Almanya ve Fransa’da diğer ibadethane sayılarına bakılmaksızın ve inançsız insanların nüfusa oranı düşünülmeden sayısal bir karşılaştırma aslında bu iddia için her zaman yetersiz kalacak.
Fransa’da Katolik Kilisesi sayısı 45 bin, Protestan Kilisesi sayısı ise 3 bin. Ülkede 2 bin 200 cami bulunurken 500 Sinagog ve 300 Budist tapınağı bulunuyor. Yani iddianın aksine Fransa’da 9 bin değil 48 bin kadar kilise bulunuyor.
Almanya Federal Hükümeti’nin resmi web sitesindeki bilgilere göre Almanya’daki hastane sayısı ise 2015 yılında bin 951.
Fransa’da 60 bin sağlık kurumu olduğu iddiası da gerçeği yansıtmıyor. Statista’nın OECD’den aktardığı verilere göre Fransa’daki hastane sayısı 2015 yılında 3 bin 89. Fransa’daki toplam sağlık kurumu sayısı ise 20 bin 590. Bu sayı da iddiada belirtilen sağlık kurumu sayısından yaklaşık olarak 40 bin kadar az.
Görselde belirtilen iddialara bakıldığında aslında Türkiye’deki cami sayısı dışında verilerin örtüştüğü bir durumdan söz etmek mümkün değil.
Almanya, Fransa ve Türkiye karşılaştırmalı veriler
*Almanya'daki sağlık kurumu verileri Türkiye ve Fransa'dan farklı ele alındığı için değerlendirmeye alınmamıştır.
Data Portals isimli web sitesi sayesinde ise harita üzerinden ülkeleri seçip hem ülkelerin kendi istatistiklerine hem de ülkelerin verilerini içeren varsa başka istatistik sitelerinin adreslerine ulaşılabiliyor.
Sosyal medyadaki bir başka paylaşımda Katar, Arabistan ve Türkiye’nin milli gelirleri ve kabul ettikleri mülteci sayılarının karşılaştırıldığı görülüyor. Katar’ın milli gelirinin 140 bin, Arabistan’ın milli gelirinin 60 bin, Türkiye’nin 9 bin dolar olduğu ifade edilirken, Katar ve Arabistan’ın kabul ettikleri mülteci sayısının sıfır, Türkiye’de bulunan mülteci sayısının ise 5 milyon olduğu ifade ediliyor.
Bu iddiayı incelerken yapılması gereken şey milli gelir tanımına dikkat etmek ve hangi verilerin bu değerlendirmeye alınacağını tespit etmek. İngilizcesi Gross National Income (GNI) olarak kabul edilen Gayri Safi Milli Gelir verilerinin iddiada bahsedilen milli gelir verisi olduğunu belirtebiliriz.
Gayri Safi Milli Gelir (GNI) , bir ülkede yaşayan tüm üreticiler tarafından eklenen katma değerin yanı sıra, üretime dahil olmayan ürün vergilerinin (eksi sübvansiyonlar), çalışan telafisi ve mülk geliri gibi yurt dışından alınan gelir toplamı olarak tanımlanmaktadır. GSMH, bir ülkenin yurt içinde ve yurt dışından aldığı geliri ölçer. Bu bağlamda, GNI, sınırları içinde mi, yoksa yurt dışında olup olmamalarına bakılmaksızın, belirli bir ulusun vatandaşlarının ve şirketlerinin çıktılarını ölçen Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) ile oldukça benzerdir.
Ülkelerin ekonomilerine ilişkin, uzmanların ve gazetecilerin en güvenilir kabul ettiği kaynaklar arasında Dünya Bankası verileri yer alıyor.
İddiada yer alan verilere bakıldığında bunun kişi başına düşen Gayri Safi Milli Gelir olduğu anlaşılabiliyor. Buna göre 2015 yılında Katar’ın kişi başına düşen Gayri Safi Milli Geliri’nin 308 bin, Suudi Arabistan’ın 82 bin, Türkiye’nin ise 19 bin dolar olduğu görülebiliyor.
Bu grafikte değerlendirilen veriler, Dünya Bankası ve OECD Ulusal verilerine dayandırılıyor.
Ülkelerin ekonomik verileri açısından zaman zaman hatalar barındırsa da en güvenebileceğiniz kaynaklardan biri Dünya Bankası diğeri de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’dir.
2015 yılı verilerine göre Katar ve Arabistan’a sığınmacı olarak yerleşen kişilerin sayısı ise Suudi Arabistan’da 125, Katar’da 120 olarak ifade ediliyor. Dünya Bankası’nın 2015 verilerine göre Türkiye’nin kabul ettiği sığınmacı sayısı ise 2 buçuk milyondan fazla. Bugün bu sayının 3 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Veriler arasında tutarlılığı sağlamak açısından, karşılaştırılan iki veri setinin aynı kaynak tarafından oluşturulmasının sonucu daha güvenilir kılabileceği düşünülebilir.
Ancak Dünya Bankası’nın verilerinin kaynağına bakıldığında kaynağın Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) olduğu görülüyor. Ancak veri setini görmek için ilgili linke tıkladığınızda verinin kaynağına şu an ulaşılamadığı uyarısı ile karşılaşılıyor.
Birleşmiş Milletler, veri tabanında yer alan mülteci bilgilerini derlerken ülkelerin BM’nin tanımlarını ve sözleşmelerini kabul etmesini bekliyor. 1951 BM Sözleşmesi, 1967 Protokolü, 1969 Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi gibi koşulları kabul ederek UNCHR’ın geçici ya da kalıcı koruma statülerini benimsemiş ülkelerin verileri bu kaynaklarda yer alıyor. Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri mülteciler konusunda Birleşmiş Milletler’in protokollerine taraf değil.
Ülkeler arasında karşılaştırmalar yapılırken her zaman ülkenin özgün koşulları, yaptığı anlaşmalar, anlaşmalara düştükleri şerhler de dikkate alınmalı. Yani bu iddia özelinde bakıldığında Suudi Arabistan ve Katar’ın mülteci kabul etme koşullarının ne olduğunun incelenmesi gerekiyor.
Suudi Arabistan Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme’nin maddelerini kabul etmemiş olsa da bu özellikle Suriye iç savaşı süresince Suriyelilerin Suudi Arabistan’a sığınmadığı anlamına gelmiyor. Ülkelerin mülteciler konusunda nasıl bir politika izlediğini anlamak için yetkililerin açıklamalarına yer veren resmi bir kaynak bulmaya çalışmak bu noktada anlamlı olacaktır. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın resmi web sitesinde bu konuda açıklamaları bulmaya çalışmakla başlanabilir .
Suudi Dışişleri Bakanı Adel Al-jubeir, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’ta Eylül 2016’da Londra’da yaptığı konuşmasında, savaş başladığından beri 2 buçuk milyon Suriyeli mülteciye vize verdiklerini belirtti. Konuşmayı dinleyenler arasından Türkiye’nin Suriyelileri kabul edip Suudi Arabistan’ın kabul etmemesini eleştiren ve Arabistan’ın mülteci politikasının ne olduğunu soran kişiye verdiği yanıtta Al-jubeir şunları söyledi;
2 buçuk milyon insan Suudi Arabistan’a geldi ve bunlardan 600, 700 bini hala ülkede. Hiç kimse mülteci kamplarında ya da çadırlarda yaşamıyor. Kutsal Cami Hizmetkarı’nın emriyle bütün Suriyelilere yaşama izni verildi, böylelikle çocuklarını okula gönderebiliyorlar. Sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar, sosyal haklardan yararlanıp iş bulabiliyorlar.
Aynı şeyi Yemen için de yaptık. Yemen’de savaş başladığından beri 1 milyona yakın Yemenli mülteci Suudi Arabistan’a geldi. Aynı uygulama Yemenliler için de geçerli oldu. Hiçbiri kamplarda ya da çadırlarda yaşamıyor.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamayı doğrulayan başka açıklamalara da rastlamak mümkün. Bunlardan birisi de Birleşmiş Milletler’in Körfez Bölgesi sorumlusu Nabil Othman, 2015 yılında Bloomberg’e verdiği bir röportajda 500 bin Suriyelinin Suudi Arabistan’da yaşadığını belirtiyor.
Benzer bir durum Katar için de söz konusu. Katar Dışişleri Bakanı Dr. Khalid Al-Attiyah 2015 yılında verdiği röportajda 54 bin Suriyelinin Katar’da yaşadığını, 47 bininin oturma iznine ve 7 bininin yenilenebilir ziyaretçi vizesi olduğuna değindi.
Sonuç olarak verilerin iç tutarlılık içerisinde incelenmesi önemli olsa da bu verilerin nasıl düzenlendiği ve hangi koşulları içerdiği de bir o kadar önemli. Bu durumda iddiada Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin milli gelirleri de kabul ettikleri mülteci sayıları da doğru değil.
Bu örnekte görüldüğü gibi Dünya Bankası verileri ya da Birleşmiş Milletler verisi tek başına yeterli olmadı. Ülkelere ait istatistiklerde, kendi verilerine bakmak her zaman çok önemli. Ancak ülkelerin kendi verilerinin de her zaman iç tutarlılığı olup olmadığının kontrol edilmesi gerekli. Bu istatistikler zamanla değişebilir, hükümetlerin kararları doğrultusunda farklı veriler eklenebilir.
Doğrulayabileceğiniz tüm farklı veri setlerini karşılaştırmaya çalışın. Ülkelerin kendi veri setleri de tek başına güvenilir olmayabilir. Bu nedenle ülkelerin siyasi, ekonomik ve politik gündemlerini takip etmek nasıl değişiklikler yapıldığını görebilmek daha iyi değerlendirebilmenize yardımcı olacaktır.
Ülkelerin gündemlerinde ne olduğunu, hangi yasanın geçmekte olduğu, hangi tasarının tartışıldığına bakmak gündemlerini anlamak açısından yararlı olabilir. Bunu araştırmak için ülkelerin parlemento web sitelerine yer verilen bu listeden yararlanmanız mümkün.
İstatistik ve verilerin dahil olduğu ülkelere ait böyle iddialarda dahi her zaman şüphelenmeye devam edin!
|
Araştırma: İnsanlar haber kuruluşlarına neden güvenmiyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/insanlar-haber-kuruluslarina-neden-guvenmiyor
|
*Bu içerik ilk kez " Why don’t people trust the news and social media? A new report lets them explain in their own words " başlığıyla Nieman Lab tarafından 11 Kasım 2017 tarihinde yayınlanmış ve Burak Avşar tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün yakın zamanda yayınladığı rapor , dünyadaki haber kuruluşlarına karşı güvensizliğe neden olan etmenlere ışık tutuyor.
Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü ve merkezi Birleşik Krallık'ta bulunan ve dünya genelinde faaliyet gösteren internet tabanlı pazar araştırması ve anket şirketiYouGov, basın kuruluşlarına ve sosyal medyaya duyulan güven hakkında nitelikli veri toplamak amacıyla 9 ülkeden (ABD, Almanya, Britanya, İrlanda, İspanya, Danimarka, Avustralya, Fransa ve Yunanistan) toplamda 18 bin insanın katıldığı bir anket çalışması yürüttü. Katılımcılara, “Haber yayın organları gerçeği kurgudan ayırt etmemde bana yardımcı olarak iyi iş çıkarıyor” gibi ifadelere katılıp katılmadıkları sorulduktan sonra cevaplarını açık uçlu metin kutularına yazmaları istendi. Reuters’tan Nic Newman ve Richard Fletcher, medyaya karşı güvensizliği besleyen konuları ve endişeleri kategorize etmek için katılımcıların paylaştığı 7 bin 915 cevabı inceledi.
İşte Fletcher ve Newman’ın anket sonuçlarından elde ettiği bazı sonuçlar:
Katılımcıların yüzde 67’si okudukları habere güven duymama sebeplerini bu üç durumdan biri olarak aktarıyor. Beklenildiği üzere, politik yanlılık konusundaki endişeler özellikle ABD’de kendisini gösteriyor. Katılımcıların yüzde 34’ü ülkedeki politik yanlılığı işaret ederek medya kuruluşlarına güvenmediğini belirtiyor. ABD’deki sağ siyaseti destekleyen bireyler medyaya güvensizlik konusunda çok daha keskin; sol siyaseti benimseyen kişilere göre 3 kat daha fazla güvensizliğe sahipler. (Raporda yer alan üç cevap şu şekilde: “Liberal medya saçmalıklar ve yalanlarla dolu”, “Fox News dürüst bir yayın sürerken; CNN, bize sol kanadın yalanlarını anlatıyor”, ve “Onlar sola çok uzaklar, bu yüzden kaybedebilirler”)
Araştırmanın bulgularına göre, medyaya karşı duyulan güven, 35 yaş üstü insanlarda (yüzde 42), düşük gelirli (yüzde 35) ve 35 yaş altındaki (yüzde 34) insanlara göre gözle görülür şekilde yüksek. Araştırmacılar, bu farkın yaşlı ve geçim sıkıntısı çekmeyen insanların statükoya daha yatkın olmasının yanı sıra gazetecilerin, güvenin “kullanıcıya tekrar tekrar ulaştırılan dürüst ve doğru haberin” bir ürünü olduğunu fark etmelerinin vakit almasından kaynaklandığını düşünüyor. Markaların, özellikle gazetecilik alanında faaliyet gösterenlerin, halkın güvenini bir gecede kazanmaları mümkün değil ve firmaların bilgi doğrulama ve şeffaflığa verdiği önemin okurdan karşılık görmesi yılları bulabilir.
İnsanların iletmek istediğiniz mesaja güven duymasını istiyorsanız anlatmayın, gösterin. Çünkü televizyonun, yazılı metin ve fotoğrafla kıyaslandığında manipülasyona daha az açık olduğu düşünülüyor. Ankete katılan kullanıcılar, haberdeki görsel içeriğin haberin doğruluğuna dair ikna edici olduğunu düşünüyor. Avustralya’dan ankete katılan bir katılımcı; “Haber organizasyonları anlatmak istediklerini gösteren görseller, videolar, röportajlar veya anlattıklarının resmi kaynaklara dayandığını gösteren açıklamalar kullanabilirler.”
Elbette teknoloji ilerledikçe hareketli görüntünün de taklit edilebilir hale gelmesi ve görsele duyulan güvenin kaybolması ürkütücü bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.
Sosyal medya çoğu insan için ana haber kaynağına dönüşmesine rağmen, katılımcıların yalnızca yüzde 24’ü sosyal medyanın gerçeği kurgudan ayırmada iyi iş çıkardığını söylüyor. Bir başka deyişle, insanların tüm gününü Twitter ve Facebook kullanarak geçiriyor olmaları, internette okudukları her şeye inanıyor oldukları anlamına gelmiyor. Cinsiyet, yaş ve gelir skalasına bakmaksızın durum bu. Sosyal medyaya güven duymayan katılımcıların yaklaşık yüzde 35’i, yaşadıkları güvensizliğin ana sebebi olarak fact-checking birimlerinin ve görüş odaklı bilginin yetersizliğini gösteriyor. Özellikle, bu düşüncedeki insanların yalnızca yüzde 5’i platformların algoritma sistemleri ve viral habere duyulan güvensizlik sebebiyle sosyal medyaya karşı güven eksikliği yaşadığını belirtirken, bu durum, haberlerin sunumunda etkili olan teknolojinin rolü hakkında kaygı duyan ya da farkındalık geliştirmiş çok az insanın olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, sosyal medyaya güven duyduğunu ifade eden katılımcıların yüzde 33’ü, sosyal platformların farklı sesleri duymayı mümkün kılması, bu seslerin bir arada duyulmasının habere dair daha bütünlüklü bir resim sunması ve bilinmeyeni ortaya çıkarması gibi faydaları olduğuna dikkati çekiyor. Amerika’dan bir katılımcı bu faydayı: “Aynı olaya ya da konuya dair birçok kaynağa göz atabiliyorum ve bu kaynaklara gelen eleştirileri okuyarak hangi bilgilerin çarpıtıldığını ya da eksik bırakıldığını görebiliyorum” sözleriyle ifade ediyor.
Her ne kadar haber organizasyonları habercilik anlayışlarını geliştirmek ve okurlara birden fazla bilgi doğrulama servisi sunmak adına ciddi çaba harcasalar da, Newman ve Fletcher bu organizasyonların icra ettiği “gazeteciliğin” internette dolaşan yığınlarca bilgiden daha iyi olduğunu göstermek adına yapılacak çok şey olduğunu söylüyor. Dijital reklam yerine okur desteği üzerine kurulu iş modelleri haber organizasyonlarını “tık alma kaygısı”ndan kurtararak okurla kurum arasındaki güveni tesis edecek arayışlara yönlendirebilir. Bunun yanı sıra, temsil kuvveti daha yüksek, farklı yaş ve cinsiyetten, geniş bir etnik ve sosyoekonomik yelpazeden gelen insanların çalıştığı kurumlar yaratmak da oldukça önemli.
Facebook ve Twitter da söz konusu güven probleminin ortaya çıkmasında aldıkları rolle mücadele etmek için azami gayret sarf etmeli. Yapılabileceklerin ilk adımı, platformlarında güvenilir haber kaynaklarını öne çıkarmak olabilir. Örneğin geçtiğimiz günlerde Facebook, haber kuruluşlarına bir “son dakika gelişmesi” etiketi vererek kriz durumlarında öne çıkmalarını sağlayacak bir özelliği test etti. Elbette, The Trust Project ve The Nes Integrity Initiative tüm medya ve teknoloji firmalarının halkın güvenini tesis etmeye katkı sağlıyor.
Yazarın araştırma hakkındaki sonucu:
Güveni yeniden tesis etmek yayıncıların, platformların ve okuyucuların özverisine ihtiyaç duyacak uzun vadeli bir süreç olacak. Güven sorunu hakkında çözümler üretmek, okuyucuların algıları ve motivasyonları konusunda sağlam bir kavrayışa ihtiyaç duyuyor ve bu çalışma, güncel sorunlara kısaca değinerek sorunun çözümüne katkı sağlamayı hedefliyor. Neresinden bakarsak bakalım, okuyucu kitleyi, platformların ve yayıncıların önünde değişim talep ederken buluyoruz.
|
Araştırma: WhatsApp’ta sahte haberle mücadele etmek Facebook’tan daha zor
|
https://teyit.org/teyitpedia/whatsappta-yalan-haberle-mucadele-etmek-facebooktan-daha-zor
|
Facebook’un küçük kardeşinin bir yalan haber sorunu var ve kimse bu sorunu nasıl çözeceğini bilmiyor.
Doğrulama platformlarına göre, bu yaz günde 1 milyar kullanıcıya ulaşan popüler mesajlaşma platformu WhatsApp, son aylarda yanlış bilginin üretim alanı haline geldi. Geçen ay Almanya’da yapılan seçimlerden, Katalonya bağımsızlık referandumuna , Sahra Altı Afrika’daki fırtınalarla ilgili yanlış bilgilerden Brezilya’daki sahte insan kaçırma hikayelerine kadar, söylentiler platformdaki özel gruplarda büyük bir hızla yayılıyor.
Bu durum hem doğrulama yapanlar hem de WhatsApp için büyük bir sorun.
WhatsApp üzerindeki aldatmacaları çürütmek için çalışan ilk doğrulama örgütlerinden biri olan Kolombiya’daki La Silla Vacía muhabirlerinden Juan Esteban Lewin “WhatsApp söz konusu olduğunda, paylaştığınız şeyi kaç kişinin okuduğuna dair hiçbir fikriniz olmuyor, adeta bir kara kutu” diyor ve ekliyor , “Bu (sahte haber) akışı nasıl durdurabileceğimizden emin değilim.”
Facebook ve Twitter haberlerin, fotoğrafların ve videoların genellikle serbestçe dolaştığı herkese açık alanlarken, WhatsApp kendi içinde bölümlere ayrılmış bir platform. Gruplara 256 kişiye kadar kullanıcı katılabiliyor, bu da doğrulama örgütlerinin yalan haberlerin ne zaman ve nerede viral hale geldiğini görmelerini zorlaştırıyor. Ayrıca tüm mesajlar otomatik olarak uçtan uca şifreleniyor . Bu sorunlar gazetecilerin bu platform üzerindeki etkinliği izlemek için kullanabileceği bir analiz sisteminin olmamasıyla pekişiyor.
2014 baharında Facebook tarafından 19 milyar dolara satın alınan WhatsApp üzerindeki yanlış bilgiyi bulmakta güçlük çekenler yalnızca doğrulama örgütleri değil. Platformun kendi çalışanlarının da WhatsApp üzerinde viral hale gelen mesajların içeriğini belirlemek için kullanabileceği bir yöntem yok.
WhatsApp yetkililerinden Carl Woog, Poynter’e gönderdiği e-postada şöyle diyor:
WhatsApp kullanıcıların bilgilerini güvenli ve gizli tutacak şekilde tasarlandı, bu nedenle de hiç kimse insanların mesajlarının içeriğine erişim sağlayamıyor. Yalan haberlerden kaynaklanan bir zorluk olduğunun farkındayız ve WhatsApp’in güvenli bir yer olmaya devam etmesini sağlayacak yollar düşünüyoruz.
Woog, WhatsApp’ın yalan haberle mücadelede denediği yöntemlerden birinin platformda dijital okuryazarlığı geliştirmek olduğunu ifade ediyor. Bu, Facebook’un da yardımcı olduğu bir girişim (ama şirketin veri ve mühendislik merkezlerinin yanlış bilgi karşısında hangi ölçüde kullanılacağı hala net değil).
Kullanıcılara çevrimiçi aldatmacaları nasıl tespit edeceklerini gösteren basit bir bildirinin dışında, WhatsApp’ın yalan haberle mücadele çabalarının en çarpıcı yanı doğrulama örgütleriyle benzer yöntemler kullanması. Bu yöntem kullanıcıları listelemek.
Doğrulama örgütleri WhatsApp’taki yanlışları Facebook veya Twitter’dakiler kadar kolay tespit edip çürütemediğinden, yardım için okuyucularına başvurdular. Geçen birkaç ay içinde, Chequeado , Africa Check ve Boatos.org gibi doğrulama siteleri platformdaki yanlış bilgiyle mücadele çabalarını artırdılar. Çoğu kullanıcının platformda şüpheli bir şeyle karşılaştıklarında gönderdikleri yalan haberler, fotoğraflar ve caps’leri almak ve bunlara yanıt vermek için kurumsal WhatsApp hesapları açtı. Buna karşılık, doğrulama örgütleri okuyucularından doğrulamayı aynı grup içinde paylaşıp yanlış bilginin yayılmasını önlemelerini istedi.
En azından, hedef bu.
Türkiye’deki doğrulama platformu teyit.org'un editörlerinden Gülin Çavuş, “İnsanlar sosyal medyada yanlış bir şey söylerlerse başına kötü bir şeyin geleceğinden korkuyor olabilir. Sanırım WhatsApp insanlar için güvenli bir alan ve komplo teorilerini daha rahat tartışabiliyorlar” diyor: (Çavuş 2017 International Fact-Checking Network fellowu seçildi).
Tüm yankı fanuslarından şüpheli haberleri toplamanın bir yolunu bulmamız gerekiyor.
Chequedo yönetici müdürü Laura Zommer de bu görüşü destekliyor. Arjantin’de bulunan doğrulama örgütü La Silla Vacía’nın rehberliğinde geliştirdiği WhatsApp mesajlarını çürütme çalışması nispeten yeni olsa da Zommer, viral aldatmacaları bulmanın ve gerçeği kullanıcılar arasında yaymanın zorluğuyla daha şimdiden karşı karşıya olduklarını söyledi. Zommer;
Kaynağa erişim sağlamak daha zor çünkü bunlar bizim gazeteci olarak iletişim kurmaya alışkın olduğumuz kaynaklar değil. Gazetecilerin insanlarla mutlaka konuşmaları gerektiğini düşündüğümüz konular değil, genellikle insanların konuşmasına çok da gerek olmayan konulardan bahsediyorlar.
WhatsApp’in dünya çapındaki popülerliği düşünüldüğünde, yalan haberle mücadele sorunu açıkça görülüyor. Mesajlaşma platformu ABD dışında, özellikle mobil veriye erişimin az veya pahalı olduğu ülkelerde oldukça yaygın olarak kullanılıyor.
100 milyondan fazla kişinin WhatsApp kullandığı Brezilya’da Boatos doğrulamaları doğrudan kullanıcılara gönderiyor . Boatos gazetecilerinden Edgard Matsuki, Poynter’e yazdığı e-postada kullandığı iki akıllı telefona her gün 500 civarı mesaj geldiğini, bunun da platformun performansını düşürdüğünü anlatıyor. Ayrıca mesaj gönderen kişileri elle tek tek kaydetmesi de gerekiyor.
"WhatsApp’in bir iyi yanı takipçilerimle doğrudan iletişim kurabilmem ve mesajlarımı göndermek için algoritmalara bağlı olmak zorunda kalmamam.” diyor ve ekliyor: “ Bu hizmeti geliştirmenin yollarını bulmak için hala çalışıyorum."
Lewin, Kolombiya’da uygulamanın özellikle geçen yıl Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile yapılacak barış anlaşması referandumunun ardından birincil haber alma kaynağı olarak kullanıldığını, orta ve alt gelir sınıfından kişiler arasında daha çok yaygın olduğunu belirtti.
Haberleri gazeteden okumak yerinde WhatsApp üzerinden gelen haberleri okuyorlar, bu Kolombiya’da çok yaygın bir durum. Veri kullanımı fazla olmayan bu mesajlaşma uygulamaları çok, çok popüler oldu.
Lewin WhatsApp’te gördüğü yalan haberlerin çoğunun platform üzerinde oluşturulmaktan ziyade, çevrimiçi bir yerden alınıp uygulamada paylaşıldığını söylüyor. Africa Check’in kıdemli araştırmacısı Kate Wilkinson çoğunu anlamanın zor olmadığını, duygusal tepkiye neden olduğunu söylüyor. Ancak WhatsApp üzerinden yayılan yanlış bilgilerin, bu yanlış bilgileri çürütme çalışmalarıyla birlikte, dünyanın her yerinde bir sorun haline geldiği ortada ama yanlış bilgilerin içerikleri bölgeden bölgeye değişiyor.
Arjantin ve Kolombiya’da mesajlar genellikle siyasi içerikli olup yerel ve ulusal seçimlerle ilgili yanlış bilgiler içeriyor. Geçen ay Chequeado WhatsApp’te dolaşan ve seçmenlerin oy pusulasına hayvan hakları ihlallerine karşı olduklarını yazabileceklerini belirten bir caps’i çürüttü. Bu durum aslında seçmenlerin oylarının geçersiz sayılmasına neden olacaktı. Lewin, Kolombiya’da La Silla Vacía’nın haftada en az bir tane WhatsApp üzerinden doğrulama yaptığını ve en çok konuşulan iki konunun FARC ile gelecek yılın kongre ve başkanlık seçimleri olduğunu tespit ettiklerini belirtti.
Öte yandan, Wilkinson Sahra Altı Afrika’da karşılaştığı yalan haberlerin çoğunun siyasetle ilgili olmadığını söyledi:
WhatsApp üzerinde viral olan yanlış bilgiler genellikle yaklaşan bir tehlikeyle ilgili oluyor. İnsanlar çoğunlukla suç, şiddet ve kötü hava hakkında mesajları iletiyorlar.
Şubat ayında Africa Check, Güney Afrika açıklarından yaklaşan fırtınanın Johannesburg’u vuracağına dair WhatsApp üzerinde yayılan viral bir fırtına uyarısını çürüttü. Aslında fırtına Johannesburg’un bulunduğu Gauteng şehrinin yakınlarından bile geçmeyecekti.
Bu tür mesajların içeriği son yıllarda yalan haberlerin ve çevrimiçi paylaşılan yanlış bilgilerin odağı olan aşırı taraflılıktan uzaklaşma anlamına geliyor. Wilkinson, kullanıcıların doğrulama örgütüne gönderdiği mesajların çoğunun korku veya öfke yayma değil, insanları tehlikelere karşı uyarma ve yardım etme isteğiyle paylaşıldığını düşünüyor:
WhatsApp çok samimi bir iletişim biçimi ve tehlikede olduğunuzu düşünmenize neden olan bir bilgi aldığınızda … muhtemelen bu bilgiyi paylaşmanın artılarını ve eksilerini kafanızda tartarsınız. ‘Bir kişinin bile zarar görme ihtimali varsa, paylaşmam gerekir’ diye düşünürsünüz.
Ancak bu ağırlıklı olarak gizli bir platform üzerinde yanlış bilgiyi çürütmeyi kolaylaştırmıyor. Doğrulama örgütlerinin WhatsApp’teki aldatmacaları bulup çürütmek için harcadıkları çabanın işe yarayıp yaramadığı belli değil, bunun bir nedeni de şu anda ölçmenin mümkün olmaması.
Bu makale için görüştüğümüz doğrulama örgütleri yalan haberi çürütme süreçlerini geliştirmek için WhatsApp’le bağlantıya geçmediklerini ve yalan haberi ortaya çıkardıklarında viral hale gelen haberleri görmenin bazen heveslerini kırabildiğini söylediler.
“Bu hafta karşıma çıkan bir haberin yanlış olduğu aslında bir buçuk yıl önce gösterilmişti.” diyor Lewin.
Ancak durum o kadar da vahim değil. Lewin, La Silla Vacía WhatsApp üzerinde çalışmaya başladıktan sonra bazı grupların gerçekler ve haberler hakkındaki konuşmalarının değiştiğini de gördüğünü belirtti. Lewin:
Bazı gruplarda sohbetler biraz da olsa değişti çünkü grupta ‘Bir dakika, bunun doğru olup olmadığını kontrol edelim’ diyen en az bir kişi varsa, tartışmanın boyutu tamamen değişebiliyor. Haberin yalan olduğunu kanıtladığımızı WhatsApp üzerinde yaymanın kolay bir yolu yok. Bu konuda kullanıcılara güvenmek zorundayız.
WhatsApp mesajları izlemek için bir yöntem geliştirene kadar, ki baştan sona şifreleme yapmaları nedeniyle bu pek olası değil, doğrulama örgütleri muhtemelen çürütecekleri yalan haberlerde kullanıcıların gönderdiği ihbarlarla ilerlemeleri gerekecek. Bu, dünyanın en popüler mesajlaşma platformlarından birinde, kapsamı bilinmeyen bir sorun için eksik bir çözüm.
Zommer, “İnsanların yalan haberleri paylaşmasına nasıl engel olacağımızı bilmiyoruz. Elimizdeki bütün araçları denemek zorunda kalacağımızı düşünüyoruz.” diyor.
|
Dolandırıcılar sahte haberlerle Bitcoin yatırımcılarını nasıl kandırıyor?
|
https://teyit.org/teyitpedia/dolandiricilar-sahte-haberlerle-bitcoin-yatirimcilarini-nasil-kandiriyor
|
Bu içerik ilk kez " Here’s How Scammers Are Using Fake News To Screw With Bitcoin Investors " başlığıyla Buzz Feed News t arafından 18 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bitcoin ve muadili kripto para birimlerinin denetimsiz dünyasında dolandırıcılar, varlıklarının ederini arttırmak için, sosyal medya, kısa yoldan para kazanmayı vadeden kurmaca web sayfaları ve sohbet uygulamaları yoluyla kasıtlı olarak yanlış bilgi yayıyorlar.
14 Ocak 2017 tarihinde, McAfee sibergüvenlik firmasının nevi şahsına münhasır kurucusu John McAfee adına açılmış bir Twitter hesabı birkaç yatırım tavsiyesinde bulundu. Hesap, “Günün Coin’i” girizgahıyla piyasaya 2017 sonbaharında girmiş GVT adlı bir dijital parayı öven paylaşımlarda bulundu.
Kötü ününe karşın (Bugüne kadar geliştirilmiş en başarılı antivirüs yazılımlarından birini yarattı, 2012’de komşusunun ölümüne ilişkin kendisini sorgulamak isteyen Belize polisinden kaçtı ve 2016’da aynı ülkede başkan aday oldu) McAfee hala kimilerince bir kripto para üstadı olarak görülüyor. McAfee, yakın zamandaki yükselişinden çok önce Bitcoin’in geleceğin parası olacağını söylüyordu ve bazıları için, McAfee’nin övgüsüne mazhar olması, GVT’ye yatırım yapmak için yeterli bir sebepti. Alıcılar, McAfee’nin ağzından çıkanları talep çılgınlığı ve katlanan değere dair öngörüler olarak algılıyordu. Dolayısıyla pek çok insan, hesap ismindeki fazladan “l”yi fark etmeden ve sahte McAfee hesabını gerçeğinden (@OfficialMcAfee) ayırmalarını sağlayacak bilgi kontrolünü yapmadan GVT’ye yatırım yaptı. Tweet 15:00’te akışta ilk belirdiğinde, piyasada GVT alım-satımı 30 dolardan yapılıyordu. 15:04’te fiyat 45 dolara yükseldi ve işlem hacmi ikiye katlandı.
Saat 15:19’u gösterirken ise GVT’nin fiyatı 30 dolar 29 sente geriledi. Böylece işin ehli ve kudretli yatırımcıların yatırımları asıl kârı götürürken, küçük ve maceraperest yatırımcının elinde kâr getirmeyen bir miktar kalmış oldu.
Bu, klasik “yükselt ve terk et” hilesinin “Big Pump Signal” adlı sohbet odasında kurgulanmış bir örneğiydi. Buna göre sohbet odasındaki kullanıcılar sahte McAfee’yi retweetleyerek haberi yaymaya ve belirlenen zamanlarda GVT alım-satımı yapmaya teşvik ediliyorlardı.
Kripto para ticaretinin gözle görülür bir denetime tabi olmayan acımasız dünyasında yalan haber ve ispatlanmamış söylentiler acemileri ağına düşürmek isteyenler arasında yaygınlaşıyor. Yanlış bilginin yayılması adına daha elverişli bir ortam düşünülemezdi: ortalık değişken, kafa karıştırıcı ve kolay yoldan parayı kırmak isteyen eğitimsiz ve aşırı hevesli yatırımcılarla dolu.
“Tüm bunların çıktığı kapı, insanların çevrimiçi ortamda daha gözü açık olmaları gerektiği gerçeği.” diyor bir kripto para yatırımcısı ve Blockchain Report adlı bültenin editörü olan Laz Alberto. “Dahil olduğum sohbetlerin pek çoğu “Bir arkadaşımın dediğine göre…”, “Bunu Twitter’da gördüm.” ya da “Bir Telegran grubunda bir şeye rastladım.” gibi cümlelerle başlıyor. Kripto dünyasındakilerin tavsiyelerini dinlemeden önce, konuyla alakalı ilk elden bilgi almalısınız.” Fakat öğrenmek zaman isteyen bir iş ve doğru bilgiye ulaşmaya çalışırken sabrınız sınanabilir, özellikle etrafınızdaki herkes bir blogda ya da tweette rastladıkları bir dedikoduya güvenip gözü kapalı kâr ediyorken. New South Wales Üniversitesi’nde araştırmacı olan ekonomist Usman Chohan, Bitcoin histerisinin irrasyonel coşkunluğuyla internetin hayatımıza yeni girdiği ve servetlerin tutarsız ve kaprisli bir pazarın etkisinde kolayca artıp eriyebildiği döneme benzediğini söylüyor .
Rusya merkezli Genesis Vision adlı şirketin “yükselt ve terk et” stratejisinde kullanılan kripto parası yukarıda anlatılanlara güzel bir örnek teşkil ediyor. Şirketin yalnızca dört aydır piyasada olan parasının değeri, piyasadaki onca sarsıntıdan sonra bile, 75 milyon dolar. Genesis Vision henüz hiçbir ürün ya da servis sunmuyor, bir internet sitesinden ve şirketin bu yıl içerisinde merkezi olmayan küresel bir ticaret ağı oluşturmayı planladığını anlatan basit bir sayfadan ibaret. Şirket yönetimi bile GVT’nin değerinin yükselmesi ihtimalini uzak buluyor. Yönetim Kurulu Üyesi Miroslava Egorova yakın zaman önce BuzzFeed News’e şu sıralar GVT’nin kazanç getirmesinin pek mümkün olmadığını söylemişti.
Fakat GVT ticareti yapmaya karar veren kitle buna pek kulak asmışa benzemiyor. Big Bump Signal adlı katılıma açık Telegram grubu, GVT’nin Binance’de en çok ticareti yapılan yirmi beş kripto paradan biri olduğunu gördükten sonra kullanıcılarına “farklı bir plan” için hazır olmalarını söylemişti. “Sıradan bir yükseltme olmayacak.” diye yazmıştı grup yöneticisi, “En başarılı yükseltme işlerimizden olan OAX’ta olduğu gibi yine haber yayıyoruz.”
Sözünü ettiğimiz ve Big Bump Signal yöneticilerinden birinin retweet edilmesi talimatıyla gruba yolladığı sahte McAfee tweeti, alınan ekran görüntülerine göre, bin üç yüzden fazla kez retweet edilmiş. Tweet sonradan sahte hesap ve Telegram linkiyle beraber silindi. Telegram’daki onlarca yükseltme grubundan biri olan Big Bump Signal’ın ilk yönetici ve destekleyicilerinden biri BuzzFeed’in konuya ilişkin yorum talebine cevap vermedi. Telegram’ın yöneticileri de kendilerine e-posta yoluyla iletilen yorum talebine geri dönüş yapmadılar.
Öğleden sonra 15:42’de, grubun yöneticilerinden biri “Bu yükseltmeye dışarıdan çok fazla katılım oldu,” diye yazdı gruba, “bize bu sosyal medya planı konusunda fikir veren ve yardım eden kişinin ve tweeti retweet eden onca kişinin sayesinde kendimizi kanıtladık ve bu yükseltmeye daha önce görülmemiş düzeyde dışarıdan katılım sağlandı.”
Big Bump Signal’ın kurgusundan habersiz olan ve GVT’ye yükselme anında yatırım yapan bu insanlar varlıklarının %33’e varan bir kısmını kaybetmiş olabilirler. Ve zarara uğrayan yalnızca onlar değil. Basit bir Twitter araması Big Bump Signal üyelerinden bazılarının da para kaybetmekten yakındığını gösteriyor. Genelde, bir “yükselt ve terk et” planından faydalanacak olan asıl kitle oyunu organize edenler oluyor ve bazen bu kimseler kârlarını katlamak için dışa daha az üyeye açık, daha küçük Telegram grupları kuruyorlar.
Geçtiğimiz Ağustos ayında Güvenlik ve Ticaret Komisyonu, kamu yatırımı sayfasında, bu işle ilgilenen bazı insanların şirketler hakkında kasıtlı olarak yanlış bilgi yaymak suretiyle piyasayı manipüle etmeye çalıştığını belirterek kripto para dolandırıcılığı ve ICO-temelli sahtekarlıkla alakalı uyarılarda bulunmuştu. Buna karşın kurum yalnızca bir ICO-sahtekarlığına ilişkin suçlamalar bulunduğunu duyurdu ve mevzu Telegram gruplarında gün aşırı yapılan “yükselt ve terk et” planları olduğunda, yargının hangi alanının yetki sahibi olacağı henüz kesinlik kazanmış değil.
Alberto “Belli ki şu aralar sırtını yanlış bilgiye yaslayan pek çok grup türedi.” yorumunda bulunuyor. “Yaptıkları elbette yasal değil fakat denetim yok, dolayısıyla tüm yaptıkları yanlarına kâr kalıyor .”
“Yükselt ve terk et” düzenleri genelde yeni ICO’ları hedef alsa da, piyasadaki yerleri daha sarsılmaz olan Bitcoin ve Ethereum gibi kripto paralar da yanlış bilgi manipülasyonuna karşı savunmasız. Haziran’da, sahibinin öldüğüne dair dedikodular internet trolleri ve komplo teorisyenleriyle meşhur forum 4chan’de dolaşmaya başladıktan sonra Ethereum milyarlarca dolar kaybetti.
Gönderinin başlığı “Vitalik Buterin’in öldüğü doğrulandı” idi ve ETH kısaltmasıyla piyasada yer alan Ethereum’un arkasındaki yirmi üç yaşındaki dehanın öldüğünü iddia ediyordu. “Haberi alanlar ETH’yi elden çıkarıyorlar. Ölümcül bir trafik kazası. Ve biliyoruz ki Buterin tüm sistemi bir arada tutan bir tutkal gibiydi. Bu saatten sonra ETH’nin toparlanması zor olacak. Tüm kripto para piyasasının başı dertte.”
Gönderinin ortaya çıktığı sırada Ethereum - ki geçen yılın ilk aylarında yüzde 4800 artış görmüş bir kripto para birimiydi - sert bir düşüşten mustaripti ve Buterin’in ölümüne ilişkin iddialar paranın uçuculuğunu hızlandırdı. Dijital paranın değeri ancak Buterin’in kendisinin bir fotoğrafını paylaşarak hayatta ve iyi olduğunu bildirmesinin ardından stabilize hale geldi.
Bitcoin yenice ortaya çıkan ve kendisini güvenceye alacak varlıktan yoksun bir para birimi olduğu için dedikodulardan etkilenmeye oldukça açık. Bitcoin’e ilişkin uzun zamandır süren tartışmalardan biri de, hangi büyük kuruluş ve perakendecinin Bitcoin kabul etmeye başlayacağı, zira bu yolla Bitcoin güvenilirliği onaylanmış ve kullanımı gayet tabii bir para birimine dönüşmüş olacak.
Elbette tartışma sürerken bazıları bunun kaymağını yiyor. Kendine “Bitcoin uzmanı” diyen ve internette “Kripto Para Dersleri” başlıklı videolarının reklamını yapan James Altucher çevrimiçi bir bültende; “Amazon’un Bitcoin’i KABUL EDECEĞİNE eminim.” diye yazmıştı.
Tabii burada Altucher’ın 2013 yılında Bitcoin’e ilişkin; “Bitcoin bir balon, bir tür sahtekarlık, saadet zinciri hatta belki daha kötüsü.” şeklinde bir tweet attığını hatırlamakta yarar var.
Altucher’ın Bitcoin’in kabulüne ilişkin tahminine bir Amazon yetkilisinin esas bağlamından koparılmış ifadeleri ve başka spekülatif bilgiler eşlik ediyordu. Altucher’a göre;
“Amazon’un duyuruyu 26 Ekim’deki Kazanç Bildirimi Konferansı’nda yapması gayet olası.” idi. Tüm bunlara rağmen, ayda yaklaşık 225 bin kişi tarafından ziyaret edilen komplo teorisi sayfası Squaker, Altucher’ın söylediklerini gerçek kabul ederek yayımladı. Daha sonra bu ifadeler, çevrimiçi bir kripto para yayını olan CoinTelegraph ’da ve Alman gazetesi Die Welt ’te tekrar yayımlandı.
Kullandığı ifadelere ilişkin bir BuzzFeed muhabirine, “Amazon’un Bitcoin’i bu kadar erken kabul etmesi ‘olası’ dedim, kesinlikle bu tarihte kabul edecek demedim.” şeklinde açıklama yapan Altucher, kendi reklamını yapmak adına kullandığı bilgiler sorulduğunda; “Kripto paralarla alakalı yayılan yanlış bilginin boyutu ciddi ve ben insanların bunlara inanmasını önlemeye çalışıyorum.” dedi. 26 Ekim’de Abtucher’ın Amazon’dan beklediği Bitcoin açıklaması gelmeyince spekülator bültenindeki tahmini ileri bir tarihe işaret edecek şekilde ileri attı: “Amazon ödemelerde Bitcoin’i kabul edeceğine dair açıklamayı, 2 Şubat saat 16.00’da, bir sonraki kazanç değerlendirmesi toplantısı sırasında yapabilir.”
“Chohan ayrıca, Reddit’e bir ekran görüntüsü olarak yüklenen ve bir Amazon müşteri hizmetleri görevlisini Amazon’un ödemede Bitcoin’i kabul etmenin yollarını aradığını söylerken gösteren görüntüye de değinerek; “Böyle bir söylenti uydurmanın ne kadar kolay olduğuna bir bakın.” dedi, “Şayet biraz Bitcoin’iniz varsa bunu Reddit’te sergileyip bu vaatlere kanan aptalın birinin gelip sizden satın almasını beklemeye resmen teşvik ediliyorsunuz.”
Amazon’a yakın bir kaynaktan öğrenildiğine göre firmanın yakın gelecekte ödemede Bitcoin’i veya başka bir kripto parayı kabul etme gibi planları yok.
Yalan haberden uzun zamandır kâr sağlayanlar kripto paraya aldatmacalarını yayacak bir tür vasıta gözüyle bakıyor. Talih kuşunu paraya çevirme arzusuyla güvenilen internet sayfalarının dizaynını taklit eden siteler oluşturarak insanlara kişisel ve kredi kartı bilgilerini girdikleri takdirde “günde bir Bitcoin” kazanacakları vaadinde bulunuyor ve bu tür reklamların tık toplayacağını umuyorlar.
CNN’i taklit eden böyle bir yalan haber sitesinin manşetinde, “ Elon Musk ve Richard Branson Bir Bitcoin Girişimine 770 Milyon Dolar Yatırım Yaptı. ” cümlesi yer alıyor . Üstelik bu başlık, gerçek bir CNN Teknoloji muhabirinin imzasını taşıyor , sahte Facebook yorumları bölümüyle süslenmiş ve CNN-money-report.com şeklinde olan adresle birlikte bu güvenilir imajı tamamlıyor. İnternet sitelerinin ziyaret trafiği üzerine bilgi toplayan SimilarWeb’in tahminlerine göre, “Bitcoin Kodu” adını verdiği bir ticaret sistemini anlatan site, sosyal medya aracılığıyla, geçtiğimiz Eylül ve Aralık ayları arasında toplamda 425.000 ziyaretçi çekmiş.
“Bitcoin Kodu” için yapılan bir Google araması, kullanıcıları siteye yatırım yapmamaları konusunda uyaran bildirimler almanıza yetiyor ve sahte CNN linki Facebook’tan kaldırılmış olsa da, basit bir Twitter araması geçen sonbaharda insanların bu düzenbazlığa kandığını gösteriyor. Ayrıca sanal alemde kurmaca hikayelerle finansal kazanç sağlamayı hedefleyen tek site bu değil. “CNN-money-report” ile aynı IP adresini paylaşan web sitelerine dair yapılan bir arama, “Bitcoin Kodu”nun reklamını yapan ve bazıları hala aktif 72 internet sitesinin var olduğunu gösteriyor. Bir SimilarWeb aramasının ortaya koyduğuna göre, bu sitelerin ziyaretçilerinin büyük kısmı sosyal medyadan geliyor.
Bu yetmiş iki siteden biri olan ve Musk’ın Bitcoin yatırımlarına ilişkin yalan haberlerle Eylül ve Ekim ayları arasında elli bin ziyaretçi alan Dorothylewis.online adlı site bunu doğrular nitelikte. Bir Twitter kullanıcısının dikkati çektiği üzere site , ziyaretçi sayısını arttırmak için Facebook’ta sponsorlu gönderiler satın alıyor.
Facebook, Vizlegal’ın kurucusu gazeteci Gavin Sheridan’ın da karşısına çıkan reklam niteliğindeki bu gönderilerle alakalı spesifik soruları yanıtlamadı. Sheridan, geçtiğimiz pazar “Ireland Crypto” adlı bir Facebook sayfasındaki bir sponsorlu gönderi tarafından hedef alınınca söz konusu içerikler hakkında tweet atmaya başladı . Sponsorlu gönderi, Virgin Group kurucusu Richard Branson’ın fotoğrafının altına “ Richard Birden Fazla Kripto Para Borsasına Hakim Oluyor ” şeklinde, haber diliyle yazılmış bir not düşmüştü.
“Bunun bir kandırmaca olduğu besbelliydi.” diyor Sheridan. “Fakat benim yerimde yaşça büyük ve bu tür aldatmacalara aşina olmayan bir yakınım olsaydı, ya da dizüstü bilgisayardan başka bir cihaz kullanıyor olsaydı, bu linkin kökenini sorgulamak daha zor olurdu.” Sheridan reklamın, “ Richard Branson Bitcoin Ticaretinin İşinizi Otuz Günde Bıraktıracak Kadar Kârlı Olduğunu Açıkladı ” manşetini taşıyan bir diğer CNN taklidi internet sayfasıyla bağını keşfetti. Bu sayfa da, anasayfasında ziyaretçilere haftada 10 Bitcoin kazanmayı öğretme sözü veren bir video bulunan ConsistenProfit.co adlı bir başka sayfayla ilişkiliydi. Bu siteler için yapılan alan adı aramaları İsrail ve Las Vegas’taki bazı adreslerle bağı bulunan bir paravan şirkete işaret ediyor.
“Videoyu izliyorsunuz, sizi kandırmayı deniyor, kanıp kayıt oluyor ve kredi kartı bilgilerinizi giriyorsunuz, ve veri güvenliği yok.” diye devam ediyor Sheridan: “Bunlar yıllardır Facebook’ta gördüğüm ve platformun yöneticilerinin göz ardı etmeyi seçtiği şeyler.”
Facebook’un reklamlardan sorumlu başkan yardımcısı Rob Goldman nihayetinde Sheridan’ın tweetlerinden haberdar oldu ve sayfa kapatıldı fakat sayfanın ne kadar süre açık kaldığı, ne oranda desteklendiği ve kaç kullanıcıyı etkilediği belirsiz.
Goldman olayı takiben paylaştığı bir tweette; “Bu reklamlar yalnız kurum politikamızı değil, prensiplerimizi de ihlal ediyor. Platformumuzda bu tarz davranışlara asla müsamaha göstermiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Ama Goldman’ın sözünü ettiği müsamahasız yaklaşım yalnızca kağıt üzerinde. Zira Facebook’ta kripto para aldatmacalarını destekleyen sayfalar çoğalmaya devam ediyor. Öyle ki Goldman bu açıklamayı yaptığı sırada Dorothylewis.online’ın Elon Musk’ın bir Bitcoin girişimine 770 milyon dolar yatırım yaptığına dair sahte haber Facebook’un reklam ağı vasıtasıyla bin beş yüz beğeni ve üç yüz paylaşım aldı. Gönderiye yorum yapan pek çok insan, iddianın doğruluğundan şüphe duyuyordu, fakat çok sayıda başka kullanıcı için durum böyle değildi, ki gönderiye inanlardan birinin yorumu bu çıkarımı doğruluyor: “Elon’a güveniyoruz.”
*Çeviri notu: The Guardian’da yayımlanan 31 Ocak 2018 tarihli bir habere göre Facebook, kripto para reklamlarının platformda yer almasını, bunların pek çoğunun deneyimsiz yatırımcıları tuzağa düşürmek amacıyla hazırlanmış kurgusal içerikler olduğunu belirterek yasakladı.
|
Araştırma: Haber ve fikir yazısı arasındaki fark belirginleştirilmeli
|
https://teyit.org/teyitpedia/haber-fikir-yazisi-arasindaki-fark-belirginlestirilmeli
|
Bu içerik ilk kez " Helping readers tell the difference between news and opinion: 7 good questions with Duke Reporters’ Lab’s Rebecca Iannucci " başlığıyla American Press Institute tarafından 29 Ağustos 2017 tarihinde yayınlanmış ve Rümeysa Sena Şahbaz tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Habere duyulan güvenin azalmasının muhtemel sebeplerinden biri haber ve fikir yazıları arasındaki sınırların belirsizleşmesi. Eğer okur bir köşe yazarının belli bir konuya yaklaşımından memnun değilse, bu hoşnutsuzluk okurun tüm yayına bakışını etkileyebiliyor. Üstelik American Press Institute'un (API) yaptığı bir araştırmaya göre okurlar haber içeriğini ve fikirsel içerikleri ayrıştırmada sorun yaşıyor. Araştırmanın bulguları, Amerikalıların yüzde 32’sinin medyada yer alan görüş bildiren ve bilgi temelli içerikleri ayıramadığını gösteriyor.
Duke Medya Laboratuvarı tarafından yapılan yeni bir analize göre bunun sebebi, haber organizasyonlarının haber, fikir ve analiz odaklı içerikleri etiketlemede özensiz davranmaları. Söz konusu analizi hazırlayanlara göre, haberin kategorisini ve türlerini belirlerken görülen kimi tutarsızlıklar okurda kafa karışıklığı yaratıyor.
İyi haber şu ki, bu problem aslında bir fırsat. Biraz özenli düşünmeyle ve tasarımda yapılacak ufak değişikliklerle, haber kuruluşları okurun güvenini kazanmak ve okurda içerik üretimine dair bir anlayış geliştirmek konusunda ciddi mesafe katedebilir.
Duke Medya Laboratuvarı Proje Direktörü Rebecca Ianucci ile API analizinin bulguları, haber kuruluşlarının içeriklerini daha iyi tanımlamak için neler yapabilecekleri ve içeriğin ne olduğunu belirten kategoriler ile okur güveni arasındaki ilişkiyi konuştuk.
Okurların bir yayını ellerine aldıkları zaman ne gördüklerini bilmek istedik ve yirmi beşi yerel, yirmi dördü ulusal ve fikir yazıları üzerine kurulu internet sitesi olmak üzere, toplamda kırk dokuz yayının etiketleme sistemlerini inceledik. Veri tabanı oluşturmak için çalışan öğrenciler, karşılaştıkları etiketlerle alakalı olabildiğince fazla bilgi toplamaya çalıştılar: Ellerindeki metin etiketlenmiş miydi? Etiketlenmişse bu etiket neydi ve metnin türünü betimleme noktasında başarılı mıydı? Etiketin farkına varmak okur için ne kadar kolaydı?
Burada belirtmek gerekir ki, araştırmamızın amacı incelediğimiz içeriğin ait olduğu kategoriden (fikir, eğlence, haber) ziyade türünü (editoryal, değerlendirme, analiz) belirlemekti.
Bu araştırmanın en büyük kazanımı haber organizasyonlarının büyük kısmının içeriklerini kategori ve türlerine ayırmak adına yeterince çaba göstermediklerini görmek oldu. İncelediğimiz kırk dokuz haber kuruluşundan yalnız yirmisi, yani yaklaşık yüzde 41 kadarı, yayımladığı metinler için en az bir kez etiketleme yapmış. Fakat bu yirmi yayından on altısı, yani yüzde 80’i, yalnızca fikirsel içeriklerinde editoryal, yorum, köşe yazısı ve mektup gibi etiketler kullanmış. Fakat yalnızca yorum kısımlarında kullanılan bu etiketler de hem yeterince tutarlı ve belirleyici değildi, hem de okurun bunları görmesi oldukça zordu.
The Washington Post. Tutarlı ve açıklayıcı etiketleriyle en iyi örnek onlar. Yorum, analiz, görüş ve değerlendirme şeklinde dört etiket kullanıyorlar. Kullanıcılar imleçlerini etiketin üzerine getirdiklerinde, o etiketi tanımlayan bir kutucuk beliriyor. Araştırmamız boyunca etiketleri tüm içerik kategorilerinde bu süreklilik, tutarlılık ve açıklıkla kullanabilen başka bir yayına rastlamadık.
Post’un tek eksiği aynı etiketleri haber metinlerine uygulamıyor olması. Haberlere dair ayrı bir etiketin yokluğu okura etiketlenmemiş içeriğin yorum değil haber metni olduğu izlenimini verebilir tabii ama araştırmaya katkı sağlayan öğrencilerimiz bunu kafa karıştırıcı buldular. Haber metinlerinin de etiketlenmesi halinde, zannediyorum Post’un okurları ulaşılan tutarlılık düzeyini takdir edeceklerdir.
The Washington Post’un kullandığı metottan alınabilecek derslerden biri, organizasyonların her şeyden önce yorum ve bilgi temelli içerikleri ayrıştırması gerektiği. Medyaya duyulan güven bu günlerde oldukça zayıf ve yayın kuruluşları okura okudukları içeriğin türüyle alakalı bilgi vererek güveni arttırabilirler. Fikir içeriklerini etiketleyip haber içeriklerini etiketlememek ya da bunun tam tersini yapmak okurun okuduklarını yanlış yorumlamasına yol açabilir.
İkincil olarak, haber organizasyonları fikirsel ve haber içeriklerini ayrıştırmada fikir içeriklerini farklı renkte etiketlemek, daha kalın puntolarla belirtmek ya da başlıklardan önce “köşe yazısı” ibaresi koymak gibi estetik ayrımlara başvurabilirler.
Medyaya dair en sık dillendirilen eleştirilerden biri, özellikle geçen yıl, gazetecilerin yanlı olduğuydu. Bu algının sebebi, okurun yerel bir haber sitesindeki köşe yazısına bunun bir fikir yazısını olduğunu bilmeden tıklayıp okuyabiliyor ve okuduğu şeyin kesin bilgilere dayandırılmış bir haber olduğu izlenimine kapılıyor. Etiketlemenin bu denli önemli olmasının sebebi bu.
Sally Kohn, bu konu hakkında USA Today’e yazdığı bir makalede durumu; “Ücretli bir çalışanı olduğum CNN’de bir programa katıldığım zaman, ekranda söylediklerimin benim yorumum olduğunu belirten hiçbir işaret bulunmuyor ve benimle benden önce yahut sonra söz alıp, edinilen son bilgilerin ışığında, izleyiciyi gelişmelerden haberdar eden muhabirler arasında fark var. Bu fark kimilerine çok bariz görünebilir fakat izleyicilerin tamamı için durum böyle değil.Ve asıl problem de bu.” cümleleriyle ifade etti.
İçeriğin kategorisini değil türünü belirtmeyi. Okurlar gazetenin magazin ya da spor kısmını okuduklarını kolayca anlayabilirler.
Okur için esas önemli olan okuduğu metnin türünden haberdar olmak. Tıkladıkları eğlence içeriği aslında bir haber yahut değerlendirme mi, okudukları spor yazısı analiz mi, bilmeliler.
Doğrudan kaynağa gitmeliler. Odak grup çalışmaları ve anketler yoluyla okurların ne tür etiketleri etkili bulduğunu öğrenmeliler. Okurlar etiketsiz bir metnin türünü belirtebiliyorlar mı? Etiketli bir metin sunulduğunda, etiketi kolayca fark edebiliyorlar ve ne manaya geldiğini tanımlayabiliyorlar mı?
Etiketleme için kullanılacak sosyal medya stratejilerinin karmaşık ya da zahmetli olması gerekmiyor ama Twitter ve Facebook da dahil olmak üzere tüm platformlarda kullanılmaları sağlanmalı. Gazeteciler, nerede yayımlanırsa yayımlansın, içeriğin etiketinin görülebilir olduğundan emin olmalılar. Pek çok okur haber kaynağına sosyal medya üzerinden ulaşıyor, bu sebeple etiketlerin bu platformlarda da görünür olması önemli.
|
Cep telefonundan fotoğraf doğrulaması nasıl yapılır?
|
https://teyit.org/teyitpedia/rehber-cep-telefonundan-fotograf-dogrulamasi-nasil-yapilir
|
*Bu içerik ilk kez " Guide: How to verify images on your smartphone " başlığıyla Africa Check tarafından 30 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmış ve Burak Avşar tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Bu rehber, sosyal medyada karşılaştığınız fotoğrafların gerçek olup olmadığını kontrol etmek için mobil cihazlarda tersine görsel arama nın nasıl yapılacağını adım adım açıklıyor.
Güney Afrika Başkanı Jacob Zuma’nın şarkıcı Babes Wodumo ile dans ederken yakın temas halinde olduğunu gösteren fotoğraf 2016 yılında sosyal medyada ortaya çıktığında, neşeli Güney Afrikalılar bu fotoğrafı paylaşarak büyük kitlelere yayılmasını sağladılar.
Fotoğraf, aslında iki farklı fotoğrafın montajlanarak bir araya getirilmesinden oluşuyordu. Sonuç olarak yanlış bilginin içerisinde nasıl doğru unsurlar olabileceğini göstermek için mükemmel bir örnekti.
Bu vakada, başkanın siyasi mitinglerde Güney Afrika’nın ünlü sanatçılarıyla dans etmesi, ayrıca başkanın “çapkın” olarak anıldığı da düşünülünce fotoğrafın gerçek olduğu hissini vermiş olabilir.
Sahte haberlere karşı farkındalığın artması, insanların refleks olarak paylaş butonuna basması konusunda daha dikkatli hale gelmesine sebep oldu. Ancak, internette gördüğünüz fotoğrafın doğru olup olmadığını özellikle cep telefonu kullanırken hızlı bir şekilde nasıl kontrol edersiniz?
Neyse ki bu konuda yardıma koşan internet siteleri ve telefon uygulamaları bulunuyor.
Aşağıda nasıl kullanılacağı detaylandırılmış üç farklı uygulama görsel doğrulama konusunda oldukça kullanışlı.
TinEye ücretsiz olarak kullanabileceğiniz bir tersine görsel arama aracıdır. “Tersine görsel arama” fotoğraflar için bir arama motoru gibidir, böylece doğrulama yapmak istediğiniz fotoğrafın internette aynı ya da benzer şekillerde nerelerde paylaşıldığını bulmanıza yardımcı olur.
TinEye, bir fotoğrafın “en eski”, “en yeni” ve “en çok değişmiş” versiyonlarını bulmanızı sağlar. Bu aracı kullanarak, Başkan Zuma ve Babes Wodumo’nun birlikte dans ederken çekildiği iddia edilen fotoğrafın bir montaj ürünü olduğunun farkına hızlıca varabilirsiniz.
Bu fotoğraf iki farklı fotoğrafın bileşiminden oluşuyor: İlk fotoğraf Woduma'nın bir konserinden, Zuma’nın fotoğrafı ise eski Tanzanya Başkanı Jakaya Kikwete ile birlikte 2012 yılında Etiyopya'da düzenlenen bir gala yemeğinden.
İşlemin nasıl gerçekleştiğini gösteren videoyu buradan izleyebilirsiniz.
Tersine görsel arama yaparken, fotoğrafın ilk olarak nerede ve ne zaman kullanıldığına ve iddia edilen olayın ne zaman gerçekleştiğine bakmanız gerekiyor. Bu şekilde arama yapmak, fotoğrafın güvenilir bir kaynaktan gelip gelmediğini bulmanıza da yardımcı olur.
Facebook’ta paylaşılan ve bir adamın kendisine “siyah maymun” diyen bir kadını vurduğunu iddia eden bu fotoğraf, sosyal medyada viral olmuştu. Soldaki fotoğraf pek de meşhur bir haber sitesi olmayan MzansiLive isimli internet sitesinin yayınladığı bir hikayeyle yayıldı.
Bu haberi internette gördüğümde bilgisayar başında değildim, bu yüzden ekran görüntüsü alarak cep telefonumdan tersine görsel arama yaptım. Fotoğrafın orijinal bir fotoğraf olduğunu buldum, ancak bahsedildiği gibi bir adamın kendisine hakaret eden kadını vurduğu iddia edilen olaydan değil, Londra’daki Westminster Köprüsü’nde yayaların üzerine motorsiklet sürülerek gerçekleştirilen saldırıdandı .
İpucu: Cep telefonunuzda Google Chrome uygulamasını geçerli internet tarayıcısı olarak kullanıyorsanız, doğrulamak istediğiniz fotoğrafın üzerine uzunca basarak menüye ulaşabilirsiniz. Gelen menüden “Görseli Google’da ara” seçeneğine tıklayarak hızlıca tersine görsel arama yapabilirsiniz.
Fake Image Detector aracı tıpkı Google Tersine Görsel Arama ve TinEye gibi hızlı bir şekilde tersine görsel arama yapmanızı sağlayan kullanışlı bir araçtır. Aynı zamanda çektiğiniz fotoğraf ya da afişin doğrulamasını sağlayan kullanışlı fonksiyonlara sahiptir.
Chrome ya da Firefox’un mağazasını ziyaret ederek Fake Image Detector uygulamasını indirip yükleyin.
Fake Image Detector uygulaması aynı zamanda fotoğrafın EXIF bilgisini kontrol etmenize olanak sağlar. EXIF bilgileri içerisinde; fotoğrafın çekildiği tarih ve saat, çekildiği yer, hangi kamera ya da cep telefonuyla çekildiği ve hatta bazı durumlarda fotoğrafı çeken kişinin isim bilgisi bile bulunabilir.
İpucu: Fake Image Detector yalnızca Android cihazlar için mevcut. Eğer iOS işletim sistemi bulunan bir cihaza sahipseniz Apple App Store’u ziyaret ederek ücretsiz şekilde kullanabileceğiniz Veracity - Reverse Image Search isimli uygulamayı deneyebilirsiniz.
FirstDraftNews’in hazırladığı fotoğraf doğrulama rehberi her ne kadar gazeteciler için hazırlanmış bir rehber olsa da aynı zamanda pek çok pratik ipucunu barındırıyor. Kendinize şu soruları sorun:
|
WhatsApp Brezilya'da yalan haber sorununa neden oluyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/whatsapp-brezilyada-yalan-haber-sorununa-oluyor
|
*Bu içerik ilk kez " WhatsApp is causing a serious fake news problem in Brazil " b aşlığıyla Vice tarafından 17 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmış ve Tuğberk Nazik tarafından Teyit için çevrilmiştir.
2017 yılında Ekim ayının ortalarına doğru “ Gerçeğin Kitabı ” (Portekizce’de Livro da Verdade ) isimli sitedeki bir haber Brezilya’nın en çok kullanılan sosyal medya platformlarında büyük bir hızla yayılmaya başladı.
Neredeyse bir gazete haberine benzeyen hikayeye göre Brezilya’nın ünlü drag queen’i Pabllo Vittar’ın Brezilya televizyon kanalı Globo’da çocuk programı sunmak için kamudan para yardımı aldığı söyleniyordu. Brezilya’nın cinsiyet ve politika üzerinden süren kültür savaşlarından faydalanan haber, hakların açıkça çiğnendiği hissi uyandırdı. Bunun üzerine Vittar’ın işe alınması yüzünden kanalın 50 milyon izleyici kaybettiği iddiası da ortaya atıldı.
Sao Paulo Üniversitesi'nde kamu politikası profesörü olan ve aynı zamanda yalan haber araştırmacılığı yapan Pablo Ortellado'ya göre bu iddiaların hiçbirinin doğru olmaması başlıca bir sorun. Nihayetinde haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktı ama haberlerin doğru olup olmadığı diğer insanlar tarafından pek önemsenmedi çünkü yalnızca Facebook’ta bile 110.000 kez paylaşılmıştı diyor Ortellado.
Ortellado ayrıca, yalan haberlerin Facebook’un sahibi olduğu ve Brezilya’da çok fazla kullanıcısı olan bir mesajlaşma programında daha fazla ve hızlı bir şekilde yayıldığına inanıyor: WhatsApp.
WhatsApp kişiye özel, kapalı bir mesajlaşma hizmeti sunuyor ve bu yüzden yalan haber araştırmacıları işlerini yapmak için somut verilere ulaşamıyorlar. Ortellado, ancak WhatsApp’taki politik gruplara çaktırmadan katılarak bilgi alabildiklerini veya inceledikleri içeriklerdeki ipuçları sayesinde analizcilerin ne WhatsApp'ta ne olup bittiği hakkında çok az bilgi edinebildiklerini belirtiyor.
“Bu, Facebook’ta çok fazla yol paylaşılan bir yalan haber; ancak yalan haberi yayınlayan sitede Facebook için paylaşma butonu yoktu, sadece WhatsApp için vardı.” diyor Ortellado.
Dünya çapında yalan haberlerin yazılması ve onların yayılması hükümetleri bu durumla alakalı önlem almaları için harekete geçirdi ama çok az ülke bu duruma Brezilya kadar ilgi gösterdi . Bu ilgiyle birlikte bir çok raporun sonuçlarından görüleceği üzere 2016 yılında Brezilya’daki yalan haberler , doğru haberlerden daha fazlaydı. Bu durum öylesine büyük bir problem haline gelmişti ki bu sene yapılacak olan başbakanlık seçimleri öncesinde Brezilya polisi yalan haberleri yazan kişileri bulup cezalandırma planları yaptığını açıkladı.
Ancak WhatsApp Brezilya’daki yalan haber sorununa yeni bir engel daha getiriyor: Gizlilik. Tamamen veya kısmen herkese açık olan, bağımsız kişiler tarafından takip ve analiz edilebilen Twitter ve Facebook’un aksine WhatsApp, kullanıcılarına birebir iletişim sağlayan kapalı bir mesajlaşma hizmeti sunuyor. Yalan haber WhatsApp üzerinde katlanarak çoğalıyor: WhatsApp kullanıcıları zaten kutuplaşmış olan politik bir ortamda olayları öylesine çarptırıyor ki hedefe ulaşıp yanlış bilgi kaynağını bulma konusunda araştırmacıların, gazetecilerin ve Brezilya’daki durumda polislerin de işini zorlaştırıyor.
Özellikle Whatsapp’ı hedef olarak seçen yalan haber siteleri mevcut - muhtemelen 2018 seçimlerinde bu haberler yüzünden problem yaşanacak diyor Ortellado.
WhatsApp uygulaması Brezilya’da yaygın olarak kullanılıyor: Yaklaşık 200 milyonluk ülkenin 120 milyonu bu mesajlaşma uygulamasını kullanıyor, yani WhatsApp diğer uygulamalardan çok daha popüler. WhatsApp ile alakalı bir araştırmaya göre kullanıcılarının yüzde 35’i genel olarak bir şeylerden haberdar olmak için WhatsApp’ı kullandığını belirtiyor.
Brezilya’daki dengesiz politik durum da bu olayların çözülmesine pek yardımcı olmuyor . Brezilya halkının, ülkenin her yerinde hissedilen siyasal yozlaşma , yükselen ırkçılık gerginliği ve büyük bir kutuplaşmayla başı belada. Buna ek olarak Brezilya’daki haber medyası geçtiğimiz bir kaç yıl içinde epeyce küçüldü , çünkü artık insanlar haberlere sosyal medya üzerinden ulaşıyor ve geleneksel medyaya daha az güveniyorlar. Stanford Üniversitesi araştırmacılarının yayımladığı Ocak 2017 tarihli yazıya göre ABD’deki benzeri olaylar da 2016 seçimlerinde sosyal medyada yalan haberlerin yayılmasına yol açmıştı.
Yanlış bilgi araştırmacısı Claire Wardle’ın Bloomberg ’e anlattıklarına bakılırsa Brezilya’daki durum insanların algıda seçiciliklerini etkilemek için, doğrulamadaki sapmaları ve gruplaşmaları için çok uygun. Texas-Austin üniversitesindeki basın profesörü Rosental Alves’in aktardığına göre WhatsApp gibi kişiye özel, birebir mesajlaşma uygulamaları da bu gruplaşmayı tetikliyor.
“Aileler veya hayal edebileceğiniz herhangi bir grup WhatsApp üzerinden kendi özel sosyal ağını oluşturuyor ve bu oluşumlar hiç kimsenin denetimi altında değil.” diyor Alves. “İnsanların oluşturduğu, denetimde olmayan ve görülemeyen bir çok sosyal ağ olabilir.” diye de ekliyor.
WhatsApp’ı temsil eden bir kişi Brezilya’daki yalan haber sorununa ilişkin yorum yapmayı reddetmiş ve şirketin tam zamanlı çalışan 250 kişilik ekibinden hiç birinin Brezilya’da olmadığına dikkat çekerek Brezilya hükümetiyle sürekli olarak görüştüklerini aktarmış.
Alves, WhatsApp üzerinde oluşturulan bu grupların yanlış bilgi üretmek için yeterince müsait olduğunu ve bu yanlış bilgilerin “kontrolden çıkana” kadar gruptan gruba dolaşmasının da muhtemel olduğunu söylüyor.
Yalan haber üreticilerinin WhatsApp’ta en sevdikleri özellik olan gizlilik politikasına ithafen Brezilya polisinden sert bir cevap geldi. Brezilya’da yeni kurulan yalan haberler ile mücadele timindeki uzmanlar ve analizciler, WhatsApp’ın daha büyük bir sıkıyönetime ve serbest konuşma özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açacağından endişeleniyorlar. Bunun gibi endişeler geçenlerde yüksek rütbeli bir polis memurunun diktatörlük dönemi yasasını yürürlüğe koymak istemesi ve bu yasadan aldığı görev gücüyle ilerlemek istemesi tehdidiyle ortaya çıktı.
Bu WhatsApp’ın politik gerginliğe neden olduğu ilk olay değil. Uygulama Brezilyalı hakimler tarafından 3 kez ayrı tarihlerde kapatılmıştı . Bunlardan en yakın olanı ise Haziran 2016’da polis ile yapılan veri paylaşımı tartışmasıyla alakalıydı. Mart 2016’da ise bir Facebook yetkilisi benzer sebeplerden dolayı kısa bir süreliğine hapse atıldı . WhatsApp’ın kullanıcı gizliliği gazeteciler tarafından epeyce methedilmişti.
Rio de Janeiro devlet üniversitesinden bir siyaset bilimi profesörünün uyarısına kulak verecek olursak hükümetin sert cevabıyla artan endişelerle, hapse giren eski başkanın öncülüğünde gerçekleşecek heyecanlı seçim dönemiyle, kışkırtıcı duruşuyla Brezilya’nın Donald Trump’ı olmayı hedefleyen sağ görüşlü milletvekili ile birlikte WhatsApp çok büyük bir sorunla karşı karşıya kalabilir.
Brezilya’daki yüksek seçim kurulu yalan haberlerin önlenmesi işine ordunun dahil olması gerektiğini söylemiş ama aslında ordunun bu gibi işlerle uğraşmaması gerektiğini de belirtmiş.
|
Dijital ortamda manipüle edilmiş fotoğrafları ışık ve gölgelerine bakarak tespit etme
|
https://teyit.org/teyitpedia/dijital-ortamda-degistirilmis-fotograflarin-isik-ve-golgelerine-bakarak-ayirt-etme
|
Bu içerik ilk kez " Fake news, hoax images: How to spot a digitally altered photo from the real deal " başlığıyla ABC News tarafından 24 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmış ve Tuğberk Nazik tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Su basmış bir yolda yüzen bir köpek balığı, İran’da füze denemesi sırasında uyum içinde fırlatılan bir grup füze...
İlk bakışta bu gibi örnekler mantıklı gelebilir ama dijital ortamda değiştirilmiş görseller internet sitelerinde ve sosyal medyada büyük bir hızla yayılıyor ve her yerdeler.
Peki yakın bir akrabanızın, örneğin amcanızın Facebook’ta paylaştığı fotoğrafın orijinal veya değiştirilmiş olup olmadığını nasıl anlayacaksınız?
“Görsel adli tıp” uzmanlarının üzerinde oynanmış olan görselleri ayırt etmek için kullandıkları birkaç metot ve araç var.
Algoritmalar çoğaltılmış kısımları ayırt edebiliyor, aynı İran’da füze deneme atışı sırasında fazladan eklenen füze fotoğrafında görüldüğü gibi (aslında bu örnekteki fotoğrafa dikkatli bakınca da açıkça ortada).
Kullanılan diğer bir metot ise ışığın görüntüye düşüş açısını analiz etmek için sıfırdan bir 3D model oluşturmak.
ABD'deki Dartmouth Üniversitesi’nde bilgisayar bilimci olan Hany Farid’in anlattığına göre bu bahsedilen araçlara sahip olmayan ya da şüpheli fotoğraflardaki hataları doğru bir şekilde tespit edecek zamana veya kabiliyete sahip olmayan ortalama bir kişi için de önerebilecekleri birkaç metot varmış. Yazımızda bu metotlardan bahsedeceğiz.
Kolay yoldan başlayalım. Dr. Farid’in Twitter veya Facebook’ta birden ortaya çıkıp yayılan bir fotoğraf gördüğünde ilk yaptığı şey bu fotoğrafın daha önce de internette dolaşıp dolaşmadığını kontrol etmek. Bunu ise görüntüyü Google Görseller’de veya Tineye’da tersine arayarak yapıyor.
Dr. Farid diyor ki, “Ne zaman bir doğal felaket olsa insanlar hep su basmış bir sokakta yüzen bir köpek balığı fotoğrafını internette paylaşıyor.”
Köpek balığı görsellerinin genelde neredeyse hepsi sahte oluyor .
+Kuzey Myrtle sahilinde Ocean bulvarında kelimenin tam anlamıyla şu anda yüzen bir köpek balığı var.
-Hayır. Aynı fotoğraf 2011’de Porto Riko’daki Irene kasırgası için de kullanılmıştı ve o zaman da sahte bir görseldi.
Eğer bir görsel yeniden dolaşıma girmişse veya son zamanlarda yaşanan doğal afetleri gösterme amacıyla tekrardan kullanılmışsa, bunun gibi fotoğrafların sahte olup olmadığını tersine görsel arama metoduyla bulabiliriz.,
Bu kısma kadar yaptığımız işlem tersine görsel arama metoduydu, bir sonraki metot ise görseli tanımlayan üst verileri elde etmek. İngilizce'de “metadata” olarak kullanılan bu metot, fotoğrafa kamera tarafından eklenen birçok bilgiyi içeriyor.
“Fotoğrafların üst verilerini elde edebileceğiniz birçok internet sitesi mevcut. Bahsi geçen fotoğrafı bu sitelere yüklüyorsunuz ve bu sayede fotoğrafı tanımlayan verilere kolayca ulaşabiliyorsunuz.” diyor Dr. Farid.
Bu veriler kameranın markasını, fotoğrafın çekildiği gün ve zamanı ve eğer açık ise yer (GPS) bilgilerini içeriyor.
Daha da iyisi, eğer fotoğraf Photoshop programında açılıp tekrar kaydedilmişse bile sizi bu konuda bilgilendirebiliyor.
Bir fotoğrafı düzenlediğinizde, düzenlenen verinin metadatasının bir kısmı da fotoğrafa ekleniyor.
Tabi ki bu metot size fotoğrafın değiştirilip değiştirilmediğini söylemiyor, ama araştırmaya başlamak için size bir ipucu verebilir.
Adelaide Üniversitesi’nde adli dijital görsel araştırması yapan doktora adayı Richard Matthews’un söylediğine göre fotoğrafla birlikte kaydolan orijinal fotoğrafın küçük versiyonunu (thumbnail) da bulmak mümkün.
“Bunların hepsi siz deklanşöre bastığınızda arka planda olan şeyler.” diyor Dr. Farid.
Ama bahsedilen bu metotlar her fotoğrafta işe yaramayabilir çünkü Facebook veya Twitter’a yüklenen fotoğraflar otomatik olarak tanımlayıcı verilerinden sıyrılmış bir şekilde yükleniyor. Şirketler bunun sebebinin kullanıcı gizliliği olduğunu söylüyor.
Şimdi ise cetvelleri ve kalemleri çıkartma zamanı çünkü anlatacağımız metot pek de öyle teknolojik araçlar gerektirmiyor.
Gölgeler ve ışık fotoğrafa eklenen veya çıkartılan nesneleri açığa çıkartabiliyor.
İnsanların görme sistemleri ile ilgilenen Dr. Farid’in bulduğu şeye göre fiziksel olarak mümkün olmayan gölgelere sahip görseller insanlara gösterildiğinde insanlar bu görsellerin değiştirilmiş olduğunu nadiren fark edebiliyorlar.
Fakat bu aynı zamanda sahtecilerin de birbirleriyle uyuşmayan gölgeleri görememesi anlamına geliyor. Dr. Farid bunun fark edilmediğini ekliyor;
Eğer görüntüye bir nesne koyarlarsa, gölge yanlış yerde olabilir. Bu sorunu fark edemiyorlar ama basit bir geometrik çizim ile gölge-ışık uyuşmazlığını açığa çıkarmak mümkün.
Daha iyi ifade etmek gerekirse, nesnenin üstündeki bir noktadan, nesnenin gölgesine denk düşecek şekilde düz bir çizgi çiziyorsunuz. Bu işlemi nesnenin üstündeki bir çok noktadan yapın ve bu sayede çizgiler ışık kaynağında birleşecekler.
Güneş 150 milyon kilometre uzaklıkta olduğu için dışarıdaki bir görüntüyü ele alırsak çizgilerin epeyce düz gözükmesi gerekir.
Aşağıda gösterilen soldaki fotoğrafa ve değiştirilmiş olan sağdaki fotoğrafa bir bakın.
Farkı tespit edin
Merdivenlerdeki kişi ve o kişinin gölgesi başka bir fotoğraftan alınıp bu fotoğrafa konulmuş.
Fotoğrafa yerleştirilen kişi çok da sahte görünmüyor olabilir ama bir de cetvel yöntemini deneyelim.
Fotoğraftaki kişinin kendisini ve gölgesini birleştiren kırmızı çizgiler görüntünün geri kalanında yer alan, yeşil renk ile çizilen kişilerin gölgelerinin düştüğü yerle birleştiği ışık kaynağı ile örtüşmüyor.
Eğer bir görselden bir nesnenin çıkarıldığından şüphe ediyorsanız, Photoshop ve Pixlr gibi yazılımlar size bu konuda yardımcı olabilir.
Genelde görünmeyen çok küçük farkları belirginleştirmeye dayanan bir metot. Koyu siyah objeler bile bir dizi parlaklık içerir, diyor Dr. Farid.
Aşağıda Melbourne’da tatlı bir yaz günü çekilmiş bir manzara fotoğrafına bakalım. Sağ taraftaki fotoğrafta birkaç bina eksik.
Fotoğrafın kontrast, parlaklık ve pozlandırmasıyla biraz oynadığımızda, fotoğrafta gerçekte olan nesnelerin yerini gösteren tek renk blokları görmeye başlayacaksınız ve eğer fotoğrafta kayıp olan bir nesne varsa onu bu sayede anlayabilirsiniz.
Ufuktaki de ne öyle?
Bazen kayıp olan kısımları gri tonda görmek daha kolay oluyor.
Dijital ortamda değiştirilmiş fotoğrafları tespit ettiğini iddia eden çevrimiçi araçlar sizi etkilemiş olabilir, ancak hemen oyuna gelmeyin. İşin aslı şu ki, bu yöntem oldukça karmaşık. Fizik, ışık bilgisi, kameraların nasıl çalıştığı ve görsel sıkıştırma işinin nasıl olduğu hakkında geniş bir bilgiye sahip olmak gerekiyor.
Evet, sıkıştırma. İnternetteki çoğu görsel JPEG tarafından sıkıştırılmış durumdadır. Bu sıkıştırılma ile bir çok kayıp oluşur.
JPEG formatı bir dosyanın boyutunu küçültür, görseldeki her bir 8’e 8 piksel karelerini alır, onları işler ve bazı bilgileri de bu sırada görselden çıkartır.
“JPEG’in yaptığı şey aslında görsele yapay bir doku eklemek yani kısmen pikselleştirmek. Özellikle düşük kalitede bir jpg görseline sahip olduğunuzu fark ederseniz, bu görüntünüzün aşırı derece pikselleştiği anlamına geliyor.” diye ekliyor Dr. Farid.
Bu belirginleşmiş pikseller yani fotoğrafta meydana gelen belirgin yatay ve dikey çizgiler, sanki görsele bir şey eklenmiş veya çıkartılmış gibi bir izlenim verebilir.
Bütün bunlara ek olarak, bir görseli JPEG formatında sıkıştırmak, görseldeki renklerin sapmasına ve bulanıklaşmasına neden olabilir.
İnternette gerçekten birçok garip görsel görüyorsunuz ve insanlar genelde gördükleri bu garip görseller ile onların üstünde oynandığına dair kanıt buldukları yanılgısına kapılıyorlar. Bu bahsettiğim aslında klasik olarak yapılan hatalardan birisi.
Matthews gözlerin de bu konuda yardımcı olabileceğini söylüyor. Bir kişinin göz bebeklerine odaklanabileceğimizi söylüyor çünkü genelde göz bebekleri ışık kaynağını yansıtabiliyor.
“Eğer fotoğraf bir stüdyoda çekilmiş ise bu yansımayı daha net bir şekilde görebilirsiniz.” diye belirtiyor.
Eğer bir grup insan birlikte fotoşoplanmış ise, göz bebeklerindeki yansıma aynı olmayabilir. Fakat Dr. Farid söz konusu gözler olunca olaylara biraz temkinli yaklaşıyor.
Bir odada farklı ışık kaynaklarının olma ihtimali yüksek. Eğer ışık kaynaklarının geldiği yer aynı ise, size yardımcı olacak bir kaç ipucu verebilirler, ama eğer farklılarsa birden fazla flaş kullanılma ihtimali gibi başka bir açıklaması olabilir.
Dr. Farid gerçekçi bilgisayar üretimi videolar konusunda biraz endişeli ve tedirgin. Ama detaylı bir şekilde incelendiğinde, bir bilim insanını kandırmanın yanından bile geçemeyeceğini belirtiyor.
Massachusetts Institute of Technology'de bilgisayar bilimciler tarafından geliştirilen bir algoritma ilginç bir şekilde, bir kişi kan pompalarken yüzünde oluşan ince renk değişikliklerini yakalayabiliyor .
Bilgisayarda üretilmiş bir kişinin kalp atışı olmuyor ve bu yüzden algoritmayı bilgisayarda üretilmiş videolar üzerinde kullandığımızda hiçbir değişiklik yaşanmıyor.
Tabii ki önümüzdeki birkaç yıl içinde bilgisayarda üretilmiş videolara gerçekçi olması için kan akışı eklenebilir, işte o zaman bu olay tam bir oyun haline gelecek diye de ekliyor Dr. Farid.
Biz bir teknik geliştiriyoruz, onlar da bu tekniğe karşılık vermek için çabalıyorlar.
Dr. Farid kendisinin ve diğer adli dijital uzmanların her zaman bu oyunda ileride olacaklarından bir hayli emin olduğunu söylüyor.
Bu arada, Dr. Farid sahte video ve fotoğraflara karşı alınabilecek en iyi önlemin, onları sosyal medyada paylaşmadan önce kaynaklarını düşünmek olduğunu bir kez daha belirtiyor.
“İnsanların dijital içerikleri ne kadar hızlı sindirdiğini düşünün. Birisi analiz yapmak için gereken araçlara sahip olsa bile çok nadiren zamanından 3 saat ayırıp bir görseli analiz edecek. ” diyor.
Tanrı aşkına, eğer birisi Facebook’ta bir şey paylaşırsa, paylaştığı içeriğin nereden geldiğini lütfen kontrol edebilir misiniz?
|
Araştırma: Yanlış bilgi gerçeklerden daha hızlı yayılıyor
|
https://teyit.org/teyitpedia/arastirmaya-gore-yanlis-haber-gerceklerden-daha-hizli-yayiliyor
|
ABD’deki başkanlık seçimlerine etki ettiği düşünülen yalan haber sorununa ilişkin pek çok araştırma yapıldı, tartışmaların bir kısmında Rusya kontrolündeki bot hesap ların yalan haberin yaygınlaşmasında büyük rol oynadığı, para kazanma amaçlı üretilen sahte haber sitelerinin etkisi olduğu iddia edildi.
Yanlış bilginin nasıl yayıldığına ilişkin Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından yapılan ve Science Dergisi’nde yayınlanan yeni araştırma, yanlış bilgi içeren tweetlerin insanlara doğru bilgi içeren tweetlerden altı kat daha hızlı ulaştığını ortaya koyuyor.
Veri bilimci Soroush Vosoughi ve çalışma arkadaşları Twitter’ın 12 yıllık verisini toplayarak 2006 yılından bu yana altı bağımsız doğrulama sitesi tarafından incelenen tweetleri ele aldılar. PolitiFact, Snopes, ve FactCheck.org gibi doğrulama sitelerinden yararlanarak oluşturulan bu veri setinde 126 bin haber içeriğinin 3 milyon kişi tarafından 4.5 milyon kez paylaşıldığı tespit edildi. Araştırmaya göre gerçekler 1000 Twitter kullanıcısından daha fazla kişiye nadiren ulaşırken yanlış bir haber rutin olarak 10 binden fazla kişiye ulaşıyor.
Araştırmacılar ilk önce yanlış bilginin yayılmasından botların sorumlu olabileceğini düşünerek bot tespit eden bir teknoloji kullanarak botlar tarafından paylaşılan sosyal medya içeriklerini araştırmadan çıkardılar. Ancak sonuç değişmedi. Yanlış haber hala aynı şekilde ve aynı kişi sayısıyla paylaşılıyordu. Bu şu anlama geliyordu: insanlar yanlış bilginin sosyal ağlarda yaygınlaşması ve propaganda haline getirilmesi konusundaki ilk sorumlu.
Araştırmacılar veriyi elde ettiklerinde yanlış bilgi içeriklerini üç şekilde ele aldı:
Her bir kategoride yanlış haber doğru haberi alt ediyor. Araştırmacılardan MIT profesörü Sinan Aral “Özellikle politik haberlere gelindiğinde her kategoride yanlış haber doğru habere göre daha geniş, daha hızlı yayılıyor ve daha derine iniyor.” diyor.
Aral, sahte haberlerin gerçek haberlerden çok belirgin bir şekilde daha ilginç olduğunu belirtiyor.
Science Dergisi’nde yayınlanan araştırmadaki duygu analizine bakıldığında yanlış haber içeren tweetlere verilen cevaplar doğru habere göre çok daha fazla şaşkınlık, iğrenme gibi ifadeler içeriyor.
|
Araştırma: Çocukların yalan haberleri ve yanlış bilgileri saptamalarına nasıl yardımcı olabiliriz?
|
https://teyit.org/teyitpedia/cocuklarin-yalan-haberleri-yanlis-bilgileri-saptamalarina-nasil-yardimci-olabiliriz
|
*Bu içerik " Çocukların yalan haberleri ve yanlış bilgileri saptamalarına nasıl yardımcı olabiliriz? " başlığıyla Bilim Fili tarafından 4 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Yalan haberlerin ve sponsor içeriklerin oldukça yaygın olduğu sosyal medya, kullanıcıların manipüle edilebilmesi noktasında son derece tehlikeli bir konumda duruyor. Kullanıcı yaş düzeyinin giderek düşmesiyle birlikte özellikle de çocukların bu tarz yalan, yanlış, abartılmış haberlere veya sponsor içeriklere maruz kalması; çocukların hem psiko-sosyal gelişimlerinde hem de bilişsel gelişimlerinde hasarlar oluşturmaktadır. Ancak doğru araçlar, doğru tutum ve yaklaşımlarla, ebeveynler, çocukların kendileri için gerekli olan değerlendirme yetilerini geliştirme noktasında onlara yardımcı olabilir.
Bilginin güvenilirliğini sorgulamak yalnızca çocuklar için değil herkes için önemli bir meseledir. Çevrimiçi yayılan haber ya da içerik hacmi ve bunun dolaşıma sokulma hızı gerçeği yalandan ayırt edebilme işini de zorlu bir hale getirmektedir. Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformları, verdikleri mesaj ya da içeriğin ne olduğundan bağımsız olarak herkese bir mikrofon uzatılan paylaşım ağları durumundadır.
Yalan haberler, ön yargıları normalleştirme, bizleri istemediğimiz psikolojik hallere sokma ve daha aşırı durumlarda saldırganlık, tehdit ve şiddeti cesaretlendirme ve haklı çıkarma gücüne sahiptir. Bu durumları göz önüne alan pek çok ebeveyn, çocuklarının online dünyayı kavrama yetilerinin gelişmesi pahasına da olsa çocukların ellerindeki elektronik cihazların internet erişimini kısıtlamaktadır. Bu yöntem etkili ancak bedelleri genellikle büyük olabilen bir engelleme taktiğidir. Ancak çocukları sürekli bir gözetim altında tutma ve istemsiz de olsa yasağın cazibesini arttırma davranışı yerine, çocuklarla, kendileri için kullanışlı bilginin ayırt edilmesi ve değerlendirilmesi noktasında açık iletişimler kurmak çok daha etkili bir yöntemdir.
Yanlış bilginin ve sahte bilimin çevrimiçi ortamda geniş bir hacme sahip oluşu çocukların böylesi bir dejenere ortamda sağlıklı bir gelişim içerisinde bulunmalarını ebeveynler açısından zorlu bir sanat haline getirmektedir.
Stanford University’den araştırmacıların 2016 yılında yayımladıkları bir araştırma; çocukların sosyal medya içeriklerine çok daha fazla odaklanabildiklerini ortaya koyuyor.
Örneğin, araştırmanın bir bölümünde 203 ortaokul öğrencisinin %80’inden fazlasının, sponsor bir içeriği gerçek bir hikâye gibi algıladığını ortaya konuluyor. Hatta araştırmada, lise öğrencilerinin büyük bir bölümünün, bir hesabın resmi hesap olduğunu bildiren “mavi tik” işaretinin ne anlama geldiğini bile bilmediği görülüyor. Ülkemiz göz önüne alındığında da Facebook ve Twitter hesabınızın zaman akışlarında yapacağınız küçük bir gezintiyle durumun yetişkinler açısından da pek farklı olmadığını göreceğinizden emin olabilirsiniz.
Çocukların ve gençlerin çevrimiçi alanlarda gezinmesine yardımcı olmak, neyin doğru ve neyin doğru olmadığını doğrulama noktasında daha iyi beceriler gerektirir. Western Sydney University’den araştırmacı Joanne Orlando , çocuğunuzla sosyal medya kullanımı ve yalan haber tespiti konusunda kuracağınız açık iletişimde kullanmanız gereken beş sorudan bahsediyor.
Sahte olduğunu bildiğiniz bir çevrimiçi içerik bulun ve bu içerik hakkında çocuğunuzla konuşun. Konuşmanızı şu sorular etrafında şekillendirin:
Sahte haberleri saptayabilme işi, “farklı olanı bul” oyunlarına benzer. Joanne Orlando, çocuklar için tehlikeli bir kaynağın saptanmasında yararlı olabilecek ipuçları içeren sorular öneriyor:
Birçok sosyal medya sitesi, yalan haberlerin dolaşıma sokulmasına karşı bazı önlemler geliştirmiş durumda. Bu sitelerin kullanıcılarına getirdiği kısıtlamaları çocuklara göstermek, sorunun kabaca anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Örneğin, Facebook, kullanıcılarına içeriklerin doğruluğunu kontrol edebilecekleri ipuçları sunmaktadır.
Sahte haberlerin giderek arttığı çevrimiçi ortamın, çocukların internet kullanımını engellememelidir. Bunun yerine, yetişkinler, çocukların dijital dünyayı daha iyi kavramaları noktasında birer rehber rolü üstlenebilmelidir.
Amacımız; çocukların bu karmaşık çevrimiçi dünyadan yalnızca sağ kurtulmalarına yardımcı olmak olmamalıdır. Yapmamız gereken; çocukların, bu “bolluk” içerisinde donanımlı ve sorumlu birer birey olarak kalmalarını sağlamak için bilgiyi zırh edinmelerine yardımcı olmaktır.
|
Araştırma: Yankı fanusları hakkındaki yankı fanuslarından kaçınmak
|
https://teyit.org/teyitpedia/yanki-fanuslari-hakkindaki-yanki-fanuslarindan-kacinmak
|
*Bu içerik ilk kez " Avoiding the Echo Chambers About Echo Chambers" başlığıyla Medium 'da 13 Şubat 2018 tarihinde yayınlanmış ve Beril Bulat tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Sosyal medya ve çevrimiçi haberlerin yükselişi ile birlikte ortaya çıkan “yankı fanusları” ve “filtre baloncukları”nın eleştirmenler tarafından kötülenmesi, size Amerikan halkının neredeyse sadece hoşlarına gidecek siyasi haberleri tükettiğini düşündürmüş olabilir.
Seçmenler gerçekten de giderek artan bir bilgi fazlalığı ile karşı karşıyalar ve bu durum ne tür haberler tüketecekleri konusunda seçim yapmalarını gerektiriyor. Bu yüzden, kutuplaşmanın yoğun olarak yaşandığı bu dönemde, insanların büyük bir çoğunluğunun hali hazırda sahip oldukları yanlılıkları onaylayan ve bu görüşleri güçlendiren medya ve bilgi akışlarını seçmesi veya bunlara yönlendirilmesi kulağa mantıklı gelebilir.
Akademik kaynaklar dikkatle incelendiğinde bize “yankı fanusları” hikayesinin, sadece toplumun çok küçük bir kısmının tecrübelerini yansıttığını gösteriyor. Yani, bu iddianın aslında bizzat kendisi ironik bir biçimde bir tür “yankı fanusları” etkisi ile gereğinden fazla abartılıp saptırıldı .
Özellikle popüler basın “yankı fanusları” ve benzerlerinin yaygınlığı ve etkileriyle ilgili kapsamlı iddialarda bulundular. Örneğin, Independent gazetesinde 2016 seçimlerinden sonra çıkan bir başyazı sosyal medyadaki yankı odalarının başkanlığı Donald Trump’a hediye ettiğini ilan ederken, Wired’da çıkan bir başka makale “filtre baloncuklarınız demokrasiyi yok ediyor” iddiasında bulundu.
Oysa bu iddialar aşırı derecede abartılı. Akademik kaynaklar dikkatle incelendiğinde bize “yankı fanusları” hikayesinin, toplumun sadece çok küçük bir kısmının tecrübelerini yansıttığını gösteriyor. Yani, bu iddianın aslında bizzat kendisi ironik bir biçimde bir tür “ yankı fanusu ” etkisi ile gereğinden fazla abartılıp saptırıldı.
Veriler ise bize durumun sanıldığından çok daha dengeli olduğunu gösteriyor. Kontrollü deneylerde insanlar gerçekten de kendilerine yakın olan görüşleri, kendilerine yakın olmayan görüşlere tercih ediyorlar (ki bu özellikle konu siyaset olunca yaygın görülen bir eğilim). Ayrıca bu tür çalışmalarda çoğunlukla insanlar filtrelenmiş bir medya diyeti uyguladıklarını belirtiyorlar.
Ancak doğrudan insanların davranışlarını takip eden çalışmalara baktığımızda başka bir tablo ile karşılaşıyoruz. Televizyonda ciddi derecede partizan olan veya ideolojik eğilimlerle yayın yapan medya kuruluşları Amerikan halkının büyük bir kısmına ulaşmıyor. Televizyonun en çok izlendiği saatlerde FOX News ve MSNBC kanallarının izleyici sayısı, Sean Hannity ve Rachel Medow gibi sunucuların herkesçe bilinen programları sırasında en fazla iki ila üç milyona varıyor. Buna kıyasla, NBC, ABC ve CBS gibi kuruluşların günlük haber bültenlerini yaklaşık 24 milyon Amerikalı takip ediyor ve 10 milyondan fazla kişi bu kanalların siyasal içerikli Pazar sabahı programlarını izliyor. Big Bang Theory ve Pazar gecesi futbolu gibi 20 milyona yakın izleyiciye ulaşan eğlence programlarına bakıldığındaysa, siyasal içerikli programların izleyici sayısı çok gerilerde kalıyor.
Çevrimiçi haber tüketicileri ile ilgili veriler de benzer bir tablo sunuyor. Örneğin, Trump’ın seçim kampanyasına olan katkısı ile bilinen haber ve yorum sitesi Breitbart, Amerika’da 2017’nin Nisan ayında en çok trafik alan internet siteleri arasında sadece 281. sıradaydı. Buna kıyasla Washington Post ve New York Times en çok trafik alan ilk 40 internet sitesi arasında yer aldılar. Ancak bu sitelerin üçü de eğlence ve alışveriş sitelerince gölgede bırakıldı.
Diğer çalışmalar sosyal medyanın yankı fanuslarının oluşmasını kolaylaştırdığını söyleyebilir ama bu konudaki deliller sınırlı. Öncelikle, toplumda bu platformlar üzerinden haber tüketenlerin oranı sıklıkla abartılıyor. Mesela nüfusun sadece küçük bir kısmı Twitter kullanıyor. Ayrıca, algoritmik kişiselleştirme ve bunun filtre balonları oluşumuna etkisini incelemek de hiç kolay değil çünkü arama motorları ve sosyal medya platformlarının verileri (algoritmalarının da olduğu gibi) tescilli. Bu konudaki en dikkate değer çalışmada ise Facebook araştırmacıları, kullanıcılara kişisel tercihlerine uygun içerikler gösteren haber bandı algoritmasının, farklı görüşlerdeki içerikleri kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayan kullanıcılar için %5, liberal olarak tanımlayan kullanıcılar içinse %8 oranında azalttığını hesapladıklarını belirttiler. Oysa kullanıcıların sadece %4’ü profillerinde siyasal tercihlerini belirtiyor, ki bu da genellemeyi zorlaştırıyor.
Kulağa mantıksız gelse de “yankı fanusları” için gerçek hayatta, sosyal medyada olduğundan daha fazla delil var. Yakın zamanda yapılan bir çalışma gösterdi ki partizan medyayı takip etmeyen, ancak takip eden biri ile fikir alışverişinde bulunanlar, tartışma sonucunda etkilenip benzer görüşler ediniyorlar. Bu dolaylı etkinin homojen tartışma gruplarında yer alan kişiler üzerindeki gücü, bilgi pekiştirme ile sosyal baskıyı birleştirdiği için, medyanın doğrudan yaptığı etkiden bile daha fazla olabilir.
O halde, yankı fanusları hikayesi neden hala çok tutuluyor? Bir sebebi kutuplaşmanın ve bu eksendeki medya tüketiminin toplumun önemli bir kesimi arasında çok daha yaygın olması – siyasi olarak en aktif, en bilgili olanlar ve siyasetle en çok uğraşanlar. Bu gruptakiler hem sanal dünyada hem de kamusal yaşamda orantısız biçimde daha görünürler.
Tabii ki, Amerikan medyasının çok iyi durumda olduğunu iddia etmiyoruz. Seçici maruziyet ve yankı fanusları korkulduğundan çok daha az yaygın olsa da bölünmüş bir gelecek ihtimali halen baki. Dahası, tüketilen medya içeriği hala önemli. Yankı fanusları yaygın olmasa bile, partizan medya halen yanlış bilgi yayabilir ve bu, toplumun göz önünde bulunan ve dolayısıyla etkili olan bir kesimi arasında diğer partiye karşı düşmanlığın artmasına sebep olabilir. Bu anlamda esas tehlike hepimizin değil, aramızda siyasi olarak en aktif olup, sesi en çok duyulanların yankı fanuslarında yaşaması.
Yankı fanusları hakkındaki yankı fanuslarından kaçınmak: Aynı görüşteki politik haberlere olan seçici maruziyet neden sandığınızdan daha düşük? ” John S. ve James L. Knight Foundation için yazılan bir makale. Makalenin tamamını okuyarak yankı fanusları hakkında neler bilip bilmediğimizi öğrenebilirsiniz .
|
Türkiye yalan habere karşı dirençsiz
|
https://teyit.org/teyitpedia/turkiye-yalan-habere-karsi-direncsiz
|
Açık Toplum Enstitüsü’nün ( Open Society Institute) 2018 Medya Okuryazarlığı Endeksi yayınlandı. Bianet'in 3 Nisan 2018 tarihli haberine göre bu yıl ikincisi yayınlanan endekste, Türkiye sondan birinci sırada yer alarak Makedonya’nın ardından “sahte habere karşı en az dirençli” ikinci ülke oldu.
35 Avrupa ülkesindeki eğitim, medya özgürlüğü ve kamu güveni alanları incelendiği raporda, Balkan ülkeleri, “ dezenformasyon ” gibi sahte haberlerin daha kolay yayıldığı ülkeler olarak öne çıktı. Endekste, “sahte habere en dirençli ülkeler” sıralamasında en üstte Finlandiya, Danimarka, Hollanda, İsveç, Estonya ve İrlanda bulunuyor.
Eğitim kalitesi ile ifade özgürlüğünün de karşılaştırıldığı endekste, Türkiye yine Balkan ülkeleriyle aynı klasmanda yer aldı. Endekse göre, Türkiye medya okuryazarlığı alanında sondan ikinci olurken, medya özgürlüğü konusunda Makedonya’nın ardından 0 puanla sonuncu oldu. Medya okuryazarlığı konusunda en üst sırada ise 100 üzerinden 76 puan alan Finlandiya bulunuyor.
Endeksteki medya özgürlüğü alanındaki ölçümler Freedom House ile Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün raporlarına dayanırken, eğitim konusundaki ölçümler de PISA’ya dayanıyor.
Ayrıca endekste, medya okuryazarlığı konusunda fazla puanı olan ülkelerde başkalarına güvenin daha yüksek olduğu da belirtiliyor. Başkalarına güven sıralamasında Türkiye, Bulgaristan ve Sırbıstan’ın önünde yer alarak 4.5 puanla sondan üçüncü sırada yer alıyor. Başkalarına güvenme oranın en yüksek olduğu ülke ise 8.3 puanla Danimarka.
Açık Toplum Enstitüsü’nün 2018 Medya Okuryazarlığı Endeksi’nin ayrıntılarına ise buradan ulaşmak mümkün .
|
İncelenen iddiaları canlı takip edin: Editör Masası yayında
|
https://teyit.org/teyitpedia/incelenen-iddialari-canli-takip-edin-editor-masasi-yayinda
|
teyit.org editörlerinin incelemekte olduğu, doğruladığı ya da doğrulayamadığı tüm iddiaları görüntüleyebileceğiniz Editör Masası yayında.
Şüpheli haber havuzumuza düşen tüm iddialar içerisinde kaç tanesinin incelenmekte olduğunu, kaç tanesinin ise incelenmek üzere sıraya alındığını da görebileceğiniz Editör Masası, teyit.org editörlerinin iddiaları analiz etmek üzere kullandığı dubito isimli yazılımdan canlı olarak veri akışı sağlıyor.
Editör Masası, teyit.org iş akışı içerisinde önceliklendirme kriterlerini geçen ve arşivlenmemiş tüm iddiaların durumunu açıkça gösterecek.
İçerisinde yer alan arama çubuğu sayesinde durumunu öğrenmek istediğiniz iddiayı bulabilecek, hangi tarihte şüpheli haber havuzuna girdiğini ve nasıl sonuçlandığını takip edebileceksiniz.
Sonuçlanan iddialar Editör Masası’nda yeşil renkle işaretlenecek ve iddiaya ilişkin web sitemizde yayınlanan analize kolayca ulaşmanızı sağlayan bir bağlantı içerecek. Aynı şekilde, sonuçlandıramadığımız iddialar gri renkle işaretlenirken, söz konusu iddianın neden sonuçlandırılamadığı bilgisini de soru işareti ikonuna tıklayarak öğrenebileceksiniz.
Editör Masası bugünden itibaren teyit.org/editormasasi adresinde canlı yayında olacak.
teyit.org’a iletilen şüpheli haber ihbarlarının hangi aşamada olduğunu, hangi iddiaların önceliklendirilerek incelemeye alındığını takip edebileceğiniz Editör Masası ile teyit.org’un editoryal süreçlerinin de şeffaflaşmasını sağlamak istiyoruz.
Katkıları için Şerafettin Yarar ve Can Çitoğlu ’na teşekkürler. Açık kaynak kodlu dubito’nun geliştirilmesine GitHub üzerinden destek olabilirsiniz.
|
Markanızı yalan haberden koruyabilecek 4 yöntem
|
https://teyit.org/teyitpedia/markanizi-yalan-haberden-koruyabilecek-4-yontem
|
En az ünlüler ve siyasetçiler kadar markalar da sosyal medyada yanlış bilginin en çok hedef aldığı gruplar arasında yer alıyor. Bazen boykot çağrılarının, bazen ise sosyal medyadaki linç girişimlerinin başlamasına sebep olan bu yanlış bilgi akışı, markaların kurumsal kimliğine zarar verebildiği gibi değer kaybetmelerine veya satışlarının düşmesine de neden olabiliyor.
Geçtiğimiz yıllardan hatırlayabileceğimiz Pepsi çalışanının içeceklere HIV bulaştırdığı iddiası ve Nutella’nın İtalya’da raflardan indirildiği iddiası gibi örnekler, yanlış bilgiye doğru ve zamanında müdahale etmenin ne kadar önemli olabileceğini gösteriyor. Bu yazıda, bugüne dek teyit.org’da karşımıza çıkan ve markaları hedef alan içeriklere karşı marka ve ajansların nasıl strateji geliştirebileceklerini anlatmaya çalıştık.
Bir bilginin yanlış olduğunu duyurmanın en doğru zamanı nedir? Eğer erken müdahale ederseniz, yanlış olan bilgiye oksijen sağlayabilir, iddianın sayenizde daha fazla yaygınlaşmasına neden olabilirsiniz. Eğer açıklama için gerekenden fazla beklerseniz, yanlış bilginin yayılımını durdurmak için geç kalabilir, krizi bir daha önüne geçilemez hale getirebilirsiniz.
Markalar kendileri hakkında sosyal medyada ortaya atılan iddialar ile ilgili bir strateji geliştirmeden önce, yanlış bilginin internetteki yaygınlığını mutlaka kontrol etmeli. Eğer söz konusu yanlış bilgi yeterince yaygın değilse ve düşünüldüğünden çok daha az kişiye ulaşmışsa herhangi bir müdahale geliştirmemek bazen en iyi yöntem olabilir.
İnternetteki bir iddia, doğru olduğuna bakılmaksızın göz açıp kapayıncaya kadar tüm dünyayı dolaşabilir. Yanlış bir bilgiye yönelik müdahaleyi zamanında gerçekleştiremezseniz hasar geri dönüşsüz olabilir.
Markanın müşteri potansiyelini tehdit eden, boykot ihtimali doğuran ya da kurumu büyük bir kriz ya da linç dalgasıyla karşı karşıya bırakan yanlış bilgilere karşı hiçbir hamlede bulunmamak, söz konusu yanlış bilgiyi zombiye çevirebilir. Yanlış bilgi, bir süre sonra ne kadar uğraşsanız da öldüremediğiniz, zaman zaman tekrar gündeme gelen ve internette kalıcılaşan bir forma girebilir.
Kendi sektörünüzle ilgili yayılan yanlışları tespit edip, oklar size doğrultulduğunda yapılması gerekenleri önceden belirlemek de faydalı olabilir. Geçtiğimiz yıl Keskinoğlu’nu hedef alan yanlış bilgi sirkülasyonunu hatırlayalım.
Keskinoğlu’nun yumurtalarının Çorum’da üretildiği, tavukların virüs nedeniyle imha edildiği ve konunun Mardin İl Sağlık Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürlüğü’nün bilgisi dahilinde olduğu iddiaları doğru değildi.
İşin ilginci, iddia daha önce WhatsApp gruplarında “Kılıçarslan” marka yumurtalar için de dolaşıma girmiş, bir süre sonra şekil değiştirerek ismi daha çok bilinen Keskinoğlu’nu hedef almaya başlamıştı.
Özellikle insanların sağlıklarıyla ilgili hassasiyetlerine dokunan bu tarz mesajların WhatsApp aracılığıyla çok hızlı yayıldığını söylemek mümkün. Bu yüzden markalar, kendi sektörlerine dair yanlış bilgilere karşı uyanık olmalı, WhatsApp’ta sirkülasyona giren iddialar ile ilgili bilgi edinmek için uzmanlardan destek istemeli.
Yanlış bir bilgi her zaman doğrudan gerçekliği ortaya çıkarılarak çürütülebilecek formda olmayabilir. Bu zamana kadar birçok yanlış bilginin, içinde belli doğruları da barındırdığı formlarda yayıldığına şahit olduk. Müdahale etmesi çok zor olan bu türe karşı yaklaşımın, bilginin hangi kısmının doğru hangi kısmının yanlış olduğuna dair sade ve detaylı bir bilgilendirmeden geçtiğini söylemek mümkün.
Markalar, haklarında sosyal medyada ortaya atılan yanlış bilgiye karşı bir basın açıklaması yapmayı ya da sosyal medya kanallarından duyuru yayınlamayı tercih edebilir. Kolay ve en çok tercih edilen bu yöntem sağlıklı olmakla birlikte her zaman işe yaramayabilir.
Yanlış bilginin yayılmasını sağlayan eşik bekçilerini tespit etmek, bilginin farklı ağlara yolculuğunu kolaylaştıran kilit isimleri bulmak ve onlarla birebir iletişime geçmek, düzeltmenizin onlar tarafından da yayınlanmasını sağlamak daha fazla insanı ikna edebilir. Kullanıcılar genelde güvenleri sarsılan markaların açıklamalarına şüpheyle yaklaşırken, duygusal bağ kurdukları eşik bekçilerinin çağrılarına kulak verir.
Ancak konuyla alakası olmayan fenomenleri veya çok takipçili hesapları harekete geçirerek uygulanacak influencer marketing yöntemi kullanıcılara itici gelebilir ve bunun “parayla itibar kazanma” girişimi olduğunu düşündürebilir.
Buna yakın zamandan bir örnek, Anadolu Grup Başkanı Tuncay Özilhan’ın “Evde bira yapımına vergi getirilmeli” olarak da okunabilecek sözlerinin ardından başlayan Efes Pilsen boykotu. Boykota karşı önlem almak için geliştirilen iletişim stratejisi, aynı metnin farklı türlerinin birkaç Twitter hesabı tarafından paylaşılmasını da içeriyordu.
Söz konusu çalışmaya yer veren Haganbey isimli blogger, örneğin kendisinin Efes Pilsen tarafından böyle bir kriz yönetimini anlamayacak kapasitede görülmesine kızgınlığını dile getiriyor.
Ülker’in Coco Star çikolatalarında hindistan cevizi yerine beyazlatılmış havuç rendesi kullandığı iddiasıyla ilgili ise markanın kriz yönetimi yaklaşımı daha farklı . İddiayı paylaşan Twitter kullanıcılarıyla birebir iletişime geçmeyi tercih eden Ülker’in yanlış bilgiye karşı geliştirdiği yöntemin, Efes Pilsen’inkinden daha yapıcı olduğunu söylemek mümkün.
Hem marka hem de ajans çalışanları, bir montajı tespit etmeyi, yanlış bilginin kaynağını bulmayı ve yanlışın ulaştığı ağları haritalandırmayı öğrenmeli. Bu hem olası krizlere karşı bir iletişim stratejisinin geliştirilmesi hem de yanlışın önüne geçecek doğru kişilere ulaşmanın yolunu açabilir.
Yanlış bilginin ortaya çıkarılması için doğruyu gösteren kaynaklar açıkça paylaşılmalı. Bazı bilgilere gereğinden fazla anlam yüklemek ve yeterince şeffaf davranmamak, dolaşımdaki yanlış bilgiyi çürütme sürecini baltalayabilir. Bu nedenle doğruyu işaret eden tüm bilgi ve belgeler yayınlanabilmeli.
Geçen sene ünlü İngiliz şef Jamie Oliver’ın McDonald’s’a açtığı davayı kazandığı ve bu dava sonucunda McDonald’s ürünlerinde et yerine, artık et ve yağların amonyakla karıştırılmasıyla hazırlanan ürünler kullanıldığının tespit edildiği iddia edilmiş, teyit.org tarafından konu incelenmişti.
Her ne kadar Jamie Oliver’a ve davayla ilgili bilgilere ulaşamadığımız için analizimizi yayınlayamamış olsak da inceleme sürecinde McDonald’s ile yürüttüğümüz iletişim pek çok delile ulaşmamızı sağladı.
Markalar teyit.org gibi doğrulama platformlarının bir bilginin yanlış olduğunu ortaya çıkarmak için kendilerinden talep ettiği belge ve bilgileri sağlayabiliyor olmalı. teyit.org’un yöntemlerinden yararlanmak, sorulan soruları yanıtlayabilmek, markanın itibarı açısından bazen tek seçenek olabilir.
|
Araştırma: Eğer bir felaket sırasında tweet atıyorsanız, muhtemelen sahte haber yayıyorsunuz
|
https://teyit.org/teyitpedia/eger-bir-felaket-sirasinda-tweet-atiyorsaniz-muhtemelen-sahte-haber-yayiyorsunuz
|
Bu içerik ilk kez " If You're Tweeting During a Disaster, You're Probably Spreading Fake News " başlığıyla Gizmodo arafından 13 Mayıs 2018 tarihinde yayınlanmış ve Derya Güçdemir tarafından Teyit için çevrilmiştir.
Gerçekler pabucunu giyene kadar, yalan dünyanın yarısını dolaşır sözü Twitter sayesinde gerçek oldu. Yeni bir çalışmaya göre , felaketler ya da son dakika gelişmeleri sırasında platformu kullanan insanların büyük bir çoğunluğu şüphe bile etmeden yanlış bilgiyi yayıyor.
Buffalo Üniversitesi’ndeki araştırmacılar Sandy Kasırgası ve Boston Maratonu bombalı saldırısı boyunca gönderilen 20 binden fazla tweeti incelediler. Natural Hazards isimli dergide yayınlanan bulgularda, araştırmacılar kullanıcıların yüzde 86 ile 91’inin retweetleyerek ya da tweetleri beğenerek yanlış bilgi yaydığını ve yanlışları düzeltmeye çalışan kişi sayısının her beş kişiden biri kadar bile olmadığını ortaya koydu.
Araştırmacılar, iki önemli olay sırasında yaygınlaşmış dört spesifik yanlış söylentiye odaklandılar. Twitter kullanıcılarının genellikle, bahsedilen sahte haberlerle karşılaştıklarında çok az ya da hiç şüphe duymadıkları ortaya çıktı- birçok kişi sadece beğene tıklamış ya da retweetlemiş ve yaşamına devam etmiş. İnsanların sadece yüzde 5 ilâ 9’u bilginin doğru olup olmadığını sorgulayarak doğrulamak için araştırırken, kullanıcıların yüzde 1’i kadar az bir kısmı ise orijinal tweetin doğru olmadığını ya da şüpheli göründüğünü söyledi.
Tweetler güvenilir kaynaklar tarafından çürütülse bile, kullanıcılar takipçilerini düzgün bir şekilde bilgilendirmek konusunda çok az çaba sarf etti. Kullanıcıların yüzde 20’sinden daha azı yeni bir tweet ile yanlış bilgiyi düzeltti ve yüzde 10’undan daha azı tweeti silmeye zahmet etti.
Çalışmanın başyazarı olan Jun Zhuang yaptığı bir açıklamada , “Bu bulgular önemli, çünkü insanların en hassas olduğu zamanda ne kadar kolay bir şekilde kandırılabileceğini ve bu aldatmacalarda sosyal medya platformlarının oynadığı rolü gösteriyor” dedi.
Buffalo Üniversitesi’nin bulguları, MIT tarafından yapılan yanlış haber hikayelerinin gerçek hikayelere oranla yüzde 70 oranında daha fazla retweet edilme olasılığı olduğunu ortaya koyan bir çalışma ile örtüşüyor gibi görünüyor. MIT’de çalışan araştırmacılar, Boston Maratonu’nda yaşanan bombalı saldırı sırasındaki tweetleri de incelediler ve gerçeklerin 1.500 kişiye ulaşmasının yanlışlara oranla altı kat daha uzun zaman aldığını buldular.
ABD’de gerçekleşen 2016 başkanlık seçiminden beri sahte haberler ile ilgili birçok şey yapıldı. Twitter ve Facebook gibi şirketler, platformların kötü niyetli aktörler tarafından ele geçirilmesini ve platformların yanlış bilgi kampanyaları ve propaganda için kullanmalarını önlemek için harekete geçme konusunda teşvik edildi.
Sorun şu ki insanlar gerçek olup olmadığına bakmaksızın sahte haberleri sürekli olarak yayıyorlar. Sosyal medya platformları ise bu bilgileri paylaşmayı daha kolay hale getiriyor, fakat insanlar sansasyonel ve duygusal artışa sebep olan haber başlıklarına doğası gereği çekiliyorlar. Fakat bu hikayeler çoğu zaman doğru değil.
Facebook, platformunda sahte haberlerin yayılmasını kısıtlamak için bulunduğu girişimleri pek çok kez yenilemek zorunda kaldı çünkü bazıları korkunç sonuçlar verdi. Bir keresinde, insanları sahte haberleri paylaşmaktan vazgeçirmek için, doğrulaması yapılan yazıların üzerine kırmızı uyarı işareti yerleştirdi. Bu durum, hikayelerin doğru olduğuna inanan kullanıcıları hayal kırıklığına uğrattı ve yazıların daha da çok paylaşılması ile sonuçlandı.
Twitter ve Facebook gibi sosyal medya şirketleri burada garip bir rol oynuyorlar. Hem gerçek hem de sahte olmak üzere bilgiyi yayma güçleri var. Öyle ki kullanıcılar sahte içerikleri yaymakta çok daha iyiler ve şimdi şirketler esas hedefleri asla bu olmasa da teyitçi ve eşik bekçisi olarak hizmet vermeye zorlanıyorlar. Şüphesiz, sosyal ağların daha iyisini yapması gerekiyor, fakat aynı zamanda bu platformları kullanan insanların da.
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.