text
stringlengths 1
34.5k
| label
int64 0
1
| __index_level_0__
int64 0
19.5k
|
|---|---|---|
Seks Kasedi Yalnızca 1.5 Dakika Süren Milletvekili Adayı Çifte Utanç Yaşıyor 12 Haziran seçimleri öncesi bazı önemli siyasi isimlere ait seks görüntüleri gündeme ardı ardına düşerken, Yozgat'tan 1. sıra milletvekili adayı olan İsmail Yusuf Güçlübek(46), 2 gün önce bir internet sitesinde yayınlanan videosunun sadece 1.5 dakika sürmesi yüzünden çifte utanç yaşıyor. Videoda yabancı uyruklu bir kadınla bir otel odasında birlikte olduğu görünen evli ve 3 çocuk babası Güçlübek, sessizliğini bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla bozdu.
| 0
| 0
|
Televizyon Programlarına Ödül Vermek İçin Üniversite Kuran İş Adamına Kendi Üniversitesi Tarafından Fahri Doktora Ünvanı Verildi Özel Ferit Üniversitesi, ülke ekonomisine ve eğitime yaptığı katkılardan dolayı Ferit Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Sözkezmez'e "fahri doktora" ünvanı verdi. Ferit Üniversitesi (FÜ) Senatosu’nun oy birliğiyle aldığı kararla fahri doktoraya layık görülen Sözkesmez, üniversitenin Ferit Plaza 7. kattaki merkez kampüsünde düzenlenen sade bir törenle doktora belgesini alarak cübbesini giydi. 2008 yılında Ferit Eğitim Vakfı tarafından, iş dünyasına nitelikli ve ucuz işgücü sağlamak ve televizyon programlarına ödül vermek vizyonuyla kurulan Özel Ferit Üniversitesi, ilk fahri doktora ünvanı için vakfın ve vakfın bağlı bulunduğu holdingin sahibi, ünlü iş adamı Ferit Sözkezmez'i seçti. Ülke ekonomisine ve eğitime yaptığı katkılardan dolayı bu ünvana layık görülen Sözkezmez'in, tören sırasında oldukça heyecanlı olduğu gözlerden kaçmadı. Sözkezmez, sık sık alkışlarla ve "Ferit Baba sen bizi her şeyimizsin!" sloganlarıyla kesilen konuşmasında, üniversitenin adını duyurmak için gerçekleştirilen faaliyetleri de şöyle özetledi: "O işi de akademik tesislerle, yok efendim makaleler yayınlamakla falan hallederiz bir şekilde diyorduk ama, kısa sürede gördük ki aslında o kadar kasmaya da gerek yokmuş. Her dönem en az iki popüler televizyon programına ödül dağıtıp, ayda bir de talk show'lara falan otobüs kaldırınca mis gibi reklamı yapılıyormuş okulun. Önümüzdeki yıl hangi programlara ödül verilecek, hangi ünlülere ne ünvanlar dağıtılacak hepsi belli, bunları da hep akademik takvimiz içerisine aldık..." Ferit Sözkezmez'in öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından uzun süre ayakta alkışlanan konuşmasının ardından tören, kampusteki en son Serdar Ortaç konserinin barkovizyondan tekrar izlenmesiyle sona erdi.
| 0
| 1
|
Mayıs Ortasına Gelinmesine Rağmen Havaların Hala Isınmamış Olmasını Protesto Eden Vatandaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Önüne Siyah Çelenk Bıraktılar Mayıs ayının ortasına gelinmesine rağmen havaların bir türlü düzelmemesi nedeniyle bir süredir ülkede yükselen gerilim, meteorolojiden gelen "Hava sıcaklığı mevsim normalleri altında seyretmeye devam edecek, yağışlar aralıklarla etkisini sürdürecek" şeklindeki açıklamanın ardından çatışmalara dönüştü. Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bir çok ilde yoğun katılımlı protesto gösterileri düzenlenirken, çıkan olaylarda 20'den fazla gösterici de gözaltına alındı . Devlet Meteoroloji İşleri ve Diyanet İşleri Başkanlığını hedef alan gösterilerin en hareketlisine yine İstanbul ev sahipliği yaptı. Okmeydanı'nda sabahın ilk saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan protestocular, sloganlar atarak Şişli yönüne doğru yürüyüşe geçtiler. Emniyet birimlerinin yoğun güvenlik önlemleri aldığı yürüyüş esnasında Çağlayan yönünden gelen ve havaların gayet iyi gittiğini savunan karşıt görüşlü bir grupla protestocular arasında yaşanan sözlü gerilim kısa sürede çatışmaya dönüşürken, iki grup taşlar ve sopalarla birbirlerine girdiler. Çevik Kuvvetin müdahalesiyle olayların büyümesi engellenirken, göstericiler ara sokaklara dağılarak gözden kayboldular. Ankara'daki gösterilerde ise katılımcıların adresi Anıtkabir ve Diyanet İşleri Başkanlığı oldu. Tandoğan meydanında biraraya gelen göstericiler, marşlar ve sloganlarla önce Anıttepe yönüne doğru yürüdüler. Burada grup arasından seçilen temsilcilerin Anıtkabir'de mozoleye çelenk bırakması ve saygı duruşunun ardından göstericiler Diyanet İşleri Başkanlığı'na siyah çelenk bırakmak üzere yola çıktılar. Protestolar esnasında birbirinden renkli görüntüler yaşanırken, namaz vakti Yeniyer Camii'ne girerek "Niye hala ısınmadı lan bu hava? Nerde bunu sorumlusu?" sözleriyle taşkınlık yapan küçük bir grup ise linç edilme tehlikesi atlattı. Ege'nin incisi İzmir'de de Konak Meydanı yine gösterilerin merkezi oldu. Burada öğlen saatlerinde bir araya gelen protestocular, Akdeniz ikliminden ve dağların kıyıya dik uzanmasından bahseden sloganlar eşliğinde Kordon'dan Alsancak Meydanı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Yaptıkları basın açıklamasında "Hükümetin, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla İzmirliler üzerinde baskı yaratmaya çalıştığını" iddia eden grup, bir süre "Türkiye laiktir laik kalacak" şeklinde sloganlar attıktan sonra olaysız şekilde dağıldı. Kötü giden havaları protesto etmek için bu üç büyük şehirde ve diğer illerde sokağa dökülen binlerce vatandaş, bir hafta içerisinde sıcaklıkların mevsim normallerine dönmesi için Diyanet İşleri ile Devlet Meteoroloji Kurumuna ültimatom verirken, Türkiye genelinde gerçekleşen bu gösterilerin basın dünyasındaki yansımaları ise birbirinden farklıydı. Protesto eylemlerine en büyük desteği veren Cumhuriyet gazetesi, dünkü baskısında siyah başlık ile çıktı ve 2002'den 2011'e yıllık hava durumu grafiklerini, 1923 - 1938 arası grafikleriyle karşılaştıran bir manşeti okurlarına sundu. Gazetelerin öne çıkan diğer manşetleri ise şu şekildeydi: "Mayıs'ta kavrulan vatandaşlar AKP ile nefes aldı" "Hükümet bu sese kulak vermeli" "Genelkurmay hesap versin!" "Amerika'dan Türk ekonomisine övgü" "Ata'm güneş açmıyor" "İşte rahmete küfredenler"
| 0
| 2
|
Latin Amerika Ülkeleri Adına Açıklama Yapan Ekvador Devlet Başkanı Rafael Corrado: "Okyanus Ötesi Diyerek Bizi mi Kastediyorsunuz?" Son zamanlarda sık sık Türkiye gündemine gelen "Bu bir okyanus ötesi operasyondur", "Görüntüler okyanus ötesinden sızdırıldı" gibi iddialar, sonunda Latin Amerika ülkelerinin sabrını taşırdı. Konuyu ele almak üzere Ekvador'un ev sahipliği yaptığı bir zirvede biraraya gelen Latin liderler arasında zaman zaman sert tartışmalar yaşanırken, toplantıdan çıkan ortak karar "Tükiye'nin kimseyi daha fazla zan altında bırakmadan, kimi kastettiğini bir an önce açıkca söylemesi gerektiği" yönünde oldu. Dün Ekvador'un çağrısıyla acil olarak bir araya gelen, aralarında Arjantin ve Brezilya'nın da bulunduğu 15 Latin Amerika ülkesinin katıldığı toplantıda açılış konuşmasını yapan Ekvador Devlet Başkanı Rafael Corrada, sözlerine önünde konuşma yaptığı dünya haritasını göstererek başladı. "Türkiye burada, burada Atlas okyanusu, işte burası da Amerika kıtası. Gördüğünüz üzere bütün Amerika kıtası zan altında kalıyor" diyen Corrada, Türkler'i acilen bir açıklama yapıp, tam olarak nereyi kastettiklerini açıklamaya davet etti. Rafael Corrado'dan sonra söz alan Brezilya'nın Devlet başkanı Dilma Roussef, ilk zamanlar "okyanus ötesi" deyimine pek takılmadıklarını ancak sonra bir değil, iki değil Türkiye'deki her tartışmanın aynı kapıya çıkması üzerine sabırlarının taştığını belirterek şöyle devam etti: "İstihbarat örgütleri raporları getirip koyuyor önümüze, hep bir "okyanus ötesi" lafı almış başını gidiyor. 'Benim haberim olmadan siz mi bir şey yaptınız Türkiye'ye? Açık konuşun çocuklar' diyorum. 'Başkanım bizim ne işimiz olur Türkiye'yle' diyorlar. Onlar da haklı ama işte bilemiyorsun ki. Bir defa öncelikle okyanus hangisi, bunu bir netleştirmek lazım. Hayır, emin olamıyoruz bir türlü, bize mi deniyor, ne oluyor, ne bitiyor? Derdin ne ise açık açık söyle kardeşim. Brezilya'yı neden şüphe altında bırakıyorsun?" Brezilya Devlet Başkanı'nın ardından sonra söz alan Şili Devlet Başkanı Manuel Rodena'nın Haiti'yi itham eder şekildeki sözleri ise toplantı salonunda gergin dakikaların yaşanmasına neden oldu. Rodena'nın, Haiti Devlet Başkanı'nı işaret ederek, "İşte burdayken yüzüne de söylüyorum. Ben sizden şüpheleniyorum açıkcası, okyanus ötesi bence Haiti" demesi üzerine sert tartışmalar yaşanırken, karşılıklı suçlamalara Arjantin, Bolivya ve Peru gibi ülkelerin de katılması toplantıya bir süre ara verilmesine sebep oldu. Aranın ardından, toplantıda ilk kez söz alan Jamaika Devlet Başkanı Jeevan Robinson'ın "Arkadaşlar, bir saattir ne konuşuluyor inanın bir şey anlayabilmiş değilim ama heralde bizle alakası yoktur" şeklindeki sözleri diğer katılımcılar tarafından tatmin edici bulunurken, zaten toplantıya da yanlışlıkla davet edildiği ortaya çıktı. Toplantının sonunda, ev sahibi ülke Ekvador'un Devlet Başkanı Rafael Corrado kapanış konuşmasını yapmak için tekrar mikrofon başına geçti. İlk olarak, altında 15 Latin ülkesinin imzasının olduğu bir kınama mektubunu yanında bir dünya haritasıyla birlikte Türkiye'ye yollayacaklarını dile getiren Corrado, "Sırf Latin ülkesiyiz, nasıl olsa bunlardan zarar gelmez diye mi düşünülüyor bilmiyorum ama ne olacağı hiç belli olmaz. Bizi de öyle hafife almasınlar" diyerek oturuma son verdi.
| 0
| 3
|
Alzheimer Hastası Olduğu Geç Farkedilen Tevfik Serdil (82), Verdiği Nasihatlerle Bir Aileyi Yıkımın Eşiğine Getirdi Kırşehir'in Boztepe ilçesinde yaşayan emekli Albay Tevfik Serdil, alzheimer hastası olduğunun geç farkedilmesi yüzünden bütün yakın çevresinin başını belaya soktu. Otoriter kimliği ile tanınan 82 yaşındaki Serdil'in yavaş yavaş şuurunu yitirdiğini anlayamayan ve onun sözünden çıkmayan aile fertlerinin adları mafya tetikçiliği, adam yaralama ve gasp gibi birçok adli olaya karışırken, bardağı taşıran son damla ise Tevfik Dede’nin ısrarlarıyla evli ve üç çocuk sahibi bir kadını istemeye giden ailenin yediği dayak oldu. Serdil Ailesi, verdiği nasihatlerle bütün ailenin başını belaya sokan aile büyükleri Tevfik Serdil’in alzheimer hastası olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyor. Son olarak evin küçük torunu için evli bir kadını istemeye giden aileden Tevfik Serdil dahil dokuz kişinin Kırşehir Devlet Hastenesi’nde tedavileri sürerken, emekli albayın büyük oğlu Mahir Serdil yaşadıklarıyla ilgili hastane önünde çarpıcı açıklamalarda bulundu. Babasının son zamanlarda oldukça acayip davranışlarda bulunmaya başladığını ancak bir türlü cesaret edip de kendisine bir şey diyemedikleri için her dediğini yaptıklarını belirten Mahir Serdil, açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: "Babam benim sert mizaçlı bir adamdır. Şimdi iyice çocuğa dönse de, zamanında öyleydi yani. Küçüklüğümüzden beri ben ve diğer iki kardeşim, o daha kapıdan girer girmez mum gibi olurduk. Bugüne kadar her dediğini doğru bellediğimiz adam, son zamanlarda yok 'Ben Kıbrıs'a gidiyorum, hakkınızı helal edin', yok 'Bu Menderes'i çok yaşatmazlar' dedi diye işkillendik ama yine de ağzımızı açıp tek bir laf edemedik. Artık zamanında nasıl korkutmuşsa beni, üç kuruşluk emekli ikramiyemle ev alacağım yerde babamın demesiyle kalkıp Boztepe'nin ilk ve tek özel dedektiflik bürosunu açtım. Hemen akabinde de üç aya kalmadan topu attım ama keşke kaybettiğim sadece para olsaydı..." Yaklaşık üç buçuk ay faaliyet gösteren dedektiflik bürosuna bu süre boyunca yalnızca bir müşteri geldiğini, onun takip ettirdiği adamın da çek senet mafyası çıktığını belirten Serdil, “Neyse ki üç tane ameliyatın sonunda şimdi yavaş yavaş yürümeye başladım. Bir de tabii Allah’tan o bıçak 5 santim kadar sola kaymamış, yoksa midemin yarısını değil tamamını kaybedebilirdim.” sözleriyle hala bir şekilde yaşıyor olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Tevfik Serdil’in bir diğer kurbanının ise oğlu Tolga Serdil olduğunu belirten acılı baba, talihsiz gencin başından geçenleri şu sözlerle açıkladı: “Yani hala aklım almıyor ama nasıl olduysa ODTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu çocuğu Kırşehir merkezdeki bir otoparkta işe girmeye ikna etmiş. ‘Mühendislikte para yok, bu otopark işi çok büyüyecek, sen kimin oğlusun bakayım... Neyse, kaçırma bu fırsatı’ falan diyerek bir şekilde çocuğun kanına girmiş. Genç adam tabii o da, aklı beş karış havada olunca hemen kanmış dedesine. İşin tuhafı, bir süre sonra bu fikir bize de çok mantıklı gelmeye başladı. Tabii o zamanlar, bu otopark işinin göstermelik olduğunu, Tolga’nın da mafya tetikçisi olduğunu bilmiyoruz. Öğrendiğimizde de zaten iş işten geçmişti. Neyse ki o acı günler şimdi geride kaldı. Tolga da bir aksilik olmazsa, içeride başka bir olaya falan karışmazsa bir 3-5 yıla aramızda olur diye tahmin ediyoruz.” Tüm bu yaşadıklarının ardından bardağı taşıran son damlanın ise babasının ısrarlarıyla diğer oğlu Mithat için evli ve 3 çocuk annesi bir kadını istemeye gitmeleri nedeniyle yedikleri dayak olduğunu ifade eden Serdil, “Babamızdır, atamızdır diye bugüne kadar sustuk ama resmen beyni süngere dönmüş adamın. Artık bu işin tadı kaçtı. Yani burada doktorlardan da sağlıklı bilgi alamıyoruz. Ölecek mi, yaşayacak mı, yaşarsa daha tahmini kaç yıl yaşar, bunları hala bilemiyoruz. Hayır, şu olanlardan sonra ölmeyecekse de söyleyin biz de ona göre başka bir yolunu bulalım” sözleriyle açıklamalarını sonlandırdı.
| 0
| 4
|
İnternette Yaptığı Araştırmalara Göre Lösemi Olduğunu Öğrenen Üniversiteli Genç, Kansere Karşı Azimle Mücadele Ediyor Bir süredir baş dönmesi, halsizlik ve sırt ağrısı şikayetleri bulunan 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Sevilay Caner, Google'ın kendisine koyduğu "kanser" teşhisiyle yıkıldı. Haftalardır yaşadığı sağlık sorunlarının kaynağını öğrenmek için internette yaptığı kapsamlı araştırmalar neticesinde acı gerçekle yüzleşen talihsiz genç vakit kaybetmeden tedavilere başlarken, yakınları ise yanından bir an olsun ayrılmıyorlar. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü son sınıfta okuyan Sevilay Caner, mezuniyetine kısa bir süre kala yakalandığı lösemi hastalığını kabullenmeye çalışıyor. Ailesinin ve arkadaşlarının desteğiyle ayakta duran genç kız, basit bir hastalık şüphesiyle girdiği internette kanser olduğunu öğrenmeden önce yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: "Uzun süredir birtakım sağlık problemlerim olduğunu hissediyordum. Zamansız baş dönmeleri ve sonu gelmez sırt ağrıları yaşam kalitemi etkilemeye başlamıştı. Aklı başında her vatandaş gibi, ben de internete başvurdum. Google’dan arattıktan sonra, rastgele sağlık sitelerine girerek şikayetlerimi yazdım; sağolsun onlar da bana on-on beş kadar hastalık olasılığı sundu. Sitelere göre vücudumda olabilecek sorunlardan bana mantıklı gelen birkaç tanesi hamilelik, atlet ayağı, anemi ya da kara vebaydı. Hamile ya da anemi olmadığımdan emindim, atlet ayağı ise gelir geçer dedim; ama kara veba teşhisi hem beni hem de ailemi tam manasıyla yıktı diyebilirim." İlk sonuçlara göre kara veba olduğunu düşünen ve bu illetle mücadeleye hazırlanan Caner, "Tam kara vebayla yaşamanın nasıl bir şey olduğuna dair araştırma yapmaya ve her ne pahasına olursa olsun sevenlerimin yardımları ve içgörüm ile bu savaşı kazanmaya yemin etmek üzereydim ki; Wikipedia’dan tarihte bilinen son kara veba salgınının 1351'de olduğunu öğrenerek rahat bir nefes aldım. O günü asla unutmuyorum. Adeta yeniden doğmuştum" sözleriyle, hayatın kendisine nasıl ikinci bir şans verdiğini ifade etti. Kara veba olmadığını anlayan fakat hastalığını internetten araştırma konusundaki yersiz ısrarına devam eden Sevilay Caner, bu kez de kendisine konulan “kan kanseri" teşhisiyle ikinci kez yıkıldı. Sitelerin önüne "tansiyon" ve "kanser" teşhislerini getirdiğini anlatan genç kız, "Şimdi, ya biri olacaktım ya öteki. E benim yaşım başım ne ki tansiyon hastası olayım? Ailede de yok dendi. Bu da geriye tek bir ihtimale işaret ediyordu, ben kanserdim" diyerek, bu kez başka bir acı gerçek ile yüzleşmeye çalıştığını belirtti. Konu ile ilgili görüşleri alınan talihsiz gencin babası Nuri Caner ise üzüntüsünden dolayı kısa bir konuşma yaparken, en iyi hekimlere ya da en iyi sitelere bile danışılsa yanlış teşhisin bir tıp gerçeği olduğunu belirtti ve sözlerine şu şekilde devam etti: "Yavrumuzun veba olmadığını öğrenince her ne kadar biraz rahat ettiysek de, şikayetleri de öte yandan artarak devam ediyordu. Doğru teşhis bir türlü konulamamıştı. Biz kendisine 'Tamam kızım, uğraşma artık. Bir şeyin yoktur, geçer iki güne ağrıların' dedikçe, her gün yeni bir hastalık teşhisiyle geliyordu karşımıza. Nezle mi, veba mı, o mu, bu mu derken sonunda teşhis kesinleşti. Biricik Sevilay'ım bu lanet hastalığın pençesine düşmüş ne yazık ki..." Her şeye karşın hayata dört elle sarılan ve yaşama sevincine sahip olan genç kız ise, internette tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi sonuçlar alınacağını okuduğunu dile getirerek, fazla vakit kaybetmeden ilaç tedavisine başlayacağını kaydetti. Henüz teşhis konulduğunun akşamında "Want to last longer? Embarrased to your woman?" şeklinde bir mail aldığını söyleyen Sevilay Caner, "Bu mailde hastalığımın utanılacak bir şey olmadığı, gerekli tedavi ile bu talihsiz hastalığı kesinlikle yenebileceğim yazıyordu. Umut ve dirayetle doldum. Geciktirmeden mail'de bahsi geçen hesap numarasına gerekli havaleyi yaparak ilaç siparişlerimi de verdim. Kimse korkmasın, günü gününe aksatmadan alacağım ilaçlarla kanser illetini yenip, eski günlerime geri döneceğim" diyerek, umudunu asla yitirmediğini gözler önüne serdi.
| 0
| 5
|
"İnternetime dokunma" Yürüyüşüne Katıldığını Sanan 20 Bin Kişi, Böyle Bir Yürüyüşün Aslında Hiç Gerçekleşmediği Gerçeğiyle Yüzleşmeye Çalışıyor İstanbul, Taksim'de 15 Mayıs Pazar günü saat 14.00 ile 15.30 arasında "İnternetime Dokunma" yürüyüşüne katıldıklarını sanan yaklaşık 20 bin kişi, basının önemli bir bölümünde konuyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmaması üzerine, böyle bir yürüyüşün hiçbir zaman gerçekleşmemiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Olayın ardından binlerce kişi hastanelerin psikiyatri servislerine akın ederken, bir toplu zehirlenme vakasından şüphelenen İl Sağlık Müdürlüğü'nün, şehir şebekesinin kullanma suyundan analiz için numuneler aldığı belirtildi. Sabah saatlerinde düzenlenen bir basın toplantısında kamuoyunu konu hakkında bilgilendiren İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efe Gürhan Söylemez, tıpta ender görülen bir "Paylaşılmış Psikotik Bozukluk" vakasıyla karşı karşıya olduklarını belirtirken, basına yaptığı açıklamada, "Dünden beri sırf bizim servisimize 600'dan fazla bu şikayetle ilgili başvuru aldık. Hepsi de birbirine benzer hikayeler anlatıyorlar. Yok işte yürüyüşe katılmışlar da, binlerce kişi varmış da, ellerinde pankartlar taşıyorlarmış da, falan da filan. Bir yığın deli saçması" ifadelerine yer verdi. Konu ile ilgili kısa bir açıklama yayınlayan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Genel Koordinatörü Beşir Tüzelman ise, bu tarz vakaların genelde toksik maddelerin tetiklemesiyle ortaya çıktığını ifade ederken, "Hasta sayısının fazlalığına bakarsak şu an en akla yakın ihtimal şehir şebekesine yabancı bir maddenin karışmış olması. O konuyu İSKİ ile koordineli bir şekilde araştırıyoruz. Vatandaşlarımıza tavsiyemiz, olay açığa çıkana kadar şehir suyunu bulaşık yıkamak için dahi kullanmamaları yönünde" sözleriyle İstanbulluları uyardı.
| 0
| 6
|
Türkiye'nin Yıllardır Cevap Aradığı Soru, Erol Evgin'e Yine Sorulamadı Yılların eskitemediği sanatçı Erol Evgin, yeni albümü "Gözbebeğim Sen Çok Yaşa"nın tanıtım çalışmaları kapsamında dün CNN Türk kanalında yayınlanan "Saba Tümer'le Bu Gece" programının konuğuydu. Milyonlarca izleyiciyi ekranlara kilitleyen program oldukça samimi bir havada geçerken, usta sanatçıya yediden yetmişe herkesin cevabını beklediği sorunun yine sorulamaması, yurt genelinde yoğun hayalkırıklığı yarattı. Saba Tümer'le Bu Gece programı, CNN Türk kanalının günlük yayın akışı ve bağlı olduğu medya kuruluşları vasıtasıyla haftalardır sürdürdüğü promosyonlar ve defalarca ekrana getirilen, "O soru bu kez soruluyor", "Bu sefer kaçarı yok kesin soruyoruz", "Saba Tümer çatır çatır söyletecek" ve "Sormayan Flash TV olsun" içerikli tanıtım VTR'lerinin ardından halkın büyük bir beklenti içerisine girmiş olması sebebiyle, dün 81 ilde şehir meydanlarında kurulan dev ekranlardan canlı olarak yayınlandı. Açılışta gerçekleştirilen havadan sudan kısa bir sohbetin ardından, yeni albümünden, "Yeni Yıla Sensiz Giriyorum" ve "Her şey Serbest Bu Gece" gibi iddialı şarkıların yanısıra, artık kitlelere malolmuş bazı nostaljik şarkılarını da seslendiren Evgin'in geçen yıllara rağmen inatla korumayı başardığı kaliteli çizgisi ve beyefendi kişiliğinin damga vurduğu programda, Saba Tümer'in esas konuya girmekte sıkıntı yaşadığı ise gözlerden kaçmadı. Sık sık reklam aralarıyla bölünen yayın süresince deneyimli sunucunun konuyu sağından solundan dolandırıp mevzuya getirme çabalarının, Erol Evgin'in aniden anlatmaya başladığı alakasız fıkralar ve yaptığı latifeler neticesinde ardı ardına sonuçsuz kalması, dakikalar ilerledikçe umutların tükenmesine sebep olurken, tüm yurtta meydanları dolduran milyonlarca vatandaşta ise hayalkırıklığı ve öfke vardı. Saba Tümer'in son çare olarak, bir dönemin meşhur hakemlerinden ve aynı zamanda bir Erol Evgin hayranı olduğunu saklamayan Türk dostu Pierluigi Collina ile sürpriz bir telefon bağlantısı yapılacağını açıklamasıyla stüdyoda sinirler bir anda gerildi. Telefon bağlantısının sağlanamaması üzerine Saba Tümer'in ortaya attığı birkaç sinirli kahkaha ve Erol Evgin'in anlattığı uzun ve konudan tamamen bağımsız birkaç anekdotun ardından programda hava yumuşarken, yıllardır bekledikleri sorunun bu defa da sorulamayacağını anlayan vatandaşlar ise hüsran içerisinde evlerine doğru dağıldılar.
| 0
| 7
|
Bağımsız Şirketlerin Anketlerine Göre, Vatandaş Seçim Sürecine Siyaset Karıştırılmamasından Memnun ZOLTAN Araştırma şirketi tarafından geçtiğimiz hafta yapılan bir ankete göre, 12 Haziran'da gerçekleştirilecek olan genel seçimler öncesi vatandaşların seçim sürecine siyaset karıştırılmamasından duydukları memnuniyet sürüyor. Aynı araştırmada, 17 siyasi parti ve 249 bağımsız adayın yarışacağı seçim öncesinde, partilerin ve bağımsız adayların söylemlerini ağırlıklı olarak tünel, otoyol, seks ve porno konuları üzerine kurmuş olmalarının, seçmenin güvenini tazelediği ve toplumun demokrasiye olan inancını pekiştirdiğine de dikkat çekildi. 52 ilde toplam 72,813 kişinin katılımıyla düzenlenen ankete göre vatandaşlar, seçim sürecinde en büyük ilgiyi %41 ile kaset skandallarına gösterirlerken, bunu %27 ile liderlerin komik demeçleri ve dil sürçmeleri, %21 ile de ülkenin otoyol ve tünel şebekesi izliyor. Anket sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmak üzere bu sabah Ankara Convention Center'da bir basın toplantısı düzenleyen ZOLTAN Araştırma Şirketi sözcüsü Ali Semih Soyerli, bu sonuçların "Yıllardır ülkeyi siyaset ve ideoloji gibi modası geçmiş unsurlar üzerinden yönetmeye çalışan mevcut partilere, seçmen tarafından verilen bir mesaj" olarak okunması gerektiğini ifade etti. Son dönemde internetin yaygınlaşması ve toplumların bilinçlenmesiyle birlikte artık ülkelerin siyasetle yönetildiği, yöneticilerin alenen politikayla içli dışlı olduğu karanlık yılların geride kaldığını belirten Soyerli, şöyle devam etti: "Siyasi partilerimizin de bu döneme hızlı bir şekilde uyum sağladıklarını görüyoruz zaten. Bu demokrasimiz adına gerçekten büyük bir kazançtır. Bundan sonrası için seçimlere politika bulaştırmadan veya mümkün mertebe siyaseti minimumda tutarak, nereye ne inşaatının yapılacağı, kimin hangi sözcükleri en komik şekilde telaffuz ettiği ve kimin kimi nerede nasıl becerdiği gibi konuların masaya yatırıldığı yeni bir döneme girileceğini söylemek, sanıyorum hayalperestlik olmaz." Halkın bu konudaki görüşleri geniş bir yelpazede farklılık göstermekle birlikte, araştırmanın sonuçları sokaktaki adamın da gelişmelerden genel anlamda memnuniyet duyduğunu gösteriyor: "Bundan önceki seçimlerde 'cari açık', 'anayasal düzenleme', 'bişeyler hukuku' gibi doğrudan bizi ilgilendirmeyen bi takım uzun, karışık laflar ediyolardı. Bu sefer konuşulanların çoğunu anlayabildiğim için kararım daha net olacak. Bazı kasetlerde sesler tam çıkmamış. O da olsa daha iyiydi..." "Eşimle eskiden beridir parti amblemlerine bakıp en şık durana oy veriyoruz zaten. Bizlik bir durum yok..." "Seçim sürecini genelde feysbukta arkadaşların yaptığı paylaşımlardan takip ediyorum. En son kimin paylaşımını gördüysem gönlüm o partiye kayıyor. Oyumun rengi benim için de büyük sürpriz olacak..." "Bu işlerin içine artık ideolojik ve siyasi bazı şeyler karıştırmamaları gayet güzel. Halkımız artık bu oyunları yutmuyor. Bilen bilir, 18 Eylül öncesinde çok acılar çekildi... Bu yaşıma kadar hiç oy kullanmadım yine kullanmıycam..." "40 yapar! asfdaadfhdhgflkadfjhdfghşklsdhl...." "Seçim çalışmalarının politik bi takım söylemlerden arındırılması iyi tabii. Yalnız, futbola biraz daha ağırlık verilebilirdi diye düşünüyorum. Hakan Şükür şahsen bana güven veren bir isim ama ileride çok yalnız kalıyor. Yanına bitirici bir forvet daha alınması lazım..." "Bilmiyorum yaa, ben hala tam karar veremedim... 'Artık politika yapılmıyo' şeyine de hiç katılmıyorum, hepsi de gayet politik oynuyor. Gönlümden Taçmin geçiyo ama o olmazsa Tefik derim. Önümüzdeki haftalar çok büyük olaylara gebe. Ama oyumu kesinlikle kullanıcam tabii ki..." "Torunlar benim rey verme ehliyetini iptal ettirecekti, o işi hala yapmadılarsa Adalet Partisi'ne vermeyi düşünüyorum. Bakmayın gene içlerinde en iyisi Erbakan Hoca..."
| 0
| 8
|
Bankalardan Kredi Kartı Borçlularına Müjde! Bankacılık Düzenleme Kurulu (BDK), bir süredir üzerinde çalışılan, kredi kartı borçlarının ödenmesiyle ilgili yeni düzenlemenin ana hatlarını, bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Yeni düzenlemeye göre, kredi kartı mağdurları, doğacak ilk çocuklarını kurulun uygun gördüğü bir bankaya bağışlamak suretiyle borçlarının tamamını ya da bir kısmını sildirme olanağına kavuşacaklar. BDK Genel Koordinatörü Hüsnü Söker tarafından bu sabah kamuoyuna duyurulan yeni uygulamaya göre, yüksek miktarda kredi kartı borcu olup bu borcu sittin senede ödeyemeyeceklerini belirten banka müşterileri, imzalayacakları bir sözleşme sayesinde doğacak ilk çocuklarını borçlu oldukları bankaya (eğer birden fazla bankaya borçları varsa BDK tarafından seçilecek olana) bağışlayarak bu borçlarından kurtulabilecekler. Banka, kendisine bağışlanan çocuğun temel eğitim ve bakımını yerine getirdikten sonra 14 yaşından itibaren bünyesinde uygun gördüğü bir pozisyonda sadece sodexo fişleri ve senede 2 takım elbise karşılığında çalıştırma hakkına sahip olacak. Çocuğun çalıştırılma süresi ebeveynlerinin bankaya olan borçlarına bağlı olarak 5 yıldan başlayıp 45 yıla kadar uzayabilecek. Önümüzdeki eylül ayından itibaren yürürlüğe girmesi planlanan uygulamanın özellikle hali hazırda en az bir tane çocuğu olan ve bu sayede yeni doğacak olan evlatlarından kopmakta çok büyük bir zorluk yaşamayacak ailelerden büyük ilgi görmesi bekleniyor.
| 0
| 9
|
Memur Adaylarına Genel Yetenek Sınavı Süprizi Ekonomik krizin de etkisiyle devlet kadrolarına olan talebin artması üzerine KPSS sınavında bazı değişikliklere gitmeyi planlayan YÖK, çoktan seçmeli sınavın ardından memur adaylarını "solitaire", "mayın tarlası" gibi oyunları kapsayan bir de genel yetenek sınavından geçirmeye hazırlanıyor. Her geçen yıl çoğalan aday sayısından ötürü seçim yapmanın gittikçe zorlaştığını belirten YÖK yetkilileri "Çoktan seçmeli sınav artık elemeler için yetersiz hale geldiğinden genel yetenek sınavı yapmak kaçınılmaz bir hal aldı bizler için. İnanın ki 0.1 puanla elenen memur adaylarını görünce mesleğimizden soğur hale geldik. Bu yüzden arkadaşlarla düşündük taşındık, memur adaylarını bir de "Solitaire", "Mayın Tarlası" gibi oyunları içeren bir genel yetenek sınavından geçirmeye karar verdik." diyerek yeni uygulama fikrinin nasıl doğduğu hakkında ipuçları verdiler. Sınavın tam olarak nasıl olacağına henüz karar veremediklerini bildiren yetkililer "Solitaire zaten memurlar için yeterince eleyici olacaktır kanısındayız. On kere oynasanız bir kere ancak açılıyor fal... Mayın tarlasını ise adaylar bilgisayara karşı oynayacaklar. Bunların dışında adayların çay ısmarlatma ve iddaa kuponu doldurma becerisini ölçmek ya da bayan adaylara atkı ördürmek de şu an için tartıştığımız konular arasında" şeklinde açıklamalarda bulundular. 2010 KPSS'deki tek sürprizin bu olmadığını da vurgulayan yetkililer, "Özellikle 'Ankara memur şehri yaa' klişesine son vermek için önümüzdeki iki-üç sınav döneminde Ankara'ya memur kontenjanı açmamak da yine planlarımız dahilinde" diyerek, memur adaylarının kafasını hepten karıştırdılar.
| 0
| 10
|
Ataması Yanlışlıkla Dizi Lisesine Yapılan Öğretmen İstifa Etti 2010-2011 Eğitim Öğretim yılında İstanbul'a tayinini isteyen Matematik Öğretmeni Orhan Çataklı(26)'nın ataması özel bir kanalda yayınlanan dizideki liseye yapıldı. Başlangıçta okulda olan olaylara "E gençler tabi kanları kaynıyor, biraz kulaklarını çekeriz olur biter" şeklinde yaklaşan Çataklı, öğrencilere sadece 5 ay dayanabildi. Talihsiz öğretmen, geçtiğimiz salı günü İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne istifasını sunarak çok sevdiği mesleğinden ayrıldı. İstifasının ardından basına yaptığı açıklamada, henüz okulun ilk günü "Oğlum serseri misiniz siz? Ne bu gömleğin hali? Kravatın nerde senin?" diyerek azarladığı iki öğrenci tarafından darp edildiğini belirten Çataklı, "Ben onları küçük sanmıştım, meğer 25 yaşında adamlarmış. Karnıma yumruğu yiyince nefesim kesildi. Daha sonra şikayet için müdüre gittiğimde, müdürün bıçaklanmış olduğunu ve diğer öğretmenlerin de ona destek olmak için hastaneye gittiğini öğrendim. İki gün koca okulda tek başımaydım. Korkumdan öğretmenler odasından çıkamadım." dedi. Sesinin tonundan oldukça üzgün olduğu anlaşılan talihsiz öğretmen, eskiden görev aldığı okullarda da ufak tefek olaylar olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Orada en fazla kız meselesi yüzünden kavga çıkarken, bu okulda görev sürem boyunca 3 silahlı soygun, 1 adam yaralama, 7 intihar teşebbüsüne şahit oldum. 2 kız öğrencimiz de doğum yaptı. İşin acı tarafı bu olaylar yaşanırken kimse okulda olmuyordu. Sürekli ya kafedeler, bilardo salonundalar ya da karakoldalar. Çoğu zaman yoklamayı akşam TV başında alıyordum. Haftada 18 saat dersim vardı, inanır mısınız bir saat bile ders işleyemedim." Her şeye rağmen okulda kalmak için çok çaba sarfettiğinin ısrarla üzerinde duran Çataklı, sırf reytingler yükselsin diye 13. bölümde arabasının yakılmasının bardağı taşıran son damla olduğunu, o noktadan sonra can güvenliği açısından çok sevdiği mesleğine veda etmek zorunda kaldığını belirtti. Yaşanan bu gelişmeler üzerine kameralar karşısına geçen İstanbul İl Eğitim Müdürü Nihat Doğan ve dizi yapımcısı Fikret Atik, "Dizi Lisesi" uygulamasını savunarak, bu projenin okuldaki şiddet olaylarını azaltmaya yönelik bir çalışma olduğunu belirttiler. "Orhan Hoca" az daha dayanabilse, öğrencilerin Ölü Ozanlar Derneği'ndeki gibi yola geleceklerini iddia eden Fikret Atik, "Saygıdeğer Hocamız biraz tezcanlı çıktı. Halbuki şu şubat tatilini bi atlatsa bütün çocuklar kendisine saygı duymaya başlayıp, 'aman hocam biz çocukmuşuz da siz bizim gözümüzü açtınız' diyerek kendisinden af dileyeceklerdi. Hatta sayın Doğan ile birlikte kendisini erken emekli edip, çocukların bunu engellemek için uğraşması gibi planlarımız da vardı ancak kısmet değilmiş ne yazık ki" sözleriyle, istifa kararı karşısında duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
| 0
| 11
|
Arabeskin Prensinden Şaşırtıcı Olgunluk: "Kimse Kimseye Aşık Olmak Zorunda Değil!" 2007 yılında çıkardığı "Allah'ından Bulasın" albümüyle milyonların gönlünde taht kuran, ümitsiz aşıkların sesi ve arabesk müziğin yeni prensi gibi sıfatlarla anılan Ferit Sahici, yaptığı son açıklamalarla hayranlarını şaşırttı. Yeni albümü "Bir bildiğin varmış sevgilim"in tanıtımı için katıldığı bir televizyon programında "Vaktiyle sırf bizi yeterince sevmedi diye elin kızına demediğimizi bırakmamışız. Olmuyorsa olmuyordur yani, zorlamanın da manası yok" şeklinde sözler sarfeden Sahici, kısa sürede geçirdiği büyük değişimi gözler önüne serdi. Dün akşam Flash TV'de yayınlanan Latif Doğan'la Küstüm Şov'a konuk olan Ferit Sahici, programa yeni albümünden "Sana da çok ayıp oldu gerçekten" adlı şarkısıyla başladı. Söz ve müziği kendisine ait olan şarkının ardından platonik aşklar ve terk eden vefasız sevgililerle ilgili yöneltilen bir soruyu yanıtlayan genç şarkıcı, kendi geçmişiyle ilgili olarak samimi özeleştirilerde bulundu. Müzik hayatı boyunca bugüne değin özellikle imkansız aşklarla ilgili pek çok çalışmaya imza attığını ve şarkılarında terk edip giden sevgilinin ardından da bir hayli atıp tuttuğunu üzülerek ifade eden Sahici "Tabii o şarkıların hepsi bir yaşanmışlığın eseri. O zamanlar toyluk da var. Artık nasıl sinire bağladıysam ne şerefsizlikleri kalmış, ne namussuzlukları. Maalesef resmen büyük terbiyesizlik yapmışım. Şimdi hiçbirisinin yüzüne bakamıyorum..." diyerek adeta günah çıkardı. Latif Doğan'ın "peki o vefasızın hiç mi günahı yok?" şeklindeki sitemkar sözleri üzerine sinirlerine hakim olamayan ünlü şarkıcı, şöyle devam etti: "Ya kardeşim, ben de aşık oldum. Çok sevdim. Eminim dinleyicilerim de öyledirler ancak insan biraz da kendisine bakacak. 'Ben kimim, napıyorum?' diyecek. En azından ben kendim için konuşayım, kitleyi de biliyorum gerçi az çok; tip desen eh işte. Para durumu desen, yarın nolacağımız belli değil. Doğru dürüst bir tahsilimiz, açıp iki kitap okumuşluğumuz yok ki bilgimizle kültürümüzle etkileyelim. E kız daha bizi ne yapsın? Niye zavallıyı vefasızlıkla suçlayıp duruyoruz ki? Şimdi düşününce yani iyi bile dayanmış hatta..." Sahici'nin sözlerine stüdyodaki izleyicilerin tepki göstermesi üzerine, gerilen atmosferi yumuşatmak için sohbete yine bir şarkıyla ara verildi. Bu kez yeni albümünden "Biz de kendimize adam diyoruz" adlı şarkıyı söylemek için mikrofon başına geçen sevilen sanatçı, artan tepkiler üzerine sunucu Latif Doğan'ın araya girmesiyle şarkısını yarıda kesmek zorunda kaldı. Programa verilen kısa reklam arasının ardındansa Sahici, açıklamalarına hız kesmeden devam etti: "Az önce bitirmeme izin vermediğiniz şarkının sözlerinde de belirttiğim gibi; 'Gidiyorsa elbet bir sebebi vardır/Muhtemelen adam gibi birini bulmuştur/Nazli yarin kafası çalışıyormuş/Helal olsun iyi kurtardı kendini'. Yani tabii insan üzülüyor, kahroluyor falan ama birazcık da şapkamızı önümüze koyup düşünelim arkadaşlar. Ne bekliyorduk yani? Gidenin arkasından da öyle sanki pek matah bir şeymişiz de, değerimiz bilinmemiş gibi ağlamayalım artık. Mal ortada, eşekliğin lüzumu yok..." Sahici açıklamalarına devam ederken, sinirleri iyice bozulan bir grup izleyici "yüreğimiz yeter ulan!" şeklinde bağırarak genç şarkıcının üzerine yürümek istedi. Sunucu Latif Doğan ve güvenlik birimlerinin araya girmesiyle öfkeli kalabalığın elinden zorlukla alınan Ferit Sahici, stüdyonun arka kapısından kaçarak canını zor kurtarırken, yan stüdyodan apar topar getirilen romen havası ekibinin oynak ritimleriyle gergin hava yerini alışıldık göbek atma görüntülerine bıraktı. Öte yandan bugün öğle saatlerinde bir basın açıklaması yapan Ferit Sahici'nin plak şirketi, şarkıcının hayranlarından özür dileyerek, sözleşmesinin süresiz feshedildiğini açıkladı.
| 0
| 12
|
Televizyonda Yeteri Kadar Anayasa Tartışması İzleyen Vatandaşa Hukuk Diploması Verildi Uzunca bir süredir televizyonda izlediği anayasa değişikliği konulu tartışma programları, Burdur’da iddaa bayii işleterek yaşamını sürdüren Ersin Özbükey (32) isimli vatandaşın hayatını değiştirdi. İstanbul Üniversitesi’nden hukuk diploması almaya hak kazanan çiçeği burnunda hukukçuya diploması, üniversitede düzenlenen sade bir törenle takdim edildi. “Tipik orta saha mücadelesi şeklinde geçen maçtan bir an sıkılıp kanalları gezmeye başladığımda, yeni anayasa paketi konulu bir tartışma programına gözüm takıldı. Emekli savcısıydı, anayasa profesörüydü derken, o kelli felli adamların ortaokul münazarası heyecanını görünce ekran başında kilitlendim kaldım. Sonrasında ise, günler, haftalar boyunca tartışma programı izlemeden duramaz oldum. Sabahlara kadar izlemediğim anayasa tartışması, dinlemediğim hukuki yorum kalmadı, uyku bana haram oldu. İlk başlarda konuşulan konulardan hiçbir şey anlamıyordum. Ancak kısa bir süre sonra sevinçle fark ettim ki, artık derdimi anlatacak kadar hukuk biliyorum. Bundan sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. Yaklaşık üç aylık sürenin sonunda fezleke gibi, yüce divan gibi, bütün karmaşık hukuki kavramlar benden sorulur oldu.” Bu dönem boyunca tartışma programlarındaki tüm SMS oylamalarına katıldığını, gönderdiği e-maillerle konuşulanlara yön verdiğini belirten Özbükey'in, hukuki konulardaki uzmanlığını fark eden ise ünlü televizyoncu Yiğit Bulut olmuş. “Yiğit Bey, sağolsun, programına gelen yorumların büyük kısmının bana ait olduğunu anlamasıyla birlikte, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yetkililerle temasa geçmiş. Hocalarımız da beni çağırınca kalkıp geldim. 2 ay gibi bir süre zarfında tüm sınavları vererek diplomamı aldım.” diyen Özbükey, kendisine inanan ve destekleyen herkese tek tek teşekkür ederken salonda duygu dolu anlar yaşandı.
| 0
| 13
|
Orta Doğu Ülkeleri Türkiye Liderliğinde "Altın Günü" Yapmaya Hazırlanıyor Bulunduğu coğrafyada bölge liderliğine oynayan Türkiye'nin gelişmekte olan Ortadoğu ülkelerine yaptığı "Altın Günü" teklifinin büyük ilgi gördüğü bildirildi. Buna göre her ay bir ülkeye düzenlenecek ziyaretlerle hem dostluk yolunda hem de ekonomik anlamda büyük mesafeler katedilmesi hedefleniyor. Bölgedeki lider konumunu gün geçtikçe pekiştiren Türkiye'nin "Komşularla Sıfır Sorun" politikasının bir parçası olarak ortaya çıkan Bölgesel Altın Günü fikri, Suriye, Irak, Katar, Lübnan gibi ülkelerin de katılımıyla Ortadoğu için adeta bir dostluk projesine dönüştü. Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri "Bu hareket inanıyoruz ki diplomasi tarihinde bir çığır açacak. Her ay bir ülkeye ziyarette bulunarak hem kuru pastalarımızı, kısırlarımızı yiyeceğiz hem de götürdüğümüz 1000 külçe altın ile o ülkenin ekonomisine önemli bir katkıda bulunacağız." diyerek projeye olan inançlarını gösterdiler. Bölgenin önemli ülkelerinden İsrail ise projeye şimdilik temkinli yaklaşıyor. Bölgesel Altın Günü projesinin iyi niyetli bir girişimden çok Türkiye için bir gövde gösterisi niteliği taşıdığını iddia eden İsrail yetkilileri, "Her ay 1000 külçe altın fikri başta bize de hoş gelmişti. Böylece ülke olarak kenara her yıl 12.000 külçe altın koyabilirdik ancak altın günlerinde yapılacak dedikoduların ve çekiştirmelerin zaten istikrarsız bir bölge olan Ortadoğu'da durumu daha da kötüye götüreceğinden endişeleniyoruz. İyice yüzyüze bakamaz hale gelmemek için şimdilik projede yer almayacağız." diyerek, bir süredir gergin seyreden İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni bir tartışmanın fitilini ateşlediler. İsrail kanadından gelen olumsuz yanıt Türk Dışişleri'nde moralleri biraz bozsa da bölgedeki mevcut gerilimi daha fazla tırmandırmamak için bu ülkeye şimdilik bir yanıt verilmeyeceği bildirildi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, altın gününe katılacak ülkelere seslenilerek "Önümüzdeki ayın 15'inde bizde toplanıyoruz beyler, şimdiden ona göre ayarlayın kendinizi. Bir de lütfen güne çocuklarınızı getirmeyin. Bir gün şöyle çayımızı içip sakin kafayla temaslarda bulunalım. Oradan oraya koşuşturan çocuk görmeye tahammül edemiyoruz" denildi.
| 0
| 14
|
Yurtdışından Elektronik Eşya Siparişi Verdikleri Tanıdıklarını Karşılamaya Giden Vatandaşlar, Atatürk Havalimanı'nda İzdihama Sebep Oldular Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Geliş Terminali yine bildik görüntülere sahne oluyor. Bu yıl da dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan akrabaları ve arkadaşlarına sipariş ettikleri cep telefonu, laptop, fotoğraf makinesi ve oyun konsollarını karşılamak isteyen binlerce kişi terminal binası önünde uzun kuyruklar oluştururken, izdiham nedeniyle çok sayıda vatandaş da ezilme tehlikesi yaşadı. Güvenlik görevlilerinin giriş-çıkışları güçlükle sağladığı terminalde, sayısı 2 katına çıkarılan gümrük görevlileri de bagaj kontrollerini ancak uzak mesafeden göz ucuyla gerçekleştirebiliyor. 8 yıldır ABD'de yaşayan Nejla Pakdemir (34), getirdiği elektronik aletleri sahiplerine güçlükle de olsa ulaştırabilen şanslı vatandaşlarımızdan. Çıkan arbede sırasında ayak bileği incinen Pakdemir, Atatürk havalimanının revirinde basına yaptığı kısa açıklamada "Ne olduğunu anlamadan kendimi 20 kişilik bir grubun arasında buldum. Her yönden üzerime doğru geliyorlardı. Bir an paniğe kapıldım. Yanımda bulunan ne kadar elektronik alet varsa yere bırakıp koşmaya başladım. Kendi şahsi cep telefonum bile gitti. O ara düşüp ayağımı burktum ama buna da şükür." şeklinde konuştu. Türkiye'ye geleceğini sadece yakın çevresine haber etmesine rağmen Facebook'uydu, mail'ıydı filan derken öğrenmeyen kalmadığını belirten Pakdemir, "herkesin istediğini alsak gümrüğe takılıyoruz, birinin siparişini unutsak eşi dostu küstürüyoruz" derken, sırf bu yüzden çok özlediği memleketine gelirken ayaklarının geri geri gittiğini de sözlerine ekledi. 24 yıldır Almanya'da yaşadığını kaydeden gurbetçi Osman Kuloğlu (52) ise "Babam rahatsızlanınca biz de son anda atlayıp geldik, kimseye haber veremedik" gibi bahanelerle ancak son birkaç senedir sipariş yükünden kurtulmanın yolunu bulduklarını itiraf etti. Atatürk Havalimanı'nda Amerika'dan gelecek olan i-phone'u için bekleyen Erhan Durmuş (28), yakın bir arkadaşının kuzeni Amerika'da okumaya başladığından beri artık Türkiye'de elektronik alet alışverişi yapmadığını dile getirdi. İhtiyacı olmasa bile sırf bu fırsatı kaçırmamak için çeşitli siparişler verdiğini ifade eden Durmuş, "Valla büyük kolaylık, nereden baksanız buradakinin yarı fiyatı her şey. Başlarda epey bir utanıp sıkılıyordum ancak bir yerden sonra o da kalmadı. Arkadaşımın kuzeninin gelmesine 3 ay kala hal hatır sormaya, 'Abi en güzelini sen yaptın, Türkiye'de yaşanmaz valla' falan demeye başlıyorum" dedi ve ekledi: "O da sağolsun biraz telefon, biraz mesaj trafiğinden sonra yarım ağızla da olsa gelmeden önce bir şey isteyip istemediğimi soruyor. Bizim insanımız bir başka gerçekten..." Atatürk Havalimanı Güvenlik Birimi Şefi Ersin Özbükey ise vatandaşları getirdikleri elektronik aletleri dolandırıcıların eline kaptırmamaları konusunda uyardı. "Çok fazla vatandaşımız 'Hoşgeldin canım abicim, getirebildin mi bizim laptopu?' diye soran dolandırıcılara, laptopları çıkarıp direkt vererek mağdur duruma düşüyorlar" diyen Özbükey, gelen yolcuların gerekirse havaalanında kimlik kontrolü yaptıktan sonra imza karşılığında siparişleri teslim etmelerini tavsiye etti. Önümüzdeki üç ay boyunca yurtdışından gelecek olan vatandaşların toplam 20.000 adet elektronik eşyayı bavullarına sığdıracağı tahmin edilirken, Türkiye İthalatçılar Birliği'nin de konu hakkında en kısa zamanda yazılı bir açıklama yapması bekleniyor.
| 0
| 15
|
%100 Müşteri Memnuniyetini Hedefleyen Sellin's Restoran, Müşterilerine Diledikleri Takdirde Garsonları Dövebilme İmkanı Sunuyor İstanbul-Nişantaşı'nda geçtiğimiz ay faaliyete başlayan Sellin's Restoran, müşteri memnuniyeti konusunda yarattığı cesur ve yaratıcı çözümlerle rakiplerinin bir adım önüne geçiyor. Müdavimlerine, yüzde yüz haklı olmanın verdiği eşsiz rahatlığı sonuna kadar yaşatmayı vaat eden restoranda müşteriler, Akdeniz mutfağından lezzetli örneklerin yanında, kendi seçtikleri ve tamamiyle bu iş için özel olarak eğitilmiş garsonları diledikleri şekilde aşağılayabilme, hatta hırslarını alamadıkları noktada evire çevire dövebilme imkanı da buluyorlar. Restoranın sahibi Selin Pekinalp, 54 yaşında, eski bir İnsan Kaynakları müdürü. Otuz senesini çeşitli şirketlerde insan kaynakları alanında çalışarak çürüttükten sonra geçtiğimiz yıl emekli olmuş. "Evde oturmak hiç bana göre olmadı. Daha emekliliğimin ilk haftasında kendime yapacak bir iş aramaya başlamıştım" diyen Pekinalp, kendisi de bizzat gerçek bir garson aşağılama sevdalısı olarak yıllardır en büyük hayalinin böyle bir mekan açmak olduğunu da söylemeden geçemiyor. Bugünlerde emeklilik hayalini gerçekleştirmenin haklı gururunu yaşayan Pekinalp'ın aklına bu fikir, ilk olarak 15 sene önce gittiği bir restoranda, müşteriye durduk yere karşılık veren o cüretsiz garsonu gördüğünde gelmiş. Hikayenin gerisini de şu sözlerle anlatıyor: "Yemeğimi yerken, yan masadaki bey bir anda haklı olarak bağırmaya başladı. Yemek ile birlikte servis edilen yoğurdu ayrı bir kapta istemiş, o da öyle yapmamış mı ne? Şimdi tam olarak çıkaramadım, ama telafisi mümkün olmayan bir hataydı işte. Buna rağmen o garson, küstah bir dille 'Bana bu şekilde bağıramazsınız beyefendi' dedi, Bunun üzerine adam da haklı olarak garsonun üzerine yürüdü. Zavallıyı zor aldılar garsonun elinden. Adamcağız o gün tabiri caiz ise parasıyla rezil olmuştu..." Pekinalp, kendi yarattığı konseptte ise böyle bir şeyin mümkün olamayacağının ısrarla altını çiziyor. Sellin's restoranda garsonları azarlamak vb hizmetler belli bir ücret karşılığında gerçekleştirilerek söz konusu hizmetin bedeli hesaba yansıtılıyor. Böylece müşteriler herhangi ters bir reaksiyon alma tehlikesi yaşamadan, iç huzuruyla ve bütçeleri yettiği kadarıyla garsonları azarlama imkanı buluyorlar. "Restoranda lezzetli bir yemek yemek kadar, orada çalışanları bir vesileyle azarlamak da günümüzde pek çok insan için önemli bir ihtiyaç. Kaliteli bir mekan, müşterilerinin midesine olduğu kadar egosuna da hitap edebilmeli" diyen Pekinalp, sırf bu amaçla özel olarak tecrübesiz ve işi bilmeyen garsonlar çalıştırmayı tercih ediyor. İşletme Sahibi, bir şekilde hatasız bir servise maruz kalınması halinde ise, müşterinin parasının iade edileceğini söyleyerek şöyle devam ediyor: "Garsonlarımız zaten biraz mal olduklarından müşteri başına ortalama iki hata yapıyorlar. Bu hatalar tamamiyle doğal olarak geliştiği için müşteri de gayet memnun kalıyor. Ana hedef kitlemiz ise beyaz yakalı, üniversite eğitimi almış, bir nedenden her şeyin en iyisine layık olduğuna gönülden inanan civar ofis çalışanları. Bunlar bütün gün o patrona rapor, bu müdüre açıklama, o müşteriye zorla güleryüz falan derken zaten davul gibi geliyorlar buraya. O yüzden mevzu da çok rahat ilerliyor. Bunun dışında genel olarak hayatında bir şeylerden memnun olmayıp da bunun acısını hizmet sektöründen çıkarmak isteyen her sosyal sınıftan müdavimlerimiz de var elbette..." Sellin's restoranda ek hizmet bedeli olarak hesaba yansıtılan garson azarlama tarifeleri ise, aşağıda görüleceği gibi her bütçeye uygun seçenekler içeriyor: Garson Azarlama : 5,00 TL Çoklu Azarlama : 10,00 TL Kız Yanında Garson Azarlama : 20,00 TL Bahşiş Vermemek ile Tehdit : 5,00 TL İşten Kovdurmak ile Tehdit : 10,00 TL Sosyal Sınıf, Fiziksel Durum vb. Şeyler ile Aşağılama : 15,00 TL Garson Tartaklama : 40,00 TL Garson Dövmek : 60,00 TL Garson Tarafından Dövülmek : 70,00 TL (Özel rahatlama paketi) Combo Adrenalin Pakedi : 110,00 (müşteri, dilediği üç aksiyonu seçebiliyor) Garsonu muhatap alınmayarak şefin ya da müdürün masaya çağırtılması halinde ise normal tarifeye 20,00 TL daha ekleniyor. Ancak bu hizmetin, sadece restoranın özel müşterilerine verdiği SicKart ile sunulduğunu hatırlatmakta fayda var.
| 0
| 16
|
Üniversite Sınavına Girecek Öğrenciler İçin Altın Değerinde Tavsiyeler Pazar günü yapılacak ve yaklaşık 2 milyon adayın gireceği YGS'yle ilgili olarak sorularımızı cevaplayan Psikolojik Danışma ve Rehberlik Gönüllüleri Derneği Başkanı Psikolog Ersin Özbükey, gençlerin kaderlerini belirleyecek ve en ufak bir hatada hayatlarının mahvolmasına neden olabilecek bu sınav öncesi mutlaka sakin olmaları gerektiğini belirterek, sınav stresiyle baş etme yöntemleri konusunda önemli tavsiyelerde bulundu. Çok dikkatli olmak gerekiyor değil mi? E.Ö. : Güzel sanatlar, spor akademisi gibi alternatifler var evet ama yani gerçekçi olalım lütfen, bu branşlarda öyle olağanüstü bir yeteneğiniz olsa şimdiye çoktan ortaya çıkardı. Tarihti, coğrafyaydı, kimyaydı, fizikti böyle sıkıcı derslerle uğraşmak zorunda kalmazdınız. Ha çok istiyorsanız yine hobi olarak yaparsınız bunları ama önce adam gibi bir okulu bitirin. E.Ö. : Tahmin ediyorum sınav sonrası bir çok gencimizin psikolojisi bozulacak, kendisine ve çevresine zarar vermek isteyecektir. Bu durumda ailelere önemli görevler düşüyor. Bir süre gençleri odalarına kilitlemek çözüm olabilir. En azından ebeveynlerin kendi güvenlikleri için yani. Yemeklerinin içine katılacak bir miktar Xanax ya da Diazem de iş görür. 2-3 ay mantar gibi dolanır çocuk ama sonra toparlar. Bütün adaylara başarılar diliyorum.
| 0
| 17
|
İnternette Yayınlanan Komik Videoları Yeterince İlgi Çekmeyen Şarapçıdan, Mahalle Halkı da Desteğini Çekti Kendine has üslubu ile Sinop Boyabat'a bağlı Sancakköy mahallesinin neşe kaynağı olan alkolik Muharrem Ayben(54), internette yayınlanan videolarıyla çevresinde hayal kırıklığı yarattı. "Şarapçı Muharrem Abi" olarak da bilinen Ayben'in komik hallerini çekerek Youtube ve Facebook gibi sitelere yükleyen mahalle halkı, videoların bir türlü yeterli ilgiyi çekmemesi üzerine tecrübeli şarapçıyla yollarını ayırmaya hazırlanırken, mahalleyi internette temsil edecek yeni bir alkolik ya da akli dengesi bozuk aday arayışlarına da hız verildi. Sancakköy Mahallesi'nin tanıdık siması alkolik Muharrem Ayben(54), internete yüklenen videolarında istenen izlenme oranlarını yakalayamayarak mahalle halkını hayal kırıklığına uğrattı. Bölgede cep telefonu bayiiliği yapan ve bugüne dek Muharrem Abi'ye en çok destek veren isimlerden biri olan Nihat Kurucu(32), son olarak metnini bizzat kendisinin yazdığı videonun da sadece 82 kez izlenmesi üzerine artık Muharrem Abi ile yollarını ayırmak zorunda kaldıklarını ifade etti. Ortaya çıkan tabloda, kendilerinin de hatalarının olabileceğini söyleyen Kurucu, videoların tanıtımı ve paylaşımı konusunda mahallelinin üzerine düşen görevi yapmadığını üzülerek itiraf etti. Usta şarapçının yıllardır yemeğini, suyunu ve şarabını eksik etmediklerini belirten Nihat Kurucu, "Muharrem Abimizi çok severiz, bizce komik adamdır da ancak ne yazık ki halkımız onun mizahını anlamak istemedi. Belki de biraz dili farklı geldi insanlara; fazla içirmememiz gerekiyordu heralde..." diyerek, Muharrem Abi'nin içince hepten peltekleştiğini kaydetti. Bizzat kendisinin cep telefonuyla yaptığı sayısız çekimlerde, doğal oyunculuk adına çok güzel kareler yakaladıklarını ancak Recep İvedik'e gülen insanların Muharrem Abi'yi haliyle garip karşıladıklarını sözlerine ekleyen Kurucu, açıklamalarına şöyle devam etti: "Maalesef ortalama Türk internet kullanıcısına hitap eden işler yapmak için doğru bir isim değildi Muharrem Abi. Kendisinin daha durgun, izleyiciye biraz zor geçen bir mizahı vardır. Zaten baktık belli bir süre sonra '4-C sınıfı kopuyor' gibi videoların bile gerisinde kalınca, Muharrem Abi'nin repliklerini de biz yazmaya başladık. Ancak takdir edersiniz ki, sadece diyaloglarla insanları güldürmek kolay değil, hareket istiyorlar. Biz de halk bunu istiyor, halk şunu istiyor diye diye sonunda olmadık işlere girdik. Ha sonunda yine Sancakköy adını duyurduk ama videolarımızın islami kanallara "yine alkol yine rezillik" şeklinde düşmesi pek de hoş olmadı..." Gelinen noktada ne bilge şarapçı, ne de komik şarapçı olarak faydalanılamayan Muharrem Abi ile yola daha fazla devam etmelerinin mümkün olmadığının altını çizen Nihat Kurucu, emektar şarapçılarını "içkinin zararları" konulu çalışmalarda kullanmak isteyen herkese kapılarının açık olduğunu dile getirdi. Bundan sonrası için daha genç, ekran yüzüne sahip, yeni nesille daha iyi iletişim kurabilecek bir ismi Sancakköy'e kazandırmak istediklerini belirten Kurucu, "Şu an sadece şarapçı değil, aynı zamanda deli bulmak için de yoğun bir çaba sarfediyoruz. Aramalarımız Amatem'de ve Rehabilitasyon Merkezlerinde devam ediyor" dedi ve ekledi: "İnşallah yeni videolarımızla Sancakköy'ü Youtube ve Facebook'ta hakettiği yere taşıyacağız..."
| 0
| 18
|
Türkiye'nin "Aynı Olimpos Gibi Ama O Kadar Kalabalık Olmayan" 63. İşletmesi de, En Azından Bu Yazı Batmadan Tamamlayabilmeyi Umuyor Antalya'nın saklı kalmış güzelliklerinden Piyadra yöresinde faaliyete geçen son turizm işletmesi ile birlikte Türkiye'nin "aynı Olimpos gibi ama o kadar kalabalık olmayan" 63. yazlık mekanı da tatilcilerin hizmetine girmiş oldu. Doğaya, doğal beslenmeye, börtü böceğe ve kötü işletmeciliğe tutkun herkesi Piyadra'ya beklediğini belirten işletmeci Umut Deniz Çağrı (32), "Valla 'Olimpos çok kalabalık, artık bitti' diyenlerin gazına gelerek bu civarda açtığım dördüncü mekan." derken, en önemli beklentisinin en azından bu yazı batmadan tamamlayabilmek olduğunu da açık yüreklilikle dile getirdi. Yıllardır Olimpos'a alternatif bir tatil yerleşkesi yaratmak için elinden geleni yapan Umut Deniz Çağrı, önceki başarısız girişimlerine rağmen yılmayarak, bu sene bir kez daha Olimpos gibi ama o kadar kalabalık ve piyasa olmayan bir tatil mekanını hizmete açtı. Daha evvel Datça, Fethiye ve Kumluca'nın en ıssız koylarında buna benzer mekanlar işleten Çağrı, Kemer merkezden yaklaşık yarım saatlik bir araba yolculuğu, daha sonra 25 dakikalık bir tekne seyahati, 1 saatlik yürüyüş ve son olarak da 40-45 dakika süren bir kaya tırmanışının ardından doğasever tatilcilerin kolaylıkla Piyadra'ya ulaşabileceklerini ifade etti. Kendisinin de eski bir Olimpos müdavimi olduğunu kaydeden genç işletmeci, 97'den beri gittiği Olimpos'ta sürekli olarak kalabalıktan şikayet edilmesi ve bu bölgede tatil yapan herkesin gelecek sene keşfedilmemiş bir yere gitmek istemesi üzerine böyle bir arayışa girdiğini dile getirdi. Bu uğurda Datça civarında başlayan macerasında Yunan karasularına girdiği için iki ülke arasında ufak çaplı bir kriz yarattığını bile kaydeden Çağrı, alternatif tatil mekanı yaratmak için gösterdiği çabaları şu sözlerle özetledi: "Aslında o Yunan adasının gönlümdeki yeri hala apayrıdır. Tekneyle birazcık Datça'dan açılınca, yaklaşık 2 saat falan, el değmemiş, muazzam bir doğa ile karşılaşıyordunuz. Çadır alanlarını falan da ayarlamıştık ama sonra işte Yunan askeri botları falan... Bir takım tatsızlıklar yaşandı..." "Bu ilk denememden sonra elbette yılmadım çünkü Olimpos'taki arkadaşlarım hala 'Burası berbat, ipini koparan gelmiş. Sakin bir yer olsa da gitsek' şeklinde şikayetlerde bulunuyorlardı. Ben de sonraki yaz Fethiye, Saklıkent civarında başlayan arayışlarım sonunda sahilden biraz içeride ama çok güzel ve el değmemiş bir doğa parçası buldum. Mutfaktır, bardır, bungalovdur falan derken bütün kış uğraşıp arkadaşlarla birlikte çok güzel bir tesis hazırladık. Maalesef orası da nerdeyse bütün yaz bomboş kaldı. Denizli'nin Acıpayam İlçesi'ne bağlı HacıKurtlar Köyü yakınlarında olduğumuzu ise ancak Temmuz'un ortasına doğru mekana gelen Köy Hizmetleri yetkililerinden öğrenebildim. Bu olay da benim için önemli bir ders olmuştur..." Kumluca, Marisan'da ördek ve tavuklarla başbaşa geçen bir yazın ardından son bir umut tüm birikmişleri ile Piyadra'nın eşsiz doğasına yatırım yaptığını belirten Çağrı, her sene Olimpos'a bir ton laf eden o kadar insanın artık bu sözlerinin arkasında durmalarını bekliyor. Piyadra'da doğal yoğurttan, ortada dolaşan köylüsüne, ısıran kara sineklerden, sıcak birasına kadar her şeyin mevcut olduğunu vurgulayan genç işletmeci, son olarak özellikle bu yaz tatile çıkacak üniversiteli gençlere de şu mesajı verdi: "Bunca yıldır yok orası bozdu, yok burası işi ticarete döktü diyen arkadaşlara sözüm. Buyrun gelin, hep beraber Piyadra'nın ilk zamanlarını görelim. Buranın bozması için nereden baksanız en az bir iki-üç senemiz var. Hele şu yazı atlatalım bir, ondan sonra sağda solda 'Piyadra bozdu ya', 'Ben gittiğimde kimse yoktu' diyerek gönül rahatlığıyla dolaşabilirsiniz..."
| 0
| 19
|
Türk Dil Kurumu'ndan Şok Açıklama: "Türkçe Acaip Esnek Bi Dil Yaa :)" Türk Dil Kurumu tarafından bu sabah yapılan açıklama gündeme bomba gibi düştü. Kamuoyunda şaşkınlık ve panikle karşılanan açıklamada, "Kurumumuz bünyesinde 4 yıldan uzun bir süredir yürütülen yoğun araştırmalar sonucu Türkçe'mizin çok esnek bir dil olduğu sonucuna varılmıştır" denilerek vatandaşların özellikle konuşurken lafın nereye gittiğine çok dikkat etmeleri gerektiği vurgulandı. Açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Türk Dil Kurumu Başkanı Nihat Doğan, "yaa mesela geçen gün oldu öyle bir şey, kurumdan bir dil bilimci arkardaş işe mesai saatinden yarım saat falan erken gelince ben buna takılmak maksadıyla "naber lan erkenci?" dedim ama yemin ediyorum içimde hiç bir art niyet yok, ben bunu dedim millet bir yarıldı görmelisiniz, koca kurum inliyor kahkahadan ama çocuk da acaip bozuldu ha, neyse ben başta anlamadım sonradan millet gülünce jeton düştü de artık olan oldu erkenci kaldı çocuğun adı, şimdi erkenci aşşa erkenci yukarı geziyor koca dil bilimci, ehehe keranacı yaa :)" dedi.
| 0
| 20
|
ABD Dışişleri Bakanlığı: "Hangi parti bizim projemiz, kime kaç para verdik biz de tam bilemiyoruz..." Seçime az bir süre kala The Economist dergisindeki AKP'yi hedef alan makalenin ardından Başbakan Erdoğan'ın CHP'yi Amerikan projesi olmakla itham etmesi siyaset gündemine damgasını vurdu. Başbakanın suçlamalarına CHP kanadı, "Aynı dergi daha önce sizi desteklerken iyiydi ama" sözleriyle karşılık verirken, ABD Dışişleri Bakanlığı da bu sabah yaptığı açıklamayla tartışmaya dahil oldu. Açıklamada "Açıkçası epey bir süredir hangi parti bizim projemiz, kim bizim adamımız biz de tam bilemiyoruz" denirken, Türkiye siyasetini dizayn etme konusunda bir yerlerde ipin ucunun kaçtığı da açıklıkla ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, bu sabah Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısıyla, bir süredir Türkiye gündemini meşgul eden "Esas kim Amerikan projesi?" sorusuna açıklık getirmeye çalıştı. Konuşmasına, küresel bir süper güç olarak ABD'nin etki alanı içinde yer alan ülkelerdeki siyasi gelişmelere becerebildiğince yön vermeye çalışmasının doğal olduğunu belirterek başlayan Toner, "Ancak bu konuda maalesef düşünüldüğü kadar titiz bir çalışmamız yok" diyerek samimi itiraflarda bulundu. "Bakın taa 2. Dünya Savaşı döneminde bir şeyler planlamışız, arşivlerde var hepsi. İşte şöyle parti kurduralım orda, böyle kukla lideri başa geçirelim... Ondan sonra onu bastırmak için ötekini, ötekini bastırmak için berikini derken sonunda hepsi birbirine girdi. Şimdi her ay hayvan gibi para çıkıyor bütçeden ama bunun kaç doları kime gidiyor hiç haberimiz yok. Darmadağın oldu bütün hesap. Biz de zaten bi ara toplanıp konuşmak istiyorduk. O yüzden iyi oldu şimdi bu konunun açıldığı..." Kısıtlı bir kadroyla mucizeler yaratmaya çalışan bu ekibin doğal olarak bazı konularda eksik kaldığını dile getiren Toner, geçtiğimiz sene yaşanan talihsiz bir olayı da şu sözlerle anlattı: "Biz ortada dönen paranın hesabını, kimi desteklediğimiz, kime komplo kurmaya çalıştığımız filan gibi mevzuları tamamen karıştırınca, bazı tatsız durumlar da yaşadık açıkçası. Oraya ödenek, buraya örtülü yardım derken sizinkiler sağolsun, arada Türkiye'nin Aralık ayında Rusya'ya ödeyeceği doğalgaz faturasını da bize geçirmişler. Bakın onun da makbuzu burada. Az para da değil yani. Geçen sene Aralık epey soğuk geçti çünkü sizin. O para ne olacak? Belli değil..." Alacak-verecek meselesi halledilebilirse Türkiye Masası'nın tamamen lağvedilmesinin de gündeme geleceğini belirten Toner, açıklamalarına şu sözlerle son verdi: "Zaten artık bakıyoruz kim çıkışa geçmiş, kim düşüşte, ona göre yükselene destek veriyoruz. Otomatikman onun yükselişini de bizden biliyorlar böylece. Hayır, biz yapmadık desek de inanan olmaz bu saatten sonra. En azından kafamız rahat olur. Onun dışında inanın hiçbir şeyle uğraşacak halimiz yok şu an..."
| 0
| 21
|
Yüksek Beklentilerle Senelik İzne Çıkan Ofis Çalışanı, Çok Büyük İhtimalle Yine Kimseyle Yatamadan Geri Dönecek Bir mühendislik firmasının tasarım bölümünde çalışan makine mühendisi Faruk Herdem (29), bütün bir yıl boyunca hayalini kurduğu yıllık iznine sayılı günler kala tatlı bir heyecan yaşıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de tatile büyük beklentilerle çıkacak olan Herdem, Marmaris'te geçireceği süre boyunca tüm çabalarına karşın yine büyük ihtimalle karşı cinsten kimse ile yakınlaşamayacak ve 1 hafta sonra büyük bir nefretle döneceği işindeki tek tesellisi ofisteki en bronz insan olması olacak. Daha önce samimi arkadaşlarıyla beraber gitmeyi düşündüğü Marmaris'e kimsenin yıllık izinleri aynı tarihe düşmeyince yalnız başına yolculuk edecek olan Faruk Herdem, müdüründen aldığı özel izin sayesinde çarşamba günü öğleden sonraki uçağına yetişebilecek. Yakın çevresinin "2 sene önce bi arkadaş gitmiş, kum gibi turist kaynıyormuş" gazına gelerek gittiği Marmaris Sunrise Club'a yerleşir yerleşmez bunu insanlara duyurması gerektiğini düşünecek olan genç mühendis, Instagram'ında ve toplamda 26 kişinin takip ettiği Twitter'ında "@Marmaris" şeklinde bir ileti paylaşacak. Söz konusu ileti iş yerindeki en yakın arkadaşı Mustafa Torunlu'dan başka kimsenin pek dikkatini çekmeyecek. Otelinin yeterince dolu olmaması ve kalanların da çoğunlukla yerli turist olması ile tatilinin ilk hayalkırıklığını yaşayacak olan Faruk Herdem, hiç vakit kaybetmeden daha ilk günden bronzlaşma çalışmalarına başlayacak. Bu amaçla bütün gün havuz kenarında malak gibi yatacak olan Herdem, ilk gecesini korkunç ağrılar yüzünden uyuyamadan geçirdikten sonra ertesi güne kan çanağına dönmüş gözler ve pancar gibi bir suratla başlayacak. Herdem, mesleğinin getirdiği analitik düşünme becerisi ve yüksek gözlem yeteneği sayesinde tatilinin daha 2. gününde koca otelde sadece 3 tane güzel hatun olduğunu ve onların da eşleriyle birlikte balayı için burada bulunduklarını üzülerek farkedecek. Her şeye karşın moralini bozmak istemeyecek olan genç mühendis, dışarıda yemek parası vermemek için otelinde tıka basa karnını doyurduktan sonra bir umutla kendini Marmaris gece hayatına atacak. Çok sayıda barın kapısından geri çevrilmesinin ardından Marmaris sınırları içindeki en leş mekan olan Buzzlinck'e girmeyi başaran Faruk Herdem, bunun coşkusunu daha fazla tek başına yaşayamayacak ve hemen Facebook profilinde "Buzzlinck'te tatil keyfi" şeklinde bir ileti paylaşacak. Mustafa Torunlu ve iki kişi daha bunu beğenecek. Elindeki votka limonla bütün gece kös kös ayakta durup dansa benzer anlamasız salınımlar yapacak olan Faruk Herdem, kendi aralarında eğlenen İngiliz turist grubunu bütün gece boyunca kesecek ve yeterince içtikten sonra gruptaki kızlardan bir tanesinin de kendisine baktığından kesinlikle emin olacak. Gruba yaklaşacak cesareti bulmak için bütün gece boyunca kendisini içkiye verecek olan Herdem, sabah büyük bir baş ağrısı ile uyanarak dün gece utanılacak bir şey yapıp yapmadığından emin olmaya çalışacak. Henüz tatilinin üçüncü gününde tatilinin bitmesine kaç gün kaldığını sayarak ve dönüşte kendisini bekleyen birikmiş işleri düşünerek strese girecek olan ofis çalışanı, o sinirle istifasını verip güneyde bir yerlerde pansiyon açmayı ciddi ciddi aklından geçirecek. Elbette, Herdem'in hayatının geri kalanında böyle bir gelişme kesinlikle yaşanmayacak. Tatilinin kalan 3 günlük bölümü havuz kenarında yanmaktan ve girebildiği tek bar olan Buzzlinck'e gitmekten ibaret olacak olan Faruk Herdem, yalnız başına geçirdiği gecelerin birisinde kendisi gibi tek başına tatile çıkmış bir başka beyaz yakalı çalışan Melih Aytekin (30) ile arkadaş olup sürekli onunla birlikte vakit geçirecek. Böylelikle karşı cinsten biriyle bir şeyler yaşama şansını da iyice sıfıra düşürecek olan Herdem, "Abi bu turistleri hep ameleler götürüyor. Şu hayatta şezlongçu olmak varmış" şeklindeki bir dizi görüş üzerinde hemfikir olduğu Melih Aytekin'le kısa sürede 40 yıllık dost kıvamına gelecek. Tatilin bitmesinin hemen ardından, birbirlerini Facebook'ta da ekleyecek olan ikilinin, bir daha fiziksel olarak görüşmesi gibi bir durum söz konusu bile olmayacak. Evine döner dönmez Facebook'ta "Marmaris" adıyla bir albüm açacak olan Faruk Herdem, bu albüme yüklediği gün batımı, otel odasının genel görünümü, yenen balıktan tabakta arda kalanlar, karizmatik olduğuna inanılan güneş gözlüklü birkaç fotoğraf ve eli yüzü düzgün bir iki turist kızla rica minnet yan yana gelinerek çekilmiş pozlar ile ne kadar şahane bir tatil geçirdiğine insanları inandırmaya çalışacak. Tatil sonrası tüm bronzluğu ve mutsuzluğu ile gideceği ofisinde arkadaşı Mustafa Torunlu'ya, birlikte resim çektirdiği turist kızlarla olan 30-35 saniyelik muhabbetini "Birini az daha götürüyordum ama..." diyerek bir saatte anlatacak olan Herdem, son olarak paylaşacağı "Kürkçü dükkanına dönüş :('' şeklindeki iletisi ile umudunu önümüzdeki seneye taşıyacak.
| 0
| 22
|
PKK'lı Kadınlar Kır Düğününe Soğuk Bakıyor PKK'nın Dağ Kadrosunda Bulunan Kadınlar Arasında Yapılan Ankette, Kadın Eylemcilerin %92'sinin Kır Düğünü İstemediği Ortaya Çıktı. PKK mensubu kadınların genel eğilimlerini ortaya çıkarmak için yapılan anket, şehirde yaşıyan hemcinslerinin aksine PKK'lı kadın eylemcilerin çoğunlukla kır düğününe karşı olduklarını gösteriyor. 1000 kadın eylemci arasında yapılan ankette "Sizce İdeal Bir Düğün Nasıl Olmalıdır?" sorusuna verilen cevaplarda 612 kişi "Şehirde adam gibi bir salonda ya da otelde kalabalık gösterişli bir düğün" istediklerini belirtirken, 317 kadın eylemci ise sadece yakın çevrenin katıldığı küçük ve şık bir kokteyli tercih edeceğini söyledi. Yalnızca 71 kadın eylemcinin "şirin bir kır düğünü" istediği anketin sonuçları örgütün yönetim kadrosunda ve çeşitli kadın dergilerinde şaşkınlıkla karşılandı. Yine aynı anketin sonuçlarına göre kadın eylemcilerin neredeyse tamamı, ne o olursa olsun düğünde havaya ateş edilmesini de istemiyor. Kod adının açıklanmasını istemeyen bir kadın eylemci anketle ilgili olarak yaptığı açıklamada "Zaten 2 senedir dağdayım, kır bayır görmekten afedersiniz midem bulandı, kimse kusura bakmasın hiç değilse en mutlu günümde bir medeniyet yüzü görmek benim de hakkım. O salon tutulacak Berdan!" dedi.
| 0
| 23
|
İki Kişiden Birinin AKP'ye Oy Verdiği Seçimin Ardından İki Kişiden İkisi de Diğerini AKP'ye Oy Vermekle Suçluyor 12 Haziran Pazar günü gerçekleştirilen genel seçimlerden, oyların %49.91'ini alan AKP yine zaferle ayrılan taraf oldu. Oyların 25.91'ini alan CHP'nin ve %12.99'unu alarak barajı geçen MHP'nin de zaferle ayrıldığı seçimin bir diğer galibi de %.6.66'lık oy oranıyla 36 milletvekili çıkaran Emek, Özgürlük ve Demokrasi Platformu oldu. Seçime neden girdikleri bile tam belli olmayan diğer partilerin de büyük ihtimalle sevinmek için iyi bir neden buldukları tahmin edilirken, en çok merak edilen soru ise halen cevaplanmış değil: O iki kişiden biri kim? 50 milyon seçmenden 43 milyonunun oy vermek için sandık başına gittiği 2011 genel seçimlerinin ardından özellikle sosyal medya üzerindeki tartışmalarda öne çıkan konu AKP'ye oy veren iki kişiden birinin kim olduğu yönünde. Karşılıklı suçlamaların zaman zaman hakarete vardığı tartışmalar yüzünden şu ana kadar yurt genelinde 400'ü aşkın çiftin ayrılık noktasına geldiği tahmin edilirken, Facebook'tan silinen yakın dostların sayısı da bu sabah itibariyle 3000'i geçmiş durumda. Seçimde öne çıkan diğer bazı gelişmeler ise şu şekilde: Toplam 4 milyon 200 bin gencin ilk kez oy kullandığı seçimde, Kırşehir'in Boztepe beldesinde oy kullanan 14 yaşındaki Fırat Kalor, cumhuriyet tarihinin en genç seçmeni olarak tarihe geçti. Bartın'da oy vermek üzere evden ayrılan 16 yaşındaki Meral Pekten'den de ise halen haber alınamıyor. Balıkesir'in Edremit ilçesinde oy verme esnasında kaşenin kontrolünü kaybeden Hafize Sağlam (89), biri kadın üç sandık görevlisini biçtikten sonra duvara çarparak durabildi. Sağlam, kazayı hafif sıyrıklarla atlatırken, Bartın Devlet Hastanesi'ne kaldırılan diğer yaralıların durumu ciddiyetini koruyor. Aydın'ın Germencik ilçesi Bozköy'e bağlı 6546 numaralı sandıkta oy kullanacak olan Ahmet Yeğer (77), "oyum bölünmesin" kaygısıyla gittiği sandıkta fenalaştı. Çevredekilerin yaptığı ilk müdahalenin ardından ambulansla Nazilli Devlet Hastanesi'ne sevk edilen Yeğer, tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Kullandığı oyun fotoğrafını çekip Facebook'ta yayınlayan 123.030 kişi hakkında Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Seçim öncesinde yapılan tüm uyarı ve alınan önlemlere rağmen, yurt genelinde 4778 vatandaşımız oy pusulası katlarken inme gelmesi teşhisiyle hastanelerin acil servislerine kaldırıldılar. Konya'nın Meram ilçesinde ısrarla oyunu Necmettin Erbakan'a vermek isteyen 76 yaşındaki Hamdi Ergün isimli vatandaş, sandık görevlilerine zor anlar yaşattı. Acı haberi aldıktan sonra baygınlık geçiren vatandaş, kendine gelmesinin ardından kaldığı huzurevine geri yollandı. Ankara Keçiören'de bir kahvehanede çıkan "seçimlerin piyasalara nasıl yansıyacağı" ile ilgili tartışmada silahlar konuştu... Ünlülerin sandığı olarak bilinen Etiler 100. Yıl İlköğretim Okulu'ndaki 2284 nolu sandık, tatsız bir tesadüfe sahne oldu. Saat 11 sularında yeni sevgilisi Armatör Fırat Günuş ile birlikte oy kullanmak için sandık başına gelen ünlü şarkıcı Sibel Enes, eski nişanlısı, oyuncu Oğuz Kiran'la karşı karşıya gelince sınıfta soğuk rüzgarlar esti. Genç çift oylarını dahi kullanmadan apar topar sınıfı terkederken, gazetecilerin "Ufukta evlilik var mı?" şeklindeki sorularını ise yanıtsız bıraktılar. Meclise toplam 85 adet vekil yollayan İstanbul, bu sene de seçimlerin en başarılı ili olurken, sadece tek milletvekili yerleştirebilen Bayburt bir kez daha sonunculuktan kurtulamadı. Yozgat'ın Suveren ilçesinde 96587 no'lu sandıktan çıkan 1 adet TKP oyu, ilçede sinirlerin gerilmesine yol açtı. Uzun bir aradan sonra illerinin ismini televizyonda duyabilmenin sevincini yaşayan Burdur, Bilecik, Adıyaman ve Iğdır'da ise halk geceyi sokaklarda geçirdi. Eskişehir'de CHP'nin oylarını böldüğü gerekçesiyle bağımsız aday Ahmet Yılmaz'ın dükkanına saldıran 200 kişilik kalabalık, 3 saat süren çatışmanın ardından geri çekilmek zorunda kaldı.
| 0
| 24
|
Yeni AB Uyum Yasası Yolda: Büyüğe Saygı Tamamen Bitiyor Bir süredir durma noktasına gelen AB müzakarelerine tekrar ivme kazandırmak isteyen hükümet, yeni bir uyum yasasını daha hayata geçirmek için kolları sıvadı. Hazırlanan yeni yasa tasarısı ile büyüğe saygının kademeli olarak azaltılıp, yıl sonunda tamamen yürürlükten kaldırılması planlanıyor. Tasarı, çocukların babalarının yanında sigara içebilmeleri, 18 yaşına geldiklerinde evden ayrılabilmeleri, sevgilileri ile eve girip çıkabilmeleri ve evde ayakkabı ile dolaşabilmeleri gibi konuları kapsıyor. "Yeni yasa tasarısı ile 'annecim ben Pelinlerde kalıyorum bu akşam, ders çalışacağız' gibi bahaneler de bitecek. Artık evlatlarımız ne yapacaklarsa evde yapacaklar" diyerek açıklamalarını tamamlayan Bulduran, karşılaşabilecekleri sürprizlere karşı ebeveyenleri şimdiden uyarmayı da ihmal etmedi. .
| 0
| 25
|
Ferhat Göçer ve Kulaklığı Yollarını Ayırıyor Yıllardır birlikte aynı sahneyi paylaşan ve müzik dünyasında ayrılmaz bir ikili olarak görülen Ferhat Göçer ve kulaklığı arasında bugünlerde soğuk rüzgarlar esiyor. Bir süredir araları bozuk olan ikilinin yollarını ayırmak üzere olduğu yolundaki söylentiler kulaktan kulağa yayılırken, konuyla ilgili ilk açıklama bu sabah Ferhat Göçer cephesinden geldi. Bugüne kadar kulaklığıyla arasında herhangi bir sorun olmadığını söyleyen ve ayrılık söylentilerini ısrarla yalanlayan ünlü sanatçı, son olarak dün gece Manisa'da verdiği konser sonrası ilk kez iddiaları doğrulayarak, yıllardır gerek televizyon programlarında, gerekse konser ve klip görüntülerinde kendisiyle aynı kareyi paylaşan kulaklığından, önümüzdeki günlerde cerrahi bir operasyonla ayrılacağını açıkladı. Konser sonrası düzenlenen basın toplantısında, ayrılık kararını kendisinin aldığını belirten başarılı sanatçı, "Giderek ağırlaşan bu yükü artık taşımak istemediğime karar verdim, sanıyorum herkes için de en doğrusu bu oldu" diyerek samimi açıklamalarda bulundu. Göçer'in, oldukça duygusal bir havada gerçekleşen basın toplantısından bazı satır başları şu şekilde: "İlk başlarda, biraz da şöhretimi ona borçlu olduğum için, kulaklığımla aramızda duygusal bir bağ vardı. İnsanlar beni kulaklığımla tanımış, öyle sevmişlerdi. Nereye gitsem yanımda olması, nasıl desem, bana belli bir güven sağlıyordu. Ancak şöhret basamaklarını birer birer tırmanmaya başladıkça, ilişkimiz de bozulma sinyalleri vermeye başladı..." Toplantının sonunda, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek operasyon sonrası konserlerine hemen devam edebileceğinin müjdesini veren ünlü sanatçı, kulaklıkla beraber ayrılmaz bir parçası olan dar ceketiyle ilgili soruları ise yanıtsız bıraktı.
| 0
| 26
|
Sobaseverler'den Alevli Medya Protestosu Sobaseverler derneği tarafından organize edilen "Sobamı geri verin" başlıklı yürüyüşte 100'lerce sobasever medyayı ve kombi şirketlerini protesto etti. İstanbul valiliğinden alınan izinle Galatasaray Lisesinden başlayan yürüyüşte grubun başını çeken ve kendilerine "Soba Romantikleri" diyen bir grup tarafından soba boruları, çeki çeki odunlar ve kömür çuvalları zorlukla da olsa taksim meydanına kadar taşınabildi. Dernek başkanı Ersin Borucuoğlu bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Borucuoğlu, açıklamasında "Medyada çıkan soba zehirlenmeleri haberlerini şaşkınlıkla okuyoruz. Bir nesil sobayla büyüdü. O zaman hiç böyle haberler yoktu. Şimdi medyayla kombi şirketleri elele vermişler, türk halkını ve mutlu sobalı ev tablosunu yerle bir etmeye çalışıyorlar" sözlerine yer verdi.
| 0
| 27
|
En Büyük Hayali "Bir gün mutlaka Sezen'le çalışmak" Olan Binlerce Genç Şarkıcının İmdadına "Sezen'le İnteraktif Çalışın Seti" Yetişti Sezen Aksu'yu kastederek yıllardır mikrofonlara "Sezen'le çalışmak en büyük hayalim", "Sezen Aksu bizim kraliçemiz, bundan sonraki hedefim onunla biraraya gelmek", "Sevgili Sezen başlı başına bir ekol, buradan kendisini kocaman öpüyorum", "Bir sonraki albümümde umarım sevgili Sezen beni kırmaz ve beraber çalışırız" şeklinde demeçler veren binlerce şarkıcı, genç girişimci Oğuz Şenyuva'ya ilham kaynağı oldu. Piyasadaki bu yoğun "Sevgili Sezen'le çalışma" talebini iyi analiz eden Şenyuva, kendi geliştirdiği "Sezen'le İnteraktif Çalışın" setini bu sabah düzenlediği bir kokteylle basına tanıttı. Türkiye'de Sezen'le çalışma yönünde büyük bir talep olmasına karşın sadece bir tane "Sezen" olduğunu belirten Oğuz Şenyuva, "Hem sevgili Sezen'in çalışma yükünü hafifletmek, hem de genç şarkıcı arkadaşlara yardımcı olmak için bu çalışmayı başlattık. Umarım Türk Müzik Dünyasına yararlı olur" şeklinde konuştu. Sezen Aksu'yla evinizin konforunda çalışma imkanı sunan "Sezen'le İnteraktif Çalışın" seti tam 11 adet interaktif CD'nin yanı sıra, son 30 yılın çıkmış bütün Sezen Aksu şarkıları ve çözümlü soru bankasından oluşuyor. Şimdilik telefondan kredi kartıyla veya hesaba havale yöntemiyle satılan ve ücretsiz kargo hizmetiyle kapınıza kadar getirilen ürün, çok yakında adresinden online olarak da alınabilecek. Sezen Aksu'nun da bu interaktif eğitim ürünlerinden çok memnun kaldığını belirten Şenyuva, yakında piyasaya sürecekleri "15 Dakikada Serdar Ortaç'la Beste Yapalım" setinin de müjdesini verdi.
| 0
| 28
|
Yaklaşan Almancı Akını Öncesi Türkiye Bu Kez Gerçeği Açıkça Söylemeye Kararlı : “Sizde bizi sinir eden bişeyler var” Yazın gelmesi ve okulların tatile girmesiyle birlikte Avrupa’dan gelecek olan gurbetçileri karşılamaya hazırlanan Türkiye, bu kez gerçeği tüm çıplaklığıyla dile getirmek için tek ses tek yürek oldu. Vatandaşlardan gelen yoğun talebi değerlendiren Kültür ve Turizm Bakanlığı, senelik izinlerini Türkiye’de geçirecek olan gurbetçi vatandaşlarımıza yönelik hazırlanan bir bildiriyi bu sabah düzenlenen bir basın toplantısıyla duyurdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı Ferit Kurtel tarafından basına duyurulan bildiride özellikle Almancı vatandaşlarımız muhatap alınırken, Türkiye’nin yıllardır ayıp olmasın diye açıkça dile getiremediği, içine attığı birçok mesele de samimiyetle dile getirildi. “Değerli gurbetçi kardeşlerimiz, özellikle Almancılar, Yıllardır yurt dışında, gurbet elde çalışarak ülkemize hatırı sayılır miktarda döviz kazandırdınız, kazandırıyorsunuz. Öncelikle bunun için bir kez daha teşekkür ederiz. Çok makbule geçti. Ayrıca şimdi artık pek bir anlamı kalmamış da olsa, senelerce sizin getirdiğiniz çikolatalar, walkman’ler, VHS videolar sayesinde birçok vatandaşımız da Avrupa’nın nimetleriyle ilk kez tanışma şansını yakaladı. Onun için de eksik olmayın gerçekten. Bütün bunları söylüyoruz ki nankörlük ettiğimiz düşünülmesin. Bize kazandırdıklarınızın farkındayız, hakkınızı teslim etmiyor değiliz. Lakin şu var değerli Almancılar: Çok açık konuşmak gerekirse yani, nasıl desek tam da bilemiyoruz ama biz Türkiye’de yaşayan vatandaşlar olarak size epey bir süredir biraz gıcık oluyoruz. Açıkçası sizi pek sevmiyoruz, seviyor görünenler de yarı hor görme, yarı kıskançlık hissi içerisinde. Size tam anlatamıyoruz o hissi şu an... Bi görmemişlik mi desek, bi şey var sizde tam adını da koyamıyoruz. Neyse, durum bu yani. Şimdi yanlış anlamazsanız senelerdir içimize dert olan birkaç husus var onları dile getireceğiz: Bir kere burada biz dururken, sizin istediğiniz gibi elinizi kolunuzu sallayarak seyahat edebiliyor olmanıza çok büyük gıcık oluyoruz. Göz var izan var, elimiz yüzümüz sizden düzgün. İki çift laf etmekse, muhabbetin kralı bizde. Hayır yani, sırf sizin yüzünüzden vize alıp Avrupa'ya gidebilsek bile bize de bir acayip bakıyorlar. Artık orada biz yokken napıyorsanız, Almancı olmadığımızı anlatmak için kırk takla atıyoruz. Bir de o saçın sakalın, o kıyafetin hali ne öyle değerli Almancılar? Almanya’da kimse ikaz etmiyor mu sizi ‘Abi böyle olmaz, komik görünüyor’ demiyor mu? Sonra 'Vay efendim Türküz diye Müslümanız diye Alman bizi hor görüyor!’ Hadi Neonazisini falan geçtik ama yani normal Alman da haklı bir yerde arkadaşlar. Durmadan beyaz body’le, fener alayı gibi fosforlu spor ayakkabıyla dolanan adamı hor görmesin ne yapsın? Ki yani Almanlar büyük ihtimalle dünyanın en çirkin giyinen milleti, düşünün artık. Lütfen şu görünüşünüze bir çekidüzen verin yahu. Bak kaç nesil oldu, artık bunu da biz söylemeyelim size... Aslında mesele cahil olmanız falan olsa neyse. Zaten bizim burada da o açıdan durum çok parlak değil. Yalnız sizde, artık nispeten daha iyi para kazandığınız için midir, Avrupa görmüş olmaktan mıdır nedir bir de lüzumsuz kibir gibi bir şey var o cehaletin üstüne. Esas ona çok gıcık oluyoruz galiba. Hele o kendi aranızda Almanca konuşurkenki ‘Batı Avrupa Medeniyeti benim omuzlarımda yükseliyor’ havanız yok mu, o iyice deli ediyor bakın. Bir de iki lafın arasına lüzumsuzca sokuşturduğunuz Almanca sözcükler var tabi. O ‘ah zoo’ ne gözünüzü seveyim? Kaç sene oldu, kaç sene dalga geçtik, hala anlamadınız. Aksanınıza falan bir şey demiyoruz bakın. Hatta onda bir sevimlilik olduğu bile söylenebilir ama yani o aksanla şarkı söylemeye kalkmak? Ne olduğu da belli değil, arabesk rap map karışık bir şeyler. Bakın yıllar önce Cartel’i çıkardınız bağrınızdan. Biz de çok sevdik, bayıla bayıla dinledik söyledik, eyvallah çok teşekkür ederiz. Ama ondan sonra gelenlerin hali ne değerli Almancılar? Sizden görüp burada da MC Hüseyinler, Yaralı Staylalar falan türedi, yok yere Youtube’da aleme rezil olduk. Lütfen o işi de bırakın artık. Dikkat ettiyseniz İsmail YK konusunu hiç açmıyoruz bile. Çok ağır konuşacağız çünkü bir başlarsak. Son olarak birkaç husus daha var onları da belirtelim hazır laf açılmışken: Birincisi o arabaların çoğunun kiralık olduğunu biliyoruz. Böyle şeylere hiç gerek yok inanın. İkincisi, anladık orada bira 1 euro bile değil. Napalım burada pahalı işte. Şimdilik aklımıza gelenler bu kadar. Umarız bizi yanlış anlamadınız, yani gelmeyin demiyoruz tabii yine gelin, ama bunları bilerek, biraz dikkat ederek olursa yani. Teşekkür ederiz. Sonsuza kadar sizin, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı“ (P.S.: Bi de, yaz sonu dönüşte Rafet El Roman'ı da yanınızda götürebilirseniz gerçekten çok makbule geçer. Biraz da sizde dursun.)
| 0
| 29
|
Arkadaşlarının Gazıyla Stand-Up'çı Olmaya Karar Veren Üniversiteli Gencin İlk Gösterisinde Hüzün, Gözyaşı ve Utanç Vardı İstanbul Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü öğrencisi Samet Örgen (22), yanlış arkadaş seçiminin bedelini bozulan psikolojisi ile ödedi. Her nedense çevresinde esprili ve neşeli bir insan olarak bilinen ve sürekli olarak "Abi sen stand-up yapsan millet yıkılır, manyak para kazanırsın" şeklindeki sözlerle yanlış yönlendirilen Örgen, arkadaşlarının desteğiyle çıktığı sahnede ağır bir hezimet yaşarken, psikiyatri uzmanları bu tip vakalara karşı gençleri biraz daha kendilerini bilmeye davet ettiler. Geçtiğimiz salı akşamı Beyoğlu City's Comedy Club'da ilk kez sahne alma şansı bulan Samet Örgen, kendisine ve ağırlıklı olarak arkadaşlarından oluşan yaklaşık 30 kişilik bir seyirci topluluğuna hayatlarının en uzun gecelerinden birini yaşattı. 15-20 saniye kadar süren bir sessizliğin ardından izleyiciye ancak "Eheh, güzel yanıt evet" diyebilen Örgen, Türklerin uzaya çıkması halinde olabilecekler üzerine başarısı daha önce defalarca kanıtlanmış öykülerden birini anlatarak şovuna devam etmeye çalıştıysa da, bu konuda yapılabilecek bütün esprilerin 5 yıl kadar önce tüketilmiş olması nedeniyle beklediği verimi alamadı. "Samet zaten ilk 5-10 dakikanın ardından titremeye başlamıştı. Onu o halde gördükçe bırakın gülmeyi, neredeyse ağlayacaktık. O kadar çaresizdi ki bir ara Karadeniz şivesiyle fıkra anlatacak kadar düştü. Zaten hemen sonra da sahneden pat diye bir ses geldi. Koştuk eline yüzüne kolonya falan sürdük, konuşturmaya çalıştık ama nafile. O günden beri henüz tek bir kelime etmiş değil. Hepimize boş gözlerle bakıyor..." Yaşanan bu gelişmelerin ardından talihsiz genç Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniği'nde müşahade altına alınırken, Samet'in tekrar insanlarla sağlıklı iletişim kurabilir hale gelmesi için uzun ve zorlu bir tedavi sürecine ihtiyacı olduğu öğrenildi. Konuyla ilgili basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Başkanı Prof. Dr. Elif Saydın, özellikle son 10 yılda bu tip vakalara sıkça rastladıklarını belirterek, stand-up'çı olmak için sahneye çıkıp hüsrana uğrayan yüzlerce gencin geçtiği aşamaları şöyle özetledi: 1. Hesaplama: Espriye ortamda kaç kişinin güldüğünü suratlara hızla bakarak tespit. 2. Pekiştirme: Her espriye gülen arkadaşa veya arkadaşlara yönelme. 3. Gerçeklik algısının yitimi: Arkadaşlardan gelen "Abi sen kesin stand-up yapmalısın yaa” telkinleriyle gerçeklik algısının ortadan kalkması. 4. İmaj: Siyah tişört ve pantolon için pazar araştırması. 5. Gösteri: Ağırlıklı olarak arkadaşların oluşturduğu bir seyirci grubuna yönelik başarısız bir şov. 6. Hüsran: Bizden alınan randevu. “Esprili kişilik zekâ belirtisidir”, “Senin kesin sahneye çıkman gerek. Bence yaparsın” benzeri, kişiyi yanlış yönde ve gereksizce motive eden cümlelerden kaçınmak gerektiğini belirten Saydın, en tehlikeli eşiğin “Aynı Cem Yılmaz” fikrinin empoze edilmesi olduğunun altını çizdi. Bilhassa Türkleri Holywood veya çizgi roman karakterleriyle kıyaslayarak yapılan mizahın hüsranı tetiklemeye müsait bir anlayışı temsil ettiğini ifade eden Saydın, son olarak şu önemli mesajı verdi: “Arkadaş ortamında ‘esprili’ olarak tanınan gençler lütfen büyük hayallere kapılmasınlar. Yaptığımız yüz yüze görüşmelerden ortaya çıkan sonuç açık ve net: Baş belası bir depresyon.”
| 0
| 30
|
İnternet Milyoneri Türk Gencinin İmrendiren Başarı Hikayesi Büyük ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışan Türk ekonomisinin krizden güçlenerek çıkan isimlerinden Ersin Özbükey, spam mailler ile başladığı iş hayatındaki serüvenini TÜSİAD aylık değerlendirme toplantısında anlatarak genç girişimcilerin ilham kaynağı oldu. TÜSİAD Aylık Değerlendirme Toplantısı'nda söz alan Ersin Özbükey, her bireyinin servet ve refah içerisinde yaşadığı bir toplumun hayal olmadığını belirtti. Henüz 23 yaşında bir öğrenci olarak nasıl 500 milyon doları aşan bir servete sahip olduğunu soran basın mensuplarını yanıtlayan Ersin Özbükey, işin sırrının fırsatları görüp doğru şekilde değerlendirmek olduğunun altını çizdi. Sözlerine "Bundan 2 yıl önce ben de her üniversiteli gibi vaktimi internette geçiriyor, msn'de ve bilumum forum sitelerinde vakit öldürüyordum. Bir gün bir sitede 'Tıklayın ve 1000$ kazanın' şeklinde bir yazı gözüme çarptı. Tıkladım ve hayatım değişti." şeklinde devam eden Özbükey, doğru zamanda doğru yerde olmanın önemini de gözler önüne serdi. "Kimlik bilgilerimi ve banka hesap numaramı girdikten birkaç saat sonra 1000 dolar hesabıma yatmıştı bile. İnanılmaz bir duyguydu bu, ilk paramı kazanmıştım. Artık site site geziyor; kâh soru bilerek, kâh adama barfiks çektirerek paraya para demiyordum..." diyerek başarı hikayesini anlatmaya devam eden Özbükey "Bir zaman sonra posta kutumda Microsoft'un servetini dağıttığı haberini okudum. Maili listemdeki 10000 kişiyle paylaştığımda, para su gibi akmaya başladı. Hala da o maillerden dolayı hesabıma para yatar." açıklaması ile de Microsoft ile yaptığı iş ortaklığından duyduğu memnuniyeti gizleyemedi. Asıl voliyi ise Nijerya'dan vurduğunu belirten genç milyoner "Nijerya'nın devrik prensi Akela Tubutu, sahibi olduğu serveti dışarı çıkarabilmek için ortak arıyordu. Şansa bakın ki dünyadaki o kadar insan arasından beni bulup mail atmış. Hesap bilgilerim ve 20000 dolar karşılığında 100 milyon dolar teklif etti, ben de tabii ki kabul ettim. Bundan bir ay sonra, 100 milyon dolar hesabımdaydı." diyerek "dünyada keşfedilmemiş pazar kalmadı" önyargısını nasıl kırdığını ispat etti. Halen internet girişimciliğine devam eden Türkiye'nin en genç milyoneri, artık gelen fırsat maillerine yetişemediği için 50 kişilik bir kadro çalıştırmaya başladığını ifade etti. Hayır işlerinden de geri kalmayan Özbükey, lösemili çocuklar, kanser hastaları ve depremzedeler için her gün binlerce kişiye mail forward etmeyi ihmal etmiyor.
| 0
| 31
|
Özlem Yurtseven'in Facebook'tan Gerçek Zamanlı Olarak Takip Edilen Aşk Hayatında Sezon Finali Heyecanı Özel bir okulda İngilizce öğretmeni olarak çalışan Özlem Yurtseven'in (28), Facebook'taki paylaşımları sayesinde arkadaş listesindeki 317 kişi tarafından gerçek zamanlı olarak takip edilen aşk hayatı, televizyon dizilerini aratmayan bir sezon finaline doğru gidiyor. Önceki ilişkisi 14 ay önce sona eren Yurtseven'in (28), söz konusu dönemde yaşadığı yalnızlık, umut, hüzün, aşk, özlem ve hayal kırıklığı gibi duyguları ifade eden paylaşımları takipçilerinden yoğun ilgi görürken, son olarak paylaştığı "Giden gitmiştir, gittiği gün bitmiştir - Can Yücel" iletisine yapılan 64 yorumla birlikte heyecan doruğa ulaşmış durumda. Özlem'in sıkı takipçilerinden, Adıyaman Şükrü Güven İlkokulu'ndan sınıf arkadaşı Efruz Kocaalp, aynı zamanda bu heyecanlı dönemin en yakın tanıklarından. Özlem'i en son 2 sene önce ortak bir arkadaşının düğününde gören Kocaalp, "O düğün öncesinde de 15 sene boyunca hiç görüşmemiştik. Oradaki muhabbetimiz ertesinde çekinerek de olsa Facebook'ta arkadaş olarak ekledim kendisini. 2 kere mesajlaştığımız ve bir kere paylaştığım bir videoyu beğenen Özlem'le başka da bir münasebetimiz olmamıştı. Açıkçası yıllar sonra Facebook'ta bulduğum ve ilk hevesle bir mesajlaştıktan sonra, ortak hiçbir noktamız olmadığını farkederek uzaklaştığım diğer Facebook arkadaşlarımdan bir farkı yoktu benim için. Ta ki o aşk hikayesi başlayana kadar..." sözleriyle kendisini gerçek bir Özlem fanatiği yapan süreci özetledi. Özlem'in yazdığı iletiler, anlamlı şarkı sözleri ilk başta Kocaalp'in hoşuna gittiyse de sonrasında olay hızla baygınlık verici bir noktaya gelmiş. "Açıkçası pek sağlıklı bir ruh halinde değildi o ara Özlem. Hatta bir çeşit manik depresyon yaşıyordu" diyen Kocaalp, şöyle devam ediyor: "Yarım saat arayla önce 'Bir dostu olmalı insanın' adlı Can Yücel şiirini paylaşarak yalnızlıktan bunaldığını belli ediyor, sonra coşup 'İlişkisi yok ama mutlu :)' diye bir gruba üye oluyordu. Bir melankolik Sezen Aksu şarkısı, bir atarlı giderli Demet Akalın şarkısı paylaşıyordu. Özlem'i engellemeyi hatta silmeyi düşündüğüm o günlerin birinde yaptığı kalp işareti ve sonundaki gülümseme bir anda olayı bambaşka bir boyuta taşıdı. Evet, galiba sonunda birini bulmuştu..." Kalp ve gülümsemeden sonra, genelde yalnızlık temalı karamsar iletiler paylaşan Özlem'in profiline bir bahar havası hakim olurken, yakın arkadaşlarıyla ne hakkında olduğu anlaşılmayan gizemli yazışma ve gülüşmeler de Efruz Kocaalp'in merakının iyice artmasına neden olmuş. Bir ay kadar sonra Özlem ilişki durumunu değiştirerek "Hüseyin Kolatlı ile birlikte" yapınca esas oğlanımız da nihayet belli etmiş kendini. Kocaalp, gizem perdesinin aralanmasının ardından yaşananları ise şöyle anlatıyor: "Allahtan profil fotoları kilitli değildi. Girdim uzun uzun inceledim. Allah için yani yakışıklı bir çocuktu ama her an Özlem'i aldatabilirmiş gibi bir tipi de vardı. Bu şüphemi kendime saklayarak gelişmeleri gün be gün takip etmeye devam ettim. Özlem daha sonra Hüseyin'in en yakın arkadaşı Mevlüt'ü arkadaş olarak ekledi. Belli ki arkadaşlarıyla tanıştırıyorlardı birbirlerini. Mevlüt'ün yaptığı yorumlar onun gayet efendi biri olduğunu gösteriyordu. Ama ne yalan söyleyeyim, daha ilk günden o çocukla Özlem arasında bir şeyler olacağı benim içime doğmuştu. Ben böyle şeyleri hissederim..." Özlem'in "ooooofffff" ve "!!!!!!!!!!" iletilerinde Mevlüt'ün hiçbir art niyet olmadan, sadece yakın bir arkadaş olarak ortamı sakinleştirmek adına yapması gereken yorumları yaptığını belirten Kocaalp, "erkeklerin hepsi aynı!!!" iletisinin ardından yaşananları ise şöyle anlatıyor: "Hüseyin'in vereceği cevabı ve olayın ne olduğunu merak ederken Mevlüt'ün 'bütün erkekleri bir tutma, Hüseyin'in yaptığına ben de kızdım' demesi olayları iyice çetrefilli hale getirmişti. Hüseyin ne yapmıştı ve Mevlüt'ün amacı neydi? Zaten fazla vakit geçmeden Özlem de ilişki durumunu 'İlişkim Yok" yapıverdi. Hemen girip Hüseyin'in de arkadaş listesine baktım: Evet Mevlüt artık o yoktu o listede. Peki ya şimdi ne olacaktı?" Özlem'in "İlişki yok" durumunu beğenenler ve yorum yapanlar sayesinde tek takipçinin kendisi olmadığını görerek mutlu olduğunu söyleyen Kocaalp, kendisiyle birlikte Özlem'in ilişki durumunu takip eden aşağı yukarı 300 kişi civarında sadık bir izleyici kitlesi olduğunu söylüyor. Şu an Hüseyinciler ve Mevlütçüler olarak bölünen takipçiler arasında zaman zaman sert tartışmalar yaşanırken, bütün gözler bu akşam yazacağı ileti için Özlem'in profiline çevrilmiş durumda. Kendisinin de bir Mevlüt taraftarı olduğunu gururla ifade eden Kocaalp, "Özlem'in bu akşam yazacakları gerçekten bir sezon finali niteliğinde. Hüseyin'le barışacaklar mı, yoksa yakın arkadaş Mevlüt Özlem'e açılacak mı, ya da Özlem hepimizi şaşırtacak mı merakla bekliyoruz" diyerek anlatıyor yaşadığı heyecanı Okulların tatile girmesi ile pazar günü memleketine gideceği öğrenilen Özlem Yurtseven'in tatil boyunca Facebook hesabını kapatacağı söylentileri, bu akşamki iletinin önemi daha da artarken, tatil dönüşü olabilecekler üzerine sıkı takipçilerinin yaşadığı gergin bekleyiş devam ediyor.
| 0
| 32
|
Yazlıkta Sular Durulmuyor: Engin'le Simge'nin Çıkmaya Başlaması Tüm Dengeleri Alt Üst Etti... Tekirdağ ilinin şirin tatil beldesi Kumbağ, ardı ardına yaşanan sıcak gelişmelerin ardından yine gergin günler geçiriyor. Haziran ayının ortasından itibaren yazlık, mokamp ve devremülklerine yerleşen gençler kendi aralarında büyük bir süratle dostluk, aşk, küslük ilişkileri kurarlarken, bölgedeki hassas dengeler bu sabah Engin ve Simge cephesinden gelen yeni bir haberle bir kez daha alt üst oldu. Bölge henüz geçen haftanın "Simge biraz sinsi mi?" ve "Cüneyt herkese hesap takıyor" krizlerinin yaralarını sarmaya çalışırken, düzgün fizikleri ve güler yüzleriyle zirveye oynayan Engin'le Simge'nin çıkmaya başlamasıyla belde halkı, bu sabah adeta yeni bir Kumbağ'a uyandı. Bu sene üniversite sınavlarına ikinci kez girmeye hazırlanan ve modifiye arabasıyla bölgede önemli bir role sahip olan Engin ve sarı saçları, akademik başarısı ve son moda kıyafetleriyle kızlar arasında lider konumundaki Simge arasındaki yakınlaşma, bölgedeki ilişkilerin tekrar gerilmesine neden olurken, ani gelişme Derya, Beril ve Simge'den oluşan lider kız grubu arasında adeta deprem etkisi yarattı. Bilindiği gibi Engin, 2 yaz önce Simge'nin şu an kankası konumunda bulunan Derya ile oldukça fırtınalı bir ilişki yaşamıştı. Sıcak gelişmeyi bu sabaha karşı haber alan ve kendi aralarında 3 saat kadar süren bir telefon görüşmesiyle durum değerlendirmesinde bulunan Derya ve Beril, daha sonra sahilde bir araya gelerek krizden çıkış için çözüm yolu arayışına girdiler. Bir buçuk kilo japon çekirdeği eşliğinde gerçekleştirilen zirvede gerilimi basına yansıtmamaya çalışan ikili, yaptıkları kısa bir açıklamayla şimdilik sadece gelişmeleri izlemekle yetineceklerini ifade ettiler. Dört katlı villada yaşaması ve 28 adet taşlı kota sahip olması sebebiyle oturduğu sitenin ikinci dişi lideri konumunda bulunan Beril, "Bi defa yani her şeyden önce Engin sahici bir çocuk. Ben kesinlikle bu olayda onun bir art niyeti olduğunu düşünmmüyorum. Karşılıklı bir hoşlanma olabilir ama Simge'nin yani ne olursa olsun biraz daha dikkatli olması gerekiyordu. Bu kız (Derya) kaç ay ağladı o çocuğun arkasından bunu en iyi Simge biliyor" sözleriyle yaşadığı hayalkırıklığını dile getirdi Beril'in ardından söz alan Derya, öncelikle o ara köpeğini yeni kaybetmiş olması nedeniyle hassas bir dönemden geçtiğini vurgulayarak "Yoksa yani ne ağlıycam onun arkasından. Bana attığı mesajları saklasaydım keşke de kim kimin arkasından ağlamış görseydiniz. Neyse yani Allah yolunu açık etsin..." sözleriyle duruma açıklık getirdi. Engin'in Simge'yle çıkması konusunda bir yorumda bulunmak istemediğini belirten Beril, "Bu onların özelidir, beni alakadar etmez. Neticede burada kim kimin ne olduğunu biliyor. Benim garibime giden olay Engin'in daha önce Ferhat'a 'Bu sene çalışmaya kilitleniyorum ya İTÜ ya ODTÜ kesin, duygusal işlere vaktim yok' açıklamasını yapmış olması. Hayır yani o zaman demezler mi adama bu nedir diye. Neyse canım bana ne zaten" diyerek ekledi "Beril senle de konuşucaz sonra..." Bir süre önce saçlarını aynı Simge gibi kestirdiği için eleştiri oklarının hedefi haline gelen Elif ise, durumu evinin balkonundan değerlendirdi. "Biz Simge'nin Yalçın'dan hoşlandığını düşünüyorduk çünkü Simge bir kere Yalçın'a kahve falı bakmıştı ve uzun sarışın bir kız görmüştü. Yalçın da geçen yaz bi kere Simge'nin çıktığı var mı diye benim ağzımı aramıştı. Fakat gece olanlarla düşünüldüğünde şu an bambaşka bir tabloya bakıyoruz. Artık hiçbir şey aynı olmayacak, acaba Cumartesi günü olan piknik planı yattı mı şimdi?" diyerek yazın ilk çeyreğinde öngörülen planlara dair şüphelerini belirtti. Gelişmeler hakkındaki açıklamasını saat 8'deki halı saha maçının öncesinde yapacağını belirten Engin, sahaya yarım saat geç ve hafif sarhoş gelerek yaşanan krizin boyutlarını gözler önüne serdi. Park ettiği arabasına yaslanarak gelişmelerden samimiyetle bahseden genç adam, "Yani Simge çok tatlı bir kız. Nasıl desem, diğerlerinden çok farklı. Mesela futbol seviyormuş ben bunu hiç bilmiyordum ve direk etkilendim. Orada bir etkileşme oldu, biz buna isim koymuş ya da koymamış olabiliriz bir şey demek istemiyorum" şeklinde kısa bir açıklamayla yetindi. Uzmanlar, Engin'in muğlak ifadelerinin, piyasaların etkilenmemesi için alınan bir önlem olduğunu, kesin açıklamanın büyük ihtimalle Cuma günü mesai bitiminden sonra geleceğini belirttiler. Engin kanadından tatmin edici bir açıklama gelmemesi üzerine gözlerin çevrildiği Engin'in en yakın arkadaşı Alper ise "Biz Yalçın cephesinden gelecek sert bir tepkiden... çekiniyoruz demeyeyim biz bir şeyden çekinmeyiz de, yani tadımız kaçmasın sonuç olarak üç ay buradayız." diyerek taraflara itidal çağrısında bulundu. Konu hakkında Elif'in de açıklama yaptığını öğrenmesi üzerine adeta gözleri aydınlanan Alper, "Az önce evinden bisikletle geçtim ama göremedim, ailesiyle yemeğe gitti diye düşünmüştüm. Demek bu hafta da burada. O çok farklı bir kız ama Beril onu çok etkiliyor..." diyerek bölgenin önümüzdeki dönem yeni sıcak gelişmelere sahne olacağının sinyallerini verdi.
| 0
| 33
|
Emekli AVM Güvenlik Görevlisi, "Dedektör ve Üniforma - Nasıl Sindirildik?" Adlı Kitabıyla, Gizli Kalmış Pek Çok Olayın Perde Arkasını Araladı Geçtiğimiz yıl bir alışveriş merkezinden emekli olan güvenlik görevlisi Seyit Ardıl (62), 25 yılını verdiği mesleğinin iç yüzünü ve Türkiye'nin bölgesel gerçeklerini kaleme aldığı "Dedektör ve Üniforma - Nasıl sindirildik?" adlı kitabını bu sabah düzenlediği bir basın toplantısıyla tanıttı. Kitapta, idealist bir güvenlik görevlisi olarak maruz kaldığı baskıları, AVM'deki bir takım derin yapılanmaları ve bunların yakın dönem Türkiye'sinde yaşanan bazı önemli olaylarla olan ilişkisini oldukça çarpıcı bir biçimde dile getiren Ardıl, "Can güvenliğim pahasına da olsa bildiğim her şeyi yazdım. İnşallah, bu kitap bazı gerçeklerin açığa çıkmasına yardımcı olur" diyerek savcıları göreve davet etti. İstanbul Mecidiyeköy'deki bir alışveriş merkezinde, aralıksız 25 yıl boyunca güvenlik görevlisi olarak çalışan Ardıl, basın toplantısına mesleğe adım attığı ilk gün yaşadıklarını aktararak başladı. Büyük bir sadakatle bağlı olduğu görevinin henüz ilk gününde, AVM'nin kendisi ve arkadaşlarını sadece birer güvenlik görevlisi olarak işe almadığını farkeden Seyit Ardıl, o gün yaşananları şu sözlerle özetledi: "Göreve başladığım ilk yıllarda benim kısım şefim olan, çok sevdiğimiz bir abimiz vardı. Kendisi şu anda da büyük bir AVM'nin kat temizlik işleri şefliği görevini yönetiyor. İlk girdiğimiz gün, arkadaşlarımızla bizi bir odaya alıp, 'Çocuklar; bugüne kadar öğrendiğiniz her şeyi unutun' demişti. 'AVM, Türkiye'nin küçük bir modelidir. Burada her şeyi yeniden öğreneceksiniz...' O gün belki tam olarak hakkıyla anlamamıştık ne demek istediğini ama şimdi artık her şey daha net. Herkes görebiliyor bu kirli savaşı, bundan kimlerin nemalandığını..." Zamanla işlerin tam da öyle beklediği gibi yürümediğini ifade eden emekli güvenlik görevlisi, teşkilattaki bazı çürük elmaları üzülerek fark ettiğini ve ne yazık ki kendisinin de bu süreçte sindirildiğini belirtti. Emekli olmasının ardından yaşadıklarını tüm çıplaklığı ile yazmak için hemen çalışmalara başladığını belirten Ardıl'ın kitabı "Dedektör ve Üniforma - Nasıl Sindirildik?"´teki bazı önemli ayrıntılar şu şekilde: "O cinayetin işlendiği gün, biz yine kat güvenlikten arkadaşlarla görevdeydik. Kapalı otopark girişindeki bariyeri kaldırıp indirmek, arabaların altından yalandan ayna geçirmek gibi vazifeler yapıyorduk. Pat diye bir ses geldi Halaskargazi yönünden. İnsanlar koşuşturmaya başladı..." "Bir süre sonra o taraftan bizim AVM'ye doğru gelen 2 kişi gördük. Biri sarı yağmurluklu, orta yaşlı bir erkek, diğeri ise daha ufak, 12-13 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Bu ikili bizim güvenlik kameralarımızı takip edenlere tanıdık gelecektir. Kendileri daha önce de sık sık, özellikle haftasonları gelirlerdi. 'Bunlar bir keşif gezisi olabilir' diye yönetime görüş bildirdik. Maalesef o da takip edilmeyen, hasıraltı edilen pek çok ipucundan biri oldu..." "AVM bünyesinde sonuna kadar güvendiğim birkaç vazife arkadaşıma bu olayı anlattım. Onlar da takip etmek gerektiği, çok haklı olabileceğim yönünde görüş bildirdiler. Maalesef, sonradan yürütülen soruşturmada güvenlik ve temizlik müdürünün odasında, 'Ne bilelim müdürüm, manyak manyak konuşup duruyo bu hep, başımızdan gitsin diye öyle dedik' şeklinde ifadeleri oldu. Gözleri korkutulmuştu..." Türkiye'nin Arap ülkeleri ve israil'le olan inişli çıkışlı ilişkileri hakkında gizli kalmış gerçeklere de ayrı bir bölümde değinilen kitapta, özellikle Mavi Marmara olayı ve bunun AVM'deki yansımaları üzerine şaşırtıcı bilgiler var. "O gemi olayından sonra, çok büyük değişimler yaşandı. Dışişleri ile İsrail arasında bir mekik diplomasi ve iplerin kopma noktasına geldiği dönemde, bazı kilit isimler çok büyük rol oynadı. Misal, Kıvanç Tatlıtuğ'lu filan dizilerin de gazıyla, o da o gemi işiyle birleşince bizim AVM silme arap doldu. Har vurup, harman savurdular. O dönem mağazalara giren para nereye aktarıldı? Kimlerin cebi doldu? Bunlar hep sorulması gereken sorulardı ancak maalesef bugüne kadar kimse cesaret edemedi..." ifadeleri yer alıyor. Çeçenistan olayları ve Rusya ile yaşanan doğalgaz krizine tam iki bölüm ayrılan kitapta bu konularda da çarpıcı iddialara yer verilmekte. Dönemin gizli kalmış tanıklarından Ardıl, "Çeçen olaylarının Moskova'ya kadar taşındığı bir dönemde, Rusya ile doğalgaz krizi yaşanması bir tesadüf değil tam aksine büyük bir planın parçasıydı" derken, bazı batılı ülkelerin bu konudaki yaklaşımının doğru değerlendirilmediğini ifade ediyor. Kitapta, olayların gerçekleştiği dönemde veya öncesinde, AVM'nin kapısından giren ilaç için bir tane dahi Çeçen'in olmadığı iddia edilirken, "Gerçi olayların öncesinde AVM'ye Çeçen giriyor muydu onu da tam bilemiyoruz çünkü girenlerin tabiyetleri özellikle gizli tutuldu. Ön kapıda pasaport sormaya kalktığım birkaç sefer yukardan uyarı alınca, sistemin içerisindeki bozulmanın nasıl da örümcek ağı gibi yayıldığını anladım. Daha sonra ben ve birkaç idealist arkadaş, o tip soruşturmaları kendi insiyatifimizle, gizlice yürütme yoluna gittik. Bunları tamamen, 'Bu gelenler kimdir, nedir, yemek katında düzenlenen buluşmalar kimin adına, kim tarafından ve kimle yürütülüyor' sorularına cevap aramak için yaptık. Nitekim sonunda detaylı bir dosya hazırladık ancak müdüriyete sunduğumuzda maalesef bunlar da hasıraltı edildi. 'Allaan manyakları! Sağda solda müşteriye böyle dosya tuttuğunuzu söylemeyin bu sefer sizi biz bile kurtaramayız' gibi bir yaklaşımla karşılaştık..." şeklindeki ifadeler ise oldukça dikkat çekici. Konuşmasında, yazdığı bu kitap yüzünden hayatının tehlikede olduğunu da dile getiren Seyit Ardıl "Arı kovanına çomak soktuğumun farkındayım ancak hiç değilse artık vicdanım rahat" diyerek çocuklarına tertemiz bir miras bırakmanın kendisi için her şeyden daha önemli olduğunu da sözlerine ekledi. Son olarak savcıları da göreve çağıran Ardıl, "Bu kitapta yazılanlar bir ihbar olarak kabul edilmeli ve gerekli işlemler en kısa zamanda yapılmalıdır" diyerek kameralar önünde suç duyurusunda bulundu.
| 0
| 34
|
Modern Tıbba ''Psikolojik kaynaklıdır, stresten uzak durun geçer'' Yöntemini Kazandıran Prof. Schumann'a, Psikiyatri Camiasından Büyük Onur Bu yıl Viyana'da düzenlenen 9. Uluslararası Psikiyatri Kongresinin onur konuğu, ünlü Alman Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Heinrich Schumann idi. 1982 yılında bulduğu "Bi şeyiniz yoktur, psikolojiktir" metodu ile aynı yıl Nobel ödülüne layık görülen Schumann, başta psikiyatri olmak üzere modern tıbbın hemen her alanına önemli bir katkıda bulunmuştu. Geçtiğimiz gün Viyana'da başlayan 9. Uluslararası Psikiyatri kongresinin açılış töreninde "yaşam boyu başarı" ödülüne layık görülen Prof. Schumann, ödülünü Dünya Psikiyatri Birliği Başkanı William Harrisburg'un elinden aldı. 1982'de dünya literatürüne kattığı "Psikolojiktir, stresten uzak durun" tedavi metodu ile modern tıpta bir devrim yaratan, dünyadaki tüm sağlık çalışanlarını teşhis, tedavi, hasta takibi gibi can sıkıcı sorunlardan kurtaran Schumann'la ilgili olarak "O sadece biz psikiyatristlerin değil, bütün bir tıp camiasının kahramınıdır" diyen Harrisburg'un konuşması sırasında salonda duygu oldu anlar yaşandı. Sözlerine öncelikle, her hastalığa uygulanabilen ve hastanelerdeki yatan hasta oranını %67 azaltan "Bişeyiniz yok, tamamen psikolojik" adlı tedavi metodu için Schumann'a teşekkür ederek başlayan Harrisburg, "Bu ödülü dünyanın tüm psikolog ve psikiyatristleri adına kendisine takdim etmek benim için büyük bir onur. Bugün elimiz ekmek tutuyorsa, 'Cumaya çek ödemesi var, ya nasip' demeden yarınlara umutla bakabiliyorsak, bunu şu anda karşınızda gördüğünüz bu büyük insan sayesinde başarabiliyoruz." diyerek şöyle devam etti: "Heinrich Schumann'ın çalışmalarından önceki karanlık günlerde, gerçek akıl hastalarıyla uğraşmak zorunda kalan, çekinilen, horgörülen, 'deli doktoru' gibi çirkin sıfatlarla anılan bir zümreyken, şu anda toplumsal saygınlığa kavuşmuş, gittiği yerde lafı sözü dinlenen insanlar haline geldik. Dün bize deli doktoru diyenler, bugün sevgilisinden ayrıldığında, işte patrondan zılgıt yediğinde, evladına laf söz geçiremediğinde elde sağlık karnesiyle kapımızda bitiyorlarsa, 45 dakikalık seans için bir uçak bileti parasını gözlerini kırpmadan verebiliyorlarsa ve bizler iki 'Hmm hmmm', bir Xanax'la yedi sülalemizi ihya edebiliyorsak, bu biraz da Sayın Schumann'ın sayesindedir." Eskiden bir ortamda mesleğini soranlara "Doktor" deyip sonra lafı gürültüye getirmek zorunda kalan psikiyatrist camiasının, bugün mesleki titrini bırak utanmayı, bir onur nişanı olarak taşıdığını ifade eden Harrisburg'un, "Sayın Schumann'ın çalışmaları ile 'psikiyatr' etiketi, bugün toplumsal statü olarak nihayet 'astronot' veya 'devlet eski bakanı' gibi sıfatların yanında hakettiği yere kavuştu. Bu sayede sırf benim 30 senede kırdığım cevizleri sıralasanız buradan Kopenhag'a yol olur, artık hesabını siz yapın." sözleri salonda dakikalarca alkışlanırken, bazı katılımcıların göz yaşlarına hakim olamadıkları görüldü. İlerleyen yaşı nedeniyle sahnede güçlükle ayakta duran Prof. Schumann da, törende yaptığı kısa bir konuşma ile farklı bir branşta uzmanlığı olmasına rağmen kendisini bu önemli ödüle layık gören Psikiyatri camiasına teşekkür etti. 1982'nin sıcak bir yaz öğleden sonrası, klinikte hasta bakmaktan bunalmışken tesadüfen bulduğu "bi şeyiniz yoktur, psikolojiktir" metodunun bu derece başarılı olmasını beklemediğini açık yüreklilikle ifade eden Schumann, konuklara şu sözlerle veda etti: "O zamanlar daha Frankfurt Devlet Hastanes'inde intern'düm ben. Uzmanlık sınavına çalışmak için biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı ama kapıda yığılan hastalar yüzünden kitabın yüzünü açamıyordum. Gelen bir hastayı başımdan savmak için öylesine "psikolojiktir, fazla her şeyi kafaya takmayın geçer" deyiverdim. İşe yaradığını görmek beni de çok şaşırtmıştı. O gün 2 saat içinde 90 kadar hastayı bu şekilde yollayarak kendi işime gücüme baktım. Nitekim KBB'yi de o sayede kazandım zaten. Çalışmalarım sayesinde psikiyatri camiasının ihya olması ise beklemediğim bir sonuç oldu. Neyse yine de Allah bereket versin tabii, güle güle harcayın..."
| 0
| 35
|
Kişisel Gelişim Kitaplarıyla Başarıya Ulaşabilen İlk Ofis Çalışanı, Başarısının Sırrını Paylaştı: "Kişisel gelişim kitabı yazın" İlk kitabı "Ofisteki Dahi-Kendini Keşfet" ile büyük ilgi gören Kişisel Gelişim Uzmanı Candaş Ataman, kitabının 20. baskısı şerefine düzenlenen imza gününde okurlarıyla buluştu. Geçen seneye kadar kendisinin de kişisel gelişim, etkili iletişim, insanları tanıma ve etkileme bilmemnesi gibi kitaplara para döken sıradan bir ofis çalışanı olduğunu belirten 34 yaşındaki genç yazar, "Yaklaşık 10 yıl süren bu içsel yolculuğumun ve kendimi tanıma sürecimin sonunda ne içimdeki çocuğa ulaşmayı ne de gizli enerjimi ortaya çıkıp kariyerimde yükselebilmeyi başarabildim. Sinirden kitapları yakmaya kalktığım bir akşam eşim bana 'Yapma Candaş, onlara dünya kadar para saydın, yazık günahtır' diyerek beni durdurmaya kalkınca kafamda bir ışık yandı..." sözleriyle kendisini zirveye taşıyan ilk kitabının ortaya çıkış öyküsünü anlattı. Her şeyin bundan 10 sene önce başladığını söyleyen başarılı insan Candaş Ataman, "5 adımda liderliğe giden yol" adlı seminerle çıktığı yolculuğun tüm ayrıntılarını okurlarıyla paylaştı. O seminerin ardından, taş çatlasın en fazla 6-7 adımda zirveye çıkacağına ikna olduğunu belirten Ataman "Belki o 6-7 adım konusunda yanıldım, içsel yolculuğum tahmin ettiğimden fazla sürmüş de olabilir. Hatta bu süreçte bazen umutsuzluğa düştüğüm zamanlar bile oldu ancak her şeye rağmen pozitif düşünerek, evrenin benim için iyi bir planı olduğuna inancımı sürdürerek ve tabii biraz da şans ile işte şimdi olduğum noktaya kadar geldim. Daha ilk kitabımda çok güzel bir satış rakamına ulaştım ve çok şükür iyi de para kazandım. Şimdilik anca bugüne kadar yaptığım masrafı çıkarmış olsam da, bundan sonraki kitabımla kar etmeye de başlıycam inşallah" diyerek düşünce gücü ile başardıklarını ortaya koydu. "Pembe kömür", "Lehman Brothers’tan piyasada ayakta kalmanın yolları", "Kaç beden dili biliyorsunuz?", "Düşünce gücüyle düşünme" gibi birçok yayına servet ödemekten çekinmediğini ve başarıya giden yolda kimsenin masraftan kaçmaması gerektiğinin altını çizen Ataman, 32 lira değerindeki imzalı kitabını almaya gelen hayranlarına hikayesini anlatmaya şu şekilde devam etti: "Ben de bir zamanlar, sabah 8 akşam 6 bir ofiste çalışan sıradan bir beyaz yakalıydım. Basit bir satın alma elemanı iken tanıştığım kişisel gelişim mucizesiyle önce kendime hedef koydum, sonra da o hedefe doğru emin adımlarla yürüdüm. Amacım belliydi, en kısa süre içinde satın alma müdürü olacaktım. Artık fazla düşünmekten ya da aşırı konsantrasyondan mı nedir bir türlü varamadım o hedefe. Zaten daha bu işlerle uğraşıp da bir şey olanı görmemiştim ömrü hayatımda. Ama işte tam da her şeye lanet edip, evdeki kitapları yakmak üzereyken kitaplıktaki en ucuz gelişim kitabının 20 lira olduğunu farketmemle kafamda birden ışık yandı. Hemen kaba bir hesap yaptım, şu kitabın aynısını ben yazsam, şu kadar olsa, şu kadar satsa diye falan derken, hiç vakit kaybetmeden bilgisayarımın başına geçtim. Hayat öyle bilinmezlerle doludur ki bazen her şeyden vazgeçerken o sana gülümseyerek sürprizini sunar: Evet, ben artık bir yazar olmalıydım." Yaşadığı ani aydınlanmanın ardından bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde biraz kendi tecrübelerini aktararak, çoğunlukla da okuduğu kitaplardaki önemli detayları copy-paste ederek ilk eserini tamamladığını anlatan Ataman, Ofisteki Dahi'nin bizzat kendisi olduğunu da söylemekten çekinmedi. Tüm bunların, uzun yıllardır gösterdiği emeklerin karşılığı olduğunu da kaydeden genç yazar, "Her sabah kalkar kalkmaz aynaya bakıp gülümseyerek, hiç tanımadığın insanlara günaydın diyerek, konuşurken karşımdakinin omzuna dokunarak, ofiste iş yapmak yerine %100 düşünmeye çalışarak geçen zorlu günler neyse ki bir şeye yaradı" sözleriyle emeklerinin heba olmamasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Okurlarından birinin "Candaş Bey, ben de bir gün aniden ofisteki dahi, yani bir Candaş Ataman olabilcek miyim?" şeklindeki sorusunu ise gülümseyerek karşılayan Ataman "Eğer bu işe yıllarınızı verirseniz illa ki bir şey olursunuz hanfendi. Hiç olmadı siz de bir kitap çıkarırsınız belki bir gün, kimbilir..." şeklindeki cevabıyla, başarısının sırrını da paylaşmış oldu. Okurlarının sorularının ardından Candaş Bey'in kendi başından geçmiş gibi anlattığı ilginç anektodlarla devam eden imza günü, yazarın okurlarına "Ofisteki Dahi- Hedef Odaklılık ve Bir şeyler Daha" adlı kitabının müjdesini vermesiyle sona erdi.
| 0
| 36
|
Saçma Sapan Hareketleri Nedeniyle Ailesi Tarafından 'Hiperaktif' Olarak Tanımlanan Çocuğun, Bildiğimiz Gerizekalı Olduğu Ortaya Çıktı Ankara'da yaşayan Hakan-Bilge Terziel çifti, aşırı hareketli olması nedeniyle psikiyatri kliniğine götürdükleri evlatları Anıl Can Terziel'e (6) konulan "akli dengesi yerinde değil" teşhisinin şokunu yaşıyor. Yerinde duramayan, sağa sola saldıran ve durmadan saçma sapan konuşan her çocuk gibi Anıl Can'ın da yüksek zekası nedeniyle hiperaktif olduğunu düşünerek kliniğin kapısından giren genç çift, çocuklarının gerçekten, bildiğimiz gerizekalı olduğu gerçeğini kabullenmeye çalışırken, yaşadıkları dram benzer durumdaki diğer ebeveynleri de endişelendiriyor. Aydınlıkevler Özel Hastanesine ait Psikiyatri Kliniğinden aldıkları sonucun ardından büyük bir şok yaşayan genç çift, hastane çıkışında güçlükle zaptedebildikleri Anıl Can'a rağmen çarpıcı açıklamalarda bulundular. Anıl Can'ın etrafta gördükleri çocuklardan çok da farklı olmadığını iddia eden anne Bilge Terziel (33) "Tamam biraz hareketlidir, saldırgandır Anıl'ımız... oğlum dur bir saniye... Ancak biz bunu hiperaktif olmasına falan yormuştuk. Hatta bu... yapma evladım... biraz da hoşumuza gidiyordu, zeki falan oluyor diye hiperaktifler" şeklinde başladığı konuşmasına, minik Anıl'ın ayakkabılarına kusması nedeniyle ara vermek zorunda kaldı. Eşinin ardından söz alan talihsiz baba Hakan Terziel de "Hiperaktif bu çocuk diye seviniyorduk sevinmesine de... evladım çekme annenin saçını... Bizim oğlanın durumu o değilmiş maalesef. Bildiğimiz gerizekalıymış" diyerek, minik yavrularının bazı garip davranışlarının nedenini ancak şimdi anlayabildiklerini ifade etti. Gün boyunca hiç durmadan soru soran, yarım cümlelerle konuşan, konuşamadığı zaman da uydurma şarkılar söylemeye çalışan Anıl Can'ı bugüne dek sempatik bulduklarını açık yüreklilikle söyleyen Baba Terziel, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Ne bileyim, demek ki babası olduğum için bana öyle şirin geliyormuş... Bilge, koş yakala şu oğlanı!.. Bir de, niye yalan söyleyeyim, erkek çocuğu diye deli dolu olması, sürekli birilerine sataşması da beni eğlendiriyordu. Hatta öyle bir dolu saçma sapan videosunu da facebook'a kendi ellerimle yükledim... Kısmet işte, insan bilemiyor neyin ne olaca... Çocuğum ısırmasana abilerin bacağını!" Kliniğin başhekimi Dr. Emirhan Yücedağlı, aşağı yukarı her ay kendilerine bunun gibi hiperaktif şüphesiyle getirilen 100-150 kadar çocuk olduğunu ifade ederken, "Bir defa hiperaktivite istatiksel olarak bu kadar yüksek görülen bir rahatsızlık değil. Hatta 16 yıldır bilfiil çocuk psikiyatrlığı yapan biri olarak ilk kez gerçekten ruh hastası bir çocukla karşılaştığımı da söylemeliyim. Normalde bize gelen çocukların önemli bir kısmı bildiğin şımarık ama bunu ebeveynlere anlatmak mümkün olmuyor. 2-3 seans paralarını alıp rapora da 'Hiperaktif' yazınca sevinip gidiyorlar. Niyeyse onu çok matah bir şey sanıyorlar, biz de sesimizi çıkarmıyoruz" diyerek olayın bu noktaya gelmesinde tıp camiası olarak kendilerinin de suçu olduğunu itiraf etti. Dr Yücedağlı, talihsiz çiftin yaşadığı dramın bütün ebevynlere ibret olması gerektiğini belirttiği esnada hastabakıcıların elinden kurtulmayı başararak, kliniğin kapısına doğru koşmaya başlayan minik Anıl Can da uyuşturucu tabancayla vurularak etkisiz hale getirildi.
| 0
| 37
|
Anadolu Kültürüne Nesillerdir Damgasını Vuran Allı Turnanın En Nihayetinde Flamingo Olduğunun Ortaya Çıkmasının Ardından, Türkü Dünyasında Sular Durulmuyor TBMM'de yemin krizi, futbolda şike iddiaları, sokaklarda artan şiddet derken son günlerde oldukça zorlu dönemeçlerden geçen Türkiye, bu sabah yeni bir krize uyandı. Yaban TV'de dün gece geç saatlerde yayınlanan bir belgesel programında, nesillerdir adına türküler yakılan, uğruna destanlar yazılan, Anadolu insanının dilinde, sözünde yer eden allı turnanın, hepi topu flamingo olduğunun açıklanmasının ardından, gözler bu sabah Yavuz Bingöl ve Neşet Ertaş'ın "acil" kodlu çağrısı ile olağanüstü olarak toplanan türkü camiasından gelecek habere çevrilmiş durumda. Belgeselin yayınlanmasının ardından tepkili vatandaşlar tarafından kanalın telefonları kilitlenirken, Yavuz Bingöl, Neşet Ertaş, Arif Sağ, Edip Akbayram gibi isimlerin öncülük ettiği bir grup halk müziği sanatçısı tarafından türkü camiasına olağanüstü olarak toplanma çağrısı yapıldı. Saatler süren ve haber yayına hazırlandığı sırada devam eden toplantının arasında bir basın açıklaması yapan Yavuz Bingöl'ün, oldukça yorgun ve sarsılmış göründüğü dikkatlerden kaçmadı. Ünlü sanatçı açıklamasına, kendisini üzgün, hayalkırıklığına uğramış ve kandırılmış hisseden tüm vatandaşlarımızdan türkü camiası adına özür dileyerek başladı. "Allı turnadan bugüne kadar en çok ekmek yiyen isimlerden biri olarak, en nihayetinde Miami Vice dizisine jenerik olmaktan başka doğru düzgün bir vasfı olmayan bir hayvana bu kadar bel bağladığımız için tüm gönül dostlarından özür diliyorum." diyen Yavuz Bingöl, yaşanan acının büyük olmasının da doğal olduğunu belirtti. "Uzak memleketten aşk getiren, hasretin yolunu gözleyen, yad elden haber taşıyan bir efsane olarak gördüğün şey, bildiğin pespembe flamingo çıkınca doğaldır ki insanda bi hayal kırıklığı oluyor. Açıkçası ne görmeyi umduğumuzu bilmiyorum ama bu değildi yani. Aslında hayvanın da günahı yok, biz yüzyıllardır o kadar şişirmişiz ki, zaten böyle kuyruğundan ışıklar saçan, yoktan varolan bir şeyden aşağısı da kesmeyecekti herhalde. İzlemez olaydım o belgeseli..." şeklinde konuşan Bingöl, konuşmasında halka sitem etmekten de kendini alamadı. Allı turnayı kültüre bu şekilde aktaranın kendileri olmadığının altını çizen ünlü türkücü, "Tabii allı turna dediğimiz hayvan da türkülere gökten gelmedi. Yani gökten geldi tabii de, kuş sonuçta bu çünkü, biz bunu halk müziğine kendi kafamıza göre sokmadık. Halk arasında masallara, türkülere yüzyıllardır girmiş bir hayvan bu, o açıdan tüm günahı bize yüklemek de insafsızlık olur. Velhasıl, zamanında neye benzer, nedir ne değildir tam bilmediğimiz hayvandan aşırı bir beklentiye kapılmış olmanın cefasını, bugün hep beraber çekiyoruz." ifadelerini kullandı. Olayın açığa çıkmasının ardından kısa sürede organize olduklarını belirten Bingöl, "İlk şoku atlatmamızın ardından, 'Acaba diğer hayvanlarda da bu tip bir sıkıntı var mıdır' sorusu gündeme geldi. Arkadaşlarımız o konuda çalışmalara başladılar, türkülerde sıkça geçen hayvanları tek tek inceliyorlar. İlk etapta ceylan, alageyik ve keklik üzerindeki tetkiklerin sonuçları elimize ulaştı ve bu hayvanlar gerçekten o bildiğimiz hayvanlar." sözleriyle kamuoyunu rahatlatacak mesajlar verdi. Haberin duyulması üzerine vatandaşların yoğun tepkisiyle karşılaşan Yaban TV yönetimi ise, "Türkülerde masallarda herhangi bir hayvana fazladan anlamlar yüklendiyse, olduk olmadık misyon biçildiyse bunun sorumlusu neden kanalımız oluyor, anlamak mümkün değil. Bizde neyse o: Bu hayvan flamingo mu, flamingo. Bitti. Geri yanı bizi alakadar etmez." açıklamasını yapmakla yetinirken, allı turnaya alternatif hayvan arayışında olan halk müziği camiasının ise, çalışmalarını yalıçapkınından ispinoza uzanan geniş bir yelpazede sürdürdüğü gelen haberler arasında. Yaban TV kanalında yayınlanan "Kuş kuş Anadolu" adlı belgesel programın Flamingo'nun konu alındığı bölümünde kullanılan "Flamingo, Anadolu'da Allı Turna olarak adlandırılan, Phoenicopteridae familyasından Phoenicopterus cinsini oluşturan 6 kuş türünün ortak adıdır." ifadeleri nedeniyle kanala tepki telefonları yağmaya başladı. Ünlü türkücü Neşet Ertaş ve Yavuz Bingöl arasında başlayan telefon diplomasisinin ardından, türkü camiasına "acil" kodlu toplantı çağrısı yapıldı. Bir grup öfkeli vatandaş, tepki gösterip gerekirse taşlamak üzere Yaban TV'nin yayın yaptığı binayı aramaya başladılar. Olağanüstü toplantı, 200'ün üzerinde irili ufaklı türkücünün katılımıyla İMÇ Çarşısı Kongre Salonu'nda başladı. Yaban TV binasını bulan öfkeli vatandaşlar, bina önünde sloganlar atarak toplanmaya başladılar. Neşet Ertaş'ın İMÇ'deki olağanüstü toplantıyı sinirli bir şekilde terk ettiği görüldü. Ertaş, "Arkadaşlarımız görüşmelere devam ediyor. Başka hayvan arıyoruz, bakıyoruz. Eli yüzü düzgün ne varsa hepsine bakıcaz... Süreç devam ediyor." açıklamasını yapmakla yetindi. Tepkili vatandaşlar Yaban TV binasını taşlamaya başladı. Kanal binasından karşı ateş açılması üzerine vatandaşlar yaralılarını bırakarak geri çekildiler. Türkü camiası, karışıklıkları dindirmek amacıyla kısa bir basın açıklaması düzenledi. Türkücüler kabahati üstlenirken, halka itidal çağrısı yaptılar. Kısa açıklamanın ardından olağanüstü toplantıya devam edildi.
| 0
| 38
|
Şike Soruşturmasıyla Birlikte Türkiye, Yeniden Doya Doya Futbol Tartışabilmenin Coşkusunu Yaşıyor Emniyet tarafından yürütülen şike soruşturmasında başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere 49 yönetici, teknik adam ve futbolcunun gözaltına alınmasıyla birlikte Türkiye yeniden doya doya futbol konuşabilmenin haklı sevincini yaşıyor. Liglerin sonra ermesinin ardından transfer döneminin de durgun geçmesiyle sıkıntılı günler yaşayan kamuoyu, şike operasyonuyla birlikte rahat bir nefes alırken, bu sabah İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde toplanan bir grup taraftar, Organize Suçlar Bürosu lehine tezahuratlarda bulunarak polislere baklava ikram ettiler. Liglerin sona ermesinin ardından transfer sezonu başlayana kadar birkaç hafta da genel seçimlerle filan oyalanan kamuoyu, transferde bir türlü beklenen çarpıcı gelişmelerin yaşanmaması nedeniyle bir süredir sıkıntılı günler geçiriyordu. Yapılabilecek bütün transfer spekülasyonlarının geçtiğimiz hafta ortasında tüketilip, bütün ünlü futbolcuların büyük kulüplerimizle her türlü kombinasyonda eşleştirilmesinin ardından sıkıntıya giren spor basını mecburen rotayı Bayanlar Basketbol Şampiyonası, Wimbledon Finali gibi eften püften, önemsiz konulara çevirmek zorunda kalmışken gelen Şike Soruşturması haberi, kamuoyuna olduğu kadar basın camiasına da rahat bir nefes aldırdı. Aralarında 3 büyük kulübün taraftar temsilcileri, spor gazetelerinin çalışanları, şoförler odası ve berberler odası temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 60 kişilik grup önce Emniyet Müdürlüğü önünde toplanarak, baskını gerçekleştiren ekibin başındaki isim olan Organize Suçlar Bürosu Amiri Başkomiser Sedat Gülcimen lehinde tezahuratlar yaptılar. Grubun ricasını kırmayarak Emniyet Müdürlüğü önünde yumruk şov yapan ve üçlü çektiren Gülcimen, daha sonra kendisine ikram edilen baklava ve çiçekleri ekibi adına kabul ederek kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Konuşmasında öncelikle İstanbul Emniyeti olarak her zaman vatandaşın hizmetinde bulunduklarını ifade eden Gülcimen, söz konusu şike soruşturmasının da yaklaşık 8 aydır yürütülmesine rağmen halkın futbol konuşma ihtiyacı göz önünde bulundurularak baskının özellikle geciktirildiğinin altını çizdi. Gülcimen, şike baskının kamuoyunda gördüğü ilgiden dolayı duyduğu memnuniyeti ifade ederek şöyle devam etti: "Arkadaşlarımız dünden beri TV programlarını ve facebook, twitter gibi sosyal medya organlarını takip ediyorlar. Aziz Yıldırım aşağı, Bülent Uygun yukarı, başka bir şey konuşulmuyor. Sonuçlar gayet tatmin edici. Ha keza sokakta yaptığımız istihbarat çalışmaları da vatandaşlarımızın 24 saattir doya doya futbol tartıştığını gösteriyor. Titiz ve özenli çalışmamızın böylesine olumlu sonuç verdiğini görmek gurur verici."
| 0
| 39
|
Malavi'de Tamamen Nizami Harp Kurallarına Uygun Şekilde Gerçekleştirilen İç Savaş, UNESCO'nun "Dünya Kültür Mirasları" Listesine Alındı Güneydoğu Afrika'nın şirin ülkesi Malavi'de 2 yıdır devam eden ve tamamen nizami harp kuralarına uygun bir şekilde gerçekleştirilen iç savaş, sonunda Birleşmiş Milletler'in de dikkatini çekti. Bugüne kadar sadece 2 sivilin kazara ölmesi, kimyasal-biyolojik herhangi bir silahın kullanılmaması ve çatışan tarafların tamamının 18 yaşından büyük olmasıyla çevre ülkeler için de son derece başarılı bir model olan Malavi iç savaşı, Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kütür Teşkilatı (UNESCO) tarafından "Korunması Gereken Dünya Kültür Mirasları" listesine alındı. Konuyla igili olarak Başkent Lilongwe'deki Birleşmiş Milletler temciliğinde bu sabah bir basın toplantısı düzenleyen BM gözlemcisi Peter Strauss Kahn, Malavi'deki iç savaşı neredeyse ilk dakikalarından itibaren çok yakından takip ettiklerini belirterek, "Gerçekten isyancısıyla olsun, hükümet güçleriyle olsun bu kadar efendi, bu kadar düzgün savaşan bir millet daha görmedik" ifadelerine yer verdi. Malavi iç savaşının, günümüzde sayısı giderek azalan düzgün, nizami harplerden biri olduğunu vurgulayan Kahn, "Rakamlar ortada. 2 yılda toplam 27.918 kişi ölmüş. Bunların neredeyse tamamı ya asker ya da isyancı güçlerindeki eli silah tutan 18 yaşın üstündeki erkeklerden oluşuyor. Zaten 18 yaşın altına silah satışı kesinlike yasak. Yakalarlarsa direkt idam ediyorlar. Yalnızca geçtiğimiz Nisan ayında 2 tane çocuk askeri bir aracın altında kalarak hayatlarını kaybettiler. Ki o olayda da askerlerin suçu yok. Gerizekalı çocuklar maç yaparken topun peşinden yola fırlamışlar. Buna rağmen kazaya karışan askeri aracın komutanı emekliliğini isteyerek görevinden ayrıldı." sözleriyle Malavililerin savaş süresince gösterdiği hassasiyete dikkat çekti. Haber, Malavi hükümeti ve isyancı güçler tarafından da memnuniyetle karşılanırken, Devlet Başkanı Albay Myaana Grujea yaptığı kısa bir açıklamayla iç savaşta yer alan herkese centilmence mücadelelerinden ötürü teşekkür etti. Malavi'nin son 2 yılda iç savaşta yaptığı atılımla çevre ülkeler için de örnek alınması gereken, başarılı bir model ülke haline geldiğini geldiğini ifade eden Grueja, şöyle devam etti: "Görev başına geldiğimiz günden itibaren ilk amacımız, elinde nerden bulduğu belli olmayan bir kalaşnikofla yalın ayak başı kabak savaşa giden Afrikalı imajını silmek oldu. Gerek savaş nizamında yaptığımız batılı reformlarla olsun, gerek aldığımız sert önlemlerle olsun önceki hükümetler döneminde yaşanan soykırım, toplu tecavüz, çocuk askerler gibi ülkemizin imajını olumsuz yönde etkileyen çirkin görüntülere son verdik. Elbette isyancı güçlerin işbirliği olmasa bu sonucu elde edemezdik. Onlara da buradan tekrar çok teşekkür ediyorum. Bu başarı bütün Malavililerindir..." Bundan sonrası için artık kendilerini daha zorlu bir sürecin beklediğini belirten Grueja, "Sadece yetişkin erkeklerin birbirlerini öldürdüğü güzel bir iç savaşımız var. Bunun kıymetini bilmemiz gerekiyor. Şimdi artık önemli olan bu kültür mirasına sahip çıkıp onu yaşatmaktır" diyerek, iç savaşı daha uzun yıllar aynı hassasiyet ve efendilikle yürütmek konusunda bütün Malavilileri göreve davet etti.
| 0
| 40
|
Başbakan Erdoğan'ın "İslami Terör Olmaz" Açıklamasına El Kaide'den Sitem Dolu Yanıt: "Elimizden Geleni Yapıyoruz!" Başbakan Erdoğan'ın A.B.D temasları sırasında sarf ettiği "İslami terör olmaz." sözlerinin başta El Kaide olmak üzere bir çok islami terör örgütü tarafından üzüntüyle karşılandığı bildirildi. Konuyla ilgili olarak El Kaide basın merkezinden bu sabah yapılan açıklamada, zor şartlar altında, türlü imkansızlıklara rağmen özveriyle çalışan örgüt mensuplarının ellerinden geleni yaptıkları belirtilerek, bu tarz cesaret kırıcı açıklamaların cihad düşüncesine sekte vurmaktan başka bir işe yaramayacağının altı çizildi. A.B.D temasları çerçevesinde Washington’da, George Mason Üniversitesi bünyesinde kurulan İslam Araştırmaları Merkezi’nin açılışına katılan Başbakan Erdoğan'ın, açılış konuşmasında sarf ettiği "İslami terör olmaz" sözlerine El Kaide'den yanıt gecikmedi. Örgütün yeri henüz saptanamayan basın merkezinden bu sabah yapılan açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın sözlerinin örgüt bünyesinde şaşkınlık ve üzüntüyle karşılandığı belirtilirken, "biz yapamayız, biz beceremeyiz" zihniyeti yüzünden İslam dünyasının yüzyıllardır yaşadığı sıkıntılara dikkat çekildi. Konuşmasının sonuna doğru oldukça duygusallaşan ve yer yer sesinin titrediği gözlenen El Kaide sözcüsü, "Biz istemez miydik her şeyimiz dört dörtlük olsun? Biz istemez miydik her yapılan saldırıyı üstlenelim? Ama işte imkanlarımız bu ka...Helikopter sesi miydi lan o?!" diyerek, açıklamalarını ani bir şekilde noktaladı.
| 0
| 41
|
Ünlü İsimlerin Başarısız Çocukları İçin Rehabilitasyon Merkezi Kuruluyor Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürlüğünce bu sabah yapılan açıklamada, ailelerindeki ünlü isimlerin altında ezilen çocuklara yönelik rehabilitasyon merkezi açılması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi. Ünlü isimlerin başarısız çocuklarına yönelik bir proje için uzun zamandır çalıştıklarını belirten Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürlüğü yetkilileri, toplum sağlığı açısından bu projenin çok önemli olduğunu ve rehabilitasyon merkezinin en kısa süre içerisinde tamamlanması için hummalı bir çalışmanın yürütüldüğünü bildirdiler. Öncelikle Reşat Çalışlar, Murat Evgin, Aylin Livaneli, Kerem Alışık, Seren Serengil gibi isimlere ev sahipliği yapacak olan Rehabilitasyon Merkezinin, Acıbadem'de inşa edileceği ve 5 katlı olacağı belirtildi. Merkezde kalacaklara temel olarak "Ailenizde ünlü birileri var diye illa siz de ünlü olmak zorunda değilsiniz. Yani tabi ki elinizden geleni yapın ama baktınız olmuyor fazla da zorlamayın kendinizi" düşüncesinin aşılanacağını vurgulayan yetkililer, rehabilitasyon sürecini başarıyla tamamlayan hastaların sosyal hayata tamamı ile adapte olabileceklerini müjdelediler.
| 0
| 42
|
Nijer Devlet Başkanı Ülkeyi Kat Karşılığı Müteahhite Verdi İç savaş, açlık, susuzluk, salgın hastalık derken gün geçtikçe kan kaybeden şirin Afrika ülkesi Nijer, yapılan yeni toprak reformuyla yönetimde köklü değişikliklere hazırlanıyor. Bu sabah imzalanan anlaşmayla ülkenin tamamını kat karşılığı olarak Bediroğlu İnşaat'a devreden Nijer yönetimi, satış ve kira gelirleriyle önemli bir ekonomik kaynak yaratmayı hedeflerken, daha kepçe vurulmadan dairelerin yarısının topraktan satılması da memnuniyetle karşılandı. "Bundan sonra Nijer için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülke olarak hapsolduğumuz bambudan yapılma evlerden havuzlu, alttan ısıtmalı, güvenlikli sitelere geçip rahat bir nefes alacağız. Kim bilir belki de içlerimizden bazıları apartman sıkıcılığına ve tek düzeliğine dayanamayıp panik atak olacak. Belki şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isteyen insanlarımız ve daha önemlisi gürültü çıkaran bir şehrimiz olacak. Biliyorsunuz sonuçta inşaat lokomotif sektör. Burada inşaat başlamasıyla birlikte çimento fabrikası işleyecek, demirci bayram edecek, kumuydu, seramiğiydi, gider borusuydu, işçisiydi derken topyekün bir kalkınma söz konusu olacak..." Müteahhit firmayla ufak tefek pürüzler dışında önemli konularda anlaşarak el sıkıştıklarını ifade eden Hasabu, "Ülkenin adını daha prezantabl bir şeyler yapma konusunda karşı taraftan gelen birtakım talepler var, onları değerlendiriyoruz. Nijer Konakları, Nijer Altınşehir, Nijer MyWorld gibi alternatifler üzerinde konuşuyoruz" derken, ulaşım ve altyapı sorunlarıyla ilgili bir soru karşısında ise moralinin bozulduğu gözlerden kaçmadı. "Evet şimdilik ulaşım biraz sorunlu, açıkçası henüz projede belli bir yolu yok sitenin ama zaten ülke olarak bir süre bir yere ulaşmayı da düşünmüyoruz. Biz burada sadece bir site değil bir yaşam alanı inşa ediyoruz. İçinde çocuk parkından, terzisine her şey olacak. Dolayısıyla kimsenin bir yere gitmesi gerekmiyor. Biz geliriyle, gideriyle bu projeyi çok iyi etüt ettik. Mesela savunma giderlerimizi ülke sınırına koyacağımız bir güvenlik kulübesi ve iki güvenlik görevlisi ile yarı yarıya indireceğiz. Biraz da bunlar konuşulsun..." Cep telefonunu çıkarıp hesap makinesi bölümünde çeşitli hesaplamalar yapan devlet başkanı, dünyada büyükelçilik bulundurabilecek güce sahip nerden bakılsa minumum 130- 140 ülke bulunduğunu, sırf bunların birer daire almasıyla bile ülke ekonomisinin ihya olacağını sözlerine ekledi.
| 0
| 43
|
Mor ve Ötesi'nden Şaşırtan Karar Daha önce komün halinde yaşadıklarını açıklayarak dikkatleri üzerine çeken Mor ve Ötesi, aldıkları yeni kararla birlikte, bundan sonra çekecekleri kliplerde içlerinden sadece birinin görüneceğini açıkladı. Grubun vokalisti ve aynı zamanda çoğu kişiye göre beyni olan Harun Tekin'in ilk olarak yakın çevresiyle paylaştığı bu kararın nedeninin, her klipte grubu toplu şekilde göstermek adına çok saçma işlere imza attıklarını farketmeleri olduğu öğrenildi. Alınan bu kararla birlikte, artık Mor ve Ötesi kliplerinde hep aynı grup üyesinin mi yoksa her klipte dönüşümlü olarak farklı bir grup üyesinin mi görüneceğinin henüz netlik kazanmadığı ve grup hayranlarının bu konuda net bir açıklama beklediği gelen haberler arasında. Ayrıca çeşitli internet platformlarında, alınan bu kararı bir çok Mor ve Ötesi hayranının protesto ettiği de bildirildi.
| 0
| 44
|
Borçsuz Doğan Bebek Ailelere Umut Veriyor Çocuk Vakfı`nın Dünya Çocuk Günü dolayısıyla yayınlamış olduğu rapora göre Türkiye'de doğan her bebek ülkenin dış borçları nedeniyle ortalama 1650 dolar borçla dünyaya gelirken, İlhan ve Ayşen Özbükey çiftinin Sultanbeyli Devlet Hastanesi'nde dünyaya gelen bebeklerinin 2200 Dolar alacaklı olduğunun ortaya çıkması ailede büyük sevinç yarattı. Genç çiftin dün sabaha karşı dünyaya gelen bebeklerinin alacaklı olarak doğması başta Özbükey Çifti olmak üzere herkesi şaşkınlık ve sevince boğarken, Ersin adı verilen talihli bebek, doktorlar ve tüm hastane çalışanları tarafından da adeta sevgi çemberi ile kuşatıldı. Alacağın tahsiliyle ilgili olarak şu an doğum yapan diğer ailelerle anlaşmaya çalıştıklarını ifade eden Özbükey, "Eğer bir an önce ödeyemezlerse çocuklara takılan altınlar için ihtiyati tedbir kararı aldırırız.” sözleriyle bu 2200 Dolar'ın peşini kolay kolay bırakmayacağının sinyallerini verdi. 3 kilo 750 gram olarak dünyaya gelen Ersin bebek ayrıca Hazine Müsteşarlığı'nın da dikkatini çekmeyi başarmış durumda. Olayı haber alır almaz hastaneyi ziyaret eden Hazine müsteşarılığı yetkilileri genç çifti tebrik ederek, başarılarının devamını dilediler. Ersin bebeklerin çoğalmasıyla Türkiye'nin dış borcunun kısa sürede kapanacağını belirten yetkililer, başarısından dolayı minik Ersin'i de üzerinde nazar boncuğu olan bir adet çeyrek altın ile ödüllendirdiler.
| 0
| 45
|
2010 Avrupa Kültür Başkenti Coşkusu Yerini Soru İşaretlerine Bıraktı: "Şimdi Ne Olacak?" İstanbul'un yedi tepesinde gerçekleştirilen yedi konser ve göz kamaştıran gösterilerle start alan "İstanbul 2010 - Avrupa Kültür Başkenti" kutlamaları yoğun geçen bir haftanın ardından yerini anlamsız bir boşluğa bıraktı. Kültür Başkenti olmanın ne işe yaradığı hakkındaki sorular kafaları kurcalamaya devam ediyor. Kültür Bakanlığı haftalık olağan basın toplantısında, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla ilgili merak edilen bazı sorulara yanıt arandı. Toplantının başlangıcında, "Avrupa Kültür Başkenti" unvanını İstanbul'a kazandırmak için son iki senedir bakanlık bünyesinde bakanından malzemecisine çok yoğun ve özverili bir çalışmanın gerçekleştirildiğinin altını çizen Kültür Bakanlığı Müsteşarı Ersin Özbükey, bu organizasyonun ülkemize kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür etti. Oldukça samimi bir havada gerçekleşen toplantıda, Avrupa Kültür Başkenti ünvanıyla ilgili kendi kafalarında da hala bazı soru işaretleri olduğunu itiraf eden Müsteşar Özbükey'in konuşmasından bazı satır başlarını aktarıyoruz: "Bakanlıktan bir arkadaşımız böyle böyle Kültür Başkenti diye bir şey var diye anlatınca hepimiz bir heves işe giriştik. Neticesinde de bu önemli faaliyeti İstanbul'umuza kazandırmış olmaktan mutlu ve gururluyuz, yalnız hala olayın tam olarak ne olduğunu anlamadık." "Ne oluyor yani? Ne olacak, hep konser mi? Kütüphane açmak filan gerekecek mi? Ne tür müzik çalınacak? Her yerde her gün bir şey mi düzenlenecek? Bir de yani 3-5 gün de değil bu iş, bütün sene sürüyor, nasıl olacak? Bunlar hep soru işareti bizim için." Belki bir fikir verirler diye, geçmiş senelerde kültür başkenti olmuş, Linz (Avusturya), Cork (İrlanda) gibi şehirlerin idari makamlarına da danışıldığını belirten Özbükey, "Malesef onlardan da net bir yanıt alamadık. Hepsi başta bi sevinmişler ama bir iki hafta konser, sergi falan yaptıktan sonra sıkılıp bırakmışlar işin ucunu" diyerek ekledi: "bakalım artık biz de gittiği yere kadar götürmeye çalışıcaz. Yapıcaz bi şeyler." Ersin Özbükey, muhabirimizin şimdi ne olacağı sorusunu ise, "Ben de hemen internetten ona bakacağım; bugün ne yapılacağı, bundan sonraki günlerde neler olması gerektiği... Hep birlikte, birlik beraberlik içerisinde göreceğiz" şeklinde yanıtladı.
| 0
| 46
|
Usta Yönetmen Michael Heden, 2. Dünya Savaşı ile İlgili Çektiği 22. Filminde Bu Kez "Devrecilik" Sorununu İşliyor Hollywood sinemasının özellikle 2. Dünya Savaşı'nı işlediği filmleri ile tanınan başarılı ismi yönetmen Michael Heden, yeni filmi "Being A Man" ile geçtiğimiz hafta izleyici karşısına çıktı. Usta yönetmen, yine 2. Dünya Savaşı yıllarında geçen filminde, orduya yeni katılmış Amerikalı bir gencin devrecilik yüzünden çektiği sıkıntıları gözler önüne sererken, aynı zamanda "Devrecilik mi, yoksa sıracılık mı?" sorusuna da bir cevap arıyor. Bugüne kadar imzasını attığı 21 filmle savaşın çeşitli cephelerinde yaşanan kahramanlık öykülerini, toplama kamplarında yaşanan dramı, hizmet bölüğü gerçeğini, Amerikalı bir asker ve Fransız direnişçi arasındaki aşk hikayesi gibi konuları işleyen ve savaşı bir çocuğun gözünden, bir yaşlının gözünden, bir engellinin gözünden, bir köpeğin gözünden ve olan biteni sadece gazetelerden takip eden Şilili bir postacının gözünden bizlere anlatan Heden, bu kez de devrecilik konusuna el atarak 2. Dünya Savaşı hakkında bir film daha çekmeyi başardı. Henüz 18 yaşında savaş gerçeği ile tanışan ve kışlaya adımını atar atmaz devrecilik yüzünden çok zor günler geçiren Scott Williams'ın, devreciliğe karşı gösterdiği müthiş direnişi destansı bir dille anlatan "Being A Man", gösterime girdiği ilk haftada Amerika'nın en çok ses getiren yapımı olurken, sırf 2. Dünya Savaşı ile ilgili daha önce işlenmemiş bir konu bulması nedeniyle de eleştirmenlerden tam not aldı. Filmde "Torun" olarak anılan Scott Williams, üst devrelerine gösterdiği dirençle ordudaki tüm işlerin en alt devrelere yıkılması yerine, herkesin sırayla yapması için büyük bir mücadele örneği gösteriyor. Ünlü yönetmen filmini "Ben sadece devrecilik gerçeğini tüm çıplaklığı ile tarafsız bir şekilde kameraya çektim. Fakat, 'Devrecilik mi yoksa sıracılık mı?' sorusunun cevabını izleyenler kendileri verecekler" sözleriyle anlatırken, filmin yapım aşaması ile ilgili olarak şu sözleri kaydetti: "Devrecilik, uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konuydu zaten. Bir de artık 2. Dünya Savaşı ile ilgili olarak çekebileceğim pek bir şey kalmadığından, en sonunda bu konuya eğilmeye karar verdim. Öykü 1945 yılında geçmesine rağmen maalesef devrecilik Amerikan ordusu içinde hala bir tabu konumunda. Filmde de özellikle teskereci askerleri çok rahatsız edecek sahneler var. Bu yüzden daha çekim aşamasındayken bile çeşitli kesimlerden tepkiler aldık, hatta bir kısım üst devrelerden tehdit mesajları da geldi. Ancak geri adım atmadık ve filmimizi bitirdik. Artık bazı şeylerin yüksek sesle söylenmesinin zamanı gelmişti..." Being A Man'in kendisi için her anlamda bir meydan okuma olduğunu belirten Heden, "Artık 2. Dünya Savaşı'yla ilgili bir film daha çekemeyeceğim söylentileri uzun zamandır kulağıma geliyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu başarabileceğimden ben de pek emin değildim ama yeterince zorlayınca oldu işte. Artık kendime güveniyorum, ömrüm vefa ederse bir 20 film daha çekerim gibi geliyor" sözleriyle takipçilerini de rahatlatan mesajlar verdi. ABD Box Office listelerinde şu ana dek 44,026,211 dolarlık bir rakama ulaşan Being A Man, tartışmaları da beraberinde getirdi. Michael Heden'in askerlik yaptığı yıllarda devreci olduğu ve filmde de gizli devrecilik propagandası yapıldığı iddiaları Hollywood gündeminin en tepesine otururken, Michael Heden'in bu iddiaları en kısa zamanda belgelerle yalanlayacağı gelen haberler arasında.
| 0
| 47
|
Eczacıbaşı ve AVEA'dan Anlamlı Kampanya Türkiye'nin önde gelen firmalarından Eczacıbaşı ve AVEA'nın işbirliğiyle başlatılan kampanyada, "Domuz gribi ilaç şirketlerinin bir pazarlama oyunudur" yazıp 5645'e kısa mesaj olarak gönderen herkes 100 kontör ve binlerce ipod shuffle'dan birine sahip olma şansını kazanıyor. Her iki firmanın önde gelen yetkililerinin katıldığı görkemli bir basın toplantısıyla duyurulan kampanya, özellikle ilaç sektöründe çalışanlar tarafından sevinçle karşılandı. Toplantı sırasında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Eczacıbaşı Holding Basın ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ersin Özbükey, kampanyanın kesinlikle halkı domuz gribine karşı bilinçlendirmek gibi bir amaç taşımadığının altını çizdi. Özbükey yaptığı açıklamada, "halkımız zaten yeterince bilinçlenmiş, olayı çözmüş, biz daha bunlara ne söylesek boş" diyerek yanında getirdiği ipod'larda birini duvara fırlattı. Kampanyayla ilgili görüşlerini sorduğumuz vatandaşlarsa genel olarak olumlu bulduklarını belirtirlerken, "şimdi bu 100 kontür kaç para ediyor?" diyerek yine de ilaç firmalarına karşı temkini elden bırakmadıklarının işaretini verdiler.
| 0
| 48
|
Rakı Adabını En İyi Bilen Adam Olarak Tanınan 90 Yaşındaki Aydın Boysan: "Artık lütfen benim peşimi bırakın!" Rakı içme adabının üstadı, sofraların duayeni olarak tanınan mimar, yazar ve gazeteci Aydın Boysan en sonunda fena patladı. Yıllardır sosyeteden, ünlülere ve gazetecilere kadar herkesin kendisiyle rakı üzerine sohbet etmek, rakı içme adabıyla ilgili röportaj yapmak ya da en basitinden rakı içmek istemesi yüzünden siroz olmaktan korktuğunu belirten Boysan, "Evet rakının nasıl içileceğini, yanındaki mezeleri, sofra adabını, sohbetini falan biliyor olabilirim ama en nihayetinde 90 yaşında bir adamım ben. Artık rakı falan içmek istemiyorum" diyerek isyanını dile getirdi. Rakı içmeyi çok sevdiğini ancak her kapısını çalanın "Şöyle güzel bir sofra kuralım da karşılıklı iki duble atalım" demesi yüzünden sağlığından da olmaktan korktuğunu ifade eden Aydın Boysan, "Sırf rakı içme adabını biliyor, muhabbeti tatlı diye bir insanın bu kadar da üzerine gelinmez ki. 90 yaşında bir adamın önüne dakka başı dubleyi, mezeyi dayamak mantıklı bi şey mi yani? Bu da can yani ya..." sözleriyle muhabirlere dert yandı. Doktorların haftada en fazla bir duble içmesine müsaade ettiklerini dile getiren Boysan, bundan sonra kendisi ile sofraya oturmak için ısrar edenler hakkında da daha farklı yaptırımlarının olacağını beyan etti. Şu yaşından sonra artık herhangi bir tatsızlık yaşanmaması için avukatına tam yetki verdiğini kaydeden deneyimli gazetecinin yakın arkadaşı ve avukatı Cengiz Kağan Şahin ise üstadın eşine, dostuna ve sevenlerine önemli uyarılarda bulundu. 40 yıla yakındır dostu olan Aydın Bey'in iyice yaşlandığını belirten Cengiz Kağan Şahin, "Son dönemde maalesef kendisinde birkaç dubleyi devirdiğinde rakı içme adabı hakkında tabiri caizse biraz atıp tutmak gibi bir huy peydahlandı" dedi ve ekledi: "Bundan birkaç ay evvel, üç duble attıktan sonra 'Waffle olmazsa olmazıdır rakı sofrasının', 'Bu işin üstadları redbulla karıştırırdı rakıyı ama o gelenek de kalmadı artık', 'Jonglörsüz rakı sofrasının bi yanı hep eksiktir" gibi laflar etmeye başladı. Allah aşkına, kimin ne hakkı var bu adamı bu hale getirmeye?" Aydın Boysan'a karşılıklı rakı içme talebiyle gelen kişileri bundan böyle savcılığa şikayet etme kararı aldıklarını da sözlerine ekleyen Şahin, "Müvekkilim 90'ına gelmiş, yaşını başını almış bir insan. Eskilerin deyimiyle 'gözünün feri toprağının kirinde', amiyane tabirle bir ayağı çukurda. Bu memlekette başka bi tane adam yok mu rakı adabını bilen? Hasbelkader denk gelen koluna yapışıp kendisini zorla sofraya oturtuyor. Aydın Bey'i bugün selam vermekten dahi korkar hale getiren bu insanların, onun canına kast etmelerine daha fazla izin vermeyeceğiz." diyerek, konu hakkındaki hassasiyetlerini ortaya koydu. Son olarak rakı adabını çok merak edenlere bu konuda yazılmış yüzlerce kitap olduğunu hatırlatan Avukat Cengiz Kağan Şahin, "Yalan olmasın ama biz sayfalar boyu rakı adabı anlatan 300 küsür kitap tespit ettik... ki onların 283 tanesini müvekkilim bizzat yazmış zaten, o da ayrı mesele... Hala daha ısrar edenlere o kitapları hediye etmeye de hazırız, ama artık lütfen rahat bırakın Aydın Bey'i." sözleriyle tüm kamuoyuna seslendi.
| 0
| 49
|
Yorum ve Paylaşımlarıyla Kitleleri Peşinden Sürükleyen Facebook Kullanıcısının Tatil Boyunca Yerini Dolduracak Yeni İsim Arayışları Sürüyor Yemin Krizi, Şike Skandalı, Terör Saldırıları derken art arda oldukça gergin günler yaşayan Türkiye, Facebook kullanıcısı Serden Güçlübey'in bir süre kafa izni kullanacağı haberiyle bir kez daha sarsıldı. Gündeme dair yorum ve paylaşımlarıyla başta arkadaş listesindeki 216 kişi olmak üzere kitleleri derinden etkileyen ve hemen her konudaki görüşleri büyük bir merak ve ilgiyle takip edilen Güçlübey'in yaklaşık 10 gün kadar internetten uzak kalacağı haberi vatandaşlar tarafından korku ve endişe ile karşılanırken, bu süre içinde yerini dolduracak alternatif isim arayışları da şimdiden başlamış durumda. Dün akşam saatlerinde Facebook duvarına yazdığı bir iletiyle sevenlerine seslenen Güçlübey, seçim sürecinden itibaren devam eden yoğun çalışma temposu nedeniyle çok yıprandığını belirterek, şu ifadelere yer verdi: Haber başta Serden Güçlübey'in arkadaş listesi olmak üzere sosyal medyada soğuk duş etkisi yaratırken, ilk şoku atlatan birçok kullanıcı bu sabahtan itibaren kendileri için gündemi yorumlayacak yeni bir isim arayışına başladılar bile. Güçlübey'in yokluğunda doğan otorite boşluğunu doldurmaya en yakın görünen adaylar ise şöyle sıralanıyor: 41 yaşındaki Çokay, Türk İnternetinin en kıdemli yorumcularından. Dahi anlamındaki de ve da'ları % 70 başarı oranıyla ayrı olarak yazabilmesinin yanında, aynı zamanda yorumculuğa perjoratif spekülasyon metodunu getiren isim olarak da öne çıkıyor. Özellikle spor haberlerine yaptığı yorumlarla kitleleri birleştirici bir kimlik edinen Çokay'ın adaylığına şike soruşturması nedeniyle sıcak bakılırken, terör konusundaki yorumlarında bugüne kadar "bu vatan hepimizin, neyi paylaşamıyoruz!?!!"dan öteye gidememiş olması da hanesine pozitif puan olarak yazılıyor. "Facebook'un sakin gücü" olarak bilinen Çalışar, profilinde siyah kurdele kullanma konusunda tam bir duayen. Kurdelenin tam olarak ne zaman profil resmi olarak kullanılacağı ve ne kadar bir süre sonra tekrar normal profil resmine dönüleceği konusunda otorite sayılan Berrin Çalışar, özellikle "yorumsuz" başlığıyla yaptığı paylaşımlarıyla tanınıyor. Mehmet Erbakır'ın "11 Küskünler" hareketiyle milliyet.com.tr'yi terk etmesinin ardından sitenin yorum kısmının öne çıkan isimlerinden olan Kaymaksız, 2008'den 2010'a kadar milliyet.com.tr yorum işleri liderliğini büyük bir başarıyla yürüttü. Kendisinin döneminde günlük yorum oranı tarihte ilk defa 188.2'nin üzerine çıkarken, birbirini tekrar etmeyen, anlamlı yorumların sayısı da rekor bir artışla günlük 4.2 ortalamasına ulaştı. Türkiye onun adını ilk olarak 2007 senesindeki genel seçimlerde duydu. Seçim dönemindeki paylaşımları ve yorumlarıyla desteklediği partinin oylarını %0,0002 oranında yukarı çekerek büyük bir sükse yaptı. O dönemden beri Facebook, Twitter ve Friendfeed'de düzenli olarak güncel konuları işleyen başarılı internet kullanıcısını öne çıkaran bir diğer husus ise tartışmalarda yazılan her bir cümleye en az 3'er paragraf cevap verebilecek kadar boş vaktinin ve sabrının olması.
| 0
| 50
|
Haluk Levent'in Gözaltına Alınması ile Sinirlerin Gerildiği Metris Cezaevi'nde, Mahkumların Tedirgin Bekleyişi Sürüyor Müzikal çalışmalarının dışında adı sık sık ticari davaları ile de gündeme gelen ünlü şarkıcı Haluk Levent'in dün akşam sularında bir kez daha gözaltına alınması, Metris Cezaevi'ndeki mahkumlarda gergin bir bekleyişe sebebiyet verdi. 1997 senesinde Metris'te bulunduğu 9 aylık kısa süre içerisinde gerek yaptığı beste çalışmaları, gerekse de verdiği gitar resitalleri ile mahkumların hafızasında önemli bir yer edinen Haluk Levent'in yeniden cezaevine girme ihtimalinin doğması üzerine, daha şimdiden birçok hükümlü çözüm yolları aramaya başlamış durumda. Anadolu rock müziğinin önemli isimlerinden Haluk Levent'in Metristeki tutukluluk günlerinin üzerinden çok uzun zaman geçmesine rağmen, o karanlık dönemde kader ortaklığı yaptığı hükümlü arkadaşları, kendisini ve şarkılarını henüz unutabilmiş değiller. Aradan geçen 13 senelik süre zarfında bir çok mahkumun halen "Akdeniz Akşamları"'nı dinlemeye cesaret edemedikleri belirtilirken, bazı mahkumların da bu süreçte çıkan her "Haluk Levent Gözaltında" haberinin ardından aşırı strese bağlı davranış bozukluğu semptomları gösterdiği belirtildi. Son gözaltı olayının ardından sinirlerin bir kez daha gerildiği Metris'te, mahkumlar ve görevlilerin tedirgin bekleyişi sürüyor. Konuyla ilgili olarak basına açıklamalarda bulunan Cezaevi Müdürü Ersin Özbükey, şunları söyledi: "Bizim için yeni değil tabii. Rutin 'Haluk Levent gözaltına alındı' haberlerinden biri ve yine görmeye alıştığımız manzaralar. Açıkçası ben o zamanlar görevde olmadığım için neler yaşandığını tam olarak bilemiyorum ancak, eğer söylenenler doğruysa Haluk Bey 1997 yılında cezaevimizde bulunduğu süre içerisinde 100 adet beste yapmış ve zamanının çoğunu koğuşta şarkı söyleyerek geçirmiş. Oldukça sancılı geçen o süreçte, cezaevimizden firar teşebbüslerinde patlama yaşandığı gibi bir çok mahkumun da kendilerine zarar verecek şeyler yaptığı kayıtlarda yazıyor. Maalesef Metris bugün hala o karanlık dönemin izlerini silebilmiş değil, travma sürüyor..." Yıllar içerisinde bu tip haberler ile sürekli diken üzerinde durmaktan yorulan mahkumların E tipi (koğuş tipi) cezaevi sisteminden vazgeçilip, F tipi'ne geçiş için kendilerine baskı yaptıklarını ifade eden Özbükey, Haluk Levent'in maddi konularda problem yaşamaması için bir fon oluşturulduğunu da sözlerine ekledi. Mahkumlar tarafından bu fona düzenli olarak para bağışlandığını ve acil bir durumda bu fonun Haluk Bey'e aktarılmaya hazır olduğunu söyleyen Özbükey, "borçlarını ödemek için ya da ne bileyim iyi bir avukat falan tutmak için lazım olursa lütfen hiç çekinmesin. Metris sakinleri kendisinin içeri girmemesi için ellerinden geleni yapmaya hazır" diyerek ünlü sanatçıya seslendi. Metris Cezaevi'nde bu gergin bekleyiş sürerken, 13 yıl önceki acıları bir kez daha yaşamak istemeyen mahkum yakınları da cezaevi dışında hazırlıklara başlamış durumdalar. "N'olur, n'olmaz" diyerek daha şimdiden "Haluk Levent'e Özgürlük!" kampanyası için çalışmalara başlayan mahkum yakınlarının, gerekirse konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar taşıyacakları da gelen haberler arasında.
| 0
| 51
|
Google Wave Kayıplarına Bir Yenisi Eklendi Dünyanın bir numaralı Arama Motoru Şirketi Google'ın en son çıkardığı hizmet olan Google Wave'in ne olduğu ve ne işe yaradığı soruları bir süredir internet kullanıcılarının kafasını en çok kurcalayan sorular haline geldi. Bu sorulara bir cevap bulabilmek için birbirlerinden habersiz olarak çalışmalar yürüten genç insanların gizemli bir şekilde ortadan kaybolmaya başlamaları Google Wave üzerindeki soru işaretlerini daha da artırdı. Son olarak İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ersin Özbükey'den yaklaşık 10 gün önce internet üzerinden yayınladığı "Google Wave'i çözdüm. Çok yakında herkese açıklayacağım. Lütfen gönderdiğim davetiyeleri kullanmayın ve google wave'den uzak durun!" mesajından beri haber alınamıyor. Benzer bir kayıp vakası bir süre önce İsveç'te de yaşanmıştı. Ersin'le aynı kaderi paylaşan Oslo Akademisi Mühendislik öğrencisi Ulrich Damallsvenskan isimli genç de yaklaşık 2 hafta önce Twitter üzerinden "Google Wave löstes, Svenska kvinnor är mycket vackra pilgrimer!" ("Aklı olan Google Wave'den uzak dursun!") mesajını yayınladıktan hemen sonra kayıplara karıştı. Herkesin birbirine davetiye gönderebildiği sitenin hangi işlevlere sahip olduğu İnternet dünyasında ateşli tartışmalara yol açaraken, konuyla ilgili mikrofonların yöneltildiği Türkiye İnternet ve Bilişim Derneği Başkanı Ülke Zeren yaptığı açıklamada "Eee...yani Google Wave gerçekten çok güzel bir servis... bir sürü arkadaşıma ben şahsen davetiye gönderdim...Çok gelişmiş bir teknolojiye sahip... İnternetten bakıyoruz hep... Güzel programlar var...Evet..." diyerek olaya kendince netlik kazandırmaya çalıştı. Google Türkiye ofisi Reklam ve Halkla ilişkiler sorumlusu Oytun Tümevaran ise konuyla ilgili olarak "Dünya Google Wave pazarında Türkiye olarak 3. sıradayız. Bu ülkemiz adına büyük bir başarı" açıklamasını yaptı. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle röportajı kısa kesmek isteyen Tümevaran "Peki bu Google Wave ne işe yarıyor?" sorularını yanıtsız bıraktı. Tümevaran'ın sorular karşısında bir hayli tedirgin olduğu da gözlerden kaçmadı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de geniş çaplı olarak kullanılmaya başlanan Google Wave uygulamasına girebilmek için bir adet davetiyeye ihtiyacınız var. Davetiye alabilen internet kullanıcıları sisteme kolaylıkla giriş yapabiliyor, bir süre google wave'in ne işe yaradığını çözmeye çalıştıktan sonra aynı kolaylıkla sistemden çıkabiliyor.
| 0
| 52
|
Yazım Hatalarını Görüntülemeye Çalışan Amatör Fotoğrafçıya Linç Girişimi İstanbul'un sakin semtlerinden Çengelköy'de yaşanan olayda, dün sabah kişisel internet sitesi için çeşitli dükkanların vitrinlerindeki yazım hatalarını görüntülemek isteyen Onur Uzun (26) isimli amatör fotoğrafçının, semt esnafı tarafından önce tartaklandığı, ardından da şiddete maruz bırakıldığı bildirildi. Şans eseri olay yerinden geçmekte olan trafik polisleri tarafından öfkeli kalabalığın elinden zorlukla kurtarılan amatör fotoğrafçı hastaneye kaldırılırken, polisten yapılan ilk açıklamada Onur Uzun'un komik video ve resimlerin paylaşıldığı bir internet sitesine sahip olduğu, uzun zamandır Çengelköy'deki dükkanların vitrinlerinden sitesi için malzeme toplamaya çalıştığı, durumu farkeden semt esnafının da krizin sürdüğü şu günlerde, dükkanlarına normal müşteriden çok yazım hatası bulmaya gelen fotoğrafçıların akın etmesine sinirlendikleri için bu üzücü olayın patlak verdiği belirtildi. Olayla ilgili olarak ifadesine başvurulan semtin en eski esnaflarından Mehmet Benek ise (58); "Her gün fotoğraf makinesini kapıp semtimize gelen bu zibidilerden ikrah ettik. Kardeşim biz zaten eğitim seviyesi belli olan insanlarız, olabilir insan halidir bazı kelimeleri yanlış da yazmışızıdır ama bunun nesi bu kadar komik anlamadık. Hadi diyelim komik. Ulan bir komik iki komik 20 yıldır aynı terane, hala mı komik bu yazım hataları yahu?" şeklinde açıklama yaparken, kafasına 8 dikiş atılan Onur Uzun "abi adam 'tiriyci' yazmış ya koptum :)" demekle yetindi.
| 0
| 53
|
Olimpos'ta Hizmete Giren "Fikret's Tree Houses", En Kötü Hizmeti En Pahalıya Satma İddiasıyla Rakip İşletmelerin Korkulu Rüyası Oldu Doğa tatili sevenlerin ve özellikle de üniversiteli gençlerin gözde mekanı olan Olimpos'ta geçtiğimiz ay faaliyete geçen Fikret's Tree Houses, en kötü hizmeti en pahalıya satma iddiasıyla kısa sürede rakip işletmelerin arasından sıyrıldı. Konaklama yerlerinden, verilen yemeklere kadar gösterdiği özensizlikle müşterilerine salaş tatil keyfini sonuna kadar yaşatan Fikret's Tree Houses, gecelik kişi başı 100 TL'lik fiyatıyla da adeta 4 yıldızlı otellere kafa tutuyor. Sınırlı işletmecilik bilgisi ve daha önce hiç turizm sektöründe çalışmamış olması nedeniyle diğer pansiyonlardan zaten bir adım önde olduklarını ifade eden Songün, "Gerçi yine de faaliyete geçmeden önce içimde bazı kuşkular vardı. Öteki işletmelerin ne halde oldukları hepimizin malumu ancak biz çok şükür daha 1 ay oldu olmadı, kliması çalışmayan pis bungalovlarımız, kesinlikle temizlemediğimiz mutfak malzemelerimiz ve yemek diye verdiğimiz o şeylerle bu konudaki kararlılığımızı gösterdik" diyerek duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Songün, tüm çabalarına rağmen kendi kendilerine iyi vakit geçirmeye çalışan, salaş tatil ruhuna aykırı olarak "gölgelik bir yer bulup akşama kadar uyumak"tan farklı arayışlar içine giren müşteriler olduğundan da yakınırken, açıklamalarına şu sözlerle son verdi: "Niyeyse bazı tatilciler bir yerlere gidince illa bir atraksiyona girmek istiyorlar. Yok istediğim vakitte denize gireyim, yok sabaha kadar müzik dinleyip dans edeyim falan... Bu konuda bizim tavrımız buradaki işletmelerin %90'ı ile paralel: Gece denize girmek, müzik dinleyip dans etmek falan olacak işler değil. Zaten gerektiği yerde hemen soluğu jandarmada alıyoruz, onların da sayfiye yerinde yapacak pek bir işi olmadığından bütün gün bir aşağı, bir yukarı dolanıyorlar sayemizde. Hem böylece, adrenalin tatili severler de hizmet ettiğimizi düşünüyoruz. Sürekli ortada dolaşan bir jandarma arabası, müzik çalmaya çalışan her mekanın önünde bir hareketlilik. Adrenalinse, bu da adrenalin. Hoşuna giden, buyursun gelsin."
| 0
| 54
|
8 Yıldır Gönüllü Olarak Hapis Yatan Melih Toygar'dan Gençlere Tavsiye: ''Vakitlice yatın çıkın, sonradan rahat edersiniz...'' Bundan yaklaşık 8 sene önce İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile yaptıkları yazışmalar sonucu henüz hiçbir suç işlememiş olmalarına karşın özel izinle cezaevine giren 6 arkadaştan üçünün tahliyesine sayılı günler kaldı. İlerde yaşanması muhtemel herhangi mahkumiyet durumunda, alacakları cezaya saydırmak amacıyla 8 senedir hapis yatan gençlerden Melih Toygar, "Tam 8 sene oldu, mapusluk yatıyoruz. Bu sürede bazı arkadaşlarımız kendini fazla kaptırdı, tatsız olaylar yaşandı ama ben ve diğer 2 arkadaşım, yakında hapisliği aradan çıkarmış bir şekilde gerçek manada özgür olacağız" sözleriyle, yaşadıkları heyecanı gözler önüne serdi. Yakınları dışında sadece Adalet Bakanlığından temsilcilerin ve medyanın kabul edildiği görüş gününde, Melih Toygar, yakınlarının tepkisine rağmen içeri girmelerindeki asıl amacın gençken hapisliklerini yapıp kurtulmak olduğunu söyledi. Dünyanın bin türlü hali olduğu ve neyin ne olacağını kestiremedikleri için 6 arkadaş birlikte Türkiye'nin en iyi hapishanelerinden birinde çile doldurduklarını belirten Toygar, pişmanlık duyup duymadığı yönündeki bir soruyu "Şu hayatta insanın ister istemez işleyebileceği bir sürü suç var. Siyasi var, adi var, karşılıksız çeki, yüz kızartıcısı var.... Var da var yani. Her gün kafada 'Ha şimdi aldılar, ha şimdi alacaklar' gerilimiyle yaşamak bi noktadan sonra hakkaten imkansız hale geldi. Bu kararı vererek hem o gerginliği üzerimizden attık, hem de şimdi yatıp ileride rahat edeceğiz işte." diyerek yanıtladı. Günlerce süren yazışmalar ve onlarca bürokratik engelin ardından Kandıra F Tipi Cezaevinde başarıyla mahkumluk yaptıklarını kaydeden Toygar, "Bu işe 6 kişi girdik aslında ama 2 arkadaşımız kendini biraz fazla kaptırıp cezaevinde iç hesaplaşmalara kurban gittiler. Bir diğeri ise halen ağır yaralı, geçen hafta şişlendi bir mevzudan dolayı. Ona da buradan geçmiş olsun diyorum" sözleriyle arkadaşına acil şifalar diledi. Bu işi planlama sürecinde, daha önce yatıp çıkan abilerine de danıştıklarını ifade eden deneyimli mahkum, "Daha önceden bu suç muç işleriyle alakam olmadığından onlara ulaşmak kolay olmadı, konuşmaya ikna etmek ise daha bile zordu. Ne sorsam, 'Burası memleketse, içerisi bir kainat delikanlı', 'İçeriyi görmeden dışarıyı biliyorum diyen, çölde kaybolmuş bir ihtiyar gibidir yeğenim', 'Sen hiç gülün üstüne konmuş, bal yapamayan bir bal arısı nasıl hisseder düşündün mü?' gibi tuhaf tuhaf şeyler söylüyorlardı. O dönem deli saçması gibi geliyordu bunlar ama 8 senenin sonunda şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçi birazı hala deli muhabbeti gibi geliyor ama anladığım kadarıyla o abilerimizin kafa biraz gidikti" dedi ve mapusluk hayatını şu sözlerle anlatmaya devam etti: "İçeri girdikten sonra anladım ne kadar doğru söylediklerini. Cezaevinden önce hayata dair hiçbir şey bilmiyormuşuz gerçekten. Dışarıdakiler anlamaz bunu, gün geldi dava arkadaşlarımızı kaybettik, gün geldi hasretlik çektik; ancak her şeye rağmen çok fazla şey öğrendik. Bunlar çok da konuşulmaz ama şimdi 'Şu kapının önündeki arabayı al yürü' desen, 14 saniyede kelebekten girme sürem var, öyle söyliyim. Sırf şu diş fırçasıyla bile 8 değişik alet yapabiliyorum en basitinden. Olaya biraz da bu açıdan bakmak lazım." İçeride verimli bir hazırlık süreci geçirdiğini de sözlerine ekleyen Melih Toygar, bundan sonra artık önünü görmek istediğini dile getirdi. "Tahliye günü yaklaştıkça bir heyecan da basmaya başladı tabii" derken gözleri parlayan genç mahkum, sözlerini "Elbette seviniyorum ancak buruk bir sevinç tabii ki. Sonuçta buradaki ortama, arkadaşlığa çok alıştık bi şekilde. Mapusluk günlerimi arayacağımı da hissediyorum yani..." şeklinde bitirdi. Konuyla ilgili kısa bir açıklama yapan Adalet Bakanlığı Sözcüsü Mustafa Emin Bayraktar ise, Türkiye'nin cezayı peşin yatma yöntemini ilk deneyen ülke olarak bu yolda Avrupa'ya da örnek teşkil ettiğini belirtirken, Melih Toygar gibi öğrencilerin tüm gençlere bir rol modeli olması gerektiğini ifade etti. Görüş süresi boyunca Melih Toygar'la arasındaki sıcak diyalog gözlerden kaçmayan Bayraktar, konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Sevgili Melih başarılı bir üniversitenin iyi bir bölümünde öğrenci olmasına karşın kaydını dondurup, cezasını yatıp çıkma talebiyle bize geldiğinde, 'Bu herif bi iş çeviriyor olabilir, örgüt bağlantısı olabilir' diye zaten biz onu orada bi ıslatıp gözaltına aldık. Neticede soruşturma sonrası bişey çıkmadı ama işte, dünyada daha önce denenmemiş bişey, insan ister istemez bi kıllanıyor..." "Neyse işte, çocuğun bi numarası olmadığı ortaya çıktıktan sonra, 'Ne anlatıyo bu' diye bi dinleyelim dedik. Kendisi sağolsun bize enine boyuna izah edince olayın mantığı bizim de aklımıza yattı. Sonuçta bazı istatistik gerçekler var. Biz büyük ihtimalle 'Bazı odakların maşası, ülkemizin içerisinden geçtiği kritik dönem, mönem' diye diye bu arkadaşımızı eninde sonunda bi şekilde misafir edicez, delikanlı da bu süreci aradan çıkarmak istemiş. Keşke tüm talebelerimiz böyle bilinçli olsa da, bizler de ülkemizin cezaevi kapasitesine göre, daha planlı programlı bir yerleştirme yapma imkanı bulsak." Sözlerine, Toygar'ın hareketinin yediden yetmişe tüm vatandaşlara örnek olması temennileriyle son veren Bayraktar'ın, basın mensuplarına dönüp "Özellikle sevgili medya mensubu arkadaşlar, siz iyice bi düşünün bunu isterseniz. Büyük kolaylık yani..." şeklinde takılması ise ziyaretçi kabul salonunda gülüşmelere neden oldu.
| 0
| 55
|
"Harun Yahya Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü" Alkışlarla Protesto Edildi Bir süre önce Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü tarafından adı değiştirilen bölümün yeni ismi öğrencisinden akademisyenine her kesimden tepki çekmeye devam ediyor. Yayınlanmış 300'e yakın eseri olan "Harun Yahya"nın adının Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'ne verilmesi yaklaşık 2000 kişilik kalabalık bir grup tarafından Saraçhaneden Veznecilere kadar yürünerek protesto edildi. Yürüyüş sırasında yer yer sloganlar atan grup alkışlarla da dekanlığı protesto etti. Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklamasında protestocu grup adına konuşan Yrd. Doç. Dr. Ersin Özmataracı "Ayıp diye bir şey var lan!" demekle yetindi. Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nün girişinde bulunan ve insan anatomisini detaylı olarak gösteren maket-heykel'in altındaki "Böylesine mükemmel bir canlı kendi kendine var olmuş olabilir mi?" yazısını da ellerindeki sprey boylalarla kapatmaya çalışan gösterici grup polisin sert mudahalesiyle karşılaştı. Olayların ardından rektörlük tarafından yapılan açıklamada; "Adam 300 kitap yazmış kardeşim. Hiç bir şeye saygınız yoksa bari buna saygı gösterin. Dünya para verip yaptıramayacağınız müzeyi adamlar gelip bedavaya okulun bahçesine kurdular. Bir allahın kulu da gidip bakmıyor. Burada bir müze var ama bu ne anlatmak istiyor? Akıl sahipleri için (bunda) bir ibret var mıdır yok mudur kimsenin umrunda değil! Malasef bazı öğrencilerimiz ilime gereken saygıyı göstermekten uzak" denilerek, göstericiler ağır bir dille kınandı.
| 0
| 56
|
Komutanların İstifasının Ardından Gözünü Yüksek Askeri Şura Toplantısına Çeviren İMKB, Konuyu Tam Olarak Anlayabilirse Krizden Etkilenmeyi Planlıyor TSK'nın komuta kademesinde yaşanan şok istifaların ardından hafta başında toplanan Yüksek Askeri Şura'dan çıkacak sonuç, başta İMKB olmak üzere piyasalar tarafından da merakla bekleniyor. Konuyla ilgili olarak bu sabah İMKB'den yapılan açıklamada, "Anladığımız kadarıyla Jandarma Komutanı, Genelkurmay Başkanı olursa, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na eski 1. Ordu komutanı gelecekmiş ama onun da hükümetle arası iyi değilmiş. Onun yerine gelebilecek komutanın da kıdemi diğerinden düşük olduğundan, 3 korgeneralden birisi bişeyler olacak galiba..." ifadelerine yer verilirken, meselenin ne olduğu tam anlaşılır anlaşılmaz piyasaların gerekli tepkiyi vereceği belirtildi. Krizin etkisinde toplanan Yüksek Askeri Şura'nın ilk gününde herhangi bir somut gelişme yaşanmazken, piyasaların ortadaki karışık durumla ilgili olarak vereceği tepki hakkında ilk açıklama İMKB basın sözcüsü Hulki Ağaner'den geldi. İMKB'nin Emirgan'daki binasında bir basın toplantısı düzenleyen Ağaner açıklamalarına, mevcut tablonun kriz olarak değerlendirilmesinin çok büyük ihtimalle yanlış olmayacağını ifade ederek başladı. "Var bir kriz var, o belli. Neticede koskoca komutanlar filan istifa etmiş..." diyerek kurum olarak konuya hakim olmaya çalıştıklarını kaydeden Ağaner, basın toplantısını şu sözlerle sürdürdü: "Şimdi Jandarma Komutanı Necdet Özel Paşa dışındaki tüm üst kademe istifa etmiş. Oraya kadar tamam. Genelkurmay Başkanı o olursa, onun yerine 1. Ordu komutanının atanması gerek galiba ama onun da hükümetle arası iyi değilmiş. Bu piyasalar için iyi bir şey mi, kötü bir şey mi onu tam bilemiyoruz. Bir de 3 korgeneral terfisi olacak. Birine ‘Andıç’ davası açılmış, neyse artık o. Öbür ikisi zaten tutuklu. Onların yerine Deniz Kuvvetlerinden 2 kişiyi kaydırsalar. 3. Orduya da, ordan 1 kişi gelse. Gerçi öyle de şeye adam kalmıyor... Neyse, koca ordu komutansız kalacak değil heralde..." Nolur nolmaz diye haftaya sembolik de olsa küçük bir düşüşle girdiklerini sözlerine ekleyen Hulki Ağaner, "Bundan sonrasında belki sıcak para kaçacak, belki yastık altındakiler piyasaya çıkacak? Ne olacağı hiç belli değil... Bi de şimdi Ramazan ayına girdik biliyorsunuz. Bunların hepsini hesaba katıyoruz, vatandaşlarımız içlerini ferah tutsunlar." şeklinde konuştu. Olası bir krizin Ramazan'a denk gelmesinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu belirlemek için ayrı bir komisyon kurduklarının da müjdesini veren Ağaner, "Arkadaşlarımız çalışıyorlar üzerinde. Çünkü biliyosunuz ramazanda pek bişey olmaz... Trafik filan olur. Ama işler, piyasa zaten şeydir... Belki o yüzden çok şey olmaz... Neyse bilmiyoruz işte, bi hali yoluna bakıcaz yani..." sözleriyle yatırımcıları rahatlattı.
| 0
| 57
|
Kafasını Biraz Boşaltmak İçin Magazin Programlarını İzlemeye Başlayan Talihsiz Genç Kadın, Artık Gülben Ergen'in Çocuklarının Adını Ezbere Sayabiliyor Geçtiğimiz yaz biraz kafasını boşaltmak ve eğlenmek için arkadaşları ile birlikte magazin programlarına göz atmaya başlayan 26 yaşındaki Zeynep Aslı Çelik, ne olduğunu bile anlamadan Gülben Ergen'in çocuklarının isimlerini ve Alişan'ın nerede, kaç ay askerlik yaptığını ezbere bilen bir magazin bağımlısına dönüştü. Mutlu bir ailede büyüyen, iyi eğitim almış ve mesleğinde başarılı bir birey olarak nasıl bu hale geldiğine anlam veremeyen talihsiz genç kadın, hastalığıyla yüzleşerek tedavi yolunda önemli bir adım atarken, uzmanlar Türkiye'de benzer durumda birçok gizli bağımlı olduğunu iddia ediyorlar. Özel bir bankada uzman yardımcısı olarak çalışan, Marmara Üniversitesi İstatistik Bölümü mezunu Zeynep Aslı Çelik'in dramı yürekleri sızlatıyor. Bir anlık heves ve merak ile girdiği magazin dünyasından kurtulmak için şu an büyük bir savaş veren talihsiz genç kadın, bu yola nasıl saptığını "Yaklaşık bir sene önceydi; öyle evde canımızın çok sıkıldığı bir gün sırf dalga geçmek için kendimi arkadaşlarımla 'Magazin Dünyası' adlı programı izlerken buldum" sözleriyle özetlerken, yaşadıklarının herkese ibret olması gerektiğinin de altını çizdi. Önceleri sadece biraz olsun kafasını boşaltmak ve arkadaşlarıyla birbirlerine anlatıp gülmek için magazin programlarını izlediğini belirten Çelik, zaman ilerledikçe tek başınayken de samimi bir merakla magazini takip etme ihtiyacı duyduğunu kaydetti. Günler geçtikçe yaşadığı yoksunluk hissinin daha da belirgin hale geldiğini ve sadece televizyondaki programların kendisini kesmediğini dile getiren Zeynep Aslı Çelik, hayatının yavaş yavaş nasıl değiştiğini anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı: "Ben de birçok bağımlı gibi Nihat Doğan'la başladım magazine. Ancak başta sadece onu izleyip, dalga geçmek için göz gezdirdiğim programlar bir süre sonra bana yetmez oldu. İnternet, gazeteler derken sürekli dozu artırdım. Bazı arkadaşlarım, kendimi çok kaybettiğim anlarda magazin programlarındaki dış ses gibi konuştuğumu bile iddia ediyorlar fakat ben öyle bir şey hatırlamıyorum inanın. Demet Akalın-Önder Bekensir ilişkisinin bütün tarihçesini, iniş çıkışlarını, dalganma hareketlerini biliyordum. Bir akşam istatistik eğitimim sayesinde üşenmeyip önümüzdeki 5 yıl boyunca tekrar birleşip, ayrılacakları zamanları gösteren bir çizelge hazırlarken buldum kendimi... 'Annen baban seni bunun için mi okuttular Aslı' diyip ağlamaya başladım... Artık onların da yüzlerine bakamıyorum..." Kalan birkaç aklı başında arkadaşının ve ailesinin kendisine sırtlarını dönmesinin ardından, "Ben ne yapıyorum kendime böyle? Ne işim olur benim Seda Sayan-Tuna Kiremitçi yakınlaşmasıyla, Ebru Gündeş'in hamileliğiyle, Bülent Ersoy'un bu seneki talihli nişanlısıyla" diyerek psikiyatri kliniğine başvuran Zeynep Aslı Çelik, şu an Sapanca yakınlarındaki bir rehabilitasyon merkezinde bilgisayar, televizyon ve cep telefonundan uzak tutularak tedavi görüyor. Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz AMATEM yetkilisi, Doç. Dr. Nükhet Saregil ise, bu tip vakaların toplum içinde sanıldığından çok daha yaygın olduğunu, ancak hastaların sadece % 5'inin sorunu kabullenerek tedavi olmaya yanaştığını belirtti. Batıdaki tablonun çok daha vahim olduğunu ve özellikle Amerika'nın bu illetle mücadele etmek için her yıl milyarlarca dolar harcadığını ifade eden Nükhet Saregil, "Bazen birey günlük hayatın yoğun stresnden ve karmaşasından kaçmak için, bazen de sadece yanlış arkadaş seçiminden dolayı bu yola girebiliyor. Bu noktada aileler çok dikkatli olmalı ve özellikle genç yaştaki hastalarımızın üzerine çok gitmemeliler. Ne olacağı belli olmaz, genç insan bunlar; kendilerine magazinsel şeyler yapmak isteyebilirler" dedi.
| 0
| 58
|
Oruç Tutmayan Kadına Yapılan Saldırının İzlerini Silmek İsteyen Erzurum Belediyesi, Oruç Tutmayan Bir Erkek Döverek İmajını Düzeltecek Artık gelenekselleşen “Ramazan’da Oruç Tutmayan Vatandaşa Dayak Atma” haberlerine, bu sene sokakta sigara içen bir kadının dövülmesiyle adını yazdıran Erzurum'da moraller bozuk. Çevre illerde, Erzurumlular'ın güçlerinin bir kadına yettiği yönünde yapılan yorumlar yöre halkında huzursuzluk yaratırken, ilin zarar gören imajını düzeltmek isteyen Erzurum Belediyesi, en kısa zamanda oruç tutmayan yetişkin bir erkeğin dövülmesi için kolları sıvadı. Konu hakkında Erzurum Belediye Binası önünde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Belediye Encümeni Oktay Şifahi, Erzurum halkının yaşadığı utancı silmek adına çalışmalara başladıklarını belirterek, "dayak yemeye müsait onlarca erkek arasından Ramazan dayağını layıkıyla hak eden adayı tespit etmek için titiz bir çalışma yürütüyoruz" sözleriyle Erzurumlular'ı rahatlatan mesajlar verdi. Bin bir türlü küpelinin, uzun saçlının, dövmelinin arasından en sopalık vatandaşın tespiti için gece gündüz çalışıldığını ve hiçbir masraftan kaçınılmadığını kaydeden Şifahi, "Bir bayana yapılan bu saldırı bize hiç yakışmadı ancak birkaç kendini bilmezin yaptıkları şehrimize maledilmemeli. Erzurum insanı yiğittir, merttir, dadaştır...Çok yakında tüm Türkiye, gerektiğinde yetişkin bir erkeği de nasıl hırpaladığımıza şahit olacak." dedi. İncelemelerinde sona yaklaştıklarını dile getiren Belediye encümeni, dayak yemeye en yakın olan şanslı ismi de kamuoyuna duyurdu. Atılacak dayak için Can Nizamoğlu (21) adlı genç ile temasta olduklarının müjdesini veren Oktay Şifahi, Erzurumlular'ın yüreğini soğutacak açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: "Güzel Erzurum'un adına yaraşır dayağı atmak için çıktığımız bu yolda onlarca garip tipin, sokakta sigara-su içen adamın arasından en öne çıkan arkadaşımız Can oldu. Kendisini sadece Ramazan özelinde değerlendirmemek lazım, icabında yılın 12 ayında dayak yiyecek bir tipi var sağolsun. Talihlinin tam olarak hangi mekanda dövüleceği konusu açıklığa kavuşur kavuşmaz, şehrimizin mağduriyeti giderilecektir. Şimdilik öne çıkan yerler İskender Paşa Mahallesi ve Sarıgazi İnternet Kafe ancak Sarıgazi Müftüsünün de araya girmesiyle internet kafe olasılığı bir adım öne çıkıyor. Dayak büyük ihtimalle, Can Nizamoğlu'nun kafede sigara içtiği bir anda gerçekleşecek..." Belediye Encümeni Oktay Şifahi'nin sözlerinin ardından kendisine ulaşılan Can Nizamoğlu ise Razaman dayağı için seçilmekten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, onlarca aday arasından kendisini tercih eden Belediye'ye teşekkür etti. "Benim için süpriz olmadı; zaten şu tiple pek bir rakibim de yoktu" diyerek kendisine duyduğu güveni ortaya koyan Nizamoğlu, Erzurum gibi bir yerde ortalama Müslüman, Sünni, Türk imajına uzak hal ve tavırlarıyla uzun süredir halkı provoke ederek dayağı çoktan hakettiğini açık yüreklilikle dile getirdi. "Kaç yıldır ha dayak yedim, ha yiycem derken epey bir strese girmiştim. Rengim, benzim atmıştı. Dayaktan daha kötü bir şey varsa o da dayağı beklemek." diyen talihli genç, mubarek Ramazan Ayı'nın herkes için hayırlara vesile olmasını dileyerek sözlerine son verdi.
| 0
| 59
|
Adrenalin Tutkunlarının Yeni Adresi Adana Adliyesi Gazetelerin üçüncü sayfalarına sık sık kavga haberleri ile giren Adana Adliyesi, bu özelliği sayesinde adrenalin tutkunlarının da yeni gözdesi oldu. Önceki gün Adana Adliye Sarayı önünde çıkan kavgada gözaltına alınanların davalı taraflarla alakalarının olmadığının saptanması üzerine yapılan soruşturmada, söz konusu şahısların Çukurova Üniversitesi Adrenalin Kulübü üyeleri oldukları ortaya çıktı. Olayın ortaya çıkmasının ardından kulüp adına yapılan basın açıklamasında, üyelerin ilk olarak "Fight Club" adlı filmden aldıkları ilhamla kendi aralarında dövüşmeye çalıştıkları, fakat bu şekilde yapılan kavgaların hep büyümesi ve kulübü kapanma noktasına götürmesi üzerine böyle bir yönteme başvurdukları bildirildi. Son üç aydır adliye önündeki kavgalara katıldıklarını belirten kulüp üyeleri, sırf bu yüzden bütün davaları takip ettiklerini, özellikle de hısım akrabası az olan tarafa destek vermeye çalıştıklarını açıkladılar. Yaptıklarının kötü bir yanı olmadığını iddia eden kulüp üyeleri, gerçek adrenalin tutkunlarına Adana Adliyesi önünde kendilerine katılmaları için çağrıda bulunmayı ihmal etmediler.
| 0
| 60
|
Kaynacıklı Belediyesi, Geçtiğimiz Yıl İnternet Sitesini Ziyaret Eden 7 Kişiye İftar Yemeği Verdi Yozgat'ın Kaynacıklı ilçesinin geçtiğimiz yıl hizmete giren resmi web sitesi Kaynacikliyiz.biz'i ziyaret eden 7 kişi, Belediyenin düzenlediği iftar yemeğinde bir araya geldi. Kaynacıklı Belediye Başkanı Mithat Şenocak'ın ev sahipliği yaptığı iftarda neşeli anlar yaşanırken, Şenocak yemek sonrası yaptığı konuşmada ziyaretçi sayısının beklenin bir hayli altında kalmasından dolayı duyduğu burukluğu da gizleyemedi. Kaynacıklı Belediyesi tarafından geçtiğimiz yıl hizmete sokulan resmi web sitesi Kaynacikliyiz.biz; ilçenin tarihi, ekonomisi ve doğal güzelliklerinin yanısıra, belediye hizmetleri hakkında da ayrıntılı bilgiler içeriyor. Açıldığı tarihten itibaren biri Belediye Başkanı, biri Belediye Başkanının aynı zamanda sitenin tasarımcısı da olan 16 yaşındaki oğlu ve ikisi arama motoru bot'u olmak üzere toplam 11 tekil ziyaretçi tarafından görüntülenen web sitesi, halen ilçenin dünyaya açılan penceresi konumunda. İftar sonrası yaptığı konuşmaya, öncelikle hem sitelerini ziyaret ettikleri hem de kendilerini kırmayarak iftar davetlerine olumlu yanıt verdikleri için konuklarına teşekkür ederek başlayan Kaynacıklı Belediye Başkanı Mithat Şenocak, "Bu mübarek ayda şükürsüzlük ediyor gibi görünmek istemem ama açıkçası o siteyi açarken bizim beklentimiz biraz daha farklıydı. Hiç değilse bi bin, iki bin kişi falan gelir diye bekliyorduk. Neyse buna da şükür, neticede hiç yoktan iyidir" sözleriyle yaşadığı hayal kırıklığını dile getirdi. Türkiye'yi ve Kaynacıklı'yı merak eden, tanımak isteyen yabancılar olabilir, onlar da gelir bakar belki diyerek sitenin İngilizce versiyonunu dahi yaptıklarını belirten Şenocak, "Nerede hata yaptık, eksiğimiz nedir ben de bilemiyorum. Bunları elbirliğiyle araştırıp çözeceğiz ama yani bir insan en azından bizim asfaltlama çalışmalarımızı, geçtiğimiz yıl kaç aileye yakacak yardımı yaptığımızı da mı merak etmez? Hadi onu merak etmedi, 'Ben bu Kaynacıklı'ya gidecek olsam nereyi ziyaret ederim, bunun ören yeri mesire yeri neresidir' onu da mı öğrenmek istemez? Maalesef bu 7 arkadaşımız dışında isteyen çıkmadı" sözleriyle tüm kamuoyuna sitem ederken, durumu biraz da web sitesinin henüz belirlenemeyen bir nedenden ötürü 3 ay boyunca erişilemez durumda olmasına bağladı. Kaynacikliyiz.biz'in bizzat lise birinci sınıfa giden oğlu tarafından, başka bir belediye sitesinin birebir kopyalanıp isim ve resimlerin değiştirilmesi teknolojisiyle geliştirildiğini vurgulayan Şenocak, şöyle devam etti: "Evladım diye demiyorum gerçekten bu çocuk gecesini gündüzüne katarak, kimi zaman derslerinden geri kalmak, kimi zaman Facebook'undan fedakarlık etmek pahasına bu siteyi hayata geçirdi. Yalnızca o da değil, ayrıca ben ve diğer önemli belediye personeli için bizzat geliştirdiği e-mail adreslerini de sitede yayınlayarak dünya ile entegrasyonumuz için elinden geleni yaptı. Şu anda başta hemşehrilerimiz olmak üzere tüm dünya bana mithatsnck56@gmail.com adresinden kolaylıkla ulaşabiliyor. Hatta bu sayede geçtiğimiz yıl Nijerya'nın devrik liderinin oğluyla bile tanışma şansı buldum ve şu an ilçemize çok ciddi nakit girişi sağlayacak bir anlaşmanın son aşamasındayız. Düşünüce Nijerya nere Kaynacıklı nere dersin ama işte teknoloji sayesinde bütün bunlar artık mümkün olabiliyor." Sitenin Kaynacıklılı olmayan tek ziyaretçisi Orhan Gümüş (62) ise gecenin ilgi odağı olan isimdi. Ankara'da ikamet ettiği ve emekli öğretmen olduğu öğrenilen Gümüş gecede tebrikleri kabul ederken, Kaynacıklı Belediye Başkanı, Kaymakamı ve Garnizon komutanıyla da bir süre sohbet etme imkanı buldu. Belediye Başkanının ısrarı üzerine siteyi ziyaret ediş öyküsünü anlatmak için mikrofon başına geçen Gümüş, "Açık konuşmak gerekirse google'da şifalı otlarla ilgili bir şeylere bakarken yaptığım bir yazım hatası sonucu, ilk sırada değerli beldenizin web sitesine denk geldim. Belki bir ilgisi alakası vardır diyerek girmiş bulundum ve sitede geçirdiğim yaklaşık 5 dakika içerisinde de Kaynacıklı'yı yakından tanıma fırsatı edindim. Artık burası benim ikinci memleketim gibi oldu. Belediyenizin çalışmalarını yakınen takip ediyorum." sözleriyle davetlilere duygu dolu anlar yaşattı. Sitenin ziyaretçi sayısının ve geçtiğimiz yıl 1.35 USD civarında kalan google reklam gelirlerinin artırılması konusunda alınacak önlemlerin de masaya yatırıldığı gece, içilen 3. bardak çayların ardından son buldu.
| 0
| 61
|
Radikal Gazetesi'nin Geleneksel Tecavüz Fotoğrafı 5. Yılını Kutladı Radikal Gazetesi'nin bütün tecavüz haberlerinde kullandığı fotoğrafın 5. hizmet yılı, gazete binasında düzenlenen sade bir törenle kutlandı. Törende yaptığı konuşmada basın camiasında aynı fotoğrafın 5 yıl boyunca kullanılmasının ender rastlanan bir istikrar örneği olduğunu belirten Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, "umuyorum ki önümüzdeki yıllarda da nice tecavüz haberlerini bu fotoğrafla vermeye devam edeceğiz" dedi. Törende, 5 yıl önce ilk kez bir tecavüz haberinde bu fotoğrafı kullanan Radikal Gazetesi 3. sayfa editörü Ersin Özbükey de söz alarak fotoğrafla ilgili bazı hoş anılarını davetlilerle paylaştı. Özbükey konuşmasında, 5 yıl önce bir tecavüz haberinde kullanmak için kendi kişisel porno arşivinden özenle seçtiği fotoğrafın o zamandan beridir tecavüzü mümkün olan en estetik biçimde aktardığını belirterek, "inanıyorum ki bu fotoğraf, tecavüze ve tecavüzcülere karşı toplumdaki olumsuz önyargının kırılmasında da önemli bir toplumsal misyonu yerine getirmiştir" dedi. 5 yıl içinde bu fotoğrafın kullanıldığı yüzlerce tecavüz haberinden örneklerin sergilendiği bir slide show'la devam eden tören, davetlilerin çok saçma bir iş yaptıklarını farketmeleri üzerine apar topar sona erdi.
| 0
| 62
|
Taksim Burger King Çalışanı Ercan Güngör'ün Yıllar Süren Gözlemlerini Paylaştığı "İlk Buluşmada Yapılmaması Gerekenler" Adlı Kitabı Çıktı Burger King'in İstanbul Taksim'deki şubesinde yaklaşık 10 senedir kasiyerlik yapan Ercan Güngör'ün, çalışma hayatı boyunca yaptığı derin gözlemlerini paylaştığı kitabı "İlk Buluşmada Yapılmaması Gerekenler" okurların beğenisine sunuldu. Kitabının lansmanını yine çalıştığı şubede yapan genç yazar, "Bu dükkanın önünde yıllardır neler gördüm, nelere şahit oldumsa hepsini tek tek kitabımda yazdım. Umarım heyecanla ilk buluşmalarını bekleyen tüm arkadaşlara ufak da olsa bir yardımım dokunur" sözleriyle eserin ortaya çıkış öyküsünü anlattı. Halen devam eden kasiyerlik kariyerinin yanı sıra yeni atıldığı yazarlık macerasının heyecanı gözlerinden okunan Ercan Güngör, özellikle internet üzerinden tanışıp, buluşmaya hazırlanan gençler için çok faydalı bir kaynak hazırladığının altını çizdi. Bundan 10 sene öncesine kadar facebook, görüntülü chat gibi şeylerin de olmadığını hatırlatan çiçeği burnunda yazar, "Tabii o zamanlar bu işler çok daha zordu. Ne koçyiğitler helak oldu, tipini bilmediği kızla, oğlanla buluşmaya çalışan nice dalyanlar geldi geçti. Şimdi yine biraz daha tahammül edilebilir bir manzara var, en azından üç aşağı-beş yukarı neyle karşılaşacaklarını biliyorlar" diyerek, teknolojinin gelişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Yıllar içinde kazandığı tecrübe sayesinde kapının önünde bekleyenlerden kimin arkadaşıyla, kimin hiç tanımadığı biriyle buluşmaya geldiğini 500 metreden anlayabileceğini iddia eden Ercan Güngör "Malum, ortada sıkıntılı bir durum var. Sinirler gergin, suratlar donuk. Birçoğu internet üzerinden günlerce konuşmuş, hiç değilse neyle karşılaşacaklarını az çok biliyorlar" dedi ve ekledi: "Ancak bir de eş, dost, akraba baskısı ile hiç tanımadığı insanlarla ciddi bir ilişki umuduyla buluşanlar var ki, o işte en fenası. En yürek burkanı..." Sözlerinin ardından imzalı kitaplarını müşterilerine dağıtan Ercan Göngör, bir süre kapı önünde bekleyen vatandaşlarla da sohbet etti ve kaleme aldığı bazı önemli noktaları onlarla paylaştı. İşte, genç yazarın kitabında da yer verdiği, ilk kez buluşacak çiftler için hayati önem taşıyan o uyarılardan bazıları: - "Bir kere, hangi Burger King'in önünde bekleyeceğiniz konusunu iyice bir netleştirin. Bir tane de aşağıda var çünkü. Umut vaad eden nice ilişki böyle gözümüzün önünde daha başlamadan bitti..." - "'Taksim'i iyi bilirim' artistliği yapacağım diye buluşma noktası olarak başka bir yer belirleme numaralarına hiç girmeyin. Mis sokağın köşesi, Balo sokağın girişi falan derken yitip gidersiniz. Cadde zaten kalabalık. Siz de herkes gibi burada buluşun işte. Uzun yıllar önce, "Mis Sokak köşesi" gibi şimdi tam adını hatırlamıyorum ama, karmaşık bi buluşma yeri belirleyip, orada çok uzun süre birbirlerini arayan insanlar oldu. Kendileri daha sonra Abdullah Sokak'ı oluşturdular zaten; bilenler bilir, Allah o acıları bu millete bi daha yaşatmasın..." - "Buluşacağınız kişiyi daha önce görmediyseniz iyice bir tarif alın, ne giyiyor, boyu posu ne kadar. Kendinizi de düzgün tarif edin aynı şekilde. "Sevim?" diye diye, 50 kişiye sorar halde bulmayın kendinizi. Sapık, tacizci sanılıp dayak yiyenler oluyor çünkü o şekilde. Zor alıyoruz milletin elinden..." - "Buluştuktan sonra nereye gideceğinizi kafanızda önceden belirleyin. Ora mı, bura mı derken iki saat kapının önünde dikilip kös kös bizim mekana girerseniz, pek bir şey beklemeyin artık o buluşmadan. Ha yaşınız 15 falansa o zaman ayrı tabii..." - "Ne fazla sıcak davranın, ne de çok soğuk durun. Samimi, güleryüzlü ama bir yandan saygılı ve mesafeli bir tavır takınmak her zaman iyidir. Bugüne kadar bunu başarabilen 2 çift gördüm ben. Emekli, nezih, çok efendi insanlardı. Demek ki isteyince oluyormuş. Onlar da bizim dükkanda çok durmadılar zaten, "Kafam kaldırmıyo" dedi gitti adam. Kadın duruyordu daha, zannedersem biraz ağır işitiyordu kendisi..." - "Buluşmadan önce özellikle erkek tarafı için söylüyorum bunu, kızı bir süre uzaktan izleyip etrafında şüpheli şahıslar var mı diye kolaçan etmekte de fayda var. O şekilde pusuya yatmış eski sevgili ya da abi riskini de en aza indirmiş olursunuz. Unutmayın, ilk buluşmada dayak yemek karşı tarafta pek iyi bir intiba bırakmaz." - "Buluşacağınız kişiyle belli bi mesafeden göz teması kurduğunuz anda yüzünüzde belirecek olan o aptal sırıtmayla mücadele etmeye çalışmayın. O oluyor, olacak o, ona yapacak bir şey yok. O dürtüye direndikçe suratınız iyice saçma şekillere geliyor, çirkin bir manzara oluyor o." - "Şimdi bir önemli mevzu da, ekilen arkadaşların durumu. Lütfen ama lütfen, yarım saatten fazla beklemeyin o kapının önünde. İnanın gördükçe benim içim acıyor. Ayrıca buluşmaya da erken gitmeyin. Böylece hem karşı tarafta çok hevesliymiş izlenimi uyandırmazsınız hem de bizim dükkanın önünü boş yere kalabalık etmemiş olursunuz. Neticede biz de bir müessesese işletiyoruz burada"
| 0
| 63
|
PKK'nın 2. Adamını Yakaladığını İddia Eden İran'ın Tam Olarak Kimi Yakaladığı Sorusu Gizemini Koruyor Geçtiğimiz Cumartesi, PKK'nın lider kadrosundan Murat Karayılan'ın İran güvenlik güçleri tarafından yakalandığı iddialarının ajanslara düşmesinin ardından başlayan haber bombardımanı ve bilgi kirliliği, haftasonu gündemine damgasını vurdu. Ardı ardına gelen çelişkili açıklamalar esnasında Murat Karayılan'ın Roj TV'de yayınlanan ve yakalanmadığını ifade eden konuşmasıyla birlikte, yakalanmadığı görüşleri ağırlık kazanırken, kamuoyu şimdi de "O zaman kimin yakalandığı", ve "Yakalanan Murat Karayılan değilse, PKK'nın 2 numaralı adamının kim olduğu" sorularına kilitlendi. Murat Karayılan'ın geçtiğimiz haftalarda uluslararası camiada ses getiren "Türkiye'yi bırakır İran'a saldırırız" açıklamasının ardından, Cumartesi günü İran güvenlik güçleri tarafından yakalandığı iddiaları, bölgede suların yine ısınmasına neden oldu. Haberin duyulmasından kısa bir süre sonra PKK'dan yalanlama gelirken, Türk yetkililer ise "Bize de İranlılar öyle söyledi. Karayılan'ı yakalamışlar" açıklamasını yaptılar. Örgütte birinci isim olarak halen Abdullah Öcalan gösterilirken, ikincilik için bir süredir yönetim kadrosunda kıyasıya bir çekişme olduğu biliniyor. Roj TV'deki konuşmasına, "Öncelikle TC Hükümetine, PKK'nın ikinci adamı dendiğinde direkt beni düşündükleri için buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Sonuçta yıllardır kavgalı olduğumuz insanlar bunlar, İran mı bilecek doğrusunu Türkler mi?" diyerek başlayan Murat Karayılan, "Türkiye'nin bu sağduyulu yaklaşımı, içimizdeki kendini ikinci adam ilan etmeye meraklı bazı arkadaşlara da bir ders olmuştur diye umuyorum. İkinci Adam olmaya soyunmadan önce, adam olmak icap eder. Öyle her laf edene de adam deyip dinlenmez, önce bir bakarım adam mı diye, sonra bi bakarım ettiği lafa şey mi diye.. düzgün laf mı diye... Diyeceğim o ki, yani ne ikinci adamlar gördük ayağında mekap yok, ne mekaplar gördük içinde ikinci adam yok. Anlayana..." sözleriyle de örgüt içerisindeki bazı kesimlere anlamlı mesajlar vermeyi ihmal etmedi. Murat Karayılan, "Bu kendine ikinci adam, iki numara gibi şeyler dedirtmekten hoşlanan arkadaşımızın kim olduğunu da ben tahmin ediyorum aslında ama şimdi isim verip de buradan rencide etmeyeyim. Kendisi bana abi der, hatta bu arkadaşımızı şu anda örgütteki pozisyonuna bundan 4 sene önce yerleştiren kişi benim, o da eniştesinin ve özellikle dayısının hatırı olduğu için. Çıksın şimdi madem, yüzü varsa 2. adam benim desin, yüreği varsa... Kusura bakmayın böyle şeylerden bahsetmek hoş değil tabii ki, ama bazen işte buna mecbur bırakıyorlar insanı." ifadelerini kullanırken, konuşmasının sonunda Türk kamuoyuna ise şu sözlerle teşekkür etti: "Yaşanan bu süreçte beni en çok etkileyen şeylerden biri de, TC vatandaşlarının bizim kadroyu bizimkilerden iyi bilmesi oldu. Biz daha kendi aramızda 'Bizim ikinci adamımız kim, o ikiyse üç nerede, yok oranın bölge sorumlusu hangisi, Orta Anadolu distribütörü kim' onu tartışırken, örgüt içi hiyerarşiyi isim isim, görev görev sayanları gördükçe biz bu işi yapmasak mı diye bi kendimi sorgulama süreci bile yaşadım. Bugün ben Kandil'deki en has adamlarıma sorsam, 'Say ulan 93-94 efsane kadroyu' desem, yarısı daha Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık'a gelmeden tıkanır kalır. Hakikaten öyle yani.. " Karayılan'ın açıklamasının ardından gözler, hem Türk Hükümeti hem de PKK yönetimi tarafından, "Gerçekten birini yakalayıp yakalamadıkları" ve "Eğer yakaladılarsa tam olarak kimi yakaladıkları" sorularını cevaplaması için sıkıştırılan İran'dan gelecek açıklamaya çevrilmiş durumda. Haber yayına hazırlandığı sırada İran cephesi sessizliğini korurken, PKK yönetiminin sağda solda "Ben buranın 2 numaralı adamıyım" diye atıp tutan örgüt mensuplarının ortaya çıkarılması amacıyla geniş çaplı bir iç soruşturma başlattığı da gelen bilgiler arasında.
| 0
| 64
|
Beyoğlu Belediyesi, Planlanan Yeni Yasaklar İçin Kulağa Hoş Gelen, Prezentabl Bahaneler Üretecek Yaratıcı Yazarlar Arıyor Genel seçimlerin ardından önce çevre düzenlemesi gerekçesiyle sokaklardaki çift kişilik masaları, sonra komple tüm masaları kaldırtan, son olarak da İstiklal Caddesi üzerindeki sokak müzisyenlerine gürültü nedeniyle yasaklama getiren Beyoğlu Belediyesi, bir sonraki aşamada planlanan yeni yasaklar için kulağa çağdaş ve mantıklı gelen bahaneler üretecek yaratıcı bir kadro kurmak için kolları sıvadı. "İstiklal Caddesi'ni Hizaya Sokma Projesi - Hedef 2013" kapsamında Beyoğlu Belediyesi Kültür ve Sanat İşleri Daire Başkanlığı'na bağlı olarak faaliyet gösterecek olan ekibin, temel olarak "Kentsel doku", "Gürültü Kirliliği", "Çevresel Duyarlılık", "Tarihi Miras" gibi 6-7 terimi çeşitli kombinasyonlarla cümle içinde kullanarak basın açıklaması yazabilecek, yetenekli, genç yazarlardan oluşturulması hedefleniyor. Diğer müzisyenlerin de konuyu kesinlikle kişisel olarak algılamamaları gerektiğini belirten Kesebirli, "Tahammül, hoşgörü, kucaklayıcı siyaset evet doğrudur ama bu da kafa yani. Kaldıramıyor vatandaşımız, bir yere gelip patlıyor. E mübarek günde sen oruçlu adamın yüzüne baka baka sırıtıp enstrüman alet edevat çalarsan, bu adamın rencide olmamasını bekleyemezsin. Biraz empati rica ediyorum kendilerinden. Onların ailesine, babasının, annesinin yüzüne bakıp gülerek çok afedersiniz gitar çalsalar, o ne hisseder? Bunları da düşünmek lazım" sözleriyle eleştirilere yanıt verdi. "Gerçi suçun birazı da bizde. O çift kişilik koltuk meselesinde bazı ağzının ayarı olmayan arkadaşlarımız neyse söylemiş, dini hassasiyetler, ana, bacı, namus vs. ne geldiyse, bi filtreden geçirmemek suretiyle aynen aktarmış. Tabii ki söylenecek şey değil bunlar, her şeyin bi yolu yordamı var. Neyse sonra bu dışarıdaki masaları toplatma meselesinde aklımız başımıza geldi de kentsel doku, işgaliye ücreti falan derken iyi kötü bir şeyler uydurduk yine. Yani Allah muhafaza, ona da biri çıkıp 'gözümüzün önünde içmeyin lan şunu' dese ne olurdu kim bilir..." "Başlangıç olarak 6 kişilik bir yazar ekibi düşünüyoruz. Önümüzdeki dönem için nikahsız çiftlerin caddeye giriş çıkışıyla ilgili bir takım kısıtlamalar, cadde girişinde saç-sakal-tırnak denetimi, tek tip üniforma, etek boyu kontrolü gibi bazı düşüncelerimiz var. O zaman muhtemelen kadroyu daha da genişletmemiz gerekecek. Şu an bir sistem oturtmaya çalışıyoruz. Elbette ki eksikleri, hataları olacak ama inşallah ilerde bunlara hiç ihtiyaç olmayacak günlere hep beraber kavuşacağımıza da inancımız tam. Yoksa biz de bayılmıyoruz böyle lafı kıvıra çevire iş yürütmeye..."
| 0
| 65
|
Hollywood Yıldızları Evlat Edindikleri Çocukları Biyolojik Ailelerine İade Ediyor Daha önce çeşitli üçüncü dünya ülkelerinden evlatlık çocuk alan Hollywood yıldızları, artık pişmanlıklarını gizleyemiyorlar. Evlat edindikleri çocukların bir süre sonra ergenlik çağına girip çirkinleştiklerini gören ünlülerin, biyolojik ailelere tepkisi çığ gibi büyüyor. Yaşadığı hayal kırıklığını “insanlar büyüyünce çirkinleşiyormuş. Böyle olacağını birkaç sene öncesinden görebilseydim bu hatayı yapmazdım." sözleriyle dile getiren ünlü oyuncu, çocukları alırken kimsenin bu konuda kendisini uyarmamış olmasından da yakındı. "Ergenlik yüzünden boyunları ve kolları uzarken kafaları giderek küçülüyor bunların. Sesleri de çatladı, borazan gibi oldu. Anlayamadığım bir şekilde çirkinleştiler” diyen Cox, elindekileri tamamen iade etmek veya varsa bir kaç boy küçükleriyle değiştirmek için çocukların biyolojik aileleriyle sıkı bir pazarlığa girimiş durumda.
| 0
| 66
|
DİE: "Türk Kadınlarının % 97'si Hep İyi Niyeti Yüzünden Kaybediyor" DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü) tarafından açıklanan rakamlara göre "hep iyi niyeti yüzünden kaybeden" Türk kadınlarının sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 1 puan artarak %97'ye yükseldi. Yine aynı rapora göre Türk kadınlarının %94'ünün tek kusurları fazla dürüst olmaları ve diğer Türk kadınları gibi rol yapmayı bilmemeleri. Geri kalan %6'lık kısmın ise herhangi bir kusuru bulunmuyor.
| 0
| 67
|
Beklenen Kül Bulutu İçin Hazırlıklar Tüm Hızıyla Sürüyor Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, İzlanda'daki Ejtayullujviijli yanardağının patlamasının ardından oluşan volkanik kül bulutunun, haftanın ortalarına doğru Kapıkule Sınır Kapısı'ndan yurda giriş yapmasının beklendiğini duyurdu. Bulutun geliş haberi özellikle Edirne'de tatlı bir heyecan yaratırken, ildeki tüm resmi makamlar ve halk, karşılama hazırlıkları için seferber olmuş durumda. Oturumdan ayrıca kül bulutu ile ilgili başka bir şeyler yapılması gerekip gerekmediğini belirlemek için bir komisyon kurulması kararı çıktı. Önümüzdeki ay toplanması planlanan komisyonun ilk raporunu 2012 başlarına doğru Meclis'e sunması bekleniyor
| 0
| 68
|
MGK Bildirisinde "80'ler Partisi" Tehditine Dikkat Çekildi Geçtiğimiz hafta toplanan MGK'nın (Milli Güvenlik Kurulu) sonuç bildirisinde son yıllarda yaygınlaşan 80'ler konseptli partilerin gerici bir hareket olma özelliği taşıdığı vurgulanarak, çağdaş düşünceyle bağdaşmayan bu tarz organizasyonlarla kararlı bir şekilde mücadele edileceği belirtildi. Milli Güvenlik Kurulu’nun yaklaşık 8 saat süren toplantısının ardından MGK Genel Sekreterliğince yayınlanan bildiri şöyle:
| 0
| 69
|
Bu Sene Üniversiteyi Kazanan Eren Gülyüz'e, Babasının Yakın Arkadaşının Kuzeninden Müjdeli Haber: "Sen yeter ki okulunu bitir, işin hazır..." LYS yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazanan Eren Gülyüz'ün mezuniyet sonrası iş bulma konusunda yaşadığı kaygılar dün akşam saatlerinde babasının Ankara'daki bir arkadaşının kuzeninden gelen haberle yerini umutlu bekleyişe bıraktı. Eren'in babasının aynı zamanda hemşerisi de olan Mehmet Ertekin yaptığı açıklamalarda, "Okuyan çocuğu severim ben. Hiç merak etmesin Eren, sağlam tanıdıklarımız var. Hele bitirsin de bir okulunu, yerleştiririz onu bir yerlere" ifadelerine yer verdi. Aydın'ın Çine ilçesinde yaşayan Eren Gülyüz (18) ikinci kez girdiği üniversite sınavında kimya mühendisi olmaya hak kazandı. Sevinçli haberin gelmesiyle birlikte Gülyüz ailesinin yaşadığı mutluluk ilerleyen saatlerde yerini gelecek endişesine bırakırken, baba Nedim Gülyüz'ün hemşehrisi Mehmet Ertekin'den gelen destek sözü ise moralleri yerine getirdi. Bir yardımı dokunur diye baba Nedim Gülyüz'ün ısrarlı aramaları sonucu güçlükle ulaşılan Mehmet Ertekin her türlü desteğe hazır olduğunu dile getirdi ve "Eren benim de oğlum sayılır, neticede bizim köylümüz. Kimse merak etmesin, gelsin yanıma istediği zaman. Bursunu da, yurdunu da ayarlar; okul bitince de onu en kral işe yerleştiririz" şeklindeki sonu gelmek bilmeyen vaatleri ile endişeli ailenin içini rahatlattı. İlkokul mezunu olmasına rağmen açtığı hırdavat dükkanı sayesinde çok şükür hali vaktinin yerinde olduğunu dile getiren Mehmet Ertekin, "Okusam tabii her şey daha da farklı olabilirdi ama olmadı, okuyamadık biz" diyerek tahsil görememesinden dolayı duyduğu üzüntüyü ifade etti ve Eren'in geleceği hakkındaki açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü: "Bizim elimizden bir tutan yoktu ama Eren merak etmesin. Ankara'da önemli görevlerde bulunan bazı isimlerle hatır-gönül ilişkileri olan yakın tanıdıklarım var. Hepsi bizim dükkana gelir alışveriş yapar, hepsiyle sıkı ahbabızdır. Onlar bir telefonla halleder her işimizi, sıkmasın canını Eren'cim. Gelsin Ankara'ya, beraber bizim köyün derneğine de gideriz. Orada Eren'e yardımcı olacak güzel abilerimiz var, elbirliğiyle bu çocuğu meydana getiririz. Bunlar bizim evlatlarımız. Bunlara yapmayacaksak kime yapacaz? Kendisi o güzel kafasını herhangi bir şekilde yormasın bu işlere. Genç adam, delikanlı adam bu... Gitsin şimdi gezmesine, tozmasına baksın güzelce..." "Önemli olan memuriyet" diyerek, yeni üniversiteli gencin kariyer planlamasını da yapan Mehmet Ertekin, "Ayarlayabilirsek, memuriyeti ayarlayabilcez tabii. Olmadı ingilizceyi falan halletsin, en kötü 4 bin lira maaşla özelde başlar işine" sözleriyle küçük Eren'in istikbali hakkında önemli ipuçları verdi. Eren'in okuldan birilerini bulmadan gelmemesini de tembihleyerek genç üniversiteliye takılmayı ihmal etmeyen aile dostu, "Gençsiniz tabii, hayatınızı yaşayacaksınız ama dersleri de ihmal etmeden.. Her şey dozunda güzel, şimdiki gençler şanslı tabii bizim zamanımızda böyle imkanlar..." diye sürüp giden sözleriyle bir süre daha kafa ütülemeye devam etti. Son olarak, Eren'in Ankara'ya geldiğinde kendisini mutlaka araması gerektiğini tekrarlayan Mehmet Ertekin, "İşim yoğun olduğundan ben unutabiliyorum bazen, malum hırdavat sektörü ama Eren'cim sakın ha sakın çekinmesin. Elimizden geleni ardımıza koymayız" demesinin ardından, kendisinden bir daha haber alınmamak üzere açıklamalarına noktayı koydu.
| 0
| 70
|
Dünya Ülkelerinden Beklenen İtiraf: ''Evet, gerçekten en büyük derdimiz Türkiye'ye mümkün olabildiğince fazla zarar vermek...'' Birleşmiş Milletler'in New York'taki merkezinde bir haftadır devam eden Dünya Parlamentosu Genel Değerlendirme toplantılarında dün, Ortadoğu'daki son durumla ilgili değerlendirmeler kapsamında Türkiye maddesi masaya yatırıldı. Dünya ülkelerinin lider ve temsilcilerinin hazır bulunduğu toplantıda, temel varoluş amaçlarının Türkiye'ye mümkün mertebe zarar vermek olduğu konusunda bir kez daha mutabakata varan katılımcılar, kamuoyunun aklındaki pek çok soru işaretine de açıklık getirdiler. Oturumun açılışında Büyük Ortadoğu Projesi'nde gelinen noktayı özetleyen raporun okunmasının ardından söz alan Fransız Dışişleri Sözcüsü Jean Michel LaForgiere, Türkiye'nin bölgedeki hassas rolü ve stratejik önemiyle ilgili Fransa hükümetinin değerlendirmelerini aktarmasının ardından, konuşmasını "Mesafelerin ortadan kalktığı, iletişim araçları sayesinde artık her şeyin açıkça ve anında konuşulabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Bugün artık herkes dünyadaki tüm devletlerin, hükümetlerin ve halkların temel amacının Türkiye'ye zarar vermek olduğunu biliyor. İnternet diye bişey var yani..." sözleriyle, sınırların anlamını yitirdiği ve şeffaflığın egemen olduğu böyle bir çağda, artık bazı şeyleri saklamaya çalışmanın manası olmadığının altını çizerek sonlandırdı. Fransız Dışişleri Sözcüsünün konuşmasının ardından genel kurul salonunda bir rahatlama havasının oluştuğu gözlerden kaçmazken, LaForgiere'den sonra söz alan Japon delegesi Asako Itowaki, "Büyük Ortadoğu Projesi'nin sac ayaklarından biri" olarak nitelendirdiği Türkiye hakkında bugüne değin kapalı kapılar ardında konuşulan bazı şeylerin artık açık açık söylenmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Itowaki, Türkiye'nin ne zaman bölgede önemli bir güç haline gelme ihtimali oluşsa, tüm dünya ülkeleri olarak birleşerek bunun önüne geçmek için mümkün olan her şeyi yaptıklarını belirtirken, yakın tarihten bu yana bölgede meydana gelen tüm büyük olayların, Birinci ve İkinci Körfez Savaşı'ndan tut İsrail Filistin çatışmalarına, Arap Baharı adı verilen son dönemdeki olaylara kadar her şeyin Türkiye'nin bölgedeki inanılmaz etkisini dengelemek için planlandığını itiraf etmekten kaçınmadı. Bugün halen de dünyada olan biten büyük olayların tamamının Türkiye'yle ve ona zarar vermekle alakalı olduğunu vurgulayan Itowaki'nin, "Koskoca Ortadoğu coğrafyasında, isyancısından hükümet güçlerine, işgalcisinden silahlı kuvvetine sayısız insan bir ideal uğruna can verdi. Neden? Türkiye'nin yükselişini önlemek için. ABD'si bir yandan İngilizi beri yandan, Rusya'sı öte yandan, onları bırak gururumuz ve efendiliğimizle tanınan biz Japonlar bile gerek açıktan gerek el altından milyon dolarlar yıktık bu olaylara. Hadi Avrupalısı Amerikalısı neyse, Çad ve Nijer'e varana kadar en sıkıntılı durumdaki ülkeler bile durumları yettiğince üç beş demeden katkıda bulundular. Niye? Tabii ki Türkiye'nin kendi içinde huzur ve barış içerisinde yaşayamaması için. Tüm bunlara rağmen ayakta kalmayı başaran bir ülkenin, bir milletin o mübarek ellerinden öperim ben arkadaş!" sözlerinin ardından kısa bir baygınlık geçirmesiyle oturuma ara verildi. Oturuma, Japon delegeye ilk müdahalenin yapılması ve hastaneye kaldırılmasının ardından söz alan ABD temsilcisi Michael Conway'in konuşmasıyla devam edildi. Conway, "Bugün burada açık açık konuşulan şeyden Türkiye kamuoyunun uzunca bir süreden beri haberdar olduğunu, istihbarat raporlarımıza dayanarak net bir şekilde söyleyebilirim. Devletiyle hükümetiyle, halkıyla şirketiyle dünyadaki tüm ülkeler için Türkiye ile uğraşmaktan, onların güçsüz, dertli duruma düşmesinden büyük bir zevk, bundan önemli bir merak olmadığını bir süredir zaten biliyorlar." şeklinde konuşurken, dünya ülkelerinin Türkiye'nin yıkılması veya bölünmesini istediği iddialarını ise kesin bir dille yalanladı. "Sayın Türkiye halkı dikkat edecek olursa, son 70 küsür senedir ne zaman düzelecek gibi olduysanız, tam o ara bişey çıkıyor, siz yine çöküyorsunuz. Dışişlerini toparlıyorsunuz, tam AB'ye gireceksiniz diyelim, çaaat ekonomik kriz patlıyor. İçerde mali reformlar yapıyorsunuz, ekonomi birkaç sene güç bela toparlanır gibi oluyor; biz tam o ara çakıyoruz depremi, yine papazın bağını görüyorsunuz." diyen Michael Conway, ne ABD'nin ne diğer ülkelerin Türkiye'nin bölünmesinden veya yıkılmasından bir çıkarı olmadığını açıkça belirtirken, "Biz sizin ne tam düze çıkabilmiş, ne de iyice batabilmiş, iki arada bir derede halinizi, o çırpınmanızı seyretmeyi seviyoruz. İşin esas zevki o debelenme kısmında, işin tam kaymağı o işte..." mesajıyla Türk kamuoyunu rahatlatmayı da ihmal etmedi. Toplantının kapanış konuşmasında söz alan BM Basın Sözcüsü Gerhardt Wünschelruten, her sene Ağustos ayında Brüksel'de toplanan BM Genel Değerlendirme toplantıları tarihinde ilk defa tüm ülkelerin oybirliğiyle ve tam mutabakatıyla bir karar alındığını kaydederken, "Bu işin içinde olan Dünyanın tüm ülkeleri bir yana, Türkiye'nin de büyük bir demokratik olgunluk ve vizyon göstererek mutabakat metninin altına imza atmış olması, dünyada demokrasi adına katedilen yolu görmek açısından çok anlamlı" sözleri uzun süre alkışlandı. Toplantılara Türkiye'yi temsilen katılan Dışişleri Daimi Temsilcisi Ersin Özbükey'in tezahüratlar ve alkışlar eşliğinde yabancı delegelerin omuzlarında bir süre genel kurul salonunda dolaştırılması ile sona eren oturumun ardından, Dünya liderleri ve temsilcileri BM Genel Merkezi'nin balo salonunda düzenlenen mini kokteylde gecenin geç saatlerine kadar kurtlarını dökme fırsatı buldular. Toplantıların bugünkü kısmına ise, İlluminati örgütü ve Dünyayı yöneten 8 ailenin temsilcilerinin, Dünya devletlerinin teklif ve önergelerini değerlendireceği oturumla devam edilmesi bekleniyor.
| 0
| 71
|
Dünyanın En Müreffeh Ülkelerinden Biri Olarak Bilinen Danimarka'da Ölüm Oranı %92'lere Kadar Gerileyerek Tarihin En Düşük Seviyesine Ulaştı Sağlık hizmetleri ve refah yönünden dünyanın en ileri ülkelerinden biri olarak kabul edilen Danimarka'da Sağlık Bakanlığı, 2011 Ağustos ayı itibariyle ülkede ölüm oranının %92.30'a gerilediğini açıkladı. Sağlık Bakanlığı yetkilileri bunun Danimarka ve Dünya tarihinde bugüne kadar görülmüş en düşük seviye olduğunun altını çizerken, Danimarka'yı %99.99'luk oranla yine bir Kuzey Avrupa ülkesi olan Norveç izliyor. Türkiye ise %100'lük ölüm oranı ile listede Cezayir, Moldova ve Brezilya gibi ülkelerin dahi gerisinde kalarak ancak 67. sırada yer bulabildi. Dün sabah saatlerinde Danimarka Sağlık Bakanlığı adına bir basın açıklaması yapan Müsteşar Yardımcısı Prof.Dr.Lars Sondegaard, "Yakalanan bu rakamlar, herkesin eninde sonunda ölmek zorunda olmadığı, insanca bir yaşam yolunda atılmış çok büyük bir adımdır." sözleriyle bugün kişi başına düşen medeniyet oranı ve insana verilen değer açısından aşırı ileri olmanın meyvelerini topladıklarını ifade etti. "Aslında biz geçen sene bu işleri masaya yatırdığımızda, 2011 Ağustos itibariyle aşağı yukarı %98'lik bir oranı görmeyi planlıyorduk, hesapları da ona göre yapmıştık. Ama vatandaşlarımız sağolsun artık ne yiyor ne içiyorlarsa, inanılmaz düşük bir ölüm oranı yakalamayı başardılar. Herkesin bildiği gibi ülkemizde maalesef sıkıntıdan kendini öldüren bir sürü insan var, onları düştüğümüzde dahi elde kalan sayı tüm beklentilerimizin ötesinde. Buradan tüm vatandaşlarımın tek tek alnından öpüyorum." açıklamasıyla Danimarka halkına teşekkürlerini sunmayı ihmal etmedi. Toplantının sonunda basın mensuplarının sorularını alan Sondegaard'ın, "Yüzde 92'lik ölüm oranının dışında kalan yüzde 8'e mensup insanların tam olarak ne yapması gerektiği" yönündeki bir soru karşısında sinirlendiği gözlerden kaçmadı. İşin orasını çok da düşünmediklerini ifade eden Sondegaard, "Herkes kendi meşrebine göre bir uğraş bulur yani. Bugün dünyanın her yerinde insanlar bir noktada kaçınılmaz olarak ölümle yüzleşirken, Danimarka'da yaşayan vatandaşlarımızın önünde bu sıkıntılı süreci deneyimlememe imkanı belirdi. Bu fırsatı en iyi şekilde kullanmak onların elinde. Müzikle sporla filan uğraşabilirler mesela... Sanat manat... Bunun daha televizyonu var filmi kitabı var, en olmadı ahşap boyama kursuna gitsinler nedir yani? Eşşek olmayana yapacak bir şey illa ki bulunur..." açıklamasıyla toplantıya son verdi. Danimarka'da halkın büyük bir kesimi gelişmeleri coşku ve sevinçle karşılarken, insanların ölmemeye başlamasının bazı sıkıntıları beraberinde getirebileceğini öne süren bilimadamları düzenledikleri kongrelerde, "O kadar adamın nasıl besleneceği", "Bunların bir yaştan sonra iyice elden ayaktan düşüp büzüşme yoluna gidip gitmeyecekleri", "Bi ton yaşlının altını kimin nasıl alacağı, lapasını kimin yedireceği" gibi sorulara yanıt arıyorlar. Ekonominin nabzını tutan akademisyenler ise dün yayınladıkları bir bildiriyle, bilinen anlamda sigortacılık ve bileşik faiz gibi sistemlerin tamamen çökmesi tehlikesine dikkat çekti. Tepkilerin sürdüğü dün akşam saatlerinde Danimarka hükümeti, tüm akademik göüşlere saygı duymakla beraber, uygarca ve insana yakışır bir yaşam kalitesi adına bundan sonra da bu tip projelerin hız kesmeden devam edeceğini bildiren bir basın duyurusu yapmakla yetindi. Hükümetin uzun dönem yol planında "Total ölümsüzlük", "Biraz daha uğraşıp boy ortalamasını 2.5 metrenin üzerine çıkarmak" ve "Olabilirse ülkeyi biraz ısıtıp doğru düzgün bir iklim sahibi olmak" gibi maddelerin yer aldığı kamuoyuna daha önce duyurulmuştu.
| 0
| 72
|
Ermeni Diasporası'ndan Tarihi Geri Adım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın A.B.D ziyareti sırasında sözde Ermeni soykırımı'yla ilgili olarak sarf ettiği "benim ecdadım soykırım yapmaz" sözleri Ermeni Diasporası'nda tam bir panik havasının yaşanmasına neden oldu. Derhal olağanüstü gündemle toplanma kararı alan Ermeni Diasporası Yüksek Şurası, 13 saat süren hararetli bir oturumla Başbakan'ın sözlerini değerlendirdi. Zaman zaman sert tartışmaların yaşandığı toplantı sonrası basına yapılan ilk açıklamada, 1915'te yaşanan olaylarla ilgili olarak Ermeni tarafına ait bütün tezlerin tekrar gözden geçirileceği, öncelikli olaraksa Recep Tayyip Erdoğan'ın soy kütüğünde yer alan herkesten tek tek özür dileneceği bildirildi.
| 0
| 73
|
Sanatçılara Yapılacak Sosyal Yardıma Flash TV Kriteri Getiriliyor Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan bu sabah duyurulan yeni uygulamaya göre, Flash TV'nin eğlence programlarında ya da dizilerinde yer alacak kadar zor durumda bulunan sanatçılar, yapılacak devlet yardımından öncelikli olarak yararlanma hakkı kazanacaklar. Bakanlık'tan yapılan açıklamada, mağdur durumdaki sanatçıların durumlarının iyileştirilmesini amaçlayan bir projenin 2 yılı aşkın bir süredir yürütüldüğü belirtilerek, bu proje kapsamında yardıma öncelikli olarak muhtaç durumda bulunan sanatçıların tespit edilebilmesinin kendilerini en çok zorlayan nokta olduğu vurgulandı. Açıklama şöyle devam etti: Yeni uygulamayla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz sanatçılar, geç de olsa bakanlığın böyle bir adım atmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirirlerken, Flash TV tarafından konuyla ilgili henüz bir açıklama gelmedi.
| 0
| 74
|
Esnafla Kısa Sürede Senli Benli Olan Genç Üniversite Öğrencisi, Taşak Oğlanı Olduğunun Henüz Farkında Değil Geçen sene taşındığı Beşiktaş semtinde kısa sürede esnafla sıcak ilişkiler kurmasını bilen Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Bölümü 2. sınıf öğrencisi Mert Pekcan (21), bu sabah öğrenci evinde düzenlediği basın toplantısında "Onlar da gerçekten benim gibi mi hissediyor, yoksa inceden taşak mı geçiyorlar" sorusuna yanıt aradı. Medyanın yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, "onlarla aynı, ama onların biraz daha okumuşu" gibi görünmek için yoğun bir çaba gösterdiğini belirten Pekcan, esnafın "Mektep" ve "Mektebe gitmek" kavramlarına olumlu yaklaşımından duyduğu mutluluğu da dile getirdi. Toplantıda okuldaki ilk senesini yurtta geçirdikten sonra, bölümden tanıştığı iki kafa elemanla beraber Beşiktaş'ta ev tutmaya karar vermeleri ve halen kalmakta oldukları giriş kat, yaz-kış rutubetli ve tahminen altıgen planlı daireyi tutmalarıyla neticelenen süreci özetleyen Mert Pekcan, eve çıkma niyetindeki öğrencilere de önemli tavsiyelerde bulundu. Bir eve çıkarken evin konumu ve genel durumu dışında en çok dikkat edilmesi gereken şeylerden birinin, mahalleli ve esnafla iyi ilişkiler kurmak olduğunu önemle vurgulayan Pekcan, "Öncelikle evin en yakınında ve tercihen yaşlarınız arasında uçurum bulunmayan Tekel bayii, bakkal gibi mekanları dikkatle tespit edip, oralara ağırlık vermek gerekiyor. Bu ilk mekandaki muhabbetiniz, sonradan diğer esnafla kuracağınız samimiyet için de size bi nevi referans oluyor" dedi. Abbasağa mahallesindeki iki oda bir salon evi halen bölümden iki arkadaşı ve ilginçlik olsun diye aldığı evcil iguanası Hayrettin ile paylaşan Pekcan, mahalleye taşındıktan sonra ilk tanıştığı kişinin karşı bakkal Yılmaz Abi olduğunu belirtirken, "Yılmaz Abi halen temel ihtiyaçlarımı karşılaması ve en azından ufak meblağlar için veresiye alışveriş yapmama müsaade etmesinin yanında, yüklü alışverişler için ise Migros, Carrefour gibi büyük marketlere gitmeme ses çıkarmayarak da büyüklük gösteriyor" şeklinde konuştu. Mahallede tanınmaya başladıktan bir süre sonra onu benimseyen esnafın, kendisine "Delikanlı", "Yakışıklı", "Canavar", "Hacı" gibi lakaplar taktığını ifade eden Mert Pekcan, "Açıklamak gerekir mi bilmem ama bu işleri pek bilmeyen arkadaşlar vardır belki: Bu lakap takma hadisesi, esnaf arasında dostluk, samimiyet ve karşılıklı saygı işaretidir. İlk defa eve çıkacak olan arkadaşların bu tip şeyleri ıskalamaması lazım." derken, mahalleye entegrasyon sürecinde futbol, siyaset ve karı kız muhabbetinin önemine de değindi. Hayatının ilk gerçek karı kız muhabbetlerini esnaf ortamında yaptığını söyleyen Pekcan, "Daha önce olmadı değil, lisede ortaokulda da oldu muhabbetler ama buradaki onunla kıyaslanamaz bile... Yeri geliyor onların beraber olduğu kadınlar hakkında, yeri geliyor sokaktan geçen biriyle alakalı, zaman zaman benim kendi kız arkadaşımın ve hatta kız arkadaşımın kız arkadaşlarının dahi muhabbetini yaptığımız oluyor." sözleriyle mahalle esnafı arasında tesis edilmiş olan demokratik, açık fikirli ve hoşgörülü ortama dikkat çekti. Okumuş ve kendini geliştirmiş bir birey olmasının kendisini kesinlikle onlardan daha üstün bir konuma getirmediğinin altını çizen Pekcan, "Esnafın bu konuda bir hassasiyeti var, sırf okuduğum için fazladan bir saygı görmediğimi söylersem yalan olur. Mesela İddaa bayimiz Fatih Abi'yle bazı konuları tartışırken ben ne zaman Durkheim'dan, Heidegger'den örnekler versem, diğer dükkan sahipleri de gelip sohbete katılıyor. Yüzlerinde sımsıcak gülümsemeler ve, 'Eee mektepli adamın hali başka tabi', 'Canavar ne zaman mektebe götürüyorsun bizi', 'Bi gün de biz seni bırakırız mektebe Cengaver' gibi cümlelerle kendilerini ifade ediyorlar." derken, bu isteklere karşı yakın zamanda bölüm başkanıyla konuştuğunun ve önümüzdeki dönem içerisinde esnafın da katılabileceği bir workshop düzenleme fikrinin ortaya atıldığının da müjdesini verdi. Mahalle ortamında ilk ilişkilerin yapıcı bir atmosferde kurulmasının önemine de değinen Mert Pekcan, "İguanam Hayrettin hastalandığı zaman, böyle bir ortam yakalandı. Ben onu veterinere götürüp getirirken sokakta karşılaştığımızda 'Bu ne?', 'Nereye götürüyorsun bunu?', 'Niye?' gibi sorularla ilgilerini dile getirdiler. Hayrettin'in iyileşme sürecine girmesinin ardından onlarla bu güzel haberi paylaştığımda ise, "Allah iyilik versin", "Kurbana kadar iyi bak haa canavara" gibi güzel temennilerini eksik etmediler. İlk diyaloglar o şekilde başladı işte... O dönem, esnafla ilişkilerimde bir milat oldu diyebilirim." derken, bunu sonradan uzun saçlarının manasını ve satanizme olan bakışını izah ettiği öğretici bir sürecin takip ettiğine de değindi. Mahalledeki son haftalarda esnaftan gelen "birlikte dışarı çıkmak", "ortamlara takılmak", "okuldaki kızlarla, diğer arkadaşlarımla, bir yere gidip medenice bir şeyler içmek" gibi tekliflere de değinen Pekcan, "Mesela daha dün gece bölümden bir arkadaşım aradı, Melikelerle filan oturuyorlarmış, kalk gel dediler. Biz de o sırada bizim evde Arif Abi'yle muhabbet ediyorduk, atladık gittik Taksim'de yanlarına... Böyle şeyler olabiliyor yani..." sözleriyle, samimiyet ve karşılıklı saygının, her yerde olduğu gibi mahallede de sağlıklı arkadaşlıkların temeli olduğunun altını çizdi. "Gerçi orada bir takım yanlış anlaşılmalar oldu. Arif Abi, samimiyetinin göstergesi olarak Seda'nın yanağından makas alınca bir takım gerginlikler yaşandı. Kızlar erken kalktılar ama biz Arif Abi'yle uzunca bir süre takıldık. Sonradan özür dilemek için benden Seda'nın numarasını da istedi. Kız telefonu açmayınca yüzünün ne hale geldiğini görmeliydiniz. Hatta Arif Abi şu an halen içerde, odada uyuyor. Ve ben biliyorum ki, bi durum olsa eğer kendisinin evde eşiyle bir takım sorunları olmasa ben de hiçbir şey demeden kapısını çalıp onda kalabilirim. Bu tip şeylerin lafının olmayacağı, harbi dostluklardan bahsediyorum..." diyen genç makina mühendisi adayı, ev arkadaşlarının kendisinin esnafla olan yakınlığını çekemediğinden de dert yandı. "Kimse kimseye kendi asosyalliğinin, halka tepeden bakan, fildişi kulelerindeki elitist tavırlarının günahını yüklemeye kalkmasın. Bazıları insanlarla nasıl diyalog kurulacağını bilmiyor diye bu benim ot gibi yaşamamı gerektirmiyor. Bu millet neyin ne olduğunun çok iyi farkında." şeklinde konuşan Pekcan, bakkaldan gelen telefonun ardından yeni gelen kolileri indirmeye yardım etmek için toplantıyı aceleyle bitirdi.
| 0
| 75
|
Tekel Skandalı Büyüyor: İşçilere Yıllarca Her Ay Düzenli Olarak Para Ödendiği Ortaya Çıktı! Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "72 milyonun hakkını düşünmeliyiz" açıklamalarının ardından gözlerin çevrildiği Tekel'de yeni bir skandal daha patlak verdi. Maliye müfettişlerinin titiz çalışması sonucu ortaya çıkan ürkütücü tablo, Tekel işçilerinin hesabına devletin kasasından yıllardır her ay düzenli olarak para aktarıldığını gösteriyor. Toplantının sonunda basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Doğan, devletin diğer kurumlarında çalışanlara da her ay düzenli olarak para aktarıldığı yönünde bazı ihbarlar aldıklarını belirterek, soruşturmanın genişletilerek sürdürüleceğini açıkladı.
| 0
| 76
|
Bayramda Huzurevini Ziyaret Eden Gençler, Mümkünse Kafa Bu Kadar Gitmeden Önce Ölmeyi Umuyorlar İstanbul Acıbadem'deki Kapanak Huzurevi'nin dün sabah sürpriz ziyaretçileri vardı. Facebook'ta "ßuGüN SeNDe ßiR Ya$Lı SeWiNDiR ;=D" grubunda örgütlenen bir grup genç, bayramı huzurevinde geçiren yaşlılar için anlamlı bir ziyaret gerçekleştirirken, ziyaret sonrası grup adına konuşan Bilge Mercan (19) "Sevindirmek için gelmiştik ama buradaki büyüklerimizin sevinmek için ellerinin öpülmesinden biraz daha fazlasına ihtiyaçları var gibi. Belki olursa kimyasal ilaçlar falan yardımıyla sanki... Bilemiyorum..." diyerek, kendisi için tek dileğinin kafası bu kadar gitmeden önce ölmek olduğunu vurguladı. "ßuGüN SeNDe ßiR Ya$Lı SeWiNDiR ;=D" adlı Facebook grubunun düzenlediği bayram ziyareti sonrası grupta şaşkınlık ve hayalkırıklığı vardı. Bayram vesilesiyle yaşlıları sevindirmek için Kapanak Huzurevi'ne anlamlı bir ziyaret gerçekleştiren grup üyeleri hayatlarında ilk kez bu kadar yaşlıyı bir arada görmenin şaşkınlığını yaşarken, grup adına konuşan Bilge Mercan, "Kendi anneanemizden dedemizden yaşlılığın az çok ne olduğunu biliyoduk ama insan bu kadarını bir arada görünce yine de bi tuhaf oluyor. Karşılaştığımız manzara gerçekten hoş değildi..." derken, eskaza o yaşlara gelme talihsizliğini yaşayacak olursa, şahsen ihtiyarlık sürecini kesinlikle yalnız başına geçirmek istediğinin altını çizdi. Grubun diğer üyelerinden Kaan Gülsüm (19) ise, neredeyse birbirinin aynısı olan hastalıktan yakınma, hayırsız evlat ve gelinlerden şikayet, torunların başarı ve şirinlik öykülerini onlarca defa dinlemenin oldukça yıpratıcı bir deneyim olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: "En fenası da ilk 2 dakikadan sonra ne anlattıklarını unutup tekrar en başa dönmeleri. Saygısızlık etmiş olmak istemiyorum ama bir insanın idrarını yaparken oluşan zorlanma ve yanma hissini en fazla üç, bilemedin dört kere dinlersiniz yani. Bi noktadan sonra kafa kaldırsa mide kaldırmıyor." "Bir de her biri bize gençlik fotoğraflarını gösteriyor. Tabii mecburen 'Ooo amcacım gençken de çok yakışılıymışsın maşallah, aman teyzecim bu ne güzellik, kimbilir kaç canlar yaktın sen' diyip geçiyorduk ama bir yerden sonra artık dayanamaz olduk. Bir iki defa neyse de bunu üstüste 30 defa yapmak zorunda kalınca insan kendine bir yabancılaşıyor. En son gruptan bir arkadaş dayanamayıp 'Teyzecim kusura bakma yani ama gençken de pek bi numara yokmuş sende' diyince gerginlik çıktı. Tabii öyle de yapmamak lazımdı ama yani... İşte..." Ziyaretin genel olarak yorucu ve sıkıcı olmasının yanında bazı çirkin olayların da yaşandığını iddia eden Seda Bilgen (22) ise, bundan sonra ziyarete gelecek olanların özellikle Memduh Amca adlı huzurevi sakinine dikkat etmeleri tavsiyesinde bulundu. "Çok da bir şey söylemek istemiyorum ama kendisinin tabiri caizse eli dursa ayağı durmuyor. Neticede bunlar bilinçli davranışlar olmayabilir ama insan yine de irite oluyor" diyen Bilgen, o an ortamda erkek arkadaşının bulunmamasının başta Memduh Amca olmak üzere herkes için büyük bir şans olduğunu da sözlerine ekledi. Olayla ilgili bir resmi bir açıklama yapmaktan kaçınan huzurevi yönetimi ise, ziyaretçi gruptan bir gencin, hastalarından Ziya Kerkütmez'in hacetini kaçırmış oturur haldeki fotoğraflarını "H€M HaYıR i$LeDiK H€M EğLeNDikKkK :=0OOO" adı altında grup sayfasına yüklediğini iddia ederek bu genci suçladı. Huzurevi yetkililerinin, grup yöneticisine "Albümün en kısa zamanda silinmesi veya hiç değilse Ziya Amca üzerindeki alakasız kişi ismi etiketlerinin kaldırılması" talebini ilettiği, talebin karşılanmaması halinde Ziya Amca'nın aklı kaldığı kadarıyla yargı yoluna gidebileceği de gelen haberler arasında.
| 0
| 77
|
Art Arda Gelen Yumruklu Saldırılar Üzerine AKP, Kızılcahamam Kamp Programına Savunma Sporlarını da Ekleme Kararı Aldı Son haftalarda artan yumruklu saldırılar siyaset dünyasında genel bir tedirginliğe yol açarken, iktidar partisi de kendi milletvekillerini korumak için bir dizi önlem almaya hazırlanıyor. Bu amaçla, Kızılcahamam kamp programına yakın dövüş sanatlarını da dahil eden AKP, böylelikle gelebilecek olası saldırılara anında ve sert bir şekilde karşılık vererek caydırıcılığını artırmayı hedefliyor. Her sene düzenli olarak yapılan Kızılcahamam Kampı'nın savunma sporları eğitimi için ideal bir ortam olduğunu düşünen Ak Parti kurmayları, bu eğitimi tempoyu fazla etkilemeyecek şekilde kamp programına dahil etti. Konuyla ilgili soruları cevaplayan Ak Partili bir yönetici, amaçlarının gerek mental, gerekse fiziksel açıdan tam donanımlı milletvekillerine sahip olmak olduğunu belirterek, "Bazı vekillerimizin gözü korkmuş olabilir ama inanın hiç bir sıkıntı olmayacak. Bu eğitim için spor salonu tutmayı da düşünmüyoruz. Her vakit namazla birlikte ısındıktan sonra mescitte 10 dakika aikido ve boks çalışacağız, o kadar. Kolları biraz kısa olanlar veya ‘tarzım değil’ diyenlerse güreşebilecek. Küçükken hangimiz mescitte güreşmedi ki? Ayrıca bu eğitimi almak için kendini yetersiz ve yumruk atılmayacak kadar önemsiz hissedenler ise mekik çeken vekillerin ayaklarından tutarak partimize katkıda bulunacaklar." sözleriyle eğitimin içeriğini özetledi.
| 0
| 78
|
İçişleri Bakanlığı, Tatil Süresince İstanbul İçin Fazlalık Olduğu Tespit Edilen Yaklaşık 6 Milyon Kişiyi Afyon'un Sandıklı İlçesi'ne Yerleştirmeye Hazırlanıyor Bayram tatili nedeniyle şehir dışına çıkan yaklaşık 6 milyon İstanbullunun yokluğunda şehirdeki ortalama yaşam standardının insani boyutlara yaklaştığını tespit eden İçişleri Bakanlığı, söz konusu vatandaşların belirlenerek kademeli bir şekilde Afyon'un Sandıklı İlçesi'ne yerleştirilmeleri için gerekli altyapı hazırlıklarına başladı. Konuyla ilgili olarak Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Nasıl olsa ilk fırsatta tekrar toplu halde şehri terk edecekler. Zaten neredeyse hiçbirisi gönüllü olarak da dönmüyor İstanbul'a. En iyisi ne onlar yorulsun, ne biz yolda ölüp kalanlarla uğraşalım. Herkes için en doğrusu bu.." ifadelerine yer verilirken, bu vatandaşların tatil yerlerinde yarattıkları izdihamı önlemek için toplu halde Sandıklı'yı terk etmelerine izin verilmeyeceğinin de altı çizildi. İçişleri Bakanlığı'nda bu sabah düzenlenen bir basın toplantısıyla projenin detaylarını paylaşan Bakanlık Müsteşarı Atakan Şensöylemez, "Son 5 senedir kurum olarak takip ediyoruz, tam bir rakam vermek gerekirse 5 milyon 847 bin, yuvarlak hesap 6 milyon kadar vatandaşımız her bayram tatilinde adeta toplu halde hareket ediyorlar. Bunlar İstanbul'dan gidince şehir bir kendine geliyor, rahatlıyor ama bu sefer de gittikleri yerde trafik, kalabalık keşmekeş oluyor. Yapılan edilen yeni bir şey de yok. Bi oraya, hooop hep beraber buraya. Yolda sapır sapır ölenlerin hesabını da biz tutuyoruz. Kimse buna mecbur değil" diyerek, söz konusu vatandaşların ortalarda bir yerde sabit durmaları halinde bütün problemin çözüleceğini vurguladı. Şensöylemez, proje sayesinde turizm bölgelerinin de rahatlayacağını ifade ederek şöyle devam etti: "Zaten bakıyoruz bu vatandaşlarımız gittikleri yerde de kalabalıktan şikayet ediyorlar. Yok Bodrum bitmiş, vay Marmaris amele dolmuş. Bunlar hep bizim kulağımıza geliyor. Sanırsın kendisi 80 yıllık Kemerli, Dalamanlı. Böyle çok afedersiniz yani çekirge sürüsü gibi çökerseniz biter tabii her yer. O yüzden proje kapsamında Sandıklı'ya yerleştirilecek vatandaşlarımızın zaruri haller dışında toplu halde ilçeyi terk etmelerine de izin vermeyeceğiz. Bir seferde en fazla 5 kişi. Hiç değilse bitecekse de Sandıklı bitsin bundan sonra. Yazık günah o mis gibi sahillere..." Proje için stratejik konumu nedeniyle Sandıklı'nın seçildiğini belirten İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Atakan Şensöylemez, "Bu vatandaşlarımızı tek tek İstanbul'daki evlerinden almak meşakkatli bir iş olmasının yanında nerden baksanız kaynak israfı. Gördüğümüz kadarıyla tatile giden neredeyse her İstanbullunun yolu nasılsa bir şekilde bu ilçemizden geçiyor. O yolda çevirme yapıp sırf 34 plakalı araçlarda bulunan vatandaşlarımızı toplasak bile en geç 2 yıl içinde bu 6 milyon kişinin tamamını Sandıklı'ya yerleştirebileceğimizi öngörüyoruz" derken, ilçenin bu kadar nüfusu kaldırıp kaldırmayacağı yönündeki bir soruyu ise şöyle yanıtladı: "Onunla ilgili olarak da TOKİ'yle eşgüdüm içerisinde yürüteceğimiz bazı toplu konut projelerimiz olacak. Ha o zamana yetişir yetişmez şimdiden kesin bir şey söyleyemiyoruz ama yani en kötü durumda bile bu vatandaşlarımıza İstanbul'dakine denk bir yaşam kalitesi sunacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Tabii bunca insanın ıvırı kıvırı ilk başta illa ki bi zorlayacak, ilk etapta kuşkusuz bi şişme süreci yaşanacak, bunlar doğru... Ancak bu şirin ilçemizin de zamanla açma yapacağına, oturacağına dair inancımız tam..."
| 0
| 79
|
Ünlü İsimler Kendileri İle Anılacak Belde Arayışında Ünlüler dünyasında son günlerde yeni bir trend dikkati çekiyor. Bugüne kadar birçok güzide beldemizin önemli sanatçılarla anılmasından yola çıkarak arayış içerisine giren müzik, sinema, edebiyat ve siyaset dünyasının önde gelen simalarının, artık kendi isimleri ile anılacak yerlerin peşine düştükleri bildirildi. Datça(Can Yücel), Bodrum(Zeki Müren), Urla(Tanju Okan) gibi beldeler için şanslarını yıllar önce kaybeden ünlülerin gözdesi Çeşme olurken, burası için öne çıkan ismin Serdar Ortaç olmasının yöre halkında tedirginlik yarattığı gelen haberler arasında. Yeni trend ile birlikte Ege ve Akdeniz'de özdeşleşilecek belde arayışına giren ünlülerin, büyük küçük demeden her yerin daha önceden paylaşılmış olmasının sıkıntısını yaşadıkları belirtildi. Elde kalan az sayıdaki şirin ilçeyi de kaptırmamak isteyen ünlüler daha ilk kez gittikleri tatil yöreleri için şiirler, şarkılar yazarken; esnafla senli benli olup, tatilcilere "Zaten çupranın mevsimi değil, o dışarıda yedikleriniz hep çiftlik. Şimdi lüfer yiyeceksiniz esas." benzeri tavsiyelerde bulunarak kendilerine yöre insanı süsü vermeye çalışıyorlar. En büyük çekişmenin yaşandığı belde ise Çeşme. Son yıllarda sosyetenin uğrak yeri olan Çeşme için Serdar Ortaç, Çağla Kubat, Kenan Doğulu gibi isimler yarışıyor. Rekabette şu ana dek en çok öne çıkan ismin Serdar Ortaç olmasından oldukça rahatsız olan yöre halkı, "Çok büyük dışa göç verilir, milleti tutamayız burada." sözleriyle tedirginliklerini ifade ederken; mevcut ünlüsünden memnun olmadığı bilinen Marmarisliler, Çeşme ile özdeşleşmeyi başaramayacak olan ünlülerden en iyisini ilçelerine kazandırmak için şimdiden hazırlıklara başladı. Çıkış parçası "Gel dersen düşünürüm biraz" ile müzik dünyasına hızlı bir giriş yapan genç şarkıcı Ersin Özbükey ise özdeşleşmek için Ege veya Akdeniz'i değil de, Erzurum'un Köprüköy ilçesini seçerek şaşırtıcı bir karara imza attı. Erzurum halkının İbrahim Erkal'ı unutturabileceği umuduyla ilk günden bağrına bastığı Özbükey, sahil şeridindeki beldeler için fazla şansı olmadığını düşünerek alternatif yöre arayışına girdiğini ve tatillerini Erzurum-Köprüköy'de geçirmeye başladığını ifade etti. Özbükey, "İlk başlarda her şey çok güzel gidiyordu. Nihayet beni buraya gömün diyebileceğim, yerli halkın kalbinde taht kurabileceğim bir yer bulmuştum. Denizi yok ama kaplıcası var, iki suya girer rahatlarım dedim ama ne var ki soğuk be kardeşim. Bildiğin soğuk memleket. Sabah yataktan çıkası gelmiyor insanın; nerede kaldı ki halka karışayım, Köprüköy’ün güzelliğine dair şarkılar yapayım?" sözleriyle Köprüköy günlerini özetledi. Konuşmasına, "Yalnız diğer ünlülere de iki çift lafım var: Buldunuz tabii sıcak memleketleri, sahil kasabalarını; hemen kapağı attınız. Memleketleri gözde turizm beldesi olsun diye size yanaşan esnaf ve onların avantaları da cabası. Kolaysa buralara şiirler, şarkılar yapın da görelim” şeklinde devam eden Özbükey, "2 aydır buradayım, içinde 'zemheri', 'karakış', 'baharı beklemek' sözlerinin geçmediği tek şarkı yapamadım. Ama herkes hazır olsun, önümüzdeki kışa damga vuramamam imkansız." açıklamalarıyla bomba gibi bir albümün yolda olduğunun sinyallerini verdi.
| 0
| 80
|
Suriye, Irak, İran Ve İsrail'le Diplomatik Kriz Yaşayan Türkiye'nin Bölgedeki Yıldızı Her Geçen Gün Daha da Parlıyor Beşar Esad yönetimiyle ters düşerek Suriye ile ipleri koparan, NATO'nun füze kalkanı projesine ev sahipliği yaparak İran'ın tepkisini çeken, Kuzey Irak'a yapılan sınır ötesi harekatlar nedeni ile Irak'la sorunlar yaşayan ve son olarak Mavi Marmara Baskını yüzünden İsrail ile kriz yaşayan Türkiye, bölgedeki konumunu gittikçe güçlendiriyor. Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Daha önce denediğimiz 'komşularla sıfır sorun' politikasından pek bir verim alamadık. Bakalım, bir süre de böyle deneyeceğiz." denilerek, önümüzdeki dönem Yunanistan, Bulgaristan, Rusya, Ermenistan ve hatta uygun bir neden bulunabilirse Gürcistan'la da çeşitli diplomatik krizler planlandığı ifade edildi. Dışişleri Bakanlığı'nın binasında gerçekleştirilen basın toplantısına, Türkiye'nin bundan böyle agresif bir dış politika anlayışına sahip olacağının altını çizerek başlayan Müsteşar Naci Ayankul önemli açıklamalarda bulundu. Diplomasinin bir sanat olduğunu hatırlatan Ayankul, "Biz de hükümet olarak bu sanatı elimizden geldiğince uyguladık ve işte tablo ortada. Şimdi nerden baksanız Ortadoğu'da iyi ikili ilişkilerde bulunduğumuz bir tane ülke yok; bu da bölgede nasıl etkin bir rol oynadığımızın en büyük kanıtı olsa gerek. Öyle ya da böyle herkes bizden bahsediyor mu? Ediyor" diyerek, Türkiye'nin bölgede yalnızlaşmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Agresif dış politikanın, uygulama anlamında da oldukça zor ve cesaret isteyen bir tutum olduğunun altını çizen Ayankul, "Şimdilik arada bir çıkıp sert demeçler vermekten ve bir kaç tane de pratikte herhangi bir anlamı olmayan diplomatik karar almaktan öteye gidemedik. Ha tabii bir de İsrail'in daha önce çoktan durdurduğu silah ticaretini askıya aldık. Ama olsun... Zamanla düzelir bunlar. Amerika bir günde mi süper güç oldu sanki?" diyerek şöyle devam etti: "Bugüne değin aman herkesle iyi olalım dedik, dedik de ne oldu? Araplar'ın sempatisini kazanıp 3-5 tane dizi satmaktan başka ne geçti elimize? Ki o dizi işlerinin kaymağını da Kıvanç Tatlıtuğ, Tuba Büyüküstün falan yedi. Şimdi en azından çabalıyoruz, diyaloğa giriyoruz, yerli yersiz posta koyuyoruz. Bakın, etkin dış politikamız sayesinde 1 yıl uğraşıp Birleşmiş Milletler'den Mavi Marmara baskınıyla ilgili olarak aleyhimize bir rapor çıkarttırmayı bile başardık. Sonra o raporu tanımayarak Birleşmiş Milletler'e de kim olduğumuzu gösterme fırsatını bulduk... Suriye'deki iç karışıklıktaki tavrımız da gözden kaçmasın; Başbakan'ımızın konuşmaları sırasında Beşar Esad'ın suratını görmeniz lazımdı. Bedenine göre küçücük olan o kafasıyla sinirlenince öyle acayip hallere girdi ki; biraz utanması, biraz izzet-i nefsi olsa o makamda beş dakika daha durmazdı, duramazdı..." Türk dış politikasında yaşanan bu hareketlilik sayesinde, halkın yurtiçindeki kısır tartışmalardan kafasını kaldırarak yurtdışındaki kısır tartışmalara odaklanabildiğini de sözlerine ekleyen Naci Ayankul "Her hafta farklı bir ülkeyle yaşadığımız bu krizler sayesinde vatandaşımızın dış politikaya olan ilgisi de arttı. Büyük ülke olmanın birincil şartlarından birisi de budur. Biraz kafanı kaldırıp etrafımda neler olup bitiyor diye bakacaksın. İlgileneceksin. Biz de böyle böyle her bir yurttaşımıza dünya vatandaşlığı bilinci kazandıracağız" dedi. Toplantının sonunda, dış politikada önümüzdeki dönem izlenecek yol haritasına da değinen deneyimli müsteşar, Türkiye'nin her bir komşusu ile sorun yaşayabilecek kadar büyük bir ülke olduğunun üzerinde önemle durdu. Yunanistan durumu biraz toparlasın, gerektiği takdirde 12 mil ve Kıbrıs sorununun tekrar gündeme getirilebileceğini müjdeleyen Ayankul, açıklamalarını şu sözlerle noktaladı:
| 0
| 81
|
Büyükşehir Belediyesi, Ankara'nın Kedi Figürlü Ambleminin de Yargıdan Dönmesinin Ardından Yeni Yol Haritasını Açıkladı: "Her şey bitmiş değil. Daha bunun armudu var, keçisi var..." Danıştay'ın Ankara Büyükşehir Belediyesi için son hazırlanan "Gülümseyen Ankara kedisi" figürlü amblemine verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla Hitit Güneşi'nin tekrar resmi sembol haline getirilmesinin ardından başkentte sular durulmuyor. Belediye tarafından dün konuyla ilgili olarak düzenlenen basın toplantısında "Olayın Başkan ve amblem arasında şahsi bir mesele olduğu" noktasına değinilirken, Ankaralılara bu tartışmaların kesinlikle kendileriyle alakası olmadığı yönünde güvence verildi. Toplantıda Büyükşehir Belediyesi adına konuşan Basın Sözcüsü Ersin Özbükey, "Bundan yıllar önce Atakule ve Kocatepe Camii figürleriyle oldukça yaratıcı bir çalışma yapmıştık, o zaman epey bir eleştiri gelmesine rağmen uzun süre idare etti aslında... Ne zaman ki alt geçitti üst geçitti, simitçisiydi, sucusuydu her yere dayadık amblemi, tam millet alışacaktı ki; o arada da iptal kararı çıktı. Hırs yaptık yine bir şekilde meclisten geçirdik o amblemi, haydiiiiiii, yine yargıdan bir yerden döndü. İnsan ister istemez bir kasıt arıyor burada" sözleriyle belediyenin asli faaliyetlerinden biri olan amblem değiştirme çalışmalarının baltalanmasına kurum olarak anlam veremediklerini ifade etti. Son gelişmeyle ilgili olarak ise, "En son yaptığımız bi gözü mavi bi gözü yeşil, gülümseyen kedi ambleminin iptal edilmesine de artık insaf diyorum yani... Kedi dediğin gerek Peygamberimizin, gerek bu milletin en çok sevdiği, mübarek addettiği afedersiniz bir hayvan değil mi? Ben adım gibi eminim ki bu amblemi reddeden Sayın Danıştay üyelerinin de hepsinin feyste en çok güldüğü, nette en çok paylaştığı videolar kedilidir. Değilse gelin yüzümüze tükürün kurumsal olarak, o kadar da açık konuşuyorum yani" ifadelerini kullanan Özbükey, yıllardır süren bu polemiğin Başkan ve Hitit Güneşi amblemi arasında zamanında yaşanmış bir tatsızlıktan kaynaklandığına da değindi. Ersin Özbükey, "Ankaralılar lütfen üzerine alınmasın, esasında bu tamamen Başkanımızla amblem arasında kişisel bir mevzu. Olayın detaylarını bilen birkaç kişiden biri olarak sizi temin ederim ki o amblem size de öyle davransaydı, siz de Sayın Başkan'dan farklı bir şey yapmazdınız" şeklinde konuşurken, Hitit Güneşi ambleminin tam olarak ne yaptığı konusundaki sorulara ise, "Valla o konuya çok da girmek istemiyorum açıkçası ama orada o lafı etmeyecekti... İnsan düşmanına demez onu, hele ki kızın yanında..." cevabını vermekle yetindi. Toplantıya son verirken Başkentin tek kültürel değerinin kedi, kule ve camii de olmadığını vurgulayan Basın Sözcüsü, "Kimse bu işin burada bu şekilde biteceğini de sanmasın. Şehrimizin daha meşhur tiftik keçisi var, kendine özgü tadı ve formuyla Ankara armudu var, Beypazarı kurusu var, simit var döner var... Varoğlu var. Danıştay bizi izlemeye devam etsin." derken, Belediyeye bağlı grafiker ve fikir sanatçılarının Kızılcahamam ilçesinde kampa alındığı ve şehrin biraz bile meşhur nesi varsa hepsi üzerinde çeşitli kombinasyonlar denenmeye başlandığı ise gelen bilgiler arasında.
| 0
| 82
|
Her Şeyin En İyisini Hakettiğini Düşünen Genç Kızın Bu Sonuca Tam Olarak Nasıl Vardığı Sorusu Gizemini Koruyor Türkiye Psikiyatri Vakfı'nın dün düzenlenen 2011 yılı ikinci dönem olağan toplantısında, şu hayatta her şeyin en iyisini, en kısa zamanda hakettiğini düşünen 21 yaşındaki Sinemis Balöz'ün bu sonuca tam olarak neden ve nasıl vardığı sorularına bir yanıt arandı. Kendisini diğer insanlardan ayıran kayda değer bir özelliği ya da önemli bir başarısı bulunmadığı halde hayatla ilgili oldukça iddialı beklentileri bulunan Sinemis Balöz'ün ruhsal durumunu mercek altına alan uzmanlar, vakanın çözülmesi halinde benzer durumdaki milyonlarca hasta için de bir umut ışığı doğabileceği konusunda hemfikirler. Kongrenin açılış konuşmasında söz alan Prof. Dr. Eray Lape, Sinemis Balöz ve ailesini 6 yıl gibi uzun bir süre boyunca gözlemleme şansı bulduklarını belirterek şöyle devam etti: "Sinemis Hanım'da aşağı yukarı 15 yaş civarından itibaren 'Her şeyin en iyisini hakettiği ve bunları en kısa zamanda elde etmesi gerektiği' yönünde sabit bir saplantı gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. Kendisini akranlarından ayıran herhangi bir vasfı olmadığını bildiğimiz hasta, ergenlik dönemini de ortalama bir yaşıtından farksız geçirmişti. Belki bi ihtimal saniyede 2-3 kelime daha çok sms mesajı yazıyordu, belki daha çok kankisi vardı ama bunun gibi ufak detaylar dışında bildiğimiz normal, sıradan bir insan. Nasıl olup da her şeyin en iyisini hakettiği ise bilim dünyası için halen üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biri..." 1.66 boyunda ve kendi iddiasına göre 56, klinik ortamlarda elektronik tartıyla yapılan hassas ölçümlere göre ise 59.6 kg ağırlığında olan genç kızın fiziksel anlamda olsa olsa "eli yüzü düzgün" olarak nitelendirilebileceğini belirten Lape, "Ancak mesela evleneceği erkeği tarif etmesini istediğimizde ortaya Kıvanç Tatlıtuğ, İlber Ortaylı ve Ali Ağaoğlu kırması bir şey çıkıyor. Açıkçası öyle yüzüne bakılmaz bir tip de değil fakat ortalama bir belediye otobüsünde bile en az onun ayarında yarım düzine kadar genç kız görmek mümkünken ancak böyle bir adamın kendisini taşıyabileceğine olan inancı gerçekten inanılmaz" diyerek, hastada gözlemlenen yüksek egonun sebebini fiziksel görünüşünden kaynaklanan aşırı bir özgüvene bağlamanın da hatalı olacağını ifade etti. Lape, yaptığı sunumda hastanın akademik geçmişiyle ilgili bilgileri de meslektaşlarıyla paylaşırken, ilk ve orta öğrenim hayatı boyunca vasatın biraz üstü bir başarı sergileyen Sinemis Balöz'ün halen de ortalama bir üniversitede işletme eğitimini sürdürdüğüne dikkat çekti. "Ekrandaki transkriptinde de görüldüğü üzere Üniversitede de öyle ahım şahım bir performans sergilemiyor. İşte buyrun, not ortalaması da 2,8. Ancak buna rağmen okul biter bitmez iyi bir şirkette yüksek maaşlı bir işi hakettiğine dair sarsılmaz bir inancı var" diyen Lape, bu beklentinin gerçekleşmemesi halinde hastanın kendisine haksızlık yapıldığına ve kıymetinin kesinlikle bilinmediğine dair bir savunma mekanizması geliştireceğine kesin gözüyle baktıklarını vurguladı. Sinemis Balöz'ün şu anda sosyal ilişkilerdeki tutumunu tamamen "haksızlığa kesinlikle dayanamadığı" gerekçesine dayandırdığının altını çizen Lape, elle tutulur bir özelliği olmadığı halde çok özel bir insan olduğuna inananan hastanın kendisindeki en basit meziyetlerin bile altını çizme eğilimini ise şu sözlerle aktardı: "Çok mecbur kalmadıkça yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, haklı olduğunu düşündüğü konularda kendisini savunmak gibi ortalama bir bireyde zaten bulunması gereken meziyetleri 'özü sözü bir', 'dürüst', 'mert', 'namuslu' gibi aşırı sıfatlarla süsleyerek kendisini yüceltme çabası içinde. Bu kişinin içerisinde bulunduğu delüzyon ve kendine kurduğu hayal dünyası bu kadar sağlam bir yanılgıya dayalıyken tedavi sürecinin uzaması... Off yani.. Biri bana anlatabilir mi allahaşkına, bilmemkim burger sosunu 3 değil 1 tane verip de, mayonezi fazla koydu diye cıngar çıkarmanın haksızlığa dayanamamakla ne alakası var? Bunlarla uğraşıyoruz işte bütün gün..." Profesör Eray Lape, hastanın kliniğe ilk yatırıldığı günden itibaren de karşısına çıkan herkesten ve her şeyden bir şekilde şikayetçi olduğunu söyleyerek, "Sinemis'in günlük hayatında en ufak bir beklemeye, oyalanmaya, söylediklerinin anlaşılmamasına tahammülü yok. Rehabilite aşamasında hastamızı bir süre GSM ve banka operatörleri ile muhattap etmek zorunda kaldık. Fakat gelin görün ki kendisinin daha ilk günden 27 call center çalışanını gerekli yerlere şikayet ettiğini dehşet içinde gözlemledik" ifadelerini kullandı. Psikiyatri Vakfı üyeleri, toplantının sonunda Sinemis'in ve onun gibi onbinlerce gencin içinde bulunduğu bu hastalıklı duruma modern tıbbın henüz bir çözüm bulamadığı sonucunda birleşirken, genç kız ise konu hakkında yaptığı kısa açıklamada Türk Psikiyatristlerinin Avrupalı meslektaşlarının gerisinde olduğunun altını çizdi. Vakfın her geçen sene kalitesinden ödün verdiğini ve son zamanlarda iyiden iyiye bozduğunu dile giren Balöz, gözlem ve tedavi amacıyla klinikte kaldığı süreyi ise "Şaka gibi yani..." olarak nitelendirmekle yetindi.
| 0
| 83
|
Büyükşehir Belediyesi, Bütün Şehri Vardiyalı Sisteme Geçirerek İstanbul'un Trafik Sorununu Çözmeyi Hedefliyor Okulların açılmasıyla birlikte İstanbul yeniden trafik kaosuyla karşı karşıya kalırken, Büyükşehir Belediyesi bu sabah duyurduğu yeni uygulamayla sorunu kökten çözme yolunda önemli bir adım attı. Büyükşehir Belediyesi Basın Merkezi tarafından yapılan açıklamada, şehirdeki tüm işyerleri ve okulların çok yakında 08-16, 16-24 ve 24-08 saatleri arasında olmak üzere günde dönüşümlü olarak 3 vardiya halinde hizmet vereceği belirtilirken, yeni uygulamayla şehrin nüfusunun gün içerisinde dengeli bir şekilde dağıtılmasının amaçlandığı ifade edildi. Konuyla ilgili olarak bu sabah bir basın toplantısı düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Trafik Müdürlüğü Başkan Vekili Sami Yüceler, İstanbul'da yaşanan trafik probleminin temelinde şehirdeki nüfusun gün içerisinde hep aynı saatlerde aynı yönlere doğru yola çıkmasının yattığını belirterek şöyle devam etti: "Şimdi bu şehrin nüfusu 15-20 milyon bir şey. Bu kadar insan sabah 8 gibi Anadolu yakasından Avrupa'ya, Avcılar-Topkapı civarından Levent yönüne, Ataşehir'den Kadıköy'e doğru yola çıkıyor. Akşam 6 oldu mu da hoop, bu sefer ters yöne. Sonra trafik var diye ağlıyorlar. E olur tabi? Biz de bu saatten sonra işyerlerinin alayını birden başka yere taşıyamayacağımıza göre, en mantıklısının çalışma saatlerini değiştirmek olduğuna karar verdik. Bundan sonra İstanbulluların üçte biri sabah 08-16, üçte biri 16-24, kalan üçte biri de 24-08 saatleri arasında işe ya da okula gidip gelecekler. Böylelikle şehrin gün içerisindeki hissedilen nüfus yoğunluğu 5-6 milyon kişi civarında olacak ki, bu da dünyanın her yerinde en beğenilen büyükşehir nüfuslarından birisidir." Valilik, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Çalışma Bakanlığı ile birlikte eşgüdümlü olarak yürütülecek bu proje sayesinde en azından şehrin nüfusu 50 milyon kişi olana kadar rahat edileceğini vurgulayan Yüceler, böylece pratikte şimdiki halinin üçte birine düşeceği öngörülen nüfus yüküyle beraber, İstanbul'un adeta gerçek bir altyapıya sahip bir dünya metropolüymüş gibi olacağını ifade etti. Sami Yüceler, başta bir takım zorluklar yaşanacak olsa da değerli İstanbulluların kısa sürede yeni uygulamaya adapte olacağından emin olduğunu belirtirken, "İşte o gece çalışma şeysi falan herkesin alışık olduğu şeyler değil. İlk bir iki ay vatandaşlarımız ayakta uyuyacağından iş veriminde biraz düşüş, evlatlarımızın derslere konsantrasyonunda bir zorlanma ve trafik kazalarında bir miktar artış bekliyoruz ama zamanla halledilecek şeyler bunlar. İnsan nelere alışmıyor." şeklinde konuştu. Böyle bir projeyi yürürlüğe koyarken kimsenin hayatına kastetmeye çalışmadıklarını özellikle vurgulayan Başkan Vekili, "Zaten adaletli olsun diye vardiyaları haftada bir değiştirmeyi düşünüyoruz. Misal bir hafta gece işe giden adam, öbür hafta 08-16 vardiyasına geçecek. Öyle öyle elbirliğiyle aşacağız bu sorunları da" sözleriyle de iyimser mesajlar verdi. "Zaten bence şehir gece daha güzel. Boğaz Köprüsü'nün o rengarenk aydınlatmaları, ışıklar içindeki Kız Kulesi falan, biliyosunuz... Vardiya sistemi bir kez oturduktan sonra eminim birçok hemşerimiz bizlere müteşekkir olacak, 'Yahu biz neden daha önce enayi gibi sadece gündüz yaşayıp da kendimizi bu güzelliklerden mahrum etmişiz' diyerek boşa geçen yıllarına hayıflanacaklardır." diyen Yüceler, uygulama sayesinde İstanbul'un dünyadaki diğer bütün metropoller gibi 24 saati cıvıl cıvıl yaşayan, canlı bir şehir haline geleceğini iddia etti. Açıklamalarında uygulamanın istisnasız olarak İstanbul il sınırları içerisindeki bütün işyerleri ve okullar için geçerli olacağının altını çizen Yüceler, "Misal bir sokakta iki tane dönerci mi var? Biri gündüz çalışacak, ötekisi gece. Öbür hafta da bunlar vardiya değiştirecek, o geceye geçecek bu gündüze. Burası ufak şirket 10 çalışanı var yazıktır, yok bu büyük fabrika 2000 adama ekmek veriyor demeyip hepsinde bu sistemi zorunlu hale getireceğiz. Gerekirse 1 kişi 1 kişi çalışacaklar ama vardiyalı çalışacaklar" sözleriyle Belediyenin bu konudaki kararlılığını dile getirirken, uygulamadan hiçbir koşulda geri adım atılmayacağının da sinyallerini verdi.
| 0
| 84
|
"Şirket İmamı" Uygulaması, Reklam Ajanslarını Zorluyor Çalışma Bakanlığı'nın iki yıldır üzerinde çalıştığı ve her şirketin "Ofis içi anlaşmazlıkları giderecek, çalışanların boşluğa düştüğü, dünyevi ihtiyaçlara fazla kafa yorduğu ve hayatı sorgulamaya kalkıştığı noktalarda müdahale edecek kadrolu bir imam" istihdam etmesini öngören proje için pilot bölge seçilen şirketlerin temsilcileri, dün sabah Bakanlık yetkilileriyle bir araya gelerek durum değerlendirmesinde bulundular. Toplantıya katılan firma temsilcileri genel olarak uygulamadan duydukları memnuniyeti dile getirirlerken; iş verimliliğinde çok ciddi düşüş yaşadıklarından dert yanan reklam ajansları şimdilik uygulamadan muaf tutulmaları yönünde görüş bildirdiler. Firmaların önemli bir kısmı şirketlerinde manevi duyguların ve uhrevi havanın tavan yaptığını belirtirlerken, "Şirket İmamı" sayesinde tesis edilen uyum, kardeşlik ve yardımlaşmanın işyerindeki sosyal yaşamı daha huzurlu hale getirdiğine vurgu yaptılar. Uygulama sonucunda sabır, metanet ve kanaatkarlık duyguları inanılmaz bir şekilde güçlenen çalışanların, şirketle ilgili taleplerini en asgari seviyeye indirgediklerini ifade eden Dudullu Organize Sanayi Sitesi'ne bağlı bazı kuruluşların temsilcileri ise hazırladıkları plaketi Bakanlık yetkililerine takdim ederek anlamlı bir jest yaptılar. Toplantıya katılan şirket temsilcileri tarafından hazırlanan raporların okunduğu ikinci kısımda ise uygulamaya katılan bazı firmaların yaşadıkları sıkıntılara çözüm arandı. Toplantıda Generations-Smartass Reklam Ajansı adına söz alan Kreatif Direktör Cem Yeldemir, konuşmasına öncelikle böyle bir tasarıyı denemeye layık görülmeleri dolayısıyla Bakanlık yetkililerine teşekkür ederek başladı. Oldukça sıkıntılı olduğu gözlerden kaçmayan Yeldemir, uygulamanın kendisiyle ilgili bazı problemler yaşadıklarının altını çizdi. Cem Yeldemir, "Birbirinden yaratıcı ve inovatif çalışanlarıyla gerek konvansiyonel gerek sosyal medyada yıllardır farklı ve özgün bir hizmet veren ajans olarak, bizim başımıza bir imam koyma ihtiyacı hisseden sayın devlet büyüklerimize gerçekten teşekkür ediyorum. Projeden sorumlu herkesin iyi niyetinin farkındayız ancak son iki aydır doğru düzgün iş çıkaramadık. Ofise tam açıklayamadığımız bir durgunluk, manasız bir ağırbaşlılık çöktü." sözleriyle firma olarak hem kreatif anlamda, hem de out-of-the-box düşünce yaklaşımı anlamında 3 ay gibi kısa bir süre zarfında kuruyup gittiklerinden dert yandı. Kendilerine şirket imamı olarak atanan Halil Bekici ile profesyonel anlamda bir kan uyuşmazlığı yaşadıklarını saklamayan Yeldemir, "Yanlış anlaşılmasın, Sevgili Halil'in şahsıyla ilgili kesinlikle hiçbir sıkıntımız yok. İnsan olarak her anlamda sıcak, örnek davranışlı ve yaratılanı yaradandan ötürü seven birisi. Ama maalesef kendisinin aramıza katıldığı günden beri ajansta çıkan işler bi nasıl desem... Değişik oldu." derken, uygulamanın ajanstaki yansımalarını şu sözlerle özetledi: "Bi konsere afiş tasarımı yapıyoruz, her seferinde bi şekilde güllü dallı, kainat efektli, galaksi manzaralı işler çıkıyor. Hedef kitle paat paat paaat görüp aklına kazıyıp geçmesi gereken afişe dalıp gidiyor, huzurlu bi ifadeyle dakikalarca seyrediyorlar. Bilmemne şirketine viral video çekiyoruz, güller açıyor arılar onlara konuyor... Montajın sonunda oturup izliyoruz, çıka çıka İbret Kapısı gibi bişey çıkmış... Brainstorming için toplanalım desek zaten bütün seans mukabele gibi geçiyor. Bütün o sinerji, o flexible ortak akıl bambaşka bir yere gitti dayandı. Artık gerçekten maddi manevi tükenme noktasına geldik..." Cem Yeldemir ajans olarak ciddi bir personel sıkıntısıyla da karşı karşıya kaldıklarını ifade ederken, "Geçtiğimiz hafta iki avid operatörü arkadaşımız Samanyolu TV'de işe girmek için ajanstan ayrıldı. 'Biz hat sanatına gönül verdik', 'Bu işleri bırakıp minyatüre başlamak istiyoruz' gibi gerekçelerle istifalarını veren grafiker arkadaşlarımız var. Bu süreçte doğru düzgün iş alamadığımız için bırak maaş ödemeyi, çalışanların Sodexho'larını bile dolduramayacak hale geldik. Her öğlen ekmeği bölüp de yiyor, filtre kahveye banıp da içiyoruz. Ofise gelip de bizi o halde gören müşteri zaten geldiği gibi kaçıyor." diyerek şirketin içerisinde bulunduğu kısırdöngüyü de gözler önüne serdi. Konuşmasının sonunda uygulamaya katılan tüm reklam ajanslarıyla ortak hazırladıkları muafiyet dilekçesini yetkililere sunan Yeldemir, toplantının bitiminde basın mensuplarının sorularını yanıtlamaktan kaçınırken, Bakanlıktan çıkacak karara göre bir tutum belirleyeceklerini söylemekle yetindi. Değerlendirme toplantısının ardından firma yetkililerinin büyük çoğunluğunun uygulamaya olumlu yaklaşımından duyduğu memnuniyeti ifade eden Müsteşar Yardımcısı Ersin Özbükey, "Bazı şirketler için ufak tefek pürüzler sıkıntılar çıkmış doğrudur, ama genel olarak iyi... İyi görünüyor manzara... Şu an için takvimimizde bir değişiklik yok, çalışmaya devam..." açıklamasının ardından, raporları Çalışma Bakanına sunmak üzere Bakanlık binasına doğru yola çıktı.
| 0
| 85
|
"O filmleri normal kafayla çekmemiştir" Söylentilerini Delil Kabul Eden Narkotik Şube Ekipleri, Ünlü Yönetmeni Gözaltına Aldı Türk sinemasının gelecek vaadeden yönetmenlerinden Ruhi Sedir'e, yeni filminin çekimleri sırasında narkotik şube ekiplerinden şok baskın. Özellikle son iki filmi "Vals, tabanca ve iç kırılması" ve "Nalbur" ile ilgili olarak sosyal medya sitelerinde yapılan "Yok abi ayık kafayla çekilmiş film değil bunlar, kesin bi şeyler almış bu adam" şeklinde çok sayıdaki yorumu ihbar kabul eden narkotik şube ekipleri, dün gece düzenledikleri bir operasyonla aykırı yönetmeni, beraberindeki üç yardımcı oyuncu ve bir ışıkçıyla birlikte göz altına aldılar. Karakolda ifadelerinin alınması ve adli tıpta sağlık kontrolünden geçirilmelerinin ardından adliyeye sevkedilen ve haklarında "uyuşuturucu madde bulundurmak", "kullanmak" ve özendirmek" suçlarından ayrı ayrı toplam 22 yıl 10 ay ağır hapis istemiyle dava açılan zanlıların tutuklu olarak yargılanmalarına karar verildi. Medyada "Kara Film Operasyonu" olarak adlandırılan soruşturmanın iddianamesini hazırlayan Cumhuriyet Savcısı Zafer Bakırcı, gerek sosyal medya sitelerinde yürütülen araştırmalar, gerek barlarda kafelerde görev yapan sivil emniyet mensuplarının topladığı bulgular sonucu, yönetmenin uyuşturucu madde kullandığı hakkında kuvvetli kanı oluştuğunu ifade etti. Yaklaşık 6 aydır büyük bir gizlilikle yürütülen soruşturma hakkında açıklamalarını sürdüren Başsavcı, "Kesin yönetmenin kafası iyi, bir şey içmiş bu, ayık kafayla o filmleri çekemez gibi yorumlar zaten çok yaygın. Sırf bu kadarıyla kalsa yine iyi ancak, 'Bu adam ne içiyorsa aynısından istiyorum' diyerek sanığa özenen gençlerimizin, öğrencilerimizin sayısı da ürkütücü boyutlarda... Bunlarla bağlantılı olarak, şahsın artık ne içiyorsa onun kullanımını teşvik ettiğine dair ortada önemli bir kanıt var" diyerek, ellerindeki bulguları kamuoyu ile paylaştı. Tutuklu yargılanmak üzere Beşiktaş Adliyesi'ne sevk edilen Ruhi Sedir, adliyeye girişi esnasında "Yaratıcılık diye bir şey var lan!" şeklinde slogan atarken, sanığın avukatı Salih Görmezer ise düzenlediği basın toplantısında yaşanan olayı tam bir hukuk skandalı olarak nitelendirdi. Sette yapılan aramalarda uyuşturucu ya da keyif verici herhangi bir maddeye rastlanmadığının altını çizen Görmezer, Ruhi Sedir'in bırakın uyuşturucu kullanmayı, ikinci birada sızıp kalan hassas bir bünyesi olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: "Ne yazık ki bugün bir hukukçu olarak yürütülen bu soruşturmadan dolayı utanç duyuyorum. Müvekkilim Ruhi Bey, 3 tane pırlanta gibi oyuncu ve 1 ışıkçı, Ruhi Bey'in eserleri hakkında 'Otla falan olacak iş değil bu, kesin asit kafası', 'Belli abi, eleman mantar kullanıyor', 'Adam bariz krekçi, meth atıyo' gibi şeyler diyen bazı insanlar yüzünden şu an içerdeler. Soruyorum, bu mu sinemaseverlik? Bu mu adalet anlayışı? Krekçi ne ayrıca? Meth mi var memlekette? İstanbul'da bile bulamıyosun, kim kaybetti de o... Neyse. Unutmayın, hukuk bir gün herkese lazım olacak!" Ruhi Sedir'in yeni filmi olan "Dalga Boyunda Dans"ın çekimlerinde patlak veren skandal, yazılı-görsel basında ve özellikle sosyal medyada geniş yankı buldu. Yapılan yorumların genel olarak "Eee olacağı buydu" ve "Su testisi su yolunda kırılır"dan "İyi olmuş, ölseymiş keşke" ve "İnşallah ailesi daha da beter olur"a kadar değişen geniş bir yelpazede olduğu gözlenirken, sinemaseverler arasında da Kara Film Operasyonu'nun beklenen sonuç olduğu görüşü ağır basıyor. Uluslararası ödüllere sahip olan yönetmen Ruhi Sedir'in böyle bir olayla anılması yurtdışında da farklı tepkilere neden oldu. Sinema dünyasının birçok ünlü ismi Ruhi Bey ile aynı dertten mustarip olduklarını ve kendisinin suçsuzluğuna inandıklarını belirtirken, en anlamlı destek ise dahi-deli yönetmen David Lynch'den geldi. Bu sabah Los Angeles'ta yaşadığı dev otobüste bir basın açıklaması düzenleyen Lynch, Ruhi Bey'in başına gelenlerin kendi tarzını yaratmış bütün farklı ve aykırı yönetmenlerin her an başına gelebileceğinin altını çizdi. Açıklamasında "Ruhi Bey hakkındaki iddiaların aslı astarı var mıdır bilmiyorum ama ben, benim filmleri ayık kafayla çekmiş olabileceğime inanmıyorum açıkçası. Yemeğime kolama mı karıştırıyorlar, ben uyurken mi zerk ediyorlar ne yapıyorlar bilmiyorum ama bana da kesin bişeyler içiriyorlar." ifadelerini kullanan usta yönetmen, Türk yetkililere Ruhi Sedir'in davasında da bu ihtimalin gözardı edilmemesi ve bu konuda geniş çaplı operasyon yürütülmesi yönünde tavsiyelerde bulundu.
| 0
| 86
|
Emlakçı Tarafından "merkezi lokasyonda" Olarak Tanımlanan Evi Arama Çalışmalarında 3. Güne Girildi İstanbul Bakırköy'de, emlakçı Nahit Önder tarafından merkezi lokasyonda ve meydana yürüyerek sadece 15 dakika uzaklıkta olduğu iddia edilen evi arama çalışmalarında 3. güne girilirken ümitler de yavaş yavaş tükeniyor. Halen muhtar, emlakçı, 2 harita mühendisi, 3 mahalle delikanlısı ve 1 greyder eşliğinde devam eden arama çalışmalarında net bir sonuç elde edilemezken, uzmanlar evin Bakırköy sınırları içerisinde olma ihtimalinin de gün geçtikçe azaldığı konusunda hemfikirler. Geçtiğimiz pazartesi saat 14 sularında emlakçı Nahit Önder ve kendisine ev aramak üzere başvuran E.A, F.K ve A.G adlı öğrenciler tarafından başlatılan arama çalışmaları, ilerleyen günlerde mahalle halkı ve belediyeye bağlı profesyonel ekiplerin de katılımıyla daha geniş çaplı olarak yürütülmeye başlanmıştı. Önder tarafından ilk başta verilen "Gençler, ev çok merkezi konumda, her yere yürüyerek gidip gelebilirsiniz" tarifinden yola çıkarak araştırmalarını Bakırköy merkezinde yoğunlaştıran arama ekibi, 3. günün sonunda Bağcılar Belediyesi sınırlarına yaklaşmalarına rağmen halen bahsi geçen eve ait bir ize rastlanabilmiş değil. Emlakçının başta verdiği "Öğlene kadar çok güzel güneş alıyor" şeklindeki ifadeye dayanarak en azından giriş katta olduğu tahmin edilen evin, ilk günün sonunda zemin -2. katta olduğu ortaya çıkarken, Nahit Önder'in tutarsız açıklamalarından şüphelenen Belediye ekibi, eğitimli köpekler eşliğinde yürüttükleri arama faaliyetlerini semtte rutubet kokusunun en yoğun olduğu bölgelere doğru kaydırdılar. Arama çalışmalarının 3. gününde ekipte moraller iyiden iyiye bozulurken, suçlamaların odağındaki isim olan emlakçı Nahit Önder, daha önce evi en az üç dört öğrenciye gösterdiğinden kesinlikle emin olduğunu söyleyerek suçlamaları reddeti. "Gerçi o götürdüğüm arkadaşlardan sonra bir daha haber alamadık... Size bir şey söyliyim mi, aslında yani o evde bir uğursuzluk var zaten. Ev sahibi de biraz şey bir insan..." diyen Önder, olayın üzerindeki esrar perdesini daha da kalınlaştırırken, arama çalışmalarının sonucunu merakla bekleyen gençlere "Yaa aslında elimde çok daha iyi bir ev vardı ama ah işte 1 saat önce gelseydiniz. Neyse siz yine yarın falan bir daha uğrayın" demeyi de ihmal etmedi.
| 0
| 87
|
Türkiye'nin İlk Cinsellik Sempozyumunda, "Cinsel Bir Yaşam Mümkün Mü?" Sorusuna Yanıt Arandı Bir süredir gerçekleştirilmesi beklenen "Cinsellik: İlişki ve Seks Kültürünün Yaşam Kalitesine Etkisi" isimli sempozyum, dün akşam İstanbul Çırağan Otel'de yapıldı. Beş saat süren sempozyumda, Türkiye genelinde sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar ve bu sorunların bireyler üzerindeki etkileri tartışılırken, cinsel hayatın uzak bir hayal olmadığının altı çizildi. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan ünlü cinsellik uzmanı ve terapist Doç. Dr. Ersin Özbükey, son günlerde yaşanan çoluk çocuk demeden toplu tecavüz olaylarını ülkemizdeki sağlıklı cinsel yaşamın eksikliğine bağlayarak, "Toplumumuzun nesillerdir içinden çıkamadığı problemleri ve bu konuda kafalarda oluşan 'cinsellik nedir', 'sağlıklı bir cinsel yaşam için neler gerekir' ve 'gerçek hayatta seks yapan insanlar var mı' gibi bazı soruları aydınlığa kavuşturabilmeyi umuyoruz" sözleriyle toplantının ana hatlarını çizdi. Toplumumuzun cinselliğe olan çekingen yaklaşımının, bugün yaşanan problemlerin temel sebeplerinden biri olduğunu ifade eden Özbükey, "Yabancı sinemalarda seyrediyoruz, cinsellik istenirse nasıl da yaşanabiliyor. Filmde oynayan herkes iyi kötü bu işin ucundan tutmaya gayret gösteriyor. Hiçbir şey yapamayanın en azından dudaktan veyahut dil marifetiyle, bu 'French' denen usulde öpüştüğünü görüyoruz. Demek ki bir şekilde o ülkede bu tarz şeyler olabiliyor. Yoksa adamlar tutup da olmayan şeyi filme koyacak değiller" sözleriyle Batı ülkelerinin bu konuda katetmiş olduğu aşamaya dikkat çekti. 2008'in Temmuz ayında Antalya'da izlediği uluslararası bir kongrede söz alan Hollandalı bir katılımcıdan, cinselliğin normal şartlar altında 13-14 yaşlarında başladığını öğrendiğini belirten Özbükey, "Öyle bir ortamda bunu konuşmacıya sormak biraz da ayıp kaçacağından, Almanya'da yaşayan bir akrabamızı telefonla aradım. Kendisinin bana söylediğine göre 10-11 gibi çocuk denecek bir yaştan itibaren bilfiil öpüşmeye başlayan, ergenliği az geçtikten sonra da tam anlamıyla cinsellik yaşayan gençler varmış. Büyük de konuşmamak lazım, günahı boyunlarına ama bunlar çok büyük ihtimalle gerçekten olan şeyler" şeklinde konuştu. Konuşmaları ara ara kıkırtılarla kesilen Özbükey, cinselliğin gerçekte ne olduğuna dair bir soruyu "İki bedenin birbiri ile kusursuz dansı, eşsiz uyumu gibi tanımlar yapılıyor. Yani bilemiyorsun, tam olarak orada emin olamıyorsun. Ama diyeceğim o ki, bu işler bir şekilde oluyor. Olmayacak şey değil. Artık bu 'Bizde olmaz' kafasından kurtulmamız lazım. Olur, bizde de gayet güzel olur" şeklinde yanıtlarken, "Bir defa hepimizin burada bir araya gelebilmiş olması bile buna en büyük kanıttır. Çünkü çok afedersiniz annelerimiz, babalarımız...Yani tam o şekilde olmasa bile, bir şekilde...Tabii hoş değil onları böyle düşünmek fakat...Hay Allah ya nasıl girdik bu konuya eheh" sözleri salonda buz gibi bir havanın esmesine yol açtı. Özbükey, konuşmasına "Neyse artık sürtünerek, mürtünerek bizim de bir yerden başlamamız...Arka sıra! Arkadaşım, neden gülüyorsunuz? Komik bir şey mi anlatıyoruz?" sözleriyle son verirken, sempozyumun geri kalan 4.5 saatlik bölümünde, Aşk-ı Memnu dizisindeki öpüşme sahnelerinin geleneksel Türk aile yapısına verdiği zararlar bütün boyutlarıyla masaya yatırıldı.
| 0
| 88
|
Yeni AB Stratejisi Açıklandı: "Bireysel Başvuru Modeli" İle Tek Tek Gireceğiz Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'nden bu sabah yapılan açıklamada, Avrupa Birliği'ne katılım müzakerelerinde bir süredir gündemde olan "bireysel başvuru modeli" üzerine sürdürülen pazarlıkların olumlu sonuçlandığı duyurularak, 2011 yılı başından itibaren kendini hazır hisseden vatandaşların Avrupa Birliği'ne katılım için bireysel olarak başvuruda bulunabilecekleri belirtildi. 1. Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, azınlıklara saygı göstermek ve bu saygıyı yazılı olarak belgeleyebilmek. 2. İki ila sekiz yaşları arasında tenis, piyano veya bale dersi almış olmak. 3. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde konuşulan dillerden en az bir tanesine hiç değilse msn kişisel iletisi yazabilecek kadar hakim olmak. 4. En fazla 3 kuşak öncesinden Balkan göçmeni olmak, olmasa bile eş dost ortamında öyle sanılmak. 5. Meyve ve sebzelerin tek tek satılmasını yadırgamamak. 6. Alaturka tuvalet kullanamamak ve hatta görünce çok samimi bir şekilde şaşırmak. 7. Üniversite mezunu olmak ve öğrenimi süresince interrail ya da öğrenci değişim programları vasıtasıyla Avrupa'yı bir kere de olsa ziyaret etmiş ya da ziyaret etmeyi gerçekten can-ı gönülden istemiş olmak. 8. Karşılaşılan her Avrupalı ile futbol konuşmaya çalıştıktan sonra Türk takımlarını bilenlere rastlayınca fazla coşmamak, coşsa bile belli etmemek. 9. Askerliğini kebap tabir edilen şekilde yapmış veya en az 2 yıl tecil ettirmiş olmak (Erkek adaylar için) Belirtilen kriterlere sahip olanlar, bağlı bulundukları muhtarlıktan alacakları nufüs cüzdan sureti ve ikametgah belgeleriyle birlikte Avupa Birliği'ne başvuru dilekçelerini 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren Ankara'da bulunan Avrupa Birliği Komisyonu'na posta yoluyla ya da elden teslim ederek başvuru sürecini başlatabilecekler.
| 0
| 89
|
O Kadar da Güzel Olmayan Başarısız Genç Kız, Son Yolculuğuna Uğurlandı İstanbul Kağıthane'de, okula giderken geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını kaybeden 17 yaşındaki lise öğrencisi Sevil Yöneylem, ailesinin ve birkaç kişinin daha katıldığı cenaze namazının ardından toprağa verildi. En büyük hayali 2 yıllık bir okul bitirmek ve üniversitede tanışacağı bir çocukla evlenmek olan genç kızın o kadar da güzel olmadığı belirtilirken, ailesi derslerindeki başarısızlığı ile ilgili açıklama yapmaktan kaçındı. Ali Borat Lisesi son sınıf öğrencisi olan Sevil Yöneylem, okuluna giderken geçirdiği trafik kazasının ardından dün Beşiktaş Muradiye Cami'nde düzenlenen gösterişsiz bir törenle ebediyete uğurlandı. Olayı büyük bir metanetle karşılayan aile, "Önce Teşvikiye Cami'ne başvurduk ancak kabul etmediler. İyi ki de etmemişler zira burayı bile dolduramadık. Kızımız pek güzel ve zeki olmadığı için ne eş dosttan, ne de medyadan haklı olarak pek ilgi göremedik." açıklamasında bulundu. Kızlarının derslerindeki başarısızlığı hakkında ise konuşmak istemeyen Yöneylem ailesi oldukça sakin görünürken, nispeten acılı anne Perihan Yöneylem, "Tek hayali 2 yıllık bir bölüm kazanmaktı ama doğrusunu söylemek gerekirse onu bile becerebilecek gibi görünmüyordu." demekle yetindi. Kızının, başına gelecekleri sanki önceden hissettiğini söyleyen anne Perihan Yöneylem, "Son günlerde sürekli bana gördüğü rüyaları anlatıyordu. Anne diyordu, 'böyle upuzun bir yol var, sonunda beyaz bir ışık var' falan filan, neyse işte bi şeyler diyordu ama kızım genelde saçma sapan konuştuğu için pek kulak asmadım." diyerek, yaşadığı pişmanlığı anlattı. Genç kızın hayatını kaybettiğini günler sonra farkeden sınıf arkadaşları ise bu talihsiz kazayı "Hadi ya? Neyse..." sözleriyle yorumladılar. Sınıf arkadaşlarından bir kaç tanesinin, "Adettendir, hem o hengamede belki ders kaynar" diyerek Yöneylem'in sırasına çiçek koyma teklifi ise talihsiz genç kızın hangi sırada oturduğunu hiç kimsenin net olarak hatırlayamaması nedeniyle hayata geçirilemedi. Arkadaşlarının ölümünü haber aldıktan sonra, her zamanki gibi İstiklal Marşı okuyarak sınıflarına giren öğrenciler, öğle arasında kazanın olduğu yerde üst geçit yapılması için eylem yapmaya niyetlenseler de, derslerin yoğunluğundan ve havaların biraz soğuk gitmesinden dolayı bu kararlarından da vazgeçtiler.
| 0
| 90
|
42 Yıllık Devlet Memuru Tevfik Çeperli: “Hayatta en büyük şansım, benim için bir tutku olan memuriyetten aynı zamanda para kazanıyor olmam” Ankara Yahya Galip Vergi Dairesi'nde İdari İşler Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tevfik Çeperli, hayattaki en büyük tutkusunu aynı zamanda mesleği haline getirebilmiş az sayıdaki şanslı insandan biri. Mesleğindeki 42. yılını geçtiğimiz günlerde çalışma arkadaşları ile birlikte çay içerek kutlayan deneyimli memur Tevfik Çeperli, düzenlediği basın toplantısında "Hala bazen kendimi çimdikliyorum, acaba rüyada mıyım diye. Hem bütün gün doya doya memurluk yapıyorum, hem de aybaşı geldi mi maaşım tak diye hesabıma yatıyor" sözleriyle, mesleğine duyduğu derin sevgi ve bağlığı gözler önüne serdi. Tevfik Çeperli mesleğine aşık bir İdari işler Müdür Yardımcısı. 1969 yılında girdiği vergi dairesine bugüne kadar başarıyla hizmet eden Çeperli, 42. yılı dolayısıyla kendisini tebrik etmeye gelen arkadaşlarının ısrarlarına dayanamayarak herkese birer çay ısmarladıktan sonra memuriyetin küçük yaşlardan itibaren kendisi için bir tutku olduğunu vurguladı. Henüz 6 yaşındayken babasının gömlek ve kravatını giyip, aynanın karşısında memurluk yaptığını söylerken gülümsemesini gizleyemeyen Tevfik Çeperli, 10 yaşına geldiğinde memur olmak için evden kaçtığı günden ise "Çocuk aklı; evde bulduğum evrak çantasını alıp, gidip en yakın kamu kurumuna elimi kolumu sallaya sallaya girdim... Çocuk olunca da kimse bişey demiyo, elde çanta sevimli bile buldular. Orada bikaç kaşe bastığımı, vatandaştan nüsha nüsha belge talep ettiğimi ben hatırlamıyorum ama anlatıyolar... Çocukluk işte..." sözleriyle bahsetti. Hep aynı küf kokulu binaya girip, aynı eskimiş mobilyalar, stampa ve kollu facit hesap makinesi arasında çalışmak hayaliyle büyüyen minik Tevfik'in artık emekliliği yaklaşmış bir memur olduğunu hatırlatan Çeperli, babasını kaybettiğinde dahi düşünmeden daireye gelip görevini yaptığını söyleyerek şöyle devam etti: "Ne derler bilirsiniz, 'Show must go on...' Memuriyet benim sadece işim değil, aynı zamanda tutkum, aşkım, hayatım, her şeyim... 14 sene önce emeklilik hakkını kazanmama rağmen bırakmadım ben bu işi, o beni terk etmeden de bırakmam. Gerçi kısa süre içinde yaş haddinden dolayı mecburi emekliliğim geliyor, ancak acısıyla tatlısıyla on binlerce bürokratik iş yaptığım bu daireden ayrılmaya hiç niyetim yok. Aslında işin doğrusu, bu dairenin de halen bana ihtiyacı olduğunu, benden faydalanabileceğini düşünüyorum. Zaten öyle düşünmesem şu anda Danıştay'a başvurmak üzere o bir ton belgeyi hazırlamazdım. Bu ülkede emeklilik yaşı 70'e, yaş haddi de 83'e çıkmadan hiçbirimize uyku yok." Tevfik Çeperli'nin ısrarları ve bir çay daha ısmarlama vaadi ile konuşmaya ikna ettiği Kısım Amiri Mustafa Özkıyılar ise, Çeperli'nin bugüne kadarki istekli ve azimli çalışmasının tüm personel için bir ilham kaynağı olduğunun altını çizdi. "Elbette ki herkes, her işe bir takım beklentiler ve hedeflerle başlar. Zaman içinde hepimiz o hevesi aşama aşama kaybederken, Tevfik bey'in her sabah daireye ışıl ışıl gözlerle girmesi ve bu mutluluğunu görmek.. Hepimizi.. Onun o çocuksu neşesi..." derken sesinin titrediğini gizleyemedi. Olayın kendi içinde tekinsiz bir tarafı da olduğunu kabullenen deneyimli Kısım Amiri, "Doğruya doğru, herkes bu memuriyet işine bi şekilde geçinmek için başlıyor, iş garantisiydi, emekliliğiydi bilmemnesiydi... Tevfik Bey'in ne yapmaya çalıştığını ise inanın hiçbirimiz halen tam anlayabilmiş değiliz. Kendisi dünya iyisi ve tertemiz kalpli bir arkadaşımız olmakla beraber, açık konuşmak gerekirse, her sabah yüzünde gördüğüm o sakin gülümseme, gözlerindeki o umut parıltısı filan bazı geceler kabuslarıma giriyor..." ifadelerini kullanırken, "Valla benim emekliliğime 1 hafta bişey kaldı şunun şurasında, bu şen şakrak herifi de benden sonra kim çekiyosa çeker artık, oh be ya!" sözleriyle de Çeperli'ye takılmayı ihmal etmedi. Mesai arkadaşlarının yavaş yavaş işlerinin başına dönmeleriyle tamamlanan 42. yıl kutlamalarının sonunda, bir şekilde devlet kapısına girmek isteyen gençlere seslenmeyi de ihmal etmeyen Tevfik Çeperli, "Öncelikle kendilerine şu iki soruyu sorsunlar: 'Ben memur olmak istiyor muyum?' ve 'KPSS puanım bir yerlere girmeye yeterli mi?' Bu iki sorunun cevabı evetse, sonrası geliyor zaten..." şeklindeki sözleriyle altın değerinde tavsiyelerde bulundu.
| 0
| 91
|
Polisin Filmleri Aratmayan Operasyonuyla Çökertilen Zehir Tacirleri Yargı Yoluna Gitmeye Hazırlanıyor Narkotik Şubeye bağlı ekiplerin dün sabah saatlerinde Sarıyer ve Bağcılar'daki iki depoda eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği operasyonun ardından çökertilen zehir tacirleri şaşkın. Poliste alınan ilk ifadelerinde kendilerinin fare zehiri ve böcek ilacı üzerine imalat yapan, ruhsatı belgesi tam, limited şirket düzeyinde yasal bir kuruluş olduğunu belirten zehir tacirleri; depolarda ele geçirilen 38 ton ham fare zehirini açıklamak içinse, "E biz ne anlatıyoruz iki saattir?!" ifadelerini kullandılar. Polisin bir ihbar üzerine izlemeye aldığı zehir tacirlerinin depolarına, iki aylık gözlem sürecinin ardından dün sabah erken saatlerde Narkotik Şube tarafından operasyon düzenlendi. Operasyonun Sarıyer ayağında 12 kişi gözaltına alınırken, Bağcılar'daki baskında ise Hollywood filmlerini aratmayan sahneler yaşandı. Burada güvenlik görevlisi kılığına girmiş halde, "Olay nedir, nasıl yardımcı olabiliriz" şeklinde slogan atan iki şahsı basınçlı suyla etkisiz hale getiren polis ekipleri, depo binalarının kapılarının açılmaması üzerine içeriye gaz bombasıyla müdahale ettiler. İtfaiye ekipleri, depoda çıkan yangını 2 saat içerisinde kontrol altına alırken, çevrede toplanan vatandaşların da alkışlarla destek verdiği emniyet güçleri, şebekenin lider kadrosundan oldukları anlaşılan Hamit Demirsoy ve Metin Güzmeyir adlı iki kişiyi, sekiz çete üyesiyle birlikte kıskıvrak yakaladılar. Kendisini gözaltına alan polis memurlarına "Arkadaşım napıyosunuz siz ya!? Deli misiniz divane misiniz, ruhsatlı belgeli kayıtlı kuyutlu işyeri yakılır mı ya?!" şeklinde hakaretlerde bulunan Metin Güzmeyir ancak biber gazıyla etkisiz hale getirilebilirken, deponun yanmayan kısmında yapılan aramalarda toplam 27 ton ham fare zehirinin yanısıra, bol miktarda örgütsel dokuman ele geçirildiği bildirildi. Polisteki ilk sorgusunda şirket kurulum belgeleri ve vergi levhasının Şişli Mecidiyeköy'de merkez binalarında olduğunu iddia eden Metin Güzmeyir'in, "Müsaade ederseniz hep beraber gidelim, ruhsatını belgesini her şeyini takdim edelim. Şirket kurulduğu günden bu yana kuruşu kuruşuna tutulmuş muhasebe defterlerini dahi gösterelim yani mesele oysa. Böyle manyakça iş mi olur ya??" sözlerini ihbar kabul eden emniyet güçleri, Mecidiyeköy'de verilen adrese gittiler. Burada da kendilerini sekreter ve temizlikçi olarak tanıtan 2 kadını ve satış departmanı olduklarını iddia eden 4 zehir tacirini gözaltına alan emniyet güçleri, bol miktarda örgütsel dokumanın yanında numune süsü verilmiş 28 paket fare zehiri ve etiketli tüpler içerisine gizlenmiş 1 koli böcek ilacı ele geçirdiler. Savcılığın haklarında 12 ila 28 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle mahkemeye sevkettiği zanlılar, tutuklu yargılanmak üzere Paşakapısı Cezaevi'ne konurken; operasyonu yürüten ekibin amiri Komiser Yardımcısı Sezer Bilecen, mahkeme çıkışı yaptığı kısa basın açıklamasında operasyonun sanılandan çok daha büyük, uluslararası düzeyde bir ilişkiler ağını ortaya çıkardığının altını çizdi. Açıklamasında şebekenin düzenlediği belgelerdeki profesyonelliğin dikkat çekici olduğunu vurgulayan Bilecen, "Ele geçirilen dokumanlardan anladığımız kadarıyla şebeke Kazakistan'dan Bosna Hersek'e uzanan ölçekte, çok geniş bir coğrafyada faaliyet gösteriyor. Ayrıca belgelerdeki profesyonellik de dikkat çekici... Vergi levhası, faturası dekontu, defteri bilmemnesi her şeyi var. Bu ölçekte bir baskını en son 5 sene önce yapmıştık." ifadelerini kullanırken, "Biz yakalıyoruz ama hukuk da gereğini yapması lazım. Yoksa bu iş de 5 sene önceki o ölüm tacirleri operasyonuna döner" sözleriyle de 2006 senesinde gerçekleştirilen cenaze levazımatçısı baskınları ve sonrasında yaşanan, Türkiye'nin 200 bin dolar tazminata mahkum edildiği AİHM sürecine değinmeyi ihmal etmedi.
| 0
| 92
|
İsrail Ordusu, Başbakan Erdoğan'a Laf Yetiştirmek Amacıyla Geliştirilen Yeni Savunma Sistemi Projesini Tanıttı Başbakan Erdoğan'ın gittikçe sıklaşan ve sertleşen İsrail karşıtı demeçleri, sonunda İsrail ordusunu da harekete geçirdi. İsrail Savunma Bakanlığından bu sabah yapılan açıklamada "Neredeyse bütün Arap ülkeleriyle savaşmış ve yıllardır terör ve şiddetle iç içe yaşayan bir ülkeyiz ancak hiçbir şey Başbakan Erdoğan'ın sözleri kadar canımızı yakmadı. Biz böyle zulüm görmedik..." ifadelerine yer verilirken, şu an henüz geliştirilme aşamasında olan proje sayesinde en geç 2012 yılının ortalarından itibaren hiçbir lafın altında kalınmayacağı iddia edildi. Ehud Barak, Öncelikle Başbakan Erdoğan'a cevap yetiştirmek üzere geliştirilen bir yapay zeka uygulaması üzerinde çalıştıklarını söylerken, "Şu an için bu konuda çok fazla ayrıntı veremiyorum ancak belli bir durumda mümkün olan her türlü laf sokma kombinasyonlarını önceden görüp en uygun cevabı bulan bir yazılım olarak düşünüyoruz bunu. Hedefimiz, her lafa verecek bir cevabı olan ama önce lafa bakan laf mı diye, sonra söyleyene bakan bir algoritma geliştirerek, yazılımı en geç 2012 ortasında devreye almak" sözleriyle İsrail kamuoyuna ümit aşıladı. "Simülasyon içerisinde 1 yıl boyunca bütün gün çay içip kağıt oynayacak ve bu esnada sürekli birbirlerine laf sokacak olan bu arkadaşlarımızdan en iyilerini, özel bir birim olarak Dışişleri Bakanlığı'nın emrine vereceğiz. Bu arkadaşlarımız sürekli olarak Youtube, forum ve benzeri sitelerdeki Türk kullanıcıların atışmalarını takip ederek kendilerini geliştirecekler. Gerektiğinde bir cümlelik lafa 30 paragraf yazıyla cevap verecek kalibrede yetiştirilecek olan bu ekip sayesinde, inernet ortamındaki her türlü tartışmada da bugüne dek kaybettiğimiz moral üstünlüğü yakalayacağımızdan kuşkum yok." Toplantı sonunda, projenin tamamlanarak devreye girmesinin ardından en azından Ortadoğu'daki yeni rakipleriyle eşit şartları sağlamayı hedeflediklerini söyleyen Ehud Barak, "Hala inanamamıyorum... 'Titretiriz' dedi adam bize ya... Gel buyur hazmet şimdi bu lafı..." şeklinde kendi kendine mırıldanarak salonu terketti.
| 0
| 93
|
Facebook Fotoğraf Albümleri Artık Profesyonel Ellere Emanet Fotoğraf sevdalısı iki genç girişimci tarafından kurulan Türkiye'nin ilk Facebook'a özel fotoğraf stüdyosu "FacePro", geçtiğimiz hafta düzenlenen bir kokteylle hizmete açıldı. "Burcucum Çok Güzel Çıkmışsın :)" sloganıyla hizmet verecek olan "FacePro", profesyonel oyuncular ve stüdyo ortamında özel hazırlanmış dekorlar kullanarak facebook albümleri için gerçeğinden ayırt edilemeyecek fotoğraflar yaratmayı hedefliyor. FacePro'nun fikir babası ve kurucu ortaklarından Ersin Özbükey, kokteyl öncesi yaptığı konuşmada, Facebook albümlerinde ne kadar geniş ve renkli bir çevresi, nasıl da süper eğlenceli bir hayatı olduğunu göstermek isteyen ancak böyle bir hayatın yakınından bile geçmeyen oldukça geniş bir hedef kitlesine hitap etmeyi planladıklarını belirtirken, FacePro'nun bu anlamda ülkemizde büyük bir boşluğu dolduracağından emin olduğunu da sözlerine ekledi. Tanıtım sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Özbükey, yeni hizmetin çalışma prensibini şu sözlerle açıkladı: "Öncelikle bize gelen bir müşteriye kataloğumuzdan çeşitli hazır konseptler sunuyoruz. Kataloğumuzda şu an, en popüler Facebook albümleri üzerinde yaptığımız uzun ve titiz araştırmalar sonucu belirlenen belli başlı 20 kadar hazır konsept bulunuyor. Nedir bu konseptler? Mesela 'barda arkadaşlarla dağıtırken', 'bebişimle fethiye tatilimiz', 'ofisten happyhour manzaraları', 'eski dostlarla tophanede nargile keyfi' gibi her facebook kullanıcısının albümünde görmek isteyeceği türden şeyler. Müşterimiz katalogdan ihtiyacına ve bütçesine göre istediği konsepti seçtikten sonra kendisini stüdyomuza alıyoruz ve seçilen konsepte göre 1 ile 20 arasında profesyonel oyuncu ve fotomodel arkadaşımızın da yardımıyla gerçekçi bir sahne yaratarak müşterimizin bu sahnede çeşitli açılardan yüzlerce fotoğrafını çekiyoruz. Çekim aşaması tamamlandıktan sona müşterimiz bu fotoğraflardan beğendiklerini alıp Facebook'taki albümüne yüklüyor. Ancak hizmetimiz burada da bitmiyor. Biz fotoğraflar yükledikten sonra 2 hafta boyunca o albümü takip ediyoruz ve altına en az 3 farklı kişi tarafından övgü dolu yorum yazılmayan fotoğrafların parasını aynen iade ediyoruz. Bu da bizim hizmetimize olan güvenimizi gösteriyor." Kokteyl sırasında barkovizyon gösterisiyle FacePro'nun çalışmalarından çeşitli örnekler de gösterildi. Örnek bir kareyi yukarıdaki resimde görebileceğiniz "Amsterdam Günlerim" adlı çalışma, Amsterdam'da bir barda değil FacePro stüdyolarında hazırlandı. Resimde görünen soldan ikinci sıradaki gözlüklü şahıs müşteri, diğer şahıslarsa FacePro'nun profesyonel fotomodelleri. Gerçekten sergilenmeye değer bir hayatı olan birinin facebook albümünden fırlamış gibi duran bu çalışma, FacePro'nun işinde ne derece titiz olduğunun da adeta bir kanıtı gibi.
| 0
| 94
|
Gün Boyunca Ağzından Dolar, Borsa ve Altın Laflarını Düşürmeyen Ofis Çalışanının Toplam Birikimi 3000 TL Civarında Mesai süresince konuşmalarının ağırlığı borsa, döviz, altın gibi finansal konular etrafında dönen ve bilgisayarında sürekli olarak borsayı takip ettiği bol renkli ve grafikli bir ekran açık halde duran Kurumsal İletişim Uzmanı Ercan Bayırcı(29), bu sabah düzenlediği basın toplantısıyla bankada bulunan toplam birikiminin 3000 TL civarında olduğunu açıkladı. Açıklama, para piyasalarında herhangi bir hareketlenmeye neden olmazken, mesai arkadaşları tarafından şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla karşılandı. 2006 yılından beri çalıştığı Kuyucular Medya Takip Ajansı'nın açık ofisindeki masasında basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bayırcı, bu işlere girdiğinde hesabındaki paranın şimdikinden daha bile dolgun bir meblağ olduğunu itiraf ederken, "Mevduatım biraz son dönemde Amerikan Merkez Bankası'nın cari açığı düşürmek için uyguladığı düşük kur politikası ve altın fiyatlarındaki dalgalanmaların reel faizlere olan etkisi sebebiyle, biraz da iş bilmezlik ve basiretsizlik gibi nedenlerle 3000 liraya kadar geriledi ama bundan birkaç ay öncesine kadar 4200 liraları görmüştüm. O son dalgalanma biraz ibreyi negatife çevirdi..." ifadelerine yer verdi. Bayırcı, toplantıyı izleyen basın mensupları ve mesai arkadaşlarından gelen "Bunca tantana 3000 lira için miydi?" şeklindeki sorularına yanıt vermekten kaçınırken, son 2 ay içerisinde gerek yabancı yatırımcıların borsadan çekilmesi, gerekse de tatilde yaptığı lüzumsuz masraflar yüzünden öğle yemeğini evden getirdiği sandviçle masasında geçiştiriyor olmasının da kimseyi yanıltmaması gerektiğini vurguladı. Özellikle borsanın kısa vadede küçük yatırımcı için çok cazip bir yatırım aracı olabileceğinin altını çizen Bayırcı, geçtiğimiz ay verdiği tüyolar neticesinde evine haciz gelmesine neden olduğu mesai arkadaşı Sevilay Gülsum'un, "Bak hala borsa diyor. Öldürürüm ulan seni!" tepkisi üzerine toplantıya bir süre ara vermek zorunda kaldı. Ağlayarak sinir krizi geçiren Sevilay Hanım'ın ofisten dışarı çıkarılmasının ardından açıklamalarına kaldığı yerden devam eden genç ofis çalışanı, "Kendisi geçtiğimiz ay bana gelip, 'Düğünden kalan bir sürü altınım var. Sen bu işlerden anlıyosun, nasıl değerlendirelim?' diye sormuştu. O dönem benim de çok güvendiğim bir mobilya firmasının kağıtlarını tavsiye ettim. İlk iki gün hissesi tavan yaparken iyiydi, şimdi mi kötü olduk? Ben mi yaktım adamların kereste deposunu?" derken, yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması sürecinde bir takım talihsizliklerin yaşanmasının çok doğal olduğunu da sözlerine ekledi. Bayırcı, konuşmasının geri kalanında Standard & Poors'un son dönem kredi değerlendirme politikalarındaki değişiklikten dalgalı kura, altın-döviz paritesinden reel sektöre kadar pek çok konuda kimsenin dinlemediği, dinleyenin de bir şey anlamadığı uzun açıklamalar yaparken, son olarak "Bunun geçici bir süreç olduğunun gözden kaçırılmaması gerekiyor. Orta vadede altın fiyatlarının 100-200 bandında sabitleneceğini ve bileşik endeksin de borsadaki bu konumunu koruyacağını rahatlıkla öngörebiliyoruz. Dolardaki yükselişin Euro paritesine yansımasını da hesaplarsak... Hmm ordan iki, sekiz nokta üç ordan... faizi düş... hassktr!" sözleriyle elinde avucunda kalan son birkaç kuruşu kurtarmak üzere en yakın banka şubesine doğru koşarak ofisi terk etti.
| 0
| 95
|
Cinnet Geçiren Milli Okçu, Eşini 8 Yerinden Okladı İstanbul'un Osmanbey semtinde oturan 32 yaşındaki milli okçu Derun Tekelioğlu, dün akşam saatlerinde geçirdiği cinnet sonucu, eşini 8 yerinden oklayarak öldürdü. Daha sonra yatak odasına giderek okuyla kendisini başından vurmaya çalışmasına rağmen başarılı olamayan Tekelioğlu, komşuların ihbarıyla olay yerine gelen asayiş ekiplerinin "teslim ol" çağrısına da okla karşılık vererek uzun süre direndi. Türkiye'de gözler, dün akşamın en işlek saatlerinde Osmanbey'deki bir apartman dairesinde yaşanan aile faciasına çevrildi. Milli okçu Derun Tekelioğlu, işle ilgili bir konuda 6 yıllık eşi Şule Tekelioğlu ile tartışmaya başladı. Akşam yemeğinde başlayan tartışma büyürken, önce eşini darp etmeye çalışan Tekelioğlu bunda başarılı olamayınca yatak odasından beylik yayını alarak eşini 8 yerinden okladı. Okun çıkardığın gürültüden şüphelenen komşular tarafından 155 Polis İmdat hattına yapılan ihbarın ardından olay yerine sevkedilen çok sayıda polis ekibi, bölgeyi güvenlik şeridi ile kontrol altına alarak caddeyi trafiğe kapattı. Milli okçunun polisin teslim ol çağrısına okla karşılık vermesiyle çıkan çatışmada 4 polis memuru hafif yaralanırken, 2.5 saat süren çatışmaya Çevik Kuvvet'e bağlı özel eğitimli timlerin müdahale etmesinin ardından Derun Tekelioğlu yaralı olarak ele geçirildi. Olayın şokunu uzun süre üzerlerinden atamayan mahalle sakinleri Derun Tekelioğlu'nun genelde sessiz, sakin ve içine kapanık birisi olduğunu söylerken, karşı dairede oturan komşusu F.S., "İyi bir insana benziyordu. Nasıl böyle bir şey yaptı inanamadık. Arada bir eşiyle maddi konularda bazı tartışmalar yaşıyorlardı. Bir keresinde eve gelen kredi kartı ekstresini yakıp okuyla Kurtuluş yönüne doğru fırlattığını görmüştüm ama onun dışında bir şiddet olayı olmamıştı..." ifadelerine yer verdi. Olay sonrası görüşlerine başvurulan Sosyolog Prof. Dr. Nükhet Bican, Tekelioğlu'nun sadece 2011 yılı içerisinde cinnet geçiren 12. okçu olduğunu vurguladı ve "Ne yazık ki gerek medya, gerekse de hükümet ortadaki bu okçu cinnetlerine sırtını çevirmiş durumda. İstatistiklere baktığımızda korkunç rakamlar görüyoruz. Üstelik bu buzdağının sadece görünen kısmı: Anadolu'nun ilçelerinde, nispeten ufak yerleşim birimlerinde neler olduğunu hakkında sağlıklı bir bilgimiz de yok. Oralarda saklanıyor, aile içinde çözülmeye çalışılıyor bu tip davalar..." diyerek sorunun ulaştığı boyutlara dikkat çekti. Okçulukla uğraşan sporcuların düşük ücretle ve zor koşullar altında çalıştığına dikkat çeken Profesör Bican, "E zaten yaptıkları sporun ne olduğu da ortada, bugün hiçbir okçu gönül rahatlığı ile çıkıp 'Ben okçuyum arkadaşım, benim mesleğim, işim gücüm budur' diyemiyor. Tüm bunları gözününde bulundurursak, bu tip vakaların yaşanılması da kaçınılmaz oluyor haliyle" sözleriyle, konunun derinlemesine araştırılması ve acilen psikolojik iyileştirmelerde bulunulması gerektiği üzerinde durdu. Üst üste gelen okçu cinnetleri kamuoyunun dikkatlerini okçuluk sporuna çevirirken, Spor Bakanlığı yetkililerinden genç okçulara kadar görüşlerine başvurulan kişiler ise olaya tepkili: "Biz bunu aylardır bağıra bağıra söylüyoruz, maalesef bir musibet olmadan anlaşılmıyor neyin ne olduğu. Devletin en kısa zamanda her önüne gelenin ok edinebilmesini kolaylaştıran yasal düzenlemeleri iptal etmesi lazım. Bu bir değil iki değil...." "Okçu arkadaşlarımızın özlük haklarında en kısa zaman içinde iyileştirmeler yapmak şart. Gerçi şu an bir özlük hakları falan var mı tam emin değilim, ama yine de en kısa zamanda hükümet olarak okçu kardeşlerimiz için elimizden geleni yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın." "Bu konularda ceza hukukumuzdaki düzenlemeler maalesef çok eskiden kalma. Bugün her vatandaş için ok bulundurma ve taşıma yaşı 13. Hadi bunu kırsal kesim için 14'te, bilemedin 13'te tutarsın, oranın şartları farklı dersin ama bugün artık 'Savunma amaçlı' ifadesi, şehrin orta yerinde okla yayla gezmek için çok zayıf bir mazeret..." "Bunlar artık iyice azıttı. Bakın daha dün gece aldığım bir yolcu param yok illa da gideceksin diye, yine bunun gibi yayını gerdire gerdire burdan Ümraniye'ye kadar götürttü kendini. Kendisi profesyonel okçu mudur değil midir bilmem, ancak devletin en kısa zamanda bi şey yapması lazım. Can güvenliğimiz yok kelle koltukta iş yapıyoruz resmen..." "Olayların tüm okçuluk camiasına maledilmemesi gerekir; her camiada çürük elmalar olabileceği unutulmamalı. Bugün mesleğini güzelce yapan, gayet düzgün sporcu abilerimizin, ablalarımızın da olduğu unutulmasın lütfen. Yani tamam, bayaa bayaa bu işi profesyonel olarak yapma kararı falan almışlar, hobiden öteye götürmüşler ama kendileri gayet iyi insanlar. Umuyorum en kısa zamanda okçularla ilgili tüm problemler bir çözüme kavuşur ve böyle olayların önüne geçilebilir..." Talihsiz olayın yankıları sürerken, poliste alınan ilk ifadesinde suçunu itiraf eden ve pişman olduğunu belirten milli okçu Derun Tekelioğlu, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak, "taammüden adam oklamak" ve "meskun mahalde ok atmak" suçlarından toplam 27 sene hapis istemiyle yargılanmak üzere Paşakapısı Cezaevi'ne sevkedildi.
| 0
| 96
|
Yayından Kaldırılan Dönem Dizisinin Ekibi, Heybeliada'da Yaşam Mücadelesi Veriyor Geçtiğimiz ay büyük umutlarla ekranlara gelip, yeterli reyting almadığı gerekçesiyle 2. bölümün ardından yayından kaldırılan "Eylül'de Gel" dizisinin ekibi halen Heybeliada'da yaşam mücadelesi veriyor. Konusu 1950'li yılların Büyükada'sında geçen dizinin, 2 hafta önce final yaparak ekranlara veda etmesinin ardından yapımcı şirket tarafından kaderlerine terkedilen oyuncuların bir kısmına ada halkı sahip çıkarken, ekibin geri kalanı adanın ormanlık kısımlarında, zor şartlarda hayata tutunmaya çalışıyor. 1950'li yıllarda Büyükada'da yaşayan bir Rum balıkçı ve Türk kızı arasındaki aşk hikayesini dönemin siyasi atmosferi ve popüler şarkılarıyla harmanlayarak ekranlara taşıyan ve çekimleri Heybeliada'da gerçekleştirilen dizi, reytinglerde yaşanan hayalkırıklığının ardından 2 hafta önce final yaparak ekranlara veda etmişti. Dizinin yayından kaldırılmasının ardından yapımcı şirket tarafından ortada bırakılan oyuncular ve set ekibinin kumanyaları kısa sürede tükenirken, aç kalan oyuncuların bir kısmına ada sakinleri yardım eli uzattı. Heybeliada'nın en eski sakinlerinden Mahinur Kalyoncu, yaşanan dramı, "Onları bulduğumuzda perişan haldeydiler. Açlıktan bilinçlerini yitirmiş bir kısmı, Firuzağa kahvesi zannederek adadaki balıkçı kahvesine sığındılar. Kahvenin bahçesinde onlara kulübe gibi bir şey yaptık. Geri kalanlarına da biz kapımızın önüne yiyecek bir şeyler koyarak elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz..." sözleriyle anlatırken, yetkililerin konuya olan duyarsızlığından şikayetçi oldu. Set ekibi ve oyuncuların bir kısmının insanlardan ürkerek adanın ormanlık kısımlarına çekildiğini belirten bir başka ada sakini ise, "Gece kümeslere girip tavuklarımıza saldırıyorlar. Meyve ağaçlarını talan ediyorlar. Durumlarına üzülmemek elde değil ancak bizim de sabrımızın bir sınırı var. Böyle giderse çekip vurmak zorunda kalacağız." diyerek kış iyice bastırmadan önce derhal soruna bir çözüm bulunması gerektiğini vurguladı. "Eylül'de gel" son 1 yıl içinde yayından kaldırılan 37. dizi olurken, ekranlara veda eden diğer yapımlardan bazıları ise şöyle: Başrol oyuncuları tekme tokat kavga etti. Yönetmen setteki herkese meydan dayağı atılmasını emredince yapım şirketiyle ipler koptu. Türk ahlak yapısına uygun olmayabileceği sebebiyle RTÜK tarafından kaldırıldı. Dijital platformda bir süre yayınlandıktan sonra rekor transfer ücretiyle internet üzerinden yayın yapan xhamster.com'a geçti. "Friends" dizisinin yapımcısıyla mahkemelik olunca proje askıya alındı. Uyarlama senaryoların artık sonuna yaklaşıldığını müjdeleyen yapım, sadece 27 dakika içinde yayından kaldırılarak bir rekor kırdı. Bir bölüm yayınlandı. Onu nasıl başardığı bile halen merak konusu. Tarihi dizi olarak tasarlanan proje, yapım bütçesinin sadece 12 dakikalık bir giriş bölümü çekmeye yetmesi nedeniyle askıya alındı. Dizi ekibinden 3 kişinin linç edilmesi üzerine yayına bir süre ara verildi. Lise dizisi olarak yayına başladı, 2 yıl içerisinden oyuncuların mezun olmalarının ardından efendi gibi sona erdi. Türünün ilk ve tek örneği. Pascal Nouma'nın sunmaya çalıştığı program, 2. bölümde Pascal'ın konukları sıra dayağına çekmesinin ardından rafa kaldırıldı. Yurt çapında düzenlenen yoğun protesto gösterileri nedeniyle henüz fikir aşamasındayken yayından kaldırıldı. İlk kez açık kalp ameliyatının gösterildiği doktor dizisi, hayatını kaybeden hastanın yakınlarının şikayeti üzerine yayından kaldırıldı.
| 0
| 97
|
Emniyet, 1924 Yılında Başlatılan Ülkenin ilk "Geniş Çaplı Soruşturma"sında Son Dönemece Girildiğini Duyurdu Asayiş Şube Müdürlüğü Basın Sözcüsü Erkut Kertezli bu sabah yaptığı basın toplantısında, 1924'te meydana gelen ve basına "Kayıkçı Halil Efendi Hadisesi" olarak yansıyan cinayetin ardından başlatılan geniş çaplı soruşturmada son dönemece girildiğini açıkladı. Soruşturma sürecinde artık yeterince delil toplandığını belirten Kertezli, "Soruşturmanın selameti açısından çok fazla bir detay veremiyorum takdir edersiniz ki, ancak cinayeti çok büyük ihtimalle bir takım şahıs veya şahısların işlediğini kesin olarak söyleyebilirim.Bunun veya bunların en kısa zamanda yargı önüne çıkarılacağından kimsenin şüphesi olmasın." ifadelerini kullandı. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Ankara'daki merkez binasında gerçekleştirilen toplantıya basının ve sivil toplum kuruluşlarının yoğun ilgisi vardı. Maktül Kayıkçı Halil Efendi'nin ailesini temsilen hayattaki son akrabası olan Hafize Şenyürek (117)'in de doktor ve sağlık görevlileri nezaretinde katıldığı toplantıda, bazı şeyleri açıklamak için şartların artık olgunlaştığını belirten Basın Sözcüsü Erkut Kertezli'nin, "En son bulduğumuz kanıtlar ışığında, cinayeti biri veya birilerinin işlediği neredeyse kesinleşti" ifadeleri salonda alkışlarla karşılandı. "Geçtiğimiz senelerde olay mahaline yakın bir yerde bulduğumuz bıçağın cinayet aleti değil, çekmece kulbu olduğunu şu anda net bir şekilde söyleyebiliyoruz. Kayıkhanenin rutubetinde paslanınca, orada da artık zaman içerisinde nelerle kaynaştıysa, bıçağa benzer bir şekle kavuşmuş. Cinayetin bununla işlenmediği neredeyse kesin gibi.. " diyen Erkut Kertezli, öte yandan olayın bir cinayet olduğunun ve çok büyük bir ihtimalle bir suç aletiyle işlendiğinin, bundan da muhakkak birilerinin sorumlu olması gerektiğinin altını çizdi. Soruşturma sürecinin uzamasıyla ilgili basında yer alan eleştirileri de değerlendiren Kertezli, bu yöndeki eleştirileri getirenleri "Geniş Çaplı Soruşturma" kavramından tamamen bihaber olmakla suçladı. "Hayatında eline bi tane GBT cihazı almamış, bi tane cinayet soruşturması yürütmemiş adamlar, gazetelerinden köşelerinden halen süren soruşturma hakkında atıp tutuyor. Bakın, her şey bir yana, süregelen soruşturma hakkında böyle ileri geri konuşmak suç teşkil eder. Geniş çaplı soruşturma ciddi bir iştir, bunlarda özellikle dikkatli ve tedbirli adımlarla ilerlenir. Bugün dünyanın her yerinde bu böyledir." diyen Kertezli, medyanın olaya yaklaşımını ise "en hafif ifadeyle sorumsuzca" olarak nitelendirdi. "Bugün maalesef hangi gazeteyi açsan, karşına bu soruşturmayla alakalı çirkin çirkin bir sürü itham çıkıyor... Yok efendim 'Bu olay olduğundan beri şu kadar cumhurbaşkanı bu kadar başbakan değişti', işte 'Kayıkçı Halil Efendi toprak oldu gitti ama davası ilelebet payidar kalacak', efendime söyliyim 'Biz bu davayı dedelerimizden miras almadık torunlarımızdan emanet aldık' gibi bir takım tatsız sululuklar... Koskoca adamlar, köşe yazarı olmuş ama hala böyle çiğliklere tenezzül ediyorlar. Gerçekten yazık yani..." sözleriyle köşe yazarlarına sitem eden Kertezli, bu tepkisinin "basını susturma çabası" olarak algılanmaması gerektiğini ise şu sözlerle vurguladı: "Efendim gazetecinin işi eleştirmekmiş, sus diyemezmişiz... Tamam sen eleştirini yine yap, ben sana sus eleştiri yapma mı diyorum? Ama git normal soruşturmaya yap? Bi sürü normal soruşturma var, ona niye yapmıyosun? Sen tutup da illa böyle geniş çaplı soruşturmaya eleştiriyle gelirsen bana, ben de sende art niyet ararım..." Toplantıya son verirken soruşturmanın selameti açısından şu aşamada bundan fazla bir şey açıklamanın doğru olmayacağını söyleyen Erkut Kertezli, "Artık soruşturmayı genişletmekse genişletmek, o şahıs veya şahıslar işine doğru kanalize etmekse o... Daha büyük çaplısını başlatmaksa, daha büyük çaplısını başlatmak. Gerekiyosa dünyanın gelmiş geçmiş en büyük çaplı şeyini yapıcaz... Adalet er ya da geç tecelli edecek, kimsenin bundan en ufak bir şüphesi olmasın." ifadeleriyle sürecin bundan sonraki bölümü hakkında da önemli ipuçları verdi.
| 0
| 98
|
Yıllardır Zam Şampiyonluğuna Hasret Kalan Kabak Camiasında Sinirler Gergin Büyük beklentilerle girilen 2011 yılında da zam şampiyonu olamayan ve beşincilikle yetinen kabak sonunda taraftarının sabrını taşırdı. Bir grup öfkeli taraftar dün Adıyaman Tarımsal Üreticiler Kooperatifi önünde düzenledikleri gösteriler ile üreticileri istifaya davet ederken, taraftar grubunun sözcüsü Metin Alayır, "Hasat dönemi verilen sözlere, vaatlere ne oldu? Yönetim hesap verecek, kimsenin bu taraftarla böyle oynamaya hakkı yok." ifadeleriyle yönetime sert mesajlar gönderdi. Tarihi böylesine eskilere dayanan, milyonları peşinden koşturmuş ve yıllarca şampiyonluklar yaşatmış bir sebzenin, bugün düşürüldüğü içler acısı durumu kesinlikle kabul edilemez olduğunu vurgulayan Alayır, "Anlı şanlı tarihi bir yana, Ulu Önder Atatürk'ün de en sevdiği sebze olan kabağın bugün gerek geçmişten gelen kötü yönetim alışkanlığı, gerekse de istikrarsızlık nedeniyle getirildiği nokta çok ağırımıza gidiyor. Taraftar olarak buramıza kadar geldi." derken, kooperatif yönetiminden acilen genel kurula gidilmesini talep etti. "Sıkıntılı bir sezon geçirdik, doğru. Üst üste yaşanan başarısızlıklarla sarsıldık, doğru... Ancak bu zor günlerin üstesinden gerek üreticimizle, gerek kabağa gönül vermiş taraftarlarımızla birbirimize destek olarak gelebiliriz" diyen Başkan Yardımcısı, Tarım Bakanlığının yanlı politikaları ve eyyamcı uygulamalarından dert yanarak şöyle devam etti: "Biz de aynen sizler gibi kabağı şampiyonluk için değil, o şanlı tarihi, şerefli rengi için sevdik. Yoksa yani tadında bile bir numara yok, hepiniz biliyorsunuz...Neyse...Siz sanıyor musunuz, her ay zam şampiyonları açıklandığında kafamızı rahatça yastığa koyabiliyoruz? Birçok üreticimiz, gelip bana bizzat dert yanıyorlar. 'Kabağı layık olduğu yere getireceğiz başkanım' diye söz veriyorlar. İnanın benim de yüreğim yanıyor. Bugün Tarım Bakanlığı bir mercimeğe, bir sivri bibere gösterdiği toleransın onda birini bize gösterse inanın bundan çok farklı bir tablo olurdu. Hepinize söz veriyorum, gerekirse buradan Ankara'ya kadar yürüyüp bu işi çözeceğiz. Eğer Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, bu sebzeyi sahipsiz sanıyorsa çok yanılıyor. Kabak sahipsiz değildir!" Nafiz Okanhan'ın açıklamalarından sonra sakinleşen taraftarlar, 2012 yılı şampiyonluğu için başkandan söz almalarının ardından "Güzel günler göreceğiz, güneşli günler..." marşını söyleyerek olaysız bir şekilde dağıldılar.
| 0
| 99
|
Subsets and Splits
No community queries yet
The top public SQL queries from the community will appear here once available.